.

.

23 Haziran 2014 Pazartesi

LTD de sorumluluk ....

6183 sayılı Kanunun 35.md göre, limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumludurlar. Ortak şirketteki payını devredecek olur ise de, payı devreden ve devir alan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden müteselsilen sorumlu olacaklardır. Yine amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde de müteselsilen sorumluluk söz konusu olacaktır. 

Devirden önceki kamu borçlarından kurtulmak mümkün müdür? 
6183 sayılı Kanunun 35.md göre bu mümkün değildir. Ancak, hisse devir sözleşmesinde karşılıklı anlaşılmış olunması halinde borcun ödenmesinde müteselsil sorumluluk devam etmekle birlikte, hissesini devreden özel hukuk yoluyla devlete ödediği tutar için hisselerini devrettiği kişiye başvurabilecektir. Aksi türlü hisseleri devrettim diyerek hisselerin devredilmesinden önceki döneme ait borçtan kurtulmak mümkün değildir. 

Şirket yetkililerinin sorumluluğu nasıldır ve hisse devri ile şirket yetkilisi sıfatı da devredilmiş sayılır mı? Limited şirketleri müdürler temsil ederler. Yeni TTK’nın 623.md göre, şirketin yönetimi ve temsili şirket sözleşmesi ile düzenlenir. Şirket sözleşmesi ortak veya ortaklara bırakılabileceği gibi, üçüncü kişilere de bırakılabilir. Ancak, limited şirketlerde anonim şirketlerde olduğu gibi yönetim tamamen ortak olmayanlara bırakılamaz. Limited şirketlerde en azından bir ortağın, şirketin yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunması gerekir. Kanuni temsilcilerin sorumluluğu 6183 sayılı Kanunun Mükerrer 35.md düzenlenmiştir. Buna göre de, şirketten tahsil edilemeyen amme alacakları kanuni temsilcilerin şahsi mal varlıklarından tahsil edilecektir. Kanuni temsilciler ödedikleri tutar için şirkete rücu edebileceklerdir.Burada asıl olarak üzerinde durmak istediğimiz önemli bir konu, limited şirket ortağı olup aynı zamanda da şirket müdürü olan birinin hisselerini devretmesi ve bunun da Ticaret Sicilinde tescil edilmesine rağmen müdürlükten istifa etmemesi halinde ne olacaktır? 

Örneğin, bir limited şirketin %99 ortağı olan birisi aynı zamanda da şirketin müdürüdür ve hisselerini de 01.01.2004’te devretmiştir ve bu devir Ticaret Sicil Gazetesinde 10.01.2004 tarihinde ilan edilmiştir. Ancak, bu şahıs ortak olduğu dönemde 01.01.2003 tarihinde 20 yıllığına müdür seçilmiştir ve hisse devri yapılmakla birlikte müdürlükten istifa edildiğine dair herhangi bir işlem yapılmamıştır. Bu şahsın hisselerini devrettiği tarihten hemen sonra yeni müdür seçilmiştir. Hatta hisse devir tarihinden günümüze kadar 6 defa müdür ataması yapılmıştır. Bu halde, hissesini 01.01.2004 tarihinde devreden şahsa örneğin şirketin 2008 ve 2009 yılı vergi borçları olan 5.000.000.-TL için vergi dairesi ödeme emri gönderebilecek midir? Şahıs 01.01.2004 tarihinde hissesini devretmesine rağmen 01.01.2003 tarihinde 20 yıllığına müdür seçildiğinden ve halen de müdür gözüktüğünden (müdürlük sıfatı 01.01.2023’de doluyor gözükmektedir) vergi daireleri bu durumlarda ödeme emri göndermektedir. 

Vergi dairesinin yaptığı işlem hukuki olur mu? Vergi dairesinin yaptığı işlem ilk planda hukuki gibi gözükmektedir. Ancak yargı bu konuda vergi daireleri gibi düşünmemektedir. Bir Danıştay Kararına göre, TTK daki tescil ve ilan edilmiş hususlarda yapılan değişikliklerin de tescil ve ilan edilmesi zorunluluğunu öngören düzenleme, bu işlemlerin geçerlilik şartı olarak değil, iyi niyetli üçüncü kişilerin korunması amacıyla öngörülmüş olup, ortaklıktan fiilen ayrılmakla, şirketin vergi ödevlerinin yerine getirilmesi hususunda yetkisi kalmayan kişi, 213 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi uyarınca şirketin vergi borçlarından sorumlu tutulamayacaktır. 
Karar hakkaniyete ve olayın gerçek mahiyetine uygun bir karardır.Şirket ortağı 01.01.2004’te hisselerini devretmiş,örneğin 15.01.2004’te de yeni müdür seçilmiş ve münferiden yetkili kılınmış ise ve sonrasında da defalarca müdür değişmiş ise bu durum göstermektedir ki 20 yıllık müdür seçilen birinin yetkisi kalmamıştır. Ancak, hissenin devredilmiş olmasına rağmen müdürlüğe de devam ediliyor olunabilir. Böyle bir durumda olayın özelliğine göre değerlendirme yapılmalıdır. 

Sonuç olarak, vergilendirmede olayın gerçek mahiyeti esastır ve ilgisi olmadığı halde müdürlükten istifa ettiğini tescil ettirmeyen birine yıllar sonra yüklü tutarlarda vergi borcu için ödeme emirleri göndermek olayın gerçek mahiyetine uygun düşmeyecektir. Yargı da bu tür ödeme emirlerinden doğacak sorumluluğu kabul etmemektedir. Tabidir ki, her olay kendi içinde değerlendirmelidir.

www.dkrdenetim.com




2985 sayılı Toplu Konut Kanununun Ek 2 nci maddesi kapsamında kullandırılacak kredilerle ilgili ipotekler ile bu konutların tapuya tescilinde harç uygulaması.

 T.C. MALİYE BAKANLIĞI - Gelir İdaresi Başkanlığı
Harçlar Kanunu Sirküleri/14
  Konusu : 2985 sayılı Toplu Konut Kanununun Ek 2.md kapsamında kullandırılacak kredilerle ilgili ipotekler ile bu konutların tapuya tescilinde harç uygulaması.
 Tarihi :18/06/2014  Sayısı : HK-14/2014-2
 İlgili Kanunlar: 2985 sayılı Toplu Konut Kanununun Ek 2.md i; 492 sayılı Harçlar Kanununun 59.md (I) bendi ve 492 sayılı Kanuna bağlı (4) sayılı tarifenin 7 nci ve 20/(a) maddeleri.
 1-Giriş: 2985 sayılı Toplu Konut Kanununun Ek 2.md uyarınca hak sahiplerine faizsiz olarak kullandırılan kredilerle ilgili ipotekler ile iktisap olunan konuta ilişkin olarak tapuda yapılacak işlemlerde harç uygulaması bu sirkülerin konusunu oluşturmaktadır.
2- Yasal Düzenleme: 492 sayılı Harçlar Kanununun "Harçtan müstesna tutulan işlemler" başlıklı 59.md 4962 sayılı Kanunun 13.md ile eklenen (I) bendi ile; "2985 sayılı Toplu Konut Kanununa 10/5/1990-3645 sayılı Kanunla eklenen ek 2.md kapsamında kullandırılacak kredilerle ilgili ipotekler ile bu konutların hak sahipleri adına tapuya tescili." tapu harcından istisna edilmiştir. 2985 sayılı Toplu Konut Kanununun 12/7/2013- 6495 sayılı Kanunun 84.md ile değişik Ek 2.md “8/6/1949-5434 sayılı T.C.Emekli Sandığı Kanununun 56.md ile mülga 45. ve 65.md lerine, 31/5/2006-5510 sayılı SS ve GSS Kanununun 47.md ve 3/11/1980-2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanuna göre veya 2330 sayılı Kanun hükümleri uygulanarak aylık bağlanmasını gerektiren kanunlara göre harp veya vazife malulü olmaları sebebiyle kendilerine aylık bağlananlara bir konut ile sınırlı olmak kaydıyla TOKİ den faizsiz olarak kredi verilir. Aynı kanunlar kapsamına giren sebeplerle hayatını kaybedenlerin dul ve yetimleri ile harp veya vazife malullüğü aylığı almaktayken faizsiz kredi hakkından yararlanmaksızın hayatını kaybedenlerin dul ve yetimleri için ise; bir konut ile sınırlı olmak üzere, öncelikle dul eşine, eşi hayatta değilse veya evlenmişse kredi kullanacak çocuklardan en az birisinin yetim aylığı almakta olması kaydıyla aylık bağlanma koşullarına bakılmaksızın talepte bulunan çocuklarına müştereken, bu kişiler bulunmadığı takdirde de öncelikle anaya olmak üzere ana veya babasına konut sahibi yapmak amacıyla Toplu Konut İdaresince faizsiz olarak kredi verilir.
1.fıkr.da belirtilen haller kapsamında harp veya vazife malulü sayılanlardan sınıf veya görev değiştirerek çalışmaya devam eden kamu görevlileri ile ilgili mevzuatına göre aylık bağlanan malullerden, 5510 sayılı Kanunun 4.md kapsamında çalışmaya başlamaları nedeniyle ödenmekte olan aylıkları kesilenler de birinci fıkra hükmünden yararlanırlar. Bu kredinin tavan tutarı, Yüksek Planlama Kurulunca belirlenir. Kredi için yapılacak başvurulara, kredilerin kullandırılmasına, geri ödeme süre ve yöntemlerine ilişkin usul ve esaslar, Maliye Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile SGK görüşü alınarak TOKİ den çıkarılan yönetmelik ile belirlenir." hükmü yer almaktadır.
13/02/2014 -28912 RG de yayınlanan TOKİ den Şehit Ailelerine, Harp ve Vazife Malulleri ile Dul ve Yetimlerine Açılacak Faizsiz Konut Kredisi Hakkında Yönetmeliğin "Amaç ve kapsam" başlıklı 1.md de; Yönetmeliğin, 2985 sayılı Toplu Konut Kanununun Ek 2.md kapsamına giren, hayatını kaybedenlerin aileleri ile harp veya vazife malullerini, kredi kullanmadan vefatları halinde ise bunların ailelerini konut sahibi yapmak için TOKİ tarafından açılacak faizsiz konut kredisine ilişkin usul ve esasları kapsadığı,3. md hak sahibinin, bu yönetmelik çerçevesinde açılacak faizsiz konut kredisini kullanmaya hak kazanan 4.md tanımlanan kişi veya kişiler olduğu; kredinin, 4.md tanımlanan hak sahibini konut sahibi yapmak amacıyla TOKİ kaynaklarından verilen faizsiz konut kredisini kapsadığı belirtilmiş, 5.md de hak sahiplerine kredi açılabilecek konutlara ilişkin açıklamalara yer verilmiştir.
3- Değerlendirme ve Sonuç: 492 sayılı Kanununun 59.md I bendi ile 2985 sayılı Kanunun ek 2.md uyarınca TOKİ den açılacak faizsiz konut kredisi ile ilgili ipoteklerde ve söz konusu kredi kullanılarak edinilecek konutun tapuya tescilinde,1 konutla sınırlı olmak üzere şehit ailelerine, harp ve vazife malulleri ile dul ve yetimlerine tapu harcı muafiyeti sağlanmıştır. Buna göre, 2985 sayılı Toplu Konut Kanununun Ek 2 nci maddesi kapsamına giren, hayatını kaybedenlerin aileleri ile harp veya vazife malullerini, kredi kullanmadan vefatları halinde ise bunların ailelerini konut sahibi yapmak için Toplu Konut İdaresi tarafından kullandırılacak faizsiz konut kredilerine ilişkin olarak sadece bir konutla sınırlı olmak kaydıyla;
- Tapuda yapılacak ipotek işleminde,
- Hak sahibi kişilerin bu şekilde edineceği konutun tapuya tescili işleminde,  492 sayılı Harçlar Kanununun 59 uncu maddesinin I.bendi gereği hak sahibi kişilerden tapu harcı aranılmaması gerekmektedir.
 Duyurulur
Gelir İdaresi Başkanı
Adnan Ertürk


19 Haziran 2014 Perşembe

17 Haziran 2014 Salı

SMMM/YMM sözleşmelerinin damga vergisi hk. (ASMMMO kaynaklıdır)

488 sayılı DVK 1.md,bu Kanuna ekli 1 sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu, bu Kanundaki kağıtlar teriminin, yazılıp imzalanmak veya imza yerine geçen bir işaret konmak suretiyle düzenlenen ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan belgeler olduğu açıklanmıştır.Görüldüğü gibi damga vergisini doğuran olay düzenlenen kağıtların (Sözleşmenin) yazılı olarak yapılması ve imzalanması ile doğmaktadır. Ancak; Borçlar Kanunu’nun 12.md göre akitler (sözleşmeler) şekil şartına tabi değildir.Yani yazılı olarak sözleşme yapılması zorunlu değildir.BK ’nun sözleşmelerin şekli başlıklı 12.maddesi aşağıdaki gibidir.
“MADDE 12- Sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir.”
Görüldüğü gibi yazılı şekil şartı kanunda belirtilmedikçe zorunlu değildir.Yazılı şekil şartının herhangi bir yönetmelikte yer alması kanunda yer aldığı anlamına gelmez.Damga vergisini doğuran olay; kâğıtların (özele indirgeyecek olursak sözleşmenin yapılması) imzalanması ile meydana gelmektedir. Yazılı bir sözleşme bulunmaması halinde damga vergisinin doğmayacağı yani vergiyi doğuran olayın vuku bulmayacağı açıktır.Nitekim VUK md 19 vergiyi doğuran olay açıklanırken “Vergi alacağı vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekamülü ile doğacağı” açıklamasına yer verilmiştir. Bu nedenle SMMM ve mükellef arasında yazılı sözleşme yapılmaması halinde ya da sözleşmenin kendiliğinden uzaması halinde damga vergisinin aranması yasal dayanaktan yoksundur.Nitekim,2014 yılında Balıkesir Vergi Mahkemesinin E:2013/455, K:2014/54 sayılı kararında aşağıdaki ifadeye yer verilmiştir. “Bu durumda davalı idarece davacı ortaklık tarafından düzenlenen hizmet sözleşmelerinin süreçlerinin kendiliğinden uzayıp uzamadığı ve 2012 takvim yılı içerisinde yeni hizmet sözleşmesi düzenlenip düzenlenmediği hususunda herhangi bir somut tespit araştırılma ve incelemenin yapılmadığı, salt ortaklar tarafından verilen beyannameler ve bilgi kayıt sisteminden elde ettiği veriler ile yeni sözleşmelerin düzenlendiği varsayımından hareketle matrah tespit edildiği anlaşıldığından, takdir komisyonu kararına dayanılarak yapılan cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”

1- Mevcut sözleşmelerin sadece tutarının değiştirilmiş olması halinde sadece değiştirilen ya da artırılan miktarın damga vergisine tabi olacağı DVK md 14 2.fk da, belli parayı ihtiva eden mukavelenamelerin değiştirilmesi halinde artan miktarın aynı nispette vergiye tabi olacağı belirtilmiştir.
2- Sözleşmelerin yenilenmeden eski sözleşmenin yürürlükte olduğunun taraflarca kabulü halinde de damga vergisinin doğmayacağı Bartın Defterdarlığı tarafından 12.01.2012 tarihli, ve Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 7.4.2013 tarihli özelgeleri ile açıklığa kavuşturulmuştur. Söz konusu özelgeler yazımız ekinde sunulmuştur.
3- Sözleşmelerin büyük bir bölümü asgari ücret tarifesinin üzerinde bir tutarda yapılmakta olduğundan her yıl yeniden ücret artırılması cihetine gidilmemekte birkaç yıl sonra gene asgari tarifenin üzerinde yeni sözleşme yapılmaktadır. Bu durumda aradaki yıllarda eski sözleşmede herhangi bir değişiklik bulunmadığı için sözleşme aynen devam etmekte ve damga vergisi hesaplanmamaktadır. Nitekim söz konusu özelgelerde uygulamanın böyle olması gerektiği yönünde ifadeler içermektedir.
Yukarıdaki açıklamalara göre;
1- Sözleşme geçmiş yıllarda yapılmışta devam ediyorsa,
a) Ücretin asgari ücret tarifesindeki tutar üzerinden belirlenmiş ise ve herhangi bir şekilde değişikliğe uğramadan devam ediyorsa damga vergisi doğmayacaktır.
b) Asgari ücret üzerinden sözleşme yapılmış ve bu sözleşme sonraki yıllarda da devam ediyorsa sadece ilgili yılda yapılan artış üzerinden damga vergisi hesaplanması gerekecektir.
2-Yeni Sözleşme yapılması halinde,sözleşme tutarı üzerinden damga vergisi hesaplanması  gerekecektir.

 http://www.asmmmo.org.tr/userfiles/others/files/BalikesirVergiMahkemesiYargiKarari.pdf
http://www.asmmmo.org.tr/userfiles/others/files/BartinValiligiOzelgesi.pdf

GELİR İDARESİ BAŞKANLIGI
Kocaeli Vergi Dairesi Başkanlığı-(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Sayı: 93767041-155[14-2013/34]-2-5 Lı50~~1/2013
Konu:3568 sayılı Kanuna göre yapılan sözleşmelerde Damga Vergisi hk
Sayın :……… /İzmit/KOCAELİ
İlgi :14.02.2013 tarih ve 1337 sayı ile gelen 13.02.2013 tarihli özel ge talebiniz.
İlgide kayıtlı özelge talep formu ve ekinin incelenmesinden, mali müşavirliği ni yaptığınız müşterilerinizle imzaladığınız Muhasebeci-Mükellef sözleşmelerinin karşılıklı feshedilmediği sürece yürürlükte olduğu, yeni bir sözleşme veya sözleşme yerine geçen yeni bir kağıt düzenlenmeksizin veya yeni bir şerh verilmeksizin kendiliğinden uzaması halinde söz konusu sözleşmelere ilişkin damga vergisinin tekrar ödenip ödenmeyeceği hususunda görüş talep edildiği anlaşılmaktadır.
488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu, bu Kanundaki kağıtlar teriminin, yazılıp imzalanmak veya imza yerine geçen bir işaret konmak suretiyle düzenlenen ve herhangi bir husus u ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan belgeler ile elektronik imza kullanılmak suretiyle manyetik ortamda ve elektronik veri şeklinde oluşturulan belgeleri ifade edeceği, 2 nci maddesinde ise vergiye tabi kağıtlar mahiyetinde bulunan veya onların yerini alan mektup ve şerhlerle, bu kağıtların hükümlerinin yenilenmesine, uzatılmasına, değiştirilmesine devrine veya bozulmasına ilişkin mektup ve şerhlerin de damga vergisine tabi olduğu; 10 uncu maddesinde damga vergisinin nispi veya maktu olarak alınacağı, nispi vergide, kağıtların nevi ve mahiyetlerine göre bu kağıtlarda yazılı belli paranın, maktu vergide kağıtların mahiyetlerinin esas olacağı, belli para teriminin, kağıtların ihtiva ettiği veya bunlarda yazılı rakamların hasıl edeceği parayı ifade edeceği; 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında da, belli parayı ihtiva eden mukavelenamelerin değiştirilmesi halinde artan miktarın aynı nispette vergiye tabi olacağı belirtilmiştir.
Mezkur Kanuna ekli (1) sayılı tablonun “I.Akitlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümünün All fıkrasında, belli parayı ihtiva eden mukavelenameler, taahhütnameler ve ternliknamelerin damga vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır. 01.01.2013 tarihinden geçerli olmak üzere nispi damga vergisi oranları, Kanuna ekli (1) sayılı tablonun I1A-1 fıkrasındaki kağıtlara ilişkin damga vergisi oranı binde 9,48 olarak belirlenmiştir.
Diğer taraftan, 02/01/1990 tarihli ve 20390 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali Müşavir Ücretlerinin Esasları Hakkında Yönetmeliğin 14 üncü maddesinde; ücret sözleşmelerinin münferit ya da süreli olarak yapılabileceği, süreli sözleşmelerin en az bir yıllık olmasının şart olduğu, sözleşmelerin ait oldukları işlemleri ve bunlara ait süreleri kapsayıp, diğer işlem ve sürelere uygulanamayacağı, bu durumda yeni sözleşme yapılması gerektiği belirtilmektedir.
Özelge talebinize konu müşterilerinizle yaptığınız hizmet sözleşmesinin; 6.1 maddesinin “Meslek mensubunun sözleşmede belirtilen işlerden dolayı sözleşme dönemi süresince alacağı ücret aylık KDV hariç TL (yalnız TL ) olup, mükellef tarafından her ay nakit olarak ödenecektir.” şeklinde olduğu, sözleşmenin 7 nci maddesinde, sözleşmenin imza tarihinden itibaren bir yıl süreyle geçerli olmak üzere düzenleneceği ve karşılıklı feshedilmediği sürece yürürlükte olacağı, sözleşme tarihini takip eden her yılın sonundan en az bir ay önce yazılı ihbarda bulunulmaması halinde sözleşmenin kendiliğinden uzayacağı ancak sözleşmede belirtilen ücreti n her yıl %10′dan az olmamak üzere, Türkiye İstatistik Kurumu’nca açıklanan ÜFE/TEFE ortalaması kadar otomatik olarak artırılarak tahsil edileceği, ücret değişikliği ile ilgili yeni bir sözleşme düzenlenmeden mevcut sözleşmenin geçerliliğini koruyacağı, sözleşmenin 2 sayfa 1 örnek olarak düzenlendiği hususlarını içerdiği belirtilmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, mali müşavirliğini yaptığınız müşterilerinizle düzenlediğiniz hizmet sözleşmelerinin süresi, içeriği ve geçerlilik şartları gibi hususlar 3568 sayılı Kanun uygulaması ile ilgili olup, bu hususlardan ari olarak Damga Vergisi Kanunu yönünden, söz konusu sözleşmelerin süresinin, bu sözleşmelere şerh konulması veya yeni bir sözleşme veyahut bu mahiyette bir kağıt düzenlenmesi şeklinde herhangi bir değişiklik yapılmaksızın kendiliğinden uzaması durumunda, sözleşme süresinin bitimini izleyen yıllar için ayrıca damga vergisi aranılmaması gerekmektedir. 
Bilgi edinilmesini rica ederim.
Ayhan YAMAN
Vergi Dairesi Başkan V.
(*)Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**)İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

14 Haziran 2014 Cumartesi

İbranamelere Dikkat.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır.
132’inci MADDE   01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132 inci maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir.” şeklinde kurala yer verilmiştir.
402’inci MADDE   6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre;
      Ø  İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması,
Ø  İbra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması,
Ø  İbra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi,
Ø  Ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır.

Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.
İŞVEREN HATA YAPMAYIN ÖDEMEYİ BANKA KANALI İLE YAPIN Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.
İŞ SÖZLEŞMESİ SONA ERMESİ İLE BİRLİKTE BİR AYLIK SÜRE GEÇMESİ GEREKİR
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde yapılan ibra sözleşmelerine geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir.Aynı maddede, alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmelerinin (ivazlı ibra), ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli olacağı öngörülmüştür. 4857 sayılı İş Kanununun 19 uncu maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır.Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir.
O halde feshi izleyen 1 aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak,iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir.Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur.
İŞVEREN BURADA HATA YAPIYOR ALACAĞI BİR AY GECİKTİRİYOR Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir.Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir
BANKA DIŞINDA ÖDEME TERCİH EDİLİRSE 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun değinilen maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibra yerine tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur.
GÜNCEL YARGITAY KARARI
T.C  YARGITAY  9. HUKUK DAİRESİ
Esas No. 2011/51524 Karar No. 2014/50  Tarihi: 13.01.2014
Davacı, kıdem tazminatı, izin ücreti, fazla mesai ücreti ile ulusal bayram, genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiştir. Davalı, davacının tüm alacaklarının ödendiğini ve işvereni ibra ettiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, akdin işverence haksız olarak feshedildiği, davalının ödeme iddiasını ispat edemediğinden ibranamenin geçersiz olduğu sonucuna varılarak, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Mahkemece, ibranamedeki tutarların davacıya ödendiği ispat edilemediğinden ibraname geçersiz sayılmıştır.Somut olayda, davacının imzasını taşıyan ibraname fesihten sonraki tarihte düzenlenmiş olup, miktar içermektedir. Miktar içeren ibraname, üzerinde yazılı tutarların ödendiğini gösteren makbuz hükmündedir. İbranamede yazılı tutarların davacıya ödendiği kabul edilerek davacının bakiye alacaklarının hüküm altına alınması gerekirken, mahkemece ibranamenin geçersiz sayılması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı bozulmasına  karar verilmiştir.
Vedat İlki-Muhasebe Web.