.

.

27 Ekim 2014 Pazartesi

Arsa sahibine kesilen yapı denetim faturaları II

Uygulamada müteahhitle arsa sahibi arasında yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde inşaata ilişkin olarak yapılacak her türlü masrafı müteahhit üstlenmekte bu nedenle yapı denetim firmaları her ne kadar faturayı arsa sahipleri adına düzenlemekte ise de ödemeyi müteahhit yapmaktadır.
Bu noktada müteahhidin yapmış olduğu bu ödemeyi gider yazıp yazmama konusu uygulamada tartışılmakta birbirlerine tezat farklı muktezalar verilmektedir.
Buna göre Arsa sahibi adına yapı denetim firmaları tarafından düzenlenen faturalarda gösterilen tutarların gider yazılacağına ilişkin muktezalarda, 213 sy VUK Md 3 gerekçe gösterilmiştir. (Bakınız Ankara Vergi Dairesi Başkanlığının Sayı : B.07.1.GİB.4.06.16.01/ sayılı özelgesi)
Buna karşın müteahhit firmanın yapmış olduğu ödemelerin gider yazılmayacağına ilişkin verilen özelgelerde ise kazancın tespitinde dikkate alınacak giderlerin indirim konusu yapılabilmesi için giderlerin tevsike esas belgelerle belgelendirilmesi ve bu belgelerin mükellef adına düzenlenmiş olması gerekçe gösterilmiştir.(Bakınız İzmir Vergi Dairesi Başkanlığının 26.09.2008 tarih ve B.07.1 .GİB.0.03.54/5429-868/96957 sayılı özelgesi)
Diğer taraftan Maliye Bakanlığınca muhtelif tarihlerde verilen özelgelerde işletme adresine bağlı olup, başkası adına kayıtlı olan elektirik, su, telefon faturalarında yer alan bedelin gider yazılabileceği, katma değer vergisinin de indirim konusu yapılabileceği belirtilmiştir.(
Maliye bakanlığının;05.06.1987 tarih ve 40993,13.10.1995 tarih ve 57076,07.12.2004 tarih ve 58214 sayılı özelgeleri)
Öte yandan Danıştay, başkası adına düzenlenen fatura veya benzeri belgelerdeki KDV’nin fatura veya benzeri belgeye konu mal ve hizmetlerin gerçek alıcısı tarafından indirilebileceği görüşündedir. ( D.9.D.12.05.1994 tarih ve E.1993/2595,K.1994/2333 sayılı kararı)
(Karar Hayrettin Erdem ve İlhan Keten’in yaklaşım Dergisi Haziran/2006,162’nci sayısında yer alan makalesinden alınmıştır.)  Ben de buraya kadarını SMMM Metin Şafak'ın sayfasından aldım.

http://guncelmevzuat.blogspot.com.tr/2011/02/yap-denetim-faturalarnn-yarattg-sorun.html
Ayrıca:

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 23.01.2012 Tarih Ve B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV15 Madde-249 Sayılı Muktezasında “…Bu hüküm ve açıklamalara göre, yapı sahibi ile yapı denetim kuruluşu arasında bir hizmet akdi bulunmasından dolayı, faturanın, yapı denetim şirketince hizmet verdiği inşaat ruhsatı olan arsa sahibi adına düzenleneceği tabiidir. Dolayısıyla, arsa sahibi adına düzenlenen faturaların şirketiniz ile ilişkilendirilmesine imkan bulunmadığından, Ba formunda da bildirilmesi mümkün bulunmamaktadır.Diğer taraftan Bu hükümlere göre, mükellefiyet ve vergi sorumluluğu ile ilgili özel sözleşmeler vergi idaresini bağlamayacağından, kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca şirketiniz tarafından arsa sahibine ödenen ve ödeme belgeleri arsa sahibi adına düzenlenen yapı denetimi hizmet bedellerinin kurum kazancının tespitinde gider olarak indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır” şeklindedir.
İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 02.03.2012 Tarih Ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-KVK 8-820 Sayılı Muktezasında “…Bu hüküm ve açıklamalara göre Şirketiniz tarafından halen yapılmakta olan iki ayrı kat karşılığı inşaat işine ilişkin olarak vergi mükellefi olmayan gerçek kişi arsa sahibi ile imzalanan sözleşme gereği inşaat işine ilişkin olarak arsa sahibi adına Şirketinizce karşılanan tapu harçları, ruhsat ve proje tasdik harçları, yapı denetim ücretleri ile sözleşme damga vergileri ve benzeri ödemeler dolayısıyla arsa sahibi adına düzenlenen belgelerin şirketinizce gider belgesi olarak kullanılması ve bu harcamaların kurum kazancınızın tespitinde gider veya maliyet olarak dikkate alınması mümkün değildir.” şeklindedir.

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 05.09.2011 Tarih Ve B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-1458 Sayılı Muktezasında “…Bu hüküm ve açıklamalara göre,  kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca şirketiniz tarafından arsa sahibi adına ödenen ve ödeme belgeleri arsa sahibi adına düzenlenen tapu bedeli, vergi resim ve harçlarla,İSKİ Genel Müdürlüğü ve elektrik kurumuna ödenen tutarlar, belediyelere ödenen yol katılım payları tutarları ile mimarlık ofislerine ödenen proje ve yapı denetim hizmet bedellerinin şirketiniz tarafından gider ve maliyet olarak indirimi mümkün değildir. “şeklindedir.  
İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 22.06.2011 Tarih Ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 40-811 Sayılı Muktezasında “…Bu hüküm ve açıklamalara göre, yapı sahibi ile yapı denetim kuruluşu arasında bir hizmet akdi bulunmasından dolayı, faturanın yapı denetim şirketince hizmet verdiği inşaat ruhsatı olan arsa sahibi adına düzenleneceği tabiidir. Dolayısıyla, ödenen hizmet bedellerine ilişkin (ödeme müteahhit tarafından yapılsa dahi) yapı sahibi adına düzenlenen belgeler müteahhit tarafından gider belgesi olarak kullanılamayacağından faturada yer alan tutarın da gider veya maliyet olarak indirimi mümkün değildir.” şeklindedir.  

17 Ekim 2014 Cuma

2014 Yıl Sonu Yaklaşırken e-Defter... (kpmg den)

İlk olarak 2011 yılı sonunda 1 Seri No.lu Elektronik Defter Genel Tebliği ile usul ve esasları açıklanan e-defter düzenlemesi, 2012 yılı sonunda yayımlanan 421 Seri No.lu e-Defter Genel Tebliği ile, e-fatura kapsamında olan mükellefler için 2014 yılı içinde geçilmesi zorunlu bir uygulama haline gelmişti.
Sonrasında, 26.11.2013 tarihinde yayımlanan 67 No.lu VUK Sirküleri ve 24.12.2013 tarihinde yayımlanan 2 Seri No.lu Genel Tebliği ile söz konusu düzenlemeye ilişkin bazı ilave açıklamalar ve düzenlemeler yapılmıştı.İlgili Tebliğler ve Sirküler çerçevesinde yapılan açıklamalarda başvuru, geçiş süreci ve uygulamayla ilgili dikkate edilmesi gereken bazı kritik hususları özetleyelim…
1. Başvuru Şartları Neler?
·                                 ​Gerçek kişi mükelleflerin 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu çerçevesinde güvenli elektronik imza veya Mali Mühür temin etmiş olmaları,
·                                 Tüzel kişi mükelleflerin 397 sıra numaralı VUK Genel Tebliği çerçevesinde Mali Mühür temin etmiş olmaları,
·                                 Elektronik defter tutulması, kaydedilmesi, onaylanması, saklanması ve ibrazında mükellefler tarafından kullanılacak yazılımın uyumluluk onayı almış bir yazılım olması (GİB’in onayladığı ve www.edefter.gov.tr adresinde listelenen hazır yazılımlar veya mükellefler tarafından geliştirilen ve GİB tarafından onaylanmış yazılımlar tercih edilebilecektir.)
Başvurular www.edefter.gov.tr adresinden yapılabilecek.

2. Zorunluluk Kapsamında mıyım? 421 Seri No.lu VUK Genel Tebliği uyarınca e-fatura zorunluluğu kapsamında olan mükelleflerin e-deftere geçiş yapmaları zorunludur.

3. Kapsamdaki Mükellefler e-Defter’e Ne Zaman Başvurup, Uygulamaya Ne zaman Geçecek?
·                                 ​Uygulamaya 2014 Aralık ayı içerisinde başvuranların 01.01.2015 tarihinden itibaren,
·                                 2014 Aralık ayından önce başvuranların en geç 2014 Aralık ayından başlamak üzere,
·                                 Özel hesap dönemine tabi olanların 01.12.2014 tarihinden önce elektronik defter uygulamasına başvuru yapmaları ve en geç 2014 Aralık ayı içerisinde  elektronik defter tutmaya başlamaları gerekiyor.e-Defter yazılımlarını kendisi geliştiren mükelleflerinse 01.09.2014 tarihi itibarıyla elektronik defter test süreçlerini başarı ile tamamlamış olmaları gerekiyor. (Bu düzenlemeye ilişkin henüz aksiyon almamış olanların, GİB’in onayladığı ve www.edefter.gov.tr  adresinde yer alan yazılımlardan birini tercih etmeleri ve buna göre başvuruda bulunmaları uygun olabilecektir.) 
4. e-Fatura Zorunluluğu Kapsamında Olmayan Bir Mükellefin e-Faturaya Geçmesi Halinde, e-Defter Uygulamasına da Geçmesi Zorunlu mu?  Zorunluluk kapsamında olmayan mükellefler e-fatura veya e-defter’den herhangi birine başvurabilirler. Ayrıca, e-fatura uygulamasına isteğe bağlı geçmiş olmak, e-defter uygulamasına geçmeyi zorunlu kılmıyor.
5. 2014 Yılı İçinde Yapılan Geçişlerde Eski Usulde Tutulan Defterlerin Durumu Ne Olacak?  2014 takvim yılı içerisinde herhangi bir ayda e-defter uygulamasına dahil olunması halinde, ilgili mükellefler dönem başından itibaren 1 ay içerisinde eski usule göre tutmuş oldukları defterlere kapanış tasdiki yaptıracaklardır.
6. Örneğin 01.11.2014 İtibarıyla e-Deftere Geçiş Yapan Bir Mükellefin İlk 8 Aylık Defterini e-Deftere Aktarması Zorunlu mu?  2 Sıra No.lu e-Defter Genel Tebliği ile bu zorunluluk kaldırılmıştır. Önceki döneme ilişkin eski deftere yalnızca kapanış tasdiki yaptırılacaktır.
 7. Hangi Defterler Kapsamda? e-Defterler Hangi Dönemler için, Ne Zamana Kadar Oluşturulacak? Yevmiye ve Defter-i Kebir, e-defter kapsamındadır. Elektronik defterler, aylık dönemler için oluşturulacak ve ilgili olduğu ayı takip eden üçüncü ayın son gününe kadar (Hesap döneminin son ayına ait defterler kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın son gününe kadar) mükelleflerin kendilerine ait mali mühür ile onaylanacaktır.
8. e-Defter Beratı Nedir?  GİB tarafından belirlenen standartlara uygun olarak, elektronik ortamda oluşturulan defterlere ilişkin anahtar bilgileri içeren ve Başkanlık Mali Mührü ile onaylanmış elektronik dosyadır.
9. e-Defterde de Eskiden Olduğu Gibi Açılış/Kapanış Onayı Var mı?  Elektronik defter tutma sürecinde hesap döneminin ilk ayının beratının alınması açılış onayı, son ayının beratının alınması ise kapanış onayı yerine geçmektedir.
10. Birden Fazla Alış veya Satış İşleminin Tek Yevmiye Kaydında Kaydedilmesi Mümkün mü?  Ticari Defter Genel Tebliği uyarınca her kaydın dayandığı belgenin türü ve numaralarının ayrıca girilmesi gerekmektedir. Başkanlık yevmiye kayıtlarının günlük olarak veya işlem bazında toplu şekilde atılmasını uygun bulmamakla birlikte bu konuda yaşanan sıkıntılar halen devam etmektedir.
11. Sistemde Tanımlı Belge Tipleri Neler? Tanımlı Olmayan Belgeler Nasıl Girilecek?  Tanımlı belge tipleri “Çek, fatura, senet, navlun, makbuz, sipariş belgesi, diğer” dir. Örneğin banka dekontu gibi farklı belgelerin “diğer” başlığı altında girilmesi ve açıklama alanına bilginin yazılması yeterli olacaktır.
12. e-Defterde Bulunması Gereken Zorunlu Bilgiler Neler? Ticari Defter Tebliği uyarınca;     Yevmiye maddesinde bulunması zorunlu bilgiler: madde Sıra No, Tarih, borç, alacak, tutar, belge türü, tarih ve sayısı; 
Defter-i kebi​r kayıtlarında bulunması zorunlu bilgiler ise: tarih, yevmiye madde sıra no, tutar, toplu hesaplarda yardımcı nihai hesap ismi’dir.
13. e-Fatura Kapsamında Mali Mührü Olan Bir Mükellefin Ayrıca Mühür talep etmesine gerek var mı?  E-fatura için alınan mali mühür e-defter için de kullanılabilecektir.
14. 2014 Yılı İçinde e-Defter Uygulamasına Başlayanların, Eski Usulde Defter Tuttukları Döneme Ait Defterlerine Kapanış Kaydı, e-Defter Dönemine ise Açılış Kaydı Yapmalarına Gerek var mı?  Bu konuda resmi bir açıklama yapılmamakla birlikte, e-fatura forum sitesinde GİB uzmanlarının verdikleri cevaba göre söz konusu kapanış ve açılış kayıtlarının yapılmasına gerek bulunmamaktadır.  Esasen 2 Sıra No.lu Elektronik Defter Genel Tebliği’nin 4’üncü maddesi de bu uygulamayı destekler niteliktedir.
15. GİB’in Sistemine e-Defter Kayıtları mı Yükleniyor? Bu Anlamda GİB Kayıtlarımızda bir İnceleme Yapabiliyor mu?  Sisteme yüklenen kayıtlar değil, oluşturulan berat dosyalarıdır. GİB tarafından beratın mükellefe ait olup olmadığı ile yazılımın uyumlu olup olmadığı gibi diğer usul şartları kontrol edilmektedir.
16. Her Şube İçin Ayrı e-Defter Başvuru Yapılmasına Gerek Var mı? Tek Program Tüm Şubeler için Kullanılabilir mi?  Hayır, vergi kimlik numaraları aynı olduğu sürece şubeler için ayrıca başvuru yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Bir şirketin tüm şubelerinin aynı e-defter programını kullanması gerekmektedir.
17. Sistemde Kesinti Olduğunda veya Başka Bir Teknik Sebeple, Beratların GİB Sistemine Onaylatılamaması Halinde Ne Yapılabilir?  Böyle bir durumda beratlar mali mühür ile zaman damgalı olarak imzalanacaktır. Tübitak’tan temin edilen zaman damgası, ilgili verinin onaylandığı zamanı tespit etme noktasında ispat edici veri olarak kabul edilmektedir. Zaman damgası olmayan mükellefler için VUK’un mücbir sebep veya zor durum hallerinin düzenlendiği madde hükümlerinin uygulanması mümkün olabilecektir.
18. e-Defter ve Beratlar Nerede ve Kim Tarafından Muhafaza Edilecek? Yurt Dışında Defter Tutulabilir mi?  Elektronik defterler ve beratların elektronik defter izni verilenlerin kendilerine ait bilgi işlem sistemlerinde muhafaza edilmesi mecburi olup, üçüncü kişiler nezdinde ya da yurt dışında muhafaza işleminin Başkanlık ve Genel Müdürlük açısından herhangi bir hükmü yoktur. 
Muhafaza yükümlülüğünün Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde ve TC kanunlarının geçerli olduğu yerlerde yerine getirilmesi zorunludur. 
19. e-Defteri Nasıl Muhafaza ve İbraz Edeceğim?  Defter ve beratının kağıda bastırılarak saklanması söz konusu değildir. E-Defter ve beratının elektronik, manyetik, optik araçlarla saklanması ve ibraz edilmesi gerekmektedir. 
Kaynak: Kpmgvergi.com


16 Ekim 2014 Perşembe

İş Kazaları-Nevzat Erdağ

İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işveren, iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu İş Kanununun77. maddesinin açık buyruğudur.
Türk hukuk mevzuatında iş kazalarından dolayı riskler; oluşmaması için İş Hukuku mevzuatı ile oluştuktan sonra kişinin uğradığı zararın giderilmesi için Sosyal Sigortalar ve Borçlar hukuku mevzuatı ile güvenceye alınmıştır.
Mevzuat nedir?
Herhangi bir alandaki faaliyetleri ve ilişkileri düzenlemek üzere yetkili bir mercii tarafından düzenlenen hukuk kurallarının tümüne birden verilen isimdir.
·                         Mevzuat, Resmi Gazete’de yayınlanan ve uygulanması zorunlu olan;
·                         Yasa (Kanun),
·                         Kanun hükmünde kararname,
·                         Tüzük,
·                         Yönetmelik,
·                         Genelge,
·                         Talimat ve
·                         Tebliğlerden oluşmaktadır.
İş Kazası Nedir?                 
5510 sayılı Kanunun 13. maddesinde iş kazası tanımı yapılmıştır. Sigortalının geçirdiği kazanın iş kazasısayılması ancak durumlarının bu tanıma uyması ile mümkündür. Buna göre iş kazası;
·                       Sigortalının iş yerinde bulunduğu sırada,
·                       İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
·                       Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak iş yeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
·                       Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılan emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
·                       Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında,
·                       Meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özre uğratan olaydır.
 Neler İş kazası Olarak Değerlendirilir?
Bir olayın iş kazası olarak nitelendirilebilmesi için dört unsurun gerçekleşmesi gerekir. Bunlar;
1.                     Kazaya uğrayanın sigortalı olması,
Kaza sonucu bedence veya ruhça özre uğrayanın, 5510 sayılı yasa kapsamında “sigortalı” bir kimse olması zorunludur. Aksi takdirde, bir iş kazasından söz edilmesi mümkün değildir. Örneğin, bir işverenin kendi iş yerinde ücretsiz çalışan eşi ya da askerlik hizmetlerini er olarak yapmakta olanlar kazaya uğraması durumunda 5510 sayılı Kanun anlamında bir iş kazası sayılmayacaktır.
Kimlerin sigortalı sayılacağı 5510 sayılı yasanın 4. maddesinde belirlenmiştir. Buna göre;
·                       Hizmet akdi ile işveren tarafından çalıştırılanlar,
·                       Köy ve mahalle muhtarları ile hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar (gelir vergisi mükellefi olanlar, esnaf ve sanatkarlar, ticari şirketlerin ortakları, tarımsal faaliyette bulunanlar),
·                       Kamu idarelerinde çalışanlar.
·                       Sigortalılar, işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı sayılacaklarından (5510/7); bunların işveren tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmemiş olması, bu niteliklerini ortadan kaldırmaz (5510/92),
·                       Yani sigortalı sayılanlar, kuruma bildirilmeden bir kazaya uğrasalar dahi yine uğradıkları kaza iş kazasısayılacaktır.
* Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 30.5.1995 tarihli 4641/5019 sayılı kararında   “Olayın iş kazası sayılması için kazaya uğrayan ile işveren arasında Borçlar kanunundaki tanımlamaya göre hizmet sözleşmesinin mevcut olması gerekir” denmiştir. Yargıtaya göre; “sigortalı sayılmayan 5510/6” bir kimsenin uğradığı kaza, iş kazası olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
*  Bunlar bir iş sözleşmesine dayanarak işveren tarafından çalıştırılsalar bile 5510 sayılı yasa kapsamı dışında tutulduklarından, iş kazası sigortası hükümlerinden yararlanamazlar.
*   Yargıtaya göre; bir kimse iş yerine arkadaşını ziyaret amacıyla geldiği sırada bir kaza geçirdiğinde, sigortalı olmadığı için, bu olay iş kazası olarak sayılmaz. Bununla birlikte kanun, istisnanın istisnası denilebilecek bir düzenlemeyle bazı kimseleri iş sözleşmesine dayanarak çalışmasalar bile bazı sigorta kolları bu durumu iş kazası açısından sigortalı saymıştır.
Bu kimselerin başında çıraklar gelmektedir.
·                       3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununa göre, “…Aday çırak, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere sözleşmenin akdedilmesi ile Sosyal Sigortalar Kanununun iş kazaları ve meslek hastalıkları hükümleri uygulanır” Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 20.9.1993 Tarih ve 1888 / 9625 sayılı kararında endüstri meslek lisesi öğrencisinin uğradığı kaza iş kazası olarak nitelendirilmiştir.
·                       Sosyal Güvenlik Destek Primi ödeyenler de (5510, 5-d), kazaya uğradıklarında iş kazasısayılacaktır. Dolayısıyla, bu kişiler iş kazası sigortasından sağlanan yardımlardan yararlanabileceklerdir.
2.       Kazalının hemen veya sonradan bedenen veya ruhen özre uğramış olması,
Sigortalıyı bedenen ya da ruhen özre uğratan yahut ölümüne neden olan olayların oluşumuna neden olan etkenler konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.
İş kazası, yabancı ve dıştan gelen bir etken yani, dış bir olay sonucu mağdurun vücut bütünlüğüne, organik yapısına zarar vermelidir. Dıştan gelen olay;
·                         İş yerinde patlama,
·                         Bir maddenin çarpması,
·                         Düşmesi,
·                         Ortam havasından zehirlenme,
·                         Elektrik cereyanına kapılma,
·                         Yüksekten düşme,
·                         Güneş çarpması gibi.
Buna karşılık, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,  13.10.2004 Tarihli, 2004/21-529 Esas 2004/527 No.lu kararında iş yerinde olmasa dahi, sigortalının kronik kalp yetmezliği veya beyin anevrizması sonucu ölümü dışarıdan gelen bir etkenle bir ölüm şekli olmadığı halde Yargıtay iş kazası olarak kabul etmiştir.
3.        Sigortalının uğradığı kaza, yer ve zaman itibariyle 5510 sayılı kanunun 13. maddesinde belirtilen hususlardan birinde meydana gelmesi
Kazaya uğrayan sigortalı;
·                         İş yerinde bulunduğu sırada,
·                         İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle,
·                         Görevli olarak iş yeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
·                         Emziren kadının, çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
·                         İşverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında olmalıdır
5510/11’e göre, sigortalı sayılanların işlerini yaptıkları yerler “iş yeri” olarak tanımlanmıştır. İş yerindeüretilen mal veya verilen hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütleneniş yerine bağlı yerler, dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ile araçlar da iş yerinden sayılmış bulunmaktadır.
Bu duruma göre, sigortalının iş yerinde bulunduğu sırada, örneğin;
·                       Avluda koşarken düşmesi sonucu bedence sakatlanması,
·                       Yemekhanede kavga etmesi sonucu yaralanması,
·                       Dinlenme yerinde, herhangi bir şahıs tarafından tabanca ile vurulması,
·                       İş yerinde intihar etmesi,
·                       İş yeri sınırları içerisinde bulunan havuz gibi yerlerde boğulma sebebiyle ölüm halleri de iş kazası sayılmaktadır.
Bu açıklamalarla alakalı yargıtayın aşağıdaki kararları da mevcuttır.
[Yargıtay 21.HD., 1.7.2004, 6433/6503]
(Yargıtay 10. HD., 5.7.2004, 4465/6425)
(Yargıtay 10. HD., 29.3.1979,8413/2759)
Yargıtay’a göre, yasadaki bu düzenleme ile ortaya çıkabilecek kazaların büyük bir bölümünü iş kazasıolarak kabul edilmektedir. Sigortalının hangi nedenle olursa olsun, iş yerinde bulunduğu sırada uğradığı her kaza, diğer unsurlar da birlikte ise iş kazası olarak kabul edilecektir. Sonuç olarak, bir işçi iş yerine veya eklentilerine ayağını bastığı andan, iş yerinden ayrıldığı ana kadar, çalışır durumda olsun olmasın, işverenin otoritesi altında olsun veya olmasın meydana gelen olay iş kazasıdır.
 4. Kazada nedensellik “illiyet” bağının bulunması,
Bir kazanın iş kazası sayılabilmesi için;
1.                     Sigortalının gördüğü “iş” ile meydana gelen “kaza” olayı arasında,
2.                     “Kaza” olayı ile “uğranılan özür” arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekir.
Çünkü 5510 sayılı yasanın 13. maddesinin son fıkrası iş kazasını, sigortalıyı ÖZRE uğratan olay biçiminde nitelendirmiş olması, nedensellik (illiyet) bağını iş kazasının bir unsuru konumuna sokmuştur.
O halde, bir kaza olayının sadece varlığı yeterli değildir. Olay ile sigortalının uğramış bulunduğu bedenen veya ruhen özür arasında bir ilişkinin bulunması ya da olayın“nedeni” ile “sonucu” arasında bir bağın varlığı gereklidir. Dolayısıyla işçinin geçirmiş olduğu her kaza, iş kazası sayılmaz. Bir olayın iş kazasıolarak değerlendirilebilmesi illiyet bağının da bulunmasına bağlıdır.
Yargıtay verdiği birçok kararında bu anlamda uygun illiyet bağının varlığını aramıştır.
Bir olayda, sigortalı iş yerinde sıva yaparken iskeleden ayağı kayması sonucu düşmüş ve ayağında bir sıyrılma meydana gelmiştir. Bu olaydan 8 gün sonra bu kişi septisemi şoku nedeniyle böbrek yetmezliğinden ölmüştür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 7.3.1990 tarihli, 10 – 40/147 sayılı kararında ayaktaki sıyrık olayı ileseptisemi hastalığı ve akut böbrek yetmezliği arasında uygun neden – sonuç bağı var ise, olay SSK. 11/A hükmü çerçevesinde iş kazası sayılacağına karar vermiştir.
Kazalardan Dolayı İşverenin Sorumluluğunun Sınırı
Kazalardan dolayı işverenin sorumluluğu 3 halde sınırlandırılabilir:
1- Mücbir sebep: Bu husus sorumlunun faaliyet ve işletmesi dışında oluşan kesin ve kaçınılmaz olarak olayın meydana gelmesini etkileyen o an için karşı konulması mümkün olmayan olaylardır. İşvereninolayın meydana gelmesinde veya sonuçlarının azaltılmasında bir kusurunun olmaması esastır.
2- Zarar görenin ağır kusuru: Neden sonuç ilişkisinin kesilmesine çalışanın kendi davranışı sebep olmuş ve illiyet (nedensellik)bağını tam kesmiş ise ağır kusurdan söz edilebilir. Çalışan işin ifası sırasında kendisinden beklenen en temel basit ve olağan özeni göstermemiş ise onun bu davranışıişverenin sorumluluğunun kalkmasına teşkil eder. Çalışanın kusurlu davranışının illiyet bağını tam kesmediği halde ise ortak neden-sonuç ilişkisinden bahsedilerek birlikte kusur ve tazminat indirimi bir olasılık olarak gündeme gelebilecektir.
3- Üçüncü şahsın ağır kusuru: Üçüncü şahsın ağır kusuru neden-sonuç bağını kesebilecek yoğunlukta ise işverenin sorumluluğu kalkacaktır. Zira bu durumda işverenin işletme tehlikelerine karşı önlem alma borcu geri plana itilmekte ve üçüncü şahsın ağır kusuru zararı doğuran sebep olmaktadır.
Bunlardan herhangi biri ile iş kazası ile fiilin işlenmesi ve zarar arasındaki bağlantı kopar. Bu nedenle, iş kazasına uğrayanın zararından işveren sorumlu tutulamadığından, zararın tazmini de kendisinden istenemez.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 3.2.2010, E. 2010/21-36, K. 2010/671 sayılı kararı
Özet
1. Kaza geçiren işçi, E. Şirketinde 3 hafta önce işe başlamış olup, işi sipariş üzerine çeşitli iş yeri, ev gibi yerlere su götürmektir. Olay tarihinde, teslim edilen suyun bedelini tahsil amacıyla gidilen binanın asansörünün bozuk olmasına ve kabinin katta olmamasına rağmen kapısının açılması neticesinde işçi, adımını atarak asansör boşluğuna düşmüş, hayatını kaybetmiştir. Uyuşmazlık, kazadan işverenin sorumlu tutulup tutulamayacağına ilişkindir. Tartışılması gereken husus, somut olayda iş kazasının oluşmaması için işverenin ne gibi bir tedbir alması gerektiği meselesidir.
2. Bir olayın iş kazası olarak nitelendirilmesi, işverenin her durumda bu kazadan sorumlu tutulmasını gerektirmez. Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında bir kazasından işverenin sorumlu olması için,işverenin iş güvenliği önlemlerini alma ve özen gösterme yükümlülüğüne aykırı davranışı veya ihtimal göstermesi sonucu kaza meydana gelmiş olmalıdır. Diğer bir deyişle, oluşan kazadan sorumlu olabilmesi için işverenin kusurunun kanıtlanmış olması gerekir.
3. Asansörün bozuk olduğu, kata kabinsiz geldiği, merdiven boşluklarının ışıklandırılmadığı, asansör önüne uyarıcı levha konulmadığı belirlenmiş olduğuna göre; ayrıca işverenin işçisine el feneri gibi aydınlatma aracı vermesi İstanbul gibi bir yerde bulunan binada pek de hayatın olağan akışına uygun düşmediğinden ve işverenin işçinin her gittiği binayı önceden kontrol etmesi de hayatın olağan akışına aykırı olacağından, bu konuda işverenin alabileceği bir tedbirin olmadığı, dolayısıyla kusurlu sayılamayacağı kabul edilmelidir.
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Kararı
DAVA: Taraflar arasındaki “Maddi ve Manevi Tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 6. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.07.2008 gün ve 2000/1020 E. 2008/569 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili, davalılardan E. Cansu Ltd. Şti. vekili, dahili davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 03.03.2009 gün ve 2008/20034 E. 2009/3026 sayılı ilamı ile;
(… Dava 10.03.2000 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
…İşverenin kusurlu eylemi ile zarar arasında uygun bir illiyet bağı yoksa, işverenin sorumluluğundansöz edilemez. Kusur sorumluluğunda 3 halde illiyet bağı kesilebilir. Bunlar, mücbir neden, zarar görenin ve 3. kişinin ağır kusurudur. İlliyet bağı sorumluluğun temel öğesidir.
Olayın üçüncü kişiler ile kazalının müşterek kusurlu eylemleri sonucu meydana geldiğinin ve illiyet bağının kesildiğinin anlaşılmasına göre işverenin kusursuz sorumluluğunun da söz konusu olmadığı ortadadır. Hal böyle olunca davalı işveren …. Ltd. Şti’ne yönelik davanın reddi gerekirken yazılı şekilde tazminattan sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda diren ilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı
KARAR: Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında, gerçekleşen, bu ölüm olayının 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 11. maddesine göre bir iş kazası olduğu konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Öncelikle, belirtilmelidir ki bir olayın iş kazası olarak nitelendirilmesi, işverenin her durumda bu kazadan sorumlu tutulmasını gerektirmez. Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında bir kazasından işverenin sorumlu olması için, işverenin iş güvenliği önlemlerini alma ve özen gösterme yükümlülüğüne aykırı davranışı veya ihtimal göstermesi sonucu kaza meydana gelmiş olmalıdır. Diğer bir deyişle, Özel Daire bozma ilamında da değinildiği üzere oluşan kazadan sorumlu olabilmesi için işverenin kusurunun kanıtlanmış olması gerekir. Yerel mahkemece oranları belirlemek için alınan her iki bilirkişi raporunda da davalı E. Şirketi’nin. “….İş Kanunu madde 73. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü madde 2,4’e aykırı hareket ettiği, bu çalışanın can güvenliği için sağlaması gerektiği…”
Gerçekleşen kazada işverenin işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili alabileceği bir tedbir bulunmadığı görüşü kurul görüşmelerinde çoğunluk bulduğundan, işverene kusur yükleyen bilirkişilerin görüşünü esas alan Yerel Mahkemenin bu yöndeki gerekçesine iştirak edilmemiştir. O halde, Özel Daire bozma ilamında ve yukarıda açıklanan gerekçelerle, davalı işveren E. Şirketi’ne kusur yüklenemeyeceğinden, davalı işverene karşı açılan davanın reddine karar verilmeli, diğerleri hakkında da oluşan bu sonuca göre değerlendirme yapılarak hüküm kurulması gerekmektedir
Açıklanan bu gerekçelerle, Özel Dairenin bozma ilamındaki bu görüş isabetli değildir. Açıklanan bu değişik gerekçeyle ve yasaya aykırı bulunan direnme kararının bozulmasına bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.



Bu hafta makalemi geçtiğimiz hafta kutlanan vergi haftası ile ilgili yazmayı düşünmüştüm. Fakat bir müşavir arkadaşın danışmanlık yaptığı firmasında meydana gelen iş kazasında bir işçinin vefat etmesi ile ilgili telefon görüşmem her işveren ve işçiyi ilgilendiren bu konunun aslında müşavir dostlarımız tarafından da son mevzuata göre çok iyi bilinmediğini fark etmemi sağladı. Bu yüzden bu hafta iş kazaları konusunu işçi ve işveren açısından ayrıntılı yazacağım.
İş kazası nedir?
İş ve sosyal güvenlik kanunlarımızı incelediğimiz zaman Sosyal Sigortalar Hukukunda “iş Kazası”nın tanımı bulunmasına karşın, bireysel iş hukukuna ilişkin İş Kanunundaki düzenlemelerde bu kavramı tanımlamaya yönelik herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.
İş kazasının genel olarak tanımı konusunda birçok görüş bulunmaktadır.
Bir görüşe göre; “iş yapılırken veya işin yapılması nedeniyle meydana gelen kaza iş kazasıdır”.
Diğer bir görüşe göre ise; “işçinin, işverenin otoritesi altında bulunduğu sırada meydana gelen kazalar iş kazasıdır”.
Başka bir görüşe göre ise;“İşin yarattığı rizikoların neden olduğu tüm kazalar iş kazasıdır”. Şeklinde iş kazasını tanımlayan görüşün ise, iş kazasını genel olarak en iyi tanımlayan görüş olduğu söylenebilir.
5510 sayılı Kanunun 13.maddesinde iş kazasının tanımı
1.                     Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
2.                     İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
3.                     Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
4.                     Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılan emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
5.                     Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında,
Meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özür’e uğratan olaydır. Şeklinde 5510 sayılı Kanunun 13.maddesinde iş kazasının tanımı yapılmıştır. Sigortalının geçirdiği kazanın iş kazası sayılması ancak durumlarının bu tanıma uyması ile mümkündür. Sigortalının geçirdiği kazanın kanunda öngörülen şekilde olup, olmadığını inceleme yetkisi sigorta müfettişlerine aittir. Sigorta müfettişleri kazayı inceleyerek düzenledikleri raporda iş kazası olup olmadığına karar verir. Sigortalının sigorta müfettişlerinin düzenlediği raporlara karşı dava açma hakkı bulunmaktadır
Bir olayın iş kazası olarak nitelendirilebilmesinin şartları nelerdir?
1.                     Kazaya uğrayanın sigortalı olması,
2.                     Kazalının hemen veya sonradan cismani (bedenen veya ruhen)
Özür’e uğraması,
1.                     Sigortalının yer ve zaman itibariyle kazaya uğraması,
2.                     Kazada nedensellik bağının bulunmasıdır.
3.                     Yukarıdaki unsurların bir arada gerçekleşmesi
Şu halde, Sosyal Sigortalar Hukukunda, sigortalıyı bedenen ve ruhen zarara uğratan her kaza olayı, iş kazası sayılmayacaktır. Ancak, sigortalının her hâl ve durumda uğradığı iş kazası değil, sadece 5510 sayılı kanunun 13. maddesinde sayılan durumlarda uğradığı kaza, iş kazası olacaktır
İş kazası olursa işveren ne yapacak?
1.                     Sigortalıların “İş Kazası” geçirmeleri hâlinde işverenleri, kazanın olduğu yerdeki yetkili kolluk kuvvetlerine derhâl,
2.                     Kuruma (SGK) en geç kazadan sonraki 3 iş günü içinde haber vermek zorundalar.
3.                     SGK’ ya bildirimin dışında ayrıca, 4857 sayılı İş Kanununun 77 ve 105. maddesi gereğince işverenler, işyerlerinde meydana gelen iş kazasını ve tespit edilecek meslek hastalığını en geç iki iş günü içinde yazı ile işyerinin tescilli bulunduğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadırlar(İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri   Madde 77 – (Mülga: 20/6/2012-6331/37 md.Kaldırılmıştır)
İş kazasında İşveren ve üçüncü şahsınsorumluluğu nedir?
1-      İş kazası, işverenin kastı sonucunda meydana gelmişse işveren Kuruma karşı sorumlu hale gelir. Kasıt; iş kazası, işverenin bilerek ve isteyerek, hukuka aykırı eylemiyle neden olması halidir. İşverenin eylemi hukuka aykırı olmamakla birlikte, yaptığı hareketin hukuka aykırı sonuç doğurabileceğini bilmesi, ihmali veya ağır ihmali sorumluluğunu kaldırmaz.
2-       İş kazası işverenin, sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi sonucunda oluşmuşsa bu da işvereni Kuruma karşı sorumlu hâle getirir. Mevzuat; yasal olarak yürürlüğe konulmuş ve yürürlüğünü muhafaza eden, sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği alanında, yasa koyucu ile yasa koyucunun yürütme veya idareye verdiği yetki sonucu, bu organlarca kabul edilen genel, objektif kural veya hükümlerin tümüdür.
3-      İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır. Kaçınılmazlık; olayın meydana geldiği tarihte geçerli bilimsel ve teknik kurallar gereğince alınacak tüm tedbirlere rağmen, iş kazasının meydana gelmesi durumudur. İşveren alınması gerekli herhangi bir tedbiri almamış ise olayın kaçınılmazlığından söz edilemez.
4-      İş kazası, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücu edilir.
5-      Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malul veya vazife malulü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere rücu edilir.
İş kazalarında ne tür idari işlemler yapılır?
1-      İş kazasına uğrayan personel derhal gerekli sağlık yardımları yapılır.
2-      İşyeri kaza raporu düzenlenir. Şahitlerin ifadesi alınır.
3-      Kaza jandarma veya polise derhal bildirilir.
4-      Kaza ilgili Sigorta İl / sigorta Müdürlüğüne en geç kazadan sonraki üç gün içinde bildirilir.
5-      Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bölge müdürlüğüne bildirim formu ile en geç üç iş günü içinde haber verilir.
6-      Kaza ile ilgili bir dosya hazırlanır. Evraklar burada muhafaza edilir.
Dosyada ayrıca;
·                       İşçinin sigortalı işe giriş bildirgesi
·                       İşe giriş sağlık raporu
·                       Kaza tarihinden önceki dört aya ait ücret hesap pusulalarının sureti
·                       İşçi çizelgesi
·                       Eğitim belgesi ile diğer sertifikalar ve kişisel koruyucuları teslim belgeleri yer alır.
İşveren yükümlülükleri nelerdir?
4857 sayılı Kanunu 77. maddesine göre İş Kazası bildirimi şöyle düzenlenmiştir;
1-      İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
2-      İşverenler iş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar.
3-      Yapılacak eğitimin usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenip yürürlüğe konulur.
4-      İşverenler iş yerlerinde meydana gelen iş kazasını en geç 2 iş günü içinde yazı ile ilgili bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadırlar.
5-      -Sağlık ve güvenlik hizmetlerini yürütmek üzere işyerinden personel görevlendirmek veya işletme dışında kurulu Bakanlıkça yetkilendirilen birimlerden hizmet almak suretiyle bu konudaki yetkilerini devreden işverenin iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerine ilişkin yükümlülükleri devam eder.
6-      İşveren;
a)İş sağlığı ve güvenliği hizmetleri ile ilgili görevlendirilen personelin etkin bir şekilde çalışması amacıyla gerekli kolaylığı sağlamak ve bu hususta planlama ve düzenleme yapmakla,
b)İSGB personelinin işbirliği içinde çalışmasını sağlamakla,
c)Sağlık ve güvenlikle ilgili konularda işçilerin görüşlerini alarak katılımlarını sağlamakla,
ç)İSGB veya hizmet aldığı işletme dışında kurulu Bakanlıkça yetkilendirilen birimlerde görev yapan kişiler ile bunların çalışma saatleri, görev, yetki ve sorumlulukları konusunda işçileri veya temsilcilerini bilgilendirmekle,
d)İşyeri hekimi ile iş güvenliği uzmanlarının görevlerini yerine getirebilmeleri için, Bakanlıkça belirlenen sürelerden az olmamak kaydı ile yeterli çalışma süresini sağlamakla,
e)Başka bir işyerinden kendi işyerine çalışmak üzere gelen işçilerin sağlık bilgilerine İSGB veya hizmet aldığı işletme dışında kurulu Bakanlıkça yetkilendirilen birimlerin ulaşabilmesini sağlamakla,
f)İş sağlığı ve güvenliği mevzuatı gereği, yükümlü olduğu kayıt ve bildirimleri İSGB veya hizmet aldığı işletme dışında kurulu Bakanlıkça yetkilendirilen birimler ile işbirliği içerisinde yapmakla, yükümlüdür.
7-      İşveren, işçilerin kişisel sağlık dosyalarını işten ayrılma tarihinden itibaren 10 yıl süreyle saklamak zorundadır. Çalışma ortamından kaynaklanan hastalıkların yükümlülük süresinin Sosyal Güvenlik Kurumu Yüksek Sağlık Kurulu Başkanlığının vereceği karara göre 10 yılı aşması halinde, evraklar belirlenen yeni süreye uygun olarak saklanır. İşçinin işyerinden ayrılarak başka bir işyerinde çalışmaya başlaması halinde, yeni işveren işçinin kişisel sağlık dosyasını talep eder, önceki işveren dosyanın bir örneğini onaylayarak gönderir.
8-      İşyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının onaylı deftere iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin yazacağı tedbir ve önerilerin yerine getirilmesinden ve defterin imzalanması ve düzenli tutulmasından işveren veya işveren vekili sorumludur. Onaylı defter, seri numaralı ve kendinden kopyalı olur ve Genel Müdürlüğe, işyerinin bağlı olduğu Bakanlığın ilgili bölge müdürlüğüne veya notere her sayfası onaylattırılır. Defterin aslı işveren, suretleri ise işyeri hekimi ve/veya iş güvenliği uzmanı tarafından muhafaza edilir. Bu defterin, istenmesi halinde, iş müfettişlerine gösterilmesi zorunludur.
9-      İşyerlerinde görevlendirilen işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı ile hizmet alınan kurumların İş Kanununa göre geçerli yetki belgesine sahip olmalarından işveren sorumludur.
İşçilerin hak ve yükümlülükleri
1-      İşçiler, sağlık ve güvenliklerini etkileyebilecek tehlikeleri iş sağlığı ve güvenliği kuruluna, kurulun bulunmadığı işyerlerinde ise işveren veya işveren vekiline bildirerek durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasını talep edebilir.
2-      İşçiler, işyerinde yürütülecek iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin amaç ve usulleri konusunda haberdar edilir ve elde edilen verilerin kullanılması ile ilgili bilgilendirilirler.
3-      İşçiler, işverene karşı yükümlülükleri saklı kalmak şartıyla işyerinde sağlık ve güvenliğin korunması ve geliştirilmesi için;
1.                     İşyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, işveren veya işveren vekili tarafından verilen iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili talimatlara uymakla,
2.                     İSGB veya işletme dışından hizmet alınan birimlerin yapacağı çalışmalarda işbirliği yapmakla,
3.                     İş sağlığı ve güvenliği konularına ilişkin çalışmalara, sağlık muayenelerine, bilgilendirme ve
Eğitim programlarına katılmakla,
1.                     Makine, tesisat ve kişisel koruyucu donanımları verilen talimatlar doğrultusunda ve amacına
Uygun olarak kullanmakla, yükümlüdürler.
İş kazalarında işverenin karşılaşabileceği yaptırımlar nelerdir?
1.                     İş kanunu açısından yaptırımlar; İşçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatına uymayan işveren iş kanununun ‘Ceza Hükümleri ‘ başlığı taşıyan 97-108 nci maddelerinde belirtilen cezalara muhatap olacaktır. Bu cezalar idari nitelikte cezalar olup, uygulanması için kaza meydana gelmesi gerekmez. İşverenin sağlık ve güvenlik tedbirlerine uymaması, suçun oluşması için kâfidir. Cezalar hayati tehlike arz eden noksanların bulunması halinde noksanlar giderilinceye kadar işin bir bölümünü durdurma veya kapatma şeklinde veya idari para cezaları şeklinde uygulanır. İdari para cezaları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüklerince verilir, bu cezalar mahalli Sulh Ceza Mahkemeleri nezdinde itiraz edilebilir. Mahkemece verilen cezalar kesindir.
2.                     Ceza kanunu açısından yaptırımlar; iş kazasının meydana gelmesi durumda ise, sorumlular Türk Ceza Kanununun 455-459 uncu maddeleri uyarınca cezalandırılırlar. İş kazası sonucunda 10 günden daha az süreli hekim raporu alınmışsa takibi şikâyete bağlı bir suç oluşmuştur. Kazaya uğrayan şahıs şikâyetçi olmaz ise yasal işlem yapılmaz. Meydana gelen iş kazalarının mahalli incelenmesi genellikle teknik nitelikteki bilirkişilerce yapılmakta, Cumhuriyet Başsavcıları suçun özelliğine ve niteliğine göre ilgili ceza mahkemesine dava açarak; sorumluların ‘ Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme ve yaralanmaya sebebiyet vermekten cezalandırmaları talep etmektedir. Ceza hâkimi de olayı detaylarıyla inceleyerek; delilleri ve bilirkişi raporlarını değerlendirmekte ve sonuçta sorumluları cezalandırmaktadır.
3.                     İş kazası sonucunda işçini ölümü halinde varislerin uygulatabilecekleri yaptırımlar;
Varisler iş mahkemesi nezdinde maddi ve manevi tazminat davası açma hakları vardır. Görevli mahkeme konusunda; 5521 sayılı İş Mahkemeleri kanununun 5 inci maddesi “İş mahkemelerinde açılacak her davaya açıldığı tarihte dava olunan Türk Medeni kanunu gereğince ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme muteber sayılmaz” hükmüne göre davayı açan için iki tercih hakkı tanınmıştır.
1- İşçinin ikametgâhının bulunduğu yer İş Mahkemesi
2- İşyerinin bulunduğu yer İş Mahkemesi Hizmet akdinde bu iki tercihten hangisi belirtilmişse; belirtilen yer İş Mahkemesi, yetkili mahkemedir.
İş kazası bildirimi ve süresi
1.                     İş Kazasına uğrayan 4-1(a)’lı(SSK) sigortalılar ya da 5510 sayılı Kanunun 5.Maddesinde belirlenmiş sigortalılar iş kazasına uğramaları halinde onları çalıştıran işverenleri tarafından o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve SGK’ da en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde bildirilmesi gerekmektedir.
2.                     4-1(b) sigortalılar için ise (Bağ-Kur) kendisi tarafından, bir ayı geçmemek şartıyla rahatsızlığının bildirim yapmaya engel olmadığı günden sonra üç işgünü içinde iş kazasını bildirilmesi gerekir.
Bildirim şekli bizzat SGK İl ya da Merkez Müdürlüklerine müracaat ederek ya da taahhütlü posta ile SGK’ ya bildirilmesi zorunludur. İş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde, iş kazasının öğrenildiği tarihten itibaren başlar.
3.                     Kara-Hava-Deniz Ulaştırma Araçlarında Çalışanların İş Kazası Bildirimi Esası Nedir?
5510 sayılı Kanununun 4-1(a) bendi ile 5. maddesinde sayılan ve kara, deniz, hava ulaştırma araçlarında çalışan veya işleriyle ilgili bu araçlarda bulunan sigortalıların bu sırada meydana gelen iş kazası veya meslek hastalığı ile ilgili bildirim, aracın Türkiye’ye döndüğü günü takip eden ilk işgününden itibaren işlemeye başlayacaktır. Ancak, herhangi bir nedenle aracın Türkiye’ye gelememesi halinde sigortalının gümrükten geçiş tarihi esas alınacaktır.
Bildirim Sürelerinin Tatil Günlerine Rastlaması Durumunda Yapılan Düzenleme:
Bildirim süreleri işgünü olarak belirlendiğinden cumartesi, pazar ile ulusal bayram ve genel tatil günleri hesaba katılmayacak, bu günlere rastlayan günleri takip eden günden itibaren üç günün hesabına devam edilecektir. Mücbir sebebe bağlı olarak süresinde bildirim yapamayan işverenler, mücbir sebebi belgelemeleri şartıyla, mücbir sebebin ortadan kalktığı tarihten sonraki üç işgünü içinde Kuruma iş kazasını bildirecektir.
İş Kazasının Geç Bildirilmesi veya Bildirimin Yanlış Yapılması:
SSK’lı Çalışanlar Yönünden;
5510 sayılı Kanunun 4.-1(a) bendi kapsamındaki sigortalıların iş kazası geçirmeleri halinde yukarıda açıklanan sürelerde işverence bildirim yapılmaması durumunda, bildirimin SGK’na yapıldığı tarihe kadar sigortalıya ödenecek geçici iş göremezlik ödeneğinin SGK’ca işverenden tahsil edilmesi için gerekli işlemler yapılacaktır.
Bağ-Kur’lu Çalışanlar Yönünden;
5510 sayılı Kanunun 4-1(b) bendi kapsamında sigortalı olanların iş kazası geçirmeleri ve süresinde bildirilmemesi hâlinde, bildirim tarihine kadar geçen süre için geçici iş göremezlik ödeneği kendilerine ödenmeyecek, bildirim tarihinden sonraki sürelere ait geçici iş göremezlik ödeneği ödenecektir.
Yargıtay Kararlarında İş Kazaları
1.                     Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, 23.3.1992, 1991-12579/ 1992-3624 sayılı kararında sigortalının mezbahana işyerinde“sarhoş vaziyette kesim yaparken bıçağı bacağına kaçırıp kan kaybından ölmesi olayını,” iş kazası saymayan iş mahkemesi kararını bozmuştur. Yargıtay, “…sigortalının işyerinde çalışırken ve işverenin işini yaparken öldüğü sabit olduğuna göre, ölümün iş kazası sonucu meydana geldiğinin kararını vermiştir.
2.                     Yine Yargıtay’ın 10. Hukuk Dairesi 13.10.1987 tarihli ve 5024/5139 sayılı kararına göre, işveren sigortalıyı görevle başka bir yere gönderdiğinde, işçi yolda parkta arkadaşlarıyla oturup konuşurken bir bombanın patlaması sonucunda ölmesini “… Olayın sigortalının görev ile başka bir yere gönderildiği zaman süreci içinde ortaya çıktığı kuşkusuz olduğuna göre, kazayı iş kazası saymak yasal zorunluluktur” diyerek iş kazası saymıştır.
3.                     Yine aynı nedenle, malzeme almak üzere işverence toptancıya gönderilen sigortalının gerekli alış-verişi yaptıktan sonra yol üzerinde bulunan babasına ait dükkânda çay içerken silahlı saldırıya uğrayarak ölmesini de Yargıtay HGK. 5.6.1996 tarihi, 228/454 sayılı kararı iş kazasıdır demiştir.
4.                     Diğer bir Yargıtay kararına göre; Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 25.5.1989 tarihli, 3064/4630 sayılı kararı ile iş kazası nedeniyle hastanede tedavi edildikten sonra taburcu edilip evine gönderilen sigortalının yolda uğradığı trafik kazası da iş kazası sayılmıştır.
5.                     Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 10.6.1983 tarih ve 328/652 kararında: “İki saat emzirme (süt) izni verilen sigortalı, bu izin süresi içinde işyerine gelmek üzere yolda karşıdan karşıya geçerken motorlu taşıtın çarpması sonucu vefat etmiştir. Meydana gelen kazıyı iş kazası olarak kabul etmiştir.
6.                     Yargıtay’ın 21. Hukuk Dairesi, 14.5.1996 tarih, 2674/2738 sayılı kararı sigortalının işe gitmek için işveren tarafından belirlenen durakta servis aracı beklerken üçüncü şahsa ait aracın çarpması sonucu oluşan zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası sayılır demiştir.
7.                     Yargıtay10. Hukuk Dairesi 19.6.1992 tarihli, 1991-15658/1992-6893 sayılı kararı Bir gazetenin hem yazarı, hem de genel koordinatörü olan çalışanın kendisine işverence, özel bir araç tahsis edilmesi sonucu bu araçla, evinden Gazetesi’ne gitmek üzere bu araca binip hareket etmek üzere iken teröristlerin silahlı saldırısı sonucu şoförüyle birlikte ölmesi olayını iş kazası olarak değerlendirmiştir.