.

.

28 Mart 2015 Cumartesi

Ev Hizmetlerinde Çalışanlar Bir Nisandan İtibaren Sigortalı Yapılacak

Ahmet Ağar Muhasebetr    16.03.2015

I- GİRİŞ:Hatırlanacağı gibi, ev işlerinde çalışanlar için ilk defa 11.08.1977 tarihli ve  2100 sayılı Kanunda yapılan bir düzenleme ile sadece "ücretle ve sürekli olarak çalışanlar" Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamına dahil edilmişlerdi. Sürekli olmayıp,  kısmi süreli, gündelikçi olarak ayda bir kaç dün ev hizmetlerinde çalışanlar, sigortalı sayılmayarak  kapsam dışında  bırakılmışlardı ve yanlış olan bu şekildeki uygulama devam etmekteydi.Uzun yıllardan beri tartışılan ev hizmetlerinde çalışanların sigortalılık konusu, 10.09.2014 tarih ve 6552  sayılı  Torba Kanun'la 5510 sayılı Kanuna eklenen bir ek madde ile ev hizmetlerinde bir veya birkaç kişi tarafından çalıştırılanların sigortalı sayılacaklarına dair yapılan düzenleme, 1 Nisan 2015 tarihinden itibaren yürürlüğe girecektir.
1 Nisan 2015 tarihinden itibaren uygulanacak olan bu yeni düzenlemeye göre,  ev hizmetlerinde 10 günden az veya 10 günden fazla çalıştırılacak olanların. sigortaya bildirimlerinin nasıl yapılması gerektiği, bu makalenin konusu olacaktır.
II- EV HİZMETLERİNDE ÇALIŞANLARIN SİGORTAYA BİLDİRİMLERİ: 1- 6552 sayılı Kanunun 55. maddesiyle, 5510 sayılı Kanuna eklenen ve 1 Nisan 2015 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olan EK  9. maddeye göre, ev hizmetlerinde çalışanlar, ay içinde 10 günden fazla çalışanlar ve 10 günden az çalışanlar olmak üzere  iki ayrı kategoriye ayrılmaktadır.

a) Ev Hizmetlerinde Ay İçinde
 10 Gün ve daha  Fazla Çalışanların Sigortalılığı:Ev hizmetlerinde (yemek, temizlik, çocuk, hasta, yaşlı bakımı vb.) bir veya birden fazla gerçek kişi tarafından  çalıştırılan ve çalıştıkları kişi yanında ay içinde çalışma saati süresine göre hesaplanan çalışma gün sayısı 10 gün ve daha fazlaolan sigortalılar hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi (SSK’lı) kapsamındaki sigortalılara ilişkin hükümler uygulanacaktır. Bunların bildirimi, işverenler tarafından örneği Kurumca hazırlanan belgeyle en geç çalışmanın geçtiği ayın sonuna kadar yapılacaktır. Süresinde bildirimi yapılmayan her bir sigortalı için  işverene  bir asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanacaktır.Kanun metninden de görüleceği gibi, ev hizmetlerinde bu kapsamsa, yani ay içinde 10  gün ve daha fazla çalışanlar,  5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4/a maddesi kapsamında sigortalı sayılacak ve buna ilişkin hükümler uygulanacaktır.
b) Ev Hizmetlerinde Ay İçinde 10 Günden Az  Çalışanların Sigortalılığı:Yapılan bu düzenleme ile ev hizmetlerinde çalışanlardan, ay içinde 10 günden az çalışanlar için tamamen farklı ve örneği bulunmayan bir uygulama getirilmiştir.
Buna göre; Ev hizmetlerinde bir veya birden fazla gerçek kişi tarafından çalıştırılan ve çalıştıkları kişi yanında ay içinde çalışma saati süresine göre hesaplanan çalışma gün sayısı 10 günden az olanlar için, çalıştırıldıkları süreyle orantılı olarakçalıştıranlarca kanunun  82. maddesine göre belirlenen prime esas günlük kazancın alt sınırı üzerinden  (asgari ücret) % 2  oranında iş kazası ve meslek hastalığı sigortası primi ödenecektir. Bu şekilde işçi çalıştıranlar, 5510 sayılı Kanunun uygulanmasında işveren sayılmazlar.

Bu şekilde çalışanların sigortalılık tescili, SGK tarafından hazırlanacak ve işe giriş bildirgesi benzeri bir  belgenin, işçi ve çalıştıran tarafından imzalanarak en geç çalışmanın geçtiği ayın sonuna kadar SGK’ya verilmesi gerekir. Sigortalılık başlangıcında bu belge üzerinde çalışma başlangıcına dair kayıtlı en eski tarih esas alınacaktır. 

Bunlar hakkında yani, ev hizmetlerinde ayda 10 günden az çalışanlara, belli durumlarda sadece iş kazaları ve meslek hastalığı hükümleri uygulanacak olup, bunlara hastalık sigortası hükümleri uygulanmayacaktır.Bu şekilde çalışanlar isterlerse, adlarına ödenen primin ait olduğu ayı takip eden ayın sonuna kadar aynı kazancın (asgari ücretin) %32,5 oranında primi kendileri ödeyebilecektir.   Bunun %20’si malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları, %12,5'i genel sağlık sigortası primidir. Bu süre içinde ödenmeyen primin ödenme hakkı düşecektir. Bu şekilde işçi tarafından ödenen primler, 5510 sayılı Kanun’un 4/a maddesi kapsamında (SSK’lı) sayılacaktır.

Bu şekilde prim ödeyenler, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile genel sağlık sigortası hükümlerinde yararlanabilecektir.  Ancak, bu süre içinde primler belirtilen sürede ödenmezse, primin ödenme hakkı düşecek ve ileride ödeme imkanı olmayacaktır.

Sigortalının iş kazası ve meslek hastalığı sigorta kollarından sağlanan yardımlardan yararlanabilmesi için iş kazasının olduğu tarihten en az on gün önce tescil edilmiş olması ve sigortalılığının sona ermemiş olması,  kanuna göre iş kazası veya meslek hastalığından dolayı geçici iş göremezlik ödeneği ödenmesi veya sürekli iş göremezlik geliri ya da malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından aylık bağlanabilmesi için prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması şarttır. Bu sigortalılar ile ilgili iş kazası ve meslek hastalığı olaylarında Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasındaki işverenin, iş kazasının meydana gelmesindeki sorumluluğu ile ilgili hükümleri uygulanmayacaktır. Çünkü bu şekilde işçi çalıştıranlar, işveren sayılmamaktadır.

Ev hizmetlerinde ay içinde 10 günden az çalışanlar ve adlarına sadece % 2 oranında  iş kazası  ve meslek hastalığı primi yatırılanlar,
 5510 sayılı Kanunun, Sigortalı Sayılmayanlar başlıklı 6. maddesindeki “Ev hizmetlerinde çalışanlar(Kanunun ek 9 uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamında sigortalı olanlar ile ücretle aynı kişi yanında ay içinde 10 gün ve daha fazla süreyle çalışanlar hariç) “ hükmüne istinaden sigortalı sayılmamaktadır. 

İşçi sayılmayan bu durumda çalışanların, varsa  eşi veya çocuğu üzerinden genel sağlık sigortasından yararlanmaya  devam etmeleri gerekir. Nitekim, EK 9. maddede, “Bu maddenin ikinci fıkrasındaki sigortalılar hakkında Kanunun 67 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri hükümleri uygulanır.” denmektedir. Dolayısıyla, ev hizmetlerinde ay içinde 10 günden az çalışan ve adlarına sadece % 2 oranında  iş kazası  ve meslek hastalığı primi ödenenlerin eş veya çocukları üzerinde genel sağlık sigortasından yararlanabilecekleri sonucu ve anlamı çıkmaktadır. 

III- SONUÇ :
1- 1 Nisan 2015 tarihinden itibaren, ev hizmetlerinde (yemek, temizlik, çocuk, hasta, yaşlı bakımı vb.) bir veya birden fazla gerçek kişi tarafından  çalıştırılan ve çalışma süresi ay içinde 10 gün ve daha fazla olanlar, zorunlu olarak kanunun 4/a maddesi kapsamında sigortalı sayılacak ve bunlar hakkında 5510 sayılı Kanunun bu kapsamdaki sigortalılara ilişkin tüm hükümler uygulanacaktır.
2- Ev hizmetlerinde bir veya birden fazla gerçek kişi tarafından  çalıştırılan ve çalışma süresi ay içinde 10 günden az olanlar için,çalıştırıldıkları gün kadar çalıştıranlar tarafından asgari ücret üzerinden % 2  oranında iş kazası ve meslek hastalığı sigortası primi ödenecektir. Bu şekilde işçi çalıştıranlar, 5510 sayılı Kanunun uygulamasında işveren sayılmayacak, çalışan da işçi sayılmayacaktır.
Bu şekilde çalışanlar isterlerse, adlarına ödenen primin ait olduğu ayı takip eden ayın sonuna kadar  asgari ücret üzerinden  %32,5 oranında olan malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası ve   genel sağlık sigortası primlerini kendileri ödeyebilecektir. Bu şekilde işçi tarafından ödenen primler, 5510 sayılı Kanun’un 4/a maddesi kapsamında (SSK’lı) sayılacak, emeklilik ve sağlık dahil  sigortalılara tanınan bütün hükümler uygulanacaktır.

3- Ev hizmetlerinde çalışacak olanlarla ilgili olarak  yapılmış olan bu düzenleme konusunda, SGK tarafından çıkarılması beklenen genelge/ genel yazıda, ay içinde 10 günden az çalıştıkları için sigortalı sayılmamaları nedeniyle, bu durumdakilerin varsa,  eşi veya çocuğu üzerinden genel sağlık sigortasından yararlanmaya  devam edebileceklerine ilişkin açıklık getirilmesi oldukça yararlı olacaktır.
-------------------------------------------------------------------------------------

Tebliğ yayınlandı: http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/04/20150401.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/04/20150401.htm



26 Mart 2015 Perşembe

Fazla kıdem tazminatı ödeyen ne ceza alır?

İK Yöneticisi, Personel Yöneticisi, Kişisel Gelişim Uzmanı ve Yaşam Koçu-Thetahealing Terapisti
Fazla kıdem tazminatı ödeyen ne ceza alır? 
Çalışanın ücreti kıdem tazminatının tavanını aştığı takdirde, işveren tavanın aşan miktar için de kıdem tazminatı öderse hapis cezasının devam edip etmediğini, etmiyor ise ne gibi bir cezası olduğunu sordu.
4857 sayılı Kanun'a tabi olarak çalışan bir işçinin çıkışı kıdem tazminatı ödemesini gerektiriyorsa, işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet akdinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bu süre asgari olup iş ve toplu iş sözleşmeleri ile arttırılabilir.
Ancak, toplu sözleşmelerle ve hizmet akitleriyle belirlenen kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanunu'na tabi en yüksek devlet memuruna 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemez.
5434 sayılı Kanun'a göre en yüksek devlet memuru kabul edilen Başbakanlık Müsteşarı’nın durumu dikkate alındığında, şu an için bir işçinin her bir yıllık çalışması karşılığı alabileceği kıdem tazminatı miktarı 2.623,23 TL’dir.
Dostumuzun sorusunun içinde de belirtildiği üzere 2003 yılı öncesinde İş Kanunu'nda sadece bir eylemle ilgili olarak hapis cezası düzenlenmişti. Bu ceza da kıdem tazminatına yönelikti.
Yürürlükten kaldırılmış olan 1475 sayılı Kanunun 98’inci maddesinde: Kıdem tazminatına ilişkin hükümlere aykırı harekette bulunarak kıdem tazminatının öngörülen esaslar dışında veya saptanan miktar veya tavan aşılarak ödenmesi için emir veya talimat veren veya bu yolda hareket eden özel veya kamu kurumu veya kuruluşların yönetim kurulu üyeleri, genel müdür, müessese müdürü, muhasebe müdürü gibi yetkili sorumluları hakkında, fiil daha ağır cezayı gerektiren bir suç teşkil etmediği takdirde altı aydan iki seneye kadar hapis ve yirmibin liradan ellibin liraya kadar ağır para cezasına hükmolunacağı ve kanuna aykırı olarak fazla ödenen miktarın da ayrıca Hazine lehine resen tahsiline karar verileceği, hükmü bulunmakta idi.
Ancak 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanunu ile birlikte 1475 sayılı Kanunun 98’nci maddesi yürürlükten kaldırıldı. Yeni iş kanununda da kıdem tazminatına yönelik olarak herhangi bir idari ve adli ceza öngörülmüş değildir.
Yani mevcut duruma göre bir işveren işçiye kıdem tazminatını tavanı aşan miktar da ödediği takdirde hiçbir ceza almaz. Bu davranışın para cezası da bulunmamaktadır.
Ancak böyle bir ödemede işverenin karşısına çıkacak konu vergi ile ilgili olacaktır. Bilineceği üzere işçiye ödenen kıdem tazminatı brüt ücret üzerinden hesaplanır. Hesaplanan bu brüt tutardan sadece damga vergisi kesintisi yapılır. Yine günümüz için geçerli oranlara göre damga vergisinin miktarı %0,66 oranındadır.
Eğer ki bir işçinin ücreti kıdem tazminatı tavanını aşıyor ve işveren tavana kadar olan brüt tutardan sadece damga vergisi kesecektir. Fakat tavanı aşan miktar üzerinden için de kıdem tazminatı ödemek istiyorsa, kıdem tazminatı tavanını aşan miktarından damga vergisi yanında gelir vergisi ve SGK primi kesintilerini de yapması gerekir.
Çünkü böyle tavanı aşan bir ödeme (tavanı aşan kısmı) her ne kadar kıdem tazminatı adı altında gibi görünmekte ise de, kıdem tazminatı olarak değerlendirilemez. Yapılan ödeme işverence işçiye verilen bir nevi ikramiye gibi değerlendirilmektedir. Bu nedenle her türlü kesintiye tabi utulmak durumundadır.
Tavanı aşan kıdem tazminatı ödemesinde hiçbir ceza yoktur. Sadece tavanı aşan kısım gelir vergisi ve prime dahildir.

25 Mart 2015 Çarşamba

Ltd mi AŞ mi -Dr.Mustafa Alpaslan (alıntı)

ANONİM ŞİRKETLER
·         Tek kişi ile kurulabilir ortak sayısı sınırsızdır.
·         50.000.-TL esas sermaye, 100.000.-TL kayıtlı sermaye ile kurulabilir.
·         Tahvil çıkarılabilir.
·         Pay devri kolayca gerçekleştirilebilir. Noterden yapılma mecburiyeti yoktur. Hamiline yazılı pay senetlerinde teslim yeterlidir. Ticaret sicilde tescil mecburiyeti yoktur.
·         Şirket pay senedinin 2 yıl geçtikten sonra satılması durumunda elde edilen kazanç tutarı vergiye tabi değil.
·         Halka açılma imkanı vardır.
·         Ortağın kamu borçlarından sorumluluğu yoktur. Anonim Şirketlerde ortağın vergi, SGK ve şirketin diğer borçlarından dolayı hiçbir sorumluluğu yoktur. Tek sorumluluğu taahhüt ettiği sermaye borcunu ödemesidir.
·         Şirket sözleşmesi ancak esas sermayenin yarısına tekabül eden ortakların kararıyla değiştirilebilir.
·         Sermayesi 250.000.-TL ve üstünde olan şirketler bir avukatla danışmanlık anlaşması yapmak zorundadır.
·         Ortakların şirkete verdiği emanet paralar, ödünçler, borçlar hiçbir koşul belirtilmeden hemen iade edilebilir.

LİMİTED ŞİRKETLER
·         Tek kişi ile kurulabilir. Azami ortak sayısı 50 kişidir.
·         10.000.-TL Esas sermaye ile kurulabilir.
·         Tahvil çıkaramazlar.
·         Şirket pay senedinin satışı genel kurul onayı gerekli olup, satış noterden yapılmalıdır. Ticaret sicilden de tescil edilmesi gerekmektedir.
·         Şirket hissesi kaç yıl sonra satılırsa satılsın elde edilen kazanç gelir vergisine tabi.
·         Halka açılma imkanı yoktur.
·         Ortağın kamu borçlarından sorumluluğu vardır. Şirketin Vergi, SGK primi borçlarının tahsil edilemeyen kısmından tüm malvarlığıyla sorumludur.
·         Şirket sermayesinde esas sermaye öngörülmemişse şirket ortaklarının 2/3′ünün kararıyla değiştirilebilir.
·         Limited şirketlerde avukat bulundurma zorunluluğu yoktur.
·         Ortaklardan alınan tüm emanetler ve ödünç paralar, ancak tüm alacaklar ödendikten sonra geri ödenebilir.
·         Limited şirketler için sigortacılık faaliyeti yapma yasağı kaldırılmıştır. (Daha önceki uygulamada şirket türü olarak sadece A.Ş’ler sigortacılık faaliyeti yapabiliyorlardı.)

Görüldüğü gibi,
Anonim Şirketler, Limited Şirketlere göre son derece avantajlı ve pratik bir yapıya sahiptir.
Özellikle hisse devirlerinin yapılışı sırasında Anonim şirketler daha pratik ve masrafsız bir şekilde hisse devrine olanak vermektedir.
Kamusal karakterli borçlar yönünden Limited şirketlerdeki sorumluluklar (A.Ş’lere göre) biraz daha ağırdır.
A.Ş’ler de yönetimde görev dağılımı yapıldığı takdirde bu kamusal karakterli sorumluluklardan bir ölçüde kurtulma olanağı sağlanmış olabilir.


21 Mart 2015 Cumartesi

DAMGA VERGİSİNDE KAĞITLARIN MAHİYETLERİNİN TAYİNİ VE VERGİLEME ÖLÇÜLERİ

DAMGA VERGİSİNDE KAĞITLARIN MAHİYETLERİNİN TAYİNİ VE VERGİLEME ÖLÇÜLERİ

YALÇIN DEMİRSOY Baş Hesap Uzmanı



1- GİRİŞ

1.7.1964 tarihinde kabul edilen 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu'nun, kağıtların mahiyetlerinin tayini ve vergileme ölçüleri ile ilgili maddeleri bazı özellikler göstermektedir. Uygulamada kağıtlarda sehven veya bilinçli olarak tarafların gerçek maksatlarını göstermeyen ifadelere yer verilerek kağıtların mahiyetleri hakkında kuşkular ortaya çıkarılmaktadır. Ayrıca kağıdın nispî veya maktu vergileme esaslarından hangisine tabi olacağı hususunda tereddütler olmaktadır. Yazımızın takip eden bölümlerinde anılan hususlar analiz edilerek açıklanmış bulunmaktadır.

II- KAĞITLARIN MAHİYETLERİNİN TAYİNİ:

Damga Vergisi Kanunu'nun 1. maddesi, Bu kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtlar Damga Vergisine tabidir. Bu kanundaki kağıtlar terimi, yazılıp imzalanmak veya imza yerine geçen bir işaret konmak suretiyle düzenlenen ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan belgeleri ifade eder. .................... şeklinde hükme bağlanmıştır.

Kanuna ekli adı geçen tabloda yer alan vergiye tabi kağıtların ticari, medeni ve resmi ilişkiler nedeniyle düzenlenen bir kısım belgeleri kapsadığı görülmekte olup, bunlar akitlerle ilgili kağıtlar, kararlar ve mazbatalar, ticari işlemlerde kullanılan kağıtlar ve makbuzlar, diğer kağıtlar başlıkları altında hükme bağlanmış bulunmaktadır.

Kanunun kağıtların mahiyetlerinin tespiti başlığı altında düzenlenen 4. maddesi ise,
Bir kağıdın tabi olacağı verginin tayini için o kağıdın mahiyetine bakılır ve buna göre tabloda yazılı vergisi bulunur. Kağıtların mahiyetlerinin tayininde, şekli, kanunlarda belirtilmiş olanlarda kanunlardaki adlarına, belirtilmemiş olanlarda üzerlerindeki yazının tazammum ettiği hüküm ve manaya bakılır. Mahiyeti tayin edilmek istenen kağıt üzerinde başka bir kağıda atıf yapılmışsa, atıf yapılan kağıdın hükümlerine nazaran iktisap ettiği mahiyete göre vergi alınır. şeklindedir.

Görüldüğü gibi kağıtların üzerindeki yazının tazammum ettiği hüküm ve manaya bakılacağı hükme bağlanmış bulunmaktadır. Bu noktada tarafların damga vergisi ödememek maksadıyla kağıtlarda yer verdikleri gerçek maksatlarını gizlemeye yönelik deyim isim ve ifadelerin mevcudiyeti halinde nasıl değerlendirme yapılacağı konusu ortaya çıkmaktadır. Borçlar Kanunu'nun irade beyanlarının yorumlanmasına ilişkin hükmü gereğince muvazaalı durumlar oluşturan bu ifadelere bakılmayarak tarafların gerçek ve ortak maksatlarını aramak gerekmektedir. Doktrinde benimsenen "itimat (güven) prensibi"ne görede, beyan mevcut hal ve şartlara göre, iyi niyetli dürüst bir insan vereceği mana ve sözleşmenin bütünü dikkate alınarak yorumlanacaktır.

Vergiye tabi kağıtlardan olan mukavelenameler kanunun (1) sayılı tablosunun 1-1 maddesinde yer almakta olup bunlardan belli parayı ihtiva edenler (Binde 5) nispetinde, belli parayı ihtiva etmeyenler 4.600.-TL maktu damga vergisine tabidirler.

Mukavelenameler sözleşmelerin yazılı şekilleri olup, tarafların irade beyanları tek bir kağıt üzerinde yer alabildiği gibi, mektup teatisi suretiyle veya teklif verip akdi mutazammın kabul mektubu almak suretiyle de ortaya çıkmaktadırlar.

Mektup teatisi yoluyla mukavelename yapılmasında, mukavelename konusu hususlar enaz iki örnek olarak düzenlenen yazılı metinde yer almakta ve bir örneği imzalanmış olarak karşı tarafa gönderilmekte, kabul edildiği takdirde ikinci nüshanın imzalanarak geri gönderilmesi ve ayrıca bir teyit mektubu verilmesi istenmektedir. Bu hususlar gerçekleştiğinde mukavele tekemmül etmiş olmaktadır.

Akdi mutazammın kabul mektubu yoluyla mukavele yapılmasında ise durum, bir tarafın yazılı teklifinin (icap) diğer tarafça, aynen ve şartsız olarak kabul edildiğinin yazılı olarak beyan edilmesi yoluyla, mukavele gerçekleştirilmesidir.


Kanunun 2. maddesinde, vergiye tabi kağıtlar mahiyetinde bulunan veya onların yerini alan mektup ve şerhlerle, bu kağıtların hükümlerinin yenilenmesine, uzatılmasına, değiştirilmesine, devrine veya bozulmasına ilişkin mektup ve şerhlerde damga vergisine tabidir hükmü yer almaktadır. Anlaşılacağı üzere mektup teatisi, akdi mutazammın kabul mektubu yoluyla mukavele yapılması hallerinde sözkonusu kağıtlar hem vergiye tabi mukavelename mahiyetinde bulunacağı hem de onun yerini alacağı için damga vergisine tabi olacaktır. Zira teklifin ikinci suretinin imzalanıp gönderilmesi veya kabul mektubu gönderilmesi hallerinde, karşı tarafın cevabı ile teklifte, karşı tarafın cevabı da vergiye tabi kağıt olan mukavelename mahiyetini kazanmakta ve onun yerini almaktadır. Dolayısıyla anılan kağıtlar kanunun 2. maddesi gereğince damga vergisine tabi bulunmaktadır. Ancak burada ikisi bir arada mukavele meydana getiren kağıtların vergisinin, ortada tek bir işlem sözkonusu olduğu için, tekerrür ettirilmemesi uygun olacaktır. Zira mukavelenamelere konulan imzanın birden fazla olmasının nisbi esasta verginin tekrarını gerektirmediği de açık olup (DVK. md. 7) sözkonusu durumu da bu esasın uygulanması gerekmektedir.


Yazının önceki bölümlerinde de yer aldığı üzere; bir sözleşmenin şekil ve şartlarını tayinde iki tarafların gerek yanlışlıkla, gerekse sözleşmedeki gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları deyimlere ve isimlere bakılmayarak onların gerçek ve ortak maksatlarını aramak lazımdır. Vergi hukukumuzda da, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği...;... olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olacağı ilkeleri geçerlidir (VUK. Md. 3/B). Değinilen hukuki açıklamalar çerçevesinde, tarafların damga vergisi ödememek amacıyla, gerçek mahiyetleri icap ve kabul olan ve dolayısıyla mukavele mahiyetinde olan ve onun yerini alan kağıtlarla anlaşmayı gerçekleştirmeleri, ancak gerçek niteliği icap mahiyetinde olan kağıdı düzenleyen tarafın, bu kağıtta işlemin gerçek mahiyetine aykırı bir şekilde, icabıyla bağlı olmadığının yer alması durumunda kağıt (icaba davet) olarak görünmektedir.


Durum böyle olunca gerçekte kabul mahiyetinde olan karşı tarafın beyanı da yeni bir icap görünümünü almaktadır. Sözkonusu işleyiş daha ziyade fabrikaların her yıl bayileriyle yeniden yaptıkları bağlantıların gerçekleştirilmesinde ortaya çıkmakta, ancak olay teklif verip-alma şeklinde gösterilmektedir. Zira bayilik genelde süreklilik arzeden bir faaliyet olarak ortaya çıkmakta olup her yıl yeniden gerçek mahiyette icap ve kabul olan sözkonusu kağıtlar ile mukaveleler addolunmakta (yenilenmekte) dır. Ancak borçlar ve vergi hukukunun ilkeleri gereğince, kağıtlarda yer alan tarafların gerçek ve samimi maksatlarını yansıtmayan ifadelere itibar edilmeyecek, kağıtlar bir sözleşme oluşturarak mukavelename mahiyetinde bulunacakları ve onun yerini alacaklarından hareketle damga vergisine tabi tutulacaklardır.


III - VERGİLEME ÖLÇÜLERİ:

Kanunun 10. maddesinde, damga vergisinin nispî veya maktu olarak alınacağı; nispî vergide kağıtların nevi ve mahiyetlerine göre bu kağıtlarda yazılı olan belli para, maktu ve vergide kağıtların mahiyetlerinin esas olacağı, belli para teriminin kağıtların ihtiva ettiği veya bunlarda yazılı rakamların hasıl edeceği parayı ifade edeceği, yer almaktadır.

Nispî vergiye tabi olacak kağıtlarda, örneğin bir ücret sözleşmesinde aylık ücret ve sözleşme süresi belli ise bunların çarpımı sonucu çıkan bedel öngörülen nispette damga vergisine tabi olacaktır.

Bir fabrikanın ihtiyacı olan hammaddeyi belli bir, fiyattan ve süre istenilen miktarda temin etme amacına yönelik bir mukavelenamede kağıtta belli parayı bulmaya yarayacak rakamlar mevcut olmadığından bu kağıdın vergisi maktu olarak alınacaktır.

Burada özellik arzeden durum bir mukavelenamede miktarın belli olduğu ancak fiyatın işlem anındaki narh borsa veya fabrika fiyatları olacağı hususunda mukavelenamede hüküm bulunması halidir (örneğin fabrikaların bayilik sözleşmeleri). Kanımızca bu durumda mukavelenamenin düzenlendiği andaki birim fiyatlardan hareketle mukavelenamede yer alan bedel tespit edilerek nispî esasta vergileme yapılmalıdır. Zira kağıdın düzenlendiği tarih itibarıyla belli bir bedeli ihtiva ettiği hususu açıktır. Bu düşüncenin kanunun ruhuna da uygun olduğu tabiidir.

IV-SONUÇ:

Damga Vergisi Kanununun uygulanmasında, kağıtların mahiyetlerinin tayininde üzerlerindeki yazının tazammun ettiği hüküm ve manaya bakılacak ancak metin tarafların gerçek, ortak ve samimi maksatlarına aykırı olduğunda buna itibar edilmeyecek, olayın gerçek mahiyeti esas alınacaktır. Kağıtlarda yer alan belli bedelin tespitinde (özellikle bayilik sözleşmelerinde) mukavelename gününde yürürlükte olan borsa-narh veya fabrikanın belirlediği fiyatlar belli bedelin tespitinde mukavelenamede yer alan rakam olarak kullanılmalı ve nispî esasta vergileme yapılmalıdır.


18 Mart 2015 Çarşamba

Danıştay’dan Geriye Dönük E-Beyanname Verme Ve Ceza Hakkında Önemli Karar


Geçmiş dönemleri kapsayacak şekilde vergi mükellefiyet tesisi halinde, mükellefiyetin tesis edildiği tarihe kadar ki dönemler için beyanname vermesi hukuken ve fiilen mümkün olmayan davacı adına beyanname verme yükümlülüğünün ihlali nedeniyle ceza kesilemeyeceği hakkında Danıştay’dan önemli bir karar
T.C.
D A N I Ş T A Y DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No: 2012/6286-Karar No: 2013/462
Özeti : Geçmiş dönemleri kapsayacak şekilde vergi mükellefiyet tesisi halinde, mükellefiyetin tesis edildiği tarihe kadar ki dönemler için beyanname vermesi hukuken ve fiilen mümkün olmayan davacı adına beyanname verme yükümlülüğünün ihlali nedeniyle ceza kesilemeyeceği hakkında.
Temyiz Eden : Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı (Etimesgut Vergi Dairesi Müdürlüğü)
Karşı Taraf : …
İstemin Özeti : Davacı adına elektronik ortamda beyanname verme yükümlülüğünün ihlali nedeniyle 2007/12 ve 2008 yılının muhtelif dönemleri için kesilen özel usulsüzlük cezalarının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Ankara 6. Vergi Mahkemesinin 29.03.2012 günlü ve E:2011/1919, K:2012/352 sayılı kararıyla; söz konusu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde ceza kesileceği hususu davacıya yazılı olarak bildirilmeden kesilen özel usulsüzlük cezalarında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu cezaların kaldırılmasına karar verilmiştir. Davalı İdare, kesilen cezanın hukuka uygun olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi M. Volkan Uluçay’ın Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinde, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliklerine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olacağı hükme bağlanmıştır.
Aynı Kanunun “Yetki” başlıklı mükerrer 257′nci maddesinin 4’üncü fıkrasında,” … vergi beyannameleri ve bildirimlerin, şifre, elektronik imza veya diğer güvenlik araçları kullanmak suretiyle internet de dahil olmak üzere her türlü elektronik bilgi iletişim araç ve ortamında verilmesi, beyanname ve bildirimlerin yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişiler aracı kılınarak gönderilmesi hususlarında izin vermeye veya zorunluluk getirmeye, beyanname, bildirim ve bilgilerin aktarımında uyulacak format ve standartlar ile uygulamaya ilişkin usul ve esasları tespit etmeye, bu zorunluluğu beyanname, bildirim veya bilgi çeşitleri, mükellef grupları ve faaliyet konuları itibarıyla ayrı ayrı uygulatmaya Maliye Bakanlığı’nın yetkili olduğu” hükmüne yer verilmiş, mükerrer 355’inci maddesinde ise, bu Kanunun 86, 148, 149, 150, 256 ve 257’nci maddelerinde yer alan zorunluluklar ile mükerrer 257’nci madde uyarınca getirilen zorunluluklara uymayanlar hakkında özel usulsüzlük cezası kesileceği belirtilmiştir. Dosyanın incelenmesinden, gayrimenkullerle ilgili olarak tapu sicil müdürlüklerince doldurulan bilgi formlarından ve elektronik ortamda yapılan sorgulama sonuçlarından hareketle, davacının 10.05.2005 ila 19.12.2008 tarihleri arasında yapmış olduğu taşınmaz satışları nedeniyle bu döneme ilişkin ticari kazanç mükellefiyetinin açılış ve kapanışının yapılması gerektiği yolundaki 25.10.2010 tarihli yazıya istinaden davacı adına mükellefiyet tesis edilerek ilgili dönem beyannamelerini vermemesi nedeniyle dava konusu özel usulsüzlük cezalarının kesildiği anlaşılmıştır. Mükellefin işe başladığı tespit edilen tarih esas alınarak, geçmiş dönemleri de kapsayacak şekilde mükellefiyet tesis edilmesi halinde, işe başlama tarihi ile mükellefiyetin tesis edildiği tarih arasındaki dönemlerde elektronik ortamda beyanname verilmesi hukuken ve fiilen mümkün olmadığından dava konusu özel usulsüzlük cezalarını kaldıran Mahkeme kararında hukuka aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddine ve kararın yukarıda belirtilen gerekçeyle onanmasına 07.02.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacının gayrimenkul alım satımı faaliyetinde bulunduğu halde ilgili dönem beyannamelerini elektronik ortamda vermemesi üzerine kesilen özel usulsüzlük cezalarını, yazılı bildirim olmadığı gerekçesiyle kaldıran mahkeme kararı davalı İdare tarafından temyiz edilmiştir. İdari düzenlemeler uyarınca kapsama alınan mükellefler açısından fiziki ortamda beyanname kabulüne son verildiği ve beyanname verme yükümlülüğünün niteliği itibarıyla mükerrer 355′inci maddenin birinci fıkrasında yer alan yasal düzenlemelerde olduğu gibi bilginin ibrazı ödevi niteliğinde olmadığı dikkate alındığında, elektronik ortamda beyanname verme yükümlülüğü için yazılı bildirim şartının aranmayacağı sonucuna ulaşılmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, davacının 2004, 2005, 2006 ve 2008 yıllarında aldığı gayrimenkulleri 2005, 2007 ve 2008 yıllarında sattığı, dolayısıyla belirli bir ticari organizasyon dahilinde sürekli olarak ve kar amacı güderek yürüttüğü bu faaliyetin ticari faaliyet niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.
Bu nedenle, kayıt dışı olarak ticari faaliyette bulunduğu tespit edilen davacı adına geçmiş dönemlere ilişkin olarak elektronik ortamda beyanname verme yükümlülüğünün ihlali nedeniyle özel usulsüzlük cezası kesilmesine yasaya aykırılık bulunmadığından cezayı kaldıran Mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle karara karşıyım.

11 Mart 2015 Çarşamba

Şirket Ortaklarının Sosyal Güvenliği

 07/04/2014-Emiray Filiz Yalçın, SMMM | Deloitte Türkiye Vergi Hizmetleri Müdürü


Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından açıklanan 2013 verilerine istinaden Türkiye de faal ticaret şirketi sayısı 2013 yılında, yaklaşık bir milyon beş yüz kırk üç bin civarındadır. Bu şirketlerin %37 si şahıs şirketi, %51’i limited şirket, %7’si anonim şirket, kalanları ise diğer şirket türlerindendir. Bu açıdan bakıldığında yüzdenin büyük bir bölümünü oluşturan şirketlerin ortaklarının sigortalılığı da önem arz etmektedir.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası kanununa istinaden de şirket ortaklarının sigortalılığı ile ilgili gerekli düzenlemeler, gerek kanun maddesi ile gerekse yönetmelik ve tebliğlerle açıklanmıştır. 5510 sayılı kanun madde 4 de sigortalı sayılanlar, madde 6 da sigortalı sayılmayanlar ayrı ayrı belirtilmiştir. Buna istinaden;
1.SİGORTALI SAYILANLAR
a)Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar,
b)Köy ve mahalle muhtarları ile, hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan ise,
1)Ticari kazanç ve serbest meslek faaliyeti sebebiyle gerçek ve basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar,
2)Gelir vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkarlar sicili ile kanunla kurulan meslek odalarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar,
3)Anonim şirketlerin kurucu ortakları, yönetim kurulu üyesi olan ortakları ile sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları, diğer şirket ve donatma iştiraklerinin ise tüm ortakları,
4)Tarımsal faaliyette bulunanlar
c)Kamu kurumlarında çalışanlar
2.SİGORTALI SAYILMAYANLAR ise;
5510 sayılı Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta kolları hükümlerinin uygulanmasında;
1) İşverenin işyerinde ücretsiz çalışan eşi,
2) Aynı konutta birlikte yaşayan ve üçüncü derece dahil bu dereceye kadar hısımlar arasında ve aralarına dışardan başka kimse katılmaksızın, yaşadıkları konut içinde yapılan işlerde çalışanlar,
3) Ev hizmetlerinde ücretle ve sürekli olarak çalışanlar hariç süreksiz olarak çalışanlar,
4) Askerlik hizmetlerini er ve erbaş olarak yapmakta olanlar ile yedek subay okulu öğrencileri,
5) Yabancı bir ülkede kurulu herhangi bir kuruluş tarafından ve o kuruluş adına ve hesabına Türkiye’ye bir iş için gönderilen ve yabancı ülkede sosyal sigortaya tabi olduğunu belgeleyen kişiler ile Türkiye’de kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan, yurt dışında ikamet eden ve o ülke sosyal güvenlik mevzuatına tabi olanlar,
6) Resmi meslek ve sanat okulları ile yetkili resmi makamların izniyle kurulan meslek veya sanat okullarında ve yüksek okullarda fiilen normal eğitim süreleri içinde yapılan, tatbiki mahiyetteki yapım ve üretim işlerinde çalışan öğrenciler,
7) Sağlık hizmet sunucuları tarafından işe alıştırılmakta olan veya rehabilite edilen, hasta veya maluller,
8) 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentleri gereği sigortalı sayılması gerekenlerden 18 yaşını doldurmamış olanlar,
9) Kamu idareleri hariç olmak üzere, tarım işlerinde veya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz işlerde çalışanlar,
10) Niteliği itibariyle bir kişinin bir gün içinde yapabileceği işlerde, yevmiyeli olarak çalışanlar,
11) Kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan gelir vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkar siciline kayıtlı olanlardan, aylık faaliyet gelirlerinden bu faaliyetine ilişkin masraflar düşüldükten sonra kalan tutarı, prime esas günlük kazanç alt sınırının otuz katından az olduğuna dair beyanlarını içeren başvuruları dikkate alınarak, Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği’nden alacakları muafiyet belgesi ile belgeleyenler,
12) Kamu idarelerinin dış temsilciliklerinde istihdam edilen ve temsilciliğin bulunduğu ülkede sürekli ikamet izni veya bu devletin vatandaşlığına da haiz bulunan Türk uyruklu sözleşmeli personelden, bulunduğu ülkenin sosyal güvenlik kurumunda sigortalı olduğunu belgeleyenler ile kamu idarelerinin dış temsilciliklerinde istihdam edilen sözleşmeli personelin uluslararası sosyal güvenlik sözleşmeleri çerçevesinde ve temsilciliğin bulunduğu ülkenin ilgili mevzuatının zorunlu kıldığı hallerde, işverenleri tarafından bulunulan ülkede sosyal sigorta kapsamında sigortalı olanlar,
olarak ifade edilmiştir.
Bu açıklamalara istinaden; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası kanununun 4/b bendine göre; ‘ Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortakları, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları, limited şirket ortakları, diğer şirket ve donatma iştiraklerinin ise tüm ortakları’ 4-b (Bağ-kur) kapsamında sigortalı sayılmışlardır. Şirket türlerine göre ortakların sigortalılık statülerine aşağıda değinilmiştir.
Anonim Şirket Ortakları
Türk Ticaret Kanunu’na istinaden, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan; ortaklarının, şirket borçlarından dolayı tüm malvarlıklarıyla sorumlu olduğu şirketler Anonim Şirket olarak tanımlanmıştır.
Anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyesi olmayan ortakları zorunlu sigortalılık kapsamı dışında tutulmuşlardır. Bu ortaklar şirkette ayrıca başka bir görev üstleniyorlarsa 4-a kapsamında sigortalı olabilecekler ve ücret alabileceklerdir.
Yönetim kurulu üyesi olan ortaklar ise, seçildikleri tarih itibariyle, yönetim kurulu üyesi oldukları şirket tarafından 15 gün için de SGK ya bildirilerek, 4-b kapsamında sigortalı sayılırlar. Yönetim kurulu üyesi olan ortak; kanunun çıktığı tarih itibariyle 4-a kapsamında çalışırken, kanun tarihinden sonra ilk defa veya yeniden yönetim kurulu üyeliğine seçilir ise 4-a kapsamındaki çalışması, yönetim kuruluna seçildiği tarih itibariyle son bulur. Bu tarih itibariyle artık 4-b kapsamında sigortalılığı başlar. Ancak, kanunun çıktığı tarih itibariyle 4-a kapsamında sigortalılığı olan ve de yönetim kurulu üyeliği devam eden anonim şirket ortakları, kazanılmış hakların korunması kapsamında, 4-a sigortalısı olarak çalışmaya devam ederler. Yani bu durumda olan ortakların 01.10.2008 öncesinde SGK ya 4-a kapsamında bildirilmiş olması ve de bu tarih öncesinde yönetim kurulu üyeliğine seçilmiş olmaları gerekir. 4-a kapsamındaki çalışmaları da kesintiye uğrayana kadar devam eder.
Emekli olan ortaklar için de durum şöyledir; 5510 sayılı kanun kapsamında emekli olan ortak, yönetim kurulu üyeliğine seçilirse; kurum tarafından emekli maaşından %15 oranında kesinti yapılır. Sadece ortak olunması halinde ise emekli maaşından her hangi bir kesinti yapılmaz. Bu durum, hem 5510 sayılı kanun öncesinde sigortalı olup, emekli olanlarda; hem de ilk defa bu kanun kapsamında sigortalı olup, emekli olanlarda bu şekildedir.
5510 sayılı kanun öncesi sigortalı olup da, emekli olan ve 4-a lı çalışan şirket ortakları ise; emekli maaşlarından her hangi bir kesinti yapılmadan, ücretlerinden SGDP kesilerek çalışmaya devam ederler.
Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortaklarının sigortalılıkları, yönetim kurulundan çıkılması ile sona erer. Yönetim kurulu görevinden çıkışın 10 gün içerisinde, şirket ya da sigortalı tarafından kuruma bildirilmesi gerekir.
Limited Şirket Ortakları
Bir veya daha fazla gerçek veya tüzel kişi tarafından kurulan, ortakların sadece taahhüt ettikleri sermaye payları ve ana sözleşmede yer alan diğer yükümlülükler ile şirket borçlarından sorumlu oldukları şirketlerdir.
Limited şirket ortakları 4-b kapsamında sigortalıdırlar. 4-b kapsamında sigortalılıkları şirketin ticaret sicilinde tescil edilmesi ve tescilin ticaret sicil memurlukları tarafından kuruma bildirilmesiyle; hisse devirlerinde ise sigortalılık, devrin yapıldığı tarih itibariyle ve şirket yetkililerince bildirimin kuruma yapılması ile başlar.
Hisse devrine ilişkin alınan kararın, devir sözleşmesinin ve de devrin pay defterine işlendiği sayfanın suretinin ibrazı ile de sigortalılık sona erer. Eğer hisse devri ticaret sicilinde tescil ve ilan edilmiş ise de ilan edildiği gazetenin bir suretiyle kuruma başvurularak sigortalılık sonlandırılır.
Şirket ortaklarının ortağı/sahibi oldukları şirketlerden 4/a maddesi kapsamında bildirilememesi
5510 sayılı kanunun 53/2.maddesi gereğince; 4/b kapsamında sigortalı sayılanlar, kendilerine ait veya ortak oldukları işyerlerinden dolayı, 4/a maddesi kapsamında sigortalı bildirilemezler. Ancak 01.10.2008 tarihinden önce kendilerine ait veya ortak oldukları işyerlerinde 4/a sigortalısı olup da, bu tarihten sonra da çalışmaları devam edenlerin sigortalılıkları 4/a kapsamında kesintiye uğrayıncaya kadar devam ettirilir.
Sonuç itibariyle; anonim şirket dışında kalan diğer şirket ortakları açısından sigortalılık statüsünde bir sıkıntı yaşanmamakta; ancak, anonim şirket ortaklarının sigortalılık statülerinin yönetim kurulu üyeliğe girme tarihine istinaden değişebileceği, konunun bu kanun kapsamında emekli olan yönetim kurulu üyeleri ile yine ilk defa bu kanun kapsamında yönetim kuruluna seçilen ortakların durumlarının sonradan bir sigorta cezası ile karşılaşılmaması açısından ayrıntılı olarak irdelenmesinde fayda vardır.

9 Mart 2015 Pazartesi

Ev işlerinde gündelikçi çalışanların sigortası hakkında derleme:

 SGK'dan veya kurumun internet sitesinden alınacak form doldurularak, gündelikçi ile gündelikçi çalıştıran kişi tarafından imzalanacak. İşveren, sigorta primi ödemesini her ay banka hesabından otomatik ödeme talimatıyla yapabileceği gibi, SGK'dan veya kurumun internet sitesinden alınacak form doldurularak, gündelikçi ile gündelikçi çalıştıran kişi tarafından imzalanacak. İşveren, sigorta primi ödemesini otomatik ödeme talimatıyla ya da, SGK'nın bankalara bastıracağı kuponlarla yapabilecek.10 günden az çalıştıranlar sigorta yaptırmadığında herhangi bir cezai yaptırımı yok ama sigorta yaptırırlarsa olası bir iş kazası durumunda sorumluluk altına girmeyecekler.10 günden az çalıştıranlar günlük asgari ücretin sadece yüzde 2'si oranında iş kazası ve meslek hastalığı primi öderken, 10 günden fazla çalıştıranlar günlük brüt asgari ücretin yüzde 32.5'i oranında prim ödeyecek.Örneğin haftada 1 günden ayda 4 gün, gündelikçi çalıştıranlar, asgari ücret üzerinden günlük 75 kuruş, ayda 3 lira prim ödeyerek iş kazası ve meslek hastalıklarına karşı gündelikçi kadını sigortalayacaklar.Bu sayede, evde meydana gelecek kazada gündelikçi sakatlanırsa kendisine bu sigortadan dolayı iş göremezlik aylığı bağlanabilecek. 10 günden fazla gündelikçi çalıştıranlar ise her gün için 12.29 lira prim ödeyecek.

Hafta sonları dışarıda bırakıldığında ayda rakam 283 lira olacak. Eğer gündelikçi ilk defa sigortalı olarak çalışacaksa kadın istihdamından da yararlanabilirsiniz. Bu durumda günde 5.3 lira ödeyerek sigorta yaptırmak mümkün olabilecek.

Ayda 10 günden fazla çalıştırılan gündelikçileri sigortalamak isteğe bağlı değil, zorunlu olacak. Bu nedenle, sigorta yaptırmayanlara, brüt asgari ücret tutarında, yani bin 134 lira para cezası kesilecek.Bir evde bir ayda 10 günden az çalışanların iş kazası durumunda yardım alabilmesi için sigortasının kazadan 10 gün önce başlaması gerekiyor.
-Bir evde bir ayda 10 gün ve daha fazla çalışanlar nasıl sigortalı olacak? 
* Ev hizmetlerinde aynı gerçek kişi yanında 10 gün ve daha fazla çalışanların sigortalılık işlemleri kolaylaştırılacak.
* Bu kapsamda ev hizmetlerinde çalıştırılanlar için sadece ilk başta bir bildirim formu doldurularak kuruma verilecek ve ayrıca işe giriş bildirgesi, aylık prim hizmet belgesi vb. belgeler düzenlemeyecek. Kurumca belirlenen belgeyi vermeyenler hakkında bir aylık brüt asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanacak.
-Bir evde bir ayda 10 günden az çalışanlar sigortalanacak mı?
* Ev hizmetlerinde aynı evde 10 günden az çalışanların iş kazası ve meslek hastalığı primleri ev sahiplerince asgari ücretin yüzde 2’si oranında kuponla ödenecek.
* Çalışanlar, istemeleri halinde adlarına yüzde 2 prim ödenen ay için 30 güne tamamlamak üzere emeklilik ve sağlık primini asgari ücretin % 32,5’i üzerinden ödeyebilecek. 
* Emeklilik ve sağlık priminin, iş kazası ve meslek hastalığına ilişkin primin Kuruma geldiği ayı takip eden ayın sonuna kadar ödenmesi istenecek, bu süre içinde ödemeyenlerin hakkı düşecektir.
* 10 günden az çalışanları çalıştıranlar, SGK kapsamında işveren sayılmayacak.
* Primlerini ev hizmetlerinde çalışanlar kendileri ödediği için hastalık sigortası hariç diğer sigorta kolları uygulanacaktır.(isteğe bağlı sigortalılar,taksi ve dolmuş şoförleri, tarımda süreksiz çalışanlarda olduğu gibi)
* İş kazası ve meslek hastalığından sağlanan yardımlardan yararlanılabilmesi için sigortalılığın kaza tarihinden 10 gün önce başlamış olması şartı aranacaktır.
* GSS’den faydalanmaları için 30 gün prim ödemiş olmaları ve 60 günden fazla prim borcu olmaması ya da bu süreden fazlaya ilişkin prim borcunun taksitlendirilmesi şartı aranacaktır. 
* İş kazası durumunda bunları çalıştıranlar sorumlu tutulmayacaktır.
Türkiye’de 1 milyondan fazla kadın, ev hizmetlerinde (yemek, temizlik, çocuk, hasta, yaşlı bakımı vb.) çalışıyor. Tam rakamı bilemiyoruz zira bunların tamamına yakını kayıt dışı yani sigortasız çalıştırılıyor. Ev hizmetlerinde çalışanlar sadece ülkemizin değil, dünyanın da sorunu. Nitekim 2011 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü 189 sayılı Ev İşçileri İçin İnsana Yakışır İş sözleşmesini kabul etti. Türkiye’nin henüz onaylamadığı bu sözleşme, ev hizmetlerinde çalışanlar için sosyal güvenlik, sendikal haklar, sağlık ve iş güvenliği açısından asgari şartları düzenliyor.
Torba Kanun ne getirdi? Türkiye olarak ev hizmetlerinde çalışanlar için en son düzenlemeyi geçtiğimiz yıl Torba Kanun’la (6552) yaptık. 1 Nisan 2015’te yani önümüzdeki aybaşı yürürlüğe girecek bu düzenlemeye göre;
• Aynı kişi yanında ay içerisinde 10 gün ve daha fazla çalışanlar, ev sahipleri tarafından sigortalı yapılacak ve SGK’ya bildirilecek.
• Aynı kişi yanında ay içerisinde 10 günden az çalışanlar SGK’ya bildirilmeyecek. Bu çalışanlar kendileri isterse SGK’ya prim ödeyecekler.

Bu düzenlemenin hangi mantıkla yapıldığını anlamak gerçekten zor. Mesela neden 10 gün sınırı var? Ayrıca ev hizmetlerinde 10 günden az çalışan kişi kendisi SGK’ya nasıl prim ödeyecek? Bunun bir mantığı var mı? Örneğin ayda 5-6 gün temizliğe giden bir bayan, gidip SGK’ya prim ödeyebilir mi? Otobüs parasından aldığı ekmeğin sayısına kadar her şeyi hesap ederek yaşayan bu insanlar, bir de sigorta primini nasıl ödeyecek? Taze sıkılmış portakal suyunu yudumlarken bu mevzuatı yazan bürokrat arkadaş, acaba bu insanların yaşam koşullarını gördü mü?
1 Nisan’da ne olacak? Ne olacağını az çok tahmin edebiliyoruz. Bir kere evine haftada 3-4 gün ve ayda 10-12 gün hizmetli alan ev sahipleri, bu süreyi 10 günün altında tutmaya başlayacak. Böylece sosyal güvenlik açısından hiçbir yükümlülükleri olmayacak. Daha uzun süre hizmet almak zorunda olanlarsa, birden fazla kişi çalıştırmaya başlayacak ve yine sigorta priminden kurtulmuş olacak. Zira bir kişiyi evinizde 18 gün çalıştırmışsanız sigorta yapmak zorundasınız fakat iki ayrı kişiyi 9’ar gün çalıştırmışsanız bir kuruş prim ödemeniz gerekmiyor. Dolayısıyla üzerinde fazla düşünülmeden yapılan bu düzenleme, ‘piyasa’ tarafından anlamsızlaştırılmış olacak.
Çözüm nedir? Çözüm, öncelikle Türkiye’nin 189 sayılı Ev İşçileri İçin İnsana Yakışır İş sözleşmesini ve buna ilave olarak alınan 201 sayılı tavsiye kararını onaylamasıdır. Akabinde iş ve sosyal güvenlik mevzuatında değişiklik yapılarak, ev hizmetlerinde 10 gün sınırı aramaksızın herkesin zorunlu sigorta kapsamına alınmasıdır. Fakat ev sahiplerini bürokratik süreçlere boğmadan, kimi ülkelerde uygulanan kupon veya çek sistemiyle prim ödenmesi sağlanabilir. Ayrıca İŞKUR üzerinden temel iş sağlığı ve güvenliği eğitimi alanların, 6 ay veya 1 yıl primleri devlet tarafından karşılanabilir. Böylece hem bu kapsamda çalışanlar kayıt altına alınmış hem de temel sağlık ve güvenlik bilinci kazandırılmış olur.


GMSİ Beyanında ince noktalar................

AŞ de Sermaye Artışı

YENİ T.T.K. GÖRE ANONİM ŞİRKETLERDE SERMAYE ARTIRIMI- 01.07.2012 Tarihinde yürürlüğe girecek yeni Türk Ticaret Yasası ile yapılan önemli değişikliklerden birisi de, anonim şirketlerin sermaye artırımı ile ilgili hükümlerde yer alan düzenlemelerdir.Halen yürürlükte bulunan yasa hükümlerine göre nakdi sermaye artırımlarında aranmayan bloke, yeni yasanın yürürlüğe girmesiyle, nakdi sermaye artırımlarında zorunlu  hale gelecektir.Yine sermaye artırımı işlemlerinde, işlem denetçisi raporu zorunluluğu da, uygulamaya yeni girecek hükümlerdendir.
GENEL HÜKÜMLER-1)İç kaynaklardan yapılan sermaye artırımları hariç, daha önceki sermayeyi teşkil eden payların nakdi bedelleri tamamen ödenmediği sürece sermaye artırılamaz.
2) Sermayeye oranla önemli sayılmayacak tutarların ödenmemiş olması sermaye artırımını engellemez.     
3) Esas sermaye sistemini kabul etmiş bulunan anonim şirketlerde, sermaye artırımına genel kurul karar verir. Kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş bulunan anonim şirketlerde sermaye artırımına yönetim kurulu karar verir.  
4) Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca yapılacak belirlemeye göre, esas sözleşmeleri ve esas sözleşme değişiklikleri izne tabi sektörlerde faaliyette bulunan anonim şirketler, sermaye artırımı ile ilgili değişiklik metnini önceden hazırlayarak izin alırlar ve izinle birlikte genel kurulun onayına sunarlar. Genel kurul, izin alınmış metni değişiklik yaparak kabul ederse, değişiklik yapılan metnin de, tekrar izin için onaya sunulması gereklidir.                    5)Sermaye artırımı, sermaye artırımına karar veren organın genel kurul olması halinde genel kurul kararı tarihinden, karar veren organın yönetim kurulu olması halinde yönetim kurulu kararı tarihinden itibaren üç ay içinde tescil edilmek zorundadır. Üç içinde tescilin yapılmaması durumunda; genel kurul kararı, yönetim kurulu kararı ve izin gerektiren şirketlerde alınan izinler geçersiz hale gelir. Bu takdirde, sermaye artırımı ile ilgili olarak bankaya yatırılmış tutarlar sahiplerine iade edilir.
YÖNETİM KURULUNUN BEYANI-Sermaye artırımı yapacak anonim şirketin yönetim kurulu tarafından sermaye artırımının türüne göre bir beyan imzalanır. İmzalanacak olan beyan, bilgiyi açık, eksiksiz, doğru ve dürüst bir şekilde verme ilkesine göre hazırlanır.Yönetim kurulunca imzalanacak beyanda;
a)Nakdi sermaye konuluyorsa, artırılan kısmın tamamen taahhüt edildiği, kanun veya esas sözleşme gereğince ödenmesi gereken tutarın ödendiği, ayni sermaye konuluyor veya bir ayın devir alınıyorsa bunlara verilecek karşılığın uygun olduğu, varsa, yasanın 349.uncu maddesinde yer alan "kurucular beyanı" metninin içeriğinde yer verilen hususlara ilişkin bilgiler, devralınan ayni sermaye, aynın türü, değerlendirmenin yöntemi, isabeti ve haklılığı, bir borcun takası söz konusu ise, bu borcun varlığı, geçerliliği ve takas edilebilirliği, sermayeye dönüştürülen fonun veya yedek akçenin serbestçe tasarruf olunabilirliği, gerekli organların ve kurumların onaylarının alındığı, kanuni ve idari gerekliliklerin yerine getirildiği, rüçhan hakları sınırlandırılmış veya kaldırılmışsa bunun sebepleri, miktarı ve ödeme oranı, kullanılmayan rüçhan haklarının kimlere, niçin, ne fiyatla verildiği hakkında belgeli ve gerekçeli açıklamalar yer alır.
b)İç kaynaklardan yapılan sermaye artırımının hangi kaynaklardan karşılandığı, bu kaynakların gerçekliği ve şirket mal varlığı içinde var oldukları konusunda garanti verilir.                                                                           
c)Şartlı sermaye artırımı söz konusu ise, bunun kanuna uygunluğu belirtilir.                                                
d) Sermaye artırımını inceleyen işlem denetçisi ile sermaye artırımı ile ilgili olarak hizmet sunanlara ve diğer kimselere ödenen ücretler, sağlanan menfaatler hakkında, emsalleriyle karşılaştırma yapılarak bilgi verilir.
 İŞLEM DENETÇİSİNİN DENETLEME RAPORU-Yönetim kurulu tarafından atanmış bir işlem denetçisi sermaye artırımı ile ilgili olarak bir rapor düzenler.İşlem denetçisi tarafından verilecek olan bu raporda; sermaye artırım işlemlerine ve yönetim kurulu beyanına ilişkin inceleme ve denetlemelerin sonuçları açıkça gösterilir. İşlem denetçisi raporunda, Türk Ticaret Yasasına ve Türkiye Muhasebe Standartlarına uygunluk veya aykırılık hususlarında görüş açıklanır.Yasanın 458.inci maddesinde, anonim şirketlerin kuruluşunda işlem denetçisi raporu ile ilgili 351.inci madde hükmünün kıyas yoluyla uygulanacağı düzenlemesi yer almış olup; kıyas yoluyla sermaye artırımına da uygulanacak 351.madde metni aşağıdaki gibidir. 
Madde 351-İşlem denetçisi raporu.-"Şirketin kuruluşuna ilişkin denetleme raporu bir veya birkaç işlem denetçisi tarafından verilir. İşlem denetçisi kuruluş  raporunda, payların tamamının taahhüt edildiğini; kanunda veya esas sözleşmede öngörülmüş bulunan pay bedellerinin en az tutarlarının kanuna uygun olarak bankaya yatırıldığını; buna ilişkin banka mektubunun kuruluş belgeleri arasında yer aldığını; bu yükümlülüğün herhangi bir şekilde dolanıldığına ilişkin bir belirti bulunmadığını; ayni sermaye ve devralınan ayınlar için mahkemece atanan bilirkişilerce değerleme yapıldığını, mahkemece bir kararla onaylanan raporun dosyaya sunulduğunu; kurucu menfaatlerinin kanuna uygun olduğunu; kurucular beyanı ile ilgili açık bir uygunsuzluğun, aşırı değerlemenin, işlemlerde görünür bir yolsuzluğun bulunmadığını ve diğer kuruluş belgelerinin mevcut olduğunu, gerekli noter onaylarının ve izinlerin alındığını gerekçeleriyle ve hesap verme ilkesinin gereklerine uygun olarak açıklar."

SERMAYE ARTIRIMI TÜRLERİ
a)Sermaye taahhüdü yoluyla sermaye artırımı,
b)İç Kaynaklardan sermaye artırımı,
c)Şarta bağlı sermaye artırımı,
SERMAYE TAAHHÜDÜ YOLUYLA SERMAYE ARTIRIMI-Sermaye taahhüdü yoluyla sermaye artırımının, esas sermaye sistemi ve kayıtlı sermaye sistemi ne tabi anonim şirketler için ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.

ESAS SERMAYE SİSTEMİNE TABİ ANONİM ŞİRKETLERDE SERMAYE TAAHHÜDÜ YOLUYLA SERMAYE ARTIRIMI-Artırılmak istenilen sermaye tutarının tamamı, ya sermaye artırımı ile ilgili esas sözleşme değişiklik metninde, ya da iştirak taahhütnameleri ile taahhüt edilir.İştirak taahhüdü, sermaye artırımında, rüçhan hakkını kullanmak isteyen şirket ortakları tarafından ve bunların rüçhan haklarını kullanmamaları durumunda, sermaye artırımına iştirak etmek isteyenler tarafından, kayıtsız, şartsız ve yazılı olarak yapılır.İştirak taahhütnamesi, taahhütnamenin verilmesine sebep olan sermaye artırımı belirtilerek; taahhüt edilen payların sayılarını, itibari değerlerini, cinslerini, gruplarını, peşin ödenen tutarları, taahhüde bağlı olunulan süreyi ve varsa çıkarma primi ile taahhüt sahibinin imzasını içerir.  Esas sermaye sistemini uygulayan anonim şirketlerde; sermaye artırımında nakden taahhüt edilen sermaye tutarının yüzde yirmi beşi, sermaye artırımın tescilinden önce bir bankada açtırılacak hesaba yatırılır. Bankada bloke edilen bu tutar, sermaye artırımının yasa çerçevesinde gerçekleştiğini belirten bir Ticaret Sicil Müdürlüğü yazısına istinaden sadece şirkete ödenir.Sermaye artırımın yasada öngörülen sürede ve şekilde gerçekleşmemesi durumunda, bankaya bloke edilen paralar, paraları yatıran ve taahhütte bulunan iştirak sahiplerine iade edilir.Sermaye artırımında, ayni sermaye bulunması durumunda; devralınacak ayın ile ilgili olarak, asliye ticaret mahkemesi tarafından atanmış bilirkişi marifetiyle aynın değerlemesi yapılır ve bu değer üzerinden aynın sahiplerine pay senedi verilir.Yasanın halka arz edilecek paylara ilişkin olarak, anonim şirketin kuruluş bölümü hükümleri arasında yer alan 346 ve 347.inci maddesi hükümlerinin kıyas yoluyla sermaye artırımı işlemine de uygulanacağı, yasanın 459/3 numaralı bendinde hüküm altına alınmış olup;
346 ve 347.inci madde metinleri başlıkları ile birlikte aşağıdaki gibidir:
Halka arz edilecek paylar-MADDE 346- (1) Esas sözleşmede taahhüt edilmiş olup da taahhüt sahiplerince, şirketin tescilinden itibaren en geç iki ay içinde halka arz edileceği esas sözleşmede belirtilmiş ve ayrıca garanti edilmiş bulunan nakdî payların karşılıkları satıştan elde edilen gelirden ödenir. Pay senetlerinin halka  arz edilmesi sermaye  piyasası  mevzuatına göre  yapılır. Satış süresinin sonunda, payların itibarî değerlerinin, varsa çıkarma priminin karşılığı şirkete, giderler düştükten sonra kalan tutar ise, pay senetlerini halka arz eden pay sahiplerine ödenir.
(2) Halka arz edilip de süresinde satılmayan payların bedellerinin tamamı, süresinde halka arz edilmeyen payların bedellerinin ise, yüzde yirmi beşi iki aylık süreyi izleyen üç gün içinde ödenir.
Primli paylar-MADDE 347- (1) İtibarî değerinden aşağı bedelle pay çıkarılamaz. Payların itibarî değerinden yüksek bir bedelle çıkarılabilmeleri için esas sözleşmede hüküm veya genel kurul kararı bulunmalıdır.

KAYITLI SERMAYE SİSTEMİNE TABİ ANONİM ŞİRKETLERDE SERMAYE TAAHHÜDÜ YOLUYLA SERMAYE ARTIRIMI-Kayıtlı sermaye sistemini uygulayan, halka açık olmayan anonim şirketlerde, şirketin kuruluşunda veya daha sonra yapılacak esas sözleşme değişiklikleri ile, beş yıl süre ile geçerli olmak üzere, şirket esas sözleşmesinde belirlenen sermaye tavanına kadar sermayeyi artırma yetkisi, şirket yönetim kuruluna tanınabilir. Yönetim kuruluna böyle bir yetkinin verilmiş olduğu şirketlerde yönetim kurulu, sermaye artırımını yasada öngörülen hükümler çerçevesinde ve esas sözleşmede öngörülen yetki sınırları içinde gerçekleştirebilir.Sermayenin artırılabilmesi için, yönetim kurulu, şirket esas sözleşmesinin sermayeye ilişkin hükümlerinin,  Sanayi ve Ticaret Bakanlığından izin alınması gerekmesi halinde, esas sözleşmenin izin alınmış şekillerini, sermayenin artırılmasına ilişkin kararını, imtiyazlı paylara ve rüçhan haklarına ilişkin sınırlamaları, prime dair kayıtları ve bunun uygulanması hakkındaki kuralları, şirket esas sözleşmesinde öngörüldüğü şekilde ilan eder ve internet sitesinde yayımlar.Yönetim kurulu, bu kararında, artırılan sermayenin tutarını, çıkarılacak yeni payların itibari değerlerini, sayılarını, cinslerini, primli ve imtiyazlı olup olmadıklarını, rüçhan haklarının sınırlandırılıp sınırlandırılmadığını, kullanılma şartları ile süresini belirtir ve bu hususlarla ilgili olarak kamuyu aydınlatma ilkesi uyarınca gerekli olan diğer konularda bilgi verir.Kayıtlı sermaye sistemini uygulayana anonim şirketlerde, artırılmak istenilen sermaye tutarının tamamı, ya sermaye artırımı ile ilgili esas sözleşme değişiklik metninde, ya da iştirak taahhütnameleri ile taahhüt edilir.
İştirak taahhüdü, sermaye artırımında, rüçhan hakkını kullanmak isteyen şirket ortakları tarafından ve bunların rüçhan haklarını kullanmamaları durumunda, sermaye artırımına iştirak etmek isteyenler tarafından, kayıtsız, şartsız ve yazılı olarak yapılır.İştirak taahhütnamesi, taahhütnamenin verilmesine sebep olan sermaye artırımı belirtilerek; taahhüt edilen payların sayılarını, itibari değerlerini, cinslerini, gruplarını, peşin ödenen tutarları, taahhüde bağlı olunulan süreyi ve varsa çıkarma primi ile taahhüt sahibinin imzasını içerir.
Kayıtlı sermaye sistemini uygulayan anonim şirketlerde; sermaye artırımında nakden taahhüt edilen sermaye tutarının yüzde yirmi beşi, sermaye artırımın tescilinden önce bir bankada açtırılacak hesaba yatırılır. Bankada bloke edilen bu tutar, sermaye artırımının yasa çerçevesinde gerçekleştiğini belirten bir Ticaret Sicil Müdürlüğü yazısına istinaden sadece şirkete ödenir.Sermaye artırımın yasada öngörülen sürede ve şekilde gerçekleşmemesi durumunda, bankaya bloke edilen paralar, paraları yatıran ve taahhütte bulunan iştirak sahiplerine iade edilir.
Sermaye artırımında, ayni sermaye bulunması durumunda; devralınacak ayın ile ilgili olarak, asliye ticaret mahkemesi tarafından atanmış bilirkişi marifetiyle aynın değerlemesi yapılır ve bu değer üzerinden aynın sahiplerine pay senedi verilir.
Sermaye artırımında, yönetim kurulunun, imtiyazlı veya itibari değerinin üzerinde pay çıkarabilmesi ve pay sahiplerinin yeni pay alma haklarını sınırlandırabilmesi için, şirket esas sözleşmesiyle yetkilendirilmiş olması şarttır.
Yönetim kurulu kararlarının aleyhine, pay sahipleri ve yönetim kurulu üyeleri, genel kurul kararlarının iptal sebepleri ile ilgili yasanın 445.maddesinde öngörülen sebeplerin varlığı halinde kararın ilanı tarihinden itibaren bir ay içinde iptal davası açabilirler. Açılacak olan bu davaya 448 ila 451.inci maddelerin kıyas yoluyla uygulanacağı yasanın 460.ıncı maddesinde hüküm altına alınmış olup; ilgili maddelerin metinleri başlıkları ile birlikte aşağıdaki gibidir. Genel kurul kararlarının iptali
I - İptal sebepleri-MADDE 445- (1) 446 ncı maddede belirtilen kişiler, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren 3ay içinde,şirket merkezinin bulunduğu yerde asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabilirler.
II - İptal davası açabilecek kişiler-MADDE 446- (1) a) Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, 
b)Toplantıda hazır bulunsun/bulunmasın,olumsuz oy kullanmış olsun/olmasın;çağrının usulüne göre yapılmadığını,gündemin gereği gibi ilan edilmediğini,genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını,genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların  kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri,
c) Yönetim kurulu,
d) Kararların yerine getirilmesi, kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her biri,
iptal davası açabilir.
Çeşitli hükümler-I - İlan, teminat ve kanun yolu-MADDE 448- (1) Yönetim kurulu iptal veya butlan davasının açıldığını ve duruşma gününü usulüne uygun olarak ilan eder ve şirketin internet sitesine koyar.
(2) İptal davasında üç aylık hak düşüren sürenin sona ermesinden önce duruşmaya başlanamaz. Birden fazla iptal davası açıldığı takdirde davalar birleştirilerek görülür.
(3) Mahkeme, şirketin istemi üzerine muhtemel zararlarına karşı davacıların teminat göstermesine karar verebilir. Teminatın nitelik ve miktarını mahkeme belirler.
II - Kararın yürütülmesinin geri bırakılması-MADDE 449- (1) Genel kurul kararı aleyhine iptal veya butlan davası açıldığı takdirde mahkeme,yönetim kurulu üyelerinin görüşünü aldıktan sonra,dava konusu kararın yürütülmesinin geri bırakılmasına karar verebilir.
III - Kararın etkisi-MADDE 450- (1) Genel kurul kararının iptaline veya butlanına ilişkin mahkeme kararı, kesinleştikten sonra bütün pay sahipleri hakkında hüküm ifade eder. Yönetim kurulu bu kararın bir suretini derhâl ticaret siciline tescil ettirmek ve internet sitesine koymak zorundadır.
IV - Kötüniyetle iptal ve butlan davası açanların sorumluluğu-MADDE 451- (1) Genel kurulun kararına karşı, kötü niyetle iptal veya butlan davası açıldığı takdirde, davacılar bu sebeple şirketin uğradığı zararlardan müteselsilen sorumludurlar.
Sermaye Piyasası yasasının halka açık anonim şirketlere ilişkin hükümleri saklıdır.

SERMAYE TAAHHÜDÜ YOLUYLA SERMAYE ARTIRIMINDA ORTAKLARIN RÜÇHAN HAKLARI Anonim şirketler tarafından yapılacak sermaye artırımlarında, sermaye artırımından önce şirkette pay sahibi olmuş her ortak, mevcut paylarının sermayeye oranını koruyacak şekilde, artırılan sermayeden pay alma hakkına sahip olup; buna rüçhan (öncelik) hakkı denir.Pay sahibinin rüçhan hakkı, genel kurulun sermayenin artırımına ilişkin kararında, ancak haklı sebepler bulunduğunda sınırlandırılabilir veya kaldırılabilir. Genel kurulda rüçhan haklarının sınırlandırılması veya kaldırılması ile ilgili kararın, esas sermayenin yüzde atmışının olumlu oylarıyla alınmış olması, rüçhan haklarının sınırlandırılması veya kaldırılması ile ilgili genel kurul kararının geçerliliği için şarttır.
Rüçhan haklarının sınırlandırılması veya kaldırılması ile ilgili genel kurul kararlarında;
•a)      Halka arz, 
•b)      İşletmelerin, işletme kısımlarının, iştiraklerin devralınması,
•c)      İşçilerin şirkete katılmaları,Haklı sebepler olarak addolunur.
 Kayıtlı sermaye sistemini uygulayan anonim şirketlerde, rüçhan haklarının sınırlandırılması veya kaldırılması kararı şirket yönetim kurulu tarafından alınır. Yönetim kurulu, rüçhan hakkının sınırlandırılmasının veya kaldırılmasının gerekçelerini, yeni payların primli ve primsiz çıkarılmasının sebeplerini, primin nasıl hesaplandığını bir rapor ile açıklar. Yönetim kurulunun bu raporu da Ticaret Siciline tescil ve ilan olunur.


Rüçhan hakkının sınırlandırılmasının veya kaldırılmasının uygulanmayacağı sermaye artırımlarında, şirket yönetim kurulu, rüçhan haklarını kullanmak isteyen ortakların, yeni pay alma haklarının kullanabilmelerinin esaslarını bir karar ile belirler ve bu kararda pay sahiplerine en az on beş günlük süre verir.
Yönetim kurulunun bu kararı, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde tescil ve ilan olunur. Ayrıca, tirajı en az elli bin olan ve yurt düzeyinde dağıtımı yapılan bir gazetede ilan olunur. Karar, şirketin internet sitesine de konulur. Şirket ortakları, kendilerine ait rüçhan haklarını, kendilerine tanınan süre içinde devredebilirler. Şirket, rüçhan hakkı tanıdığı pay sahiplerinin, bu haklarını kullanmalarını, nama yazılı payların devredilmelerinin esas sözleşmeyle sınırlandırılmış olduğunu ileri sürerek engelleyemez.

İÇ KAYNAKLARDAN SERMAYE ARTIRIMI-
Anonim şirketler, bilançolarında yer alan;
a)Şirket esas sözleşmesiyle ve genel kurul kararıyla ve belirli bir amaca özgülenmiş yedek akçelerini,
b)Kanuni yedek akçelerin serbestçe kullanılabilen kısımlarını,
c)Mevzuatın bilançoya konulmasına ve sermayeye eklenmesine izin verdiği fonları,sermaye dönüştürerek iç kaynaklardan sermaye artırımı yapabilirler.İç kaynaklardan yapılacak sermaye artırımında, sermayenin artırılan kısmının şirket iç kaynaklarında gerçekten var olduğu, onaylanmış yıllık bilanço ve sermaye artırımı ile ilgili denetim yapan işlem denetçisi raporu ile açık ve yazılı olarak doğrulanır.Bilanço tarihinin üzerinden altı ay geçtikten sonra yapılacak iç kaynaklara dayalı sermaye artırımında, yeni bir bilanço çıkarılması ve çıkarılan bu bilançonun işlem denetçisi tarafından onaylanması şarttır.Bilançoda mevzuatın sermayeye eklenmesine izin verdiği fonların bulunması halinde, bu fonlar sermayeye dönüştürülmeden, sermaye taahhüt edilmesi yoluyla sermaye artırımı yapılamaz. Ancak, hem bu fonların sermayeye dönüştürülmesi, hem de aynı zamanda ve aynı oranda sermayenin taahhüt edilmesi yoluyla sermaye artırımı yapılabilir.Sermaye artırımı, esas sermaye sistemini uygulayan anonim şirketlerde genel kurul kararının, kayıtlı sermaye sistemini uygulayan anonim şirketlerde ise, yönetim kurulu kararının, şirket esas sözleşmesinin ilgili maddelerinin değişik şeklinin birlikte tescil edilmesiyle kesinleşir.Tescil ile, o anda mevcut pay sahipleri, mevcut paylarının sermayeye oranına göre bedelsiz payları kendiliğinden iktisap ederler.Bedelsiz paylar üzerindeki hak kaldırılamaz ve sınırlandırılamaz, bu haktan vazgeçilemez.

ŞARTA BAĞLI SERMAYE ARTIRIMI-Anonim şirket genel kurulu, şirketin yeni çıkardığı tahviller veya benzeri borçlanma araçları nedeniyle, şirketten veya topluluk şirketlerinden alacaklı olanlara veya şirket çalışanlarına, şirket esas sözleşmesinde değiştirme veya alım haklarını kullanmak suretiyle yeni payları edinme hakkı tanıyabilir. Bu işlem şirket sermayesinin şarta bağlı olarak artırılması anlamı taşımaktadır.Şirketin esas sermayesi,değiştirme veya alım hakkı kullanıldığı ve sermaye borcu takas/ödeme yoluyla yerine getirildiği anda ve ölçüde kendiliğinden artar.

ŞARTA BAĞLI SERMAYE ARTIRIMININ SINIRLARI-Bu yolla artırılan sermayenin toplam itibari değeri sermayenin yarısını aşamaz.Şartlı sermaye artırımında yapılan ödeme, en az, nominal değere eşit olmalıdır.

ŞARTA BAĞLI SERMAYE ARTIRIMINDA ESAS SÖZLEŞMEDEKİ DAYANAK-
Şarta bağlı olarak yapılacak sermaye artırımında şirket esas sözleşmesi;
a)Şarta bağlı sermaye artırımının itibari değerini,
b)Payların sayılarını, itibari değerlerini, türlerini,c)Değiştirme veya alım hakkından yararlanabilecek grupları, d)Mevcut pay sahiplerinin rüçhan haklarının kaldırılmış bulunduğunu ve bunun miktarını,
e)Belli pay gruplarına tanınacak imtiyazları,
f)Yeni nama yazılı payların devrine ilişkin sınırlamaları,içerir.
Tahviller ve benzeri borçlanma araçlarına bağlı değiştirme veya alım hakları içeren tahviller veya benzeri borçlanma araçları, öncelikle pay sahiplerine önerilmiyorsa, şirket esas sözleşmesi ayrıca;
a)Değiştirme veya alım haklarının kullanılma şartlarını,
b)İhraç bedelinin hesaplanmasına ilişkin esasları,da açıklar.
Şarta bağlı sermaye artırımına ilişkin esas sözleşme hükmünün tescilinden önce tanınmış bulunan değiştirme ve alım hakları batıldır.

ŞARTA BAĞLI SERMAYE ARTIRIMINDA PAY SAHİPLERİNİN KORUNMASI-Şarta bağlı sermaye artırımında, tahvillere ve benzeri borçlanma araçlarına bağlı olarak değiştirme ve alım hakları içeren pay senetleri ihraç edildiği takdirde, bunlar öncelikle, mevcut payları oranında rüçhan haklarını kullanmaları için şirketin pay sahiplerine önerilir.Bu önerilmeye muhatap olma hakkı, haklı sebeplerin varlığında kaldırılabilir veya sınırlandırılabilir.Şarta bağlı sermaye artırımı için gerekli olan rüçhan ve önerilmeye muhatap olma haklarının kaldırılması veya sınırlandırılmasından dolayı, hiç kimse haklı görülmeyecek bir şekilde yararlandırılamaz veya kayba uğratılamaz.

ŞARTA BAĞLI SERMAYE ARTIRIMINDA DEĞİŞTİRME VEYA ALIM HAKKINI HAİZ BULUNAN KİŞİLERİN KORUNMASI-Kendilerine nama yazılı payları iktisap etme hakkı tanınmış bulunan değiştirme veya alım hakkını haiz alacaklılar veya şirket çalışanları,  bu tür payların devrinin sınırlandırılmış olduğu gerekçesiyle, söz konusu hakları kullanmaktan engellenemezler. Bu hususun izahnamede veya şirket esas sözleşmesinde saklı tutulmuş olduğu haller istisnadır.Değiştirme veya alım hakları, sermaye artırımı yapılması, yeni değiştirme veya alım hakları tanınması veya başka bir yolla kayba uğratılamaz. Değiştirme fiyatı indirilmiş veya hak sahiplerine uygun bir denkleştirme sağlanmış ya da aynı şekilde pay sahiplerinin de haklarının kayba uğratılmış olduğu haller istisnadır.

ŞARTA BAĞLI SERMAYE ARTIRIMINDA HAKLARIN KULLANILMASI, SERMAYE TAAHHÜDÜ Değiştirme ve alım hakları, şirket esas sözleşmesinin şarta bağlı sermaye artırımına ilişkin hükmüne gönderme yapan yazılı bir beyan ile kullanılır. Yasal mevzuat, ihraç izahnamesinin yayımlanmasını gerekli gördüğü takdirde, buna da göndermede bulunulur.Sermaye taahhüdünün ifası, para yatırılması veya takas yoluyla bir mevduat veya katılım bankası aracılığıyla gerçekleştirilir.Pay sahipliği hakları, sermaye taahhüdünün ifası ile doğar.

ŞARTLI SERMAYE ARTIRIMINDA İŞLEM DENETÇİSİ RAPORU Hesap döneminin kapanmasından sonra veya yönetim kurulunun istemi üzerine daha önce, bir işlem denetçisi tarafından verilecek raporla, payların ihracının kanuna, şirket esas sözleşmesine ve gereğinde izahnameye uygun olup olmadığı denetlenir ve uygunluk halinde işlem denetçisi bu uygunluğu yazılı olarak doğrular.

ŞARTA BAĞLI SERMAYE ARTIRIMINDA ESAS SÖZLEŞMENİN UYGUN DURUMA GETİRİLMESİ  İşlem denetçisinin yazılı doğrulamasını aldıktan sonra, yönetim kurulu, sermaye artırımı beyannamesinde, yeni çıkarılan payların sayısını, itibari değerini, türlerini, belirli gruplara tanınan imtiyazları veya hesap dönemi sonundaki veya denetleme tarihindeki sermayenin durumunu belirler.Yönetim kurulu şirket esas sözleşmesini mevcut duruma uyarlar. Yönetim kurulu beyannamede, denetleme doğrulamasının kanunda öngörülen bilgileri içerdiğini tespit eder.

ŞARTA BAĞLI SERMAYE ARTIRIMININ TİCARET SİCİLİNE TESCİLİ Şirket yönetim kurulu, hesap döneminin kapanmasından itibaren en geç üç ay içinde, şirket esas sözleşmesi değişikliğini ticaret siciline tescil ettirir. Sermaye artırımına ilişkin yönetim kurulu beyannamesi ile işlem denetçisinin denetleme doğrulaması da Ticaret Siciline tevdi olunur.

ŞARTA BAĞLI SERMAYE ARTIRIMININ ŞİRKET ESAS SÖZLEŞMESİNDEN ÇIKARILMASI Şartlı sermaye artırımı ile ilgili olarak, değiştirme ve alım hakları sona erip bu husus işlem denetçisi tarafından bir raporla doğrulanınca, şirket yönetim kurulu, şarta bağlı sermaye artırımına ilişkin hükmü esas sözleşmeden çıkarır.Yönetim kurulu beyannamede, işlem denetçisi tarafından verilen denetim raporunun gerekli kayıtları içerdiğini tespit eder. Şarta bağlı sermaye artırımı hükmü Ticaret Sicilinden de silinir.

SONUÇ  
01.07.2012 Tarihinde yürürlüğe girecek olan yeni Türk Ticaret Yasasında, anonim şirketlerin sermaye artırımlarında halen yürürlükte bulunan yasa hükümlerine göre önemli denilebilecek değişiklik düzenlemeleri yer almaktadır. Nakdi sermaye artırımlarının yüzde yirmi beşinin sermaye artırımının tescilinden önce bir bankada bloke edilmesi, kalan sermaye taahhüdünün ödeme süresinin üç yıldan iki yıla indirilmesi, gerek sermaye taahhüdü yoluyla sermaye artırımı, gerek iç kaynaklardan sermaye artırımı ve gerekse şarta bağlı olarak yapılacak sermaye artırımlarında işlem denetçisinin denetleme ve doğrulamasının aranılması bu yeniliklerden hemen akla gelenleridir.
Yine, şirket bilançosunda, ilgili mevzuatın sermayeye eklenmesine izin verdiği fonların bulunması halinde, bu fonlar sermayeye eklenmeden, sermaye taahhüdü yoluyla sermaye artırımı yapılamayacaktır. Ancak eş zamanlı olarak hem fonlar sermayeye eklenip, hem de nakden sermaye taahhüdü yoluyla sermaye artırımı yapılabilecektir.
Sermaye artırımı ile ilgili olarak yapılan değişikliklerin sonuçlarını ve piyasalara etkilerini, yasanın yürürlüğe girmesiyle hep beraber göreceğiz.

 Hayrul Kayar