.

.

28 Mayıs 2014 Çarşamba

6111 sayılı Kanun kapsamında kayda alınan emtia için ayrılan karşılığın ortaklara dağıtılması

İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleni Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü

Sayı
:
B.07.1.GİB.4.35.16.01-125-872 -21/9/2012


Konu
:
6111 sayılı Kanun kapsamında kayda alınan emtia için ayrılan 
 karşılığın ortaklara dağıtılması ve ortaklar tarafından 
beyan edilip edilmeyeceği

            İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, işletmenizin 6111 sayılı Kanunun 10 uncu maddesine istinaden stok artışı beyanında bulunduğunu ve gerekli işlemlerin yapıldığını, işletmeye dahil edilen emtiayı "525 kayda alınan emtia karşılığı" hesabının alacağına kaydettiğinizi belirterek, söz konusu karşılık hesabının ortaklara dağıtılması halinde 525 no.lu hesaptan çekilen tutardan kurumlar vergisi alınıp alınmayacağı, bu hesaptan şirket ortaklarına dağıtılan tutarlardan kar dağıtımı stopajı yapılıp yapılmayacağı ile şirket ortaklarının bu tutarları şahsi gelir vergisi beyannamelerinde beyan edip etmeyecekleri hususlarında  Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
            193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b-i) alt bendinde, tam mükellef kurumlar tarafından, tam mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve gelir vergisinden muaf olanlara dağıtılan, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarından; (b-ii) alt bendinde, tam mükellef kurumlar tarafından, dar mükellef gerçek kişilere, dar mükellef kurumlara (Türkiye'de işyeri veya daimi temsilci aracılığıyla kâr payı elde edenler hariç) ve gelir ve kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere dağıtılan 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarından istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben gelir vergisi kesintisi yapılması gerektiği; kârın sermayeye eklenmesinin kâr dağıtımı sayılmayacağı belirtilmiştir.
            5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 15 nci maddesinin ikinci fıkrasında, vergiden muaf olan kurumlara dağıtılan Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerindeki kâr payları üzerinden; 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında tam mükellef kurumlar tarafından, Türkiye'de işyeri veya daimi temsilci aracılığıyla kâr payı elde edenler hariç olmak üzere dar mükellef kurumlara veya kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere dağıtılan Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarından istihkak sahiplerinin kurumlar vergilerine mahsuben vergi kesintisi yapılması gerektiği belirtilmiş ve kesinti oranı da 3/2/2009 tarihinden itibaren uygulanmak üzere 2009/14592, 2009/14593 ve 2009/14594 sayılı Bakanlar Kurulu Kararlarıyla %15 olarak belirlenmiştir.
            Diğer taraftan, 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar Genel  Sağlık  Sigortası  Kanunu  ve  Diğer  Bazı  Kanun  Hükmünde  Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun "İşletmede mevcut olduğu halde kayıtlarda yer almayan emtia, makine, techizat ve demirbaşlar" başlıklı 10 uncu maddesinde;
            "(1) Gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri (adi, kollektif ve adi komandit şirketler dâhil), işletmelerinde mevcut olduğu halde kayıtlarında yer almayan emtia, makine, teçhizat ve demirbaşları kendilerince veya bağlı oldukları meslek kuruluşunca tespit edilecek rayiç bedel ile bu Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen üçüncü ayın sonuna kadar bir envanter listesi ile vergi dairelerine bildirmek suretiyle defterlerine kaydedebilirler. Bildirime dâhil edilen kıymetler için amortisman ayrılmaz.
             (2) Bilanço esasına göre defter tutan mükellefler, birinci fıkra hükümleri uyarınca aktiflerine kaydettikleri emtia için ayrı, makine, teçhizat ve demirbaşlar için ayrı olmak üzere özel karşılık hesabı açarlar. Emtia için ayrılan karşılık, ortaklara dağıtılması veya işletmenin tasfiye edilmesi halinde sermayenin unsuru sayılır ve vergilendirilmez. Makine, teçhizat ve demirbaşlar envantere kaydedilir ve ayrılan karşılık birikmiş amortisman addolunur. İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler ise söz konusu emtiayı defterlerinin gider kısmına satın alınan mal olarak kaydederler.             ..."  hükmüne yer verilmiştir.           
Bununla beraber, 1 Seri No.lu Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması Hakkında 6111 Sayılı Kanun Genel Tebliğinin "VII. Stok Beyanlarına İlişkin Hükümler" ana başlığının "7- Beyan Edilen Kıymetlerin Kayıtlara İntikali" alt başlığında konu ile ilgili ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir.
            Bu çerçevede, şirketinizin 6111 sayılı Kanunun 10 uncu maddesine istinaden stok artışı beyanında bulunup karşılık hesabına kaydettiği tutarlar sermayenin unsuru sayıldığından, bu tutarların ortaklara dağıtılması halinde gelir vergisi tevkifatı yapılmayacaktır. Diğer yandan anılan tutarlar şirket ortakları tarafından da ayrıca gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilmeyecektir.

            Bilgi edinilmesini rica ederim.

22 Mayıs 2014 Perşembe

İbranameler ne zaman geçerli olur?

İbranameler ne zaman geçerli olur?


İbraname, işten ayrılan işçinin bu işyerindeki alacaklarının tümünü aldığını ve işverenden herhangi bir alacağının kalmadığını gösteren işçi tarafından imzalanmış bir belge olup, işçinin ileriki bir tarihte alacaklarını yargıya başvurarak talep etmesi halinde mahkemeye işçinin herhangi bir alacağının kalmadığını ispatlamak için yaygın olarak kullanılmaktadır.

İbranameler ne zaman geçerli olur?



 İbra sözleşmesi çalışma ilişkilerinde "ibraname" adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmelerinin geçerliliği sorunu, iş hukukunda "işçi yararına yorum" ilkesi çerçevesinde değerlendirilmiş ve ağırlıklı olarak Yargıtay kararları ışığında bir gelişim izlemiştir.

İşçi emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmaktadır. İşverenin işçiye olan borçlarının asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmaktadır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine iş hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmektedir. 
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde “Ceza koşulu ve ibra” başlığı altında düzenlenmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 420. maddesinde;
"Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir. 
İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.

Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır” hükmü bulunmaktadır.
Buna göre ibranamelerin geçerli olması için;
İbra sözleşmesinin yazılı olması 
İbra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, 
İbra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, 
ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenecek ibranamelerin buna aykırı düzenlenmesi halinde geçersiz sayılacaktır.

6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 420. maddesinde iş sözleşmesinin sona ermesinden bir ay içinde yapılan sözleşmelere geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmeleri (ivazlı ibra) ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli sayılmıştır.

İş sözleşmesi her ne şekilde sona ererse ersin (geçerli neden, haklı neden, istifa, evlilik, emeklilik vb.) ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de bu durum temelde işçi yararınadır.

Burada dikkat edilmesi gereken bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. İşçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir. 
İşverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi de ödemeye dair ispat sorunlarını ortadan kaldıracaktır. Yasal düzenleme sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmekte olup işverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebileceklerdir.
Resul Kurt / dunya.com

13 Mayıs 2014 Salı

asmmmo ders notları-2014

http://www.muhasebeweb.com/haber_detay.php?id=1826_Ankara-SMMM-Odasi-Ihtisas-Egitimleri-Ders-Notlari.html