.

.

27 Eylül 2014 Cumartesi

Zarar eden şirketler.

SERMAYE YETERSİZ KALIRSA VEYA KAYBEDİLİRSE NE YAPILABİLİR.
Bu konuyu artık tartışmaya açmak ve yeni döneme hazırlık yapmanın zamanıdır. Uygulamaya girecek
TTK ve TMS uygulamalarında daha sağlam zeminde bulunmanın yanında Kanuni zorunluğun olduğu
bilinmelidir.
Türk Ticaret Kanunu'nun 324. Maddesi : . Şirketin bilançosunda sermayenin kısmen veya tamamen kaybedildiği anlaşılmışsa bu konuda harekete geçilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Şayet şirket sermayesinin üçte ikisinden fazlası karşılıksız kalmışsa genel kurulda ya mevcut (sermayenin üçte bir kalmışsa) üçte bir sermaye ile yetinilmesine karar verilecek ya da eksilen sermayenin ortaklarca tamamlanması gerekecektir.
Türk Ticaret Kanunu'na göre şayet şirket sermayesinin üçte ikisinden fazlasını yitirmişse sermayesini artıramamaktadır. Önce şirket ortaklarının eksilen sermayeyi en az üçte iki seviyesine nakit enjekte etmek suretiyle getirmeleri gerekmektedir.
Ancak ondan sonra sermayenin (üçte birinden fazlasının) korunduğu YMM raporu ile tespit ettirilmekte ve sermaye artışı yapılabilmektedir.
Ancak uygulamada bazen bu durum göz ardı edilerek de sermaye artışı yapıla bilindiğine şahit olunmaktadır.

Sermayenin tamamlanması bankaya nakit girişi suretiyle aktiflerin artırılması ve pasifte öz sermaye hesapları altında bir hesaba fon olarak kayıt suretiyle olacaktır.
-------------------------------/----------------------------------------
102…………………………… 50 000 
529…………………………… 50 000
-Sermaye tamamlama fonu
---------------------------------/---------------------------------------- 

İlk etapta yukarıdaki kayıt yapıldıktan sonra ikinci aşamada pasifteki bu fonla aktifteki zararlar, fon tutarı kadar karşılıklı kayıtla kapatılmaktadır. Bu yolla şirket bilançosundaki ticari birikmiş zarar tamamlanan sermaye tutarı (ilk etapta pasifte fona kaydedilen tutar) kadar azaltılmaktadır. 
----------------------------------/--------------------------------------------
529………………………………………. 50 000
580………………………………….. 50 000
--------------------------------------/-------------------------------------------

Yukarıda bahsettiğimiz yöntem ile ticari zararları bilançoda yok etsek bile beyannamede takip ettiğimiz devreden birikmiş zararları mahsup hakkımız devam edecektir.

''Sermaye tamamlama suretiyle pasifte fona kaydettiğimiz bu tutarı şirketin bilançosu düzeldiğinde ortaklara iade etmek mümkün müdür?'' sorusuna farklı cevaplar verilmektedir. Şekil ve hukuki altyapısı uygun oluşturulmak şartıyla mümkün olacağı kanaatindeyiz.
Alıntı: Zeki Gündüz YMM, Bilanço Nasıl Güzelleştirilir? (2)

Bu konuyu tamamlamak için devam edersek Gelir sayılması gerektiği hakkında Bakanlık görüşü ve uygulaması mevcuttur. Tabiki bu olayın devamı dır.

Bu konuda Sn.Erdoğan Öcal'ın makaleleri vardır.
ve ayrıca: Değerli okurlarımız, 20 Temmuz 2012 tarihli "YeniTTK’da şirket iflasına yönelik önemli biryenilik” başlıklı yazımızdaYeniTTK’nın getirdiği en önemliyeniliklerdenbirini ele almıştık. Söz konusu yazımızda,YeniTTK’nın 376’ncı maddesine göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, derhâl toplantıya çağrılan genel kurulun,

- sermayenin üçte biri ile yetinmeye veya
-sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirdeşirket kendiliğinden sona ereceğini belirtmiştik.

YeniTTK’nın 376’ncı maddesinde yapılan düzenlemenin Eski TTK’nın 324’üncü maddesi düzenlemesinden farkı,YeniTTK’da sermayenin tamamlanması ile kastedilen husus, maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere, sermayenin;
-azaltılan sermaye kadar veya ondan fazla sermaye artırımı yapılmasıveya
-bilanço açıklarının pay sahiplerinin tümünce veya bazı pay sahipleri tarafından kapatılmasıya da
-bazı alacaklıların alacaklarını silmesikastedilmektedir.

Burada,YeniTTK ile çok önemli değişikliklere gidilerek, azaltılan sermayeden daha fazla sermaye artırımına izin verilmektedir. Ayrıca, bilanço açıklarının bazı pay sahiplerince kapatılması ve bazı alacaklıların alacaklarını silmesi düzenlemesi getirilmektedir.

Yapılan bu değişikliklerle şirket ortaklarının şirketi devam ettirmek istemeleri halinde, şirketin iflasından çok, şirketin devam ettirilmesinin önünün açıldığını vurgulamıştık.Konunun vergisel boyutunu ise önümüzdeki yazılarımızda ele alacağımızı belirtmiştik. Sermaye tamamlama fonu diye de adlandırılan fonun vergilemesi konusunu aşağıda ele alacağız.

YeniTTK 376’ncı madde hükmüne göre, genel kurulda sermayenin tamamlanması kararı alınacak olur ise, ortaklar, sermayenin tamamlanması için, zor durumdaki şirkete hisselerine düşenödemeleriyapmaları halinde, şirket bu fonu, kanun hükmü gereği, zararların kapatılmasında kullanmak zorundadır. Ortaklar tarafından sermayenin tamamlanması için konulan buparapasifte bir fon hesabına alınmamalıdır. Paranın konuluş amacı bilanço açıklarını yani zararı kapatmaktır.

Konuyla ilgili olarak en son Gelir İdaresi Başkanlığınca verilen 01.06.2012 tarih ve 11 sayılı Özelge’de; 
"Türk Ticaret Kanununda zarar telafisi fonu ile ilgili bir düzenleme bulunmadığı gibi bu ad altında yurt dışından gelen paraların yedek akçe olarak kabul edileceğine dair bir hüküm de bulunmamaktadır.

Türk Ticaret Kanunu hükümleri kapsamında sermayeye ilave edilmeyen sermaye tamamlama fonunun, ortağı olunan iştirak tarafından, iştiraklerin maliyet bedeline eklenmesi mümkün değildir. Sermaye tamamlama fonunun ödendiği iştirakin, bu tutarları kurum kazancına dâhil etmesi gerekmektedir.
Ayrıca, sermaye tamamlama fonu adı altında iştirake ödenen tutarlar, Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. ve Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 8. maddesinde sayılan giderler kapsamına da girmediğinden, gider yazılması veya zarar olarak dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.

Öte yandan, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların % 75’lik kısmının istisna olduğu hükme bağlanmıştır.
Aynı maddenin üçüncü fıkrasında da iştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesinin kabul edilmediği belirtilmiştir.
Bu çerçevede, iştirak hisseleri satışından; kazanç doğması ve maddede belirtilen şartların varlığı halinde satıştan doğan kazancın % 75’inin istisnaya konu edilmesi mümkün olup zarar doğması halinde ise bu zararın %75’inin kurum kazancından indirilebilmesi mümkün bulunmamaktadır.”denilmektedir.

Burada TTK ile vergi kanunları arasında bir çelişki doğmaktadır.YeniTTK’nın 376’ncı maddesi hükmüne göre bilanço açıklarının kapatılmaması durumunda şirket sona erecek iken(Aslında, 376’ncı madde sermayenin tamamlanması veya daha fazla sermaye konulmasının yasal zeminin oluşturmaktadır), vergi kanunlarıbakımındankapatılan bu açık için zor durumda olan şirkete konulacak paralar şirket açısından gelir kabul edilerek vergiye tabi tutulmakta ve bu fonu koyan ortaklar açısından ise gider olarak kabul edilmemektedir. Çünkü, vergi kanunlarıbakımındanbu gelirin istisna olduğuna veya ödeyen ortaklarbakımındangider olarak kabul edilmesine yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, Gelir Vergisi Kanununun 38’inci maddesine göre, bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce:
1. İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir;
2. İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.
Ticari kazancın bu suretle tesbit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulur.

Bu şu anlama gelmektedir, ortaklar tarafından şirkete konan paraların dönem başı öz sermayesinin dönem sonu özsermayesinden çıkarılması sonucu ortaya çıkan farktan indirilecek olması nedeniyle, zarar tamamlaması ya da bilanço açığının kapatılması adı altında ortakların TTK’ya göre zorunlu olarak koydukları paranın vergiye tabi olmaması gerekir. Aslında vergiyi doğuran olay doğmadığına göre herhangi bir istisnai düzenleme de olmayacaktır.(Aynı yönde görüş için bakınız: Erdoğan Öcal, Sermaye Tamamlama Fonu Hesabına Yapılan Ödemeler Kurumlar Vergisine Tabi Mi?, Vergi Sorunları Dergisi İnternet Sitesi Yazarı)

Burada tekrardan önemle vurgulanmalıdır ki, Yeni TTK’nın 376’ncı maddesiyle artık eksilen sermaye kadar değil, eksilen sermayenin üzerinde sermaye artışı yoluna gidilebilecektir. Böylece, şirketlerin yaşatılmak istenmesi durumunda Yeni TTK bunun önünü açmaktadır. Bu konu daha önceki yazılarımızda da kaleme alınmıştır.

Sonuç olarak, Gelir İdaresinin görüşü her ne kadar sermayeyi tamamlama fonunun şirket bakımından vergiye tabi bir gelir ve ödeme yapan ortaklar bakımından kanunen kabul edilmeyen bir gider niteliğinde olduğu yönünde olsa da, işlem yapmadan önce tekrardan Gelir İdaresinden görüş talep edilebilir. Ayrıca, ihtirazi kayıtla beyan edilerek dava yoluna da gidilebilecektir. Bir taraftan Yeni TTK ile eksilen sermayeden daha fazla sermaye konulmasına olanak tanınarak şirketler kurtarılmak istenirken, diğer yandan vergi kanunlarına göre bu fonu vergilendirilecek bir kazanç gibi algılamak tezat oluşturmaktadır.

131 xxxx
580 xxxxx
zararı ortaklara aktarıp
--------------------
100 xxxx
131 xxxxxxxxxxx
ortaklardan zararı tahsil etmek
---------------------------



Türk Ticaret kanunu açısından bir sorun yoktur ve zararlar hem ayrılan yedek akçe ile hemde bunun dışında 6102/376.madde kapsamında alınan kararla ortakların zararları kapatması mümkündür ve sicillik bir uygulama olmadan yapılabilir ama tabi her ikisi içinde genel kurulun kararı lazımdır müdür,müdürler kurulu veya yönetim kurulunun kararı yeterli olmaz, diğer nokta muhasebe uygulamasına geldiğimizde karşımıza şuan MSUGT.leri ile uygulama yaptığımız muhasebe ve raporlama standartlarına özellikle tek düzen hesap planına göre 52.ci gruptaki sermaye yedekleri hesabı uygun değildir,diğer nokta muhasebe kaydı için en uygun kayıt doğrudan 580 hesabın kapatılmasıdır ve tek düzenede uygundur.


(Mustafa Gülşen forumda yüksekkaya ve dumanlı yazılarından derleme yaptım) 

25 Eylül 2014 Perşembe

6552 takvim....


İnşaat KDV Güncel (Apdullah Tolu'nun powerpoint çalışmasından özetledim)

KONUT TESLİMLERİNDE YENİ KDV UYGULAMASI Konut teslimlerinde yeni KDV uygulamasına ilişkin düzenleme, 6322 sayılı Kanunla KDV Kanununun 28. maddesinde yapılan değişiklikle yapıldı. 6322 sayılı Kanunun konuya ilişkin 22. maddesi şu şekildedir:          “MADDE 22 – 3065 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “perakende safhası için” ibaresi “perakende safhası ve inşaatın yapıldığı arsanın veya konutun vergi değeri ve bulunduğu yeri esas alarak konut teslimleri için” 6322 sayılı Kanunun 43/c maddesinde ise, 22. madde ile yapılan düzenlemenin yapı ruhsatı 1/6/2012 tarihinden önce alınan konut inşaatı projeleri ile kamu kurum ve kuruluşları ile bunların iştirakleri tarafından ihalesi bu tarihten önce yapılan konut inşaatı projelerine ilişkin konut teslimleri hariç olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır.
Yapılan bu düzenlemeyle Bakanlar Kurulu’na, arsa veya konutun, Vergi değerini ve - Bulunduğu yeri  esas alarak, konut teslimlerine uygulanacak KDV oranlarını belirleme yetkisi verildi.
        Bakanlar Kurulu Konut Teslimlerinde KDV Uygulamasının Detaylarını Belirledi. Bakanlar Kurulu  01.01.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımladığı 2012/4116 sayılı Kararname ile, net alanı 150 m2’ye kadar konut teslimlerinde yeni KDV uygulamasının esaslarını belirledi.
         Yeni düzenleme sadece 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirlerde inşa edilecek net alanı 150 m2’ye kadar olan konutlara yönelik olarak yapıldı. 
2012/4116 sayılı BKK ile, 2007/13033 sayılı BKK’nın 1. maddesine aşağıdaki (6) numaralı fıkra eklendi: “(6) (I) sayılı listenin 11. sırasında yer alan net alanı 150 m2’ye kadar konutlardan; 10.07.2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirlerde (16.05.2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında rezerv yapı alanı ve riskli alan olarak belirlenen yerler ile riskli yapıların bulunduğu yerler hariç), lüks veya birinci sınıf inşaat olarak yapılan ve ruhsatın sonradan revize edilip inşaat kalitesinin yükseltilmesi hali de dahil olmak üzere, yapı ruhsatının alındığı tarihte, üzerine yapıldığı arsanın 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nun 29. maddesine istinaden tespit edilen arsa birim m2 vergi değeri;
a)  500-1000 TL  Lirası (1000TL  hariç) arasında olan konutların tesliminde bu maddenin 1.fk sının (c) bendinde belirtilen vergi oranı,
b)  1000TL  ve üzerinde olan konutların tesliminde bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen vergi oranı uygulanır.”Aynı Kararnamenin 12/b maddesinde ise,  “7. madde hükmünün, yapı ruhsatı 01.01.2013 tarihinden itibaren alınan konut inşaatı projeleri ile kamu kurum ve kuruluşları ile bunların iştirakleri tarafından ihalesi bu tarihten itibaren yapılacak konut inşaatı projelerine ilişkin konut teslimlerine uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği” karar altına alınmıştır.
NET ALANI 150 M2’YE KADAR KONUT TESLİMLERİNDE 01.01.2013 TARİHİNDE YÜRÜRLÜĞE GİREN YENİ KDV UYGULAMASI  Net alanı 150 m2’ye kadar konut teslimlerinde KDV oranı, öncelikle konutun;-5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirlerde (Türkiye’de şu an itibariyle Büyükşehir Belediyesi kapsamında 30 il olup, şu şekildedir: Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bursa, Denizli, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kayseri, Kocaeli, Konya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Ordu, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon, Van)
- Diğer şehirlerde olup olmamasına göre değişmektedir. Yeni düzenleme, net alanı 150 m2 ve üzerindeki konut teslimlerindeki KDV oranına ilişkin bir değişiklik getirmemiş olup, önceden olduğu gibi bu teslimler % 18 oranında KDV’ye tabi olacak.
     1- Büyükşehirlerde Net Alanı 150 m2’ye Kadar Olan Konut  5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirlerde bulunan net alanı 150 m2’ye kadar olan konut teslimlerinde KDV oranı; konutun,
                - Yapı ruhsatının alındığı tarih,
                - Yapı ruhsatının alındığı tarihte üzerine yapıldığı arsanın 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nun 29. maddesine istinaden tespit edilen arsa birim m2 vergi değeri,
                - İnşaat sınıfı,
                -  6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında rezerv yapı alanı ve riskli alan olarak belirlenen yerler ile riskli yapıların bulunduğu yerlerde olup olmamasına   bağlı olarak değişmektedir. 
a- Yapı ruhsatı 31.12.2012 Tarihine (Bu Tarih Dahil) Kadar Alınan Konut İnşaatı Projeleri ile Kamu Kurum ve Kuruluşları ile Bunların İştirakleri Tarafından İhalesi Bu Tarihe Kadar Yapılan Konut İnşaatı Projelerine İlişkin Konut Teslimleri Yeni düzenleme, yapı ruhsatı 01.01.2013 tarihinden itibaren alınan konut inşaatı projeleri için geçerli olduğundan,
- Yapı ruhsatı 31.12.2012 tarihinden önce (bu tarih dahil) alınan konut inşaatı projeleri ile
- Kamu kurum ve kuruluşları ile bunların iştirakleri tarafından ihalesi bu tarihe (31.12.2012) kadar yapılan konut inşaatı projelerine
ilişkin net alanı 150 m2’ye kadar konut teslimleri eski düzenlemeye tabi olacak ve teslimlerinde  % 1 oranında KDV hesaplanacaktır.  Örneğin, İnşaat ruhsatı 2013 yılından önce alındığı için net alanı 150 m2’ye kadar konut teslimleri 2013 hatta 2014 veya 2015 yılında da yapılsa % 1 KDV hesaplanacaktır. 2013 veya izleyen yıllarda satın alınacak tamamlanmış konutlarda veya proje üzerinden ya da kaba inşaat halinde iken alınan konutlarda; yapı ruhsatı 2013 yılından önce alınmışsa, yine eski KDV uygulaması geçerli olacak, bu alımlarda % 1 KDV hesaplanacaktır.  
b- Yapı Ruhsatı 01.01.2013 Tarihinden İtibaren Alınan Konut İnşaatı Projeleri İle Kamu Kurum ve Kuruluşları ile Bunların İştirakleri Tarafından İhalesi Bu Tarihten İtibaren Yapılacak Konut İnşaatı Projelerine İlişkin Konut Teslimleri 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirlerde bulunan net alanı 150 m2’ye kadar konutlardan;
ba) Yapı ruhsatı 01.01.2013 tarihinden itibaren alınan,
bb) Lüks veya 1.sınıf inşaat olarak yapılan (ruhsatın sonradan revize edilip inşaat kalitesinin yükseltilmesi hali de dahil),
bc) Yapı ruhsatının alındığı tarihte, üzerine  yapıldığı arsanın EVK ’na istinaden tespit edilen arsa birim m2 vergi değeri;
- 499,99 TL.ye (Bu tutar dahil) kadar olan konutların tesliminde % 1,
- 500 TL. ile 999,99 TL. arasında olan konutların tesliminde % 8,
- 1.000 TL. ve üzerinde olan konutların tesliminde ise % 18 KDV hesaplanacaktır. 
Bu uygulama, inşaat devam ederken veya temelden kat irtifakı kurularak yapılan satışlar içinde geçerlidir. Diğer şartları taşısa dahi, lüks ve birinci sınıf inşaat olarak yapılmayan konut inşaat projeleri kapsamındaki net alanı 150 m2’ye kadar olan konut teslimlerinde % 1 KDV hesaplanacaktır. 
c- 6306 Sayılı Kanun Kapsamında Rezerv Yapı Alanı ve Riskli Alan Olarak Belirlenen Yerler ile Riskli Yapıların Bulunduğu Yerlerde İnşa Edilecek Net Alanı 150 m2’ye Kadar Olan Konut Teslimleri  Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirlerde Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında rezerv yapı alanı ve riskli alan olarak belirlenen yerler ile riskli yapıların bulunduğu yerlerde  yapılacak konut inşaatı projelerine ilişkin net alanı 150 m2’ye  kadar konut teslimleri, yeni KDV düzenlemesinin kapsamı dışında bırakılmıştır.              
6306 sayılı Kanuna göre; Rezerv Yapı Alanı: Bu Kanun uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, TOKİ’nin veya İdarenin (idare, belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeleri, bu sınırlar dışında il özel idarelerini, büyükşehirlerde büyükşehir belediyelerini ve Bakanlık tarafından yetkilendirilmesi hâlinde büyükşehir belediyesi sınırları içindeki ilçe belediyelerini) talebine bağlı olarak veya resen, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenen alanlar.
Riskli Alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan.
Riskli Yapı: Riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve teknik verilere dayanılarak tespit edilen yapı.
Dolayısıyla, büyükşehirlerde bulunsa dahi 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında rezerv yapı alanı ve riskli alan olarak belirlenen yerler ile riskli yapıların bulunduğu yerlerde  yapılacak konut inşaatı projelerine ilişkin net alanı 150 m2’ye  kadar konut teslimleri yapı ruhsatının alındığı tarihe bakılmaksızın % 1 oranında KDV’ye tabi olacaktır. Konu hakkında verilen bir özelgede şu şekilde açıklama yapılmıştır:«5216 sayılı Kanun kapsamındaki büyükşehir belediye sınırları içinde bulunan gayrimenkulün tapu kaydında «6306 sayılı Kanun kapsamındaki riskli yapı» şeklinde bir şerh bulunması halinde, burada yapılacak net alanı 150 m2’nin altında bulunan konut teslimlerinde arsa birim m2 vergi değerlerine ve Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirlerde bulunup bulunmadığına bakılmaksızın % 1 oranında KDV uygulanacaktır.» (GİB. Ankara VDB.nin 5/9/2013 tarihli ve 84974990.130(28-2013/48)/2851 sayılı özelgesi)
2- Büyükşehir Olmayan Diğer Şehirlerdeki Net Alanı 150 m2’ye Kadar Konut Teslimlerinde KDV Yeni düzenleme, Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirlerdeki net alanı 150 m2’ye kadar olan konut teslimleri için geçerlidir. 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirler dışında kalan şehirlerdeki net alanı 150 m2’ye kadar olan konut teslimlerinde eskiden olduğu gibi inşaatın sınıfına ve arsasının emlak vergisi değerine bakılmaksızın % 1 KDV oranı uygulanmasına devam olunacaktır. Yani, bu yerlerde bulunan veya inşa edilen net alanı 150 m2’ye kadar konut tesliminde uygulanan % 1 KDV oranında bir değişiklik söz konusu değildir.
3- Net Alanı 150 m2’ye Kadar 2.El Konut Teslimlerinde KDV Oranı Bilindiği üzere, 2. el konut teslimlerinde KDV, konut;
- Bir işletme aktifine kayıtlı ise,
- İşletmeye dahil olmasa dahi müzayede mahallinde satılırsa,
- Taşınmaz alım satımını devamlı olarak yapan birisi tarafından satılırsa söz konusu olmaktadır.
Bu çerçevede, net alanı 150 m2’ye kadar olan ikinci el konut teslimlerinde uygulanacak KDV oranı, konutun yeni KDV uygulaması kapsamına girip girmemesine göre değişmektedir:- Yapı ruhsatı 1/1/2013 tarihinden itibaren alınmış olan ve yeni KDV düzenlemesi kapsamına giren ikinci el konut teslimlerinde; üzerine yapıldığı arsanın Emlak Vergisi Kanunu’nun 29. maddesine istinaden tespit edilen arsa birim m2 vergi değeri beşyüz Türk Lirasına kadar (beşyüz Türk Lirası hariç) olanlar % 1, beşyüz Türk Lirası ile bin Türk Lirası (bin Türk Lirası hariç) arasında olanlar için % 8, bin Türk Lirası ve üzerinde olanlar için ise % 18 oranında KDV hesaplanacaktır.
- 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında rezerv yapı alanı ve riskli alan olarak belirlenen yerler ile riskli yapıların bulunduğu yerlerde yapılan konut inşaatı projelerine ilişkin net alanı 150 m2’ye kadar olan ikinci el konut teslimlerinde ise % 1 oranında KDV hesaplanacaktır.
- Yapı ruhsatı 31/12/202 tarihinden önce alınmış olan net alanı 150 m2’ye kadar olan ikinci el konut teslimlerinde % 1 oranında KDV hesaplanacaktır.
4- Yeni Düzenlemenin Değerlendirilmesi Yeni düzenleme yapılmasının iki nedeni bulunmaktadır:
- Birincisi, özellikle büyükşehirlerde oluşan rantın vergilendirilmesi,
- İkincisi ise, net alanı 150 metrekareye kadar olan konut teslimleri nedeniyle yapılan KDV iadeleridir. Ki bu iadeler son yıllarda büyük tutarlara ulaşmıştır. Her iki neden için de bazı önlemlerin alınması bir zaruret haline gelmiş olabilir! Ancak, Kanunun ana ilkelerinden sapılmamalı ve buna uygun hareket edilmelidir.
Net alanı 150 m2’ye kadar olan konut teslimlerinde KDV oranını etkileyen husus, konutun 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirlerde lüks ve birinci sınıf inşaat olarak inşa edilmesidir. 5216 sayılı Kanun kapsamında olmayan ancak, üzerine yapıldığı arsanın değeri ve satış bedeli daha yüksek olan konutlar lüks konut sayılmayacak mı? Bunlara % 1 KDV oranı uygulanması doğru mu? Lüks ve birinci sınıf inşaatların yüksek oranlı KDV’ye tabi tutulması, inşaat sektörünü daha alt sınıflardaki inşaat yapımına yönlendirebilir mi? Bu durumun olası bir deprem felaketinin gündemde olduğu ülkemiz açısından yaratabileceği sakıncalar herkesçe malumdur.
Ayrıca, KDV oranı, konutun üzerine yapıldığı arsanın birim m2 vergi değerine bağlandığından, emlak vergisi bakımından arsanın birim m2 vergi değeri tespitine karşı açılacak davalar, bundan sonra doğrudan KDV oranını da etkileyecektir. Bu şekilde, son yıllarda emlak vergisi uygulaması bakımından çok sık yaşanan sıkıntılar, KDV uygulamasına da yansıyacaktır. Özellikle bu husus göz ardı edilmemelidir. BKK’da bazı değişiklikler yapılması gerekmektedir.
a) Arsa Değeri ve Emsal Yönünden Yukarıda da belirtildiği üzere, arsaların emlak vergisi değeri, konutlara uygulanacak KDV oranının tespiti bakımından önem taşımaktadır. Ancak, arsalara yapılacak inşaatlarda, “emsal olayı” da çok önemlidir. Aynı büyüklükteki arsalardan birine 10, diğerine 30 daire (ikisinde de 100’er m2’lik daireler) yapılabiliyor. Örneğin 1.000 m2’lik bir arsada 0,5, 1, 2 veya 5 emsal, o arsa üzerine yapılacak inşaat m2’sini yakından ilgilendiriyor. Aynı sokakta veya caddede “arsa emlak vergisi m2 değeri” aynı ama üzerine yapılacak inşaat yönünden, farklı emsaller oluyor. Kararnamede emsal olayı dikkate alınmamıştır. Dolayısıyla, Kararnamede emsal olayına da açıklık getirilmesinde fayda olduğunu düşünüyoruz.
b) Lüks ve Birinci Sınıf İnşaat Tespitinde 30 Yıl Önceki Mevzuata Tabi Tutma Sıkıntılara Neden Olacak  Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, her yıl inşaat sınıflarına göre “yapı yaklaşık birim maliyetleri”ni yayınlamaktadır. Nitekim, 2013 yılı birim maliyetleri 24/4/2013 tarihli ve 28627 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Mimarlık ve Mühendislik Hizmet Bedellerinin Hesabında Kullanılacak 2013 Yılı Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri Hakkında Tebliğ ile belirlenmiştir. 2014 yılı birim maliyetleri henüz belli olmadı.Söz konusu Tebliğde yapılar 5 sınıfa ayrılmış, konutlar III/A ve IV/A gruplarında sınıflandırılmış, ancak lüks sınıf adı altında bir sınıflamaya yer verilmemiştir. Belediyeler tarafından verilen tüm ruhsatlar bu Tebliğdeki sınıflamaya göre verilmekte ve tabi oldukları sınıf belirtilmektedir. Yukarıda belirtilen cetvele baktığımızda;
- Lüks İnşaat:  Dış duvarlar: mermer, çini, bakır kaplamalı, Çatı örtüsü: Bakır ve kurşun kaplamalı, ısı yalıtımlı, Tavan: İkiden fazla odası gizli ışıklandırma, ses tecritli asma tavan (sert ağaç, aliminyum, alçı vb.), İç duvarlar: İkiden fazla odası ısı ve ses yalıtımlı, sert ağaç kaplama, Taban (döşeme): İkiden fazla odası mermer ve benzeri tabii taş, ahşap parke, halı kaplamalı.
- Birinci Sınıf İnşaatlar: Dış duvarlar: Tabii (troverten vb.) ve suni taş, kaliteli ahşap ve metal kaplamalı, Çatı örtüsü: ısı yalıtımlı ve alüminyum kaplamalı çatı, Tavan: Püskürtme sıvalı, 1 veya 2 odası ahşap kaplama veya düz alçı sıvalı. İç duvarlar: İkiden fazla odası yağlı boya, yıkanır kağıt vb. madde ile kaplama vs.  Şeklinde tanımlanmaktadır.Ancak, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Tebliğindeki inşaat sınıfları Maliye Bakanlığı'nın esas alınmasını istediği Cetveldeki inşaat sınıflarından oldukça farklıdır. Maliye Bakanlığı'nın esas alınmasını istediği Cetveldeki inşaat sınıfları, 30 yıl önceki malzemeler, teknoloji,  inşaat kalitesi vs. esas alınarak belirlenmiştir. Türkiye’de ve dünyada inşaat yapımında ve kalitesinde her şey o kadar değişti ki, 1982 yılı tanımını 2013'te uygulamak, hatta bulmak mümkün değil. KDV oranı yönünden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tebliğine göre alınan inşaat ruhsatlarındaki inşaat sınıfları yeterli olmayacak, Maliye Bakanlığı'nın istediği inşaat sınıflarının ayrıca tespit ettirilmesi gerekecektir. Dolayısıyla, Kararnamede bu yönde de bir düzeltme yapılması ihtiyacı bulunmaktadır.
KAT İRTİFAKLI TAŞINMAZ  SATIŞLARINDA KDV 
        “Kat irtifaklı satış”, konut veya iş yerlerinin henüz inşaat devam ederken hatta temel bile atılmadan önce arsa üzerine kat irtifakı kurularak satılmasıdır.
        Henüz tamamlanmayan konut ve işyerlerinin arsa payı üzerinde kat irtifakı kurularak satılması işlemi,  tamamlanmış fiilen ve fiziken teslim edilebilecek bir konut veya işyeri bulunmaması nedeniyle bir taşınmaz satışı olarak kabul edilmemektedir.
        Tahsil edilen bedeller avans niteliğinde olup, konut veya işyeri satış bedeli olarak değerlendirilemez. Maliyetler de henüz belli değildir.
        Vergiyi doğuran olay, müteahhidin konut veya işyerini tamamlayarak tasarruf hakkını alıcılara devrettiği anda meydana gelmektedir. İnşaatın tamamlandığı tarih ise, bina iskan ruhsatının alındığı ve/veya binanın fiilen kullanılmaya başlandığı  tarihtir.
        Kat irtifakı kurularak yapılan satışlar nedeniyle alınan bedellerin GVK ve KVK yönünden avans olarak değerlendirilmesi ve inşaatın tamamlanıp anahtar teslimi yapılan yılın satış hasılatı olarak dikkate alınması gerekir.
        Kat irtifaklı satışlarda satış tarihinde henüz bir teslim söz konusu olmadığından ve alınan bedeller avans niteliğinde bulunduğundan, bu aşamada fatura düzenlenmesine ve KDV hesaplanmasına gerek yoktur.
        Ancak, alınan avans için fatura düzenlenmesi halinde, KDV Kanunu’nun 10/b maddesine göre faturada gösterilen bedelle sınırlı olarak vergiyi doğuran olay meydana geldiğinden, avans bedeli üzerinden KDV hesaplanacaktır.
        Bu durumda, satılan taşınmazın projedeki cinsine ve yeni düzenleme ile getirilen kıstaslara göre belirlenen KDV  oranı üzerinden vergi hesaplanacaktır.
        Nitekim, 60 Sıra No.lu KDV Sirküleri’nde, konut olarak projelendirilen, inşaat ruhsatı da konut olarak alınan inşaatların henüz tamamlanmadan arsa payı veya kat irtifakı üzerinden satışlarının, konut sayılacağı ve net alanı dikkate alınarak KDV'ye tabi tutulacağı açıklanmıştır.   
KAT KARŞILIĞI İNŞAAT İŞLERİNDE KDV
1) Maliye Bakanlığı’nın Görüşü ve Uygulaması (30 Seri No.lu KDV Tebliği – 60 Sıra No.lu KDV Sirküleri)
         Arsa karşılığı inşaat işinde iki ayrı teslim söz konusudur.
 - Birincisi, arsa sahibi tarafından müteahhide arsa teslimi;
 - İkincisi ise, arsaya karşılık olarak müteahhit tarafından arsa sahibine yapılan konut veya işyeri teslimidir.
        Arsa Sahibi Tarafından Müteahhide Arsa Teslimi
  - Arsa bir işletmenin aktifine kayıtlı ise, arsanın konut ya da işyeri karşılığı müteahhide teslimi KDV’ye tabidir. (KDVK’nın 17/4-r maddesi kapsamına girenler hariç)
- Arsa sahibinin, arsa alım-satımını mutad ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi halinde, müteahhide yapılan arsa teslimi KDV’ye tabidir.
 -Arsa sahibinin, gerçek usulde vergi mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde, arızi bir faaliyet olarak arsasını müteahhide teslimi  KDV’ye tabi değildir.
         Müteahhitçe Arsa Sahibine Konut ya da İşyeri Teslimi
- Müteahhit tarafından arsa sahibine yapılan işyeri ya da net alanı 150 m2 ve üzerindeki konut teslimleri KDV’ye tabidir.
- Vergi idaresi, arsa sahibine arsanın karşılığı olarak verilen konut ve işyerlerinin bedellerinin, emsaline göre açıkça düşüklük göstermesi halinde emsal bedelin VUK.nun 267. maddesinin üçüncü sırasına (takdir esası) göre takdir edilmesi ve bu bedel üzerinden fatura düzenlenmesi gerektiği görüşündedir.
        Kat Karşılığı İnşaatlarda KDV’yi Doğuran Olay
- Arsa karşılığı inşaat işlerinde vergiyi doğuran olay, hem arsa teslimi hem de arsanın karşılığı olarak yapılacak teslimler açısından, müteahhidin arsanın karşılığını oluşturan konut, işyeri gibi bağımsız birimleri arsa sahibine teslimiyle eş zamanlı olarak gerçekleşmektedir.
- Taşınmazda teslim kural olarak tapuya tescil ile gerçekleşir. Tapuya tescilden önce konut ve işyerlerinin alıcının tasarrufuna terk edilmesi durumunda vergiyi doğuran olay, bu tarihte gerçekleşmektedir.
- Arsa sahibinin arsa tesliminin ticari nitelikli olması durumunda arsa için, müteahhidin ise arsa sahibine teslim ettiği bağımsız birimler için, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarih itibariyle eş zamanlı ve karşılıklı olarak fatura düzenlemeleri gerekmektedir.
- Her iki teslimde de işlem bedelinin emsaline göre açıkça düşüklük göstermesi halinde, KDV Kanununun 27/3. maddesine göre işlem yapılacaktır.
2- Yargı Organlarının Görüşü
- Arsanın Gerçek Kişiye Ait Olması  Danıştay,
- Arsa sahibinin arsa alım-satımını devamlı ve meslek haline getirmeyen bir gerçek kişi olduğu durumda olayın arsanın değerlendirilmesine yönelik bir iş olarak değerlendirilmesi gerektiği, trampa olmadığı ve KDV’ye tabi tutulamayacağı;
- Arsanın arsa alım-satımını devamlı ve meslek haline getirerek yapan kişilere ait olduğu durumlarda ise arsa tesliminin KDV’ye tabi olduğu, görüşündedir.
-Arsanın Ticari Bir İşletmeye Dahil Olması Danıştay,
- Arsanın ticari bir işletmeye dahil olduğu veya
- Arsa alım-satımını devamlı ve meslek haline getirerek yapan kişilere ait olduğu durumda, gerek arsa tesliminin gerekse arsanın karşılığı olarak müteahhitçe yapılan konut veya iş yeri teslimlerinin KDV’ye tabi olduğu görüşündedir.         
        Mükellefiyeti bulunmayan arsa sahiplerinin bu şekilde iktisap ettikleri konut ve iş yerlerini,
  - Toplu olarak bir defada satmaları işlemi, ticari faaliyet kapsamına girmediğinden, KDV’ye tabi  olmayacaktır. 
  - Ticari faaliyet kapsamında satmaları (aynı kişiye farklı tarihlerde, farklı kişi ve tüzel kişilere aynı tarihte, değişik kişi ve tüzel kişilere değişik tarihlerde veya birbirini izleyen yıllarda, bir kısmının teslim alındığı yıl içinde toplu olarak, diğer kısmının ise takip eden yılda satılması) ise KDV’ye tabidir.
-  Arsanın ivazsız iktisap edilmesi durumu değiştirmemekte, bu arsa karşılığı alınan taşınmazların satışının ticari bir organizasyon içerisinde yürütülmesi veya aynı kişiye farklı tarihlerde veya farklı kişilere aynı tarihte satılması veya birbirini izleyen yıllarda satılması durumunda ise yapılan satışlar devamlı olarak gayrimenkul alım-satım işiyle uğraşıldığına karine teşkil edeceğinden, elde edilen kazanç  ticari kazanç olarak vergilendirilecektir. (MB.GİB. İzmir VDB.nin 14/08/2012 tarihli ve 84098128-120-762 sayılı özelgesi)
         Kat Karşılığı İnşaat İşinde Arsa Sahiplerine Yapılan Kira Ödemeleri KDV’ye Tabi mi?  Arsa sahibinin, arsa alım-satımını mutad ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi halinde, müteahhide yapılan arsa teslimi KDV’ye tabidir. Arsa sahibinin, gerçek usulde vergi mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde, arızi bir faaliyet olarak arsasını müteahhide teslimi  KDV’ye tabi değildir.
Kat karşılığı inşaat işlerinde inşaat şirketleri tarafından yapılan kira yardımları, arsa sahiplerine verilecek dairelerin inşası için yapılan harcamaların bir unsuru olup iktisap edilen gayrimenkulün maliyet bedeli içerisinde yer almaktadır. Yani arsa bedelinin bir unsurudur. Arsa teslimi KDV’ye tabi ise, alınan kira yardımları da bu teslimin bir unsuru olduğundan KDV’ye tabi olacaktır. Arsa teslimi KDV’ye tabi değilse, alınan kira yardımları da KDV’ye tabi olmayacaktır.
HASILAT PAYLAŞIMINDA  KDV
        Hasılat paylaşımı esası, kişi ya da kurumların arsalarını, müteahhit firmalara arsa üzerine inşa edilecek bağımsız bölümlerin satış bedellerinin belirli bir yüzdesi karşılığı devretmeleri olarak tanımlanmaktadır.
        Maliye Bakanlığı, hasılat-gelir paylaşımı esasına göre yapılan inşaat işlerinin KDV karşısındaki durumuna ilişkin görüşünü 60 Sıra No.lu KDV Sirküleri ile belirlemiştir.
        Bakanlık “Hasılat paylaşımı”, “gelir paylaşımı” vb. adlarla yapılan işleri, “arsa karşılığı inşaat işi” kapsamında değerlendirmektedir.
        Arsa karşılığı inşaat işinde inşa edilen bağımsız birimler, Hasılat paylaşımı esasında ise, inşa edilen konut ve/veya işyerleri yerine, bunların satış hasılatları arsa sahibi ile müteahhit arasında paylaşılmaktadır.
        Hasılat paylaşımı modelinde, inşa edilen konut ve/veya işyerlerinin satışından elde edilen hasılatın arsa sahibine kalan kısmının arsa satış bedeli olarak değerlendirilmesi gerekir.
        Arsanın bir iktisadi işletmenin aktifine kayıtlı olması ya da arsa sahibinin arsa alım-satımını mutad ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi halinde, arsa sahiplerinin arsa faturası düzenlemeleri ve genel oranda (% 18) KDV hesaplamaları, ancak arsa tesliminin Kanunun 17/4-r maddesinde düzenlenen istisna kapsamına girdiği durumlarda KDV istisnası uygulamaları gerekir.
        Hasılatın müteahhit firmaya kalan kısmının ise ticari kazanç-kurum kazancı olarak değerlendirilmesi gerekir.
Genel Olarak Hasılat Paylaşımı Modeli
        Arsa sahibi gerçek usulde vergi mükellefi değilse, müteahhit firmanın, arsa sahibine kalan hasılat payı tutarında gider pusulası düzenlemesi ancak KDV hesaplamaması gerekir.
        HP esasına göre inşa edilen konut ve işyerlerinin satışı KDV’ye tabi olup, net alanı 150 metrekareye kadar olan konut teslimlerinde % 1, net alanı 150 metrekare ve üzeri konutlar ile işyeri teslimlerinde ise % 18 oranında KDV hesaplanması gerekir. Bu satışlara ilişkin fatura sadece müteahhit tarafından düzenlenecektir.
        Hasılat paylaşımı esasında, bankalarda arsa sahipleri adına bankalarda açılan hesaplarda müteahhit adına biriken avanslar nedeniyle elde edilen faizlerin müteahhitlere aktarılması işlemi, müteahhidin arsa sahiplerine yaptığı bir teslim veya hizmetin karşılığı olmadığından KDV’ye tabi olmayacaktır.
Şirket Arsasının HP  Yöntemiyle Satışında Kurumlar Vergisi ve KDV İstisnalarının Uygulanabilirliği -Maliye Bakanlığı’nın Görüşü: Şirket Arsasının Hasılat Paylaşımı Yöntemiyle Satışında Kurumlar Vergisi ve KDV İstisnası Uygulanamaz.  Şirket faaliyetleri arasında taşınmaz ticareti ve kiralaması bulunmasa dahi kurumlar vergisine tabi şirketlerin aktifinde en az iki tam yıl süreyle kayıtlı bulunan arsaların hasılat paylaşımı modeliyle satışı halinde, taşınmaz ticareti yapılmış olacağından, kurumlar vergisi ve KDV istisnalarının uygulanması mümkün değildir. (GİB. Büyük Mükellefler VDB.nin, 18.04.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.99.16.02-KVK-5/1-e-102 sayılı Özelgesi.)
Ancak, Bakanlığın arsa sahibi şirketlerin faaliyetlerinin taşınmaz ticareti kapsamına girmemesi kaydıyla kat karşılığı arsa teslimlerinin KDV’den istisna olacağı yönünde verdiği çok sayıda özelgesi bulunmaktadır. (GİB., İzmir VDB’nin, 15.08.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.35.17.01-35-02-766 sayılı Özelgesi)
Kişisel Görüşümüz ve Değerlendirmemiz  HP modelinin genel olarak işleyişi şu şekildedir: İnşaat ruhsatı arsa sahipleri adına alınarak bağımsız bölümlerin kat irtifakı kurulmakta, kat irtifaklarının nihai alıcılara satışında tapu devirleri arsa sahipleri tarafından yapılmakta, tapu devirleri sonrasında inşaat şirketine hp na göre arsa faturası kesilmektedir. Bu işleyiş modeli tamamen hp  yöntemine özgüdür. Prensip olarak vergileme işlemlerinin de, söz konusu özgün işleyiş tarzı dikkate alınarak belirlenmesi gerekir.
- HPY de Arsa Nakit Karşılığı Satılmakta Olup, Bir Trampa Söz Konusu Değildir. HPY ile  arsa satışının arsa karşılığı inşaat işi olarak kabul edilerek ve trampa kapsamında değerlendirilerek kurumlar vergisi istisnasından yararlandırılmaması doğru bir yaklaşım değildir.
HPY ile arsa satışında bir trampa ya da bir mal veya hakkın başka bir mal veya hak ile değiştirilmesi söz konusu olmayıp, inşa edilen bağımsız birimlerin satışından elde edilecek hasılatın belli bir kısmının arsa satış bedeli olarak alınması söz konusudur. Burada, 1 Sıra No.lu KVK Tebliğinde yapılan açıklamaya uygun olarak arsanın bir bedel karşılığı satışı ve bir kazanç elde edilerek kurumun mali yapısında bir iyileşme söz konusu olmaktadır. Sonuçta, arsa nakit karşılığı olarak devredilmekte, bedeli ise nakit olarak tahsil edilmektedir. KVK’nın 5/e maddesinde yer alan “Bu istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur. Ancak satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır.” şeklindeki hükümde yer alan satış tarihi olarak HP sözleşmesinin yapıldığı tarihin değil, arsa satış faturasının düzenlendiği tarihin esas alınması gerekir. Ayrıca, bu şekilde yapılan arsa satışları, Kanun’un 17/4-r maddesinde yer alan şartların gerçekleşmesi halinde KDV’den de istisna olacaktır.
- HPY ile Arsa Satışının Taşınmaz Ticareti Olarak Değerlendirilmesi Mümkün Değildir.Genel olarak, arsa veya diğer taşınmazların birden fazla alım satımının yapılması, yapanlar açısından taşınmaz ticareti olarak kabul edilmekte ve buna göre vergilendirme yapılmaktadır. Yani birden fazla birbirinden bağımsız satış yapılması, işlemi esas faaliyet konusu haline getirmektedir.HPY de , inşaat ruhsatı arsa sahipleri adına alınarak kat irtifakı kurulmakta, kat irtifakları kurulan bağımsız bölümlerin nihai alıcılara satışında tapu devirleri arsa sahipleri tarafından yapılmakta, tapu devirleri sonrasında yani işin bitiminde ise arsa sahipleri tarafından toplam hasılattan kendilerine düşen pay tutarında inşaat şirketlerine arsa faturası düzenlenmektedir. HPY de arsa sahiplerinin arsanın karşılığında bağımsız bölümler alması ve bilahare satması söz konusu olmadığından, arsa sahipleri yönünden bir taşınmaz ticareti yapıldığı iddiasında bulunulması veya bunların taşınmaz ticaret yaptığının kabul edilmesi mümkün değildir. Kişisel görüşümüze göre, faaliyet konusu taşınmaz ticareti ve kiralanması olmayan şirketlerin aktifinde en az iki tam yıl süreyle kayıtlı bulunan arsaların hpy ile ile satışının, normal usulle yapılan bir arsa satışından herhangi bir farkı bulunmamaktadır. Her iki satış şekli arasında, sadece arsa satış bedelinin tespit edilme şekli bakımından farklılık söz konusudur. Arsa satış bedeli, normal yolla yapılan satışta genellikle pazarlıkla belirlenirken, hasılat paylaşımı yönteminde arsa üzerine inşa edilen bağımsız bölümlerin toplam satış bedelinin belli bir oranı olarak tespit edilmektedir. Sadece satış bedeli tespit usulü esas alınarak, bu yöntemle yapılan arsa satışlarının taşınmaz ticareti olarak kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Faaliyet konusu taşınmaz ticareti ve kiralanması olmayan şirketlerin aktifinde en az iki tam yıl süreyle kayıtlı bulunan arsaların hasılat paylaşımı yöntemiyle satışının diğer koşullarında sağlanması kaydıyla KDV Kanunu’nun 17/4-r maddesine göre KDV’den, satıştan doğan kazancın  % 75’lik kısmının ise KVK’nın 5/e maddesi uyarınca kurumlar vergisinden istisna tutulması gerektiği görüşündeyiz. 
 HASILAT PAYLAŞIMI MI KAT KARŞILIĞI İNŞAAT USULÜ MÜ? Kat karşılığı inşaat işinde arsa alım-satımını mutad ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmeyen arsa sahipleri;
- Müteahhitlere arsa tesliminde değer artış kazancı,
- Arsanın karşılığında aldıkları taşınmazların satışında ise, tamamını bir defada satmaları halinde yine değer artış kazancı, ticari bir organizasyon dahilinde veya bir ticari organizasyon olmaksızın birden fazla suretle satmaları (bir yılda birden fazla veya her yıl bir satış yapılması) halinde ise ticari faaliyet kapsamında gelir vergisi ve KDV ile karşı karşıya kalabilmektedirler.  Oysa, gerçek kişilerin arsalarını hasılat paylaşımı yöntemiyle müteahhitlere vermeleri halinde, hasılattan aldıkları pay arsa bedeli olarak değerlendirilmekte, sadece değer artış kazancı olarak gelir vergisine tabi tutulmaktadır. Bu yöntemde inşa edilen taşınmazların satışında faturalandırma ve vergileme işlemi müteahhitler tarafından yapıldığından, arsa sahibi gerçek kişilerin bu taşınmazların satışı ile ilgili olarak herhangi bir vergisel yükümlülükleri olmayacaktır. Bu da, hasılat paylaşımı usulünün arsa sahibi gerçek kişilere sağladığı gerçek bir vergisel avantajdır.
150 M2’LİK NET ALANIN HESABI   (MEVCUT DURUM)
        Maliye Bakanlığı net alan tanımına giren hususları, KDVGT30  ile belirlemiştir. Bakanlık bu tanımda, l5/1l/1968 tarih ve 13052 sayılı RG de yayımlanan Halk Konutu Standartlarındaki esasları dikkate almıştır.
        Buna göre, “Net alan” faydalı alanı yani, konut içerisinde duvarlar arasında kalan temiz alanı ifade eder.  
        150 m2’lik net alanın hesabında, her bağımsız birim ayrı ayrı dikkate alınmaktadır. Balkon, kömürlük, garaj, asansör boşluğu vb. yerler konutlardan ayrı olarak kullanılamayacağından, bu yerler de 150 m2’lik net alanın hesabında gözönünde tutulacaktır.
        Samanlık, ahır, odunluk, ekmek fırını gibi yerler ise net alanın tespitinde dikkate alınmayacaktır.
        Bodrumlarda konut başına bir adet, konutun bulunduğu bina dışında konut başına 4 m2’den büyük olmamak üzere yapılan kömürlük veya depo; kalorifer dairesi, yakıt deposu, sığınak, kapıcı veya kalorifer dairesi, müşterek hizmete ayrılan depo çamaşırlık faydalı alan dışındadır.
        Bina içindeki garajlar ile bina dışında konut başına 18 m2’den büyük olmamak üzere yapılan garajlar faydalı alan dışındadır. (30 Seri No.lu KDV G.T. ve 60 Sıra No.lu KDV Sirküleri)
        Bloklar arası mesafeler içindeki sosyal alanlar altında kalan otoparkların bina içerisinde yapılan garaj olarak değerlendirilmesi ve faydalı alana dahil edilmemesi gerekir. (30/06/2011 tarihli ve 65722 sayılı özelge).
        Akıllı bina projelerinde dairelere paylaştırılarak her kata yapılacak elektrik ve tesisat odaları, faydalı alan dışında değerlendirilecek olup konutlara ilişkin faydalı alanın tespitinde dikkate alınmasına gerek bulunmamaktadır. (GİB İzmir VDB.nin 19/4/2013 tarihli ve 21152195-130-242 sayılı özelgesi)
        Çok katlı binalarda yapılan son katlardaki dubleks daire olarak tabir edilen konutların faydalı alanının hesaplanmasında, bu konutların tamamen açık alan niteliğinde olan teras kısmının hesaplamaya dahil edilmemesi gerekir. (MB.nin 14/7/2008 tarihli ve 55/5528-2591/70791 sayılı Özelgesi)
        Bir konuttaki balkonların 2 m2’si faydalı alan dışında olduğundan, projede yer alan çatı teraslarının (çok katlı binalarda yapılan çekme katların etrafında kalan ve tavanı olmayan gökyüzüne açık olan terasların) bir konuta ait olması halinde 2 m2’si, herhangi bir konuta ait olmaması halinde ise tamamı faydalı alan dışında değerlendirilecektir. (MB.nin 3/5/2012 tarihli ve B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV.29-1525 sayılı özelgesi)
        Tek katlı olarak yapılacak olan konutlarda müşterek kullanım söz konusu olmadığından, bu konutların büyüklüğü hesaplanırken kömürlük, depo, kalorifer deposu, sığınak, kapıcı ve kalorifer dairesi, çamaşırlık ve garaj gibi yerlerinde faydalı alan içerisinde değerlendirilmesi ve 150 m2’lik net alanın hesabında dikkate alınması gerekir. Bu kapsamda, garaj, mekanik oda ve pergoleye ait alanları 150 m2’lik net alanın hesabında dikkate alınacaktır. (GİB. İstanbul VDB.nin 3/12/2012 tarihli ve 39044742-130 sayılı özelgesi)
        İnşa edilecek konutlarda yer alacak olan fransız balkonun istisna olan (2 m2)'si düşüldükten sonra kalan kısmı faydalı alan kapsamında meskenin net kullanım alanına dahil edilecektir. Ancak, çok katlı mesken inşaatında imar yasası gereğince bulunması zorunlu olan yangın merdiveni ve bu merdivene meskenlerden ulaşılmayı sağlayan yangın kaçış koridoru ise faydalı alan dışında olduğundan, net kullanım alanına dahil edilmeyecektir. (GİB. Adana VDB.nin 7/9/2012 tarihli ve B.07.1.GİB.4.01.16.02-2011-2694-KDV-92 sayılı özelgesi) 
        2 katlı evin 2 katı da ayrı ayrı kullanılabilecek yapıdaysa ,150m2’lik net alanın hesabında her kat ayrı ayrı, her 2 kat birbirini tamamlayıcı ve birbirine bağlı ise 150 m2’lik net alanın hesabında (dubleks dairelerde olduğu gibi) iki katın toplam alanı dikkate alınacaktır.
        Bahçeli konut satışlarında 150 m2’lik alanın hesabında bahçe göz önünde bulundurulmayacak, konutun bağımsız olarak kullanılmaya esas her bir bölümü tek başına dikkate alınacaktır.  Konutu çevreleyen arsa ve arazi, bu konutla birlikte değerlendirilecek ve konutun tabi olduğu oranda KDV’ye tabi olacaktır. Konutla birlikte değerlendirilecek arsa ve arazinin büyüklüğü ise mahalli örf ve adete göre tespit edilecektir.
150 M2’LİK NET ALAN HESABININ DEĞİŞMESİ GEREKİYOR Bağımsız bölüm net alanı ve eklenti net alanına ilişkin yeni ve son düzenlemeler Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 16. maddesinde yer almakta olup, 150 m2’lik net alan hesabının, bu yeni düzenlemeye göre yapılması gerekmektedir. Söz konusu Yönetmeliğin md 16 1 fk 41.bend (yürürlük tarihi 1/6/2013) şu şekildedir:  “bağımsız bölüm net alanı”; bağımsız bölüm içerisindeki kapalı olup duvarlar arasında kalan net alandır. Bu alana; kapı ve pencere eşikleri, 2.5 cm’yi geçmemek koşuluyla sıva payları, kolonlar, duman, çöp, atık, tesisat ve hava bacaları ile ışıklıklar, bağımsız bölüm içindeki asansör ve galeri boşlukları, tesisat odası, merdivenlerin altlarında 1.80 m. yüksekliğinden az olan yerler, tek bağımsız bölümlü müstakil binalarda bağımsız bölüm içindeki otopark, sığınak, odunluk, kömürlük, hidrofor ve arıtma tesisi alanı, su ve yakıt deposu ve kazan dairesi, dâhil edilmez. Açık çıkmalar, balkonlar, zemin, çatı ve kat terasları, kat ve çatı bahçeleri gibi en az bir cephesi açık olan mekanlar ile aynı katta veya farklı katta olup bağımsız bölümün eklentisi olan mekanlar ile ortak alanlar bağımsız bölüm net alanı içinde değerlendirilmez. Bağımsız bölümün içten bağlantılı olarak çatı araları dahil birden fazla katta yer alan mekanlardan oluşması halinde bu katlardaki bağımsız bölüme ait alanlar birlikte değerlendirilerek bağımsız bölüm net alanı bulunur.»Buna göre, önceki düzenlemenin aksine 150 m2’lik net alanın hesabına; balkonlar, çatı ve kat bahçeleri, otopark, sığınak, kömürlük vb. yerler dahil edilmeyecektir. Maliye Bakanlığı’nın söz konusu Yönetmelik çerçevesinde 150 m2’lik alan tanımını yeniden yapması gerekmektedir. Çünkü, 30 No.lu Tebliğde yapılan açıklamaların dayanağını oluşturan 2982 sayılı Kanun ve buna istinaden yayımlanan 3 Seri No'lu Konut İnşaatı Ve Yatırımlarda Vergi, Resim, Harç Muafiyet Ve İstisnası Genel Tebliği  yürürlükte değildir.
KONUT VE İŞYERİ TESLİMLERİNDEKİ KDV’DE EZBER BOZAN GÖRÜŞ DEĞİŞİKLİĞİ  Uygulamada, tapuda konut olarak yer almakla birlikte fiilen işyeri olarak kullanılan  ya da tapuda işyeri-büro olarak yer almakla beraber fiilen konut olarak kullanılan taşınmazların satışında uygulanacak KDV oranı konusunda tereddütlerle karşılaşılmaktadır. Hem prensip olarak hem de hukuki olarak taşınmaz satışlarına uygulanacak KDV oranı, taşınmazın konut ve işyeri olup olmamasına bağlı olarak değişmektedir. Taşınmazın niteliği ise, tapu kayıtları esas alınarak tespit edilmektedir. Buna göre, tapuda net alanı 150 metrekareye kadar konut olarak gösterilen taşınmazların teslimleri % 1, işyeri ve net alanı 150 metrekare ve üzeri konut olarak gösterilen taşınmazların teslimleri ise % 18 oranında KDV’ye tabi bulunmaktadır. KDV’nin yürürlüğe girdiği 1985 den bu yana yapılan uygulama  bu şekildedir.Ancak, Maliye Bakanlığı taşınmaz satışlarında uygulanacak KDV oranı konusunda ezber bozarak ve uzun yıllardan bu yana süregelen uygulamayı değiştirecek şekilde görüş değişikliğine giderek,  taşınmazların inşaat projesi ve ruhsatı ile tapu kayıtlarında ne şekilde gösterildiğinin değil, ne amaçla kullanıldığı/kullanılacağı hususunun  uygulanacak KDV oranının tespiti konusunda daha önemli olduğunu açıklamıştır.Yeni görüşe göre, proje veya tapuda rezidans, işyeri, apart otel olarak gözüken net alanı 150 m2’ye kadar olan taşınmazların fiilen konut olarak teslime konu edilmesi halinde, teslimlerinde % 1 KDV hesaplanacaktır. Fiilen konut olarak kullanılacak bu taşınmazların tapuda ne olarak gözüktüğünün bir önemi bulunmamaktadır.  Konu ile ilgili olarak yeni oluşturulan bu görüş çerçevesinde verilen bazı özelgelerin özetleri şu şekildedir:«İnşası devam eden ve konut olarak satılacak olan ancak yapı ruhsatında apart otel olarak belirtilen gayrimenkullerin fiilen konut olarak teslime konu edilmesi durumunda % 1, net alanı 150 m2 ve üzerinde olan konut teslimleri ile ticari alanların tesliminde ise % 18 oranında KDV hesaplanacaktır.» (GİB. Ankara VDB.nin 5/9/2013 tarihli ve 84974990.130(28-2013/48)/2851 sayılı özelgesi) «Konut olarak kullanılmak üzere inşa edildiği ve konut olarak satıldığı, ancak yapı ruhsatında ve tapuda büro olarak kayıtlı olan gayrimenkullerin fiilen konut olarak kullanıldığının tespit edilmesi halinde % 1, konut harici tesliminde ise % 18 oranında KDV uygulanacaktır.» (GİB. Ankara VDB.nin 3/7/2013 tarihli ve 84974990.130(28-2013/32)/20361 sayılı özelgesi) Ancak, özelgelerde «fiilen konut olarak teslime konu edilmesi» hususunun ne şekilde ispat ve tevsik edileceği konusunda bir açıklık bulunmamaktadır.Bize göre bu konuda yapılabilecek en anlamlı uygulama, durumun;
- Taşınmazı satın alanlardan burayı konut olarak kullanacaklarına dair  alınan taahhütname, 
- Muhtarlıklardan alınacak ikametgah bildirimi,
-  Su, elektrik, doğalgaz aboneliklerinin konut olarak yaptırıldığına dair sözleşme, yazı ve faturalar  ile ispat ve tevsik edilmesidir.Sonuç olarak; taşınmaz satışlarında  taşınmazın niteliği değil, ne amaçla kullanıldığına bakılacak, tapuda işyeri-büro-apart otel-rezidans olarak gözükse dahi bu taşınmazlar fiilen konut olarak kullanılıyorsa/kullanılacaksa ve yeni düzenlemede dikkate alınarak net alanı 150m2’nin altında ise % 1, 150m2 ve üzerinde ise % 18KDV hesaplanacaktır. Tapuda konut olarak gösterilen taşınmazlar fiilen işyeri-büro olarak kullanılacaksa, teslimlerinde % 18 KDV hesaplanacaktır.
DÖVİZLE YAPILAN İNŞAAT İŞLERİNDE KDV
        Bedeli döviz cinsinden veya dövize endekslenerek belirlenen inşaat taahhüt işlerinde, dövizin, vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarihteki TC. Merkez Bankası döviz alış kuru üzerinden TL’ye çevrilmesi ve KDV’nin bulunacak tutar üzerinden hesaplanması gerekir.
        İnşaat taahhüt işlerinde avans olarak ödenen döviz bedeli için fatura veya benzeri belge düzenlenmesi halinde, vergiyi doğuran olay meydana geldiğinden, fatura veya benzeri belgenin düzenlendiği tarihteki TC. Merkez Bankası döviz alış kuru üzerinden TL’ye çevrilerek KDV hesaplanması gerekir.
        Avans için fatura veya benzeri belge düzenlenmemesi halinde, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihte avans da dahil olmak üzere toplam bedele ait dövizin TL’ye çevrilerek KDV hesaplanması gerekir.
        Ödemenin geç yapılması nedeniyle ortaya çıkan lehe kur farkının vade farkı olarak değerlendirilerek malın veya hizmetin tabi olduğu oranda KDV’ne tabi tutulması, kur farkı için ilk faturaya atıfta bulunularak ikinci bir fatura düzenlenmesi gerekir. (105 No.lu KDV Tebliği ve 60 No.lu KDV Sirküleri
        Kur farklarında; KDV dahil toplam bedel geç ödeniyorsa iç yüzde, KDV hariç bedel geç ödeniyorsa dış yüzde yöntemiyle KDV hesaplanması gerekir.
        Bedeli döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak yapılan inşaat işleri nedeniyle kurlardaki düşme nedeniyle müteahhit veya inşaat şirketi aleyhine oluşan kur farklarının, KDV Kanunu’nun 35. maddesi kapsamında “matrahta değişiklik” olarak değerlendirilmesi ve hizmet bedeli ve KDV tutarının buna uygun olarak düzeltilmesi gerekir.
        Maliye Bakanlığı, 105 No.lu KDV Tebliğinden önce verdiği özelgelerde, bedelin döviz cinsinden veya dövize endekslenerek ifade edilmesinin mutat olduğu uluslararası ihaleler ile işin mahiyeti nedeniyle bedelin döviz cinsinden veya dövize endekslenerek ifade edilmesi gereken kamu ihalelerinde, geç ödeme nedeniyle ortaya çıkacak kur farklarının KDV matrahına dahil edilemeyeceğini belirtmiştir.
        Yaptığımız araştırmada, 105 No.lu Tebliğden sonra bugüne kadar aksine verilmiş bir özelgenin bulunmadığı tespit edilmiştir. Bize göre aynı görüş devam etmektedir. Ancak, bu konuda yeni tarihli bir özelge alınmasında yarar olacaktır.
İNŞAAT İŞLERİNDE KDV İNDİRİMİ
                1) Kargoda, Postada Kaybolan Faturalar, Gider Kaydı ve KDV İndirimi
                Mükelleflerce Yapılan Uygulama Satıcı firmalar, faturanın kendilerinde kalan nüshasının fotokopisi üzerine “Aslı Gibidir” yazarak kaşeleyip imzalamakta, alıcılar ise satıcılar tarafından belirtilen şekilde onaylanan fatura fotokopilerini kayıtlarına intikal ettirmekte ve KDV’lerini indirim konusu yapmaktadırlar.
                Maliye Bakanlığı’nın Görüşü ve Uygulaması Maliye Bakanlığı, gider kaydı ve KDV indiriminin prensip olarak fatura asıllarına göre yapılması gerektiği, fatura asıllarının kaybedildiği durumlarda ise faturanın satıcılarda kalan nüshasının noter tasdikli fotokopilerine (Bu örnek üzerine, “Zayi olan aynı tarih ve sayıyı taşıyan fatura aslı yerine kullanılmak amacıyla tasdik edilmiştir.” şeklinde noterce şerh düşülmesi gerekir.) dayanılarak gider kaydı ve KDV indiriminin yapılabileceği görüşündedir.
                2) KDV İndirim ve İadelerinde Müteselsil Sorumluluk ve Kurtulma Yolları 84 Seri No.lu KDV Genel Tebliği ile müteselsil sorumluluğun usul ve esasları belirlenmiştir.               Satıcının KDV’yi Hazine’ye intikal ettirmediğinin tespit edilmesi halinde, hesaplanan vergi ile sınırlı olmak üzere Hazine’ye intikal etmeyen vergiden aşağıda belirtilen usul ve esaslara göre satıcı ile birlikte alıcılar da müteselsil sorumlu olacaklardır:
                 - Vergi, mükellef adına tarh-tahakkuk ettirilecek ve öncelikle mükelleften aranacaktır.
                - Müteselsil sorumluluk satın alınan mal ve hizmet bedeli üzerinden hesaplanan katma değer vergisi varsa gecikme faizi ve gecikme zammı ile sınırlıdır. Cezalar sorumluluk kapsamı dışındadır.
                Sorumluluğu Ortadan Kaldıran Haller  Alıcılar KDV dahil toplam işlem bedelini;
                - 4389 sayılı Bankalar Kanunu hükümlerine göre faaliyette bulunan banka veya özel finans kurumları vasıtasıyla ödemeleri ve banka veya özel finans kurumuna yapılacak ödeme sırasında düzenlenecek belgede satıcının (veya adına hareket edenlerin) adı-soyadı (tüzel kişilerde unvanı) ile banka veya özel finans kurumundaki hesap numarasını ve vergi kimlik numarasını doğru olarak yazdırmaları,
                - Ödemenin çekle yapılmış olması halinde, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine uygun olarak çek düzenlemeleri ve lehine çek keşide edilenin vergi kimlik numarası yazmaları, halinde, müteselsil sorumluluk uygulaması ile muhatap tutulmayacaklardır. Herhangi bir hesaba bağlı olmaksızın gönderilen havaleler ile ödemelerin kasadan yapılması sorumluluğu ortadan kaldırmamaktadır.
        Posta idaresi vasıtası ile yapılan ödeme, müteselsil sorumluluk uygulamasından kurtulmak için yeterli değildir.
        Hamiline yazılı olarak keşide edilen çekle ödeme yapan mükelleflerin müteselsil sorumluluktan kurtulmaları mümkün değildir.
        Mal ve hizmet alımlarının şirket kredi kartı ile yapıldığının bankalardan alınacak durumu tevsik eden bir yazı ibraz eden mükellefler, müteselsil sorumluluktan kurtulabilir. Ancak, şirket ortağı veya çalışanlarına ait kredi kartı ile yapılan alımlar bu kapsamda değerlendirilmemektedir.
        Senet mukabili yapılan ödemeler, müteselsil sorumluluk uygulamasından kurtulmak için yeterli değildir.  
        Müteselsil sorumluluktan kurtulmak için, keşide edilen çeke lehdarın vergi kimlik numarasının yazılması gerekmektedir. Çekin satıcının bizzat kendisi yerine adına hareket eden temsilcisi, vekili veya istihdam ettiği kişiler lehine keşide edilmesi halinde çeke bu kişilerin vergi kimlik numarası yazılmalıdır. Bu durumda, alıcının lehine çek keşide ettiği kişinin satıcıyla olan ilgisini tevsik eden bir belgeye sahip olması, ileride sorumluluktan kurtulmak için gerekli olacaktır.
         Alıcı ile satıcı arasında muvazaaya dayanan bir işlem yapıldığının veya menfaat sağlayan doğrudan bir ilişkinin veya hısımlık, sermayesine katılma, organizasyon veya yönetimi içinde yer alma şeklinde dolaylı bir ilişkinin bulunduğunun vergi incelemesine yetkili olanlarca düzenlenmiş raporlarla tespit edilmiş olması halinde, ödeme banka veya özel finans kurumu vasıtasıyla ya da çekle yapılmış olsa bile, alıcıların müteselsil sorumluluğu ortadan kalkmayacaktır.
        Müşteri çekleriyle yapılan ödemelerde müteselsil sorumluluk uygulamasına muhatap tutulmamak bakımından, çekin tam ciro (ciro edenle ciro edilenin isim, unvan vb. ile vergi kimlik numarasının belli olduğu şekilde) ile devrinin yapılması ve kendi ödemelerinde kullanılması gerekir. Çeklerin beyaz ciro ile devri bu kapsamda değerlendirilmemektedir.
3) İşi Bırakan Müteahhitlerin İndiremedikleri KDV’yi Gider Yazabilecekleri Faaliyetini terk eden müteahhitlerce yüklenilip indirilemeyen KDV artık “indirilemeyecek KDV” haline dönüştüğünden, GVK ve KVK yönünden gider olarak dikkate alınması gerekir.
4) Arsa Sahibi Adına Yapılan Giderlerin Durumu ve KDV İndirimi Kat karşılığı inşaat işlerinde taraflar aralarında yaptıkları sözleşmelerle, karşılıklı yükümlülüklerini belirlemektedirler. Bu yükümlülüklerden birisi de, inşaatla ilgili olarak yapılacak giderlerin kim tarafından karşılanacağıdır. Tip sözleşme haline gelen ve genel kabul gören bu sözleşmelere, yapılan inşaatlara ilişkin olarak ilgili mevzuatları gereği arsa sahibi tarafından ödenmesi gereken bazı giderlerin (belediye, su idareleri, elektrik şirketlerine ve yapı denetim şirketlerine yapılan ödemeler) müteahhitler tarafından üstlenilmesi hususunda hükümler konulabilmektedir.  İlgili mevzuatı gereği arsa sahibi tarafından ödenmesi gereken giderlerin (belediye, su idareleri, elektrik şirketlerine ve yapı denetim şirketlerine yapılan ödemeler) taraflar arasında yapılan sözleşmeye istinaden müteahhit tarafından karşılanması halinde, bu giderlerin müteahhitler tarafından gelir ve kurumlar vergisi yönünden gider olarak dikkate alınıp alınamayacağı ve KDV’lerinin indirim konusu yapılıp yapılamayacağı konusunda tereddütlerle karşılaşılmaktadır.
        Maliye Bakanlığı’nın Görüşü ve Uygulaması-   Birinci Görüşü    Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesine göre vergilendirmede olayın gerçek mahiyeti esas olduğundan, söz konusu ödemelerin yapı sahibi adına müteahhitler tarafından yapıldığının taraflar arasında düzenlenen ve bu hususlarında yer aldığı sözleşme veya banka dekontu  ile belgelendirilmesi halinde, bu ödemelerin GVK’nın 40. maddesine göre ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır. (GİB, Ankara VDB.’nin, 10.07.2006 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.16.01 sayılı Özelgesi.                                                                                                                                     İkinci ve Son Görüşü (Mevcut Uygulama) Kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca müteahhitler tarafından ödenen ancak  faturası arsa sahibi adına düzenlenmiş bulunan ve  inşa edilecek binanın ruhsatı için çeşitli kurumlara (belediye, su idaresi, elektrik idaresi, yapı denetim şirketi vb.) yapılan harç, katılım payı vb.  için ödenen bedellerin, ticari kazancın tespitinde gider veya maliyet olarak indirim konusu yapılması mümkün değildir. Ayrıca, ticari kazancın tespitinde dikkate alınacak giderlerin indirim konusu yapılabilmesi için giderlerin tevsike esas belgelerle belgelendirilmesi ve bu belgelerin mükellef adına düzenlenmesi gerekmektedir. Söz konusu ödemeler için arsa sahibi adına düzenlenecek fatura vb. belgelerde yer alan KDV’nin, müteahhitlerce ödenmiş olsa dahi indirim konusu yapılması veya gider olarak dikkate alınması mümkün değildir. (GİB. İstanbul VDB.’nin, 22.06.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 40-811 ve 22.03.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.34. 19.02-105[229-2012/VUK-1- . . .]-1120 sayılı Özelgeleri)
Kişisel Görüşümüz Mükelleflerin yaptıkları harcamaların kayıtlarda gösterilebilmesi ve KDV’sinin indirilebilmesi için; VUK’da sayılan belgelerle belgelendirilmesi ve belgelerin mükellefler adına düzenlenmiş olması gerekir. Genel prensip ve uygulama bu şekilde olmakla beraber, bazı durumlarda ilgili mevzuatı vb. nedenlerle adına belge düzenlenenler ile gerçekte ödemeyi yapanlar farklı kişiler olabilmektedir.      Bize göre, bu şekilde yapılan giderler, aslında adına belge düzenlenenin değil, ödemeyi gerçekte yüklenen mükellefin gideridir ve dolayısıyla bu mükellefin safi gelir ve kazancının tespitinde dikkate alınması gerekir. Bu görüş, VUK’un 3/B maddesine de uygundur. Kat karşılığı inşaat işlerinde, hemen hemen tüm masraflara müteahhitler tarafından katlanıldığından ve bu durum örf ve adetler ile bu konuda yerleşik hale gelen tip sözleşmelerle de sabit olduğundan, ilgili mevzuatı vb. nedenlerle arsa sahipleri adına müteahhitlerce katlanılan gider ve maliyetlerin, VUK’un 3/B maddesi gereği müteahhitlerin safi gelir ve kazancının tespitinde indirilecek gider olarak dikkate alınması gerektiği görüşündeyiz. Çünkü, bu giderlere ilişkin belgeler arsa sahipleri adına düzenlenmiş olmakla beraber, giderlere katlananlar gerçekte müteahhitlerdir.          Kişisel görüşümüze göre,  kat karşılığı inşaat işlerinde, arsa sahipleri adına yapılan ödemeler;
                - Yapılan işle ilgili ise,
                - Taraflar arasında yapılan sözleşmede bu nların müteahhitler tarafından ödeneceğine dair bir hüküm varsa,
                - Ödeme müteahhitler tarafından yapılmış ve bu husus ödeme belgeleri ile ispat ve tevsik edilebiliyorsa
                belgeler arsa sahipleri adına düzenlenmiş olsa dahi, anılan ödemeler müteahhitler tarafından doğrudan gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabilmeli ve KDV’si de indirim konusu yapılmalıdır.
                5) Çalınan Mallarda KDV İndirimi  Çalınan-kaybolan malların KDV Kanunu’nun 30/c maddesi kapsamında zayi olan mal olarak değerlendirilmesi gerekir. Malların çalındığının polis tutanağı, duruma göre mahkeme kararı ile ispat ve tevsik edilmesi halinde, Kanun’un 30/c maddesine göre malların zayi olduğunun kabul edilmesi ve bu mallar nedeniyle yüklenilen KDV’lerin indirilmemesi gerekir. Çünkü, çalınan mallar nedeniyle yüklenilen KDV’lerin Kanun’un 30/c maddesine göre indirilmesi mümkün değildir. Malların çalındığının ya da kaybolduğunun geçerli belgelerle ispat ve tevsik edilememesi halinde, malların çalınmadığı, belgesiz satıldığı kabul edilecektir. Bu durumda ise, kaybolduğu veya çalındığı iddia olunan malların emsal satış bedeli üzerinden hasılat yazılması ve KDV hesaplanması söz konusu olacaktır. Durumun sonraki tarihlerde yapılacak bir vergi incelemesi ile tespiti halinde, malların emsal satış bedeli üzerinden hesaplanacak KDV, vergi ziyaı cezalı olarak mükelleflerden aranılabilecektir.
6) KDV’nin Bedele Dahil Olup Olmadığının İhtilaflı Olması Halinde Yapılacak İşlem KDV’nin bedele dahil olup olmadığı hususunda ihtilaf bulunması halinde, alıcı ile satıcı arasında yapılan sözleşmeye bakılmalıdır. Sözleşmede bedelin KDV dahil olarak belirlenmesi öngörülüyorsa, teslim ve hizmet bedeli üzerinden ayrıca KDV hesaplanmamalıdır. Sözleşmede KDV’nin bedele dahil edilip edilmeyeceğine ilişkin  hüküm bulunmaması halinde, KDV teslim/hizmet bedeli üzerinden ayrıca hesaplanmalıdır. (MB.nin 5/9/2011 tarihli ve B.07.1.GİB.4.06.17.01-KDV-2:2010-14020-03-682 sayılı özelgesi)
7) Binek Otomobile Ait İndirilemeyen KDV’nin Doğrudan Gider Yazılabileceği Binek otomobillerine ait olup indirilmesi mümkün olmayan KDV ve ÖTV, doğrudan gider olarak dikkate alınabileceği gibi, maliyete de dahil edilebilecektir. Maliye Bakanlığı’nın görüşü de bu doğrultudadır.
8) Süresinde Düzenlenmemesi Nedeniyle Hiç Düzenlenmemiş Sayılan Faturalardaki KDV İndirilebilir mi? VUK 231/5’e göre, faturanın malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi (7) gün içinde düzenlenmesi gerekmekte olup, bu süre içerisinde düzenlenmeyen  faturalar hiç düzenlenmemiş sayılmaktadır. Süresinde düzenlenmeyen faturalar için VUK 353/1. maddesine göre özel usulsüzlük cezası kesilmektedir. Yazılı literatürde 7 günlük sürede düzenlenmeyen faturaların doğrudan yok sayılacağına ilişkin açık bir hüküm ya da düzenleme bulunmamaktadır.  SMİYB dışında, düzenlenen faturaların şekli ve usulü hükümlere uyulmaması nedeniyle içerik ve esas yönünden yok kabul edilmesi kanunen mümkün değildir.Ayrıca, VUK’un 3/B ve KDV Kanunu’nun 29-34. maddeleri uyarınca, süresinde düzenlenmemesi nedeniyle hiç düzenlenmemiş sayılarak özel usulsüzlük cezası kesilen faturaların harcamaların ve satış hasılatının kayıtlara intikali yönünden geçerli ve tevsik edici belge olarak kabul edilmesi gerektiğinden, bu faturalarda yer alan KDV’lerin genel esaslar çerçevesinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır. Maliye Bakanlığı’nca tayin edilen ve aşağıda özetlerine yer verilen iki özelgede de, süresinde düzenlenmemesi nedeniyle hiç düzenlenmemiş sayılan ve özel usulsüzlük cezası kesilen faturaların harcamaların yasal kayıtlara intikalinde geçerli belge olarak kabul edileceği ve bu faturalardaki KDV’nin indirilebileceği belirtilmiştir.
Söz konusu özelgelerin özetleri aşağıdadır:
“Süresinde düzenlenmemesi nedeniyle faturanın hiç düzenlenmemiş sayılarak faturada belirtilen işlemin geçersiz sayılması mümkün bulunmadığı gibi, Kanun’un 3/B maddesi ile de çelişecektir. Dolayısıyla, süresi içerisinde düzenlenmeyen faturalar için VUK’un 353/1. maddesine göre özel usulsüzlük cezası kesilecek ve bu faturalar vergi kanunları bakımından ispat edici bir vesika olarak değerlendirilecektir.”(GİB. Ankara VDB.nin 31.01.2007 tarih ve 5893 sayılı Özelgesi)
“Hiç düzenlenmemiş sayılması faturada yazılı mal ve hizmetin teslim edilmediği anlamına gelmez.  Zamanında düzenlenmeyen fatura için hiç düzenlenmemiş sayılarak özel usulsüzlük cezası kesilmesi ancak  faturanın geçerli belge olarak kabul edilmesi ve  bu faturada gösterilen KDV’nin indirilmesi gerekir.” (MB.nin, 17.02.1999 tarih ve 52/5211-44/5495 sayılı Özelgesi)
10) Faturada Fazla ve Yersiz Hesaplanan KDV’nin İndirim Yoluyla Telafi Edilme Yöntemi Kaldırıldı, Artık İndirilemeyecek. Fazla ve yersiz KDV aşağıdaki durumlarda söz konusu olmaktadır:
    -  Vergiye tabi bir işlem söz konusu olmadığı halde düzenlenen fatura veya benzeri belgelerde KDV gösterilmesi (KDV’nin konusuna girmeyen bir işlem için KDV hesaplanması gibi),
    - KDV’yi fatura veya benzeri belgelerde göstermeye hakkı bu­lunmayan mükelleflerin düzenledikleri bu tür belgelerde KDV göstermeleri,
   - Fatura veya benzeri belgelerde olması gerekenden daha yüksek meblağda KDV hesaplanması ve gösterilmesi (% 1 KDV’ye tabi işlem için % 8 veya % 18 KDV hesaplanması gibi).
Maliye Bakanlığı, fazla ve yersiz hesaplanan KDV ile ilgili olarak yapılacak işlemleri 23 ve 91 Seri No.lu KDV Genel Tebliğleri ile belirlemiş, bu vergilerin indirim yoluyla telafi edilmesini, indirimin mümkün olmaması halinde ise iadesini uygun görmüş, gerek indirim gerekse iadede, fazla veya yersiz KDV’ye maruz kalan alıcıları muhatap almıştı. Fazla ve yersiz KDV’ye muhatap olan alıcılar, bu vergiyi indirim konusu yapıyor, indirimin mümkün olmaması halinde ise iade olarak talep edebiliyordu.Ancak, 116 Seri No.lu KDV Genel Tebliği ile alıcı mükelleflerin fazla ve yersiz muhatap oldukları KDV’leri indirim yoluyla telafi etmeleri yöntemi yürürlükten kaldırılmış, iadede ise önceki uygulamanın aksine alıcılar değil satıcılar muhatap alınmıştır.Yeni uygulamada vergi idaresi bu işlemde alıcıyı değil satıcıyı muhatap alarak, fazla ve yersiz KDV’nin satıcı tarafından alıcıya iade edilmesini, daha sonra ise satıcı tarafından iade olarak talep edilmesini öngörmüştür. Alıcı bu vergiyi indirim konusu yapmış ise, fazla veya yersiz KDV tutarını indirim hesaplarından çıkarmak suretiyle düzeltmesi gerekmektedir.Alıcıların gereksiz düzeltme işlemlerine muhatap olmamak bakımından, mal ve hizmet alımları veya giderler nedeniyle kendilerine düzenlenen fatura veya benzeri belgeleri dikkatlice inceleyerek, fazla ve yersiz KDV varsa bunu daha başlangıçta düzelttirmesi uygun olacaktır. Bu şekilde, hem fazla ve yersiz KDV ödemeyecekler, hem de sonradan düzeltme işlemleri yapmayacaklardır. ALICILARIN sonradan bu durumu fark etmeleri halinde ise, fazla ve yersiz ödenen KDV’yi SATICILARDAN talep etmeleri ve iadesini talep ettikleri vergiyi indirim hesaplarından çıkararak düzeltmeleri gerekmektedir. 
- Fazla ve Yersiz Hesaplanan/Ödenen KDV’nin Beyan Edilmeden Önce Düzeltilmesi  Satıcının fazla ve yersiz KDV hesapladığının ve/veya tahsil ettiğinin gerek satıcının kendisi gerekse alıcı tarafından beyan süresinden önce fark edilmesi halinde, yanlış KDV’li faturanın iptal edilerek yerine doğru KDV tutarlı fatura düzenlenmesi veya satıcıya alıcı tarafından iade faturası düzenlenip yerine satıcı tarafından doğru fatura düzenlenmesi suretiyle işlemin düzeltilmesi mümkündür. Tabii ki bu durum her iki tarafın KDV mükellefi olduğu hallerde geçerlidir. Alıcının KDV mükellefi olmadığı ve fazla ve yersiz KDV’nin satıcı tarafından henüz beyan edilmediği durumda ise, önceki faturanın iptal edilerek yerine doğru faturanın veya benzeri belgenin düzenlenmesi,KDV tahsil edilmişse,fark KDV’nin iade edilmesi gerekmektedir.
- Fazla ve Yersiz Hesaplanan/Ödenen KDV’nin Satıcı Tarafından Beyan Edildikten Sonra Düzeltilmesi  Faturada fazla ve yersiz KDV gösterilip satıcı tarafından bu faturaya göre beyanda bulunulduktan sonra durum fark edilirse, düzeltme işleminin aşağıdaki gibi yapılması gerekir:
- Kural olarak, fazla veya yersiz hesaplanan KDV bulunması durumunda, gerek satıcı gerekse alıcı nezdinde işlemin KDV uygulanmadan önceki haline döndürülmesi esastır.
- Fazla veya yersiz olarak hesaplanan vergi, öncelikle satıcı tarafından alıcıya iade edilecektir.
- Alıcının indirim hakkı bulunan mükellef olmaması durumunda, satıcının söz konusu fazla veya yersiz KDV tutarını alıcıya ödemesi ve ödeme yaptığını gösterir bir belge ile vergi dairesine başvurması gerekmektedir.
- Alıcı indirim hakkı bulunan bir mükellef ise, satıcının öncelikle fazla veya yersiz KDV tutarını alıcıya ödemesi, bu ödemeyi yaptığını gösterir belge ile alıcının fazla veya yersiz KDV tutarını indirim hesaplarından çıkarmak suretiyle düzeltme yaptığını alıcının vergi dairesinden alınacak bir yazıyla tevsik etmesi gerekir. 
- Satıcının yukarıda sayılan belgelerle birlikte beyanlarını düzeltmesi gerekir. Düzeltme işlemi, fazla veya yersiz hesaplanan KDV tutarının ilgili dönem beyannamesinden tenzil edilerek ve sonraki dönemler de buna göre düzeltilmek suretiyle yapılacaktır.
- Fazla veya yersiz olarak ödenen KDV’nin, satıcı tarafından iade olarak talep edilebilmesi için, KDV beyannamesinde hesaplanan KDV olarak beyan edilmesi ve beyana konu edildiği dönem ile iade talep edilen dönem arasında asgari söz konusu KDV tutarı kadar ödenecek KDV çıkması gerekmektedir. Beyan edilen dönemle iade talep edilen dönem arasında fazla veya yersiz uygulanan KDV tutarından daha düşük tutarda ödenecek KDV çıkması durumunda, sadece bu tutar iadeye konu edilebilecektir. Beyan edilen dönemle iade talep edilen dönem arasında ödenecek KDV çıkmaması durumunda ise, sadece düzeltme yapılacak olup, iade söz konusu olmayacaktır.
- Fazla ve Yersiz KDV Artık Alıcılara Değil, Satıcılara İade Edilecek Önceki uygulamada, fazla ve yersiz KDV’ye muhatap olan mükelleflerden satıcılar sadece bu vergiyi beyan etmekle sorumlu iken, alıcılar vergiyi öncelikle indirim konusu yapmakta, indirimin mümkün olmaması halinde ise iade olarak talep etmekteydiler. İade işleminin zor ve karışık olduğu hususu dikkate alındığında, satıcının yaptığı bir hatanın bedeline ve sonuçlarına, sadece faturayı kontrol etmeyen alıcılar katlanmaktaydı.116 No.lu Tebliğ ile getirilen yeni uygulamada ise, bu hata giderilerek muhatap satıcılar alınmış, fazla ve yersiz KDV’nin satıcılar tarafından alıcılara iade edilmesi, daha sonra iade edilen bu verginin satıcı tarafından vergi dairesinden iade olarak talep edilmesi esası benimsenmiştir. Bu şekilde, fazla ve yersiz KDV hesaplanması işleminde bir hatası ve kusuru bulunmayan alıcılar epey bir işlem ve finans yükünden kurtulmuştur.
NET ALANI 150 METREKAREYE KADAR KONUT TESLİMLERİNDE KDV İADESİ  Net Alanı 150 M2’ye Kadar Olan Konut Teslimleri  Net alanı 150 metrekareye kadar olan konut teslimleri % 1 KDV’ye tabi olup, indirimli orana tabi işlemler kapsamındadır. KDV Kanununun 29/2. maddesine göre, indirimli orana tabi işlemler nedeniyle yüklenilip indirilemeyen KDV’lerin Bakanlar Kurulu tarafından ilgili yıl için belirlenen asgari iade tutarını aşan kısmı, mükelleflere yılı içinde mahsuben, yılı geçtikten sonra da nakden ve mahsuben iade edilmektedir. İadeye ilişkin usul ve esaslar 119 Seri No.lu KDV Genel Tebliği ile belirlenmiştir.
        İndirimli orana tabi işlemlerden doğan KDV alacakları, mükellefin kendisine ait;
                - İthalde alınanlar da dahil vergi borçları,
                - SGK prim borçları,
                - Elektrik ve doğalgaz borçlarına mahsup edilebilecektir.   Faaliyetleri indirimli orana tabi işlemlerden oluşan kollektif şirketler ile adi ortaklıklar (şirketler) adına ortaya çıkan KDV iade alacakları, söz konusu şirket ortaklarının yalnızca vergi (ithalde alınanlar dahil) ve SGK prim borçlarına mahsup edilebilecektir. KVK’ya göre vergi dairesine iş ortaklığı olarak mükellefiyet tesis ettiren işletmelerin, diğer kurumlar vergisi mükelleflerinde olduğu gibi ortaklarının vergi ve sigorta prim borçlarına bu uygulama kapsamında mahsup yapılması mümkün bulunmamaktadır.
         İndirimli orana tabi işlemleri bulunan mükellefler, bu işlemleri nedeniyle yüklendikleri ve indirim yoluyla telafi edemedikleri için yılı içinde mahsuben iadesini talep edecekleri KDV tutarını aylar itibariyle ve kümülatif olarak hesaplayacaklardır. İade talebinin, ilgili vergilendirme dönemleri itibariyle indirimli orana tabi tüm işlemleri kapsaması gerekmekte olup, işlemlerin ayrıştırılıp sadece bir kısmına yönelik hesaplama yapılması ve bu şekilde iade talep edilmesi mümkün değildir.
        Yılı içinde mahsuben iade edilecek KDV tutarının hesaplanmasına ilgili yılın Ocak döneminden itibaren başlanacak, hesaplama aylar itibariyle ve kümülatif olarak gerçekleştirilecektir.
         Bu şekilde yapılacak hesaplama sonunda iade tutarının 2014 yılı için 17.700 TL’yi geçtiği dönemde aşan kısmın, izleyen dönemlerde ise tamamının mahsuben iadesi talep edilebilecektir.
        İade tutarı, indirimli orana tabi teslim veya hizmetle ilgili olarak yüklenilen vergi ile söz konusu işlemler üzerinden hesaplanan vergi arasındaki farkın sonraki döneme devreden KDV ile karşılaştırılması sonucu belirlenmektedir. Bu hesaplama yapılırken, indirimli orana tabi işlemler üzerinden hesaplanan verginin bu işlemler nedeniyle yüklenilen vergiden yüksek olduğu dönemlerdeki tutarlar arasındaki fark, cari dönem sonu iade edilebilir KDV tutarından düşülecektir.
        İndirimli orana tabi teslim veya hizmetle ilgili olarak yüklenilen vergi ile söz konusu işlemler üzerinden hesaplanan vergi arasındaki farkın,                
                - % 1 oranına tabi işlemler için işlem bedelinin % 17'sini,
                - % 8'e tabi işlemler için ise işlem bedelinin % 10'unu  aşan kısmı, iade hesabına dahil edilmeyecektir.
         Azami iade tutarının belirlenmesinde iade talebinde bulunulan döneme kadar yapılan toplam işlem bedeli dikkate alınacak, ay içi hesaplamalarda azami iade edilebilir tutarın aşılması bu durumu değiştirmeyecektir. Ancak işlemin bünyesine doğrudan giren harcamalara ilişkin olarak yüklenilen verginin, azami iade tutarını aşması halinde, mükellefin iade talebi, aşan kısım için münhasıran vir  sonucuna göre yerine getirilecektir.
        Bu kapsamdaki iade alacağının ait olduğu aylık dönemde mahsubunun talep edilmesi ihtiyaridir. İndirimli orana tabi işlemleri bulunan mükellefler, hak kazandıkları iade tutarını ait olduğu vergilendirme dönemleri itibariyle talep edebilecekleri gibi cari yılın sonraki herhangi bir döneminde de toplu olarak mahsuba konu edebileceklerdir. Cari yılda herhangi bir vergilendirme döneminde söz konusu iade tutarını mahsuben talep etmeyen mükellefler ise izleyen yılda nakden veya mahsuben iadesini talep edebileceklerdir.
        Yılı içinde mahsuben iade edilemeyen verginin izleyen yıl içinde nakden veya mahsuben iadesinde, yılı içinde mahsuben iade edilen tutarlar dikkate alınmadan aylar itibariyle kümülatif hesaplama yapılacak, bulunan tutardan yılı içinde mahsuben iadeler düşülecek, kalan tutarın işlemin yapıldığı yıl için belirlenen iade edilmeyecek alt sınırı aşan kısmının nakden veya mahsuben iadesi, izleyen yılın Ocak-Kasım vergilendirme dönemlerine ilişkin KDV beyannameleri ile talep edilebilecektir.
        Vergilendirme dönemleri itibariyle 4.000 TL’yi aşmayan mahsup talepleri vir  ve teminat aranılmaksızın yerine getirilecek, talep belgelerin tamamlandığı tarih itibariyle geçerlik kazanacaktır. 4.000 TL ve üstündeki mahsup talepleri vergi inceleme veya YMM tasdik raporu karşılığında yerine getirilecektir. Talep tutarının 4.000 TL’yi aşan kısmı kadar teminat gösterilmesi halinde ilgili belgelerin tamamlanıp teminatın verildiği tarih itibariyle mahsup talebi geçerlik kazanacak, teminat vergi inceleme veya YMM tasdik raporu ile çözülebilecektir.
        YMM Raporlarında, iadenin talep edildiği yıl için belirlenen limitler geçerli olacaktır. Örneğin 2013 yılında gerçekleşen işlemlerle ilgili olarak 2014 yılı içerisinde yapılacak iade taleplerinde 2014 yılı için YMM Raporu ile azami alınabilecek iade tutarına ilişkin limitler uygulanacaktır.
         YMM tasdik raporlarında ihracat istisnasından doğan KDV alacaklarının iadesi ile ilgili limitler iki kat olarak uygulanacaktır. İndirimli orana tabi işlemlerden doğan KDV iade taleplerinin YMM Tasdik Raporlarına istinaden yerine getirilmesi işleminde limit, 2014 yılı için süresinde yapılmış tam tasdik sözleşmesi bulunması halinde sınırsız, süresinde düzenlenmiş tam tasdik sözleşmesi yoksa 814.000 TL’dir.
Yılı İçinde Mahsuben İade Edilemeyen Vergilerin İadesi
         İndirimli orana tabi işlemlerden doğan iade alacağının yılı içinde mahsuben iade edilemeyen kısmı, izleyen yıl içinde mükellefin isteğine bağlı olarak nakden veya mahsuben iade edilebilecektir.
         İade talebi en erken izleyen yılın Ocak dönemine ait olup Şubat ayı içinde verilecek, en geç Kasım dönemine ait olup Aralık ayı içinde verilecek KDV beyannameleri ile yapılabilecektir. Üç aylık vergilendirme dönemine tabi olan mükelleflerde iade talebi en erken izleyen yılın ilk üç aylık, en geç üçüncü üç aylık vergilendirme dönemlerine ait beyannamelerle yapılabilecektir.
         Nakden veya mahsuben iade izleyen yıl içinde talep etme şartına bağlandığından, işlemin gerçekleştirildiği yılı izleyen yılda nakden veya mahsuben iade talep edilmeyen KDV’nin sonraki yıllarda düzeltme yoluyla talep edilmesi mümkün bulunmamaktadır.   
         İndirimli orana tabi işlemlere ilişkin olup indirim yoluyla telafi edilemeyen yüklenilen vergi tutarları, yılı içinde mahsup edilen vergiler dikkate alınmadan, işlemlerin yapıldığı yılın tamamı için yıllık olarak ve Aralık dönemi sonu itibariyle hesaplanacaktır. Bu tutardan yılı içinde mahsup edilen vergiler düşüldükten sonra kalan kısmın 2014 yılı için 17.700 TL’yi aşan kısmı “İade Edilebilecek KDV” olarak hesaplanacaktır.  
        İzleyen yılın Ocak dönemi ile iade talebinin yapıldığı dönem arasındaki bütün dönem beyannamelerinde devreden vergi yer alıyor ve her dönemde devreden vergi tutarları “İade Edilebilecek KDV” tutarını geçiyorsa, iade edilebilecek KDV tutarının tamamı iade edilecektir. Bazı dönemlerde devreden vergi tutarları “İade Edilebilecek KDV” tutarının altında kalıyorsa, devreden vergi tutarının en küçük olduğu tutar iadeye esas alınacaktır. Aradaki dönemlerden herhangi birisinde devreden vergi yer almıyorsa iade yapılmayacaktır.
        Bu şekilde hesaplanan KDV alacağının 4.000 TL’yi aşmaması halinde nakden ve/veya mahsuben iade talepleri inceleme raporu, teminat ve YMM tasdik raporu aranılmadan yerine getirilecek, talep bu bölümün sonunda belirtilen belgelerin tamamlandığı tarih itibariyle geçerlik kazanacaktır.
        İade talebinin 4.000 TL ve üstünde olması halinde 4.000 TL’yi aşan kısmın nakden ve/veya mahsuben iadesi için vergi inceleme raporu veya YMM tasdik raporu ibraz edilmesi gerekmektedir. Talepler bu raporların ibraz edildiği tarihte geçerlik kazanacaktır.
         4.000 TL’yi aşan tutarlar için teminat gösterilmesi halinde, teminatın gösterilip belgelerin tamamlanmasından sonra nakden ve/veya mahsuben iade talepleri yerine getirilecek, teminat vergi inceleme raporu veya YMM tasdik raporu ile çözülecektir.   
        İzleyen yılın Ocak-Kasım dönemlerinde usulüne uygun olarak iade talebinde bulunan mükelleflerin talep edilen iade tutarını artırmak amacıyla, sonraki yıllarda bu dönemlere ilişkin düzeltme beyannamesi vermek suretiyle iade talebinde bulunmaları söz konusu değildir. Ancak izleyen yıl içerisinde talep edilen iade tutarının, aynı yıl içerisinde düzeltme beyannamesi ile artırılması mümkün olup, artırılan kısmın iadesi sadece VİR’e göre yerine getirilecektir.
        Kazancın tespiti yönünden kendilerine özel hesap dönemi tayin olunan gelir ya da kurumlar vergisi mükelleflerince indirimli orana tabi işlemler nedeniyle yüklenilen ancak işlemin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirim yoluyla giderilemeyen ve yılı içinde de mahsubu yapılamayan vergilerin bu mükelleflere nakden iadesi, takvim yılı esasına göre yerine getirilecektir.
                İade Hesabına Dahil Edilecek - Edilmeyecek Yüklenim KDV’ler
        Maliye Bakanlığı; iade hesabına dahil edilebilecek ve edilemeyecek yüklenim KDV’leri konusundaki görüşünü 119 Seri No.lu KDV Genel Tebliği ile belirlemiştir.
        İndirimli orana tabi işlemlerden doğan iade tutarının hesaplanmasında, önce işlemin bünyesine doğrudan giren harcamalar nedeniyle yüklenilen vergiler dikkate alınacak, daha sonra ilgili dönem genel yönetim giderleri için yüklenilen vergilerden pay verilecektir. Bu şekilde hesaplanan tutarın, azami iade edilebilir vergi tutarının altında kalması halinde, en fazla aradaki farka isabet eden tutar kadar amortismana tabi iktisadi kıymetler (ATİK) dolayısıyla yüklenilen vergilerden iade hesabına pay verilebilecektir.
        İndirimli orana tabi olmayan teslim ve hizmetler ile indirimli orana tabi işlemlerle ilgisi bulunmayan giderler dolayısıyla yüklenilen vergiler iade hesabına dâhil edilmeyecektir.
        Stoklarda yer alan mallarla ilgili olarak yüklenilen vergilerin, gerçekleşen indirimli orana tabi işlemlere ilişkin iade hesabına dahil edilmesi mümkün değildir. Stoklarda yer alan mallar nedeniyle yüklenilen vergiler ancak, söz konusu malların satış işleminin gerçekleştirildiği vergilendirme dönemine ait iade hesabında dikkate alınabilecektir.     
        Amortismana tabi iktisadi kıymetler nedeniyle yüklenilen vergilerden, söz konusu iktisadi kıymetlerin indirimli orana tabi işlemlerde kullanılması kaydıyla, iade hesabına pay verilmesi mümkündür.
        İndirimli orana tabi işlemin gerçekleştiği dönem içinde veya öncesinde bu işlemle ilgili olarak yapılan mal ve hizmet alımlarına ait fatura/benzeri belgelerin, belge düzenleme süresi içerisinde olmakla birlikte, indirimli orana tabi işlem gerçekleştikten sonra düzenlenmesi veya zamanında düzenlenen belgenin işlemin gerçekleştiği vergilendirme döneminden sonra temin edilmesi halinde, bu belgelerde yer alan KDV tutarları, işlemin gerçekleştiği vergilendirme dönemi iade hesabına düzeltme beyannamesi verilmek suretiyle dahil edilebilecektir. Vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı içerisinde kanuni defterlere kaydedilmeyen fatura/benzeri belgelerde yer alan KDV tutarlarının indirimi ve iade hesabına dahil edilmesi mümkün değildir.
        Ankastre ürünlerle birlikte veya mobilyalı olarak satılan 150 m² nin altındaki bir konut tesliminden kaynaklanan iade talebinde; buzdolabı, fırın, davlumbaz, bulaşık makinesi, mobilya, vestiyer, televizyon ve benzeri eşyalar, konut sahibi kişilerce sökülüp taşınarak tekrar kurulup kullanılabilecek (eklenti) mahiyette olup, bunların teslimi konut tesliminden bağımsız bir teslim olarak değerlendirilecektir. Dolayısıyla söz konusu eşyaların teslimi için bu eşyaların tabi olduğu KDV oranı uygulanacak ve konut ile birlikte teslim edilen söz konusu eşyaların temininde yüklenilen KDV, genel esaslara göre indirim konusu yapılacak, ancak iade hesabına dâhil edilemeyecektir.
        150 m²'nin altındaki bir konutun inşasına yönelik olarak yapılan harcamalar (arsa bedeli dâhil), genel yönetim giderleri (akaryakıt, büro malzemeleri, reklam, komisyon, temizlik malzemeleri ve benzeri) ve ATİK'lerden işleme isabet eden paya ilişkin olarak yüklenilen KDV, işlemin bünyesine giren vergiler kapsamında değerlendirilecektir.   
        150 m² nin altındaki konut teslimlerine yönelik iade taleplerinde, konutun yapımıyla ilgili harcamalar nedeniyle yüklenilen vergiler iade hesabına dâhil edilebilecek, konutun yapımı için zorunlu olmayan harcamalar nedeniyle yüklenilen vergiler iade hesabına dâhil edilmeyecektir.
        Dolayısıyla bir arada bulunan konutların ortak kullanımına ait olan sosyal ve kültürel ihtiyaçları karşılamak üzere düzenlenmiş çocuk parkı, bahçe düzenlemesi, havuz, pergole, kamelya, çim ekimi, spor alanı, alışveriş merkezi gibi alanlara ilişkin konutun yapımı için zorunlu olmayan harcamalar nedeniyle yüklenilen KDV iade hesabına dâhil edilemeyecektir.
        Ancak arazinin yapısından dolayı yapılması zorunlu olan site içi çevre düzenlemeleri (istinat duvarı, perde duvarı, site çevre duvarları, site içi zemin sertleştirme ve benzeri işler) nedeniyle yüklenilen vergilerin iade hesabına dâhil edilmesi mümkündür.
        Yapı denetim hizmet bedelleri nedeniyle yüklenilen KDV iade hesabına dahil edilememektedir.
        Adatlandırma faturaları nedeniyle yüklenilen KDV’ler, Kanunun 30/d. Maddesine göre indirim konusu yapılamadığından iade hesabına da dahil edilemez.
        İnşaatı Devam Ederken Satılan ve Faturası Düzenlenen Konutlar Nedeniyle KDV İadesi Yapılıp Yapılamayacağı  İndirimli orana tabi işlemler nedeniyle KDV iadesi yapılabilmesi için, öncelikli ve mutlak şart, indirimli orana tabi malların tesliminin veya hizmetlerin ifasının gerçekleşmesidir. İade, indirimli orana tabi malların teslimi ve hizmetin ifası ile doğmaktadır. Teslim ve hizmet yapılmadan iade alınması söz konusu değildir. İnşaat halindeyken yapılan konut satışları tapuya tescil edilmiş olsa dahi,  henüz konutun teslimi yapılamadığından, bu satışın teslim kapsamında değerlendirilmesi ve iadeye konu edilmesi mümkün değildir. Çünkü, faturanın önceden düzenlendiği bu gibi durumlarda hesaplanan KDV, konut teslimine değil, ödenen avansa ilişkin olup, ortada henüz bir konut teslimi söz konusu değildir.
                İşlemden önce fatura düzenlenmesi ile vergiyi doğuran olay meydana gelmekte ancak iade hakkını doğuran işlem vuku bulmamaktadır. İade hakkı, konutların inşaatının tamamlanıp alıcıların kullanımına bırakılması ile yani iskan raporunun alınması veya daha önce kullanıma terk edilmesi ile doğmaktadır. Bu nedenle, konutların tesliminden önce fatura düzenlenmesi halinde, 150 m2’nin altındaki konutlar için % 1 oranında vergi hesaplanarak beyan edilmesi, iade talebinin ise konutların fiilen teslim edildiği yıl içinde yapılması gerekmektedir.
        Faaliyeti Bırakan Müteahhitlerin Henüz Satmadıkları ve Kendilerine Fatura Ettikleri Konutlar Nedeniyle Yüklenip Indirim Yoluyla Gideremedikleri KDV’nin İade Edilip Edilemeyeceği İşi bırakan müteahhitlerin işletmede bulunan malları satış vb.lerle tasfiye edememeleri halinde, KDV Kanununun 3/a ve 27. maddelerine göre kendilerine fatura ederek KDV hesaplamaları ve beyan etmeleri gerekmektedir. Faaliyeti bırakan müteahhitlerinde satamadıkları konutları kendi adlarına fatura etmeleri gerekmektedir.Maliye Bakanlığı, müteahhidin işletmeden çekmek suretiyle kendine fatura ettiği konutları daha sonra başkalarına satacağı göz önünde bulundurulduğunda, yapılan satış nihai tüketim amaçlı olmadığından, söz konusu satışın Kanunun 2. maddesine göre bir teslim olarak kabul edilmesinin mümkün bulunmadığı, teslim olarak değerlendirilmeyen bu işlem nedeniyle indirimli orana tabi işlemlerden dolayı iade talebinde bulunulmasının söz konusu olamayacağı görüşündedir.    Kişisel görüşümüze göre, müteahhitlerin kendilerine fatura ettikleri konutlar teslim sayılan hal kapsamında KDV’ye tabi olduğundan, bu işlem nedeniyle yüklenilip indirilemeyen KDV’lerin de Kanunun 29/2. maddesi kapsamında iadesinin yapılması gerekmektedir.
SATAMADIKLARI KONUTLARI KENDİSİNE FATURA EDEN MÜTEAHHİTLER KDV İADESİ ALABİLİR Mİ? Uygulamada, müteahhitlerin satmak üzere inşa ettikleri ancak satamadıkları konutları işletmeden çekmek suretiyle kendi adlarına fatura etmeleri halinde, bu konutlar nedeniyle yüklenip indiremedikleri KDV’leri iade olarak talep edip edemeyecekleri konusunda Gelir İdaresi Başkanlığı ile mükellefler arasında ihtilaf bulunmaktadır.GİB , “Müteahhitlerin satmak üzere inşa ettikleri net alanı 150 m2’ye kadar olan konutları satamayıp işletmeden çekiş göstererek kendi adlarına fatura etmeleri işlemini KDVK md 2 de düzenlenen “teslim” kapsamında nihai satış olarak değerlendirmemekte ve bu şekilde fatura edilen konutlar nedeniyle yüklenilip indirilemeyen KDV’lerin Kanun’un 29/2. maddesine göre iade edilemeyeceği” görüşünde bulunmaktadır. (GİB. İstanbul VDB’nin, 30.01.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV.29-340 sayılı Özelgesi) 
İndirimli orana tabi bu işlem nedeniyle yüklenilen ve indirim yoluyla giderilemeyen KDV’nin iadesi, Kanun’un 29/2. maddesinde yer alan özel düzenlemenin bir gereği olup, iade hakkının sınırlandırılması Kanun sistematiğine de aykırıdır. Kanun’da “mahsuben iade” ve “nakden iade” sistemi getirilmiş ve mükelleflerin hukuk güvenliği kanunla sağlanmıştır. Vergi, devletin egemenlik gücüne dayanarak kamu giderlerine katılımı sağlamak amacıyla kişilerden aldığı ekonomik değer olmakla birlikte, yasal düzenlemeler, sadece devlet yönünden değil, yükümlüler yönünden de hukuksal güveni sağlamalıdır. Anayasa’nın 73. maddesinde yerini bulan “vergide yasallık” ilkesi, aynı zamanda devletin vergilendirme yetkisinin Anayasal ilkelerle sınırlandırılmasıdır. Devletin vergilendirme yetkisinin sınırı, aynı zamanda kişilerin hak ve özgürlüklerinin de sınırını oluşturmaktadır. Verginin ödenmemesi durumunda devletin alacağı yasalarla güvence altına alınırken, mükellefin mahsuben veya nakden iade alacağının güvence altına alınmaması düşünülemez. Verginin tarh, tebliğ, tahakkuk ve tahsiliyle ilgili düzenlemeler nasıl vergi tekniğinin konusuysa, vergi iadelerine ilişkin düzenlemeler de vergi tekniğinin konusudur. Bu nedenle, yasayla verilen bir hakkın idari düzenlemeyle veya verilen özelgelerle kaldırılması mümkün değildir (Dn. 4. D.’nin, 13.02.2013 tarih ve E.2012/8397 sayılı Kararı)  Nitekim, benzer bir husus turizm sektöründe kullanılan amortismana tabi iktisadi kıymetlere ilişkin KDV’lerin iade edilecek KDV hesabına dahil edilmemesi konusunda yaşanmış, Anayasa Mahkemesi düzenlemenin dayanağı olan Kanun’un 29/2. maddesinde yer alan cümleyi Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmiştir. Sonrasında Gelir İdaresi Başkanlığı yayımladığı 14.08.2012 tarih ve 64 Sıra No.lu KDV Sirküleri ile 14.02.2012 tarihinden sonra gerçekleştirilen otel, motel, pansiyon, tatil köyü ve benzeri konaklama tesislerindeki indirimli orana tabi geceleme ve konaklama hizmetleri nedeniyle yüklenilen ve indirim yoluyla telafi edilemediği için iade olarak talep edilebilecek KDV tutarlarının hesabına, azami iade tutarı aşılmamak kaydıyla amortismana tabi iktisadi kıymetler nedeniyle yüklenilen vergilerden pay verilebileceğini açıklamıştır. KDV Kanunu yönünden inşa edilen indirimli orana tabi konutların üçüncü kişilere satılması ile işletme sahibi tarafından kendi adına fatura düzenlenerek işletmeden çekilmesi arasında vergilendirme bakımından herhangi bir fark bulunmamakta, her ikisi de teslim kabul edilmekte ve KDV’ye tabi tutulmaktadır.
Bize göre, her iki şekilde de satılan ve/veya işletmeden çekilen konutlar için KDV Kanunu’nun 29/2. maddesinde belirtilen şartlar ve teslim gerçekleşmekte, iade hakkı doğmaktadır. Bu şekilde yapılan her iki işlem için de KDV iade talebinde bulunulması mümkün olup, Kanun’a aykırı bir husus bulunmamaktadır. Bu nedenle, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın Kanun’un amacını aşan ve mükelleflerin iade haklarını sınırlandıran hatta kaldıran görüşüne katılmak mümkün değildir. Çünkü, gerek Kanun’un 29/2. maddesinde ve gerekse 119 Seri No.lu Tebliğ’de, iade kapsamına girecek bir teslimin mutlaka nihai tüketim amaçlı bir satış olması gerektiğine ilişkin bir hüküm bulunmamakta, teslimin gerçekleşmesi yeterli görülmektedir. Aksine bir düşünce, yasa hükmünü zorlama ve amacını aşarak yorumlanması anlamına gelir ki, bu da KDV Kanun’una ve Anayasa’ya aykırıdır. KDV Kanunu yönünden inşa edilen indirimli orana tabi konutların üçüncü kişilere satılması ile işletme sahibi tarafından kendi adına fatura düzenlenerek işletmeden çekilmesi arasında vergilendirme yönünden herhangi bir fark bulunmamakta, her ikisi de Kanun’un 2 ve 3. maddelerine göre teslim kabul edilmekte ve KDV’ye tabi bulunmaktadır. Kişisel görüşümüze göre, her iki şekilde de satılan ve/veya işletmeden çekilen konutlar için KDV Kanunu’nun 29/2. maddesinde belirtilen şartlar ve teslim gerçekleşmekte, iade hakkı doğmaktadır. Her iki işlem için de KDV iade talebinde bulunulması mümkün olup, Kanuna aykırı bir husus bulunmamaktadır. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın Kanun’un amacını aşan ve mükelleflerin iade haklarını sınırlandıran hatta kaldıran bu görüşü, KDV Kanunu’nun 29/2. maddesine ve Anayasa’ya aykırı olup, Kanun’un 29/2. maddesinde ve buna ilişkin olarak yayımlanan 119 Seri No.lu Tebliğ’de, iade kapsamına girecek bir teslimin mutlaka nihai tüketim amaçlı bir satış olması gerektiğine ilişkin bir düzenleme bulunmamakta, teslimin gerçekleşmesi yeterli görülmektedir.
İŞGÜCÜ TEMİN HİZMETLERİNDE TEVKİFAT UYGULAMASI (117 NO.LU TEBLİĞ)
         Tevkifat Uygulayacak Alıcılar ve Tevkifat Oranı İnşaat şirketleri dahil KDV mükelleflerine faaliyetlerinin yürütülmesi ile ilgili işlemlerde kullanacakları işgücünün sağlanması şeklinde verilen hizmetlerde (işgücü temin hizmeti alımlarında) alıcılar tarafından (9/10) oranında KDV tevkifatı uygulanacaktır.
        Bu tür hizmetler, temin edilen elemanların, hizmeti alan işletmenin bilfiil sevk, idare ve kontrolü altında çalıştırılabilmesinin mümkün bulunduğu durumlarda tevkifat kapsamına girmektedir.
         Bu şekilde ortaya çıkan hizmetlerde aşağıdaki şartların varlığı halinde tevkifat uygulanacaktır.
                - Temin edilen elemanların, hizmeti alana ücretli statüsünde hizmet akdiyle bağlı olmaması gerekmektedir.
                - Temin edilen elemanların, hizmeti alanın sevk, idare ve kontrolü altında çalıştırılması gerekmektedir.
                Elemanların işletmenin mal ve hizmet üretimi safhalarından herhangi birinde çalıştırılması halinde, sevk, idare ve kontrolün hizmeti alan işletmede olduğu kabul edilecektir.
        İşgücü temin hizmeti veren mükellefin, söz konusu hizmeti bir başka mükelleften temin ettiği elemanları kullanarak sunması halinde, sadece kendisine verilen işgücü temin hizmetinde tevkifat uygulanacaktır.
        Yukarıda sayılanlara verilen özel güvenlik ve koruma hizmetleri de işgücü temin hizmeti kapsamında tevkifata tabi tutulacaktır
İŞGÜCÜ TEMİN HİZMETLERİNDE TEVKİFAT UYGULAMASI
        Mahsuben İade  Tebliğde yapılan açıklamalara göre, kısmi tevkifat uygulanan iş gücü temin hizmetleri ile ilgili 4.000 TL.yi aşmayan mahsuben iade talepleri VİR, YMM raporu ve teminat aranılmaksızın yerine getirilir. 4.000 TL ve üzerindeki iade talepleri ise sadece teminat ve/veya VİR sonucuna göre yerine getirilir. 4.000 TL'yi aşan kısım için teminat verilmesi halinde teminat, VİR ile çözülür. Bu iadelerde YMM raporu geçersizdir. Ancak, Maliye Bakanlığı son verdiği bazı özelgelerde, tutarına bakılmaksızın mahsup işleminin teminatsız yapılarak incelemeye gönderilmesini ve inceleme sonucuna göre işlem yapılmasını uygun görmüştür. Tebliğe aykırı olan bu özelgenin yada Tebliğin düzeltilmesi gerekmektedir.
        Nakden İade Kısmi tevkifat uygulanan iş gücü temin hizmetleri ile ilgili ilgili nakden iade talepleri münhasıran teminat ve/veya VİR ile yerine getirilecektir. İade talebinin tamamı kadar teminat verilmesi halinde teminat, münhasıran VİR sonucuna göre çözülür. Bu iadelerde YMM raporu geçersizdir.
YAPI DENETİM HİZMETLERİNDE TEVKİFAT UYGULAMASI
         Tevkifat Uygulayacak Alıcılar ve Tevkifat Oranı KDV mükelleflerinin kendilerine yapılan yapı denetim hizmetlerinin KDV’sinden (9/10) oranında tevkifat yapmaları gerekmektedir. Tevkifatın kapsamını, yapı denetim firmalarınca verilen yapı denetim hizmetleri oluşturmaktadır. Su yapıları denetim hizmeti ve benzeri hizmetler de bu kapsamda değerlendirilecektir. Tevkifat yapmakla sorumlu tutulanlara verilen yapı denetim hizmetlerinde bedelin kamu kurumları aracılığıyla ödenmesi halinde tevkifat, hizmeti satın alan ve adına yapı denetim hizmeti faturası düzenlenen tarafından uygulanacaktır. Kamu kurumları tarafından bizzat satın alınmayan yapı denetim hizmetlerine ilişkin bedellerin, bunlar adına açılan hesaplardan ödenmesi nedeniyle sorumlu sıfatıyla KDV tevkifatı yapmaları söz konusu değildir
        Arsa karşılığı inşaat işlerinde, hizmet bedeli müteahhit tarafından ödenmekle birlikte yapı denetim hizmetine ait fatura ilgili mevzuatı gereğince inşaat ruhsat sahibi (arsa sahibi) adına düzenlendiğinden, inşaat ruhsat sahibinin mükellefiyet durumuna göre hareket edilecektir. Ruhsat sahibinin tevkifat yapmakla sorumlu mükelleflerden olması  halinde, tevkifat uygulaması kapsamında işlem tesis edilecektir.
        Mahsuben İade Kısmi tevkifat uygulanan yapı denetim hizmetleri ile ilgili 4.000 TL.yi aşmayan mahsuben iade talepleri VİR, YMM raporu ve teminat aranılmaksızın yerine getirilir. 4.000 TL ve üzerindeki mahsuben iade talepleri ise sadece teminat ve/veya VİR sonucuna göre yerine getirilir. 4.000 TL'yi aşan kısım için teminat verilmesi halinde teminat, VİR ile çözülür. Bu iadelerde YMM raporu geçerli değildir.
        Nakden İade Kısmi tevkifat uygulanan yapı denetim hizmetleri ile ilgili ilgili nakden iade talepleri münhasıran teminat ve/veya VİR ile yerine getirilecektir. İade talebinin tamamı kadar teminat verilmesi halinde teminat, münhasıran VİR sonucuna göre çözülür.
SAT GERİ KİRALA (SELL AND LEASEBACK)’DA VERGİ İSTİSNASI  Uygulamada “Sat/Geri Kirala” olarak adlandırılan yöntemde finansal kiralama şirketleri bizzat kiracılardan satın aldıkları taşınır ve taşınmaz malları aynı kiracılara finansal kiralama sözleşmesi ile kiralayabilmektedirler. Şu an yürürlükte bulunmayan 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanununda “Sat/Geri Kirala” yöntemiyle satış ve kiralama yapılması mümkün bulunmamaktaydı. Ancak, 6361 Sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu ile, “Sat ve Geri Kirala” olarak adlandırılan yöntemin uygulanabilirliğine olanak sağlandı. Taşınmazların “Sat /Geri Kirala” yöntemiyle gerçekleştirilen finansal kiralama işlemleri 6495 sayılı Kanunla KDV ve KV Kanunlarında yapılan düzenlemelerle, bu vergilerden istisna edildi.   
- Kurumlar Vergisi İstisnası 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 5. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinin birinci paragrafında yer alan parantez içi hüküm, 6495 sayılı Kanunla SAT VE GERİ KİRALA yöntemini kapsayacak şekilde 2/8/2013 tarihinden geçerli olmak üzere değiştirilmiş, 6361 sayılı Kanun kapsamında SAT VE GERİ KİRALA yöntemiyle yapılan taşınmaz satışları kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.   
Taşınmazlardan Kastedilen Husus İstisnaya konu olan taşınmazlar, Türk Medeni Kanununda “Taşınmaz” olarak tanımlanan ve esas niteliği bakımından bir yerden başka bir yere taşınması mümkün olmayan, dolayısıyla yerinde sabit olan mallardır. Bunlar Türk Medeni Kanununun 704 üncü maddesinde aşağıdaki şekilde sayılmıştır;
- Arazi,
- Tapu siciline ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar,
- Kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler .                                                                                                            Taşınmaz tanımına, taşınmazın bütünleyici parçası niteliğinde olan unsurları da girecektir. Bütünleyici parça,TMK 684. md de, “Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. Bütünleyici parça, yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır.” şeklinde tanımlanmıştır. Taşınmaz tanımına, taşınmazın eklentisi niteliğinde olan unsurlar girmeyecektir. Eklenti, TMK md 686 ; “Bir şeye ilişkin tasarruflar, aksi belirtilmedikçe onun eklentisini de kapsar. Eklenti, asıl şey malikinin anlaşılabilen arzusuna veya yerel âdetlere göre, işletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak özgülenen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı kılınan taşınır maldır. Eklenti, asıl şeyden geçici olarak ayrılmakla bu niteliğini kaybetmez." şeklinde tanımlanmıştır.İstisna uygulaması sabit üretim vasıtası niteliğindeki makineler açısından değerlendirildiğinde, makinelerin sökülmesi gerektiği zaman bina tahrip olacak veya zarar görecek ise bu makineler binanın bütünleyici parçası olarak kabul edilecektir. Aynı şekilde, bina ile birlikte bir bütün oluşturan ve birbirinden ayrılmaları halinde istenilen faydayı sağlamayacak durumda olan makineler de binanın bütünleyici parçasıdır. Bunlara örnek olarak transformatörler, kazanlar, zemine raptedilen türbinler sayılabilir.
Taşınmazlarla birlikte satışa konu olan ve o taşınmazın bütünleyici parçası sayılan şeylerin satışından elde edilen kazançlar da istisna kapsamında değerlendirilecektir. Ancak, taşınmazın zeminine veya duvara sabitlenmiş olmakla birlikte münferiden veya toplu olarak sökülüp satılması mümkün olan,işletmenin sınai olma vasfını değiştirmeyen ve üretimi de aksatmayan makine/benzeri aletler bütünleyici parça niteliğinde değerlendirilemeyeceğinden bunların satışından doğan kazanç, istisnadan yararlanamayacaktır. Makinelerin taşınmazdan bağımsız olarak satılması halinde, mütemmim cüz olma vasıfları kalmayacağından, bunların satışı menkul mal satışı olarak kabul edilecektir.
İstisnadan Hangi  Şirketler  Yararlanacak?  Uygulamada faaliyetleri arasında taşınmaz ticareti ve kiralaması olan şirketlerin de istisnadan yararlanıp yararlanamayacağı konusunda tereddütler bulunmaktadır.Maliye Bakanlığı hazırladığı 8 Sıra No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği taslağında; taşınmazlar için en az iki tam yıl süreyle aktifte bulundurma şartı ile maddede yer alan diğer şartların aranmayacağını açıklamıştır. Dolayısıyla, taşınmazların 6361 sayılı Kanun kapsamında geri kiralama amacıyla ve sözleşme sonunda geri alınması şartıyla,
- Finansal kiralama şirketlerine satışı ve
- Finansal kiralama şirketlerince taşınmazın devralındığı şirketlere satışı işlemlerinden doğan kazançlar kurumlar vergisinden istisna olacaktır. 
İstisna, Taşınmaz Satışından Doğan Kazancın Tamamına (% 100’üne) Uygulanacak  Yapılan düzenlemeye göre, 6361 sayılı Kanun kapsamında SAT VE GERİ KİRALA şeklinde gerçekleştirilen finansal kiralama işlemlerine konu taşınmaz satışlarında, satıştan doğan kazancın tamamı (% 100’ü) kurumlar vergisinden istisna olacaktır.
İstisna Uygulamasında Taşınmazların 2 yıl Aktifte Bulundurma Şartı Aranılmayacak 6361 sayılı Kanun kapsamında SAT VE GERİ KİRALA şeklinde gerçekleştirilen finansal kiralama işlemlerine konu taşınmaz satışlarında kurumlar vergisi istisnası uygulanabilmesi için, bu taşınmazların en az iki tam yıl süreyle aktifte bulundurma şartı aranılmayacaktır.
KDV İstisnası   6361 sayılı Kanun kapsamında SAT VE GERİ KİRALA şeklinde gerçekleştirilen finansal kiralama işlemlerine konu taşınmaz satışlarında KDV  istisnası, Kanununun 17. maddesinin 4. fıkrasına 6945 sayılı Kanunla eklenen (y) bent hükmünde düzenlenmiştir. Madde hükmü ile, 6361 sayılı Kanun kapsamında finansal kiralama şirketlerince bizzat kiracıdan satın alınıp geriye kiralanan taşınmazlara uygulanmak üzere ve kiralamaya konu taşınmazın mülkiyetinin sözleşme süresi sonunda kiracıya devredilecek olması koşulu ile kiralanmaya konu taşınmazların kiralayana satılması, satan kişilere kiralanması ve devri KDV’den istisna edilmiştir.
Buna göre,  6361 sayılı Kanun çerçevesinde, finansal kiralama şirketlerince bizzat kiracıdan satın alınıp geriye kiralanan taşınmazlara uygulanmak üzere ve kiralamaya konu taşınmazın mülkiyetinin sözleşme süresi sonunda kiracıya devredilecek olması koşuluyla,
- Taşınmazın finansal kiralama şirketine satışı,
- Taşınmazın finansal kiralama şirketince tekrar satan kişilere kiralanması,
- Taşınmazın mülkiyetinin sözleşme süresi sonunda finansal kiralama şirketince tekrar devralındığı kişilere (kiracıya) devri işlemleri 2.8.2013 tarihinden itibaren KDV’den istisna olacaktır.KDV istisnası uygulamasında, kiralamaya konu taşınmazın şirket aktifinde bulunma süresi, şirket faaliyetleri arasında taşınmaz ticareti ve kiralaması olup olmamasının herhangi bir önemi bulunmamaktadır. İstisna uygulamasında asıl olan, taşınmazların 6361 sayılı Kanun kapsamında SAT VE GERİ KİRALA yöntemiyle satılması, kiralanması ve geri satın alınmasıdır.Öte yandan, bu istisna kısmi istisna niteliğinde bulunduğundan, taşınmazını 6361 sayılı Kanun kapsamında finansal kiralama şirketine SAT VE GERİ KİRALA yöntemiyle satan şirketlerin bu satışı KDV Kanununun 17/4-y maddesine göre KDV’den istisna olduğundan, bu taşınmazın alımı veya inşası nedeniyle yüklenilen KDV’lerin Kanunun 30/a maddesine göre indirim konusu yapılmaması, indirilmiş ise indirilen KDV’lerin ilgili dönem beyannamesinde hesaplanan KDV’ye ilave edilmek suretiyle düzeltilmesi gerekmektedir. Bu şekilde düzeltilen KDV’nin, kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınamayacağı konusu ise, KVK’nın 5/3. Maddesi hükmü çerçevesinde tartışmalıdır. Bize göre, belirtilen şekilde düzeltilen KDV, kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınabilir.Kişisel görüşümüze göre, SAT VE GERİ KİRALA yöntemini teşvik etmek üzere yapılan bu düzenleme, söz konusu yönteme başvuran taşınmaz sahibi şirketleri, bu taşınmazlar nedeniyle yüklenilen KDV’leri indirememe, indirilmiş ise düzeltme sorunu ile karşı karşıya bırakacaktır. Ayrıca, düzeltilen KDV’nin gider yazılıp yazılamayacağı konusu da tartışmalıdır. Bu sorunların aşılabilmesi ve anılan düzenlemeden beklenen faydanın sağlanabilmesi bakımından, söz konusu bent hükmünün sonuna,
- Hiç KDV düzeltmesi yapılmaması bakımından (Bu kapsamda vergiden istisna edilen işlemler bakımından Katma Değer Vergisi Kanununun 30 uncu maddesinin (a) bendi hükmü uygulanmaz.) şeklinde parantez içi bir hüküm eklenmesi, ya da
- KDV Kanununun 17/4-r maddesinde olduğu gibi, “İstisna kapsamında teslim edilen kıymetlerin iktisabında yüklenilen ve teslimin yapıldığı döneme kadar indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisi, teslimin yapıldığı hesap dönemine ilişkin gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınır.” Şeklinde bir hüküm eklenmesi,Uygun olacaktır.
- Damga Vergisi ve Tapu Harcı İstisnası  6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanununun 37. maddesine göre, finansal kiralama sözleşmeleri ve bu sözleşmelerin devrine ve tadiline ilişkin kâğıtlar ile bunların teminatı amacıyla düzenlenen kâğıtlar damga vergisinden, bu kâğıtlarla ilgili yapılacak işlemler harçtan müstesnadır.
Ayrıca, satıp geri kiralama yöntemi ile yapılan kiralama sözleşmeleri kapsamında kiralanan taşınmazların sözleşme süresi sonunda kiracı adına tapuya tescili tapu harcından müstesnadır.Bu yöntemin avantajları konusunda  Hocamız Sn. Prof. Dr. Şükrü KIZILOT tarafından  18 Eylül 2013 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde kaleme alınan «Gayrimenkul Satıp Bir Taşla 13 Kuş Vurmanın Yolu» adlı yazıda ayrıntılı açıklamalar yapılmıştır.Düşük bedelle gözüken gayrimenkulü, yüksek fiyata satıp ortaya çıkan kazançtan, kurumlar vergisi ödemiyorlar, KDV de yok. Böylece finansman sorununu çözüyorlar. “BÖYLE bir yol var mı?” demeyin var!.. Düşük bedelle gözüken gayrimenkulü, yüksek fiyata satıyorsunuz ve ortaya çıkan kazançtan, kurumlar vergisi ödemiyorsunuz. KDV de yok. Finansman sorununu çözüyorsunuz. Sattığınız gayrimenkulü belli bir süre ile kiralıyorsunuz. Kira süresi bitince, gayrimenkul yüksek bir bedelle ama ödeme yapmadan, şirketinize devrediliyor. Bu aşamada tapu harcı da ödenmiyor. Ofis, dükkân, otel, fabrika binası, arsa, arazi, şirket binası ve depo gibi üzerinde (aktifinde) kayıtlı gayrimenkulü olan ve özellikle “nakit ihtiyacı” bulunan ve “bankalardan kredi almakta zorlanan” şirketler, bu uygulamadan yararlanarak “bir taşla 12-13 kuş” vurabilirler.
 Sistemin işleyişi şu şekilde; Örneğin, işini büyütmek isteyen ya da nakde ihtiyacı olan bir KOBİ, aktifinde 500 bin liraya kayıtlı ama piyasa değeri 10 milyon lira olan binasını;
1- Bir leasing şirketine 10 milyon liraya satar,10 milyon lirayı tahsil edip, finansman sorununu çözer.
3- Satıştan doğan kazanç Kurumlar Vergisine tabi olmaz.satış işlemi KDV’den de istisna tutulur.
5- Satış işleminde, binde 20 yerine binde 4.55 “tapu harcı” alınır.
6- Satışın ardından, leasing şirketi ile sözleşme yaparak, sattığı binayı kiralar.
7- Ödediği faizleri defterine masraf yazar.
8- Kira ödemesi KDV’den istisna tutulur.
9- Bilançosunda duran varlıklar 500 bin lira azalırken, dönen varlıklar 10 milyon lira artmış olur.
10- Bu tablo, kamu ihalelerinde şirketin rasyolarını olumlu etkiler.
11- Kiralama süresinin bitiminde, binayı geri alır. O aşamada para da ödemez.

12- Binanın geri alımı da KDV’den istisnadır,binayı şirket üzerine alırken “tapu harcı” da ödemez.