.

.

27 Şubat 2014 Perşembe

Kar Yoksunluğu.

Kâr yoksunluğunun hesabı:
Kâr yoksunluğu hesabının BK. 325. maddesindeki kesinti yöntemine göre yapılması gerekmektedir. Bu maddedeki yönteme göre, yüklenicinin işi tamamlamaması dolayısıyla sağladığı tasarruf (Örneğin malzeme ve personel giderlerinden tasarruf ettiği miktar) ile boş kalması sonucu başka bir iş bularak elde ettiği kâr ve böylece bir iş bulmaktan kasten kaçınmışsa kazanacağı miktar toplamları düşülerek yüklenicinin iş sahibinden isteyeceği ödence miktarının ortaya çıkarılması gerekmektedir. İnşaattan beklenen kârın elde edilebilmesi için proje, hafriyat, bekçi ücreti gibi giderlerin de yapılmasını zorunlu olması nedeniyle kâr yoksunluğu yanında bunlar ayrıca istenemez; ancak yüklenici eski binanın yıkımını da sözleşmeyle üstlenmişse bunun için yaptığı giderler kâr yoksunluğunun içindedir[4].

 Yargı Kararlarından Örnek Verelim: 

-Taraflar arasındaki 18.8.1992 tarihli sözleşmeye göre inşaatın ruhsat tarihinden itibaren 20 ayda yapılıp bitirileceği kararlaştırılmıştır. Projenin çizdirilip onaylatılması ve ruhsat alınması davacı yükleniciye aittir. Yüklenicinin Belediyeye ibraz ettiği proje, 4.2.1993 ve 9.3.1993 tarihlerinde iki kez eksiklik nedeniyle reddedilip iade edilmiştir. Davalı iş sahibi, davacıya Nisan 1993 tarihine kadar süre vermiş ve bu süre içerisinde de ruhsat alınmadığı için 19.4.1993 tarihinde yükleniciyi vekâletten azledip sözleşmeyi feshetmiştir. Sözleşme tarihinden fesih tarihine kadar 8 aylık süre içerisinde yüklenici ruhsat alıp inşaata başlamadığı için iş sahibinin daha fazla beklemesi istenemez. Ruhsat, süresi içinde alınmadığından ve davacı bu gecikmenin haklı nedenlere dayandığını da kanıtlayamadığından, bu süre  içerisinde mevsim itibariyle çalışılamayacak günler bulunduğundan bahisle fesih hakkının doğmadığı kabul edilemez. Öyleyse sözleşmenin davalı tarafından haklı nedenlerle feshedildiğinin kabulü gerekir. Bu nedenle davacı kar mahrumiyeti talep edemez.Ancak fesih tarihine kadar yüklenici iyi niyetle ve davalı is sahibinin yararlanabileceği bir iş yapmış ise, haksız iktisap hükümleri  gereğince bu faydalı giderlerini isteyebilir (15. HD. 11.12.1995, 4948/7315).

 - Davacı akdi feshetmiştir. BK.nun 108. maddesi uyarınca karşı tarafa sebepsiz ödenen bedeli ve menfi zararlarını isteyebilir. Menfi zarar kalemleri içerisinde, davacının bu sözleşmeye güvenerek başka biriyle sözleşme yapma fırsatını kaçırmasından dolayı uğradığı zararlar da mevcuttur. Kaçırılan fırsat nedeniyle uğranılan zararın hesabında fesih nedeniyle gerçekleşmeyen bu işten veya sözleşme yapma fırsatını kaçırdığı başka bir işten dolayı elde edilemeyen kar mahrumiyeti dikkate alınamaz. Menfi zarar kalemleri içinde kar kaybı bulunmamaktadır. Dava konusu olayda kaçırılan fırsatın hesabında ihtilaf konusu sözleşmenin ifası halinde iş sahibine ödenecek bedel -teslim edilecek dairelerin- değeri ile, kaçırılan fırsata konu edilecek benzer bir arsaya inşaat yapılsaydı o arsanın sahibine normal piyasa  koşullarında  verilecek  bağımsız  bölümlerin (varsa) bedeli arasındaki fark dikkate alınmalı davacının kaçırdığı fırsat nedeniyle ödeyeceği fazla bir bedel oluşuyor ise ona hükmedilmelidir (15. HD. 22.1.2004, 3335/334).

 -Davalı şirket, davacı taahhüdünde bulunan yurt dışı test işlemlerinin yapılmasını davacının sözleşmeye aykırı istem ve davranışlarda bulunduğu, işin gecikmesine zemin hazırlayarak kusurlu olduğu gerekçesi ile taahhüt kapsamından çıkararak yurt dışı testleri bizzat kendisi yaptırmıştır. Bu durumda kâr kaybının BK.nun 369.maddesi gereğince değil, BK.325 maddesindeki esaslara uygun olarak hesaplanması gerekir. BK.325 maddesi gereğince taahhüt kapsamından çıkarılan işin bitmiş bedelinden yüklenicinin işi tamamlamamış olması nedeniyle sağladığı tasarruflar, işin süresi içinde başka işlerden elde ettiği ya da elde etmeyi ihmal ettiği kârlar ile başka iş bulmamışsa veya iş bulmaktan kasten kaçınmışsa elde edebileceği kazanç ile bu işten sağlayacağı kârın içinde bulunması gereken giderler hesap edilecek kâr yoksunluğundan indirilerek kalan miktar davacının kâr yoksunluğunu oluşturacaktır (15. HD. 22.6.200, 2199/3214).

 - Taraflar arasındaki 26.4.1991 tarihli sözleşmeye göre, inşaatın ruhsat tarihinden itibaren 20 ay içerisinde yapılıp bitirilmesi öngörülmüş olup, projenin ne kadar sürede çizilip onaylanacağı konusunda önceden belirlenmiş kesin bir süre bulunmamasına, bu nedenle burada BK. md.107 hükmünün uygulanmayacağına, ancak BK. nun 106. maddesi gereğince uygun bir süre belirleyerek feshin ihbar edilmesi ve bu süre sonunda sözleşmenin feshedilebileceğine, davalı arsa sahibinin buna rağmen herhangi bir süre vermeden 7.10.1991 tarihinde sözleşmeyi feshetmek istemesi ve daha sonra yükleniciyi azletmesi durumunda, fesih haklı sayılamaz. Toplanan kayıtlardan davalı tarafın sözleşmeyi haksız olarak feshettiği, böylece davacının kar mahrumiyeti isteyebileceği sonucuna varılmıştır.
Davalı yanın sözleşmeyi BK.nun 369. maddedeki yazılı koşullar gereğince feshedilmediği anlaşıldığından, kâr yoksunluğu hesabının BK.nun 325. maddesindeki kesinti yöntemine göre yapılması gerekmektedir. Bu maddedeki yönteme göre, eserin bedelinden, yüklenicinin işi tamamlamaması dolayısıyla sağladığı tasarruf (örneğin, malzeme ve personel giderlerinden tasarruf ettiği miktar) ile, boş kalması sonucu başka bir iş bularak elde ettiği kar ve böyle bir iş bulmaktan kasten kaçınmışsa kazanacağı miktar toplamları düşülerek, yüklenicinin iş sahibinden isteyeceği ödence miktarının ortaya çıkarılması gerekmektedir (15. HD. 23.6.1994, 5225/4242).

- Taraflar arasındaki sözleşmede davalının yapımını üstlendiği iki adet saunanın geç teslimi halinde her geciken iş günü için 2000 Lira gecikme tazminatı ödeneceği yazılıdır. Anılan bu hüküm Borçlar Kanununun 158/2. maddesinde düzenlenen ifaya eklenen ceza niteliğinde olduğu kuşkusuzdur. Saunalardan birinin tesliminde davalının geciktiği kanıtlandığına göre bu cezanın kural olarak ödetilmesine karar verilmesi gerekir. Ne var ki, sözleşmede cezadan başka kâr yoksunluğunun da istenebileceği konusunda bir açıklık bulunmadığından ve davacı ayrıca günlük net gelir kaybını da dava ettiğinden Borçlar Kanununun 159. maddesi hükmünün olayda uygulanması zorunludur. Buna göre davacı cezayı aşan zararını ispat etmesi durumunda bu zararın ödetilmesi, aksi durumda yani uğranılan zararın ceza miktarından az olması durumunda yalnız cezanın tahsili ile yetinilmesi gerekir. Somut olayda davacının uğradığı zararın 7000 Lira olduğu bilirkişi raporuyla saptandığından ödenmesi gereken 14000 Lira cezanın mahsubu suretiyle yalnız 7000 Liranın ödetilmesine karar verilmelidir (15. HD. 20.3.1989, 4467/1361).

-Yanlar arasında yapıldığı bildirilen "Sözleşme"başlıklı tarihsiz sözleşme gereğince; İstanbul-Bakırköy Mahmutbey'de bulunan 15 pafta ve 1140 parsel sayılı olarak tapuya kayıtlı taşınmaz üzerine, sözleşme ve eklerinde belirtilen koşullarla inşaat yapmayı; T. İ. İ. Turizm Ticaret Anonim Şirketi yüklenmiştir. S.S.T. Toplu Konut Yapı Kooperatifi ise, iş sahibidir. Yanlar arasındaki bu sözleşme hukuksal niteliğince ve Borçlar Kanununun 355.maddesinde tanımlandığı üzere, bir "eser"sözleşmesidir.Diğer davaların birleştirilip yargılamaları sürdürülen 1995/768 Esas sayılı davada; davacı yüklenici, sözleşme dışı iş bedelinin ödetilmesi istemli icra takibine takip borçlusu Kooperatifin itirazının iptalini; 1996/369 Esas sayılı davada eser sözleşmesinin iş sahibi Kooperatif tarafından haksız fesih olunması sebebiyle kâr mahrumiyetiyle işlemiş temerrüt faizinin ve ceza şartının davalı iş sahibi kooperatiften tahsilini; 1997/455 Esas sayılı davada sözleşme kapsa­mındaki imalat bedeli ve işlemiş temerrüt faizinin ödetilmesi istemli icra takibine kooperatifin itirazının iptalini istemiştir.İş sahibi kooperatif tarafından açılan 1996/758 Esas sayılı davada ise; yüklenici şirketin kusurlu yaptığı işlerden doğan zarar ile eksik işler bedeli toplamı olan (18.108,00) TL. tazminatın yüklenici şirketten tahsili istenmektedir.

Davacı-davalı kooperatif davasında, kooperatif müdürü olan A. P. ve kooperatif başkanı olan Y. E. ile bunların ortakları ve yönetim kurulu üyesi oldukları yüklenici şirket arasında "eser-inşaat" sözleşmesinin yapıldığını ve 1163 sayılı Kooperatifler Yasasına aykırı olarak sözleşmenin düzenlenmiş olduğunu ileri sürmüştür. Gerçekten de, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 59/6.maddesi gereğince; yönetim kurulu üyeleri ve kooperatif personeli ortaklık işlemleri dışında kendisi veya başkası namına bizzat veya dolaylı olarak kooperatifle kooperatif konusuna giren bir ticari muamele yapamaz. Anılan yasa hükmü "emredici" hukuk kuralı olduğundan bu hükme aykırı yapılan sözleşmeler, batıldır. Bu hususun mahkemece doğrudan gözetilmesi zorunlu­dur. Oysa, mahkemece, yanlar arasındaki sözleşmenin, 1163 sayılı Kanunun 59/6.maddesi hükmüne göre geçersiz olup olmadığı değerlendirilmemiştir. Yanlar arasındaki sözleşme, anılan yasa hükmü gereğince geçersiz ise; yüklenici, sebepsiz iktisap kurallarına dayalı olarak, karşı tarafın mal varlığına giren iş bedeline, kârsız olarak sadece maliyet bedeli üzerinden hak kazanır.
Yanlar arasındaki "eser" sözleşmesi geçerli ve objektif ifa imkansızlığı da yoksa; yanlarca haklı yahut haksız olarak sözleşmenin geriye veya ileriye etkili feshi halinde hukuksal sonuçlara göre tarafların hak ve borçları belirlenebilir. İki taraflı sözleşmeyi bozan alacaklı, Borçlar Yasasının 108/1.maddesi uyarınca, kendine düşen borcu ödemekten kaçınabilir ve yapmış olduğu öde­meyi geri isteyebilir. Ayrıca aynı Kanunun 108/2.maddesi gereğince de eğer borçlu kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini kanıtlayamazsa, alacaklı sözleşmenin ifa olunmamasından doğan zararının yani menfi zararının ödetil­mesi isteminde de bulunabilir. Sözleşmenin tarafları, Borçlar Yasasının lO6. maddesinde öngörülen üç seçimlik haklarından biri olan "sözleşmenin feshi" hakkının kullanılması yerine; koşullan oluşmuş ise diğer haklardan "sözleşmenin aynen ifasını ve gecikme tazminatının ödetilmesini" isteyebilir. Yahut "ifadan vazgeçme ve müspet zararının tazmini talebinde" bulunabilir.
Az yukarda özetle açıklandığı üzere; yüklenici bir davasında yaptığını ileri sürdüğü "sözleşme dışı işler" bedelinin; diğer bir davasında iş sahibince sözleşmenin haksız fesih olunduğu iddiasıyla aynen ifadan vazgeçerek olumlu (kâr mahrumiyeti) zararının ve 1997/455 esas sayılı davasında da "ödenmeyen iş bedeli kısmının" ödetilmesini istemektedir. İş sahibi kooperatif ise davasında "sözleşmenin aynen ifasını" istemiştir. Davaların konusu özetle açıklanan içerikli olmasına karşın; yanlar arasındaki sözleşme geçerli ise, ileriye yahut geriye etkili olarak fesih olunup olunmadığı fesih olunmuş ise feshin haklı nedenlere dayalı olup olmadığı mahkemece araştırılmamıştır. Oysa fesih hakkı yenilik doğurucu bir hak niteliğindedir. Karşılıklı borç içeren inşaat sözleşme­lerine konu ilişkilerde, sözleşmenin feshine ilişkin irade beyanı karşı tarafa ulaşmakla hukuksal sonuç doğurur ve bu irade beyanı sahibini mutlak bağlayıcı olup, haklı nedene dayandığı veya karşı tarafça kabul edildiği durumlarda mu­hatabı da bağlar.

Sözleşmenin geriye etkili feshi halinde; artık sözleşmeden hiçbir hak ve yükümlülük doğmaz ve doğmuş olanlarda sona erer. Yalnız sözleşmeyi bozan taraf değil, sözleşmenin taraflarından her biri yükümlülüğünü yerine getirmek­ten kaçınabilir ve yerine getirmiş olduğu edimleri de Borçlar Kanununun 63 ve izleyen maddeleri hükümleri uyarınca sebepsiz mal edinme kurallarına göre geri isteyebilir. Yüklenicinin temerrüdü sebebiyle, sözleşme iş sahibi Koopera­tif tarafından fesih olunmuş ise yüklenicinin yaptığı iş bu bağlamda yaptığı sözleşme konusu inşaat, iş ya da arsa sahibinin mal varlığını haksız olarak ar­tırdığı oranda geriye isteme hakkı sağlar. İş sahibi kooperatif tarafından sözleşme haksız olarak fesih olunmuş ve haksız fesih kabul edilmemiş ise, yükle­nicinin ya sözleşmenin aynen ifasını ya da aynen ifadan vazgeçip ifa yerine geçen olumlu zararını isteyebileceği kuşkusuzdur.Olayın niteliği ve özelliğinin haklı gösterdiği durumlarda da, Medeni Yasanın 2.maddesi hükmü gözetilerek, sözleşmenin ileriye etkili fesih olunduğunun kabulü gerekebilir. Böyle bir çözüm sonucu olarak da temerrüdü gerçekleşen yüklenici, kısmi ifasının bedelini iş sahibinden ve iş sahibi de yüklenicinin kusuruna bağlı tüm zararlarını isteyebilir (15. HD. 9.12.2004, 7040/6389).

- Borçlar Kanununun 371. maddesine göre istisna sözleşmelerinde yüklenicinin ölümü halinde sözleşme yüklenicinin kişiliği nazara alınarak yapılmışsa sözleşme münfesih olur. Somut olayımızda böyle bir durum yoktur. Yapılacak inşaat işinin herkes tarafından yürütülmesi mümkündür. Ancak yüklenilen iş bir sanat eseri niteliğinde, örneğin resim veya heykel yapımı vs. olması halinde sözleşme sona erer.Taraflar arasındaki sözleşmenin "ödeme şekilleri" başlıklı paragrafın 3. bendinden, zemin tavanı betonu atılınca 3.350 Liranın davacı yüklenicilere ödeneceği anlaşılmasına ve bilirkişi raporunda da zemin tavanın betonunun atıldığı belirlenmiş bulunmasına ve davacı yükleniciler de ihtarname çekmek suretiyle bu parayı isteyip davalıyı temerrüde düşürmüş olmalarına göre davacı yükleniciler fesih istemekte haklı oldukları gibi kar mahrumiyeti istemeleri olanağı da bulunduğundan ve mahkemece de bilirkişi incelemesi yapılarak iş bedeli ve davacı yüklenicilere 5000 TL. fazla ödeme yapıldığı da belirlenmiş olduğundan bilirkişilerden ek rapor alınmak suretiyle fesih nedeniyle davacı yüklenicilerin uğradığı kâr yoksunluğu saptanmalı, bulunacak miktardan, fazla ödenen 5000 TL. düşülerek kalanına hükmedilmelidir (15. HD. 21.11.1989, 1739/4859).

-Kooperatife ait 41 blokda 328 dairenin subasmanına kadar olan kısmı Karabük Belediye Başkanlığı'nca verilmiş 9.9.1985 gün, 88/32 no'lu ruhsata dayalı olarak aynı yüklenici tarafından yapılıp teslim edilmiş, kalan kısmın anahtar teslimi yapımı için kooperatifin "icaba davet"ine karşı keşif bedeline oranla % 7 indirimli yüklenici icabı kooperatifçe uygun bulunmuş, sözleşme yapılması için "kabul" yazıları 7.10.1986 tarihinde yükleniciye ulaştırılmıştır. Ne var ki bu aşamada ve sözleşme henüz yapılmadan Karabük Belediye Başkanlığı'nın 30.10.1986 gün, 1409-27121 sayılı yazılarıyla arsanın Hazine mülkiyetinde olduğu, intifa hakkının da İmar ve İskân Bakanlığı'na ait bulunduğunun anlaşılmasıyla inşaat durdurulup mühürlenmiş, yanlar arasında sözleşme daha sonra Karabük 1.Noterliği'nde 1.12.1986 tarihinde onaylama şeklinde yapılmıştır.
İşin durdurulmasından ötürü yüklenicinin 9.2.1986 günlü yazısıyla istediği süre "inşaatın durdurulmasına ilişkin durumun ortadan kaldırılmasına kadar süre uzatımı verilmesini" öngören 9.12.1986 günlü yazıyla kooperatifçe kabul edilmiştir. Kooperatifin değişen Yönetim Kurulunca işin süresinde yapılamayacağı anlaşıldığından, eski yönetim kuruluyla yüklenici arasındaki işlemlerin güvenli olmadığı gibi gerekçe ile 22.8.1987'de sözleşmenin feshedildiği 2.9.1987 günlü yazıyla yükleniciye bildirilmiş, aynı iş 30.12.1987 gününde K   Limited Şirketi'ne ihale edilmiştir.


Bu hususlar yanlar arasında çekişme konusu değildir: Davalı ve karşı davacı yüklenici sözleşmenin haksız feshinden ötürü teminat mektubu giderleri, şantiye masrafları, atıl kalan malzeme ve teçhizat nedeniyle kayıpları ve fazlasını saklı tutarak 470 Lira kâr yoksunluğunun tahsilini dava etmiştir. Davacı-karşı davalı kooperatif vekili cevabında feshin haklı nedenlerle yapıldığından bahisle davanın reddini istemiş, mahkemece bilirkişi raporuna dayanılarak sözleşme tarihinden önce inşaat. Belediyece durdurulmuş olup, bu haliyle objektif hukuki olanaksızlık varken yapılan sözleşme BK.nun 20. maddesince geçersiz olduğundan davanın reddine karar verilmiştir.
 Hukuki olanaksızlığın takdir ve tayini özel ve teknik bilgiyi gerektirmez. Yargıçlık mesleğinin gerektirdiği bilgiyle çözümlenecek bu hususta bilirkişiye başvurulamayacağı gibi, mevcut bilirkişi mütalaası da yargıcı bağlamaz. İnşaat arsanın imar planına göre inşaata müsait olmadığı ya da yapılan inşaatın imara aykırı olduğu nedeniyle durdurulmuş değildir. Bu nedenledir ki, inşaata daha önce ruhsat verilmiştir. İnşaatın durdurulma nedeni arsada mülkiyetin Maliye Hazinesine, intifa hakkının da İmar ve İskân Bakanlığı'na ait olmasıdır. Eser sözleşmesinden olan inşaat sözleşmesinde arsanın iş sahibinin mülkiyetinde olması zorunluluğu yoktur. Kooperatif, idari işlemleri ikmal etmeden ruhsat almış, aynı yüklenici bu ruhsata dayanarak subasmanı seviyesine değin işi yapmıştır.

Bu kez ortaya çıkan geçici olanaksızlık gerektiğinde beklemeyi, süre uzatımını kabullenerek sözleşmeyi imzalamıştır. Sonuçta da geçici olan olanaksızlık iş sahibi kooperatifçe giderilmiştir. O halde mutlak olanaksızlıktan söz edilemez. Bu nedenle sözleşmenin BK.nun 20. maddesince geçersiz olduğunun kabulü doğru olmamıştır. Ancak, geçici de olsa olanaksızlığın ortadan kalkmasına değin belli bir süreden -tahammül süresi- sonra yanlardan o sözleşmeyle bağlı kalmaları da beklenemez. Somut olayda sözleşmeyi fesheden iş sahibinin davranışı önemlidir. Kooperatif yetkililerinin olanaksızlığın ortaya çıkmasından itibaren giderilmesi için çabası, 22.8.1987 olan fesih tarihinde bu çaba sonucu işlemlerin hangi aşamada olduğunun araştırılması, şayet arsada mülkiyet ve tahsis engellerinin giderileceği o tarihlerde belli olmuş ve sonucun alınmasına normal koşullarla çok kısa bir süre kalmış ise sözleşmeden dönmede iyi niyetle davranıldığı kabul edilemez. O tarihlerde olanaksızlığın giderilemeyeceği ya da bunun daha ne kadar süre alacağı belli değilse geçen süreye göre (1.12.1986 - 22.8.1987) sözleşmeyle bağlı kalmasının ancak kendi yararına olduğu sürece iş sahibinden bekleneceğinin kabul edilmesi gerekir. O halde, gösterdiği fesih sebepleri de dikkate alınarak, varılacak sonuca göre dönmede kusursuz ve iyi niyetli olduğuna inanıldığında durumu başlangıçta bilebilecek olan yüklenicinin cümle isteminin reddi, değilse karın elde edilmesi için -iş sahibinin mal varlığına girmeyen- şantiye vs. giderlerin yapılması zorunlu olduğundan buna dair istemin reddi, BK.nun 325. maddesi hükmü nazara alınarak benzer şekilde ve konusunda uzman bilirkişiye hesaplattırılacak, icabında BK.nun 98. maddesi uyarınca aynı Kanunun 44. maddesince takdir edilecek kar mahrumiyetine hükmedilmesi gerekirken, feshi müteakip en geç 30.12.1987'de giderildiği anlaşılan geçici olanaksızlığın varlığından ötürü yazılı şekilde karar verilmesi yerinde görülmemiştir (15. HD. 1.4.1993, 283/1515).

-Eser sözleşmelerinden doğan anlaşmazlıklarda, tazminat hesabı yaptırılırken, yapılmayan kısmın, tüm işe göre fiziki oranının bulunmasında, gayrı melhuz işler hesaba katılmamalıdır.
 Sözleşmenin feshi nedeniyle, olumsuz zararın tazmini davası açılmışsa, olumlu zarar kapsamındaki kadar mahrumiyeti talep edilemez. Olumsuz zarar; feshin kesinleştiği tarihten itibaren gerçekleşmemiş işler dolayısıyla istenebilir.
 Sözleşme dışı işlerin zaruri olması halinde, yüklenicinin alacağı, vekâletsiz iş görme hükümlerine göre belirleneceğinden, işlerin yapıldığı tarihteki rayiç gözönüne alınır.
Oy çokluğu ile verilen bilirkişi raporlarında, yargıç, ek bilirkişi raporu almadan ve gerekçe göstermeden rapora itibar edemez.
Kararın düzeltilerek onanmasını isteyen tarafın, temyize yönelik bu talebi, temyiz harcı yatırılmamışsa, reddedilir (15. HD. 12.5.1994, 545/3093).

 -Yanlar arasındaki sözleşme 21.7.1982 tarihinde yapılmış, işin süresi toplam 40 gün olarak kararlaştırılmıştır. Öngörülen takvime göre yapılan işten fazla ödeme yapıldığı daha önce yanlar arasında görülen dava sonucu kesinleşen hükümle sabittir. Davacı ücret borcunu yerine getirdiği halde davalının yapım borcunu yerine getirmemesine kayıtsız kalmak suretiyle zararın ağırlaşmasına neden olmuştur. Kararlaştırılan sürede iş yapılmadığına göre davalının davacı tarafından uyarılıp direnime duruma düşürülmesi gerekir. Davacı bu yolu benimsemeyip beklemekle geçen sürenin tamamı için mahrum kalınan kâr isteminde bulunamaz.
Mahkemece yapılacak iş; sözleşmede kararlaştırılan 40 günlük süreyi müteakip davacının davalıyı temerrüde düşürmesi için gereken makul bekleme ve ihtar süresini tayin etmek, buna işin başka bir yükleniciye yaptırılması halinde geçecek süreyi eklemek ve bulunacak bu süre için ve o tarihteki rayiçler itibariyle makine mühendisinden değil süt işletmeciliği konusunda bilgi sahibi bilirkişiden mahrum kalınacak kar hakkında görüş almak, parça bedelleri bakımından da 1984 yılı itibariyle değil belirlenen süre tarihi itibariyle dinlenen makine mühendisi bilirkişiden ek raporla değer tespit ettirmek suretiyle hükme varmaktan ibarettir (15. HD. 30.3.1994, 4489/1968).
-Davacı-karşı davalı şirket 6.3.1987 ve 20.5.1987 tarihli sözleşmelerle üstlendiği davalı-karşı davacı kooperatife ait önce 14 blok 154 konut, daha sonra 400 konut inşaatının yapımına 29.3.1987 tarihinde yapılan yer tesliminin ardından başlayarak 29.9.1987 tarihinde işi terketmiştir. Keşide olunan ihtarlara rağmen, işe yeniden başlanmaması ve ilk etapta 1987 yılı sonuna kadar 154 konutun kaba inşaatının bitirilmemesi üzerine taraflar bir araya gelerek 31.12.1987 tarihli taahhütnameyi imzalamışlardır.
Anılan taahhütnameye göre taraflarca tamamı 400 konut yapımına dair olan 4.3.1987 ve ek olarak tanzim edilen 20.5.1987 tarihli sözleşmeler geçersiz sayılarak yeniden sadece 14 blok 154 dairelik kısım için 7 gün içinde yeni bir sözleşme yapılması kabul edilmiş ve aksine hareket edilmeyeceği kararlaştırılmıştır.

Taahhütnamenin 3. bendinde aynen "Bu taahhütnamenin imza tarihi olan 31.12.1987 gününden itibaren taraflar yukarıda belirtilen yazılı sözleşmelere dayanarak birbirlerinden herhangi bir hak talep etmeyeceklerini beyan ve kabul ederler" hükmü yazılı olup taahhütname altındaki notta davacı-karşı davalı şirket temsilcisi taahhütnamede gösterilen vecibeleri yerine getirmedikleri takdirde bütün sözleşmelerin geçersizliğini ve kooperatifle aralarında herhangi bir bağıntı bulunmadığını yeniden vurgulamışlardır. Taahhütnamede öngörülen süre içinde tarafların karşılıklı mutabakat sağlayarak yeni bir sözleşme akdetmedikleri hususu ihtilafsızdır. Önce 400 konut yapımı yüklenilmiş iken daha sonra taahhütname ile işin 154 konuta indirilmesi nedeniyle gerek iş sahibinin gerekse müteahhidin bundan dolayı yekdiğerinden tazminat talep etmemesi amaçlanarak taahhütnameye konulan haktan feragat ifadesi tarafların tazminat haklarını içermektedir. Tarafların anlaşamamaları ve yeniden sözleşme yapılamamasının müeyyidesi ise, taahhütname altına konulan not kısmında sözleşmelerin geçersizliğinden bahisle aralarında adi bir ilişkinin kalmadığının kabulü şeklinde belirtilmiştir. O halde, bu taahhütname ile herhangi bir koşula bağlı olmaksızın feshedilen önceki sözleşme ve yapılan akit vaadine dayanarak davacı-karşı davalı yüklenicinin kar mahrumiyeti ve sair tazminat hakları yönünden bir talepte bulunması mümkün değildir. Diğer taraftan davacı yüklenici, sözü edilen taahhütnameyi müzayaka halinde imzalandığı iddiasını da kanıtlayamamıştır. Mahkemece tüm bu yönler göz ardı edilerek kar mahrumiyeti adı altında 150.000 Liranın ödetilmesine karar verilmesi yasaya aykırı olup karar bozulmalıdır.
Kaldı ki, hükme esas alınan bilirkişi raporunun yoksun kalınan kârın hesaplanmasına ilişkin bölümünde uygulanan hesap yöntemi de hatalıdır. Olayda kıyasen uygulanması gereken BK. 325. madde hükmü gereğince yüklenici şirketin yapmadığı işlerden dolayı tasarruf ettiği yahut diğer bir işten kazandığı hatta kazanmaktan kasten feragat eylediği şeylerin alacağına mahsup edileceği gözetilmeden ihale bedeli üzerinden % 10 hesabı ile kar mahrumiyetine hükmedilmesi Daire'mizin yerleşmiş içtihatlarına da aykırıdır (15. HD. 8.5.1991, 4710/2382).

-Taraflar arasındaki 29.1.1986 tarihli sözleşmenin 7. maddesine göre inşaat, ruhsatın alınmasından itibaren 18 ayda bitirilecek ve 32. maddesinde ise, sözleşme tarihinden itibaren 3 ay içinde projenin yapılacağı ve Belediyece tasdikinden sonra 4 ay içinde inşaata başlanacağı ve inşaat başlama tarihinin geçmesine rağmen yüklenicinin inşaat başlamamış olması halinde mal sahibinin tek taraflı olarak akdi feshi yetkili bulunduğu kabul edilmiştir.
Üzerinde inşaat yapılacak arsa, hava mani kriteri ile kısıtlı olup, sözleşme tarihindeki imar durumuna göre, imar Kanununun 35. maddesine tabi ve yola terk işlemlerinin yapılmasından sonra inşaata müsait hale gelebilecek bir parseldir. Nitekim arsanın imar parseli haline gelmiş ve yola terk işlemleri için müteahhide sözleşme tarihinden 3 ay sonra 28.4.1986 tarihinde vekaletname vermiş ve müteahhitçe yola terk yapılarak imar parseli oluşturulmuş olup, ancak bundan sonra yapılacak inşaatın proje çalışması aşamasına gelinmiştir. Diğer taraftan hava mani kriterinin kaldırılması nedeniyle arsanın bulunduğu alanda lehe imar değişikliği meydana gelmekle yeni imar çalışmalarının 30.12.1986 tarihinde sonuçlandığı ve bu sebeple önceden kesinlik arzetmeyen bir imar durumuna göre proje yapılmasının yararı düşünülemeyeceğinden yüklenicinin edimini ifada kusuru ile gecikmeye neden olduğunun kabul edilemeyeceği mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde verilen rapordan anlaşılmaktadır.
Davalı 10.9.1986 tarihli feshi ihbar yazısında yüklenicinin sözleşme tarihinden itibaren 3 ay içinde projenin yapılmış olması gerektiği halde ihtar tarihine kadar yapılmamış olduğundan sözleşmenin ihlal edildiğini ileri sürerek akdi feshetmiş ve mahkemece, davalıya sözleşme ile tanınan fesih yetkisinin kullanılmasında bir haksızlık görülmemiştir. Oysa sözleşmedeki fesih yetkisi inşaata başlama tarihinin geçmesine rağmen başlanılmamış olması hali için tanınmış olup, projelerin süresinde yapılmamış olmasının tanınan fesih yetkisi kapsamında kabulü yanlış olduğu gibi, sözleşmede kararlaştırılan süre içinde yapılamamasında yüklenicinin kusuru ile gecikmeye neden olduğu kabul edilemeyeceğinden davalının akdi feshi haklı görülemez.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş, davalının sözleşmeyi haksız olarak feshettiğinin kabulü ile yüklenicinin kar mahrumiyetinin BK.nun 325. maddesindeki eksiltme yöntemi gözetilerek hesaplanıp, bu miktarın BK.nun 159/2 maddesi hükmünce sözleşmede kararlaştırılan cezayı aşan tutarına ve cezai şartın da tahsiline karar verilmesi yönünden kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir (15. HD. 2.3.1990, 45/919).

-Başbakanlık Gap İdaresi Başkanlığınca açılan yarışma sonucu Harran Üniversitesi Mimari Proje Yarışmasında yüklenici şirket birincilik ödülü kazanmış ve buna bağlı olarak bir kısım projelerin yapımı hususunda taraflar arasında 9.8.1996 tarihli sözleşme imzalanmıştır. Bu sözleşme Maliye Bakanlığınca vize edilmeden iade edilince yanlar arasında 29.11.1996 ve 16.12.1996 tarihlerinde bir kısım ön proje ve kesin proje hizmetlerinin yapımı için iki ayrı sözleşme imzalanarak; 25.12.1996 tarihine kadar projelerin teslimi kararlaştırılmıştır. Projeler idareye sunulmuş, hakedişleri yapılarak bedelleri tahsil edilmiştir. 7.4.1997 ile 9.9.1997 fesih tarihine kadar taraflar arasındaki yazışmalarla projelerdeki eksikler bildirilmiş, yeni detay ve veriler istenilmiş, iş çıkmaza girmiş, karşılıklı yazışmalarla oyalanılmış, tarafların birbirlerini suçlamalarıyla sonuca ulaşılamamıştır. Bu arada proje müellifi, uygulama projelerini %35 indirimle ve yeni dönem fiyatlarıyla yapımı konusunda teklif getirmiş, idare de öncelikle sunulan projelerdeki eksiklerin giderilmesinde ısrarlı olmuştur. Özellikle Lojman projeleri idarenin isteğine uygun bulunmamış, revize projelerde yeterli kabul edilememiştir. Öte yandan mevcut yazışmalardan idarenin de detay ve verileri zamanında veremediği, sözleşmeleri 1996 yılı ödeneğini kapatmak için acele imzalattığı, projeler de sözleşmede öngörülen sürelerde incelemediği (savunma olarak sayısının çokluğunu dile getirmiştir), mimarın da her seferinde istenilene uygun düzeltme yapamadığı, Lojman projelerinde kendi görüşünde ısrarlı davrandığı, çözümlerin kabul edilebilir olmadığı anlaşılmıştır. Görülüyor ki, taraflar her iki sözleşme konusu bir kısım projelerin yapımından sonuç alamamışlar, karşılıklı suçlamalarla işi sürüncemede bırakmışlardır. Bu hal karşılıklı güveni sarsmış, inşaat işlerinin de aksamasına neden olmuştur. Tüm dosya birlikte değerlendirildiğinde işin süresinde sonuçlandırılamamasında her iki tarafında kusurlu olduğu açıktır. Bu durumda mahkemece yanlar arasındaki ilişkinin tasfiye edilerek sonuçlandırılması gerekir. O halde, yüklenicinin teminat mektubunun iadesine ilişkin davası kabul edilmeli, sözleşmenin fesihle sonuçlanmasında yüklenici kusurlu bulunduğundan kâr yoksunluğu istemi reddolunmalıdır.
Yine tasfiyenin doğal soncu olarak şayet davacı iş sahibinin davalının malvarlığına geçirdiği değerler varsa davacı iş sahibi bunların iadesini istemekte haklı olacağından mahkemece bu yön üzerinde durulmalı, iş sahibinin her iki davada konu ettiği 3.336 ve 5.000 Liranın hangi kalemlerden oluştuğu iş sahibi davacıya açıklattırılmalı, bunların içinde yapıldığı bildirilen fazla ödeme gibi yukarda vurgulandığı üzere yükleyicinin malvarlığına geçtiği halde iadesi gereken tutarlar varsa gereğinde bilirkişi incelemesine başvurularak bunların parasal miktarı saptanmalı, iş sahibi davacı ve karşı davalının talebi hakkında böylece bir sonucu ulaşılmalıdır (15. HD. 23.1.2002, 3766/305).




[1] 15. HD. 10.3.2005, 4363/1376.
[2] 15. HD. 24.5.2004, 5968/2877.
[3] 15. HD. 1.12.1997, 3801/5150.
[4] 15. HD. 2.7.2001, 1757, 3623.


26 Şubat 2014 Çarşamba

Ticari Alacaklar Hk.


Tahsil edilemeyen alacaklar

DEĞERSİZ ALACAK
Madde No 322 Kapsam : Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacaktır. Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler. İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.


A) ŞARTLARI
1- ALACAK KAR SAĞLAMASI DÜŞÜNÜLEN BİR FAALİYET NETİCESİNDE ELDE EDİLMİŞ OLMALIDIR.
a. Hatır senetleri, gibi ticari bir faaliyet sonucunda oluşmamış alacaklar sayılmaz
2- ALACAĞIN DEĞERSİZ HALE GELDİĞİ YIL, MUKAYYET DEĞERİ İLE GİDER YAZILMALIDIR.
3- ALACAKLININ İŞLETME VEYA BİLANCO USÜLU DEFTER TUTMASI FARK ETMEZ.
4- FALİYET TİCARİ VEYA ZİRAİ FAALEYET OLMALIDIR.
5- DAHA ÖNCE ŞÜPHELİ HALDE KARŞILIK AYRILAN ALACAK, DEĞERSİZ ALACAK HALİNE GELİRSE TERS KAYIT YAPILARAK KAPATILIR.
6- ALACAĞIN TAHSİLİ İMKÂNSIZ BİR HALE GELMİŞ OLMASI KANAAT VERİCİ BİR VESİKA İLE İSPATLANMALIDIR.
a. İcra Mahkemesi kararı
b. Borçlunun Gaiplik kararı
c. Borçlunun ölümü ve rett-i miras kararı
d. İflas belgesi
e. Mahkemede huzurunda düzenlenmiş alacaktan vazgeçme yazısı. (veya noterde düzenlenmesi gerekir.)
f. Aciz vesikası
g. Borçlunun adresinin tespit edilememesi nedeniyle icra dosyasının kalktığına dair icra memurluğu yazısı
h. Borçlunun mahkum olması ve mal varlığının bulunmaması i. Borçlunun yurtdışına kaçtığına dair resmi makam yazıları veya sığınma talepi yazıları
j. Borçlu hakkında verilmiş bulunan iflas kararı. * (İflas kararı alacağı şüpheli hale getirir, değersiz hale getirmez. Ancak mahkeme müflis in borcunu ödeyemeyeceğine “ACİZ VESİKASI” karar verirse alacak değersiz hale gelmiş olur.)
k. Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması. (Alacağın tamamından vazgeçilmediğinde, vazgeçilen tutar kadar kısmı)


B) MUHASEBE KAYDI
____________________ 00 / 00 / 0000 ____________________
659 DİĞER OLAĞAN DIŞI GİDER VE ZARARLAR
121 ALACAK SENETLERİ
Senetli alacağın değersiz hale gelmesi
____________________ 00 / 00 / 0000 ____________________


Her ne kadar ACİZ VESİKASI borçlunun borcunu ödeyecek mal varlığının olmadığını gösterse de ileride borçlunun borcunu ödeme gücü olabileceği ve bu belge ile alacaklının alacağını alabileceği varsayılarak aciz vesikasına bağlanan alacakların, DEĞERSİZ ALACAK değil, ŞÜPHELİ ALACAK olarak takip edilmesi gerektiğine dairde görüşler mevcuttur.


ŞÜPHELİ ALACAK - Madde No 323 Kapsam :(2365 sayılı Kanunun 55'inci maddesiyle değişen madde) Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;
1. (2455 sayılı Kanunun 3'üncü maddesiyle değişen bent) Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;
2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan
dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; şüpheli alacak sayılır.Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir. Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder. şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir.
A) ŞARTLARI -1- ALACAK KAR SAĞLAMASI DÜŞÜNÜLEN BİR FAALİYET NETİCESİNDE ELDE EDİLMİŞ OLMALIDIR,
a) Hatır senetleri, gibi ticari bir faaliyet sonucunda oluşmamış alacaklar sayılmaz.
2- ALACAĞIN ŞÜPHELİ HALE GELDİĞİ YIL, TASARRUF DEĞERİ İLE KAYITLARA ALINMALIDIR. 3- ALACAKLI BİLANCO USÜLU DEFTER TUTUYOR OLMALIDIR.
4- ALACAK TEMİNATLI OLMAMALIDIR.
5- ALACAĞIN TAHSİLİ ŞÜPHELİ HALE GELMELİDİR.
a) Alacak dava veya icra safhasında bulunmalıdır,
b) Alacağın protesto veya yazı ile birden fazla kez istenmesine rağmen ödenmemiş olmalıdır.
6- ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYIRMAK ZORUNLULUK DEĞİL İHTİYARİDİR.
B) MUHASEBE KAYITLARI
____________________ 00 / 00 / 0000 ____________________
128 ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR
121 ALACAK SENETLERİ
Alacak senedinin şüpheli hale gelmesi
____________________ 00 / 00 / 0000 ____________________
654- KARŞILIK GİDERLERİ HESABI
129 ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR KARŞILIĞI H
Şüpheli hale gelen alacağın karşılık ayrılması
____________________ 00 / 00 / 0000 ____________________
ŞÜPHELİ HALE GELEN ALACAĞIN KISMEN TAHSİL EDİLMESİ
____________________ 00 / 00 / 0000 ____________________
100 KASA
128 ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR
Şüpheli alacaktan kısmen tahsilat yapılması
____________________ 00 / 00 / 0000 ____________________
129 ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR KARŞILIĞI H.
644 KONUSU KALMAYAN KARŞILIKLAR
Şüpheli alacaktan kısmen tahsilât yapılması ile dönem karına aktarılan
____________________ 00 / 00 / 0000 ____________________
ŞÜPHELİ ALACAĞIN, DEĞERSİZ ALACAK HALİNE GELMESİ
____________________ 00 / 00 / 0000 ____________________
129 ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR KARŞILIĞI H.
128 ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR
Şüpheli alacağın tahsili imkânsız hale gelmesi
____________________ 00 / 00 / 0000 ____________________
VAZGEÇİLEN ALACAK-Madde No 324 -Kapsam :Konkordato veya sulh yolu ile alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerinde özel bir karşılık hesabına alınır. Bu hesabın muhteviyatı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kar hesabına naklolunur.
A ) ŞARTLARI
1- ALACAKTAN VAZGEÇİLDİĞİŞ, KONKORDATO VEYA SULH ANLAŞMASI İLE İSPAT EDİLMELİ.
a. Konkordato yoluyla vazgeçilen alacağa ait sözleşme tescilli ticaret mahkemesi kararı bulunmalıdır.
b. Sulh yoluyla vazgeçilen alacaklarda, sözleşmenin notere onaylatılması gerekmektedir.
2- BORÇLU, VAZGEÇİLEN BORÇ TUTARINI PASİFTE BİR HESAPTA ÜÇ YIL TAKİP EDECEKTİR.
3- BORÇLUNUN BİLANCO USÜLÜ DEFTER TUTMASI GEREKMEKTEDİR.
a. Madde metninden açıkça anlaşılmasa da, borçlunun “vazgeçilen borcunu pasifte takip etmesi” gerektiği ibaresinden borçlunun bilanço usulü defter tutması gerektiği sonuca çıkmaktadır.
B) MUHASEBE KAYDI
____________________ 00 / 00 / 0000 ____________________
659 DİĞER GİDER VE ZARARLAR
121 ALACAK SENETLERİ
Vazgeçilen alacak kaydı
____________________ 00 / 00 / 0000 ____________________


VERGİ USUL KANUNUNA GÖRE DEĞERSİZ ALACAKLAR VE VAZGEÇİLEN ALACAKLAR

GİRİŞ-Firmaların ticari hayatlarında sık sık karşılaşabilecekleri bir durum ;kredili olarak sattıkları mal yada hizmet bedelini hasılat olarak kaydedip,vergi matrahlarına dahil etmek,daha sonra da hasılat yazılan tutarı ya zamanında tahsil edememek yada hiç tahsil edememek durumunda kalarak alacaklarının tahsilinin olanaksız hale gelmesidir.Bu durumda firmalar kredili olarak sattıkları mal yada hizmet bedellerini hasılat kaydedip vergi matrahlarına eklemekte bunun sonucunda da zarar ettikleri bir mal yada hizmet satışından vergi ödemeleri durumuyla karşı karşıya kalmaktadırlar.

Kanun koyucu tüm bunları göz önünde bulundurup,mükelleflerin bu tür faaliyetler sonucu tahsiline imkan kalmayan alacaklarını zarar olarak dikkate almak suretiyle,vergi matrahlarından düşülmesini belirli şartlara tabi tutarak kabul etmiştir.

1.DEĞERSİZ ALACAKLAR-Değersiz alacaklara ilişkin düzenlemelere Vergi Usul Kanunu’nun 322’nci maddesinde yer verilmiştir. Buna göre;“Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacaklardır.
Değersiz alacaklar bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleri ile zarara geçirilerek yok edilirler.
İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.

1.1. Bir Alacağın Değersiz Alacak Olduğu Gerekçesiyle Zarar Kaydedilebilmesi İçin Gereken Şartlar
Kanun maddesinde açıklandığı üzere
  • Kazai bir hükme
  • Veya kanaat getirici bir belgeye göre tahsilinin imkansız hale geldiği alacaklar,değersiz alacak olarak sayılırlar.
Bir alacağın değersiz alacak olarak kabul edilebilmesi için aşağıdaki şartları taşıması gerekmektedir.

  1. Alacağın Ticari Ve Zirai Kazancın Elde Edilmesi Veya İdame Ettirilmesi İle ilgili Olması, İş Ve İşletme İle İlgisinin Bulunması Gerekmektedir.
Alacağın Değersiz Alacak olarak değerlendirilip zarar yazılabilmesi için iş ile ilgisinin bulunması,ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmalıdır. Bunun yanında alacağın gerçek bir faaliyete dayanması gerekir.

Dolayısıyla işletmenin gerçek bir faaliyetine dayanmamış,ticari iş ve işletme ile ilgisi bulunmayan,işletmenin karını etkilememiş,işletme sahibinin şahsi nitelikteki alacaklarının değersiz hale gelmeleri durumunda bu nitelikteki alacakların gider kaydedilmesi mümkün değildir.Nitekim bu hususta Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 25/11/1976 gün ve 1976/1927 Esas ve 1976/3085 sayılı kararı “Şüpheli alacak karşılığı ayrılarak gider yazılması kabul edilmeyen ticari mahiyette olmayan alacaklar için,değersiz alacak olarak gider yazılması da mümkün değildir” şeklindedir.

Yasal düzenleme gereği,tahsil edilemeyen ve tahsil edilmesi olanağının bulunmadığı konusunda yargı kararı veyahut ispatlayıcı belge bulunan alacağın,tahsil olanağının ortadan kalktığı tarihte ilgili sonuç hesabına intikal ettirilmesi gerekir. Çünkü V.U.K.’nun 322. maddesinde “….değersiz alacaklar bu mahiyette girdikleri tarihte….” zarar kaydedilmek suretiyle yok edileceği belirtilmektedir. Maddede yer alan “…yok edilirler.”ifadesinden anlaşılması gereken bir alacağın değersiz hale gelmesi, bu surette artık o alacağın tahsil imkanının kalmadığı konusunun kesinleşmesidir. Bu nedenle teminata bağlanan veya gizli teminatı bulunan bir alacağın karşılık konusu yapılması söz konusu olmayacağı gibi, bu alacağın değersiz olarak kabulü de mümkün değildir. 1

  1. Alacak İşletme Hesaplarına Kaydedilmiş Ve Hasılat Olarak Dikkate Alınmış Olmalıdır.
Değersiz alacaklar bilanço ve işletme hesabı esasına göre defter tutan ticari ve zirai kazanç sahiplerince gider olarak kaydedilebilirler. Vergi Usul Kanununun 323'üncü maddesine göre şüpheli alacaklara karşılık ayırabilmek için, bilanço esasına göre defter tutulması gerekirken, değersiz alacakları kanundaki belirlenmiş şartları taşımaları kaydıyla gider yazmak veya doğrudan zarara atabilmek için bilanço esasına göre defter tutmak şartı yoktur. İşletme esasına göre defter tutan mükellefler de bu imkandan yararlanabilir.

Ticari ve Zirai kazançlarda tahakkuk esası geçerli olduğundan,bedeli tahsil edilmeyip hasılat yazılan alacakların ,tahsilinin sonradan imkansız hale gelmesi durumunda alacağın belirli koşuların varlığında gider ve zarar yazılması mümkündür.Bedeli tahsil edilmeyen alacağın daha önceden hasılat olarak dikkate alınmış olması gerekir.Hasılat olarak dikkate alınmayan alacakların daha sonra değersiz alacak olarak gider ve zarar yazılması mümkün değildir.

  1. Alacağın Tahsili Kazai Bir Hükme Veya Kanaat Verici Bir Vesikaya Göre İmkansız Hale Gelmelidir.
Kazai bir hüküm;alacağın tahsil edilme imkanının tamamen ortadan kalktığını hükme bağlayan bir mahkeme kararıdır.
Bir alacağın değersiz sayılması için bu alacağın mutlaka senede bağlı olması gerekmemektedir.Önemli olan alacağın varlığının delillendirilmesi ve değersiz hale geldiğinin kanaat verici bir vesikaya dayandırılmasıdır.

213 Sayılı Vergi usul kanununda kanaat verici bir vesika konusunda yeterli bir açıklama mevcut bulunmamakla birlikte alacağın tahsil imkanının ortadan kalktığını ispat eden her türlü delil kanaat verici vesika olarak dikkate alınmalıdır. Yani burada mükellef bu durumu ispatlar durumda olmalıdır.

Bir alacağın değersiz alacak olarak sayılabilmesi için kanaat getirici vesikalara örnek olarak aşağıdaki belgeler verilebilir;
  • Borçlunun gaipliğine ilişkin mahkeme kararı,
  • Konkordato ilan edildiği durumda alacaklının borçluyu ibra ettiği tutar,
  • Alacağın olmadığını ifade eden mahkeme tutanakları,
  • Borçlunun herhangi bir malvarlığı bırakmadan ölümü ve mirasçıların da mirası red kararı,
  • Borçlunun memleketi terk ettiği ve haczi mümkün mal bulunmadığını gösteren belgeler,
  • Mahkeme huzurunda sulh suretiyle alacağın bir kısmından vazgeçilmesi,

1.2. Aciz Vesikalarının Durumu-Danıştay 3.Daire’nin 15.5.1996 tarih ve E.1995/354,K.1996/1175 sayılı kararında “aciz vesikasına bağlanan alacağın ilgili dönemde gider-zarar yazılabileceği” kabul edilmiştir. Ancak,aciz vesikasına bağlanan alacağın,borçlu mal edindiğinde tahsil edilebileceği gerekçesiyle değersiz alacak olarak kabul edilemeyeceğine ilişkin yargı organı kararları ve Maliye Bakanlığının verdiği özelgeler de vardır. Nitekim Hesap Uzmanları Kurulu Danışma Komisyonu da 169 nolu Kararı’nda,aciz vesikasına bağlanan alacakların değersiz alacak değil,şüpheli alacak sayılacağı yönünde görüş belirtmiştir.

1.3. Değersiz Alacağın Zarar Yazılacağı Dönem-213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 322.maddesinde belirtildiği gibi değersiz alacaklar bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleri ile zarara geçirilerek yok edilirler. Şüpheli alacak karşılığından farklı olarak,işletme hesabı esasında defter tutan mükellefler de değersiz alacaklarını gider kaydetmek suretiyle zarar yazabilirler.

Değersiz hale gelen alacakların zarar yazılması alacağın amortisman niteliğindedir.Bu nedenle amortismanlara ilişkin genel hükümler değersiz alacakların zarar yazılması için de geçerlidir.Dolayısıyla alacakların değersiz alacak niteliğini aldıkları dönemde zarar yazılması gerekir.İlgili yılda zarara geçirilmeyen değersiz alacağın,sonraki yıllarda zarar yazılabilmesi mümkün değildir.Bunun için firma zararda olsa bile alacak değersiz alacak durumuna geldiği
zarar yazılmalıdır.Aksi takdirde sonraki yıllarda zarar yazılabilme imkanı ortadan kalkar. 2

1.4. Değersiz Alacaklarda Muhasebe Kaydı-Örnek: A şahsından olan 10.000.000.000 TL alacak,ilgili adına açılan davanın kaybedilmesi sonucunda değersiz alacak niteliği kazanmıştır. Bu durumda yapılacak muhasebe kaydı aşağıdaki şekilde olacaktır.

-------------------------------------- / -----------------------------------------------
689 Diğer Olağandışı Gider ve
Zararlar Hesabı 10.000.000.000

120 Alıcılar Hesabı 10.000.000.000
------------------------------------- / ------------------------------------------------

Dönem sonunda değersiz alacakla ilgili oluşan zarar, Dönem Karı veya Zararı Hesabına devredilip, kapanacaktır.

----------------------------------31/12/2003------------------------------------------
690 Dönem Karı veya Zararı Hesabı 10.000.000.000
689 Diğer Olağandışı Gider ve
Zararlar Hesabı 10.000.000.000
--------------------------------- / ----------------------------------------------

2. VAZGEÇİLEN ALACAKLAR-Vazgeçilen Alacaklara ilişkin düzenlemelere Vergi Usul Kanunun 324 üncü maddesinde yer verilmiştir. Buna göre;“Konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar,borçlunun defterlerinde özel bir karşılık hesabına alınır. Bu hesabın muhteviyatı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kar hesabına naklolunur.”

Vazgeçilen alacaklarda da değersiz alacaklara ilişkin esaslar geçerlidir. Vazgeçilen alacak,alacaklı bakımından değersiz alacaktır. Borçlu bakımından ise bir avantajdır. Çünkü bu yolla borçlunun pasif kalemlerinde bir azalma olmuş,borçları azalmıştır.

2.1. Bir Alacağın Vazgeçilen Alacak Olarak Kabul Edilebilmesi İçin Gereken Şartlar-Kanun maddesinde de belirtildiği üzere; bir alacağın vazgeçilen alacak olarak kabul edilmesi için, alacaktan konkordato veya sulh yolu ile vazgeçilmelidir.

Vazgeçilen alacakları,değersiz alacaklardan ayıran en önemli nokta budur. Alacağın değersiz hale geldiğini kabul etmek için kazai bir hükme veya kanaat getirici bir belgeye ihtiyaç varken vazgeçilen alacaklar için Yasada,alacaklının rızasıyla alacağından vazgeçtiğini gösteren konkordato ve sulh yoluna yer verilmiştir.

Kanun koyucunun sulh yoluyla vazgeçilen alacak için herhangi bir belge aramaması, vazgeçilen alacağın gelir sayılmasından kaynaklanmaktadır. 3

Vazgeçilen alacaklarda; alacaklı alacağından vazgeçerek zarara uğramakta,borçlu ise bu borcundan kurtularak hasılat elde etmektedir. İşte bu noktada kanun koyucu borcundan kurtulup hasılat elde eden borçlu için bu hasılatı ilgili dönemde değil de,borçlunun defterinde özel bir karşılık hesabında üç yıl beklettikten sonra vergilendirmeyi öngörmüştür.

Maddede belirtildiği üzere vazgeçilen alacak borçlunun defterinde özel bir karşılık hesabına alınır ve üç yıl bekletilir. Alacaktan vazgeçildiği yıldan itibaren bu süre içinde zararla itfa edilmeyen karşılık, dönem kazancına eklenerek vergiye tabi tutulur. Ancak üç yıllık süre dolmadan işin terki, devir ve ölüm halinde karşılık hesabında bekleyen vazgeçilen alacaklar kara eklenir.

2.2.Vazgeçilen Alacaklarda Muhasebe Kaydı

Vazgeçilen Alacağın ilgili yılda muhasebe kaydı aşağıdaki gibi olacaktır.

----------------------------------- / -------------------------------------------
320 Satıcılar Hesabı XXXX
546 Vazgeçilen Alacaklar Hesabı XXXX
----------------------------------- / -------------------------------------------

İzleyen yıllarda yapılacak muhasebe kaydı

----------------------------------- / -------------------------------------------
546 Vazgeçilen Alacaklar Hesabı XXXX
690 Dönem Karı veya Zararı XXXX
----------------------------------- / -------------------------------------------
671 Önceki Dönem Gelir ve Karları XXXX
690 Dönem Karı veya Zararı XXXX
----------------------------------- / -------------------------------------------

SONUÇ

Yazımızda, Vergi Usul Kanununun 322. maddesinde düzenlenen değersiz alacaklar ile 324. maddesinde düzenlenen vazgeçilen alacakların tanımları yapılarak, öncelikle bir alacağın değersiz alacak olduğu gerekçesiyle zarar kaydedilebilmesi için gereken şartlar sıralanıp, aciz vesikalarının durumu değerlendirilmiş ve değersiz alacağın zarar yazılacağı döneme değinilmiştir. Vazgeçilen alacaklarla ilgili esaslara da değinilerek, değersiz ve vazgeçilen alacakların muhasebe kayıtları genel hatları ile açıklanmıştır.Mükellefler, değersiz ve vazgeçilen alacaklarda yukarıda belirtilen esaslara uymak ve kayıtlarını bu esaslara göre düzenlemek durumundadırlar.

10 senedir tahsil edilemeyen ve borçlunun adres ve akıbeti bilinmeyen alacaklar değersiz alacaklardır (Danıştay 4. Daire, Tarih: 23.03.1966, Esas No: 1962/3531, Karar No: 1966/ 1455)."



1 Erkan,Mehmet; “Vergi Hukukunda Değersiz ve Vazgeçilen Alacaklar”, Vergi Dünyası, S. 232, Aralık 2000
2 Yüksel,Volkan; “Değersiz Alacaklar ve Muhasebe İşlemleri”, Diyalog, S. 41, Ağustos 2003

3 Özyer, M. Ali; Vergi Usul Kanunu Uygulaması, HUD Yayınları, S.516, İstanbul 2001

20 Şubat 2014 Perşembe

Deneme süresinde sigorta.

İşverenler 4857 sayılı iş kanununda belirtilen deneme sürelerinde çalışanları sigortasız çalıştırmakta veya hiçbir şekilde sigortalı yapmamaktadır…


 Böyle bir durumda çalışan işçi açısından:
a.)Sağlık hizmetlerinden yararlanamamaktadırlar daha kötüsü şayet evli ise eşi ve çocukları da sağlık hizmetlerinden faydalanamamaktadırlar.
b.)Sosyal güvenlik haklarında mahrum kalabilmektedirler örneğin iş yeri kazası, meslek hastalığı gibi durumlarda çaresiz kalabilirler.
c.) Emeklilik için arana GÜN sayıları ve KAZANÇLARI boşa gitmektedir. Örneğin kişi 25 senede emekli olacaksa hiç sigortalı değilse emekli olabilmesi için 25 senelik çalışması gerekmektedir sigorta boşlukları varsa boşlukları çalışarak doldurması veya isteğe bağlı sigortaya tabi olup boşlukları ödeyerek emekli olabilmektedir

ÇALIŞANLARIN HAKKI:Sigortasız çalışan işçiler bu durumlarını SGK ya şikâyet ederek haklarını araması zorunludur bunu yapabilmeleri için şikâyet ettiği işyerinde ÇALIŞMAYA DEVAM EDİYOR OLMASI gerekmektedir. Şayet işyerinden çıkarıldıktan sonra veya kendi hür iradesi ile işinden ayrılırsa SGK ya yapmış olduğu veya yapacağı şikâyetler sonucunda olumlu sonuçlar vermemektedir.ANCAK….İşçinin elinde o işyerinde çalıştığına dair BELGE var ise yani maaş aldığına dair BANKA DEKONTU  veyaişyerinin verdiği  dekontlar  işyerinden KENDİ RIZANIZ veya ÇIKARILMANIZ DURUMUNDA  yapılan şikayetlerde çalışan lehine sonuçlar çıkar…

İŞÇİNİN İŞVEREN ALEYHİNE TESPİT DAVALARI:Çalışanlar işten ayrılma döneminden 5 yıl içinde işveren aleyhine açacakları HİZMET TESPİT DAVA’ları ile tespit ettirirler. Mahkemece tespit edilen ücretler ile çalışma gün sayıları SGK tarafından dikkate alınır ve o işçinin sigortasına sayılır. Sigortasız olarak çalışan işçide kıdem tazminatına hak eder.İşverenin işçisini hiç sigortaya bildirmemesi ve sigorta primlerini ödememesi işçiye haklı sebeple fesih hakkı verir. Konuyla ilgili Yargıtay 9. HD, 21.09.2010, E: 2010/26375, K: 2010/25219 Kararı  neticesinde işçi lehine karar vererek işvereni tazminata hükmetmiştir.Çalışanın  sigorta primlerinin hiç yatırılmaması veya eksik bildirilmesi çalışan için  sosyal güvenlik hakkını ilgilendiren bir durum olsa da, sigorta primlerinin hiç yatırılmaması, eksik yatırılması veya düşük ücretten yatırılması hallerinde de çalışan işçi açısından  haklı fesih imkanı vardır. (Yargıtay 9. HD, 18.01.2010, E: 2008/14545, K: 2010/292) Bütün bu durumlarda iş sözleşmesini sona erdiren işçi kıdem tazminatını da hak eder…

İŞÇİNİN TAZMİNAT ALMA HAKKI İŞYERİNE GÖRE DEĞİŞİKLİK GÖSTERMESİ:
1).30 VE ÜZERİNDE İŞÇİNİN ÇALIŞTIĞI İŞYERİNDE:Sigortasız çalıştığı halde SGK  şikayet ettiği için işten çıkarılıp açtığı  dava sonucunda  yani işe iade davasını kazandığında işveren işe almaş ise davayı kazanan işçiye En az 4 aylık ücret  En çok ise 8 aylık ücret tutarında İŞ GÜVENCESİ TAZMİNATINI  ve 1 senelik çalışmışlığı varsa KIDEM VE İHBAR Tazminatlarını  ve SGK kurumuna ödeyeceği diğer cezaları ödeyecektir.
2.) 29 İŞÇİNİN ÇALIŞTIĞI İŞYERİNDE:Sigortasız çalıştığı halde SGK  şikayet ettiği için işten çıkarılıp açtığı  dava sonucunda  bu işten çıkarma KÖTÜ NİYET  sayılacak ve İHBAR tazminatının 3 KATI tutarında KÖTÜNİYET TAZMİN AT’ı  ödeyecektir.

SONUÇ:
İşverenler çalıştığı işçileri gününde sigortalı yapmaları aksi halde hem sigortasız işçi çalıştırdığı için S.G.K ‘na sigortasız çalıştırdığı her ay başına pirimler ve bu primlere ek olarak usulsüzlük cezasıyla karşılaşacak aynı şekilde işçinin şikâyeti sonucu açılacak davalarda ise TAZMİNAT ödemeye mahkûm kalacak ve bu ödemiş olduğu tazminat ve diğer ücret giderlerini indirim konusu yapamayacaktır.

H.Yıldırım Kılınçaslan-Muhasebe Web.


18 Şubat 2014 Salı

2013 dönemi için 2014 Mart da verilecek/verilen GV Beyannamesi:

 DAR MÜKELLEF
1)TEVKİFATA TABİ TUTULMUŞ KAZANÇLARIN BEYANINA GEREK YOK
2)TİCARİ/ZİRAİ KAZANCI ÜZERİNDEN TEFKİFAT YAPILMAMIŞ ,SÜREKLİLİK ARZ EDEN GELİRLERİ İÇİN BEYANNAME VERİLİR.
3)SÜREKLİLİK ARZ ETMEYEN/ TEVKİFATA TUTULMAMIŞ KAZANÇLAR İÇİN MÜNFERİT BEYANNAME VERİLİR.

ÜCRET-BİRDEN FAZLA İŞVERENDEN ELDE EDİLEN TEVKİFATA TABİ TUTULMUŞ ÜCRETLERDE ÜCRETLERİN EN BÜYÜĞÜ DİKKATE ALINMADAN SONRAKİ İŞVERENLERDEN ELDE EDİLEN ÜCRET GELİRİ GELİR VERGİSİ TARİFESİNİN 2 DİLİMİNİ (2013 YILI İÇİN :26,000 TL)AŞARSA ÜCRETLERİN TAMAMI BEYAN EDİLİR

MENKUL SERMAYE İRATLARINDA FAİZ:
1)FAİZ GELİRİ 1.1.2006 DAN İTİBAREN İŞLETME İLE İLGİSİ OLMAYAN VE TEVKİF SÜRETİYLE VERGİLENDİRİLMİŞ FAİZ GELİRİ BEYANA TABİ DEĞİL
2)FAİZ GELİRİ 1.1.2006 DAN İTİBAREN İŞLETME İLE İLGİSİ OLMAYAN VE TEVKİF SURETİYLE VERGİLENDİRİLMEMİŞ FAİZ GELİRİ 1,390 TL AŞARSA BEYANA TABİ
(a) kıyı bankacılığından yani off -shore den elde edilen faiz gelirleri
(b)her çeşit senetlerin iskonto edilmesi karşılığında alınan iskonto bedelleri
(c)her çeşit alacak faizleri

MENKUL SERMAYE İRATLARINDA KAR PAYLARI: 1,390 TL YI AŞMASI HALİNDE TAMAMI BEYAN EDİLECEK MENKUL SERMAYE İRATLARI:
1.)HİSSE SENEDİ/TAHVİLLERİN VADESİ GELMEMİŞ KUPON SATIŞINDAN ELDE EDİLENLER
2.)İŞTİRAK HİSSELERİNİN SAHİBİ ADINA TAHAKKUK ETMEMİŞ KAR PAYLARININ DEVİR/TEMLİK KARŞILIĞINDA ALINAN PARA VE AYINLAR
3)YURT DIŞINDAN ELDE EDİLEN DİĞER MENKUL SERMAYE İRATLARI (FAİZ,REPO,KAR PAYI VB)
TAM MÜKELLEF KURUMLARDAN ELDE EDİLEN TEVKİFATLI KAR PAYININ BRÜT TUTARININ YARISI BEYANA TABİ DEĞİL,KALAN YARISI YALNIZ BAŞINA VEYA BEYANA TABİ DİĞER GELİRLERLE TOPLANDIĞINDA(2013 YILI İÇİN) : 26,000 TL Yİ AŞARSA BEYANA TABİ

GAYRİMENKUL SERMAYE İRATLARINDA KONUTDA GERÇEK GİDER: TİCARİ ,ZİRAİ SERBEST MESLEK FAALİYETİ NEDENİYLE BEYANA TABİ BAŞKA GELİR YOKSA 3,200 TL İSTİSNA HADDİNİ AŞAN GELİR BEYANA TABİ.
GERÇEK GİDERLER İSTİSNA SONRASI KAZANÇDAN İNDİRİLİR.

GAYRİMENKUL SERMAYE İRATLARINDA KONUTDA GÖTÜRÜ GİDER:TİCARİ ,ZİRAİ SERBEST MESLEK FAALİYETİ NEDENİYLE BEYANA TABİ BAŞKA GELİR YOKSA 3,200 TL İSTİSNA HADDİNİ AŞAN GELİR BEYANA TABİ.
%25 GÖTÜRÜ GİDER ÇIKARTILIR KALAN TUTAR BEYANA TABİDİR.
DİKKAT:2013 YILI ELDE EDİLEN ÜCRET+M.S.İ+G.M.S.İ+D.K.İ TOPLAMI ÜCRETLİ İÇİN GELİR VERGİSİ TARİFESİNİN 3 DİLİMİ OLAN 94,000 TL Yİ AŞARSA İSTİSNADAN FAYDALANAMAZLAR

GAYRİMENKUL SERMAYE İRATLARINDA İŞYERİ:
1)ÜZERİNDEN TEVKİFAT YAPILMAMIŞ İŞYERİ KİRA GELİRİ 1,390 TL Yİ AŞARSA TÜM GELİR BEYANA TABİ (BASİT ÜSÜLDE MÜKELLEFTEN ELDE EDİLEN KİRA GELİRİ GİBİ)
2) BRÜT KİRA GELİRİNDEN %25 GÖTÜRÜ GİDER ÇIKARTILIR KALAN TUTAR BEYANA TABİDİR.

DEĞER ARTIŞ KAZANCI:
9,400 TL İSTİSNA HADDİNİ AŞMIYOR İSE BEYANA TABİ DEĞİL
AŞIYORSA İSTİSNA BİR KEZ DÜŞÜLDÜKTEN SONRA KALAN TUTAR BEYANA TABİ

ARİZİ KAZANÇ:
21,000 TL İSTİSNA HADDİNİ AŞMIYOR İSE BEYANA TABİ DEĞİL ,
AŞIYOR İSE BİR KEZ DÜŞÜLDÜKTEN SONRA KALAN TUTAR BEYANA TABİ.

Mesken Kira Gelirlerinde İstisna Uygulaması-Konut kira geliri elde eden kişilerin, yıllık olarak tespit edilen istisna tutarının (2013 yılı için istisna tutarı 3.200 TL) altında kira geliri elde etmeleri halinde vergi dairesinde mükellefiyet kaydı açtırmasına ve beyanname vermesine gerek bulunmamaktadır.
Örnek: Bay (B), 2013 yılında meskenini aylık 250 TL’den kiraya vermiş ve yıllık 3.000 TL kira geliri elde etmiştir. Bu durumda elde edilen hasılat mesken istisna tutarı olan 3.200 TL’nin altında olduğundan beyan edilmeyecektir.
İstisna tutarının üzerinde konut kira geliri elde edilmesi halinde ise yıllık beyanname ile beyan edilen kira gelirinden istisna tutarının düşülmesi gerekmektedir.Mesken istisnası uygulaması sadece konut olarak kiraya verilen gayrimenkullerden elde edilen gelirler için söz konusudur. 2013 yılında 3.200 TL’nin altında mesken kira geliri olanlar yıllık beyanname vermeyecektir.
Örneğin, konut ve işyeri kira gelirinin birlikte elde edilip beyan edilmesi halinde, istisna sadece konut kira gelirine uygulanır. İşyeri kira gelirine istisna uygulanmaz.
Kira gelirinin yanında ticari, zirai veya mesleki kazancını beyan etmek zorunda olanlar ile istisna haddinin üzerinde hasılat elde edenlerden, beyanı gerekip gerekmediğine bakılmaksızın ayrı ayrı veya birlikte elde ettiği ücret, menkul sermaye iradı, gayrimenkul sermaye iradı ile diğer kazanç ve iratlarının gayri safi tutarları toplamı 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 103.md sinde yazılı tarifenin üçüncü diliminde ücret gelirleri için yer alan tutarı (2013 yılı için 94.000 TL) aşanlar, 3.200 TL’lik istisnadan yararlanamazlar.
Örnek: Bay (A), 2013 yılında, konut olarak kiraya verdiği gayrimenkulünden 6.000 TL kira geliri, tamamı tevkif yoluyla vergilendirilmiş 15.000 TL işyeri kira geliri ve 75.000 TL ücret geliri elde etmiştir.Bay (A)’nın elde etiği kira geliri için istisna uygulanıp uygulanmayacağı, 2013 yılı içerisinde elde ettiği gelir toplamının 94.000 TL’yi aşıp aşmadığına bakılarak tespit olunacaktır.
Elde edilen gelir toplamının (6.000 + 15.000 + 75.000 = 96.000 TL) 2013 yılı bakımından belirlenen tutarı (94.000 TL) aşması nedeniyle, 6.000 TL’lik konut kira gelirine ilişkin olarak 3.200 TL’lik istisnadan faydalanması mümkün olmayacaktır.
Bir konuta birden fazla kişinin ortak olması halinde, bu konuttan elde edilen kira gelirlerinin vergilendirilmesinde, her bir ortak için (2013 yılı için) 3.200 TL’lik istisna ayrı ayrı uygulanacaktır.Mirasın paylaşılmamış olması halinde, her bir mirasçı istisnadan ayrı ayrı yararlanacaktır.
Götürü Gider Yönteminde Gider İndirimi Götürü gider yöntemini seçen mükellefler, kira gelirlerinden istisna tutarını düştükten sonra kalan tutarın % 25’i oranındaki götürü gideri gerçek giderlere karşılık olmak üzere indirebilirler.Hakları kiraya verenler,götürü gider yöntemini uygulayamazlar.(Örnek olarak,işyeri kira geliri ile birlikte hak kira geliri de elde eden mükellefler, verecekleri gelir vergisi beyannamelerinde hak kira geliri yer aldığından dolayı gerçek gider yöntemini seçmek zorundadırlar.)
Gerçek Gider Yönteminde İndirilecek Giderler
Gerçek gider yönteminin seçilmesi durumunda, brüt kira geliri tutarından aşağıdaki giderlerin gerçek tutarları indirilebilir.
●● Kiraya veren tarafından kiraya verilen gayrimenkul için ödenen aydınlatma, ısıtma, su ve asansör giderleri,
●● Kiraya verilen malların idaresi için yapılan ve gayrimenkulün önemi ile orantılı olan idare giderleri,
●● Kiraya verilen mal ve haklara ait sigorta giderleri,
●● Kiraya verilen mal ve haklar dolayısıyla yapılan ve bunlara harcanan borçların faiz giderleri,
●● Konut olarak kiraya verilen bir adet gayrimenkulün iktisap yılından itibaren 5 yıl süre ile iktisap bedelinin % 5’i (İktisap bedelinin % 5’i tutarındaki bu indirim, sadece ilgili gayrimenkule ait hasılata uygulanacak, indirilmeyen kısım gider fazlalığı sayılmayacaktır. 2009 yılından önce iktisap edilen konutlar için indirimden yararlanılması mümkün bulunmamaktadır.)
İktisap bedelinin % 5’i tutarındaki bu indirim, sadece konut olarak kiraya verilen bir adet gayrimenkul için uygulanacaktır. İşyeri olarak kiraya verilen gayrimenkuller % 5’lik gider indiriminden yararlanamayacaktır. 
●● Kiraya verilen mal ve haklar için ödenen vergi, resim, harç ve şerefiyelerle kiraya veren tarafından belediyelere ödenen harcamalara katılma payları,
●● Amortismanlar,
●● Kiraya veren tarafından kiraya verilen gayrimenkul için yapılan onarım giderleri ile bakım ve idame giderleri,
●● Kira ile tuttukları mal ve hakları kiraya verenlerin ödedikleri kiralar ve diğer gerçek giderler,
●● Sahibi bulundukları konutları kiraya verenlerin kira ile oturdukları konut veya lojmanların kira bedeli, (İndirilmeyen kısım gider fazlalığı sayılmayacaktır.)
Türkiye’de yerleşik olmayan mükelleflerin (Çalışma veya oturma izni alarak altı aydan daha fazla bir süredir yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları dahil), yabancı ülkelerde ödedikleri kira bedelleri Türkiye’de elde edilen kira gelirinden gider olarak indirim konusu yapılamaz.
●● Kiraya verilen mal ve haklarla ilgili olarak sözleşmeye, kanuna veya ilama istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar.
Gerçek gider yöntemini seçen mükelleflerin, yaptıkları giderlerle ilgili belgeleri ilgili bulundukları yılı takip eden yıldan başlayarak 5 yıl süresince saklamaları ve vergi dairesince istendiğinde ibraz etmeleri gerekmektedir.
Gerçek Gider Yönteminde İstisnadan Yararlanılması Halinde İndirilecek Giderin Hesaplanması
Gerçek gider yönteminin seçilmesi ve konut kira gelirlerine uygulanan istisnadan yararlanılması durumunda, gerçek gider tutarının istisnaya isabet eden kısmı, gayri safi hasılattan indirilemeyecektir.
Vergiye tabi hasılata isabet eden indirilebilecek gider kısmı aşağıdaki formül kullanılarak hesaplanabilir.
İndirilebilecek Gider: Toplam Gider x Vergiye Tabi Hasılat / Toplam Hasılat
(*) Vergiye Tabi Hasılat = Toplam Hasılat - Konut Kira Geliri İstisnası
Örnek: Bay (B), sahibi olduğu konutu 2013 yılında kiraya vermiş olup, 18.000 TL kira geliri elde etmiştir. Başka geliri bulunmayan mükellef gayrimenkulü ile ilgili olarak, 4.500 TL harcama yapmış olup, gerçek gider yöntemini seçmiştir.
Mükellefin gerçek gider olarak indirebileceği tutar, 4.500 TL tutarındaki toplam giderin vergiye tabi hasılata isabet eden kısmı kadar olacaktır.
Vergiye Tabi Hasılat = 18.000 – 3.200 = 14.800 TL
İndirilebilecek Gider = (4.500 x 14.800) / 18.000 = 3.700 TL
ZARAR DOĞMASI HALİ-Gayrimenkul sermaye iradına konu olan sermayenin kendisinde meydana gelen eksilmeler zarar sayılmaz ve iradın gayri safi miktarının tespitinde gider olarak kabul edilmezler.Gayrimenkul sermaye iradının safi tutarının hesabında giderlerin fazlalığı dolayısıyla doğan zararlar, beş yılı geçmemek üzere gelecek yıllarda elde edilen kira gelirlerinden gider olarak düşülebilir. Bu durumun iki istisnası vardır:
●● Sahibi bulundukları konutları kiraya verenlerin kira ile oturdukları konut/lojmanların kira bedellerini indirim konusu yapmaları durumunda bir zarar doğması halinde, bu zararın gelecek yıllarda elde edilen gmsi dan indirim konusu yapılması söz konusu değildir.
●● Konut olarak kiraya verilen 1 adet gayrimenkule ait hasılattan indirim konusu yapılan iktisap bedelinin % 5’i oranındaki tutarın indirilemeyen kısmı gider fazlalığı olarak dikkate alınamaz.
KİRA GELİRİNİN BEYANI-Beyana tabi geliri sadece gmsi olan mükelleflerden;
●● Bir takvim yılı içinde elde ettiği konut kira geliri,istisna tutarını (2013 için 3.200 TL) aşanlar,
●● İşyeri kira gelirleri üzerinden vergi kesintisi yapılanlardan, kira gelirlerinin brüt tutarı beyanname verme sınırını (2013 yılı için 26.000 TL) aşanlar,(Beyanname verme sınırı olan 26.000 TL’nin aşılıp aşılmadığının tespitinde, gelir vergisi kesintisine tabi brüt kira gelirleri ile konut kira gelirinin gelir vergisinden istisna edilen tutarı aşan kısmı birlikte dikkate alınacaktır.)
●● Bir takvim yılı içinde mal ve hakların kiralanmasından elde edilen gelirlerden kesinti ve istisna uygulamasına konu olmayan ve tutarı beyanname verme sınırını (2013 yılı için 1.390 TL) aşanlar yıllık beyanname vereceklerdir.
Vergi kesintisine ve istisna uygulamasına konu olmayan kira gelirlerinin beyanında (Örneğin, basit usuldeki mükellefe kiraya verilen işyerinden elde edilen kira gelirlerinde olduğu gibi), 1.390 TL’lik tutar bir istisna olmayıp, beyanname verme sınırıdır. Bu tutarı aşan bir işyeri kira geliri olduğunda tamamı beyan edilecektir.
Aile bireylerinin her birinin sahip oldukları mal ve haklardan elde ettikleri kira gelirleri için kendi adlarına ayrı ayrı beyanname vermeleri gerekmektedir.
Beyanname, geliri elde eden aile bireyi adına düzenlenerek imzalanacaktır. Küçük ve kısıtlıların mükellef olması durumunda bunlar adına verilecek olan yıllık gelir vergisi beyannamesi veli, vasi veya kayyum tarafından imzalanır.
Mal ve haklara hisseli olarak sahip olunması halinde, her ortağın sadece kendi hissesine karşılık gelen kira gelirlerini beyan etmesi gerekmektedir.
BEYANNAMENİN VERİLME ZAMANI VE YERİ-Mükelleflerin, 1 Ocak 2013 – 31 Aralık 2013 dönemine ait beyana tabi gayrimenkul sermaye iradı gelirleri için 1 MART - 25 MART 2014 tarihleri arasında beyannamelerini vermeleri gerekmektedir.
Beyanname verme süresinin son gününün resmi tatil gününe rastlaması halinde, tatilden sonraki ilk iş gününün tatil saatine kadar beyanname verilebilir.
Beyanname; normal (adi) posta ile veya özel dağıtım şirketleri aracılığıyla gönderilirse, vergi dairesine ulaştığı tarihte, taahhütlü posta ile gönderilmiş ise zarfın üzerindeki postaya veriliş tarihinde verilmiş sayılır. Önceden Hazırlanmış Kira Beyanname Sisteminde ise kira beyannamesi elektronik ortamda onaylandığı anda beyanname verilmiş sayılır.
KİRA GELİRİ ELDE EDİLDİĞİ HALDE BEYANNAME VERİLMEMESİ VEYA EKSİK BEYAN EDİLMESİ
●● Konutlardan elde edilen kira gelirleri beyan edilmez veya eksik beyan edilirse, 2013 yılı için 3.200 TL’lik istisnadan yararlanılamaz. Ancak, idarece herhangi bir tespit yapılmadan önce, süresinde beyan edilmeyen veya süresinde verilen beyannamede yer almayan konut kirası gelirlerini, süresinden sonra verilen beyanname ile beyan edenler söz konusu istisnadan yararlanabilirler.
●● Geçmiş takvim yıllarına ait kira gelirlerini ilgili beyan döneminde hiç beyan etmeyen veya eksik beyan eden kira geliri sahiplerinin bu gelirlerini, Vergi Usul Kanununda yer alan Pişmanlık ve Islah hükümlerinden yararlanarak beyan etmeleri de mümkündür. Vergi dairesinin bilgisine girmeden önce, vergi dairesine kendiliğinden dilekçe ile bildirilmesi ve dilekçenin verildiği tarihten itibaren 15 gün içerisinde hiç verilmemiş beyannamenin verilmesi ya da eksik veya yanlış yapılan vergi beyanının düzeltilmesi ve ödeme süresi geçmiş verginin aynı sürede ödenmesi halinde bu mükellefler de konut istisnasından yararlanacak ve gecikmeden dolayı adlarına vergi ziyaı cezası kesilmeyecektir. Bu mükellefler hakkında pişmanlık zammı uygulanacak ve birinci derece bir kat usulsüzlük cezası kesilecektir.
●● Beyan edilmesi gereken kira gelirinin bildirilmemesi halinde, mükellef adına iki kat birinci derece usulsüzlük cezasıkesilir ve gelir takdir komisyonunca takdir edilir. Takdir edilen gelir üzerinden, gelir vergisi ile vergi ziyaı cezası hesaplanır.Vergi ziyaı cezası iki kat olarak kesilen usulsüzlük cezası ile kıyaslanıp miktar itibariyle en ağırı uygulanır.Ayrıca gecikilen her ay için gecikme faizi talep edilir.