.

.

8 Ekim 2007 Pazartesi

Aktifteki Arsanın Kat Karşılığı Müteahhide Verilmesi

ŞİRKET AKTİFİNDE KAYITLI ARSANIN KAT KARŞILIĞI MÜTEAHHİDE VERİLMESİ

1- GİRİŞÇalışmamızda, şirket aktifinde kayıtlı bir arsanın kat karşılığı müteahhide verilmesi durumunda vergi mevzuatı açısından yapılması gerekenler ve muhasebe işlemleri açıklanacaktır.

2- KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU AÇISINDAN YAPILACAKLARBilindiği üzere kat karşılığı inşaatlarda arsa sahibinin arsayı müteahhide teslimi ile müteahhit tarafından inşa edilen gayrimenkulün bağımsız bölümlerinin arsa sahibine tesliminin ayrı ayrı satış işlemi olarak değerlendirilmesi gerekeceği gibi müteahhitlerden kendi namlarına inşa veya arsa karşılığı inşa edilen binadan bağımsız bölümlerin devrinde inşa edilen gayrimenkulün tapuya tescil veya fiilen teslimi satış hükmündedir.3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1/1. maddesiyle Türkiye’de yapılan ticari, sınai, zırai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesindeki teslim ve hizmetler vergiye tabi tutulmuştur.Kanunun 2/1. maddesine göre teslim; bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya onun adına hareket edenlerce, alıcıya veya adına hareket edenlere devredilmesidir.Yine Kanunun 2/5 maddesinde trampanın iki ayrı teslim olduğu, 4/2. maddesinde, bir hizmetin karşılığının bir mal teslimi veya diğer bir hizmet olması halinde bunların her birinin ayrı işlem olduğu, hizmet veya teslim hükümlerine göre ayrı ayrı vergiye tabi tutulacağı, 10. maddenin (a) fıkrasında, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde malın teslim veya hizmetin yapılması ile (b) fıkrasında malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi halinde bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura ve benzeri belgelerin düzenlenmesi ile vergiyi doğuran olayın meydana geleceği hükme bağlanmıştır.Ayrıca, 17/07/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararname Eki Karar ile; Net alanı 150 m²’ye kadar konut teslimlerinin katma değer vergisi oranı % 1 olarak tespit edilmiştir.(Bkz. KDV Kanuna ekli I sayılı listenin 11.’nci paragrafı) (09.07.2006 tarih ve 2006/10620 sayılı kararname ile de mevcut ibare muhafaza edilmiştir.)Diğer taraftan, arsa karşılığı yapılan inşaatlarda Katma Değer Vergisinin uygulanmasına ilişkin açıklamalar 30 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Tebliğinde[1] yer almaktadır.Arsa karşılığı inşaat işinde Katma Değer Vergisi uygulaması ile ilgili olarak bu tebliğin yayım tarihinden itibaren aşağıdaki açıklamalara göre işlem yapılması uygun görülmüştür.Arsa karşılığı inşaat işinde iki ayrı teslim söz konusudur. Bunlardan birincisi, arsa sahibi tarafından müteahhide arsa teslimi; ikincisi ise müteahhit tarafından arsaya karşılık olarak arsa sahibine verilen konut veya iş yeri teslimidir. Karşılıklı olarak gerçekleşen bu teslimlerin her birinin Katma Değer Vergisi karşısındaki durumu aşağıda açıklanmıştır.1-Arsa sahibi tarafından müteahhide arsa teslimi;Arsanın bir iktisadi işletmeye dahil olması veya sahibinin arsa alım satımını mutad ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi halinde, konut veya iş yeri karşılığı müteahhide yapılan bu arsa teslimi Katma Değer Vergisine tabiidir.Ancak arsa sahibinin, gerçek usulde mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde, arızi bir faaliyet olarak arsasını daire veya iş yeri karşılığında müteahhide tesliminde vergi uygulanmayacaktır.2-Müteahhit tarafından arsa sahibine konut veya iş yeri teslimi:Katma Değer Vergisi Kanununun Geçici 8. maddesi gereğince, 150 m²’ye kadar konutların teslimi 31/12/1997 tarihine kadar Katma Değer Vergisinden istisna edilmiştir. Söz konusu istisna uygulaması ile ilgili olarak 9 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinde[2] gerekli açıklamalar yapılmıştır. 01.01.1998’den itibaren ise 150 m²’ye kadar konut teslimleri artık KDV’ne tabi olmaya başlamıştır ve KDV oranı da yukarıda açıklandığı gibi %1 olarak tespit edilmiştir. Konu hakkında 66 seri numaralı KDV Genel Tebliğinde[3] açıklamalar yapılmıştır.Buna göre, müteahhit tarafından arsa sahibine; arsanın karşılığı olarak yapılan 150 m²’ye kadar konut teslimlerine %1 KDV oranı uygulanacaktır. Müteahhit tarafından arsa sahibine yapılan iş yeri veya 150 m²’den büyük konut teslimlerinde ise emsal bedeli üzerinden %18 KDV uygulanacaktır.Buna göre;1-Şirket aktifinde kayıtlı arsanın kat karşılığı inşaat yapılmak üzere müteahhide teslimi genel oranda (% 18) KDV’ne tabi olacaktır.Arsanın başlangıçta müteahhide verilerek bağımsız bölümlere isabet eden kısmının tapu siciline müteahhit adına tescil edilmesi durumunda tescilin yapıldığı tarihte, tescil yapılmaksızın arsanın müteahhide verilmesi durumunda arsanın inşaata başlanmak üzere fiili teslim tarihinde vergiyi doğuran olay meydana gelmektedir. Bu nedenle, arsanın tesliminin vuku bulduğu tarihteki emsal bedeli üzerinden KDV hesaplanması ve beyan edilmesi gerekmektedir.2-Şirkete müteahhitçe arsa karşılığında yapılacak daire teslimlerinde 150 m²’nin altında konut teslimleri % 1, 150 m²’nin üzerindeki konutlar ile kaç m² olursa olsun işyeri teslimleri genel oranda (% 18) KDV’ne tabi olacaktır.

3- VERGİ USUL KANUNU AÇISINDAN YAPILACAKLAR213 sayılı Vergi Usul Kanununun 229’ncu maddesinde fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olarak tanımlanmıştır.Aynı Kanunun 231’nci maddesinin 5’nci fıkrasında ise faturanın malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, bu süre içinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı hükmü yer almaktadır.Bu durumda; şirket aktifinde kayıtlı arsanın kat karşılığı müteahhide teslimi ile müteahhit tarafından inşa edilen gayrimenkulün bağımsız bölümlerinin şirkete teslimi ayrı ayrı satış hükmünde olduğundan; arsanın müteahhide verilerek bağımsız bölümlere isabet eden kısmın tapu siciline müteahhit adına tescil edilmesi durumunda tescilin yapıldığı tarihte, tescil yapılmaksızın arsanın müteahhide verilmesi durumunda arsanın inşaata başlanmak üzere fiili teslim tarihinden itibaren yedi gün içinde emsal değer üzerinden şirketin fatura düzenlemesi gerekmektedir. Müteahhit firma tarafından ise kat karşılığı yapılan inşaatın bitiminde şirkete düşen daireler için, tapuya tescil edildiği tarihte veya tapuya tescilinden önce kullanıma tahsis edilmesi durumunda kullanıma tahsis edildiği tarihten itibaren şirkete yedi gün içinde maliyet bedeli üzerinden fatura düzenlenmesi gerekmektedir. [4]

4- MUHASEBE KAYITLARIÖrneğin; şirket aktifinde (250 Arsa ve Araziler Hs.) 100.000 YTL maliyet bedelli olarak kayıtlı olan arsanın kat karşılığı inşaat için müteahhide tesliminde emsal değeri üzerinden fatura düzenlenecektir. Şirketlere önerimiz bu gibi karşılıklı teslime dayalı işlemlerde eleştiriye maruz kalmamak için emsal bedeli mutlak olarak bağımsız bir uzmana tespit ettirmeleridir. Mesela, gayrimenkul değerleme uzmanının hazırladığı rapora göre emsal bedel 150.000 YTL olarak tespit edilmiş olsun.
Şirket tarafından düzenlenecek fatura,
——————————— / ————————————
136 DİĞER ÇEŞİTLİ ALACAKLAR 177.000,00.-
Kat Karşılığı Teslim Edilen Arsa
250 ARSA VE ARAZİLER 100.000,00.-
391 HESAPLANAN KDV 27.000,00.-
679 DİĞER OLAĞAN DIŞI 50.000,00.-
GELİR VE KÂRLAR
———————————- / ————————————-
şeklinde kayıtlara alınacaktır.
İnşaat tamamlandığında ise müteahhit firma maliyet bedeli üzerinden fatura düzenleyecektir. Maliyetin 300.000 YTL olduğunu varsayalım.
Şirket tarafından yapılacak kayıt,
——————————– / ————————————-
252 BİNALAR 300.000,00.-
191 İNDİRİLECEK KDV 54.000,00.-
136 DİĞER ÇEŞİTLİ ALACAKLAR 177.000,00.-
336 DİĞER ÇEŞİTLİ BORÇLAR 177.000,00.-
—————————— / ————————————–
Tabii burada biz 136 hesabın inşaat teslimine kadar müteahhitten tahsil edilmediğini ve daire teslimi sonucunda oluşacak bedelden mahsup edileceğini kabul ettik. Ancak, bugün ortalama bir inşaat işinin dahi en az bir yıla yakın vakit alacağı düşünülecek olursa, burada iki taraf arasında yapılacak anlaşma önemli olacaktır. Sonuçta şirket kayıtlarında atıl bir durumda duran arsanın inşaat karşılığı bir müteahhide teslimi karşılığında düzenlenen fatura bedelinin hemen tahsil edilmeyerek, inşaat sonucunda oluşan maliyet bedelinden mahsubu çok da eleştirilmeyebilir düşüncesindeyiz. Ama ilk olarak şirketin düzenlediği faturada elbette finansman yükü oluşturmaması açısından en azından KDV’nin tahsili kabul edilebilir iki taraf arasında.Müteahhit tarafından kesilen faturada KDV’nin %18 olduğunu, çünkü teslim alınan dairenin iş yeri olarak kullanılacağı kabul edilmiştir.

Müteahhit işletme tarafından yapılacak muhasebe kayıtları ise;
Arsa teslim alındığında,
——————————- / ——————————–
150 İLK MADDE VE MALZEME 150.000,00.-
Kat karşılığı alınan arsa
191 İNDİRİLECEK KDV 27.000,00.-
336 DİĞER ÇEŞİTLİ BORÇLAR 177.000,00.-
—————————- / ———————————–
İnşaat sırasında yapılan masraflar
——————————– / ———————————
150, 720, 730, 770, 780…v.b. xxx
191 xxx
100, 102,300, 320…v.b. xxx
—————————— / ———————————–
Arsa karşılığı verilecek katın maliyet oluşumu
——————————- / ————————————
151 YARI MAMULLER – ÜRETİM 300.000,00.-
Arsa karşılığı daire maliyeti
711 DİREKT İLK MADDE VE MALZEME
GİDERLERİ YANSITMA HESABI xxx
721 DİREKT İŞÇİLİK GİDERLERİYANSITMA
HESABI xxx
731 GENEL ÜRETİM GİDERLERİYANSITMA
HESABI xxx
———————————- / ———————————-
152 MAMULLER 300.000,00.-
Arsa karşılığı verilecek daire
151 YARI MAMULLER – ÜRETİM 300.000,00.-
Arsa karşılığı daire maliyeti
——————————– / ————————————
Arsa karşılığı inşaatı tamamlanan dairenin teslimi,
——————————- / ————————————-
620 SATILAN MAMULLER MALİYETİ 300.000,00.-
336 DİĞER ÇEŞİTLİ BORÇLAR 177.000,00.-
136 DİĞER ÇEŞİTLİ ALACAKLAR 177.000,00.-
152 MAMULLER 300.000,00.-
Arsa karşılığı verilecek daire600
YURT İÇİ SATIŞLAR 300.000,00.-
391 HESAPLANAN KDV 54.000,00.-
….numaralı fatura ilse arsa karşılığı inşa edilendairensin teslimi
——————————– / ————————————–

5- DEĞERLENDİRME, SONUÇ VE ÖNERİLER

Yukarıda yapılan açıklamalardan görüldüğü gibi, Maliye İdaresi, şirket aktifinde kayıtlı arsanın müteahhide kat karşılığı verilmesini ve müteahhidin de inşaat sonunda anlaşmalarına göre daireyi veya binayı şirkete vermesini iki ayrı teslim ve dolayısıyla iki ayrı KDV doğrucu olay olarak görmektedir.Maliye konuyu vergisel açıdan değerlendirmiştir. Ancak, bize göre hem vergisel açıdan yanlış bir değerlendirme ve hem de muhasebe yönün hiç düşünülmemiş bir değerlendirme söz konusudur.Öncelikle, genel tebliğde ve emsal mukteza da yapılan açıklamalara göre muhasebe kayıtlarını yaptığımızda, sonuçta şirket müteahhide karşı borçlu, müteahhit de alacaklı kalmaktadır. Peki bu iki hesap nasıl kapatılacaktır?Ayrıca, bize göre ortada KDV’ni doğrucu bir teslim söz konusu değildir. Bilindiği üzere benzer durumlarda gerçek kişiler açısından Maliye İdaresi, gayrimenkul satışında, değer artış kazancı istisnasından faydalanmak için gerekli olan 5 (beş) yıllık elde tutma süresini (GVK Mükerrer Madde 80/6), arsanın ilk iktisap süresi değil, arsa karşılığı daire veya binanın elde edildiği tarihten itibaren başlatmakta, ancak, konu yargıya intikal ettiğinde bir çok yargı kararında, arsa karşılığı bina veya daire edinilmesinin yeni bir servet edinimi değil, mevcut servetin şekil değiştirmesi olduğu ve bu nedenle değer artış kazancı istisnasına girebilmek için dikkate alınacak sürenin arsanın ilk iktisap tarihinden itibaren başlatılması gerektiği hükmü verilmektedir.Bize göre, şirketler açısından da değerlendirme bu şekilde yapılmalıdır. Diğer bir söyleyişle, şirketlerinde arsalarını kat karşılığı müteahhide vermeleri ticari anlamda bir teslim değildir. Orta da satış veya teslim yoktur. Sahip olunan bir değer, servet, şekil değiştirmesi (üzerine inşaat yapılması) için geçici olarak müteahhide verilmekte, müteahhitte bu arsa üzerinde inşaatını gerçekleştirmektedir. Bu suretle şirketler hiç maliyete girmeden ellerindeki atıl arsalarını iyi bir şekilde değerlendirmekte, hem de müteahhitler de ayrıca bir nakit harcamadan ve daha az maliyetle inşaatlarını tamamlamaktadır.Kat karşılığı arsa verilmesi, KDV Kanunu madde (2) ve (3)’de yer verilen “teslim” kavramı açıklamasına uymamaktadır. Burada bir mal üzerindeki tasarruf hakkının devri söz konusu değildir. Ayrıca KDV Kanunu madde 2/5’de yer verilen “trampa”da söz konusu değildir. Çünkü iki tarafta ellerindeki malları değiş tokuş etmek suretiyle alış-veriş, ticaret veya modern adıyla “barter” işlemi yapmamaktadır.Bize göre bu işlemde KDV aranılmamalıdır. İnşaat sonunda daire teslimi sonrası şirketin yapacağı tek kayıt, 250-Arsalar hesabının 252-Binalar hesabına devri olacaktır.Bu noktada şu hususlarda açıklamak isteriz ki; bu şekilde kat karşılığı arsa verilmesi işlemlerinde KVK Madde 5/1-e bendinde yer alan gayrimenkul satış kazancı istisnası ve/veya KDV Kanunu Madde 17/4-r bendinde yer alan gayrimenkul tesliminde KDV istisnası hükümleri uygulanması söz konusu değildir. Çünkü, ortada ticari anlamda bir satış, teslim yoktur. Aksi takdirde yukarıda savunduğumuzun aksine kat karşılığı arsa teslimi ve sonrasında daire alınması iki ayrı KDV doğrusu bir işlem olarak değerlendirilmesi gerekir ki, bize göre bu da hatalı bir tespittir.Eğer, genel tebliğ ve mukteza da yer verilen görüşlerde ısrarcı olunacaksa, bu durumda yapılması gereken muhasebe kayıtları da mükelleflere yol gösterici olması açısından açıklanmalıdır.Son olarak ise, yapacağı işlemlerde yukarıda yer verdiğimiz açıklamaları mantıklı bulmakla birlikte yine de şüpheleri olan ya da açıklamalarımıza katılmayan mükellef ya da meslektaşlarımız olursa, önerimiz; işlem tesisinden önce Maliye İdaresi’nden işlemlerin ne şekilde muhasebeleştirileceğini, bakiyelerin nasıl kapatılacağını ve gelir hesaplarının ne şekilde dikkate alınacağını açıklayan ayrıntılı mukteza talep etmeleridir.
________________________________________
DİPNOTLAR
[1] 16.12.1988 tarih ve 20021 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır.
[2] 31.12.1984 tarih ve 18622 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır.
[3] 03.03.1998 tarih ve 23275 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır.
[4] T.C. Gelir İdaresi Başkanlığı, İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı, Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü, Usul Müdürlüğü tarafından verilen, B.07.1.GİB.4.34.19.02/VUK-1-229-12196 sayılı ve 25.05.2006-3885 tarihli mukteza.

16 Temmuz 2007 Pazartesi

Yasa-Tebliğ-Sirküler-Özelge

Her türlü olasılığa yanıt veren kanun yada tebliğ metni yayınlanmış olması mümkün değil.Bulunabilen metinlerde kendinle ilgili olanı aynen bulmuşsan buldum diye sevinirsin.Ancak eğer bulduğun metin yasa metni değil ise çok da önemli olmayabiliyor.
Senin burada bulduğun "sirküler".AKP hükümeti başlattı sirküler yayınlamayı.Esas olarak maliye bakanlığının bir yasa maddesinin uygulanmasına nasıl baktığı "tebliğ"lerle duyurulur.Bu tebliğler resmi gazetede yayınlanır.Prosedürü uzuncadır.Sirküleri bu prosedürden dolayı zaman kaybından kurtulmak için uygulmaya başladı bakanlık.
Ancak gerek tebliğ gerekse sirküler meclisin kabul ettiği yasanın (ki bu tür yasalar 2 taraf arasındaki ilişkileri belirler,1-vergi alacak olan devleti temsilen maliye bakanlığı 2-vergiyi verecek olan mükellef arasındaki ilişki.) maliye bakanlığınca yorumudur, ancak maliye bakanlığı tabiki kendine göre yorum yapar dolayısı ile mutlak olarak doğrudur denemez bu tebliğ ve sirkülerlere ama karşımdaki benden ne istiyor tam olarak anlayayım ve onun istediğini yapayım o da benim üstüme gelmesin diye düşünenler için veri kaynağıdır tabi.
Ne dedik her konuyu bulmak mümkün olmayabilir.
Bu durumda mükellef bakanlığa şu konuda ne düşünüyorsun diye sorar ve bakanlık yaklaşık 3 ay içinde yanıt verir,bu yanıt o müşteriye özeldir,belge adıda bu yüzden "özelge"dir.Yani çok merak ettiğin bir konuda yanıt bulmazsan bu yolla karşı tarafın görüşünü alabilirsin,ancak bu da tam bağlayıcı değildir.bakanlık daha sonra yorumunu değiştirebilir.Hele bir başka mükellefe verilmiş olan özelge kesinlikle geçerli sayılmaz, her olay ve her yorum kendine özeldir.Ben pek özelge istemem bana bakmayan bakanlığın dönüp bana bakmasını başlatmak risk arttırmak olur bence,ben bakıp takıldığım konuya kendimce yorum yapıp uyguluyorum,senin olayda da eğitim bence istisna kapsamında sayılabilir,hele teknopark alanının içinde olunca daha rahatız diye düşünürüm.

4 Temmuz 2007 Çarşamba

Arsa karşılığı dairenin inşaat bitmeden satılması.

ARSA PAYI KARŞILIĞI ARSA SAHİPLERİNİN İLERİDE ELDE EDECEKLERİ VE İNŞAAT DEVAM EDERKEN SATTIKLARI BAĞIMSIZ BÖLÜMLERİN VERGİLENDİRİLMESİ
Ekonomimizin lokomotif sektörlerinden olan inşaat sektöründe, müteahhitler son yıllarda özellikle büyük şehirlerde konut ve işyeri üretimi için arsa satın almak ve bunun için büyük maliyetlere katlanmak yerine, arsa sahiplerine arsa bedelleri karşılığında inşa edecekleri konut veya işyerlerinden belli bir oran veya miktarını arsa sahiplerine vererek karşılamaktadırlar. Buna halk dilinde “Kat Karşılığı İnşaat” denilmektedir.

Gelir İdaresi yıllardır vermiş olduğu muktezalarda mutad hale gelmiş bir görüşünü Temmuz 2006’da değiştirerek arsa sahipleri aleyhine bir mukteza vermiş, bunu da internet sitesinde yayınlamıştır.

Buna göre arsa sahipleri paylaşım sözleşmesine göre kendilerine kalacak olan bağımsız bölümleri inşaat faaliyeti devam ederken kat irtifaklı arsa tapusu veya arsadan hisse satışı olarak satmaları halinde tapu devrini yaptıkları tarihte verginin doğmuş alacağını ve bu tarih itibariyle beyan edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bunun nedenini de arsa sahibinden tapuyu devir alan yeni sahibinin kat irtifaklı bağımsız bölümü sözleşmeye uygun olarak müteahhitten teslim alacak hale geldiği belirtilmektedir.

Bu görüşe katılmak mümkün değildir. Şöyle ki, müteahhitlerde iflas edebilir, işi yarım bırakabilir, ölebilir, konkordato ilen edebilir, ticari faaliyetini durdurabilir, ruhsatı iptal edilebilir, inşaat süresiz durdurulabilir, inşaatın yapıldığı bölge sit alanı ilan edilebilir vb. birçok sebep neticesinde yeni alıcıya konut teslim edilmediği taktirde bunun sorumlusu arsa sahibidir. Bu da vergiyi doğuran olay gerçekleşmeden, ileride varsayıma dayalı gerçekleşecek verginin tahsil edilmesi anlamına gelir ki bu durum Anayasa ve vergi kanunlarına aykırıdır.

Bu çalışmamızda arsa sahiplerinin, arsa bedellerine karşılık aldıkları konut veya işyerlerinin elden çıkarılmasının Türk Vergi Kanunları açısından incelenerek özelgedeki görüşe neden katılmadığımız anlatılacaktır.

1. KAT KARŞILIĞI İNŞAAT SÖZLEŞMESİNİN TANIMI VE HUKUKİ YAPISI

Müteahhitler ve arsa sahipleri açısından kazançlı bir alış-veriş olan Kat karşılığı inşaat sözleşmesi Borçlar Kanununun istisnai sözleşmeler 355-371. maddelerinde düzenlemiştir. Kanunun bu maddeleri sözleşmenin taraflarına emredici hükümler içermektedir. Örneğin kat karşılığı inşaat sözleşmesi noterden yapılmadığı takdirde geçersizdir. BK. Md. 213.

MK. 634 sayılı maddesinde de “mülkiyeti nakleden sözleşmeler resmi olmadıkça geçerli olmazlar.” denmektedir. Görüleceği üzere kat karşılığı inşaat sözleşmesi belli şekil şartlarına tabidir.

Kısaca arsa sahibi ile müteahhit arasında yapılan bu sözleşme; ”Arsa sahibi arsasına ait belli payları müteahhide ve üçüncü kişiye devretme, müteahhidin ise bu paylar karşılığında arsa üzerinde bağımsız inşaat bölümleri yapmayı ve bu bağımsız bölümlerden arsa sahibinin payına ait olan kısmını sözleşme şartlarına göre (genellikle anahtar teslimi) devretme borcu altına girdiği bir sözleşmedir.” şeklinde tanımlanabilir. Taraflar arasında imzalanan bu sözleşme taraflara birçok haklar ve borçlar yüklemektedir.

Borçlar Kanununun 355. maddesi “istisna bir akittir ki, onunla bir taraf (müteahhit), değir tarafın (iş sahibi) vermeyi taahhüt eylediği semen mukabilinde bir şey imalini iltizam eder.” olarak tanımlamıştır. Bu kanun maddesinde zikredilen “şey” kelimesinden müteahhit tarafından inşa edilecek gayrimenkulden, “semen” ise bedel yani bir ücret karşılığından söz edilmektedir. Görüleceği üzere şimdiden sözleşmenin içine birde ücret girdiğinde bu sefer sözleşmenin tipi değişmektedir. Örneğin, kat karşılığı inşaat sözleşmelerinden arsa sahibi arsasını %50 + 100.000 YTL. karşılığında müteahhide vermektedir. Bu nedenle, arsa sahiplerince arsa payı karşılığı yapılan inşaat sözleşmeleri karışık içerikli bir sözleşme tipidir. Bu nedenle de taraflar arasında birçok hak ve borçları içermektedir.


2. TARAFLARIN EDİMLERİ (BORÇLARI)

Kısaca arsa sahibinin müteahhide arsayı teslim borcu, müteahhidinde arsa sahibine inşa edeceği ve arsa sahibine arsasının bedelinin karşılığı olarak yapacağı bağımsız bölümleri teslim borcu denebilir. Bu kısa tanımlamadan sonra, taraflar arasındaki edimlere tek tek değinelim.

3. ARSA SAHİBİNİN MÜTEAHHİDE EDİMLERİ

3.1. Arsa Sahibinin Arsayı Teslim Edimi

Arsa sahibinin asli borcu arsayı müteahhide teslim borcudur. Sözleşmeye istinaden arsa sahibi arsayı yani, inşaat yapılacak alanı müteahhide tutanakla teslim etmesi gerekmektedir. Arsa sahibi sözleşmede belirtilen sürede müteahhide arsayı teslim etmez ise, müteahhit arsa sahibini temerrüde düşürebilir (Bk. md. 106/11) ve ifanın imkansızlığını öne sürerek BK. 371. maddesine göre sözleşmenin feshini isteyebilir.

3.2. Asa Sahibinin Müteahhide Ait Arsa Paylarını Devir Edimi

Tafralar arasında sözleşme yapılırken proje üzerinden paylaşım sözleşmesi yapılmaktadır. Buna göre arsa sahibi kendine kalacak yerler hariç, müteahhide ait arsa paylarını müteahhide devredecektir. Uygulamada arsa sahibi bu borcunu iki şekilde yerine getirebilir:

a) Arsa sahibi paylaşım sözleşmesinde müteahhide verilmesi gereken arsa paylarını, işin başında kendini güvenceye alacak belirli bir tutarda ipotek koyarak devreder. İnşaatın tamamlanma safhalarına göre de ipotekler arsa sahibi tarafından çözülülür. Bu ferağ safhaları ayrıca sözleşmede belirtilebilir ve belirtilmelidir.

b) Arsa sahibi paylaşım sözleşmesine göre devretmesi gereken arsa paylarını işin başında devretmemekte, sözleşmeye ferağ safhaları belirtilmekle arsa paylarının devirlerinin inşaatın tamamlanma yüzdelerine göre yapılacağı arsa sahibi tarafından taahhüt edilebilir.

Ancak bir üçüncü safha var ki, bu arsa sahibi açısından ileride vahim durumlar yaratmaktadır.

c) Taraflardan daha bilgisiz olan arsa sahipleri müteahhitler tarafından kandırılabilmektedir. Şöyle ki, yapılan kat karşılığı sözleşmeyle birlikte müteahhit satmak için bir vekaletname almakta ve kendine kalacak olan gayrimenkulleri de (bağımsız bölümleri) vekaletle tapuda sanki arsa sahibi satmış gibi muamele yapmaktadır. Başka bir anlatımla müteahhit arsa paylarını kendi üzerine hiç almadan direkt arsa sahibi üzerinden satış yapmaktadır.

Resmi olarak satıcı tamamen arsa sahibi gözükmekte ve ileride kendilerini vergi incelemesi ve büyük bir vergi yükü beklemektedir

3.3 Arsa Sahibinin Üçüncü Şahıslara Olan Edimleri

Arsa sahibi kat karşılığı olarak müteahhide konut veya işyeri inşası için teslim etmiş olduğu arsasının bedeline karşılık paylaşım sözleşmesine istinaden ileride teslim alacakları bağımsız bölümleri, inşaat devam ederken kat irtifaklı arsa tapusu üzerinden üçüncü şahıslara satışını yapmaktadır. Burada arsa sahibinin edimi; müteahhit tarafından ileride yapımı tamamlanacak bağımsız bölümü yeni alıcısına satmak, alıcının da bu bağımsız bölümün bedelini ödeyerek sözleşmesine uygun olarak teslim almaktır.

Alıcı ve satıcıya (arsa sahibi) karşılıklı edimler yükleyen satış sözleşmesi BK.’nun 182. maddesinde şöyle tarif edilmiştir.

"Beyi (satım) bir akittir ki onunla satıcı, satılan malı müşterinin iltizam ettiği semen mukabilinde müşteriye teslim ve mülkiyeti ona nakleylemek borcunu tahammül eder"

Bu hükümden de anlaşılacağı üzere satım sözleşmelerinde, malı satan tarafın edimi, malın mülkiyetini yani mal üzerindeki tüm tasarruf hakları ile alıcıya devretmektir. Alıcının edimi ise, malın karşılığı olan bedeli satıcıya vermektir. Buna göre satış işlemlerinde satıcının, alacaklı duruma gelmesi için edimini yerine getirmiş yani mal üzerindeki tasarruf hakkını alıcıya devretmiş olması gerekmektedir. Dolayısıyla satıcı açısından alacağın tahakkuk etmesi buna bağlı olarak bu muameleye ilişkin gelirin elde edilmesi ve vergileme açısından da vergiyi doğuran olayın vuku bulması için, mal üzerindeki tasarruf hakkının alıcıya devredilmesi gerekli ve yeterlidir.

Bu durumda, topraktan konut ya da işyeri satışlarında vergiyi doğuran olay, müteahhidin konut ya da işyerini tamamlayarak bu mal üzerindeki tasarruf hakkını arsa sahibine teslim etmesi ve arsa sahibinin de alıcıya devretmesi anında gerçekleşir. Bu işlem gerçekleştiği anda Devletin bu muameleye ilişkin vergileme hakkı da doğmuş olur. Alıcının edimini yani gayrimenkulun karşılığı olan parayı ya da ayını müteahhide önceden avans olarak vermiş olmasının veya gayrimenkulun teslimi anında ya da teslimden sonra vermiş olmasının vergiyi doğuran olaya herhangi bir etkisi yoktur.

Başka bir anlatımla kat irtifaklı arsa tapusu verilmesinin vergiyi doğuran olayla bir bağlantısı yoktur. Bu konuda Danıştay 13 ncü Dairesi tarafından verilen bir kararda (15.05.1979 tarih, E.No:1978/1094, K.No: 1979/1281) aşağıdaki ifadeler yer almaktadır.

"Türk Medeni Yasası'nın hükümleri gereğince taşınmaz mülkiyetinin nakli tapuya tescil ile tamamlanmakta ise de, taşınmaz satışlarında vergiyi doğuran olay, satış bedelinin tamamının satıcı lehine tahakkuk etmesi ile oluşmaktadır. Satıcı, satış bedelini o taşınmazın iktisaden tasarruf etme hakkını alıcıya bıraktığı anda kazanacağından satıcının bu işlemden sağlayacağı gelir de taşınmazın alıcıya teslimi anında sağlanmış sayılır. " (Şükrü KIZILOT, İnşaat Muhasebesi, vergilendirilmesi, Mevzuatı ve Asgari İşçilik, Yaklaşım Yayınları, 2000)

Bu konu ile ilgili Gelir İdaresinin vermiş olduğu ve yerleşik hale gelmiş bir özelgede;

“... müteahhitlerin kendi namlarına yaptıkları inşaatlarda, inşaatın bitiminden önce özel sözleşme veya satış vaadi ile veya arsa payı üzerinden yapılan satışlarla, bir teslim veya hizmet mevcut olmadığından, alınan bedeller ise avans niteliği taşıdığından fatura düzenlenmesi ve katma değer vergisi uygulanması söz konusu olmayacaktır.” (15.10.1991 Tarih ve 2601017-913 sayılı özelge)

06/04/2000-00212 sayılı diğer bir özelgede de;

“… Bu nedenle, konut teslim amacıyla inşaat tamamlanmadan kat irtifakı arsa paylarının devri sırasında vergiyi doğuran olay konutun fiili teslimi ile meydana geleceğinden arsa payı teslimi katma değer vergisine tabi olmayacak. Ancak konutun tapuya tecilinden önce kişinin kullanımına tahsis edildiği anda vergiyi doğuran olay gerçekleşmiş olacağından bu dönemde katma değer vergisinin hesaplanarak beyan edilmesi gerekmektedir.

Başka bir anlatımla, arsa sahibi ile üçüncü şahıs arasında yapılan bu alım-satım sözleşmesinde; Alıcı satın almak istediği konuta ait Kat İrtifaklı Tapuyu devir almakla konuta ait kat irtifaklı arsa tapusu üzerine haciz, tahdid, şerh vb. konması VEYA BAŞKA KİŞİLERE SATIŞININ ÖNLENMESİ AMACIYLA ve ileride mağdur duruma düşmemek için (şekli olarak) kendini güvence altına almak amacıyla kat irtifaklı arsa tapusunu alıyor.

Burada Alıcının gerçek niyeti kat irtifaklı arsa tapusu almak değil, anahtar teslimi konut satın almaktır.

Fiili durum konut teslimdir. Alıcaya arsa satışı DEĞİLDİR.

20 Haziran 2007 Çarşamba

Dış Ticarette Ödeme Kuralları (yeni)

DIŞ TİCARETTE ÖDEME KURALLARI DEĞİŞİYOR, UCP 600 GELİYOR
1993'ten beri yürürlükte olan UCP 500 kurallarının yerine yeni UCP600 kuralları 1 Temmuz 2007'de yürürlüğe giriyor. Bu konuda ihracatçılar, ithalatçılar, KOBİ'ler, bankalar ve dış ticaret uygulamacılarının yeni kuralları doğru ve zamanında kullanabilmesi için bence önce UCP 500'ü ve eUCB'yi tekrar gözden geçirmeliyiz, Türkiye ve dünyada dış ticareti geliştiren en önemli finansal enstrüman kuşkusuz akreditiflerdir. Bu vazgeçilmez aracı elektronik çağa taşıyan ise UCP'ye (Akreditiflere İlişkin Yeknesak Usuller ve Uygulama) ek niteliğinde hazırlanan (eUCP- elektronik ibraz için UCP 500'e ek Yayın) olmuştur. Söz konusu yayın, elektronik belgelerin geleceğe giden yolunu temsil etmekte ve 60 yıldan daha fazla bir süreden beri akreditiflere ilişkin kurallar ortaya koyan ICC'nin (Uluslararası Ticaret Odası) standartlar belirlemedeki yetkinliğini göstermektedir.
ICC yani Uluslararası Ticaret Odası kimdir, ICC- Uluslararası Ticaret Odası, 1918 yılında Paris'te kurulmuş merkezi bu şehirde bulunan ve kapitalizmin ilk uluslar arası örgütü olma özelliğini taşıyan sermayenin önemli örgütlerinden biridir. Uluslararası Tahkim mekanizmasını 1923 yılında kurumsallaştıran örgüte bugün için (Türkiye kökenli şirketlerde dahil) 7000'nin üzerinde Çok Uluslu Şirket üyedir. ICC taleplerini direkt olarak ülkelerin Başkan ya da cumhurbaşkanlarına ileterek işleyişini sürdürecek kadar güçlü bir konumdadır. Türkiye kamuoyu tarafından pek bilinmeyen ICC, ARİA Mobil Telefon Şirketi'nin Türk Telekom Şirketi'ni anlaşma şartlarını yerine getirmediği iddiası ile ICC Tahkimine şikayet etmesi ve 2,5 milyar ABD Doları tazminat talebinde bulunması ile gündeme gelmiştir.
Hızla değişen ticari kurallar tarihi ne bakarsak, 1974 revizyonu kısmen konteyner ve kombine taşımacılığındaki değişimler nedeniyle yapılmış, 1983 revizyonu da taşımacılık ve haberleşme alanlarındaki yeni teknik standartlara yanıt vermiştir. 1993'te UCP 500, baskı ve bilgisayar sistemleriyle üretilen belgeleri, görüntüleme yoluyla elde edilen imzaları ve elektronik haberleşme yöntemlerini dikkate almıştır. 2007'de ise değişen şartlara göre UCP 600 revizesi yapılmıştır.
Uluslararası Ticaret Odası, piyasadaki gelişmeleri bir kez daha öncelikle saptamış ve belgelerin elektronik ortamda ibrazını ele alan ve UCP ye ek bir yayın ortaya koymuştu. Elektronik ibraz için UCP 500'e ek yayın (veya kısaca eUCP) adındaki bu yeni ek, elektronik belgelerin henüz geniş çapta kullanılmadığını kabul etmekle birlikte piyasada gittikçe gelişen bir paya sahip olduklarını saptamıştır. Bu nedenle onları da kapsayan yeni bir kurallar dizisine ihtiyaç duyulmuştur.
eUCP "halen yürürlükte olan UCP ile kâğıt tabanlı akreditiflerin elektronik eş türlerinin işleme alınması arasında bir köprü" teşkil ediyor. Kâğıt belgelerle elektronik belgeler daha bir süre birlikte işlem görecektir. Ve eUCP kısmen kâğıt kısmen elektronik ibrazlarla tamamen elektronik ibrazları açık bir biçimde kapsamaktadır,ancak akreditifler ister kağıt- tabanlı ister elektronik olsun, ticaret finansmanını yeni dünyası yine de tüm tarafların güvenebilecekleri kurallara daima muhtaçtır. Uluslararası Ticaret Odası bu çerçeveyi 1930'lardan beri sağlıyor. eUCP'nin geliştirilmesi, UCB600 ve gelişen e-ticaret ile yapılacak yeni değişiklikler Uluslararası Ticaret Odası'nın önümüzdeki yıllarda da görevi olmaya devam edecektir.
Gelelim UCP600'ün getirdiklerine ucp600 olarak belirlenen revizyonda madde sayısı 49'dan 39'a indirilmiştir. Bunun nedeni bazı maddelerin birleştirilmesi ve bazı maddelerin çıkartılmasıdır. Örneğin; dönülebilir akreditiflere ilişkin 8. madde çıkarılmış, Tanımlamalar (definitions, Art. 2) kısmı eklenmiştir. Bu kısımda ihbar bankası, amir, banka iş günleri, lehtar, uygun ibraz, teyit, teyit bankası, akreditif, ibrazı karşılama, iştira, görevli banka, amir banka, ibraz ve ibraz edenin tanımı yapılmıştır.
Yorumlamalar (ınterpretatıons, Art. 3) kısmı eklenmiştir. Bu kısımda kurallarda geçen bazı kavramlar açıklanmış, genel duruma ilişkin düzenlemeler belirtilmiştir. Örneğin; akreditife aksi belirtilmedikçe bir akreditifi dönülmezdir.
Kullanıldıkları yerlerde uygulanabilme durumlarına göre, tekil sözcükler çoğulları, çoğul sözcükler tekilleri kapsar.
"From" ve after sözcükleri bir vade tarihini belirlemek için kullanıldıklarında belirtilen tarih hariç tutulur.
Daha önce ibrazda ödeme, vadeli ödeme taahhüdüne girme, poliçe kabul etme şeklindeki görevler bir tek sözcükte birleşti "Honour".
Akreditifin ve ilgili değişikliklerin ihbarı konusu ihbar bankasının sorumluluğu detaylı olarak düzenlendi.
Teyit bankası olmayan ihbar bankasının ihbarının bu bankaya iştira etme veya ibrazı karşılama yükümlülüğü getirmediği belirtildi.
Akreditife ilişkin değişikliklerinde aynı ihbar bankası kullanılarak ihbar etmesi gerektiği belirtildi.
Durum notu (position paper)ile desteklenen değişiklikler konusu ayrıntılı olarak açıklandı.
Akreditifi değişikliklerin bağlayıcılığı, teyidi, iptali ve kabulü detaylı olarak izah edildi.
Akreditif değişikliğini ihbar eden bankanın o değişikliğe ilişkin kabul veya ret bildirisini değişikliği gönderen bankaya bildirmesi gerektiği ifade edildi.
Görevlendirme ve görevli banka konusu tatmin edici bir şekilde yeniden düzenlendi.
Görevli banka tarafından belgelerin alınmasının, incelenmesinin veya gönderilmesinin bu bankayı ibrazı karşılamak veya iştira etmek yükümlülüğüne sokmadığı ayrıca bu durumun bir ibrazı karşılama veya iştira eylemini oluşturmadığı belirtildi.
Vadeli akreditiflerin iskonto edilmesine imkan verildi. (Madde 12(b)). Daha önce vadeli akreditiflerin iskonto edilebilmesi için akreditifte bu konuda yetki olması veya daha sonra iskontodan önce yetki alınması gerekiyordu. Örnek; Banco
Stander olayı
Rambursmanın, ICC'nin rambursmanlar konusunda yürürlükte bulunan kurallarına (URR) tabi tutulmak istenmesi halinde bunun akreditifte belirlenmesi gerektiği belirtildi.
Rambursmanın URR'ye tabi olmaması halinde amir bankanın rambursman yetkisi vermesi ve bu yetkinin vadeli olmaması gerektiği belirtildi.
Rambursma bankası tarafından ödemenin yapılması halinde amir bankanın rambursman sağlama konusundaki yükümlülüğünden kurtulamayacağı bildirildi.
"On their face" yani "Dış görünüş itibariyle" ifadesi bir yer (Madde 14a) dışında kuralların tümünden çıkarıldı.
"Reasonable time" yani "Makul süre" ifadesi kurallardan çıkarıldı, yerine "Maximum" olarak ifade edilen beş iş günü getirildi.
Taşıma ve sigorta belgeleri ile ticari fatura dışında ibraz edilen belgenin kendisinden beklenen fonksiyonu yerine getiren bir belge olması gerektiği belirtildi. (Mad.14f ) "...appears to fulfill the function of...".
Amir ve lehtar adresinin ülke dışında akreditif ve diğer belgeler ile aynı olmasının gerekmediği, ancak amir'in taşıma belgesinde "consignee" veya "notify party" olduğu durumlarda adresin akreditifteki gibi yer alması gerektiği belirtildi.
Taşıma belgesinin UCP'deki gerekleri karşılaması halinde taşıması, gemi sahibi, kaptan veya kiralayan tarafından düzenlenebileceği belirtildi.
Uygun ibraz "Complying Presentation" için ayrı bir madde yapıldı, bu madde ile amir,teyit ve görevli bankanın ibraz halinde birbirlerine karşı ilişkileri ve ibraza ilişkin yükümlülükleri açıklandı.
Bu ibraz ve iştiraya ilişkin ret bildirisinin bir defa da yapılması gerektiği belirtildi.
Bir ibraz ve iştiraya ilişkin ret bildirisi yapıldıktan sonra belgelerin herhangi bir zamanda iade edilebileceği belirtildi.
Bir ibraz veya iştiraya ilişkin ret bildirisinde bulunması gereken unsurlara yeni iki seçenek eklendi. Daha önce iki seçenek vardı. Bunlar;
- Belgeleri emrinize amade olarak nezdimizde tutuyoruz veya
- Belgeleri iade ediyoruz
Yeni seçenekler;
- Amirden bir feragat alıp kabul edinceye kadar veya bundan önce ibraz eden taraftan bir talimat alıncaya kadar belgeleri elimizde tutuyoruz, veya
- Daha önce ibraz eden taraftan aldığımız talimatlara göre hareket ediyoruz.
Orijinal belgelere ilişkin madde bu konudaki ICC kararı ve ISBP ile uyumlu hale getirildi.
Akreditifte istenen belgelerin en az bir orijinalinin ibraz edilmesi gerektiği belirtildi.
Çok şekilli taşıma belgelerinde taşımacı ile beraber yer alan Multimodal Taşıma Düzenleyicisi metinden (MTO-Multimodal Transport Operator) çıkarıldı.
Çok şekilli veya en az iki şekilli taşımaya ilişkin aktarma maddesi yeniden düzenlendi, buna göre aktarmanın akreditifte belirtilen çıkış ve varış yerleri arasında taşıma sırasında bir taşıma aracından boşaltma ve bir diğer taşıma aracına tekrar yükleme olduğu belirtildi.
Taşıma belgelerine ilişkin maddeler yeniden düzenlendi.
Taşıma belgesinin kaptan tarafından imzalanması veya kaptan adına veya kaptan için acente tarafından imzalanması halinde kaptanın isminin belirtilmesine gerek olduğunu belirten kısım çıkarıldı. Kaptanın isminin belirtilmesine gerek yoktur.
Charter Party taşıma belgesini imzalayan taraflara kiralayan (chaterer) eklendi.
Havayolu taşıma belgesi üzerinde yükleme tarihinin belirtilmesinde değişiklik yapıldı. Buna göre akreditifte şart koşulduğuna bakılmaksızın belge üzerinde yükleme kaydında (actual date of shipment) yer alan tarihin yükleme tarihi olarak alınacağı belirtildi. Daha önce akreditifte yükleme kaydının belge üzerinde yer alacağı şartı yoksa ibraz edilen belge üzerinde ayrı bir yükleme kaydı olsa bile düzenlenme tarihi yükleme tarihi olarak alınıyordu.
Demiryolu taşıma belgesinin demiryolu şirketi tarafından imzalanması halinde ibraz edilen demiryolu taşıma belgesi üzerinde taşımacının (carrier) ayrıca tanımlanma olabileceği belirtildi.
Üzerinde "duplicate" ibaresi olan demir yolu taşıma belgesinin orijinal kabul edileceği belirtildi.
Demiryolu taşıma belgesi ve karasal suyolu taşıma belgesi üzerinde orijinal kaydı olsun veya olmasın bu belgelerin orijinal kabul edileceği belirtildi.
Karayolu taşıma belgesinin orijinal kabul edilebilmesi için üzerinde "original for consignor" veya "original for shipper" kaydının olması veya kimin için düzenlendiğine ilişkin kayıt olmaması gerektiği belirtildi.
Karayolu, Demiryolu ve Karasal Suyolu taşımacılığında aktarmanın aynı taşıma şekli dahilinde bir taşıma aracından boşaltma ve bir diğer taşıma aracına yeniden yükleme anlamına geldiği açıkça belirtildi.
Posta Sertifikası (Certificate of Posting) için de adı ne olursa olsun (However named) kuralının geçerli olduğu belirtildi.Daha önce bu kural posta sertifikası için yoktu.
Bir taşıma belgesi üzerinde navluna ek masraflara atıfta bulunulabileceği belirtildi.
Navlun Komisyoncuları (Freight Forwarders) tarafından düzenlenen taşıma belgeleri maddesi (UCP 500, Md. 30) çıkarıldı.
Malları taşıyan geminin sadece yelkenle yol aldığını belirten ibareleri taşıyan belgenin kabul edilmeyeceği ile ilgili kısım çıkarıldı.
Sigorta belgesinin sigorta şirketi, sigortacı adına veya lehine acentenin yanı sıra vekil (Proxy) tarafından da imzalanabileceği belirtildi. Vekil (Proxy) yeni eklendi.
Bir ibrazda birden çok taşıma belgesinin yer alması halinde en son yüklemeyi gösteren belgede yer alan tarihin yükleme tarihi olarak alınacağı belirtildi.
Birden çok araca yükleme yapıldığını gösteren bir veya birden çok taşıma belgesinin ibraz edilmesi edinilmesi halinde araçlar aynı gün aynı veriş yerine gitmek üzere yola çıkmış olsalar bile bunun kısmi sevkıyat olduğu açıkça belirtildi.
Gönderme ve çeviriye ilişkin sorumluluk alınmaması maddesi biraz daha genişletildi. Bir görevli bankanın belgelerin uygun olduğunu belirterek göndermesi ve belgelerin yolda kaybolması halinde görevli bankanın ibrazı karşıladığına veya iştirada bulunduğuna bakılmaksızın ibrazın teyit bankası tarafından iştira edilmesi veya karşılanması veya amir banka tarafından karşılanması gerektiği belirtildi.
Bir akreditifin veya ilgili değişikliklerin lehtara ihbarının masrafların ödenmesi şartına bağlı olmaması gerektiği belirtildi.
Devir bankasının görevli banka olduğu, herhangi bir banka nezdinde kullanımda olan bir akreditifte devir bankasının amir banka tarafından özellikle devir yetkisi verilen banka olduğu ve amir bankanın da devir bankası olabileceği belirtildi.
Devir akreditifinin ikinci lehtar için devir bankası nezdinde kullanılabilir yapılan akreditif olduğu belirtildi.
İkinci lehtar tarafından veya ikinci lehtar adına bir ibrazın mutlaka devir bankasına yapılması gerektiği belirtildi.
Devir akreditifinin "varsa teyit dahil" akreditifin şartlarını doğru olarak yansıtması gerektiği belirtildi.
Devir akreditifi ile ilgili olarak şu ifade eklendi; "...ilk lehtarın ibraz ettiği faturalarda ikinci lehtar tarafından yapılan ibrazda mevcut olmayan çelişkiler (rezerv konuları)varsa ve ilk lehtar ilk talepte bunları düzeltmediği taktirde devir bankası ikinci lehtardan aldığı belgeleri ilk lehtara karşı sorumlu olmaksızın amir bankaya ibraz etme hakkına sahiptir."
Haliyle değişen şartlar devam ettikçe ICC bu şartlara göre revizyona devam edecektir.

15 Haziran 2007 Cuma

Harcırah=Gündelik 1/7/2007

Gelir Vergisinden istisna edilen yurt içi ve yurt dışı gündelik tutarlarına karşılık gelen gelir dilimleri, 01 Temmuz 2007 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere değiştiriliyor
Özet : 2007 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun 22 nci maddesinde memur aylıklarının hesaplanmasında kullanılan katsayıların yılın ilk ve ikinci yarısı için ayrı ayrı belirlenmiş olması sebebiyle, hesaplanmasında bu katsayıların kullanıldığı Gelir Vergisinden istisna edilen yurt içi ve yurt dışı gündelik tutarlarına karşılık gelen gelir dilimleri 01 Temmuz 2007 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere değiştiriliyor. Hemen belirtelim ki yapılan değişiklikler sadece yurt içi ve yurt dışı gündelik tutarlarına karşılık gelen gelir dilimleri ile ilgili ; gündelik tutarlarında herhangi bir değişiklik söz konusu değil.
2007 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun 22 nci maddesinde memur aylıklarının hesaplanmasında kullanılan katsayıların yılın ilk ve ikinci yarısı için ayrı ayrı belirlenmiş olması sebebiyle ( 01 Temmuz 2007 tarihinden itibaren, aylık katsayısı 0,04739 ; taban aylık katsayısı 0,61417 ), hesaplanmasında bu katsayıların kullanıldığı Gelir Vergisinden istisna edilen yurt içi ve yurt dışı gündelik tutarlarına karşılık gelen gelir dilimleri de yine aynı tarihten itibaren geçerli olmak üzere değiştirilmektedir.
Hemen belirtelim ki yapılan değişiklikler sadece yurt içi ve yurt dışı gündelik tutarlarına karşılık gelen gelir dilimleri ile ilgilidir. Gündelik tutarlarında herhangi bir değişiklik söz konusu değildir.
Aşağıda, önce, katsayılarda yapılan değişiklikler ışığında, 01 Temmuz 2007 tarihinden itibaren dikkate alınması gereken yurt içi gündelik tutarlarına karşılık gelen yeni gelir dilimlerini gösterir tabloya ; daha sonra da, yine aynı tarihten itibaren, gelir vergisinden istisna edilen yurt dışı gündelik tutarlarının uygulanmasında esas alınacak yeni gelir dilimleri tablosuna yer verilmiştir.
Bu tablodan (II numaralı Tablo) aylık brüt ücreti kullanılarak içinde yer aldığı grup tespit edilecek olan çalışanın vergiden istisna edilebilecek yurt dışı gündelik tutarı, Sirkülerimiz ekinde (Ek.1) yer alan ‘’ Yurt Dışı Gündelikler Tablosu ‘’ ndan belirlenecektir.
Yurt içi gündelikler ve bunlara karşılık gelen gelir dilimleri
Brüt Aylık Tutarı G.V.İstisna Tutar (YTL)
1064,38 ve fazlası 33,00
1.055,84-1.064,37 28,00
951,59-1.055,83 25,00
818,89 - 951,58 22,50
657,53 - 818,88 20,00
657,52 ve daha aşağısı 19,00
Yurt dışı gündeliklere karşılık gelen gelir dilimleri
Gelir grubu Gelir Dilimleri (Brüt aylık Tutarı, YTL)
I 1.064,38 ve fazlası
II 1.055,84- 1.064,37
III 927,89- 1.055,83
IV 657,53- 927,88
V 657,52 ve aşağısı
Ülkelere göre, 01.01.2007 tarihinden itibaren Gelir Vergisinden istisna edilecek yurtdışı gündelik tutarları tablosu (05 Nisan 2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2007/11912 sayılı Kararı ile tespit edilmiştir)
ÜLKE/PARA BİRİMİ GRUP I II III IV. V.
A.B.D. (A.B.D. Doları) 177 139 111 107 90
Almanya (Euro) 159 125 100 96 81
Avustralya (Avust.Doları) 275 216 172 166 139
Avusturya (Euro) 161 126 101 97 82
Belçika (Euro) 156 122 98 94 79
Danimarka (Dan.Kronu) 1.202 941 753 724 609
Finlandiya (Euro) 144 113 90 87 72
Fransa (Euro) 155 121 97 93 79
Hollanda (Euro) 151 119 95 91 78
İngiltere (Sterlin) 112 87 70 67 57
İrlanda (Euro) 150 118 94 91 76
İspanya (Euro) 153 120 96 92 78
İsveç (İsveç Kronu) 1.319 1.033 826 795 667
İsviçre (İsviçre Frangı) 275 215 172 166 139
İtalya (Euro) 148 116 93 89 75
Japonya (Japon Yeni) 30.490 23.930 19.160 18.350 15.450
Kanada (Kanada Doları) 237 186 149 143 121
Kuveyt (Kuveyt Dinarı) 49 38 31 30 24
Lüksemburg (Euro) 156 122 98 94 80
Norveç (Norveç Kronu) 1.158 907 726 698 586
Portekiz (Euro) 150 118 94 90 76
S.Arabistan (Suudi A. Riyali) 599 469 376 361 304
Yunanistan (Euro) 153 120 96 92 78
Diğer AB Ülkeleri (Euro) 123 96 77 74 63
Diğer Ülkeler (A.B.D. Doları) 152 119 95 92 78

12 Haziran 2007 Salı

Kıdem Tazminatı 2007 Temmuz!

Gelir Vergisinden istisna edilen kıdem tazminatı tutarı ile diğer bazı ödemelerin tutarları, Temmuz 2007 ayı başından itibaren değiştiriliyor.
Özet : 2007 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun 22 nci maddesinde memur aylıklarının hesaplanmasında kullanılan katsayıların yılın ilk ve ikinci yarısı için ayrı ayrı belirlenmiş olması sebebiyle, hesaplanmasında bu katsayıların kullanıldığı Gelir Vergisinden istisna kıdem tazminatı ile diğer bazı ödemelerin 01 Temmuz 2007 tarihinden itibaren uygulanacak tutarları da yeniden belirlenmektedir. Buna göre ; 01 Temmuz 2007 tarihinden itibaren, gelir vergisinden istisna edilecek kıdem tazminatı tutarı, 1988,48 YTL ; gelir vergisinden istisna edilecek aylık çocuk yardımı tutarı da, 0-6 yaş grubunda bulunanlar için 23,70 YTL, diğerleri için 11,85 YTL olacaktır. Öte yandan, memur aylık katsayılarındaki bu değişiklik, 4697 sayılı Kanun’un Geçici 1 inci maddesi hükmü gereğince, 07 Ekim 2001 tarihinden önce düzenlenmiş şahıs sigorta poliçeleri ile ilgili olarak, sigorta şirketlerince, yine 01 Temmuz 2007 tarihinden itibaren, sigortalılara yapılacak aylık ödemelerinin 3.647,13 YTL’lik kısmının, toptan ödemelerin ise 59.654,40 YTL‘lik kısmının gelir vergisinden istisna edilmesini de sağlayacaktır.
2007 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun 22 nci maddesinde memur aylıklarının hesaplanmasında kullanılan katsayıların yılın ilk ve ikinci yarısı için ayrı ayrı belirlenmiş olması sebebiyle ( 01 Temmuz 2007 tarihinden itibaren aylık katsayısı 0,04739 ; taban aylık katsayısı 0,61417) , hesaplanmasında bu katsayıların kullanıldığı Gelir Vergisinden istisna kıdem tazminatı ile diğer bazı ödemelerin 01.07.2007 tarihinden itibaren uygulanacak tutarları da yeniden belirlenmektedir.

Buna göre ; 01 Temmuz 2007 tarihinden itibaren, Gelir Vergisinden istisna edilecek kıdem tazminatı tutarı, 1988,48 YTL ; gelir vergisinden istisna edilecek aylık çocuk yardımı tutarı da, 0-6 yaş grubunda bulunanlar için 23,70 YTL, diğerleri için 11,85 YTL olarak dikkate alınacaktır.
Öte yandan, memur aylık katsayılarındaki bu değişiklik, 4697 sayılı Kanun’un Geçici 1 inci maddesi hükmü gereğince, 07 Ekim 2001 tarihinden önce düzenlenmiş şahıs sigorta poliçeleri ile ilgili olarak, sigorta şirketlerince, yine 01 Temmuz 2007 tarihinden itibaren, sigortalılara yapılacak aylık ödemelerinin 3.647,13 YTL’lik kısmının, toptan ödemelerin ise 59.654,40 YTL‘lik kısmının Gelir Vergisinden istisna edilmesini de sağlayacaktır.

G.Menkul Satışı ve Değer Artış Kazancı(3)

Gayrimenkul Satış Kazançlarının Vergilendirilmesinde Yeni Düzenleme Ülkü AKSAKAL / Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Dünya Gazetesi Yazarı
Nisan 2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5615 sayılı kanunla Vergi Kanunları’nda önemli bazı değişiklikler yapılmıştır. Yapılan değişikliklerden birisi var ki gayrimenkul satın alan ve satanları çok yakından ilgilendiriyor. Yazımızda bu değişikliğin ne olduğunu ve gayrimenkul satın alan ve satanları nasıl etkilediğini açıklayacağız.
Değişiklik Öncesi DurumGelir Vergisi Kanunu’nun değişiklikten önceki mükerrer 80’inci maddesine göre, mal ve hakların satın alındıkları tarihten itibaren 4 yıl içerisinde elden çıkartılmasından doğan kazançlar "Değer Artış Kazancı" olarak vergiye tabi tutulmaktaydı. Bu madde hükümlerine göre gayrimenkuller satın alındığı tarihten itibaren 4 yıl elde tutulup daha sonra satılması halinde satıştan elde edilen kazanç, tutarına bakılmaksızın vergiden istisna edilmekteydi.
Değişiklik Sonrası DurumYapılan yeni yasal düzenleme ile dört yıllık süre 5 yıla çıkarılmış bulunmaktadır. Yani bundan böyle gayrimenkul satışlarının 5 yıl içerisinde yapılması ve bu satıştan bir kazanç doğması halinde elde edilen kazanç değer artış kazancı olarak vergilendirilecektir.
Kısaca artık gayrimenkulunu satacak olan kişiler 4 yıllık süreyi değil 5 yıllık süreyi dikkate alarak işlemlerini yapacaklar ve satış kazancının vergiye tabi olup olmadığını yeni yasa hükmüne göre hesaplayacaklardır.
01.01.2007 Tarihinden Önce Satın Alınan Gayrimenkullerin Durumu5615 sayılı yasanın 11. maddesi ile Gelir Vergisi Kanunu’na geçici 71. madde eklenmiş ve bu madde ile 01.01.2007 tarihinden önce satın alınan gayrimenkuller için 5 yıllık sürenin değil 4 yıllık sürenin dikkate alınacağı belirtilmiştir. Dolayısı ile 2007 yılından önce satın alınan gayrimenkuller için Gelir Vergisi Kanunu’nun değişiklikten önceki hükümlerinde olduğu gibi 4 yıllık sürenin dikkate alınması sağlanmıştır.
Kısaca 01.01.2007 tarihinden sonra gayrimenkul satın alanlar yeni yasa hükümlerine göre 5 yıllık süre dikkate alınarak vergilendirilecekken, bu tarihten önce gayrimenkul satın almış olanlar 4 yıllık süreye göre vergilendirilecektir.
Gelir Vergisi Kanunu’na eklenen geçici 71 madde ile genel hukuk kuralı olan yasaların geriye yürümezliği ilkesi dikkate alınmış ve 01.01.2007 tarihinden önce gayrimenkul satın alanların hakları korunmuştur.
01.01.2007 tarihi ile yasanın yayımlandığı tarih arasında satın alınan gayrimenkullerin durumu
01.01.2007 ile yasanın yayımlandığı 04.04.2007 tarihleri arasında gayrimenkul satın alanlar yeni yasal düzenlemeye göre 5 yıllık süre dikkate alınarak vergilendirilecektir.
Halbuki bu tarihler arasında gayrimenkul satın alanlar bu gayrimenkullerini 4 yıl sonra satmaları halinde vergiye tabi olmayacaklarını bilerek işlem yapmışlardır. Daha sonra çıkarılacak bir yasa ile sürenin 5 yıl olarak değiştirileceğini bilmeleri mümkün değildir.
Örneğin, Mart 2007 tarihinde gayrimenkul satın alan bir kişi bu gayrimenkulünü Haziran 2011 tarihinde satmış olsun. Satın alma işleminin yapıldığı tarihte geçerli olan yasal mevzuata göre, (4 yıllık süre dikkate alınacağından) bu şahıs satıştan doğabilecek kazanç için gelir vergisi ödemeyecekti. Halbuki yapılan yeni düzenleme nedeniyle 5 yıllık süre dikkate alınacağından satış nedeniyle doğacak kazanç üzerinden gelir vergisi ödemek zorunda kalacaktır.
Dolayısı ile, belli şartları sağlamaları halinde vergiye tabi olmayacağını düşünen şahıslara ilave bir mali yük getirilmiştir. Bu tür düzenlemeler kişilerin devlete olan güvenini ve vergi sistemine olan inancını sarsmakta ve ekonomik olarak zarara uğramalarına sebep olabilmektedir.
Sonuç Yapılan düzenleme ile değer artış kazançlarının vergilendirilmesinde geçerli olan 4 yıllık süre 5 yıla çıkarılmış, 2007 yılından önce satın alınan gayrimenkuller geçici madde ile bu uygulamanın dışında tutulmuştur.
Ancak yapılan düzenlemede yasanın yayımlandığı tarih ile 01.01.2007 tarihleri arasında gayrimenkul satın alanların durumu dikkate alınmamıştır. Bu durum olayın gerçekleştiği tarihten önce yürürlükte bulunmayan bir kanunla kişilerin vergilendirilmesi sonucunu doğurmuştur.
Halbuki Gelir Vergisi Kanunu’na eklenen geçici 71. maddede "...01.01.2007 tarihinden önce iktisab edilmiş olan mal ve hakların..." ifadesi yerine "bu kanunun yayımlandığı tarihten önce iktisab edilmiş olan mal ve hakların..." ifadesi kullanılarak, kanunun yayımlandığı tarihe kadar 2007 yılı içerisinde gayrimenkul satın almış olan kişilerin hakları da korunabilirdi.
Kaynak : Dünya Gazetesi

8 Haziran 2007 Cuma

Kıdem Tazminatı

KIDEM TAZMİNATI HESABINDA DİKKATE ALINACAK/ALINMAYACAK ÖDEMELER
05 Mayıs 2006-Cumhur Sinan ÖZDEMİR-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı-İş Müfettişi

25.08.1971 tarih ve 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesi hariç tüm maddeleri, 4857 sayılı İş Kanun ile yürürlükten kaldırılmıştır. Kıdem tazminatı fonuna ilişkin Kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır. İşçinin iş sözleşmesinin sona eriş biçimine bağlı olarak ve işçinin çalıştığı süre dikkate alınarak ücret tutarına göre ödenen kıdem tazminatı "İş Hukukuna has, işçinin işini kaybetme olgusuna dayalı, kıdem esası üzerine kurulu özel bir tazminat türü" şeklinde tanımlanabilir.1475 sayılı İş Kanunu’nun aşağıda belirtilen 14. maddesi yürürlüktedir;

Bu Kanun’a tabi işçilerin hizmet akitlerinin;

1- İşveren tarafından bu Kanun’un 17. maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,
2- İşçi tarafından bu Kanun’un 16. maddesi uyarınca,
3- Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyla,
4- Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla; Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet akdinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.

İşçilerin kıdemleri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler göz önüne alınarak hesaplanır.

İşyerlerinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanır.

12.07.1975 tarihinden, itibaren işyerinin devri veya herhangi bir suretle el değiştirmesi halinde işlemiş kıdem tazminatlarından her iki işveren sorumludur. Ancak, işyerini devreden işverenlerin bu sorumlulukları işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlıdır.

12.07.1975 tarihinden evvel işyeri devrolmuş veya herhangi bir suretle el değiştirmişse devir mukavelesinde aksine bir hüküm yoksa işlemiş kıdem tazminatlarından yeni işveren sorumludur. İşçinin birinci bendin 4. fıkrası hükmünden faydalanabilmesi için aylık veya toptan ödemeye hak kazanmış bulunduğunu ve kendisine aylık bağlanması veya toptan ödeme yapılması için yaşlılık sigortası bakımından bağlı bulunduğu kuruma veya sandığa müracaat etmiş olduğunu belgelemesi şarttır. İşçinin ölümü halinde bu şart aranmaz.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanunu’na veya yalnız Sosyal Sigortalar Kanunu’na tabi olarak sadece aynı ya da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre yaşlılık veya malullük aylığına ya da toptan ödemeye hak kazanan işçiye, bu kamu kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu işverenince kıdem tazminatı ödenir. Yukarıda belirtilen kamu kuruluşlarında işçinin hizmet akdinin evvelce bu maddeye göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona ermesi suretiyle geçen hizmet süreleri kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmaz. Ancak, bu tazminatın Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı’na tabi olarak geçen hizmet süresine ait kısmı için ödenecek miktar, yaşlılık veya malullük aylığının başlangıç tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun yürürlükteki hükümlerine göre emeklilik ikramiyesi için öngörülen miktardan fazla olamaz. Bu maddede geçen kamu kuruluşları deyimi, genel, katma ve özel bütçeli idareler ile 468 sayılı Kanun’un 4. maddesinde sayılan kurumları kapsar.

Aynı kıdem süresi için bir defadan fazla kıdem tazminatı veya ikramiye ödenmez. Kıdem tazminatının hesaplanması, son ücret üzerinden yapılır. Parça başı, akort, götürü veya yüzde usulü gibi ücretin sabit olmadığı hallerde son bir yıllık süre içinde ödenen ücretin o süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama ücret bu tazminatın hesabına esas tutulur. Ancak, son bir yıl içinde işçi ücretine zam yapıldığı takdirde, tazminata esas ücret, işçinin işten ayrılma tarihi ile zammın yapıldığı tarih arasında alınan ücretin aynı süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır. 13. maddesinde sözü geçen tazminat ile bu maddede yer alan kıdem tazminatına esas olacak ücretin hesabında 26. maddenin birinci fıkrasında yazılı ücrete ilaveten işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün akdi ve kanundan doğan menfaatler de göz önünde tutulur.

Kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi sebebiyle açılacak davanın sonunda hakim gecikme süresi için, ödenmeyen süreye göre, mevduata uygulanan en yüksek faizin ödenmesine hükmeder. İşçinin mevzuattan doğan diğer hakları saklıdır. Bu maddede belirtilen kıdem tazminatı ile ilgili 30 günlük süre hizmet akitleri veya toplu iş sözleşmeleri ile işçi lehine değiştirilebilir. Ancak, toplu sözleşmelerle ve hizmet akitleriyle belirlenen kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanunu’na tabi en yüksek Devlet memuruna 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemez. İşçinin ölümü halinde yukarıdaki hükümlere göre doğan tazminat tutarı, kanuni mirasçılarına ödenir. Kıdem tazminatından doğan sorumluluğu işveren şahıslara veya sigorta şirketlerine sigorta ettiremez.İşveren sorumluluğu altında ve sadece yaşlılık, emeklilik, malullük, ölüm ve toptan ödeme hallerine mahsus olmak kaydıyla Devlet veya kanunla kurulu kurumlarda veya % 50 hisseden fazlası Devlete ait bir bankada veya bir kurumda işveren tarafından kıdem tazminatı ile ilgili bir fon tesis edilir. Fon tesisi ile ilgili hususlar kanunla düzenlenir.

Kıdem Tazminatında Esas Ücret

Kıdem tazminatında esas ücret ;

a-) Asıl Ücret,
b-) İşçiye sağlanan diğer menfaatlerden oluşur.

Asıl Ücret; İş Kanunun 32. maddesinde belirtilen ücrettir[1].

İşçiye Sağlanan Diğer Menfaatler; İşçiye asıl ücretin dışında, toplu iş sözleşmeleri veya kanunlarla sağlanan ayni ve nakdi haklardan, devamlılık arz eden ve ödenmesi bir şarta bağlı olmayan ödemelerdir. Bunlar; gıda, mesken, sağlık, yakacak, aydınlatma, vasıf zammı, yıpranma sorumluluk tazminatı, çocuk, yemek, eğitim ve yiyecek yardımı ve bu mahiyetteki yıllık ikramiyeler vb. oluşur.

Kıdem Tazminatının Hesabında Dikkate Alınacak Ödemeler

1- Çıplak ücret,
2- Yemek yardımı,
3- Kasa tazminatı,
4- Gıda yardımı ,
5- Yakacak yardımı,
6- Eğitim yardımı,
7- Konut yardımı,
8- Giyecek yardımı,
9- Erzak yardımı,
10- Sosyal yardım niteliğindeki ayakkabı ya da bedeli,
11- Unvan tazminatı,
12- Aile yardımı,
13- Çocuk zammı,
14- Temettü,
15- Havlu ve sabun yardımı (işyerinde kullanılacak ise tazminat hesabında dikkate alınmaz),
16- Taşıt yardımı,
17- Yıpranma tazminatı,
18- Kalifiye-Nitelik zammı,
19- Sağlık yardımı,
20- Mali sorumluluk tazminatı,
21- Devamlı ödenen primler.

Kıdem Tazminatının Hesabında Dikkate Alınmayacak Ödemeler

1- Yıllık izin ücreti,
2- Evlenme yardımı,
3- Hafta tatil ücreti,
4- Bayram harçlığı,
5- Hastalık yardımı,
6- Genel tatil ücreti,
7- Doğum yardımı,
8- Ölüm yardımı,
9- İzin harçlığı,
10- Jestiyon ödemeleri,
11- Teşvik ikramiyesi ve primleri,
12- Seyahat primleri,
13- Devamlılık göstermeyen primler,
14- Fazla çalışma ücreti,
15- İş arama yardımı,
16- Harcırah (Yolluk),
17- Bir defalık verilen ikramiyeler.

Sonuç

İş Kanununa göre; İşçi saat başı, günlük, haftalık ya da aylık ücretle çalışıyorsa kıdem tazminatı "son ücret" üzerinden; parça başı, akort, götürü ve yüzde usulü gibi belirli bir zaman dilimine göre belirlenemeyen ücretle çalışıyorsa son bir yıllık "ortalama ücret" üzerinden hesaplanacaktır.

Ücret eklentilerinin kıdem tazminatına esas ücrete dahil edilebilmesi için;

a-) İşçiye bir menfaat sağlanmış olmalıdır. işçiye sağlanan menfaat, para veya para ile ölçülebilir nitelikte olmalıdır.
b-) İşçiye sağlanan para ve para ile ölçülebilir menfaatler akitten ya da kanundan doğmalıdır.
c-) İşçiye sağlanan para veya para ile ölçülmesi mümkün menfaatler arızi nitelikte olmamalıdır.

[1] Genel anlamda ücret bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutardır.

4 Haziran 2007 Pazartesi

Aktifteki binek yenilendiğinde.....

T.C.
İSTANBUL VALİLİĞİ
Defterdarlık Usul Gelir Müdürlüğü

04/02/2005*852
Sayı :B.07.4.DEF.0.34.20./ VUK-1/328-10863
Konu : Aktife kayıtlı binek aracın satılarak aynı
tarihte yeni bir araç alınması durumunda,
satıştan elde edilen kâr dikkate alınarak
pasifte karşılık ayrılıp ayrılmayacağı hk.

İlgi : ……………tarihli dilekçeniz.

İlgi dilekçenizden; ………………..Vergi Dairesi Müdürlüğünün mükellefi olduğunuz, aktifinizde kayıtlı bulunan aracı satıp aynı tarihte yeni bir binek aracı alarak aktifinize kaydettiğiniz, ancak binek aracın satış kârından doğan tutarın yenileme fonunda tutulup tutulmayacağı konusunda tereddüt oluştuğundan konu hakkındaki görüşümüzü sorduğunuz anlaşılmaktadır.

Tereddüt edilen hususlar Maliye Bakanlığına iletilmiş olup, Bakanlık Makamından alınan 17/01/2005 tarih, B.07.0.GEL.0.29/2980-328-152/2374 sayılı yazıda;

“Bilindiği üzere, Vergi Usul Kanununun 328’nci maddesinde, “Amortismana tabi iktisadi kıymetlerin satılması halinde alınan bedel ile bunların envanter defterlerinde kayıtlı değerleri arasındaki fark kâr ve zarar hesabına geçirilir. İşletme hesabı esasında defter tutan mükelleflerle serbest meslek kazanç defteri tutan mükellefler bu farkı defterlerinde hasılat veya gider kaydederler.

Amortisman ayrılmış olanların değeri ayrılmış amortismanlar düşüldükten sonra kalan meblağdır.

Devir ve trampa satış hükmündedir.

Şu kadar ki, satılan iktisadi kıymetlerin yenilenmesi, işin mahiyetine göre zaruri bulunur veya bu hususta işletmeyi idare edenlerce karar verilmiş ve teşebbüse geçilmiş olursa bu takdirde, satıştan tahassul eden kâr, yenileme giderlerini karşılamak üzere, pasifte geçici bir hesapta azami üç yıl süre ile tutulabilir. Her ne sebeple olursa olsun bu süre içinde kullanılmamış olan kârlar üçüncü yılın vergi matrahına eklenir. Üç yıldan önce işin terki, devri veya işletmenin tasfiyesi halinde bu kârlar o yılın matrahına eklenir.” hükmü bulunmaktadır.

Bu hükmün uygulanması diğer faaliyet gruplarında olduğu gibi işletme hesabına göre defter tutan mükellefler ile serbest meslek kazanç defteri tutan serbest meslek erbabı için de aynıdır.

Ancak, 328’nci madde hükmünün uygulanabilmesi yeni iktisadi değerin, satışının yapıldığı yılı takip eden yıllarda iktisap edilmesine bağlı bulunduğundan, aynı yıl içinde yenileme yapılan hallerde satıştan elde olunan kâr dikkate alınarak pasifte karşılık ayrılması mümkün bulunmamaktadır.” denilmektedir.
(SMMM Zeki Aytekin )

G.Menkul Satışı ve Değer Artış Kazancı(2)

Evini Satanların Vergi Şaşkınlığı -Şükrü KIZILOT -Hürriyet

Geçtiğimiz perşembe, evini 5 yıl içinde satanların, bu satıştan elde ettikleri kazanç nedeniyle Gelir Vergisi ödeyeceklerini yazmıştık.Sen misin yazan. O günden bu yana, sorular yağıyor. Meğer evini satan ne kadar çok kişi varmış. En önemlisi, bunların neredeyse tamamı, böyle bir vergi olduğunun farkında bile değiller.Çok kişi ısrarla "Bu ne zaman çıktı?" diye soruyordu.
Vatandaş da haklı. Vergi uzmanı değil ki nereden bilsin. Alım satım sırasında, binde 15 harç ödüyor. Zannediyor ki olay bundan ibaret. Oysa, tapuda bir sayfalık açıklama notu verilse, vatandaş olayın vergi boyutunu öğrenecek...Çok kişi, olayı bilmediği için, "sürpriz bir vergi" gelmiş gibi algılıyor.Oysa, bu vergi öteden beri var. Kısaca açıklayalım.
1. Verginin Yasal Dayanağı: Gelir Vergisi Kanunu’nun Mükerrer 80/ 6. maddesine göre; gayrimenkullerin iktisap (edinme) tarihinden itibaren, belli bir süre içinde elden çıkartılmasından doğan kazanç, "değer artışı kazancı" olarak, gelir vergisine tabi.
- 4 Mart 2007 Tarihli resmi Gazete’de yayınlanan 5615 sayılı Kanun ile bu süre, 1 Ocak 2007 tarihinden itibaren, 5 yıl olarak belirlendi. Buna göre; gayrimenkulünü edinme tarihinden itibaren 5 yıl içinde satanlar, bundan doğan kazanç nedeniyle, "değer artışı kazancı" olarak, Gelir Vergisi ödeyecekler. Örneğin, 11 Nisan 2007 tarihinde satın aldığı evi, iki yıl sonra satacak olan bir vatandaş, bu satıştan doğan kazanç nedeniyle, gelir vergisi ödeyecek. Evi 11 Nisan 2012’den sonra satarsa, gelir vergisi yok.
- 1 Ocak 2007 Tarihinden Önce Edinilen Gayrimenkuller: Bunların satışı halinde, 5 yıl yerine 4 yıllık süre aranılacak. Örneğin, 10 Aralık 2002 tarihinde 50 bin YTL’ye aldığı gayrimenkulü, 11 Nisan 2007 tarihinde 400 bin YTL’ye satan Nuri Amca, 4 yıllık süre geçtiği için, elde ettiği kazanç nedeniyle, gelir vergisi ödemeyecek.
(NOT: Kazancın tespitini, maliyet bedelinin yükseltilmesini ve gelir vergisi tarifesini 5 Nisan 2007 tarihli yazımızda açıkladığımız için burada tekrarlamıyoruz)
2. Miras Kalan Gayrimenkul: Miras ya da bağış yolu ile edinilen gayrimenkullerin satışı, ne zaman ve kaç bin YTL’ye yapılırsa yapılsın, bundan doğan kazanç, gelir vergisine tabi değil. Örneğin, 5 Ocak 2007 tarihinde ölen kocasından, miras kalan gayrimenkulü, veraset ve intikal vergisi beyannamesinde 200 bin YTL beyan eden Ayla Teyze, bu gayrimenkulü 11 Nisan 2007 tarihinde 800 bin YTL’ye satarsa, aradaki fark nedeniyle, gelir vergisi ödemeyecek (Bkz.GVK.Mük. Md.80/6. Parantez içi hüküm).
Cezadan Kurtulma Yolu: Evi, bürosu, dükkanı, arsası, arazisi ya da başka bir gayrimenkulünü, yukarıda belirtilen süre içinde elden çıkarıp da kazanç sağlayanlar, bunu beyan edip gelir vergisi ödememişlerse, bu vergi kendilerinden, cezası ve faizi ile birlikte alınır.Cezadan kurtulmak isteyenler için "pratik bir çözüm yolu" var. Beyan etmedikleri kazancı, bir dilekçe ekinde, Vergi Usul Kanunu’nun 371. maddesine göre "pişmanlıkla" beyan ederlerse, cezadan kurtulurlar.
Vergide zamanaşımı süresi 5 yıl. Bu şu anlama geliyor; örneğin, 2005 yılında satılıp kazancı beyan edilmeyen bir gayrimenkulün satış kazancı nedeniyle, 31 Aralık 2010 tarihine kadar, durum tespit edilip, vergisi ve cezası istenebilir.Maliye, tapu kayıtlarını da araştırarak, kapsamlı bir inceleme başlatacak. Bu nedenle, cezalı duruma düşmemek için gizlenen kazancın, pişmanlıkla beyan edilip, vergisinin ödenmesinde yarar var...
Kaynak :Hürriyet Gazetesi

G.Menkul Satışında Değer Artış Kazancı

Gayrimenkul satışında değer artışı kazancı
Gayrimenkullerin, edinme tarihinden itibaren belli bir süre geçtikten sonra elden çıkartılmasından doğan kazanç, gelir vergisine tabi. Bilindiği gibi, Gelir Vergisi Kanunu’nun "Değer artışı kazancı" başlıklı Mükerrer 80. maddesinde (01.01.2003 tarihinden geçerli olmak üzere) "Aşağıda yazılı mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazançlar değer artışı kazançlarıdır.
6- İktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız olarak iktisap edilenler hariç) 70. maddenin birinci fıkrasının (1), (2), (4) ve (7) numaralı bentlerinde yazılı mal (gerçek usulde vergiye tabi çiftçilerin zirai istihsalde kullandıkları gayrimenkuller dahil) ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak dört yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar (Kooperatiflerin ortaklarına bu sıfatları dolayısıyla tahsis ettikleri gayrimenkulleri tahsis tarihinde ortak tarafından satın alınmış sayılır.)
Bu maddede geçen "elden çıkarma" deyimi, yukarıda yazılı mal ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını ifade eder.Bir takvim yılında elde edilen değer artışı kazancının, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlananlar hariç, 6.000 YTL’lik (2007 yılında 6.400 YTL’lik) kısmı gelir vergisinden müstesnadır..." hükmü yer almıştır.
MALİYET BEDELİ
Diğer taraftan, aynı Kanunun "Safi Değer Artışı" başlıklı Mükerrer 81. maddesinde "Değer artışında safi kazanç, elden çıkarma karşılığında alınan para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil edilebilen her türlü menfaatlerin tutarından, elden çıkarılan mal ve hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesi suretiyle bulunur. Hasılatın ayın ve menfaat olarak sağlanan kısmının tutarı Vergi Usul Kanunu’nun değerleme ile ilgili hükümlerine göre tayin ve tespit olunur.Maliyet bedelinin mükelleflerce tespit edilememesi halinde maliyet bedeli yerine, Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre, takdir komisyonlarınca tespit edilecek bedel, kazancı bilanço veya işletme hesabı esasına göre tespit edilen işletmelerde ise son bilançoda veya envanter kayıtlarında gösterilen değer esas alınır.
Mal ve hakların elden çıkarılmasında iktisap bedeli, elden çıkarılan mal ve hakların elden çıkarıldığı ay hariç olmak üzere Türkiye İstatistik Kurumu’nca (TÜİK) belirlenen toptan eşya fiyat endeksindeki (1.1.2006’dan itibaren ÜFE’deki) artış oranında artırılarak tespit edilir. Şu kadar ki, bu endekslemenin yapılabilmesi için artış oranının % 10 veya üzerinde olması şarttır." hükmü yer almaktadır.
DEĞER ARTIŞI KAZANCI
Bu hüküm ve açıklamalara göre; örneğin 25 Haziran 2005 tarihinde iktisap edilen gayrimenkulün 4 yıldan daha az bir sürede, örneğin 4 Mayıs 2007 tarihinde satılması durumunda, bu satıştan elde edilen gelir, "değer artışı kazancı" kapsamında olup, söz konusu gayrimenkulun elden çıkarılması karşılığında alınan tutar ile iktisap bedeline (tapuda kayıtlı değeri) elden çıkarılan ay hariç olmak üzere TEFE (1.1.2006 tarihinden itibaren ÜFE) artış oranı uygulanması suretiyle bulunacak maliyet bedeli ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcıda kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesi suretiyle bulunacak tutar arasındaki farkın 6.400 YTL’yi aşması halinde aşan kısmın vergiye tabi olması ve yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilmesi gerekir.
Öte yandan, değer artışı kazancına ilişkin olarak gayrimenkulün iktisap bedelinin tespitinde, tapuda kayıtlı değeri esas alınarak endekslemeye tabi tutulacak olup, satış tarihine kadar ödenen konut kredisi faizlerinin (endekslemeye tabi tutulmaksızın) iktisap bedelinin tespitinde maliyete dahil edilmesi mümkündür.
(Şükrü Kızılot-Hürriyet 4/4/2007)

31 Mayıs 2007 Perşembe

Gıda ve Turizm de kdv indirimi.

30 Mayıs 2007 ÇARŞAMBA
Resmî Gazete
Sayı : 26537
BAKANLAR KURULU KARARI
Karar Sayısı : 2007/12143
17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnameye ektir.
Ekli "Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının Tespitine İlişkin Karar"ın yürürlüğe konulması; Maliye Bakanlığı'nın 25/5/2007 tarihli ve 47488 sayılı yazısı üzerine, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 28 inci ve 36 ncı maddelerine göre, Bakanlar Kurulu'nca 25/5/2007 tarihinde kararlaştırılmıştır.


MAL VE HİZMETLERE UYGULANACAK KATMA DEĞER VERGİSİ
ORANLARININ TESPİTİNE İLİŞKİN KARAR

MADDE 1 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki I sayılı listenin 2 nci sırası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"2 - a) Mazı, palamut, kendir tohumu, kanola (kolza), kitre,
b) Meyan kökü, meyan balı, meyan hülasası, çöven, sumak yaprağı, defne yaprağı, ıhlamur, kekik, adaçayı, mahlep, kimyon, susam, anason, haşhaş tohumu, rezene tohumu, süpürge teli ve tohumu ile bunlardan mamul süpürgeler, kapari (kebere), harnup (keçiboynuzu), harnup çekirdeği, zerdali çekirdeği, kayısı çekirdeği, kişniş, acıbadem, kuzu göbeği mantar, şeker pancarı,
MADDE 2 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki I sayılı listenin sondan ikinci paragrafında yer alan "2, 3 ve 6 ncı" ibaresi "2/a, 3 ve 6 ncı" olarak, "1 ve 4 üncü" ibaresi "1, 2/b ve 4 üncü" olarak değiştirilmiştir.
MADDE 3 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki II sayılı listenin "A) TEMEL GIDA MADDELERİ" bölümü başlığı ile beraber aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"A) GIDA MADDELERİ
22/12/2006 tarihli ve 2006/11437 sayılı Kararnamenin eki İstatistik Pozisyonlarına Bölünmüş Türk Gümrük Tarife Cetvelinin;
1 - a) 01.01, 01.02, 01.03, 01.04, 01.05 pozisyonlarında yer alan hayvanlar ile 01.06 pozisyonunda yer alan (yalnız tavşanlar, geyikler, dağ keçisi, keklik, devekuşu, bıldırcın, çulluk, yabani ördek ve kazlar, sülün, beç tavuğu) hayvanlar,
b) 2 no.lu fasılında yer alan mallar,
c) 3 no.lu fasılında yer alan mallar (0301.10 pozisyonunda yer alan süs balıkları hariç),
2 - 4 no.lu fasılında yer alan mallar (0408.11.20.00.00, 0408.19.20.00.00, 0408.91.20.00.00, 0408.99.20.00.00 pozisyonlarında yer alan mallar hariç),
3 - 5 no.lu fasılın 0504.00 pozisyonunda yer alan mallar,
4 - 6 no.lu fasılın 0601.20.10.00.11, 0601.20.10.00.12, 0602.10, 0602.20, 0602.90.10.00.00, 0602.90.20.00.00, 0602.90.30.00.00 pozisyonlarında yer alan mallar,
5 - 7 no.lu fasılında yer alan mallar,
6 - 8 no.lu fasılında yer alan mallar,
7 - 9 no.lu fasılında yer alan mallar,
8 - 10 no.lu fasılında yer alan mallar,
9 - 11 no.lu fasılında yer alan mallar,
10 - 12 no.lu fasılında yer alan mallar (yalnız; sebze ve meyveler, bunların tohum, çekirdek ve sporları, nane, şeker kamışı, pamuk tohumu ve çiğiti, yağlı tohum ve meyvelerin un ve kaba unları),
11 - 15 no.lu fasılında yer alan yağlardan insan gıdası olarak kullanılmaya elverişli olanlar ile bunların üretiminde kullanılmaya elverişli olan ham yağlar,
12 - 16 no.lu fasılında yer alan mallar,
13 - a) 17 no.lu fasılında yer alan mallar (1704.90.30.00.00 pozisyonunda yer alanlar hariç),
b) 1704.90.30.00.00 pozisyonunda yer alan mallar,
14 -18 no.lu fasılında yer alan mallar,
15 -19 no.lu fasılında yer alan mallar,
16 - 20 no.lu fasılında yer alan mallar,
17 - 21 no.lu fasılında yer alan mallar,
18 - 22 no.lu fasılında yer alan mallardan yalnız;
a) 22.01, 2202.10.00.00.19, 2202.90, 2204.30, 2209.00.91.00.00, 22.09.00.99.00.00 pozisyonlarında yer alanlar,
b) 2202.10.00.00.11, 2202.10.00.00.12, 2202.10.00.00.13 pozisyonlarında yer alanlar,
19 - 23 no.lu fasılın 2306.90.11.00.11, 2306.90.11.00.19, 2306.90.19.00.11, 2306.90.19.00.19 pozisyonlarında yer alan mallar,
20 - 25 no.lu fasılın 2501.00.91.00.11, 2501.00.91.00.12, 2501.00.91.00.19 pozisyonlarında yer alan mallar,
Bu bölümdeki malların I sayılı listede de yer alması halinde, I sayılı listede belirlenen oranlar uygulanır."
MADDE 4 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki II sayılı listenin "B) DİĞER MAL VE HİZMETLER" bölümüne 6/3/2006 tarihli ve 2006/10138 sayılı Kararname ile eklenen ve 9/3/2006 tarihinde yürürlüğe giren 19 uncu sırası, İstatistik Pozisyonlarına Bölünmüş Türk Gümrük Tarife Cetvelinin 64 üncü fasılında (6406.99.10.00.00 pozisyonunda yer alan eşyaların, II sayılı listenin B bölümünün 15, 16 ve 18 inci sıralarında sayılanlardan mamul olmayanları hariç) yer alan eşyaları kapsamaktadır.
MADDE 5 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki II sayılı listenin "B) DİĞER MAL VE HİZMETLER" bölümünün sonuna aşağıdaki 22 nci sıra eklenmiştir.
"22 - Fason olarak yapılan tekstil ve konfeksiyon işleri,"
MADDE 6 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki II sayılı listenin "B) DİĞER MAL VE HİZMETLER" bölümünün sonuna aşağıdaki 23 üncü sıra eklenmiştir.
"23 - Gazino, açık hava gazinosu, bar, dans salonu, diskotek, pavyon, taverna, birahane, kokteyl salonu ve benzeri yerler hariç olmak üzere kahvehane, kır kahvesi, çay bahçesi, çay ocağı, kıraathane, kafeterya, pastane, ayakta yemek yenilen yerler, yemeği pakette satan veya diğer şekillerde yemek hizmeti sunan yerler, lokanta, içkili lokanta, kebapçı ve benzeri yerlerde verilen hizmetler (bu yerlerde verilen hizmetlerin alkollü içeceklere isabet eden kısmı hariç),"
MADDE 7 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki II sayılı listenin "B) DİĞER MAL VE HİZMETLER" bölümünün sonuna aşağıdaki 24 üncü sıra eklenmiştir.
"24 - Otel, motel, pansiyon, tatil köyü ve benzeri konaklama tesislerinde sunulan geceleme hizmeti (Konaklama tesislerinde geceleme hizmetinden yararlanmayanlara verilen tüm hizmetler ile geceleme hizmetiyle beraber verilen ancak ayrıca belgelendirilen ya da geceleme hizmetine ait belgede ayrıca fiyatlandırılan hizmetler bu sıra kapsamında yer almamaktadır. Ancak geceleme hizmeti kapsamında verilmesi ve geceleme bedeline dahil edilmesi mutat olan diğer hizmetler bu sıra kapsamında yer almakla birlikte bu şekilde belirlenen geceleme bedeli içinde sunulan alkollü içeceklere ilişkin yüklenilen katma değer vergisi tutarları, hizmeti sunanlar tarafından indirim konusu yapılamaz.),"
MADDE 8 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki II sayılı listenin "B) DİĞER MAL VE HİZMETLER" bölümünün sonuna aşağıdaki 25 inci sıra eklenmiştir.
"25 - Yaşlı, sakat, bakım ve huzurevleri, düşkünevleri ve yetimhanelerde verilen hizmetler,"
MADDE 9 – Bu Kararın; 1, 2, 3 (13/b, 14 ve 18/b sıraları hariç), 5 ve 8 inci maddeleri yayımını izleyen ay başında, 3 üncü maddesinin 13/b, 14 ve 18/b sıraları ile 6 ve 7 nci maddeleri 1/1/2008 tarihinde, diğer hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 10 – Bu Karar hükümlerini Maliye Bakanı yürütür.

28 Mayıs 2007 Pazartesi

Borca itiraz hakkında.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulu Hakkında Kanunun 37. maddesinde ; amme alacaklarının hususi kanunlarında belli edilen zamanlarda ödeneceği, hususi kanunlarında ödeme zamanı tespit edilmemiş amme alacaklarının Maliye Vekaletince belirtilecek usule göre yapılacak olan tebliğden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bu ödeme müddetinin son günü amme alacağının vadesi günü olduğu, 55. maddesinde de; amme alacağını vadesinde ödemeyenlere 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı hükme bağlanmıştır.Yukarıda sözü edilen 6183 sayılı Yasa hükmü uyarınca ödeme emri düzenlenebilmesi için; mükellef tarafından amme alacağının miktarının, vadesinin bilinmesi ve alacağın vadesinde ödenmemesi gerekmektedir. Bu durumda vadenin başlangıcı, ödeme emrinin düzenlenmesi ve amme alacağının geç ödenmesi halinde de istenecek olan gecikme zammı yönünden önem arz etmektedir.Vergi cezalarına ilişkin 6183 sayılı Kanunun 37. maddesi uyarınca idarece mükelleflere bir aylık ödeme süresi verilmesi ve bu sürenin sonunda alacağın ödenmemesi üzerine ödeme emri düzenlenmesi icabetmektedir. İdare vergi cezasını bir ihbarname ile mükellefe tebliğ edecek (alacağın miktarı ve vadesinin belirlenmesi açısından), mükellef dava açmamışsa bu sürenin bitiminden itibaren, cezaya karşı dava açılmış ise, vergi mahkemesi kararı üzerine vergi dairesince düzenlenecek ihbarnamenin ilgiliye tebliğ tarihinden, başlayarak bir ay içinde amme alacağını ödemesi gerekecektir. İdare alacağı kesinleştirmeden ödeme emri düzenleyemez. Önce ihbarname ile alacak mükellefe bildirilecek, mükellef dava açma hakkını kullanarak veya kullanmayarak alacak kesinleşecek ve kesinleşecek bu alacak vadesinde ödenmez ise borçluya ödeme emri tebliğ edilerek 7 günlük ödeme süresi verilecektir.Danıştay 4. Dairesinin 30.05.1995 tarih ve Esas :1995 /2452 kararıyla 'Ödeme emrine karşı açılan davalarda, tarhiyat aşamasında ilşeri sürülebilecek olan iddiaların dikkate alınamayacağına' hükmetmiştir. Çünkü mükellef ihbarnamenin kendisine tebliğinden sonra bu dava açma hakkını kullanabilecektir.Yine İhbarname düzenlenmeden ödeme emri çıkarılmasını Danıştay Yedinci Daire 27.03.2006 tarih ve Esas 2006/927 sayılı kararıyla amme alacağının ihbarname ile kesinleşmesi gerektiğinden bahsederek, alacak kesinleşmeden çıkarılan ödeme emirlerini kaldırmıştır.Anayasamızın Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması başlıklı 40. maddesinde 'Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır'. Danıştay bir çok kararında buna aykırı durumlar nedeniyle ödeme emrini kaldırmıştır. İdarenin işlemlerine karşı vatandaşın kullanacağı kanuni yolların yine idarece vadandaşa bildirilmesi hukuk devletinin bir gereğidir.6183 sayılı kanunun 58. maddesinde;'İtirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan, hakkındaki itirazın reddolunduğu miktardaki amme alacağı % 10 zamla tahsil edilir.' hükmü buluınmasına rağmen, İdarenin haksızlığı durumunda idareye karşı herhangi bir yaptırım içermemesi hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Bu konuda Danıştay 4. Dairesinin 24.02.2003 tarih Esas :2003/514 sayılı kararında 'Davacı hakkında yapılan tarhiyata karşı açılan davalarda nihai karardan önce ödemede bulunulması ve daha sonra tarhiyatın kaldırılmasına karar verilmesi üzerine ödenen miktarın davacıya iade edildiği, davacının paranın idarede kaldığı dönem için uğradığı maddi kaybın tazminini istediği, ancak davacının kaybının yargılama sürecinde meydana gelmesi nedeniyle tazminin mümkün olmadığı' kararı ödeme emrinde haksız çıkan idareyi koruyucu yöndedir.

23 Mayıs 2007 Çarşamba

Kobilere vergi kolaylığı.

Uzunca bir tebliğ başlığını ve adresini sadece buraya alıyorum,kobilere tanınan vergi ödeme kolaylığı incelemekte yarar var.


18 Mayıs 2007 CUMA-Resmî Gazete-Sayı : 26526
Maliye Bakanlığından:TAHSİLAT GENEL TEBLİĞİ SERİ NO: 443

Bilindiği gibi, 30.12.2006 tarihli ve 26392 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 5569 sayılı Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Mali Sektöre Olan Borçlarının Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanunun, "Finansal yeniden yapılandırma çerçeve anlaşmaları" başlıklı 3 üncü maddesinin (3) numaralı fıkrası ile Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmaları kapsamında düzenlenecek finansal yeniden yapılandırma sözleşmelerini imzalayan küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin (KOBİ), Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerine olan ve 21/7/1953 tarihli 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun1 hükümlerine göre takip edilen borçlarının teciline yönelik düzenlemeler yapılmıştır.
Diğer taraftan, Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmalarının onaylanması, kabulü ve uygulanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunca çıkarılan "Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmalarının Onaylanması, Kabulü ve Uygulanmasına İlişkin Genel Şartlar Hakkında Yönetmelik" 31/1/2007 tarihli ve 26420 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu Tebliğde, 5569 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (3) numaralı fıkrasının, "Finansal yeniden yapılandırma sözleşmesi imzalayan KOBİ’lerin Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerine olan borçları" açısından uygulanmasına yönelik açıklamalar yapılmaktadır.


http://rega.basbakanlik.gov.tr/eskiler/2007/05/20070518-9.htm

22 Mayıs 2007 Salı

SSK Cezalarına İtiraz.

Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından verilen idari para cezalarına karşı yargı yoluna başvurulmasının usul ve esasları yeniden belirlendi.
Bilindiği gibi, Sosyal Sigortalar Kanunu hükümlerine aykırı fiiller dolayısıyla Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından işverenlere verilen idari para cezalarına karşı öteden beri sulh ceza mahkemelerine başvurulurken, Anayasa Mahkemesi, 2003 yılında verdiği bir kararla, idari para cezalarının bir idari işlem olduğu ve bu cezalara karşı açılan davalara sulh ceza mahkemelerinin değil idare mahkemelerinin bakması gerektiğine hükmetmişti.Anayasa Mahkemesinin bu kararına uygun olarak da 06.08.2003 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Sosyal Sigortalar Kanunu’nun idari para cezaları ile ilgili hükümlerin yer aldığı 140 ncı maddesinde değişiklik yapılmış ve adına idari para cezası kesilenlerden kurumca itirazı reddedilenlerin, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren altmış gün içinde idare mahkemesine başvurabilmelerine olanak sağlanmıştı.Ancak, uygulama bu yeni hükümler çerçevesinde devam ederken yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümleri ile idareler tarafından uygulanan idari para cezalarının sulh ceza mahkemesinde dava konusu edilmesi hükme bağlanmıştı. Bu hükümler çerçevesinde idare mahkemeleri de Sosyal Sigortalar Kurumu’nca kesilen idari para cezaları nedeniyle açılan davalarda “görevsizlik” kararı vermişler ve bu davalara yeniden sulh ceza mahkemelerinde bakılmaya başlanmıştı. Bu kez de Sulh Ceza Mahkemeleri, Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 140 ncı maddesindeki hükümleri (davalara idare mahkemelerinde bakılmasına ilişkin) gerekçe göstererek görevsizlik kararı vermeye başlamışlardı. Konu bir yüksek yargı merciii olarak Uyuşmazlık Mahkemesine götürülmüş ve Yüksek Mahkeme, idari para cezalarına ilişkin davaların sulh ceza mahkemelerinde görülmesi gerektiğine karar vermişti. Kanunkoyucu da bu karar doğrultusunda, 15.02.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5454 sayılı Kanunla Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 140 ncı maddesinin Dördüncü fıkrasında bir değişiklik yapmış ve adlarına kesilen idari para cezasına karşı yaptıkları itiraz kurumca reddedilenlerin kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yetkili sulh ceza mahkemesine başvurabilmelerini hükme bağlamıştı. Sulh ceza mahkemesinin verdiği ve tutarı 2.000 YTL’yi aşan kararlarına karşı, yargı çevresinde yer alan ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilmesini de mümkün kılmıştı.Ancak, Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 140 ncı maddesinde 5454 sayılı Kanunla yapılan ve idari para cezalarına karşı açılan davalara sulh ceza mahkemelerinde bakılmasına ilişkin bu değişiklik Anayasa Mahkemesinin 06.04.2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararı ile ve SSK’nın uyguladığı idari para cezalarının bir idari işlem olduğu, Anayasaya göre idari işlemlere karşı yargı yolunun idare mahkemeler aracılığı ile görülmesi gerektiği gerekçesine dayanılarak iptal edildi. Şimdi de 20.05.2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5655 sayılı Kanunla Anayasa Mahkmesi kararı doğrultusunda yeni bir düzenleme yapıldı ve Sosyal Sigortalar Kurumunca verilen idari para cezalarına karşı açılacak davalara idare mahkemelerinde bakılması hükme bağlandı. Uygulamada yapılan bir diğer değişiklik ile de, Kuruma itiraz ve yargı yoluna başvurulmaksızın tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde ödenen idari para cezalarının 1/4’ünün tahsilinden vazgeçiliyor

21 Mayıs 2007 Pazartesi

Bağış ve Yardımlar

Kurumlar tarafından yapılabilecek bağış ve yardımlar-Referans Gazetesi 22.05.2007 / Şaban Erdikler / Yorum
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun diğer indirimleri düzenleyen 10. maddesinde, kurumların kazancından indirim konusu yapabileceği bağış ve yardımlar belirlenmiştir. Bağış ve yardımlarla ilgili düzenleme yürürlükten kaldırılan 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’ndaki düzenlemenin aynısıdır. Düzenleme aynı olmakla birlikte, 1 Seri No'lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde, indirim konusu yapılabilecek bağış ve yardımların tutarının değiştirildiği görülmektedir. Bu yazımızda, eski ve yeni uygulamanın sonuçlarını irdeleyeceğiz. Kurum kazancından indirim konusu yapılabilecek bağış ve yardımları üçe ayırmak mümkündür. · Bunların ilki, kurum kazancının olması halinde, tamamı bu kazançtan indirilebilecek bağış ve yardımlardır. Bu anlamda, okul, sağlık tesisi yapımına veya mevcut tesislerin faaliyetlerini sürdürmelerine ilişkin bağışlar ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca desteklenen ya da desteklenmesi uygun görülen faaliyetlere yapılan bağış ve yardımlar bu nitelikte olup, bu harcamaların kurum kazancından indirimi için kanunda bir sınırlama yapılmamıştır. · Diğer bağış ve yardımlar ise kurum kazancının belirli bir yüzdesi olarak belirlenmiştir. Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere, bakanlar kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan derneklerle bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlara makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımların tutarı kurum kazancının yüzde 5’i ile sınırlandırılmıştır. · Öte yandan, Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yer verilmemiş olmakla birlikte, bazı özel kanunlar uyarınca kurum kazancından indirim konusu yapılabilecek bağış ve yardımlar da geçerliliğini korumaktadır. Kanunen kabul edilmeyenler5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 67 seri no’lu Genel Tebliği’nde yüzde 5’lik tutar belirlenirken kurum kazancı zarar mahsubu dahil giderler düşüldükten, iştirak kazançları hariç indirim ve istisnalar düşülmeden önceki tutar olarak belirlenmiştir. Uygulamada şirketler yüzde 5’e baz teşkil edecek kurum kazancını bulurken kanunen kabul edilmeyen giderleri matraha ekleyip, iştirak kazançları istisnasını ve geçmiş yıl zararlarını ise matrahtan düşmekteydi. Kaldı ki, kanunen kabul edilmeyen giderler ticari kâra eklenmeden kurum kazancının bulunması mümkün değildir. Zira yapılan bağış ve yardımlar da ticari kârı azalttığı için öncelikli olarak yapılan bağış ve yardımın matraha eklenmesi gerekmektedir. Böylece kurumun bağış ve yardım yapılmadan önceki kazancı bulunmalıdır. Zaten Kurumlar Vergisi beyanname formatında da kanun hükümlerine uygun olarak bağış ve yardımlar ayrıca gösterilerek indirim konusu yapılmakta, yani mükellefler önce bağış ve yardımı matraha ilave etmekte, sonradan indirmektedir. Ancak 1 Seri No'lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliği’nin “10.3.2.1 kurum kazancının yüzde 5’i ile sınırlı bağış ve yardımlar” bölümünde, “indirilebilecek bağış ve yardım tutarının tespitinde esas alınan kurum kazancı zarar mahsubu dahil giderler ile iştirak kazançları istisnası düşüldükten sonra indirim ve istisnalar düşülmeden önceki [Ticari bilanço kârı-(iştirak kazançları istisnası+geçmiş yıl zararları)] tutardır” ifadesine yer verilmiştir.Değişiklik söz konusu değilGörüldüğü üzere Maliye Bakanlığı parantez içi hükümde yer alan ifade ile bağış ve yardıma esas alınacak kurum kazancının hesaplama yöntemini değiştirmiş bulunmaktadır. 3 Nisan 2007’de yayımlanan tebliğdeki bu anlayış, yüklü miktarda bağış ve yardımı olan ve elektronik ortamda beyannamesini veren çok sayıda mükellef için bir sürpriz olmuş, yöntemin değiştirilmesi mükelleflerin aleyhine bir sonuç doğurmuştur.Konuyu ilişkin olarak şöyle bir örnek verebiliriz. Bir kurumun ticari kârı 100 YTL, tamamı bakanlar kurulunca vergi muafiyeti tanınmış vakıflara ve kamuya yararlı derneklere yapılmış olan bağış ve yardım tutarı 30 YTL, kanunen kabul edilmeyen giderleri de 5 YTL olsun. Bu kurumun kurum kazancından indirebileceği bağış ve yardım tutarı eski uygulamaya göre 6.75 YTL (135*%5), yeni uygulamaya göre 5 YTL (100*%5) olacaktır. Kurumlar Vergisi Kanunu değişmiş olmakla birlikte, “bağış ve yardımlar”a ilişkin kanun maddesinin lafzında bir değişiklik söz konusu değildir. Bu anlamda, bakanlığın anlayış değişikliğinin bir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle yerleşmiş olan eski uygulamanın devam etmesi gerektiği kanaatindeyiz.

15 Mayıs 2007 Salı

Fatura

Fatura, Türk Ticaret Yasasının 23. ve Vergi Usul Yasasının 229-232 maddelerinde konu edilen, müşteri ile satıcı arasında meydana gelen ticari ilişkiyi belgelendirmeye yarayan bir araçtır.. Bir alış-veriş sonucunda faturanın malı veren veya hizmeti sunan tarafından düzenlenmesi, bunun karşılığında malı alan veya kendisine hizmet sunulan tarafında faturayı istemesi zorunluluğu bulunmaktadır. Yasalarımız açısından faturanın verilmemesi yanında faturanın alınmaması da suçtur. Ayrıca faturada gerçek alış-verişi göstermeyecek bilgilerin yazılı bulunması da suç oluşturmaktadır. Yukarıdaki her iki durumda da faturayı alan ve veren taraf Vergi Usul Yasasının 353. maddesindeki özel usulsüzlük cezası ile cezalandırılmak durumunda kalacaklardır. Bunlardan ayrı olarak fatura vermeyen veya eksik tutarda veren taraf olan satıcı için gelirini eksik gösterdiği ve katma değer vergisini eksik tahakkuk ettirdiği için matrah farkı doğacaktır. Bütün bunlardan ayrı olarak, vergi ziyaı oluşacağından, Vergi Usul Yasasının 341 ve 344. maddelerindeki vergi zıyaı cezası ile de karşılaşılabilecektir.

- Fatura, alınan emtia veya yaptırılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı gösterir. Fatura tutarı müşteri tarafından ödenmiş ise müşteri bu durumun faturada gösterilmesini isteyebilir. (Türk Ticaret Yasası md. 23). Diğer bir anlatımla fatura tutarı ödenmiş ise müşteri bu faturanın piyasa koşulları çerçevesinde kapalı olarak kesilmesini yani bedelinin ödenmiş olduğunun üzerine yazılmasını isteyebilir.

- Faturanın belli bir şekli (Vergi Usul Yasası md. 230) bulunmaktadır:
· Faturada düzenlenme tarihi ile seri ve sıra numarası bulunmalıdır.
· Faturanın üzerinde, bunu düzenleyen yani satıcının, adı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı bulunduğu vergi dairesi ve vergi sicil numarası bulunmalıdır.
· Faturanın üzerine müşterinin adı, ticaret unvanı, iş adresi, vergi dairesi ve vergi numarası yazılmalıdır.
· Faturanın açıklaması olmalı, satılan malın veya işin nevi, miktarı, fiyatı ve tutarı yazılmalıdır.
· Faturanın üstüne satılan malın teslim tarihi ile irsaliye numarası yazılmalıdır.
· Faturaların sıra numarası takip etmesi gerekmektedir. Diğer bir anlatımla 12 no.lu faturayı 24.09.2004 tarihinde düzenlemiş iseniz 13 no.lu faturaya 23.09.2004 tarihini yazamazsınız.
· Aynı firmanın muhtelif şube ve kısımlarında fatura düzenlemesi yapılıyor ise ve her şube veya kısımda düzenlenen faturaların her biri aynı numara ile başlamak üzere kullanılıyor ise bu faturaların üzerine kullanıldıkları şube veya kısımları gösterici yazı veya işaretlerin konulması gerekmektedir.
· Faturalar mürekkepli kalem,yazıcı yada daktilo ile doldurulmalıdır. Bundan amaç; faturanın üzerine yazılan yazıların silinmemesini temindir.
· Faturanın en az bir asıl bir örnek olarak düzenlenmesi gerekmektedir.İrsaliyeli faturalar ise en az üç nüsha olarak düzenlenmektedir. Bu faturanın ilk iki nüshası müşteriye verilir. Tavsiyemiz faturanın bastırılırken bir nüsha fazla bastırılması yönündedir. Bastırılan fazla nüsha muhasebe fişinin altına konulmalı, diğer nüsha ise sıra numarası halinde ayrıca muhafaza edilmelidir. Faturanın birden fazla olarak düzenlenmesi halinde her bir örneğe kaçıncı örnek olduğu yazılmalıdır.
· Fatura, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren en çok 7 gün içinde düzenlenmelidir. Burada, muhasebedeki dönemsellik ilkesi dolayısıyla malın teslim veya hizmetin yapıldığı tarih ile faturanın düzenlenme tarihi arasındaki ilişki çok önemlidir.
Örneğin, 25.09.2004 tarihinde teslim edilen bir malın faturasını dönemsellik ilkesi gereği 02.10.2004 tarihinde düzenleyemezsiniz. Bu malın faturasını en geç 30.09.2004 tarihinde düzenlemeniz gerekmektedir. Ancak düzenlenme tarihi, 25.09.2004 tarihini taşıyan bir irsaliye muhteviyatı malın teslim tarihi 01.10.2004 tarihi ise ve irsaliyenin üzerinde teslim tarihi olarak bu tarih bulunuyor ise bu mal ile ilgili faturayı 07.10.2004 tarihinde düzenleyebilirsiniz. Çünkü satıcı tarafından düzenlenen irsaliye her ne kadar 25.09.2004 tarihini taşıyorsa da mal satıcı tarafından müşteriye 01.10.2004 tarihinde teslim edilmiştir. Yani, 30.09.2004 tarihinde yapılan sayımda müşteriye teslim edilmediği için bu mal satıcının envanterinde kayıtlı bulunmaktadır.
· Satıcılar müşterinin adı ve soyadı ile bağlı bulunduğu vergi dairesi ve vergi sicil numarasının doğruluğundan sorumlu bulunmaktadırlar. Bu sebeple faturayı düzenlemek durumunda olan, malı teslim eden veya hizmeti yapan satıcının, müşterinin kimliğini ve bağlı bulunduğu vergi dairesi ile vergi sicil numarasını gösteren bir belgeyi müşteriden istemesi halinde müşterinin böyle bir belgeyi ibraz etme mecburiyeti bulunmaktadır.
· Alıcı faturanın içeriği hakkında sekiz gün içinde satıcıya itirazda bulunmamış ise faturayı kabul etmiş sayılmaktadır. (Türk Ticaret Yasası md. 23) Bu sebeple, düzenlenen faturanın alınan mal veya hizmet ile karşılaştırılması, faturada yazılı olan tutarların satıcı ile anlaşılan tutar olup olmadığına bakılması, bir tutarsızlık var ise faturanın alındığı tarihten itibaren 8 gün içinde yazılı olarak satıcı nezdinde itirazda bulunulması gerekmektedir.
· Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, serbest meslek erbabı, kazançları basit usulde tespit olunan tüccarlar, defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçiler ile vergiden muaf esnaf dışında kalanların birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile kazancı basit usulde tespit edilenlerden ve defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerden satın aldıkları emtia veya onlara yaptırdıkları iş bedelinin (2004 yılı için) 440.000.000.-TL’yi geçmesi veya bedeli 440.000.000.-TL’den az olsa dahi istemeleri halinde fatura verilmesi mecburidir. ( Bu tutar her yıl Bakanlar Kurulu kararı ile veya yeniden değerleme oranında artmaktadır .)
· Düzenlenen faturanın muhteviyatı olan malın, satıcının envanterinde bulunması zorunludur. Diğer bir anlatımla düzenlenen fatura muhteviyatı olan malın satıcının stoklarında bulunmaması halinde, satıcı kendisi tarafından alınmamış olan bir malın satışını yapmış olacaktır ki; böyle bir durumun olanaksızlığı sebebiyle, düzenlenen fatura gerçeği yansıtmayacağından vergi yasalarındaki ceza gerektiren durumlarla karşı karşıya kalınacaktır.