.

.

28 Haziran 2011 Salı

MALİ TATİL (Vergi Portalı'ndan)



28.06.2011 - 2011/044

Mali Tatil Hatırlatmaları

Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun’un 1. maddesi gereği 01.07.2011 –
20.07.2011 dönemi mali tatildir.

15.03.2007 tarih ve 5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun’un 1. maddesi

gereği 01.07.2011 – 20.07.2011 dönemi mali tatildir.

Mali tatil uygulamasına ilişkin açıklamalar; Maliye Bakanlığınca yayımlanan 1 sıra no.lu

Mali Tatil Uygulaması Hakkında Genel Tebliğinde yer almaktadır.

Aşağıda mali tatil uygulamasına ilişkin özet bazı hatırlatmalara yer verilmiştir.

1. Mali tatil nedeniyle uzayan süreler

Son günü mali tatile rastlayan bazı süreler, mali tatilin son gününü izleyen

tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılmaktadır. Bu hüküm kapsamında

olan süreler şunlardır:

- Beyana dayalı tarhiyatta, beyanname verme süresinin son günü mali tatil

süresi içerisinde kalan vergi, resim ve harçlara ilişkin beyannamelerin verilme

süreleri, mali tatilin son gününü izleyen tarihten

itibaren yedi gün uzamaktadır (istisnaları aşağıda sayılacaktır).

- Mali tatil süresinin sonu beklenmeden beyannamelerin verilmesi mümkündür.

- İkmalen, re’sen veya idarece yapılan tarhiyata ilişkin olup vadesi mali tatile

rastlayan vergi, resim ve harçlar ile vergi cezaları ve gecikme faizlerinin ödeme

süresi, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılmaktadır.

- İkmalen, re’sen veya idarece yapılmış olan tarhiyatlara karşı mükelleflerin uzlaşma

talep etme veya cezada indirim talebinde bulunma süresinin son gününün mali

tatile rastlaması halinde bu süre, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren

yedi gün uzamış sayılmaktadır.

Mali tatil süresi içinde uzlaşma veya cezada indirim talebinde bulunulması

mümkündür.

- Vergilendirmeye ilişkin olaylarla ilgili olarak Maliye Bakanlığınca veya vergi

dairelerince devamlı bilgi verme çerçevesinde istenecek bilgilerin verilmesine ilişkin

sürenin son gününün mali tatile rastlaması halinde bu süre, mali tatilin son gününü

izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılmaktadır.

2011/Temmuz Mali Takviminin tamamına www.vergiportali.com'dan ulaşabilirsiniz.

Yükümlülük

Beyan Süresi Bitimi

Ödeme Süresi Bitimi

Haziran/2011 dönemi gelir vergisi stopajı (GVK madde 94, AYLIK)

27.07.2011

30.07.2011

Nisan-Mayıs-Haziran/2011 dönemi stopajı (GVK 98/3. maddeye göre üçer aylık beyanname verenler için, ÜÇ AYLIK)

27.07.2011

30.07.2011

Nisan-Mayıs-Haziran/2011 dönemi stopajı (GVK geçici 67. madde kapsamında yapılan stopajlar)

27.07.2011

30.07.2011

Haziran/2011 dönemi kurumlar vergisi stopajı (KVK madde 15 ve 30)

27.07.2011

30.07.2011

Haziran/2011 dönemi katma değer vergisi

27.07.2011

30.07.2011

Haziran/2011 dönemi, istihkaktan kesinti suretiyle tahsil edilen damga vergisi ile sürekli mükellefiyeti bulunanlar için makbuz karşılığı ödenmesi gereken damga vergisi

27.07.2011

30.07.2011

Haziran/2011 dönemi 5602 sayılı Kanunda tanımlanan şans oyunlarıyla ilgili veraset ve intikal vergisi

27.07.2011

30.07.2011
























2. Mali tatil nedeniyle işlemeyen süreler

Mali tatil nedeniyle işlemeyen süreler şunlardır:

- Muhasebe kayıt süreleri mali tatil süresince işlememektedir.

- Vergi Usul Kanunu’nun 153-170. maddelerinde düzenlenen bildirme sürelerinin mali

tatile rastlaması halinde bu süre, mali tatil süresince işlememektedir.

- Dava açma süresinin mali tatile rastlaması halinde süre, mali tatil süresince

işlememektedir.

DİKKAT: Mali tatilin temyiz süresine etkisi konusu açık değildir. Mali tatilin süreleri

uzatıcı etkisinin temyiz sürelerini uzatmadığı yönünde yargı kararları bulunmaktadır.

Bu nedenle, sonradan telafi edilemez sonuçlarla karşılaşmamak için, temyiz

başvurularının zamanında yapılmasına özen gösterilmesinde yarar vardır.

3. Mali tatil süresince defter ve belgelerin ibrazı, vergi incelemesine

başlama

Kanun’la belirlenen özel haller hariç, mali tatil süresince işyerinde incelemeye başlanılması

ve inceleme amacıyla defter ve belgelerin bu süre içinde ibrazının istenmesi mümkün

değildir.

Mali tatil süresinden önce başlanılmış olan incelemelerin devamı mümkündür. Ancak, bu süre içinde ilave defter, belge ve bilgi talep edilmesi ve tutanak imzalamaya davet edilmesi mümkün değildir.

4. Mali tatil süresince bilgi isteme ve tebligat işlemleri

Mali tatil süresince, vergi ve ceza ihbarnameleri ile mahsup taleplerine yönelik olanlar hariç, bilgi isteme taleplerinin mükelleflere, vergi ve ceza sorumlularına bildirilmesi mümkün değildir.

Mahsup taleplerine yönelik bilgi isteme talepleri mali tatil süresi içerisinde de bildirilebilmekte olup, gerek mali tatil süresinden önce gerekse de mali tatil süresi içerisinde gerçekleşen söz konusu bilgi isteme taleplerine ilişkin tebligat işlemlerinde süre uzamamaktadır.

5. Mali tatilin sona erdiği günü izleyen yedi gün içinde biten kanuni

ve idari süreler

Mali tatilin sona erdiği günü izleyen yedi gün içinde biten kanuni ve idari süreler, tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedinci günün mesai saati bitiminde sona ermektedir.

6. Beyanname verme süresi uzamış olan vergilerde ödeme süresi

Beyana dayanan ve beyanname verme süresi malî tatil nedeniyle uzamış olan vergilerde ödeme süresi (aynı ay içerisinde kalmak kaydıyla), uzayan beyanname verme süresinin son gününden itibaren üçüncü günün mesai saati bitimine kadar uzamaktadır.

7. Mali tatil nedeniyle uzamayan süreler

Aşağıda sayılan süreler mali tatil nedeniyle uzamamaktadır:

- Özel tüketim vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi, özel iletişim vergisi ile

şans oyunları vergisine ilişkin olarak verilmesi gereken beyannamelerin verilme ve ödeme süreleri.

- İcra yoluyla yapılan satışlarda katma değer vergisi uygulamasına yönelik

(5) no.lu Katma Değer Vergisi Beyannamesinin verilme ve ödeme süresi.

- Noterlik Kanunu’nun 118. maddesine göre noterler tarafından tahsil edilen damga vergisi ve harç bedellerinin bu Kanun’un 119. maddesi uyarınca ilgili vergi dairesine bildirilmesine ilişkin olarak verilecek beyannameler ile süreksiz yükümlülük şeklinde değerlendirilen ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’na göre verilen (1), (2) ve (4) no.lu Beyannamelerin verilme ve ödeme süreleri.

- Kanuni süresinden sonra kendiliğinden veya pişmanlık talepli olarak verilen beyannamelerin ödeme süresi.

8. Mali tatil kapsamında olmayan süreler

- Gümrük idareleri, il özel idareleri ve belediyeler tarafından tarh ve/veya tahsil edilen (ithalde alınan katma değer vergisi, emlak vergisi, çevre temizlik vergisi gibi) vergi, resim ve harçlar hakkında mali tatil uygulanmamaktadır.

- Özel kanunlarında ödeme süreleri tespit edilmemiş amme alacaklarının ödeme sürelerinin, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre tayin edilmesi ve tayin edilen sürelerin de mali tatile rastlaması halinde, bu alacaklar için belirlenen ödeme süreleri, mali tatil nedeniyle uzamamaktadır.

9. Sosyal güvenlik mevzuatı kapsamındaki yükümlülüklere ilişkin

uzayan ve uzamayan süreler

Sosyal güvenlik mevzuatı kapsamında olan yükümlülüklerden, mali tatil nedeniyle uzayan sürelere ilişkin yasal düzenleme, 5604 sayılı Kanun’un 2. maddesinde yapılmış, buna ilişkin açıklamalara ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yayımlanan 5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesinin Uygulanmasına İlişkin Tebliğde yer verilmiştir.

Yapılan düzenlemelere göre;

- İşyeri bildirgesinin

- Sigortalı işe giriş bildirgesinin

- Sigortalı işten ayrılış bildirgesinin

- Aylık prim ve hizmet belgelerinin

verilmesi gereken sürenin son gününün mali tatile rastlaması halinde, bu belgelerin verilme süresi, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzayacaktır.

Öte yandan;

- 5510 sayılı Kanun kapsamında kesilen idari para cezalarının tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenmesi veya aynı süre içinde bu cezalara itiraz edilmesi gerekmektedir. İdari para cezaları ile ilgili ödeme ve itiraza ilişkin 15 günlük sürenin son gününün mali tatile rastlaması halinde, bu süreler mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamaktadır.

- Re’sen tahakkuk ettirilerek tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde itiraz edilebilmektedir. Bir aylık sürenin sonunun mali tatile rastlaması halinde itiraz süresi, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamaktadır.

- Sosyal Güvenlik Kurumunun ilgili birimince yapılan araştırma sonucunda bulunan fark işçilik tutarı üzerinden hesaplanarak tebliğ edilen prim, gecikme cezası ve gecikme zammından oluşan borcun kabul edilmesi ve müfettiş incelemesi istenmediğine dair işverence bir ay içinde taahhütname verilmesi halinde, borç idari aşamada kesinleşmektedir. Taahhütnamenin verilmesinin son gününün mali tatile rastlaması halinde taahhütname verme süresi, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamaktadır.

- Asgari İşçilik Komisyonunca tespit edilen ve işverene tebliğ edilen asgari işçilik oranına, bir ay içinde itiraz edilebilmektedir. Asgari işçilik oranına itiraz süresinin son gününün mali tatile rastlaması halinde, itiraz süresi, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamaktadır.

Mali tatilden etkilenmeyen, 5510 satılı Kanun kapsamındaki bazı yaygın işlemlerden bazıları aşağıda sayılmıştır:

- İş kazası ve meslek hastalığı bildirimi

- e-bildirge uygulaması kapsamında işverenlerce internet ortamında Sosyal Güvenlik Kurumuna gönderilen sigortalı hesap fişi

- Sigortalının istirahat belgesinde gösterilen tarihlerde işyerinde çalışmadığına dair işverenlerce düzenlenen belge

- Prim ödemelerini kendileri yapan 5510 sayılı Kanuna tabi sigortalıların yaptığı iş ve işlemler.

10. Diğer kanun’larla ilgili düzenlemeler

Malî tatil ilan edilen döneme rastlayan tarihlerde Sendikalar Kanunu, İşsizlik Sigortası Kanunu ve İş Kanununa göre işverenlerce yapılması gereken, iş kazası ve meslek hastalığı bildirimleri dışında kalan beyan, bildirim ve ödemeler de yukarıda belirtilen süreler kadar ertelenmektedir.

Konuyla ilgili açıklamalar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yayımlanan 5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesinin Uygulanmasına İlişkin Tebliğde yer almaktadır.

Mali tatille ilgili Kanun ve Genel Tebliğ metinlerine aşağıdaki linkler yardımıyla ulaşabilirsiniz.

Saygılarımızla,

Recep Bıyık

Mevzuat, Eğitim ve Araştırma Başkanı

22 Haziran 2011 Çarşamba

Yeni TTK takvim ve dikkat gerektirenler noktalar.

ŞİRKETTEN ADİ İŞLETMEYE DÖNÜŞ TARTIŞILMALIDIR.


80 li ve 90 lı yıllarda gerek esen rüzgar nedeniyle gerekse Hayat Standardı uygulaması
nedeniyle şirketleşme furyası yaşandı.Yıllar geçtikçe de bir şirket mezarlığı gerçeğini görmeye ve yaşamaya başladık.Bizim için Neden ve niçin sorusuna cevap aramaktan çok bu sorun nasıl halledilir,daha önem kazandı.

Kısmi çözümlerle halledildi zannedilen sorun aslında halen ortada durmaktadır.6102 sayılı TTK kapsamında Anonim, Limited ile Adi Komandit Şirketleri ile ilgili olarak yeni yükümlülükler geliyor.

Öncelikle,
Yeni TTK da artık patronun söz hakkını ortadan kaldırıyor ve işini titizlikle yapan denetçiye büyük yetkiler veriyor,TTK' şirketlerde yönetsel, finansal anlamda şeffaflık getirdiği, halen var olan şirketlerin de yeni kanuna adapte olarak varlıklarını sürdürecekleri gerçeği ortadadır.
6102 sayılı TTK geç.4.md de kanunun yayım tarihinden itibaren 2 yıl içinde kendi statülerini değiştirme yetkisi vermektedir.Bu geçici maddeye göre denetime tabi olan şirketlerin şahıs şirketlerine dönüşmesine imkan vermektedir.(Bir başka görüşe göre de yoktur.) Ancak bu dönüşüm aşamasında, bu işlemlerin sonucunda vergisel yükümlülük
( KV ve KDV ) durumu göz önüne alınmadan düzenleme yapılmıştır. Bu nevi değişikliklerin KV ve KDV açısından istisnaya tabi tutulmaları için gerekli yasal düzenlemenin yapılması , dönüşüm zaman dilimi içinde vergi istisnasının sağlanması gereksinim görülmektedir.

Yeni TTK genel olarak 01/07/2012’de yürürlüğe girecektir.
Gerek Yeni TTK’da gerekse 6103 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama şekli Hakkında Kanun’da belirtilen hükümler kapsamında dikkat edilmesi gereken tarihler şöyledir.
1 Ocak 2012 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren tüm şirketler artık finansal tablolarını Türkiye Muhasebe Standartları’na göre hazırlamak zorunda olacaklardır. Ancak TMS’ye göre mali tabloların karşılaştırmalı olarak hazırlanması gerekmektedir. Bu sebeple 31.12.2013 tarihi itibariyle hazırlanacak mali tablolar 31.12.2012 tarihli mali tablolar ile karşılaştırmalı olarak sunulacaktır. Ayrıca 2013 yılı muhasebe açılış kaydının TMS’ye uygun yapılması da diğer bir zorunluluktur. Bu sebeple ilgili tüm kesimler 1 Ocak 2012 tarihine kadar TMS’nın uygulamasına yönelik hazırlıklarını tamamlama yararlı olacaktır.
1 Temmuz 2012 6102 Sayılı TTK nun yürürlüğe girmesi. (Madde 1534)
14 Ağustos 2012 Anonim şirketler esas sözleşmelerini, limited Şirketler sözleşmelerini bu tarihe kadar TTK ile uyumlu hale getireceklerdir.(6103 Madde 22)
1 Ocak 2013 Bu tarihten itibaren muhasebe kayıtları ve finansal tabloların TMS/TFRS’ye göre düzenlenmesi gerekecektir. (Madde 1534/3)
1 Mart 2013 Bağımsız denetçi seçilmesi için son tarihtir. Atama yapmayan şirketlere mahkemece atama yapılacaktır. (Geçici Madde 6/3)
1 Temmuz 2013 Sermaye şirketleri için internet sayfalarının hazırlanması ve yayınlanması için son tarih.Bu tarihten itibaren 3 ay içinde internet sitesi kurma zorunluluğunu yerine getirmeyenler için ise çeşitli hapis ve para cezaları öngörülmektedir. (Madde 1534/1)
14 Şubat 2014 Anonim ve limited Şirketler,TTK nun yayımı tarihinden itibaren 3 yıl içinde yani 14 Şubat 2014 tarihine kadar sermayelerini, Kanunun 332 ve 580 inci maddelerinde öngörülen tutarlara yükseltmek zorundadırlar.Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bu süreyi birer yıl olarak en çok iki defa uzatabilecektir. (6103 Madde 20)


Tür değiştirmenin geçerli olması açısından TTK hangi şirket türlerinin tür değiştirmesine izin vermektedir? Yeni TTK’da öngörülen tür değiştirmeler sınırlı sayıda gösterilmiştir. Söz konusu hükme göre tür değiştirebilecek şirket türlerini aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz;

1.Bir sermaye şirketi ancak; -Başka türde bir sermaye şirketine; -Bir kooperatife
2.Bir kolektif şirket; • Bir sermaye şirketine; • Bir kooperatife; • Bir komandit şirkete;
3.Bir komandit şirket; • Bir sermaye şirketine; • Bir kooperatife; • Bir kolektif şirkete;
4.Bir kooperatif bir sermaye şirketine dönüşebilir .

Tür değiştirme yukarıda sayılan şirket türleri için geçerli olup, yeni türe dönüştürülen şirket eskisinin devamı sayılacaktır. Genel olarak bakıldığında birleşme işlemleri için bahsedilen prosedürün tür değiştirme için de geçerli olduğu söylenebilir.(Md 180-181)

6102 sayılı TTK. İle şirketlerin finansal tablolarının bir diğer deyişle hesaplarının denetlenmesi sistemi tamamen değişmiştir. Önceki yasada A.Ş.de uzman olması bile istenmeyen bir murakıp sistemi bulunmakta idi ve ltd. şirketlerde ise bu organ da yoktu.Yeni yasa sermaye şirketlerinin ya bir bağımsız denetleme kuruluşu veya YMM ya da SMMM in DENETÇİ olabilecekleri hükmünü ve finansal tablolar ile raporların ve muhasebenin sürekli olarak denetlenmesi esasını getirmiştir.Yönetim kurulunun faaliyet raporları da denetçinin denetiminden geçecektir.

Denetim, noktasal değil, bütünseldir. Yasanın gerekçesinde belirtildiği gibi getirilen hükümlerle, kurumsal yönetim ve dürüst resim ilkeleri bağlamında tam bir denetimin sonuçlarının, açık, anlaşılabilir ve kamuyu aydınlatma ilkeleri uyarınca düzenlenmiş bir raporla pay sahipleri başta olmak üzere ilgililere sunulması amaçlanmıştır.Getirilen hükümlerle ve gerek UFRS ve gerekse TMS ye göre yapılacak denetlemenin ülkemiz şirketlerini, pazarlarını ve borsalarını, finansal sonuçlarına güvenilebilir konuma getireceği düşünülmüş ve işletmelerimizin dış pazarlarda rekabet güçlerinin yükseleceği kanısına varılmıştır.

TTK nun 397 maddesi genel olarak denetimi ele almakta ve sadece bu maddenin bile incelenmesinden sonra denetçilerin artık sermaye şirketlerinin en önemli organı haline geldiğini görüyoruz.

TTK ile birlikte karşılaşacağımız önemli bir sorun daha gündeme geliyor:TTK ile Ortakların Şirketlerinden Borçlanmaları yasaklanıyor.

"131. Ortaklardan Alacaklar:İşletmenin esas faaliyet konusu dışındaki işlemleri dolayısı ile (ödünç verme ve benzer nedenlerle ortaya çıkan) ortaklarından alacaklı bulunduğu tutarların izlendiği hesaptır.Kâr dağıtımına bağlı stopajın tahakkuk etmemesi ve/veya tahakkukun belirli bir süre ertelenmesi amacıyla, ortaklar kurumdan para çekmekte ve ortaklar cari hesabı çalıştırılmaktadır. Bu işlemlere, göreli olarak, aile şirketi statüsünde olan ve kurumlaşma sürecini tamamlamamış şirketlerde daha sık rastlanmaktadır.
Teknik ve parasal olan bu nedene ilaveten; herkesin bildiği ve aynı zamanda herkesin bilmezlikten geldiği; tevsiki mümkün olmayan harcamaların vergi yükü kurumlar üzerinde kalmaya devam etmektedir.

Muhasebe ve vergi uygulamasında idari eleştiri ve uygulamadan sakınmak için, genellikle, ortaklar cari hesabına adat yöntemi ile faiz tahakkuk ettirilerek gelir kaydedilmekte ve hesaplanan faiz geliri bir finansman hizmeti karşılığı varsayılarak katma değer vergisi tahakkuk ettirilmektedir. Bu yolla, meşru hale gelinmektedir. Zira, yapılan işlemlerle ortaklardan alacaklar hesabının bakiyesinin ortaklar tarafından kullanıldığı kayden teyit edilmiş olmaktadır (VUK, md. 3, md. 227, KVK. md.13, KDVK. md. 1, md.4).

TTK nun "Pay sahiplerinin şirkete borçlanma yasağı" kenar başlıklı 358 md 1.fk sı uyarınca; iştirak taahhüdünden doğan borç hariç, pay sahipleri şirkete borçlanamaz.
TTK 66.md sininin 'Envanter" kenar başlıklı 1.fk sında; her tacirin, ticari işletmesinin açılışında, taşınmazlarını, alacaklarını, borçlarını, nakit parasının tutarını ve diğer varlıklarını eksiksiz ve doğru bir şekilde gösteren ve varlıkları ile borçlarının değerlerini teker teker belirten bir envanter çıkaracağı hükme bağlanmıştır.

Yukarıda açıklanan kuralların yaptırımı ise kanunun 562.md sinde düzenlemiştir. Anılan maddenin (5) numaralı fıkrasının c ve d bentlerine göre; 358 inci ve 395 inci madde hükümlerine aykırı olarak şirkete borçlananlar, 300 günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılırlar.

Bu türden alacaklar yukarıda anılan hesaplar yerine, mali tablolarda başka bir aktif hesapta raporlanabilir. Bu halde de; hileli envanter çıkarılmış olacağı ve envanterde alacaklar eksik ve yanlış raporlanmış olacaktır. Hile envanter çıkarılmasının yaptırımı ise 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 562 nci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde hükme bağlanmıştır. Bu hükme göre; hileli envanter çıkaranlar, ikiyüz günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılırlar.

Sonuç, 6102 sayılı T.T.K. unun geçici 4 üncü maddesinde kanunun yayım tarihinden itibaren iki yıl içinde kendi statülerini değiştirme yetkisi vermektedir.

Bu geçici maddeye göre denetime tabi olan şirketlerin şahıs şirketlerine dönüşmesine imkan vermektedir.(Bir başka yoruma görede imkan yoktur.)

Ancak bu dönüşüm aşamasında, bu işlemlerin sonucunda vergisel yükümlülük ( Kurumlar Vergisi ve Katma Değer Vergisi) durumu göz önüne alınmadan düzenleme yapılmıştır. Bu nevi değişikliklerin Kurumlar Vergisi ile KDV açısından istisnaya tabi tutulmaları için gerekli yasal düzenlemenin yapılması , dönüşüm zaman dilimi içinde vergi istisnasının sağlanması gereksinim görülmektedir.

6102 sayılı TTK kapsamında Anonim, Limited ile Adi Komandit Şirketleri ile ilgili olarak
getirilen yeni yükümlülükler çok sayıda küçük ve orta ölçekli işletmenin altından kalkamayacağı sorunlar ve maddi yetersizlikler nedeniyle Şirket ten Adi işletmeye veya
Adi ortaklığa geçiş düzenlenmelidir.
Bu düzenlemede gözüken engeller : KDV ,Kar dağıtımı olarak öncelikle karşımıza çıkmaktadır.
Bu konulara makul ve zamana yayılacak tedbirlerle çözüm bulunabilir.
Aksi durumda Şirket Mezarlıkları sorununu şiddetle yaşar ve katlanırız.



Mümin Yüksekkaya-SMMM-Haziran/2011

Arsa Karşılığı Hâsılat Paylaşımı ve Kat Karşılığı Suretiyle Yapılan İnşaat İşlerinde İşverenlik Sorunu ( Naif ADAR )


22 Haziran 2011 Çarşamba, 13:12 tarihinde Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Nedim Yılmaz tarafından eklendi
Arsa Karşılığı Hâsılat Paylaşımı ve Kat Karşılığı Suretiyle Yapılan İnşaat İşlerinde İşverenlik Sorunu
Yaklaşık son on yılda hem üretilen inşaatların sayısı ve niteliği ve hem de inşaat üretiminde kullanılan usuller bir hayli geliştirilmiştir.
I- GİRİŞ
Kat karşılığı inşaat yapımı çok yabancı olmadığımız bir uygulamadır. Bunun yanı sıra, mülk sahiplerinin yapı kooperatifi olarak teşekkül ederek inşa ettikleri işyeri ve konutlar olduğu gibi, kooperatif kurulduktan sonra arsa payı ortaklığı kurularak, müteahhide konut ya da işyeri yaptırılabilmektedir. Ülkemizde son dönemlerde konut üretimi ağırlıklı olarak Toplu Konut İdaresi’nin denetim ve gözetimi altında özel inşaat firmaları tarafından sağlanmaktadır. Toplu Konut İdaresi eliyle üretilen inşaatların yanı sıra sektörde Emlak GYO da önemli bir aktör olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.
Konut ve işyeri-büro üretiminde başlangıçta arsa payının müteahhide tapuda devredilmeden yapılan arsa karşılığı hâsılat paylaşımı yöntemi ve gerek kat karşılığı inşaat işleri ve kooperatifler tarafından müteahhitlere yaptırılan ya da kooperatif eliyle yapılan inşaat işlerinde sorumluluk ve yükümlülüklerin mal edilmesi açısından işverenlik sıfatının tespiti büyük önem arz etmekte ve bu konuda farklı görüşler yer almaktadır. Bu yazımızda kısaca sözü edilen yöntemlerle konut ve işyeri üretilmesi usullerine değinilecek ve bu usullerle inşaat üretilirken sosyal güvenlik uygulamaları açısından işverenlik müessesesinin tespitinin önemi üzerinde duracağız.
II- ARSA KARŞILIĞI KONUT VE İŞYERİ İNŞA EDEN KOOPERATİFLER
Arsası ve dolayısıyla inşaat ruhsatı kendi adına olmayan diğer bir ifade ile başkalarının arsası üzerinde kat karşılığı inşaat yapan konut yapı kooperatiflerinin bu alanla ilgili uygulamaları hakkında Danıştay 4. Dairesi konu ile ilgili olarak verdiği bir karar ile(1)106 Seri No.lu KDV Genel Tebliği’nde yer alan “inşaatın yapıldığı arsanın tapu sicilinde inşaat taahhüt hizmetini alan kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmesi gerektiğine” ilişkin düzenlemenin yürürlüğünü durdurmuştur. Tebliğ’in yürürlüğünün durdurulması gerekçesi şu şekilde ifade edilmiştir; “Asıl amacı üyelerine ucuz konut temin etmek olan konut yapı kooperatiflerince yapılan inşaat taahhüt işlerinde istisna ve indirimli orandan yararlanılabilmesi için anılan düzenlemelerde başkaca bir şart öngörülmemiştir. Dolayısıyla, dava konusu Tebliğ ile inşaatın yapıldığı arsanın tapu sicilinde inşaat taahhüt hizmetini alan kooperatif tüzel kişiliği adına tescil olmasının da gerektiği şeklindeki düzenleme ile açıklama özelliği aşılarak, söz konusu düzenlemelerde öngörülmeyen ve vergilerin kanuniliği ilkesine aykırı bir şekilde istisna ve indirimli orandan yararlanma hakkını kısıtlar nitelikte yeni bir şart getirilmiş bulunmaktadır. Kanun’un amacına aykırı olarak, tanınan hakkın kötüye kullanılması suretiyle KDV avantajından yararlanmak amacıyla ticari organizasyon oluşturulduğunun hukuken geçerli olarak tespit halinde ise, istisnadan ve indirimli orandan yararlanılamayacağı tabiidir” denilmektedir.
Danıştay’ın konu ile ilgili olarak verdiği başka bir karar gerekçesinde de şöyle denildiği anlaşılmaktadır.(2) “Kat karşılığı inşaat işlerinin özelliklerinden kaynaklanan nedenlerle bina inşaat ruhsatının kat karşılığı inşaat işi yapan konut yapı kooperatiflerinin adına düzenlenmiş olması söz konusu olamayacağından, bina inşaat ruhsatının konut yapı kooperatifleri adına alınmaması nedeniyle iade isteminin reddi yolunda tesis edilen işlemde yasaya uyarlılık bulunmamakta ve indirim imkânı bulunmayan KDV’nin iadesi gerekmektedir.”
Her iki karar gerekçesinden de görüleceği üzere, fiili uygulamaların ruhuna aykırı olarak öngörülen yasal gereklilikler sonucunda sadece hak mahrumiyetleri doğmamakta, bunun yanı sıra, gerçeğe aykırı olarak tesis edilen arsa mülkiyetleri gayrimenkul inşa edildiğinde beraberinde yeni çıkmazlara yol açabilmektedir.
III- KAT KARŞILIĞI VE ANAHTAR TESLİM SURETİYLE İNŞAAT YAPIMI
Kişilerin; satın almış oldukları arsaları üzerine daire ya da dükkan inşa edecek mali gücünün olmaması ve şirketlerin de satın almış oldukları arsa üzerine daire ya da dükkan inşa etmek için yeterli finansman gücüne sahip olmamaları ya da likidite düşüncesiyle inşa maliyetinden kaçınmak için kat karşılığı arsa anlaşması ile daire ya da dükkan sahibi olma yoluna gitmesi sıklıkla görülmektedir.
İnşaat firmalarının şahıs veya işletmelerden satın almaksızın, inşaat bitiminde tamamlanan birimlerin bir kısmının devri ile edinilen ve üzerinde inşaat imali gerçekleştirilen arsa teminleri, “kat karşılığı veya arsa karşılığı inşaat sözleşmeleri” olarak ifade edilmektedir(3).
Anahtar teslimi ihale edilen iş için, ihale edenin asıl işverenliğinden söz edilemez. Asıl işverenlikten söz edilebilmesi için işin bir bölümünün ihale edilmesi, diğer bölümünün kendi işçileri ile bizzat yapılması gerekir. Asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı bu kanundan doğan yükümlülüklerden alt işveren ile birlikte sorumludur. Buna karşın bir işin bütünüyle devri durumunda veya anahtar teslimi ile ve ihale ile bütünüyle verilmesi durumunda işi devreden kişinin işverenlik sıfatı kalkacağından sorumluluk tespitine ilişkin davada ve buna bağlı tazminat davasında sorumluluğu cihetine gidilemeyeceği ve dolayısıyla husumet yöneltilemeyeceği ortadadır(4)
IV- ARSA SATIŞI KARŞILIĞI HASILAT PAYLAŞIMI YOLUYLA GAYRİMENKUL SAHİBİ OLUNMASI
A- ARSA SATIŞI KARŞILIĞI HASILAT PAYLAŞIMI KAVRAMI
Arsa Satışı Karşılığı Hâsılat Paylaşımı yönetimi ile firmalar portföyünde bulunan arsa ve arazileri konut ve işyeri inşa ettirmek için ihale yöntemiyle ve üretilecek konut ve işyerlerinin satılıncaya kadar mülkiyeti arsa sahibinde kalmak şartıyla yüklenici firmalara söz konusu arsa ve araziler ihale edilerek teslim etmektedirler. Arsa Karşılığı Gelir Paylaşımı ile Arsa Satışı Karşılığı Hâsılat Paylaşımı yöntemleri arasında isim farklılığı dışında uygulama açısından herhangi bir farklılık bulunmamaktadır(5)
B- ARSA KARŞILIĞI HÂSILAT PAYLAŞIMI YOLUYLA GAYRİMENKUL ÜRETİMİ YÖNTEMİ
Arsa karşılığı hasılat paylaşımı yöntemiyle yapılan inşaatlarda, arsa sahibi firmalar konut veya işyeri inşaat inşa ettirmek için ihale yöntemiyle ve üretilecek konut ve işyerinin mülkiyeti satılıncaya kadar firmada kalmak şartıyla mevcut arsa ve arazilerini müteahhit firmalara ihale yöntemiyle vermektedirler. Konut ve işyerlerinin gelir paylaşımı esasına göre yapılması durumunda arazi sahibi ile müteahhit firma arasında sözleşme imzalanmakta ve sözleşmeye istinaden elde edilecek hasılatın sözleşmede yer alan belirli bir yüzdesi arsa sahibine kalan yüzdesi müteahhit firmaya kalmaktadır. Uygulamada en çok TOKİ iştiraki olan Emlak GYO aktifinde bulunan taşınmazlar bu usulle değerlendirilmektedir.
Her iki hâsılat paylaşımı yöntemi ile yüklenici firmalara söz konusu arsa ve araziler ihale edilerek teslim edilmektedir. Bu yöntemlerle inşaat yaptırılacak araziler üzerinde SPK lisanslı uzmanlar tarafından fiyat tespit yapılmakta ve sonrasında yasal zorunluluk olarak ihale ilan edilir(6).
İhaleye katılanlardan toplam satış geliri ve şirket payı teklifleri alınır. Açık artırmada en yüksek teklifi veren firmaya iş verilir ve bu firmayla sözleşme imzalanarak her türlü yapım, reklam, satış ve finansman gibi her türlü maliyetleri üstlenir. Satışı yapılan konut ve ticari ünite alıcılarının talep etmeleri halinde kat irtifakı olarak veya iskânları alınması aşamasında kat mülkiyeti tapusu olarak verilir. Yüklenici tarafından inşaata başlama ruhsatı alınması ve sözleşmede belirlenen satışa esas hususların yerine getirilmesini müteakip SPK lisanslı uzman aracılığıyla belirlenen fiyatlar üstünde olacak şekilde satış fiyatları belirlenir.
C- SÖZLEŞMENİN HUKUKİ BOYUTU
Arsa karşılığı gayrimenkul sahibi olunması durumu, arsanın elden çıkarılması karşılığında elde edilen bir edinim, arsa sahibinin arsasını daire veya işyeri yapımı karşılığı müteahhide vermesi işlemi ivaz karşılığı devir işlemi olarak değerlendirilebilir(7). Bu durumda arsa sahibi sahip olduğu arsa payının bir kısmını bir ivaz karşılığında müteahhide devretmektedir. İvaz karşılığı devir görüntüsü dışında arsa karşılığı gayrimenkul sahibi olunması durumu servetin değerlendirilmesi ve biçim değiştirmesi olarak da değerlendirilebilir.
Sözleşme uyarınca, gelir paylaşımı esasına dayalı arsa karşılığı inşaat işlerinde altyapı dahil olmak üzere gerekli tüm plan ve projelerinin hazırlanması ilgili idare ve belediyelerden onayı ile her türlü ruhsatın alınması işlemi müteahhit firma tarafından gerçekleştirilmektedir. Aynı şekilde onaylı projelerine göre sözleşme ve şartnameler doğrultusunda konut inşaatlarının açık ve kapalı otoparklarının, kavşaklarının, peyzaj ve çevre tanzimi imalatları ile bağımsız bölümlerinin iskan ve kat mülkiyeti tapularının alınması, bağımsız bölümlerin pazarlanması, satışı ve alıcılara teslimi müteahhit firma tarafından gerçekleştirilmektedir.
Kat karşılığı inşaat işinden farklı olarak arsa karşılığı gelir paylaşımı esasına dayalı inşaat işlerinde, inşa edilen bağımsız bölümler yerine bunların satış hâsılatı paylaşılmaktadır. Buna göre; arsa sahibine hâsılattan verilen pay, müteahhide teslim edilen arsanın karşılığıdır. Bu teslim nedeniyle arsa sahibi tarafından arsa satış bedeli olarak müteahhide bir fatura düzenlenmesi gerekmektedir. İnşaat devam ederken “satış vaadi sözleşmesi” ile satışlar yapılmaktadır.
V- SONUÇ
Arsa karşılığı hâsılat paylaşımı yöntemi ve gerek kat karşılığı inşaat işleri ve kooperatifler tarafından müteahhitlere yaptırılan ya da kooperatif eliyle yapılan inşaat işlerinde sorumluluk ve yükümlülüklerin mal edilmesi açısından işverenlik sıfatının tespiti büyük önem arz etmektedir.
Arsa karşılığı hâsılat paylaşımı yönteminde, arsa mülkiyeti iş bitinceye kadar sözleşme ile arsa sahibi üzerinde kalmakla birlikte, işin fiili olarak yürütümünden sorumlu olan yüklenici adına, kat karşılığı ve anahtar teslim suretiyle yapılan münferit ya da kooperatiflerin yaptırdıkları müşterek inşaat işlerinde inşaat işini fiili olarak yapan yüklenici adına ve yapı kooperatifleri eliyle yapılan inşaat işlerinde kooperatif adına sosyal güvenlik nezdinde dosya tescil edilmesi büyük önem arz etmektedir. Zira mülk sahibi ya da başkasına inşaat yaptıran kooperatif adına dosya tescil ettirmesi durumuyla uygulamada sıkça karşılaşılmakta, bu durumda ise, arsa malikleri bizzat işçi çalıştırmadıkları ve ikmal edilen işi yapacak maddi yeterliğe sahip olmadıkları halde büyük mali yükümlülüklerle karşılaşabilmektedirler. Bu nedenle, mülk sahipliği ile işin fiili ikmalinden doğan işverenlik durumunun karıştırılmamasının mağduriyetleri ortadan kaldıracağı kanaatindeyiz.
Kenan KOÇAK*

611 e göre ek stok beyanı ile ödenen kdv iade konusu yapılabilir mi? Yanıt:Evet Dayanak: 6111 s.yasa GT No:1 VII-A-5

VII- STOK BEYANLARINA İLİŞKİN HÜKÜMLER

A- İŞLETMEDE MEVCUT OLDUĞU HALDE KAYITLARDA YER ALMAYAN EMTİA, MAKİNE, TEÇHİZAT VE DEMİRBAŞLARIN KAYDA ALINMASI

5- Beyan Edilerek Ödenen KDV'nin İade Konusu Yapılıp Yapılamayacağı

3065 sayılı Kanunun 29/2 ve 32 nci maddeleri uyarınca, söz konusu maddelerde belirtilen işlemler nedeniyle yüklenilen vergiler, indirim yoluyla telafi edilememeleri halinde iade konusu yapılabilmektedir.

Bu çerçevede, 6111 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinden faydalanarak, kayıtlarda yer almayan emtia dolayısıyla hesapladıkları KDV'yi bu Tebliğin (VII/A-4) bölümünde belirtildiği şekilde beyan edip ödeyen ve bu vergiyi indirim hesaplarına intikal ettiren mükellefler tarafından, beyana konu emtianın, 3065 sayılı Kanun uygulamasında iade hakkı tanınan işlemlerde kullanılması durumunda, beyan edilerek ödenen ve indirim hesaplarına alınan söz konusu verginin yüklenilen verginin hesabında dikkate alınması ve dolayısıyla iade konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.

Öte yandan, makine, teçhizat ve demirbaşlar nedeniyle bahse konu uygulama kapsamında beyan edilerek sorumlu sıfatıyla ödenen KDV'nin indirim konusu yapılması mümkün olmadığından, bu verginin iadesi de söz konusu olmayacaktır.

19 Haziran 2011 Pazar

6111 de Mahsuplar.

6111 SAYILI KANUNA GÖRE YAPILACAK ÖDEMELER İÇİN MAHSUP İŞLEMLERİNDE DİKKAT EDİLECEK ÖNEMLİ HUSUSLAR
Bilindiği üzere 6111 sayılı Kanuna göre yapılandırılan borçlar, matrah artırımı, stok ve kasa afları ile ilgili olarak ilk taksit ve peşin ödemelerin 30/06/2011 tarihine kadar yapılması gerekmektedir.
6111 sayılı Kanunun 18/5 Maddesi aşağıdaki gibi düzenlenmiştir:

Mad.18 Başvuru ve ödeme süresi ile şekli :(5) Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerine ödenmesi gereken amme alacaklarına uygulanmak üzere, bu Kanun hükümlerinden yararlanmak için başvuruda bulunan ve ödenecek tutarları ilgili vergi mevzuatı gereği iade alacağından kendi borçlarına mahsuben ödemek isteyen borçluların, bu taleplerinin yerine getirilebilmesi için başvuru ve/veya taksit süresi içinde ilgili mevzuatın öngördüğü bilgi ve belgeleri tam ve eksiksiz olarak ibraz etmeleri şarttır. Bu takdirde, ilgili mevzuatın borçlunun mahsup talebine esas aldığı tarih itibarıyla bu Kanuna göre ödenecek tutara mahsup işlemleri yapılır, mahsup talebine konu tutardan daha az tutarda mahsubun yapılması halinde, mahsuben ödeme suretiyle tahsil edilemeyen tutar için borçluya bildirimde bulunularak eksik ödenen bu tutarın bir ay içerisinde ödenmesi istenilir. Bu süre içerisinde eksik ödenen tutarın, ödenmesi gerektiği tarihten ödendiği tarihe kadar gecikilen her ay ve kesri için 6183 sayılı Kanunun 51. maddesine göre belirlenen gecikme zammı oranında hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte ödenmesi halinde eksik ödenen tutar için bu Kanun hükümleri ihlal edilmiş sayılmaz.”
KESİNTİ (STOPAJ)YOLU İLE ÖDEMİŞ OLDUKLARI VERGİLERDEN İADELERİNİ,GELİR/KURUMLAR VERGİSİ MATRAH ARTIRIMINDA TAHAKKUK EDEN VERGİLERDEN,MAHSUP EDEMEYECEKLER.
6111 Sayılı kanunun 6/ 8. maddesi ise aşağıdaki gibi düzenlenmiştir.
Mad. 6- Gelir ve kurumlar vergisinde matrah artırımı:(8) Gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin bu madde hükmünden yararlanarak beyan ettikleri matrahları artırmaları halinde, daha önce tevkif yoluyla ödemiş oldukları vergiler, artırılan matrahlar üzerinden hesaplanan vergilerden mahsup edilmez.
6111 sayılı kanunun 18/5. maddesinde belirtilen koşullar yerine getirilmesi kaydı ile 6111 kanuna göre yapılacak ödemelerden her türlü iade alacağı mahsubu yapılabilecektir.
Ancak; GELİR VE KURUMLAR VERGİSİ MATRAH ARTIMINDAN dolayı hesaplanan vergiler için 6111 Sayılı kanunun 6/ 8. maddesine göre; mükelleflerin daha önce tevkif yoluyla ödemiş oldukları vergiler, artırılan matrahlar üzerinden hesaplanan vergilerden mahsup edilemeyecektir.
Yukarıdaki maddeler ışığında;ÖRNEK:Kurumlar vergisi matrah artırımında bulunan (x) İnşaat Limited Şirketi GVK. 94/3. Maddesine göre Birden fazla yıllara yaygın inşaat işlerinden dolayı Kesinti yapılan %3 lük Vergilerinden dolayı iade edilecek vergi KURUMLAR VERGİSİ MATRAH ARTIRIMINDAN DOLAYI Tahakkuk eden vergilerden mahsup edilemeyecektir. Ancak; 6111 sayılı KDV matrah artırımından, Kasa fazlası, Ortaklardan Olan Alacaklar Affından, Kesinleşmiş Vergi Borçlarından ve Stok Affından dolayı hesaplanan vergilerinden mahsubunu isteyebileceklerdir.Yukarıdaki örnek açıklama matrah MÜKELLEFLERİ için de geçerlidir.Diğer taraftan mahsup yasağı sadece GVK 94/3. fıkrası için değil, GVK 94. maddesinin tüm fıkralarındaki kesintiler ile KVK 15 ve 30. maddelerindeki tevkifatlar içinde geçerlidir.İlimizdeki Bazı Vergi Daireleri yukarıdaki açıklamalarımız çerçevesinde yanlış mahsup taleplerini red etmektedirler.Müşterilerinizin ve sizlerin zor durumda kalmaması için mahsup taleplerinizi açıklanan hükümlere göre 30/06/2011 tarihine kadar yapınız. Kanun hükümlerine göre yanlış mahsuplarınız söz konusu ise düzeltilmesi için vergi dairelerine müracaat ediniz. Yahya ARIKAN

11 Haziran 2011 Cumartesi

LİMİTED ŞİRKET MÜDÜRLÜĞÜ VEYA ORTAKLIĞINDAN AYRILAN KİŞİNİN AYRILMA TARİHİNDEN SONRAKİ ŞİRKETİN VERGİ BORÇLARINDAN SORUMLULUĞU

I- GİRİŞ

Türk Ticaret Kanunu’nun 503. maddesine göre, iki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limited şirket denir. Limited şirketlerde şirketi temsile yetkili kişi ya da kişiler bulunmaktadır. Limited şirket, kuruluşu itibari ile basit bir şirket türü olduğundan ve uygulamada en çok karşılaşılan şirket olma özelliği taşıdığından vergi sisteminde yer alan bazı müesseselerden haksız kazanç temin etmek için sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlemek gibi amaçlarla da kurulabilmektedir. Uygulamada limited şirket ortak ve müdürü olan kişilerin söz konusu şirketteki hisselerini ve müdürlük görevlerini devrettiklerine zaman zaman rastlanmaktadır.

Bu yazımızda limited şirket müdürlüğü veya ortaklığından ayrılan kişinin ayrılış tarihinden sonraki şirketin vergi borçlarından sorumluluk durumu konulu çalışmamıza yer verilmiştir.

II- LİMİTED ŞİRKET ORTAK VE TEMSİLCİLERİNE İLİŞKİN DÜZENLEMELER

A- ORTAK VE MÜDÜRLERİN LİMİTED ŞİRKETİ YÖNETME DURUMLARI

Türk Ticaret Kanunu’nun 540. maddesine göre, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi temsile mezun ve mecburdurlar, şirket mukavelesi veya umumi heyet kararı ile şirketin idare ve temsili ortaklardan bir veya birkaçına bırakılabilir, kuruluştan sonra şirkete giren ortaklar, bu hususta umumi heyetin ayrı bir kararı olmadıkça, idare ve temsile mezun ve mecbur değildirler ve limited şirketin temsilcileri arasında bir hükmi şahıs bulunduğu takdirde, ancak o hükmi şahıs adına limited şirketin temsil ve idaresini üzerine almış bulunan hakiki şahıs limited şirketin temsilcisi olarak tescil ve ilan edilir.

1- Ortak Olmayan Ancak Genel Kurul Kararı İle Belirlenen Müdürler

Türk Ticaret Kanunu’nun 541. maddesine göre; şirket mukavelesi veya umumi heyet kararı ile şirketin idare ve temsili, ortak olmayan kimselere de bırakılabilir. Bu gibi kimselerin salahiyet ve mesuliyetleri hakkında ortak olan müdürlere ait hükümler tatbik olunur. Ortak olan müdürlere ilişkin düzenlemelere anılan Kanun’un 540. maddesinde yer verilmiştir.

Türk Ticaret Kanunu’nun 542. maddesine göre ise; müdürlerin haiz oldukları temsil salahiyetinin şümul ve tahdidi hakkında, anonim şirketin idare meclisine dair olan 321. madde hükmü tatbik olunur. Anılan maddeye göre, vazifelerini ifa dolayısı ile müdürlerin işlemiş oldukları haksız fiillerden şirket mesul olur.

2- Şirket Ortak ve Müdürlerinin Temsil ve Yetkileri

a- Şirketi Temsil Durumu

Müdürlerin temsil ve yetkileri ve bu temsil yetkilerinin sınırları Türk Ticaret Kanunu’nun 540 ve devam eden maddelerin­de düzenlenmiştir. Türk Ticaret Kanunu’nun 542. maddesine göre müdürlerin haiz oldukları temsil selahiyetinin kapsamı ve sınırlanması konusunda anonim şirketin idare meclisine dahil olan 321. madde hükmü tatbik olunur.

Müdürlerin başlıca görevi şirketi idare etmektir. Müdürler Kanun ve ana söz­leşmede belirtilen görevleri yerine getirirler. Şirketin maksat ve mevzuunu gerçekleştirebilmek için pek çok hukuki veya ti­cari işlemlerin yapılması gerekir. Şirket müdürü tarafından şirket üçüncü kişilere karşı gerektiğinde borçlandırılır veya üçün­cü kişilerden şirketi alacaklı kılacak yazılı veya sözlü anlaşmalar yapabilir.

Şirketi idare etmek her ortak için ana sözleşmede aksi belirtilmediği sürece hem bir hak hem de bir ödevdir. Ortaklar isterlerse bu haklarını idare ve temsil yetkilerini bazı ortaklara veya üçüncü şahıslara bırakabilecekleri gibi hak ve temsil yetkilerini de ayırabilirler.

Tek müdür var ise tüm temsil yetkisinin onda olması en doğal yoldur. Birden çok müdür tayin edilmiş olması halinde ise bu durumda bunların tek başlarına mı, yok­sa müştereken imza ile mi hareket edecekleri ana sözleşme ve genel kurul ka­rarlarında belirtilmiş olması gerekmektedir.

3- Limited Şirketlerde Müdürlerin Sorumluluğu

Limited şirketler ile ilgili olarak “Anonim Şirket Hükümlerine Yapılan Atıflar” başlıklı Türk Ticaret Kanunu’nun 556. maddesine göre şirketin kuruluşuna iştirak edenlerle şirketin idare veya murakabesine memur edilen kimselerin ve tasfiye memurlarının mesuliyeti, cezai mesuliyetler ve şirketin vekaletlerce murakabesi hakkında anonim şirketin bu hususlara mütaallik hükümleri tatbik olunur.

Anılan maddede limited şirketlerde şirketin idaresine yetkili olan kimselerin sorumlulukları ve cezai müeyyideleri ile ilgili olarak anonim şirketler faslına yollama yapılmış ve buradaki hükümlerin uygulanacağı açıklanmıştır. Buna göre limited şirketlerdeki müdürler, anonim şirketlerin yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuyla aynı mesuliyet altında çalışmaktadırlar.

a- Limited Şirketlerde Müdürlerin Sorumluluktan Kurtulması Durumu

Burada limited şirket bahsinde bulunan ve anonim şirket konusuna atıf yapan Türk Ticaret Kanunu’nun 556. madde hükmünün nazara alınması gerekmektedir. Böylece limited şirketlerde müdürlerin sorumluluktan kurtulması konusunda anonim şirketlerde, yönetim kurulunun sorumluluktan kurtulması konusu ile ilgili hükümler uygulanacaktır.

III- LİMİTED ŞİRKET MÜDÜRLÜĞÜ VEYA ORTAKLIĞINDAN AYRILAN KİŞİNİN ŞİRKETİN VERGİ BORÇLARINDAN SORUMLULUK DURUMU

A- AYRILIŞ TARİHİNDEN SONRA SORUMLULUK

Tüzel kişilerde, geçmiş dönemlere ait vergi ve buna bağlı alacakların tüzel kişiliğin varlığından alınamaması durumunda, vergi ve buna bağlı alacaklar ait oldukları dönemdeki kanuni temsilciden alınmaktadır. Ancak, şirket yönetim kurulunun (limited şirketlerde müdürlerin) çeşitli nedenlerle (istifa, azil, ölüm, görev sürelerinin sona ermesi gibi) ayrılmaları halinde, şirketin, ayrıldıkları tarihten sonraki dönemlere ilişkin vergi borçlarından sorumlu olup olmayacakları uygulamada tereddütlere yol açmaktadır (1).

Bize göre limited şirket müdür veya ortağının ayrılma tarihinden önceki dönemlere ait olan, şirketin kamuya olan borçlarından sorumluluğu devam eder. Ancak, ayrılma tarihinden sonraki tarihlere ait kamuya ait borçlardan ise temsilcinin sorumluluğunun söz konusu olmaması gerekmektedir. Zira ayrılma tarihinden sonra şirket ortak veya müdürünün hukuki anlamda herhangi bir tasarruf yapma yetkisi bulunmamaktadır.

B- KONUYA İLİŞKİN YARGI KARARLARI

Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu’nun bir Kararı’nda (2); “şirket yönetim kurulu üyeliğinden ayrılan ortağın ayrılma tarihinden sonraki vergi ve cezalardan sorumlu tutulamayacakları” ifade edilmektedir. Bu Karar’da özetle; “Yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisi indiriminin kabul edilebilmesi için yasal defterlere kayıtlı olduğunun kanıtlanması yükümlülüğü, yönetim kurulundan fiilen ayrılmakla şirketin vergi ödevlerinin yerine getirilmesi konusunda yetkisi kalmayan davacıya değil faaliyeti sürmekte olan şirkete aittir.

Davacının kanuni temsilcilik sıfatının sona ermesinden sonraki şirket temsilcileri tarafından yerine getirilmesi gereken defter ve belge ibraz etme ödevinin davacı tarafından yerine getirilmediğinden bahisle yapılan tarhiyatta davacının kasıt ve ihmali bulunduğundan söz edilerek Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesi uyarınca şirketten alınamayan vergi ve cezalardan sorumlu tutulması hukuka uygun bulunmamaktadır.

Bu durumda davacı iddialarının 6183 sayılı Yasa’nın 58. maddesinde yazılı nedenlerden olan “borcun bulunmadığı” iddiası kapsamında kabulü ile ödeme emrinin iptali yolundaki vergi mahkemesi ısrar kararında hukuka aykırılık bulunmamıştır.” denilmektedir.

Kanuni temsilci değişikliğinin vergilendirme dönemi içerisinde meydana gelmesi durumunda, yeni temsilcinin sorumluluğu, içinde bulunulan dönemin başından itibaren başlar. Temsilcinin ayrıldığı tarihte, hesap döneminin kapatılması ve sorumluluğunun vergi dairesi tarafından iki temsilci itibarıyla bölünmesi söz konusu değildir. Yeni temsilci ile eski temsilci, gerektiğinde, kendi aralarında sözleşme yapabilirler. Bu sözleşmeye göre; eski temsilcinin, vergilendirme döneminin ayrıldığı tarihten önceki kısmından yeni temsilciye karşı sorumlu olması mümkün olabilmektedir (3).

Danıştay Dördüncü Daire’nin bir Kararı’nda; limited şirket adına düzenlenen ödeme emrinin şirketteki hisselerini devreden dolayısıyla ortak sıfatı taşımayan davacıya tebliğ edilmesi, bu ödeme emrinin şirkete tebliğ edilmiş sayılmasını gerektirmeyeceği gibi bu ödeme emrinde yer alan vergi ve cezalardan davacının şahsen sorumlu tutulması sonucunu doğurmayacağı belirtilmektedir (4).

Konumuz ile ilgili olması nedeni ile anonim şirket için Danıştay Dördüncü Daire tarafından verilen bir Karar’da; “Davacının yönetim kurulu üyeliğinden ayrılmasından sonra yapılan inceleme üzerine salınan vergilerin şirketten alınamamasında, bu vergilerin tahakkuk ettiği dönemde yönetim kurulu üyesi olmayan davacının tutum ve davranışının etkili olduğu söylenemeyeceği gibi bu tahakkuka karşı dava açması veya işlemden kalkan dosyayı işleme koydurarak varsa şirketin hakkının korunması da hukuken kendisine ait değildir. Davacının yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde beyanname vermek, buna göre belirlenen vergileri zamanında ödemek gibi vergi ödevlerini yerine getirmediği ya da şirket tüzel kişiliği adına tarhiyat yapılmasına neden olan vergi ziyaının davacı tarafından yapılması gereken ödevlerin yerine getirilmemesinden kaynaklandığı yolunda bir tespit de bulunmamaktadır. Şirkete ait söz konusu borçların ödenmemesinin davacının tutum ve davranışından kaynaklandığından söz edilerek davanın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir (5).

Danıştay Yedinci Daire’nin verdiği bir Karar ise konumuza ışık tutmaktadır. Söz konusu Karar’da; “Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun yönetim kurulu üyeliğine seçildikleri tarihten itibaren başlayacağı, seçilmeden önceki dönemler için muafiyet belgesi alınmamış olması nedeniyle salınan vergi ve kesilen cezadan, yönetim kurulu üyelerinin sorumlu tutulması mümkün değildir.” denilmektedir (6).

Konu bir bütün olarak değerlendirildiğinde; limited şirket ortak veya müdürlüğünden ayrılan kişinin ayrıldıktan sonraki tarihe ait şirketin vergi borçlarından sorumluluğunun söz konusu olmaması gerekmektedir.

C- MUVAZAALI DURUMUN TESPİTİ HALİNDE SORUMLULUK

Muvazaa içeren eylem, gerek gerçek eylem, gerekse gizlenmiş eylem her ne kadar yasalara uygunluk göstermiş olsa bile, asıl amaç “aldatma kastı” taşıdığı için yasalara uygunluk göstermesine rağmen eylem hukuken geçersiz sayılır. Aldatma kastı taşıyan eylemlerin tümü bir ekonomik olaya dayanmaktadır (7).

6183 sayılı Kanun’un 17, 18 ve 110. maddelerinde muvazaalı durum ile ilgili düzenlemeler yer almaktadır.

Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinde belirtildiği üzere, vergiye ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esas olduğundan, istifanın muvazaalı olması, diğer bir ifadeyle görünüşte istifa etmesine rağmen ilgilinin fiilen şirketi idareyi sürdürdüğünün ve vergi ödevlerinin yerine getirilmemesine yol açıldığının saptandığı gibi hallerde ilgilinin şirketin vergi borçlarından sorumlu tutulabileceği tabiidir (8).

Dolayısı ile muvazaalı durumun tespiti hailinde şirket ortak ve müdürlerinin ayrılış tarihinden sonraki şirketin vergi borçlarından sorumluluklarının devam etmesi gerektiği kanaatindeyiz.

IV- SONUÇ

Günümüz şartlarında limited şirket ortaklığından veya müdürlüğünden ayrılmalara sıkça rastlanmaktadır. Limited şirket ortak veya müdürlüğünden ayrılan kişinin ayrıldıktan sonraki tarihe ait şirketin vergi borçlarından sorumluluğunun söz konusu olmaması gerekmektedir. Ancak muvazaalı durumlar bu durumun istisnasını oluşturmaktadır.


* Eskişehir Defterdarlığı, Eskişehir Vergi Dairesi Başkanı

(1) Şükrü KIZILOT, “İstifa Eden Yöneticinin Vergi Borcu Sorumluluğu”, ‘Mali Yaklaşım Köşesi’, Sabah, 18.04.1998, s. 9

(2) DVDDGK’nın, 26.11.1999 tarih ve E. 1999/131 K. 1999/505 sayılı Kararı.

(3) Vehbi KARABIYIK, “Kanuni Temsilcilerin Değişmesi Halinde Sorumluluk” Yaklaşım, Aralık 2003, Sayı: 132, s. 153-156

(4) Dn. 4. D.’nin, E. 1998/2355, K. 1999/850 sayılı Kararı.

(5) Dn. 4. D.’nin, 16.04.1993 tarih ve E. 1992/1559, K. 1993/1613 sayılı Kararı.

(6) Dn. 4. D.’nin, 19.03.1985 tarih ve E. 1984/1488 ve K. 1985/848 sayılı Kararı (Şükrü KIZILOT, Danıştay Kararları ve Özelgeler, Yaklaşım Yayınları, Ankara 1993, s. 1712-1714).

(7) Salih ÖZEL, “Vergi Hukukunda Muvazaa” Yaklaşım, Aralık 2005, Sayı: 156, s.195-198

(8) DVDDGK’nın, E. 1995, K. 1995/116 sayılı Kararı.


Fethi Aygün-Yaklaşım 2006 Ocak sayı 157

6111 TEŞVİK SGK GENELGESİ 2011/45



4.1- 4447 Sayılı Kanunun Geçici 10 uncu Maddesinde Yer Alan Sigorta Primi İşveren Hissesi Desteğinden Yararlanma Şartları ve Süresi

4447 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesinde öngörülen sigorta primi işveren hissesi desteğinden yararlanılabilmesi için,

Sigortalı yönünden;

a) 1/3/2011 ila 31/12/2015 tarihleri arasında işe alınmış olması,

b) 18 yaşından büyük olması,

c) İşe alındığı tarihten önceki altı aylık dönemde Kurumumuza verilmiş olan aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmaması,

ç) Fiilen çalışması,

İşyeri yönünden;

d) Özel sektör işverenlerine ait olması,

e) Sigortalının, ortalama sigortalı sayısına ilave olarak çalıştırılması,

f) Yasal ödeme süresi geçmiş prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borcunun bulunmaması,

g) Aylık prim ve hizmet belgelerinin yasal süresi içinde Kurumumuza verilmesi,

ğ) Tahakkuk eden sigorta primlerinin yasal süresi içinde ödenmesi

Şartlarının birlikte gerçekleşmiş olması gerekmektedir.

Diğer taraftan, yukarıda belirtilen şartlar 4447 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesinde öngörülen destekten yararlanılması için gerekli genel şartlar olup, sigortalının;

http://www.sgk.gov.tr/wps/wcm/connect/ca02e48047273727a9b9fd553b2c4d09/2011_45.pdf?MOD=AJPERES

4.1- 4447 Sayılı Kanunun Geçici 10 uncu Maddesinde Yer Alan Sigorta Primi İşveren Hissesi Desteğinden Yararlanma Şartları ve Süresi

4447 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesinde öngörülen sigorta primi işveren hissesi desteğinden yararlanılabilmesi için,

Sigortalı yönünden;

a) 1/3/2011 ila 31/12/2015 tarihleri arasında işe alınmış olması,

b) 18 yaşından büyük olması,

c) İşe alındığı tarihten önceki altı aylık dönemde Kurumumuza verilmiş olan aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmaması,

ç) Fiilen çalışması,

İşyeri yönünden;

d) Özel sektör işverenlerine ait olması,

e) Sigortalının, ortalama sigortalı sayısına ilave olarak çalıştırılması,

f) Yasal ödeme süresi geçmiş prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borcunun bulunmaması,

g) Aylık prim ve hizmet belgelerinin yasal süresi içinde Kurumumuza verilmesi,

ğ) Tahakkuk eden sigorta primlerinin yasal süresi içinde ödenmesi

Şartlarının birlikte gerçekleşmiş olması gerekmektedir.

Diğer taraftan, yukarıda belirtilen şartlar 4447 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesinde öngörülen destekten yararlanılması için gerekli genel şartlar olup, sigortalının;

a) Erkek olması halinde, işe giriş tarihi itibariyle 18 ila 29 yaş aralığında ya da 29 yaşından büyük olup olmadığı,

b) İşe giriş tarihi itibariyle veya çalışmakta iken; mesleki yeterlilik belgesine sahip olup olmadığı, mesleki ve teknik eğitim veren orta veya yüksek öğretimi bitirip bitirmediği, Türkiye İş Kurumunca düzenlenen ii gücü yetiştirme kursunu bitirmiş olup olmadığı, işe alındığı işyerinde mesleki yeterlik veya mesleki ve teknik öğretim ya da İŞKUR kurs belgesinde belirtilen mesleklerde ya da alanlarda çalıştırılıp çalıştırılmadığı,

c) Türkiye İş Kurumuna kayıtlı işsiz olup olmadığı,

hususları destekten yararlanma süresini etkileyen şartlardır.


Bu Maddeye Dikkat :

4.3- Destek Kapsamına Girmeyen Sigortalılar
Söz konusu destek hükümleri, sosyal güvenlik destek primine tabi çalıĢanlar, aday çırak, çırak ve öğrenciler, harp malulleri ile 3713 ve 2330 sayılı kanunlara göre vazife malullüğü aylığı alanlardan yalnızca kısa vadeli sigorta kollarına tabi olanlar, yalnızca iĢsizlik sigortasına tabi olanlar, yurt dıĢında çalıĢanlar, ceza infaz kurumları ile tutukevleri bünyesinde oluĢturulan tesis, atölye ve benzeri ünitelerde çalıĢtırılan hükümlü ve tutuklular, Türkiye ĠĢ Kurumu tarafından düzenlenen meslek edindirme, geliĢtirme ve değiĢtirme eğitimine katılan kursiyerler ve iĢ kaybı tazminatı alanlar hakkında uygulanmaz.
Dolayısıyla, 06111 kanun numarası, özel nitelikteki iĢyeri iĢverenlerince, 2-7- 12-14-19-20-21-22-23-25-28-41-42-43-44-90-91-92 no.lu belge türü seçilmek suretiyle düzenlenecek olan aylık prim ve hizmet belgeleri için seçilemeyecektir.

Özellikle bir çok işyerinde açık öğretim v.s. okuyan öğrenciler bulunmaktadır. Bu maddeye göre destekden faydalanamayacaklar.