.

.

29 Kasım 2013 Cuma

AŞ Hİsse Devri.



Anonim şirketlerde payı temsil etmek üzere Kanun’un aradığı şekil şartlarına uygun olarak çıkarılan ve payların tedavülünü sağlayan kıymetli evrak niteliğindeki senetlere pay senetleri adı verilmektedir. Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda(1) pay senetleri, nama(2) ve hamiline(3) yazılı senetler şeklinde bir ayrıma tabi tutulmuştur (YTTK md. 484). Kanun’da hamiline yazılı pay senetlerinin herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın serbestçe devredilebileceği ve bu devrin şirket ve üçüncü kişiler hakkında, ancak zilyetliğin geçirilmesiyle hüküm ifade edeceği hüküm altına alınmıştır (YTTK md. 489).Diğer taraftan, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmaksızın devredilebilecekleri ilke olarak kabul edilmekle birlikte, Kanun’da nama yazılı pay senetlerinin devrinin belirli şartlarda sınırlandırılabileceği kabul edilmiştir. Kanun’un 490 ila 492. maddelerinde nama yazılı pay senetlerinin devrinin sınırlandırılması ile ilgili temel ilkeler belirlendikten sonra, 493 ila 498. maddelerinde hisse senetlerinin borsaya kote edilmiş olup olmamasına göre konu iki grup hâlinde ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu çalışmamızda nama yazılı pay senetlerinin devrinin sınırlandırılması konusu irdelenecektir.
NAMA YAZILI PAY SENETLERİNİN DEVRİNDE KANUNİ SINIRLAMA-Miras, mirasın paylaşımı, eşler arasındaki mal rejimi hükümleri ve cebri icra yoluyla gerçekleşen devirler hariç olmak üzere bedelleri tamamen ödenmemiş nama yazılı paylar, ancak şirketin onayı ile devredilebilir. Şirket sadece devralanın ödeme yeterliliği şüpheli ise ve şirketçe istenen teminat verilmemişse onay vermeyi reddedebilir (YTTK md. 491).
Bu hüküm Kanun’un emredici bir hükmüdür ve nama yazılı pay senetlerinin devrine getirilen kanuni bir sınırlamadır. Yani şirketin esas sözleşmesinde devrin sınırlandırılmasına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmasa dahi bedelleri tamamen ödenmemiş pay senetleri şirketin onayı olmaksızın devredilemez. Diğer bir deyişle nama yazılı payların serbestçe devredilmesi ilkesinin Kanun’da öngörülen tek istisnası bedellerinin tümü ödenmemiş nama yazılı paylardır. Nama yazılı pay senetlerinin devrine getirilen bu sınırlama ile ödenmemiş pay bedellerinin güvence altına alınması amaçlanmıştır. Bununla birlikte, payları devralanın ödeme gücüne sahip olması ve dürüst olması halinde şirketin devir işlemine onay vermesi gerekir. Aksine hareket, Kanun’a ve dürüstlük ilkesine aykırıdır. www.ozdogrular.com
Öte yandan, Kanun’da, miras, mirasın paylaşımı, eşler arasındaki mal rejimi hükümleri ve cebri icra yoluyla gerçekleşen devirler için herhangi bir sınırlama öngörülmemiştir. Dolayısıyla, mirasın paylaşımı, eşler arasındaki mal rejimi hükümleri veya cebrî icra yoluyla gerçekleşen devirler için, payların bedellerinin tümü ödenmemiş olsa bile şirketin onayına gerek yoktur.
NAMA YAZILI PAY SENETLERİNİN DEVRİNİN ESAS SÖZLEŞMEYLE SINIRLANMASI
A- DEVRİN SINIRLANMASINDA GENEL İLKE Pay bedelleri tamamen ödenmiş olsun ya da olmasın, borsaya kote edilmiş olsun ya da olmasın esas sözleşme ile nama yazılı payların ancak şirketin onayı ile devredilebileceği öngörülebilir. Söz konusu sınırlama intifa hakkı kurulurken de geçerlidir (YTTK md. 492).Bu hüküm, esas sözleşmelerin nama yazılı payların ancak şirketin onayı ile devredilebileceğini öngörebileceğini ifade ederken sadece ilkeyi belirlemiştir. İlke, devredilebilme sınırlamasının esas sözleşme ile ve devrin şirketin onayına bağlanması suretiyle yapılabileceğidir. Esas sözleşme, böyle bir sınırlama getirmemişse payın serbestçe devri kuralı geçerli olur. www.ozdogrular.com
Buna ilaveten,  söz konusu sınırlama intifa hakkı kurulurken de geçerlidir. Yani intifa hakkı sahibinin oy hakkını haiz olmasından dolayı söz konusu sınırlamanın intifa hakkının kurulmasında da geçerli olacağı kabul edilmiştir. Bu hüküm ile şirket pay senedinin mülkiyetinin devredilmesine hangi sebeplerle karşı koyabiliyorsa, aynı sebeplere dayanarak pay senedinin üzerinde intifa hakkı kurulmasını da reddedebileceği kastedilmiştir.
Öte yandan, tasfiyeye giren bir şirkette, serbestçe devir ilkesinin sınırlandırılmasını haklı gösteren sebepler ortadan kalkacağı için şirketin tasfiyeye girmesi halinde devre ilişkin sınırlamaların düşeceği kabul edilmiştir. www.ozdogrular.com
B- BORSAYA KOTE EDİLMEMİŞ NAMA YAZILI PAY SENETLERİNİN DEVRİNDE SINIRLAMA-Kanun’un 493. maddesinde, borsaya kote edilmemiş nama yazılı pay senetlerinin (payların) devrinin esas sözleşme ile nasıl sınırlanabileceği, şirketin hangi hallerde ve şartlarda devre onay vermeyi reddedebileceği düzenlemektedir.
Buna göre şirket, esas sözleşmede öngörülmüş önemli bir sebebi ileri sürerek veya devredene, paylarını, başvurma anındaki gerçek değeriyle, kendi veya diğer pay sahipleri ya da üçüncü kişiler hesabına almayı önererek, onay istemini reddedebilir. Diğer bir anlatımla bir anonim şirket, borsaya kote edilmemiş bulunan pay senetlerinin devrine onay vermeyi iki halde reddedebilecektir.
1- Esas sözleşmesinde öngörülmüş bir haklı sebebe dayanarak,
2- Devreden kişiye, devre konu pay senetlerini, başvurma anındaki gerçek değeri(4) ile kendi veya diğer pay sahipleri ya da üçüncü kişiler hesabına almayı önererek.
Ancak anonim şirket her türlü haklı görülebilecek sebebi “haklı sebep” olarak esas sözleşmesine koyamaz. Yani haklı sebepler yine 493. maddenin çizdiği çerçevede olmak zorundadır. Buna göre pay sahipleri çevresinin bileşimine (pay sahiplerinin kompozisyonuna) ilişkin esas sözleşme hükümleri, şirketin işletme konusu veya işletmenin ekonomik bağımsızlığı yönünden onayın reddini haklı gösteriyorsa, önemli sebep oluşturur. Ayrıca esas sözleşmede Kanun’un 493. maddesine yapılan atıfla haklı sebeplerin genel olarak zikredilmesi yeterli değildir. Haklı sebeplerin Kanun’daki haklı sebeplere uygun bir şekilde somutlaştırılması gerekir.Buna ilaveten, Kanun’da, haklı sebeplerin dolanılmasını önlemek amacıyla, şirkete devralandan bir beyan isteme hakkı tanınmıştır. Buna göre devralan, payları kendi adına ve hesabına aldığını açıkça beyan etmezse şirket, devrin pay defterine kaydını reddedebilir.
Öte yandan haklı sebeplerle devrin reddedilmesi sadece pay senedinin hukuki bir işlemle devredilmesi durumu için geçerlidir. Pay senedinin devri kanuni devir hallerinden (miras, mirasın paylaşımı, eşler arasındaki mal rejimi hükümleri ve cebri icra gibi) biri ile gerçekleşirse şirket haklı sebebe dayanarak devre onay vermeyi reddedemez.  Bu durumda şirket, payları edinen kişiye sadece paylarını gerçek değeri ile devralmayı önerdiği takdirde onay vermeyi reddedebilir.Esas sözleşme, devredilebilirlik şartlarını ağırlaştıramaz. Devredilebilirlik şartlarını ağırlaştıran veya devri tamamen yasaklayan esas sözleşme hükümleri, Kanun’a ve anonim şirketlerin temel yapısı ve payların serbestçe devredilebilme ilkesine aykırı olur. Özellikle onay isteminin reddedilebileceği hâller sınırlı sayıda belirtildiği için, esas sözleşmede bu sayılanlar dışında başka red nedeni öngörülemez(5).
Diğer taraftan, Kanun’un 494. maddesinde borsaya kote edilmemiş pay senetlerinin devrinde paya bağlı hakların devralana geçişi düzenlenmiştir. Buna göre şirket tarafından devir için gerekli olan onay verilmediği sürece, payların mülkiyeti ve paylara bağlı tüm haklar devredende kalır. Anonim şirketin onayı, pay senetlerinin (payların) mülkiyeti üzerinde belirleyici ve tanımlayıcı bir hukukî işleve sahiptir. Bu durumda yapılan devir sözleşmesi sadece taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurabilir. Şirket devre onay vermediği sürece nama yazılı pay senetlerinin mülkiyeti geçmemektedir. Onay sadece mülkiyeti değil paya bağlı hakları da devretmektedir. Bu nedenle pay senetlerini devralan, şirket devre onay verene kadar paydan doğan hakları kullanamaz. www.ozdogrular.com
Pay senetleri, mirasın paylaşımı, eşler arasındaki mal rejimi hükümleri veya cebri icra gereği iktisap edilmişlerse anonim şirketin onayının işlevi farklıdır. Zira kanuni intikallerde pay senetlerinin mülkiyeti ve bunlardan kaynaklanan malvarlığına ilişkin haklar derhal ilgili kişilere geçer. Ancak genel kurula katılma hakkı ile oy hakkının devralana geçmesi için şirketin onayı şarttır. Bu haklar ancak şirketin onayı ile birlikte devralana geçer. Şirket bu onayı vermediği sürece söz konusu haklar eski malikte kalır.Son olarak, şirketin kendisine iletilen payların devrinin onaylanmasına ilişkin talebi, talebin kendisine ulaştığı tarihten itibaren üç ay içinde karara bağlaması gerekir. Bu süre içinde talebi reddetmemişse veya haksız red kararı vermişse, geçiş onaylanmış sayılır.
C- BORSAYA KOTE EDİLMİŞ NAMA YAZILI PAY SENETLERİNİN DEVRİNDE SINIRLAMA-Borsaya kote edilmiş nama yazılı pay senetlerinin devrine ilişkin sınırlamalar Kanun’un 495 ila 498. maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’da borsaya kote olmuş nama yazılı pay senetlerinin devrine ilişkin esas sözleşmeye konulabilecek bağlam hükümleri oldukça sınırlandırılmıştır. Buna göre Şirket, ancak esas sözleşmede yüzdesel bir sınır öngörmüş ve belirlenen bu sınır aşılmışsa kayıttan imtina edebilir. Örneğin esas sözleşmesine “Bir gerçek veya tüzel kişi şirket sermayesinin en çok % 1’ine kadar nama yazılı pay senedini borsada iktisap etmişse pay defterine kaydedilebilir. Bu yüzdeyi aşan iktisapların pay defterine yazılması reddedilebilir” şeklinde hüküm bulunan bir şirket esas sözleşmede belirtilen yüzdeyi aşan iktisapları onaylamayı reddedebilir. Aksi takdirde kayıttan imtina edemez. Buna ilaveten, Kanun’da, yukarıda belirtilen bağlam hükümlerinin dolanılmasını önlemek amacıyla, şirkete devralandan bir beyan isteme hakkı tanınmıştır. Buna göre devralan, payları kendi adına ve hesabına aldığını açıkça beyan etmezse şirket, devrin pay defterine kaydını reddedebilir.Buna karşın, esas sözleşmede borsaya kote olmuş nama yazılı pay senetlerinin devrine ilişkin yüzdesel bir sınırlama bulunsa da bu sınırlama sadece hukuki işlemle iktisap edilen paylar için uygulama alanı bulur. Yoksa borsaya kote edilmiş nama yazılı pay senetleri, miras, mirasın paylaşımı, eşler arasındaki mal rejimi hükümleri veya cebrî icra yoluyla iktisap edilmişlerse, iktisabın pay defterine kayıt talebi ve devralanın pay sahibi sıfatını alması reddedilemez.
Öte yandan, Kanun’un 497. maddesinde devir işlemine konu olan borsaya kote olmuş nama yazılı pay senetlerine bağlı hakların geçişi düzenlenmiştir. Kanun borsaya kote nama yazılı pay senetlerinin borsada ve borsa dışında iktisap edilmelerini, hakların geçişi yönünden farklı hükümlere bağlamıştır. Borsanın kendi kurallarına göre yaptığı devir esas alınmış, pay senetlerinin borsa dışında iktisap edilmeleri halinde geçiş anının, devralanın, pay defterine kayıt için şirkete başvurma tarihi olarak belirlenmiştir.  www.ozdogrular.com
Buna karşın nama yazılı pay senetlerinin borsada, yani borsa içinde borsa kurallarına göre iktisap edilmeleri halinde bu paylara bağlı haklar “oy hakkı ile ona bağlı haklar” ve “diğer haklar” şeklinde iki gruba ayrılmış ve “oy hakkı ile ona bağlı haklar” dışındaki hakların devir ile birlikte, oy hakkı ile ona bağlı hakların (genel kurula katılma, konuşma, öneride bulunma gibi) ise devrin şirket tarafından tanınmasından sonra devralana geçeceği hükme bağlanmıştır.Dolayısıyla, pay senetlerinin borsadan iktisap edilmesi halinde devralan malvarlıksal hakların hemen sahibi olurken, pay senetlerinin borsanın dışında devralınması halinde devralan malvarlıksal hakları ancak şirkete başvurunca yani devri ispatlayınca edinir. Bununla birlikte nama yazılı pay senetleri ister borsada, ister borsa dışında iktisap edilmiş olsunlar, şirket devralanı pay defterine kaydetmediği sürece oy ve ona bağlı haklar kullanılamaz.Ancak hemen belirtmek gerekir ki devralanın şirkete yönelttiği pay sahibi olarak tanınma talebi, belirli bir sürede karara bağlanmak zorundadır. Şirket, söz konusu talebi, istemi aldığı tarihten itibaren yirmi gün içinde reddetmezse devralan, pay sahibi olarak tanınmış sayılır. Şirketin, devralanı pay sahibi olarak tanımayı reddetmesi halinde, devralanın şirkete karşı şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde dava açma hakkı bulunmaktadır. Bu dava sonucunda şirketçe verilen ret kararının mahkemece hukuka aykırı olduğuna karar verilmesi halinde, şirket, mahkeme kararının kesinleşme tarihinden itibaren, oy hakkını ve buna bağlı hakları tanımak zorundadır. Ayrıca şirket, kendisine herhangi bir kusurun yükletilemeyeceğini ispat edemediği takdirde, devralanın red nedeniyle uğradığı zararı da gidermekle yükümlüdür.
ÖZET VE SONUÇ-Herhangi bir sınırlamaya bağlı olmaksızın devredilebilecekleri ilke olarak kabul edilmekle birlikte, Kanun’da nama yazılı pay senetlerinin devrinin belirli şartlarda sınırlandırılabileceği kabul edilmiştir. Kanun’da pay senetlerinin devrine ilişkin getirilen tek sınırlama bedelleri tamamen ödenmemiş paylara ilişkindir. Esas sözleşme ile nama yazılı pay senetlerinin devrinin sınırlandırılması ise Kanun’da bu payların borsaya kote olup olmamalarına göre ayrı ayrı ve ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Esas sözleşmede sebep gösterilmeksizin devrin tanınmaması ve ret kararı verilmesine imkan tanınmamıştır. Borsaya kote edilmiş nama yazılı paylarda şirketin ret hakkı, iktisap edenin pay sahibi olarak tanınacağı yüzdesel sınırın aşılması gibi nesnel bir sebebe bağlanmıştır. Sonuç olarak yapılan düzenleme ile nama yazılı pay senetlerinin devrinde şirketin, keyfî, haksız, art niyetli kararlar vermesi ve devralanın oy hakkı ile oy hakkına bağlı haklarını devamlı olarak askıda tutması engellenmeye çalışılmıştır.
Hasan TEPELİ-Yaklaşım
 (1)         Çalışmamızda, 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Kanun için Eski Türk Ticaret Kanunu manasında ETTK, 13 Ocak 2011 tarihli ve 6102 sa­yılı Türk Ticaret Kanunu için de Yeni Türk Ticaret Kanunu manasında YTTK kısaltmaları kullanılacaktır.
(2)         Nama yazılı pay senetleri; belli bir kişi adına yazılı olup, anonim şirketteki payı bildirici nitelikte açıklayan, payın devrine kolaylık sağlayan ve pay defterine kaydedilmesi gereken pay senetleridir.
(3)         Hamiline yazılı pay senetleri; senedin metinden veya şeklinden hamili kim ise o kişinin pay sahibi sayılacağı anlaşılan pay senetleridir.
(4)         Devralan, payların gerçek değerinin belirlenmesini, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki aliye ticaret mahkemesinden isteyebilir. Bu durumda mahkeme şirketin karar tarihine en yakın tarihteki değerini esas alır. Değerleme giderlerini şirket karşılar. Devralan, gerçek değeri öğrendiği tarihten itibaren bir ay içinde bu fiyatı reddetmezse, şirketin devralma önerisini kabul etmiş sayılır (YTTK md. 493).
(5)       Bkz. Rauf KARASU, “Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Nama Yazılı Payların Devrinin Sınırlandırılması”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.XII, Y.2008, Sayı: 1-2, s. 127-147


28 Kasım 2013 Perşembe

GMSİ beyanı (usul-füru)



GVK md 70 bina sahiplerinin gayrimenkullerinden elde ettikleri gelirler gayrimenkul sermaye iradı olarak tanımlanmıştır. GVK 73.maddesinde ise elde edilecek kira gelirlerinin emsal kira bedelinden düşük olamayacağı, bedelsiz olarak başkalarının intifaına bırakılan mal ve hakların emsal kira bedelinin, bu mal ve hakların kirası sayılacağı ifade edilmektedir. Bina ve arazide emsal kira bedeli, yetkili özel mercilerce veya mahkemelerce takdir veya tespit edilmiş kirası, bu suretle takdir veya tespit edilmiş kira mevcut değilse Vergi Usul Kanunu'na göre belirlenen vergi değerinin % 5'idir. Ancak GVK 73.maddesinin devamında hangi hallerde emsal kira bedeli uygulanmayacağı yani kira gelirinin beyan edilmeyeceği ayrıca belirtilmiştir.
Aşağıda yazılı hallerde emsal kira bedeli uygulanmaz;
1-Boş kalan gayrimenkullerin muhafazaları maksadıyla bedelsiz olarak başkalarının ikametine bırakılması,
2- Binaların mal sahiplerinin usul, füru veya kardeşlerinin ikametine tahsis edilmesi (Usul, füru ve kardeşlerden her birinin ikametine birden fazla konut tahsis edilmiş ise bu konutların yalnız birisi hakkında emsal kira bedeli hesaplanmaz. Kardeşler evli ise eşlerden sadece biri için emsal kira bedeli hesaplanmaz.)
3- Mal sahibi ile birlikte akrabaların da aynı evde veya dairede ikamet etmesi.
4- Genel bütçeye dahil daireler ve katma bütçeli idareler,il özel idareleri ve belediyeler ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan kiralamalar.
2.maddede ifade edilen usul ve füru’nun tanımlaması gerekirse,
Usul (Üstsoy) :Anne,baba ve onların anne,babalarını yani senin geldiğin soyu (hala,teyze,amca,dayı bu kapsamda değerlendirilemez)
Füru (Altsoy) :  Çocuklar,torunlar ve onların çocuklarını yani senden olan soyu ifade etmektedir.
Bu durumda gayrimenkul sahiplerinin kardeşleri,anne,babaları ve onların anne,babalarına,çocuklarına ve torunlarına bedelsiz olarak olarak kullandırdıkları (her birinin ikametine birden fazla konut tahsis edilmemiş olması şartıyla) konutlar için gayrimenkul sermaye iradı beyanında bulunulmaz.
SMMM Lütfü Gülbenk.

26 Kasım 2013 Salı

Sözleşmeli Avukat

Hangi şirketler sözleşmeli avukat bulundurmak zorundadır?

Dünya Gazetesi-29 Eylül 2010 Çarşamba
Soner ALTAŞ / Sanayi ve Ticaret bakanlığı Müfettişi

1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 35′inci maddesinde “Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa verme, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etme ve savunma, adli işlemleri takip etme, bu işlere ait bütün evrakı düzenleme” işlerinin, yalnız baroda yazılı avukatlara ait olduğu belirtilmiştir.
Yine, aynı maddenin üçüncü fıkrasında “dava açmaya yeteneği olan herkesin kendi davasına ait evrakı düzenleyebileceği, davasını bizzat açabileceği ve işini takip edebileceği” hüküm altına alınmış, buna karşılık anılan hükmün devamında “Türk Ticaret Kanunu’nun 272′nci maddesinde ön görülen esas sermaye miktarının beş katı veya daha fazla esas sermayesi bulunan anonim şirketlerin sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorunda oldukları” belirtilerek bazı anonim şirketler bu haktan müstesna tutulmuştur.
Türk Ticaret Kanunu’nun 272′nci maddesinde ön görülen esas sermaye miktarı elli milyar Türk Lirası’dır. Dolayısıyla, esas sermaye miktarı 250.000 TL ve üzerinde olan anonim şirketler sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorundadırlar. Bu zorunluluk, kuruluş esas sermayesi 250.000 TL ve üzeri olan anonim şirketlerde şirketin tüzel kişilik kazanması ile birlikte; kuruluş esas sermayesi 250.000 TL’nin altında olmakla birlikte sermaye artırımı sonrasında esas sermaye miktarı 250.000 TL ve üzerine çıkan anonim şirketlerde ise, sermaye artırımına ilişkin genel kurul kararının ticaret siciline tescil ettirildiği anda doğar.
Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi’ne göre, sözleşmeli avukat bulundurması gereken anonim şirketler, bu avukatlara, 2010 yılında asgarî 850 TL aylık ücret ödeyeceklerdir. Ancak, takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücretinin, yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olması durumunda, aradaki eksik miktar avukata ayrıca ödenecektir.
Peki, anonim şirket zorunlu olduğu halde sözleşmeli avukat bulundurmaz ise ne olur? 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 35′inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre, esas sermayesi 250.000 TL ve üzeri olduğu halde sözleşmeli avukat bulundurma yükümlülüğünü yerine getirmeyen anonim şirketlere, Cumhuriyet Savcısı tarafından, sözleşmeli avukat tayin etmedikleri her ay için, sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için suç tarihinde yürürlükte bulunan, asgarî ücretin iki aylık brüt tutarı kadar idarî para cezası verilir. Yani, sözleşmeli avukat bulundurmayan anonim şirketlere, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Cumhuriyet Savcısı tarafından verilecek idari para cezası, 01/07/2010-31/12/2010 döneminde aylık 1.521.-TL olarak uygulanacaktır.
Hemen belirtelim ki, gerek öğretide gerek uygulamada, bu zorunluluk, objektif ve hakkaniyete uygun olmadığı, şirketleri sözleşme yapmaya zorlayarak Anayasa’da güvence altına alınan sözleşme yapma serbestisine aykırılık teşkil ettiği yönünde haklı eleştirilere maruz kalmaktadır. Çünkü, böyle bir zorunluluk limited, komandit ve kollektif şirketlere getirilmemiştir.  Kaldı ki, bu zorunluluk bütün anonim şirketleri de kapsamaktadır. Yani, mevcut düzenleme şirket türleri arasında bir ayrım yapmakta ve zorunluluğu sadece sermaye kriterine dayandırmaktadır.  Böyle olunca da, uygulamacıların aklına, böyle bir düzenlemenin kamu yararını değil de toplumdaki bir meslek grubunu desteklemeyi amaçladığı yönünde şüpheler gelmektedir.
Ancak, bütün bu eleştirilere rağmen, söz konusu düzenleme halihazırda yürürlüktedir. Dolayısıyla, gerekliliği ve hukukîliği yönündeki tartışmalara girmek yerine, koşulları mevcut olan anonim şirketler tarafından anılan yükümlülüğün yerine getirilmesi, idari para cezalarına muhatap olmamaları bakımından önem arz etmektedir.

8 Kasım 2013 Cuma

D.V. hk özelgeler

http://www.sorudeposu.net/tr/bedel-icermeyen-taahhutnamenin-damga-vergisi-hk
http://www.sorudeposu.net/tr/belli-para-ihtiva-etmeyen-sozlesmenin-damga-vergisi
http://www.sorudeposu.net/genelbilgiler/muhteza

6 Kasım 2013 Çarşamba

3 aylık muhtasar hk.



MUHTASAR BEYANNAMENİN 3 AYLIK DÖNEMLER HALİNDE VERİLME İMKANI VE UYGULAMADA KARŞILAŞILAN SORUNLAR-Mehmet MAÇ Yeminli Mali Müşavir
Gelir Vergisi Kanunu‘nun 98 inci maddesine göre vergi tevkifatı yapmaya mecbur olanlar bir ay içinde nakden veya hesaben yaptıkları stopaja tabi ödemeler ile bunlardan tevkif ettikleri vergileri ertesi ayın 20 nci günü akşamına kadar, ödeme veya tahakkukun yapıldığı yerin bağlı olduğu vergi dairesine bildirmeye mecburdurlar. GVK.’ nun 98 inci maddesi 3 üncü fıkrasında ise “Zirai ürün bedelleri üzerinden tevkifat yapanlar hariç olmak üzere, çalıştırdıkları hizmet erbabı sayısı 10 ve daha az olanlar, 94. maddeye göre yapacakları tevkifatla ilgili muhtasar beyannamelerini, bağlı bulundukları vergi dairesine önceden bildirmek şartıyla her ay yerine Şubat, Mayıs, Ağustos ve Kasım aylarının 20. günü akşamına kadar verebilirler.” hükmü bulunmaktadır. Bu hükmün uygulanması esnasında mükelleflerin karşılaştığı sorunlar ve bu sorunların çözümüne ilişkin hususlara aşağıda soru-cevap şeklinde yer verilmiştir:
Soru 1:   Üç ayda bir muhtasar beyanname verme imkanından yararlanabilmenin şartları nelerdir?
Cevap1: Üç aylık beyanname vermek isteyen mükelleflerin aşağıdaki şartların   
               tümünü taşıması gerekmektedir:
-       Çalıştırdıkları hizmet erbabı sayısı 10 ve daha az olmalıdır,
- Yapılmış tevkifatlar arasında zirai ürün bedellerinden yapılmış tevkifat    bulunmamalıdır,
-  Üç aylık dönemler halinde muhtasar beyanname verileceği vergi dairesine önceden bildirilmiş olmalıdır.
Bu şartları taşıyan stopaj sorumluları aylık dönemler yerine, Kasım, Aralık, Ocak dönemi için Şubat ayının, Şubat, Mart, Nisan dönemi için Mayıs ayının, Mayıs, Haziran, Temmuz dönemi için Ağustos ayının, Ağustos,Eylül, Ekim dönemi için Kasım ayının ilk 20 günü içinde üçer bu aylık dönemlerde yaptıkları stopajları bildirip ödeyebilirler.
Soru 2 :  İş merkezlerinin dışında şube ve iş yerleri de bulunan mükelleflerin
               muhtasar beyanname verilmesi esnasında işletmenin Türkiye çapında     çalıştırdığı toplam hizmet erbabı sayısının mı dikkate alınması gerekir?
Cevap 2: Bu konuda Maliye İdaresi’ nin görüşü ile Danıştay’ın kararlarının
               birbirinden farklı olduğu görülmektedir. Maliye Bakanlığı’nın 11.03.1983
               tarih ve GVK/2-2176-234/15789 sayılı Genel Yazısı’nda “Tüzel kişiliği haiz
               işverenlerin, özellikle bankaların yanlarında çalıştırdıkları hizmet erbabı
               sayısının hesabında, anılan işverenlerin tüzel kişilik olarak çalıştırdıkları
               toplam hizmet erbabı sayısının dikkate alınması gerekir” denilmiştir.
Danıştay 3.Dairesi, 24.04.1996 tarih ve E.1995/2960 K.1996/1484 no.lu kararında özetle merkez işyeri İstanbul’da bulunan şirketin Bursa’ daki şubesinde çalıştırdığı üç işçisi için yapmış olduğu ücret ödemelerine ait muhtasar beyannamelerini önceden haber vererek üç ayda bir ücret ödemesi yaptığı yerdeki vergi dairesine vermesini uygun görmüştür. (Ancak bu yönde yeterli içtihat oluşmamıştır.)
Bizim bu konudaki görüşümüz, kişi sayısı konusunun, verilen her bir muhtasar beyanname için ayrı ayrı irdelenmesi gerektiği yönündedir. Zaten tatbikatta, vergi daireleri kendilerine verilen muhtasar beyannamedeki çalışan sayısı 10 u geçmediği sürece, beyannameyi veren mükellefin, Türkiye çapındaki toplam çalışan sayısıyla ilgilenmeksizin üçer aylık dönemler itibariyle verilen muhtasar beyannameleri kabul etmektedirler. Yasal açıdan bakıldığında ise, GVK nun 98 inci maddesindeki “.......... çalıştırdıkları ........” ibaresi ile, o vergi dairesi çevresinde çalıştırdıkları mı yoksa, o mükellefin tüm iş yerlerinde çalışanların toplamı mı kasdedildiği açık değildir. Muhtasar beyannameler vergi dairesi çevrelerine göre ayrı ayrı verildiğine (verilebildiğine) göre, kişi sayısını beyanname bazında ayrı ayrı dikkate almak pratik açıdan ve mantıken daha uygun düşecektir. Kaldı ki, yukarıda zikredilen muktezadaki “..... özellikle bankaların ........” ibaresi kullanılmak suretiyle yapılan sektör ayrımının hiçbir yasal dayanağı yoktur. (Sektör ayrımı, yasa metinde” Zirai ürün bedelleri üzerinden tevkifat yapanlar hariç olmak üzere...” denilmek suretiyle yapılmış olup başkaca bir ayrım yapılamaz.

Soru 3:   Üç aylık dönemlerde muhtasar beyanname verme uygulamasında yönetim  ve denetim kurulu başkan ve üyeleri ile denetçiler ve tasfiye memurları çalıştırılan hizmet erbabı sayısına dahil edilmeli midir?
Cevap 3: Maliye İdaresi çalıştırılan hizmet erbabı sayısına yönetim ve denetim         
               kurulları başkan ve üyeleriyle tasfiye memurlarının dahil olduğu           
               görüşündedir. Nitekim İstanbul Defterdarlığı, 21.10.1996 tarih ve B.07.4. 
               DEF.0.34.11.GVK-9-4892-9661 sayılı özelgesinde bu görüşü
               benimsemiştir. Ancak bu konuda vergi yargısı farklı bir görüşe sahiptir.
               Danıştay 4.Daire’ nin 25.03.1994 tarih ve E.1993/3557 K.1994/1829 no.lu
               ve Danıştay 3. Daire’nin 04.05.1996 tarih ve E.1994/4574 K.1996/1502 no.lu kararlarında İstanbul Defterdarlığı’ nın verdiği muktezanın aksine yönetim ve denetim kurulu üyelerinin şirket tüzel kişiliği adına hizmet verdiği, bu sebeple bu kişilerin işveren durumunda olduğu ve hizmet erbabı olarak nitelendirilemeyeceği, dolayısıyle 10 kişilik haddin hesabında dikkate alınmayacağı açıklanmıştır. Emekli olduktan sonra çalışmaya devam edenlerin hizmet erbabı sayısına dahil olduğu kuşkusuzdur.
Soru 4 : Üç aylık dönemlerde beyanname veren mükellefin şartlarını kaybetmesi durumunda yapması gereken işlemler nelerdir?
Cevap 4: Mükellefler üç ayda bir beyanname verme şartlarını kaybetmeleri halinde,
               beyanname verme hakkını kaybettikleri ay dahil olmak üzere bu aydan  
               itibaren tevkifatın yapıldığı her ay için muhtasar beyanname vereceklerdir.
               Nitekim bu konuya ilişkin 08.08.1996 tarih ve B.07.4.DEF.0.34.11.GVK-98-4807 sayılı özelgede de şu ifade kullanılmıştır: “ ....Üç ayda bir
beyanname  verme imkanından yararlanıyor iken bu imkandan yararlanma hakkını yitiren işverenler ve vergi sorumluları, üç ayda bir beyanname verme hakkını kaybettikleri aydan itibaren (bu ay dahil), tevkifatın yapıldığı her ay için  muhtasar beyanname vereceklerdir. Bu suretle verilecek
               beyannameye, üç ayda bir beyan dönemine tabi olan önceki aylara ilişkin
               vergi tevkifatları da dahil edilecektir. Bu nedenle, muhtasar beyannamenizi üç ayda bir verme hakkını Haziran ayından itibaren kaybettiğinizden aylık dönemler itibariyle  muhtasar beyanname verilmesine Haziran ayından itibaren başlanması gerekmekte olup, Mayıs ayına ilişkin vergi tevkifatının da bu ayda verilecek beyannameye dahil edilmesi gerekmektedir.” 
Soru 5:   Çalıştırılan hizmet erbabı sayısı 10 un altına düştüğünde 3 ayda bir
               muhtasar beyanname verilmesine ne zaman başlanabilir ?
Cevap 5: Bizim anlayışımıza göre personel sayısının 10 un altına indiği ayı izleyen aydan itibaren üç aylık döneme geçilebilmelidir. Mesela personel sayısı Şubat ayında 9’a düşmüşse Şubat için aylık muhtasar beyanname verilir. (Çünkü Şubat ayının bir kısmında personel sayısı 9 un üstündedir) Mart ve Nisan aylarına ait stopaj ise, Şubat, Mart, Nisan üç aylık dönem muhtasarında gösterilebilir. Zira mükellef Mart ve Nisan aylarını 10 un altında personel ile geçirdiği için 20 Nisandan önce dilekçe vermek kaydıyla, Mayıs ayının ilk 20 günü içinde Mart ve Nisan kesintilerini tek muhtasar beyanname ile beyan edebilmelidir.
Soru 6 : Ortaklığın feshedilmesi durumunda üç ayda bir beyanname verme usulü aynı işi devam ettiren ortak tarafından da sürdürülebilir mi?
Cevap 6: Bu konuda Danıştay 4. Daire’ nin 13.11.1975 tarih ve E.1975/1162      
               K.1975/2955 no.lu kararıyla “yükümlünün iş nevi ve yerinde herhangi bir
               değişiklik olmadığı, ortaklık devresindeki faaliyete aynen devam edildiği, bu durumda ortaklık için kabul edilen üç ayda bir beyanname verme isteğinin aynı işe devam eden yükümlü için de geçerli olması gerektiği” sonucuna varılmıştır.
               Bu gibi durumlarda üç ayda bir muhtasar beyanname verileceği yolundaki bir dilekçenin vergi dairesine verilmesi, sorun çıkmasını önleyecektir.
Soru 7 :  Yanında hizmet erbabı çalıştırmayan ve GVK ‘nun 94. maddesinin 1. ve 2. bentleri dışında ödemelerle ilgili tevkifat yapmak zorunda olan mükellefler üç ayda bir muhtasar beyanname verme hakkından yararlanabilir mi?
Cevap 7: Maliye Bakanlığı 19.02.1982 tarih ve 2-2176-202/14684 sayılı muktezada “... yanında hizmet erbabı çalıştırmamakla beraber 94. maddenin 1. ve 2. bentleri dışında kalan ödemelerle ilgili olarak tevkifat yapmak zorunda olan mükelleflerin de ödemede bulunduğu istihkak sahibi sayısına bakılmaksızın yukarıda belirtilen ihtiyarilik hakkından yararlanması gerekmektedir..” görüşünü ifade etmiştir.     Örnek vermek gerekirse sadece kira geliri elde ettiği için hiç personeli bulunmayan bir firma, ücret dışı stopajları için üç ayda bir muhtasar beyanname verilebilir.
Soru 8 :  Menkul sermaye iratları (faiz, kar payı, istisna stopajı vs) açısından özellik var mıdır ?
Cevap 8 : GVK nun 99 uncu maddesine göre, menkul sermaye iratları üzerinden yapılan stopajların, ayrı bir muhtasar beyanname ile beyan edilmesi gerekmektedir.
               Bu nedenle, GVK nun 94/6 ncı maddesinde yazılı stopajlar (istisna stopajları ve kâr payı dağıtımı nedeniyle doğan stopajlar) ile diğer MSİ stopajlarının üç ayda bir muhtasar beyanname verenler bakımından da ayrı olarak beyan edilmesi ve bu beyanda da yine ilgili üç ayın işaretlenmesi gerekir.
Soru 9 :  Önceden dilekçe verilmeksizin 3 aylık muhtasar beyanname verilirse ne olur?
Cevap 9 : Önceden bildirmeksizin üç aylık muhtasar beyanname verilirse tarhiyat cezalı olarak yapılır, fakat re’sen takdire gidilmez. Bu beyanname bildirim dilekçesi sayılır ve daha sonra verilecek üç aylık muhtasar beyannameler normal şekilde tahakkuka konu edilir.
Soru 10 :   Ücretlilere yıllık vergi iadesi (özel gider indirimi) açısından üç ayda bir muhtasar beyanname veriliyor olması özellik taşır mı ?
Cevap 10:   Üçer aylık dönemler itibariyle muhtasar beyanname veren işverenler, 20 Şubat akşamına kadar verecekleri, Kasım, Aralık, Ocak aylarına ait üç aylık döneme ilişkin muhtasar beyannamelerinde, halen çalışmakta olan, emekli yahut, işten ayrılmış olup yeni işvereni bulunmayan ve ölenlere ait vergi iadelerinin toplamını mahsup edecek vergi iade tutarlarını da en geç 20 Şubat akşamına kadar hak sahiplerine ödeyeceklerdir. (178 no.lu GV Genel Tebliği)
 

1 Kasım 2013 Cuma

Defter Tasdikleri....

1. Tüccarların tutması gereken defterler nelerdir?Birinci sınıf tüccarların tutacakları defterler, yevmiye defteri (günlük defter), defter-i kebir (büyük defter), envanter defteri olarak düzenlenmiştir. İkinci sınıf tüccarlar ise işletme hesabı defteri tutmakla yükümlüdürler. Bu defterler aynı zamanda tasdik ettirilmek zorundadırlar.İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler, envanter ve amortisman kayıtlarıyla ilgili olarak ayrı bir envanter defteri ve amortisman defteri tutuyorlarsa bunlardan envanter defterini de işletme hesabı defterinde olduğu gibi tasdik ettirmek durumundadırlar. Zirai kazançlar gerçek usulde, işletme ve bilanço esasına göre tespit olunur. Çiftçi işletme defteri, çiftçilerin zirai kazançlarının işletme hesabı esasına göre belirlenmesinde tutulur.
2. Vergi usul Kanununda defter tasdik zamanları nasıl yer bulmuştur?Vergi Usul Kanununa göre öteden beri işe devam edenler defterlerini kullanacağı yıldan önce gelen son ayda ticari defterlerini tasdik ettirmek zorundadırlar. "Öteden beri işe devam etmek" deyimi defterlerini tasdike sunmadan önce işe başlamış ve defter tutmuş mükellef anlamını taşımaktadır. Bu durumda olan mükellefler defterlerini Aralık ayı içinde (Aralık ayı sonuna kadar) tasdik ettirirler.Hesap dönemleri Maliye Bakanlığı tarafından tespit edilen mükellefler, defterlerini kullanacağı hesap döneminden önce gelen son ayda tasdik ettirmek zorundadırlar. Yeniden işe başlayanların defterlerini işe başlama tarihinden önce tasdik ettirmeleri gerekir. "Yeniden işe başlama" deyimi ilk kez işe başlamayı ve mükellefiyeti terk ettikten sonra işe başlamayı ifade eder.Sınıf değiştiren tüccarların, bu değişikliğin, doğduğu andan (yani sınıf değiştirme tarihinden) önce defterlerini tasdik ettirmeleri gerekmektedir. Örneğin, işletme defteri tutan ve 2011 yılı alış ya da satışları, VUK' un 177. maddesinin birinci bendinde yer alan 402 sayılı Vergi usul kanunu genel tebliği ile 2011 yılı hadlerini aşan bir mükellef, ikinci sınıf tüccar olma niteliğini 2011 yılında kaybetmiştir. Bu durumda 2012 yılına ilişkin bilanço esasına göre tutacağı defterlerini 2011 yılının Aralık ayı içinde tasdik ettirecektir. Çeşitli muafiyetler nedeniyle defter tutmak zorunda olmayan gerçek ve tüzel kişiler, muaflıklarının kalktığı tarihten başlayarak 10 gün içinde defterlerini tasdik ettireceklerdir. Tasdike tabi defterlerin, hesap dönemi bitmeden dolması ya da yıl içinde diğer bazı nedenlerle yeni defter kullanmaya zorunlu kalınması halinde, bu defterlerin kullanılmaya başlanılmasından önce tasdik ettirilmesi gerekmektedir. Diğer deyişle defterlerin dolması halinde, yeni defterlerin en geç on gün içinde tasdik ettirilmesi gerekmektedir. Çünkü gerek VUK, gerekse TTK kayıtların on günden fazla geciktirilmesini kabul etmemiştir. Ancak, kayıtlarını sürekli olarak muhasebe fişleri, primanota ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan mazbut belgelere dayanarak yürüten işletmelerde defter kayıtlarının 45 gün sonra yapılması mümkün olduğundan, tasdik de bu süre içinde yapılabilir.
Defterlerini ertesi yılda da kullanmak isteyenler Ocak ayı içinde, hesap dönemleri Maliye Bakanlığınca tespit olunanlar ise, bu dönemin ilk ayı içinde tasdiki yeniletmek zorundadırlar. Aynı defteri ertesi yılda kullanmak isteyenlerin tasdiki yeniletmemeleri (ara tasdiki yaptırmamaları) birinci derecede usulsüzlük cezasını ve re'sen takdiri gerektirir. Defter tasdikleri ile alakalı son gelişme ise 02.03.2011 tarihinde yayımlanan 406 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile tasdik edilecek defter bilgilerinin elektronik ortamda bildirim zorunluluğu getirilmiştir. Noterler Birliği tarafından yapılan açıklamada defter tasdik ettirecek olan Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler 10.11.2011 tarihinden itibaren noterlerden geçici kullanıcı şifresi alacak, Noterler Birliğinin resmi web sitesinden giriş yapacak ve defter bilgilerini kaydedecektir. Defter tasdikleri ancak bu bilgiler sisteme Girildikten sonra yapılacaktır.
3. Yeni Türk Ticaret kanununda Defter tutma ile ilişkili değişiklikler nelerdir?Defter tutma yükümünü Yeni TTK'de belirtildiği şekilde yerine getirmeyenler, 200 günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır.(Madde 64), (Madde 65), (Madde 562)
Yeni düzenlemenin, teknolojik gelişmeleri dikkate almasının bir sonucu olarak; defter ve belgelerin saklanması konusunda ikili bir sistem öngörülmüştür. Buna göre; defter ve belgeler fiziki olarak saklanabileceği gibi veri taşıyıcıları kullanılarak da saklanabilecektir. Bu yöntemle; defterlerin tutulmasında, UFRS' ye göre tacirin ticari işlemlerini açıkça göstermesi gerekmektedir. Temel defterler dışında hangi defterlerin tutulması gerektiği yeni düzenlemede açıkça belirtilmemiştir. Pay defteri, yönetim kurulu karar defteri ve genel kurul toplantı ve müzakere defteri gibi işletmenin muhasebesiyle ilgili olmayan defterler de ticari defterlerdir.Yevmiye, defteri kebir ve envanter defteri dışında tutulacak defterler Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu tarafından bir tebliğ ile belirlenir İşletmelerin niteliği dikkate alınmakla birlikte Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu (TMSK) tarafından belirlenecek esaslar dahilinde hangi defterlerin tutulacağı belirlenecektir. İşletme ile ilgili her tür belge ve bilgisayar kayıtlarının v.b.  saklanması yükümünü Yeni TTK 'da belirtildiği şekilde yerine getirmeyenler, 200 günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır. (Madde 64/2), (Madde 562)Yeni TTK ile tüm defterlerin açılış ve kapanışları noter onayı zorunlu hale getirilmiştir. Buna göre; uygulamada zaman bakımından sıkışıklık yaratmamak için tasdik suresi, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayına kadar yapılabilecektir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Tebliği 'ne uygun şekilde ticari defterlerin açılış ve kapanış onaylarını yerine getirmeyenler 200 günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır. (Madde 64/3), (Madde 562) Hileli envanter çıkaranlar, 200 günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır. (Madde 66), (Madde 67), (Madde 562)
4. Kanuni defterlerin süresinde tasdik ettirilmemesi halinde ne olur? Kanuni defterlerin belli edilen sürelerde tasdik ettirilmemesi usulsüzlük cezasının uygulanmasını gerektirir. Tasdiki zorunlu olan defterlerden herhangi birinin tasdik işleminin yaptırılmamış olması birinci derecede usulsüzlük cezasını gerektirmektedir. Diğer yandan kanuni sürenin sonundan başlayarak bir ay geçtikten sonra tasdik ettirilenler tasdik ettirilmemiş sayılmaktadır. Bu nedenle zamanında yapılmayan defter tasdikleri ayrıca re'sen takdir nedenlerinden biridir. VUK' ta belirtilen sürelerin sonundan başlayarak bir ay içinde yapılacak tasdikler geçerli sayılmakla beraber ikinci derecede usulsüzlük cezası gerektirmektedir. Aynı defteri ertesi yılda kullanmak isteyenlerin tasdiki yeniletmemeleri (ara tasdiki yaptırmamaları) durumunda ise birinci derecede usulsüzlük cezası uygulanacağı gibi re'sen takdire de gidilebilecektir.
5. Defterlerin tasdik makamı neredir?  VUK' na göre, defterler, iş yerinin, iş yeri olmayanlar için ikametgahın bulunduğu yerdeki noter veya noterlik görevini ifa ile mükellef olanlar, menkul kıymet ve kambiyo borsasındaki acenteler için borsa komiserliği tarafından tasdik olunur. Aynı ilke TTK da benimsenmiştir. Ancak, 2499 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeler sonucunda, Sermaye Piyasası Kurulunun ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının kurulmasına bağlı olarak Borsa Komiserliğinin defter tasdiki söz konusu olmayacağı için, borsa komisyoncuları ve aracı kurumların defterlerini notere tasdik ettirmeleri gerekmektedir. Serbest bölgelerde faaliyet gösterenlerin bu bölgelerdeki faaliyetleri için tutacakları defterler ise serbest bölge müdürlüklerince onaylanır. Tasdik makamı, bu Kanuna göre tasdike getirilen defterleri sosyal güvenlik ile ilgili kuruluşların mevzuat hükümlerine bağlı kalmaksızın tasdik eder. Ayrıca, Yeni ticaret kanununa göre Ticari defterler, açılış ve kapanışlarında noter tarafından onaylanır. Kapanış onayları, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar yapılır. Şirketlerin kuruluşunda defterlerin açılışı ticaret sicili müdürlükleri tarafından da onaylanabilir. Açılış onayının noter tarafından yapıldığı haller de noter, ticaret sicili tasdiknamesini aramak zorundadır.
 http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/ticari-defter-tasdikleri-ve-ttk-ile-getirilen-son-degisiklikler-10449