.

.

19 Ağustos 2015 Çarşamba

GELİR TABLOSUNDA TUZAĞA DÜŞÜREN HİLELER


Gelir Tablosunda Yatırımcıyı tuzağa düşüren hileler; Gelir Tablosu Makyajı
İnsanlardaki kan dolaşım sisteminin, gelişmiş ekonomilerdeki karşılığı bankalar değil, ‘Sermaye Piyasaları’ olmalıdır. Reel sektörü temsil eden sanayi şirketlerinin nakit akım tabloları da benzer amaca dönüktür. İşletmelerin nakit akış yeteneğinin veya finansal döngüsünün sağlıklı işlediğinin habercisi ise ‘gelir tablosu’ dediğimiz dönemsel kâr zarar raporudur.
Aynı zamanda, her gelir tablosu bilançoların (finansal durum tablosu) tamamlayıcısı ve en önemli unsurudur. Dolayısıyla mali tablolar içinde, bilançonun hemen ardından gelir tablolarının analiz edilmesi gerekir.
Gerçek makyaj mali piyasalara yapılıyor
Kitabın sonundan konuşmak gerekirse, bir şirketin mali tablolarındaki en büyük makyajlamalar gelir tablosu üzerinde yapılır. Bu özelliğin, bugüne kadar hiç gündeme gelmemiş olması ve sadece bilanço makyajı kavramının dillendirilmesi bile, bana göre sermaye piyasalarının en büyük makyajıdır. Hal böyle iken, gelir tablosu makyajı literatürümüze girmeye bile hak kazanamamış, hiçbir mali analiz kitabında alt başlık olacak kadar dahi kıymet görmemiştir.
Gerçekte ise bilanço makyajı denen olgunun yüzde 90’ı gelir tablosunda yer alan hesaplar üzerinden gerçekleştirilir. Yatırımcıyı ve devleti ilgilendiren en büyük çarpıtmalar gelir tablosu ile başlar, gerisi ise hak kaybı doğurmayan bir takım kozmetik kalem oynatmalardır. Özetle, dikkatler bilanço üzerine çekildiğinde, sahipsiz kalmış gelir tablosunun en çirkin oyunlara sahne olması kaçınılmaz olmaktadır.
Belli bir tarihteki mali bakiyelerin fotoğrafı diyebileceğimiz bilançolar, gelir tablosu olmadan eksiktir. Çünkü öz kaynaklar kısmının en önemli tamamlayıcısı gelir tablosudur. Gelir tablosu ise belli bir tarihte değil, belli tarih aralığındaki gelir-gider ile kazanç-zarar durumunu ve yine dikkat edelim bakiyeleri değil kümülatif tutarlarını tasnifli bir şekilde gösteren tablodur. Son olarak sistematiği gereği, ilgili tarih aralığındaki dönemin kârını veya zararını verir. Burada şöyle bir bilgi notu geçmekte fayda var; gelir tablosunun son satırında yer alan bu kâr/zarar rakamı pasifteki öz sermaye bölümüne aktarılarak bilanço eşitliği sağlanmış olur.
Gelir Tablosu’nun önemi
Önceki yazımızın giriş kısmını önemine binaen tekrar ederek konuya girelim. Yatırımcının ilk hedefi para kazanmak ise ikinci hedefi portföyünü korumaktır. Bunun yolu ise almayı veya satmayı planladığı menkul kıymetin, gelecekteki performansını doğru tahmin etmekten geçer. Sermaye piyasalarının en temel enstrümanlarından olan ‘Hisse Senedi’nin gelecekteki fiyatı hakkında öngörü sahibi olabilmek, mevcut durumun kaliteli analiz edilebilmesine bağlıdır. İşte bu aşamada, fikir sahibi olmak isteyen hisse senedi yatırımcısının ilk başvuru kaynağı bilançodur.
Buraya kadar söylediklerimiz doğru ancak yetersizdi. Bilançolarda ilk bakılan kalem olan ‘Dönem Kârı veya Zararı’ hesabı gelir tablosundan alınır. Dolayısıyla, dönem kârına ulaşmamızı sağlayan bu tablonun daha dikkatle incelenmesi gerekmektedir. Zira, gerek temettü ödemelerine gerekse pek çok rasyo ve parametreye dayanak teşkil eden bu kalem, gelir tablosu ürünüdür.
Gelir tablosu, bilançonun statik görünümünden uzak olup insanın hayal gücüyle eş değer panoramik bir açıya sahiptir. Bu zenginlik, işletmelerin finansal durumunu film şeridi haline getiren gelir tablosu üzerinde sayısız oyun oynanmasına yani makyaj yapılmasına olanak tanır. Önemli gördüğüm makyaj çeşitlerini sıraladım. Detaylı gelir tablosu eşliğinde okumanızı tavsiye ederim.
Gelir Tablosu Makyajına konu edilen işlemler
Aşağıdaki gelir tablosu hilelerinin ilk kısmı, dönem kârını azaltmak için yapılırken diğer kısmı ise dönem kârını yüksek göstermek için yapılmaktadır. Okuyucularım kendi bakış açılarına farklı şekillerde kategorilere ayırabilir. Ancak hepsinin iki ortak noktası olup bunları hilelerin ardından konuşalım.
Dönem kârını artıran işlemler
*Miktar veya fiyat bakımından gerçeğinden yüksek tutarlarda satış faturası düzenlemek,
*Çalışanları düşük tutardan sigortalı göstererek istihdam vergilerini ve tazminat matrahları ile sigorta primlerini az göstermek,
*Şüpheli duruma gelmiş alacaklara veya tahakkuk etmiş yükümlülüklere karşılık ayırmamak,
*Sabit kıymet amortismanlarını düşük oranlardan hesaplamak,
*Dövizli borçları, bilanço tarihindeki kurun düşüğünden değerlemeye tabi tutmak,
*Dövizli alacakları, bilanço tarihindeki kurun yükseğinden değerlemek,
*Faturasız mal veya hizmet alımı yapmak, (gelir tablosunda hiç gözükmez)
*Sigortasız işçi çalıştırmak, (gelir tablosunda hiç gözükmez)
Dönem kârını azaltan işlemler
*Kayıt dışı satışlarla hasılatı gizlemek, (vergi kaçırmanın evrensel yolu)
*Miktar veya fiyat bakımından gerçeğinden düşük tutarlarda satış faturası düzenlemek,
*Hiç çalışmayan kişileri sigortalı göstererek giderleri artırmak, (şirket içi yolsuzluk)
*Mevduatlara ilişkin faiz veya kâr payı gelirlerini kayda almamak,
*Sabit kıymet amortismanlarını yüksek oranlardan hesaplamak,
*Dövizli borçları, bilanço tarihindeki kurun yükseğinden değerlemeye tabi tutmak,
*Dövizli alacakları, bilanço tarihindeki kurun düşüğünden değerlemek,
*Gerçeği yansıtmayan hizmet veya gider faturası temin etmek.
Hülle yapmak isteyene seçenek bitmez. Yukarıdaki örneklerin sayısı hayal gücüne bağlı. Özellikle bağımsız denetim yapılmadığı üç ve dokuz aylık mali tablolar bu açıdan çok daha fazla risk taşımakta. Bu usulsüzlükleri okurken göz atmanızı istediğim gelir tablosundaki her bir kalem doğrudan şirket kâr/zararını etkilemektedir. Ve yine o kalemlerin her birinin altında, çok sayıda alt kırımlar mevcuttur; Örneğin pazarlama kaleminin altındaki, ücretler, promosyon giderleri, primler gibi.
Gelir Tablosu Makyajı ile Bilanço Makyajı arasındaki farklar
Gelir tablosu makyajı yapan şirketlerin büyük çoğunluğu, maliyet ve giderlerini şişirerek daha az vergi ödemeyi düşünürler. Buradaki ilk amaç, her zaman vergi kaçırmaktır. Bunun yolu, gerçeğinden daha düşük kâr beyan etmekten geçer. Haliyle ortakların hak edecekleri temettü tutarları azalacaktır.
Bu çabaları sonuçsuz bırakmak isteyen mali idare, gerek hürriyeti bağlayıcı cezalar ile gerekse transfer fiyatlandırması gibi yasal düzenlemeler ile her geçen gün kendini yenilemektedir. Yeri gelmişken dikkat çekmek gerekirse, teknik olarak vergi ziyaı denilen vergi kaçırma fiilinin doğrudan borsa yatırımcılarının ve elbette ki tüm halkın zararına bir suç teşkil ettiğini hatırlatalım. Burası çok önemli. Bu nedenle daha detaylı irdelemek üzere konuyu başka bir yazıya bırakalım.
Bilançolardaki çoğu makyajın amacına gelince, ilgililerin doğrudan hak kaybına sebep olmayan ancak mali tablolar hakkında olduğundan daha farklı bir intiba yaratarak kamuoyunu yanıltmayı hedefler.
Komedinin trajediye dönüştüğü yer
Son olarak, yukarıda öne çıkarttığımız gelir tablosu usulsüzlüklerinde iki tane ortak özellik bulunmaktadır. Birincisi, yukarıda tadadî olarak saydığım belge ve muhasebe hileleri sonucunda kâr/zarar rakamı değişmektedir. İkincisi ise vergi gelirleri azaltmaktadır.
Bunların her biri, gelir dağılımdaki adaletsizlikten tutun işsizlik, cari açık, borçlanma, tasarruf eksiği gibi ekonomik sıkıntıların ve beraberinde eğitim, sağlık gibi sosyal problemlerin başta gelen sebebidir.
Dolayısıyla, sermaye piyasası yatırımcılarının hak ve yararlarının korunması, ufak bir burjuva kesimin meselesi gibi algılanmamalı, ülke ekonomisini doğrudan ilgilendiren sorunların kaynağı olduğu fark edilmelidir.
Özetle, bu tarz konular makyaj kelimesi altına kamufle edilemeyecek önemde olup tüm ülkeyi ilgilendiren yapısal soruna dönüşmüş durumdadır. Başka bir ifadeyle, gelir tablosu makyajının doğal uzantısı olan temettü üzerindeki hak kaybı meselesi, vergi kaçağı ile başlar. Bu süreç, ekonomi sayfalarına veya üniversite koridorlarına hapsedilmeyerek ‘Nomura Sarayı’ isimli kitapta resmedildiği üzere vatandaşlarımıza tek tek izah edilmelidir.
Toplum mühendisliği olarak tanımlanacak bu aşamada nitelikli yatırımcılara büyük görevler düştüğünü de belirtmeden geçmek istemem.
Dursun Ali Yaz

18 Ağustos 2015 Salı

BİREYSEL DENETİMDE EN AZ KAÇ DENETÇİ İLE DENETİM YAPILABİLİR? Ersin Yaşar


·       
KGK ile yaptığımız yazışmalar neticesinde, 2015 senesinde 3 Bağımsız Denetçi olarak KAYİK dışı şirketlerin denetimine başladık. 
·       
Yedek denetçi şartı aranmamaktadır. 3 kişilik bir denetim ekibi ile 2 yıl boyunca her yıl en az bir denetim yapmak koşulu ile, KAYİK denetimleri yapmaya hak kazana bilirsiniz. 
·       
Ben sorumlu denetçi sıfatı ile sözleşme yapıyorum ve ekibime 2 bağımsız denetçi daha ilave ediyorum. KGK sistemine denetim ekibi bilgilerini ,sözleşme ve diğer bilgileri sorumlu denetçi olarak yüklüyorum ve denetimin sorumluluğunu alıyorum. ekibin diğer üyeleri herhangi bir bildirim yapmıyor.
·       
Benim ve diğer Bağımsız Denetçi Üstatlarımın Büro faaliyetleri devam etmektedir, KGK açısından bir engel yoktur. Şahsi kanaatimce Bağımsız Denetim SMMM yada YMM A.Ş. şeklinde şirketleşmenin önü kapatılmalı, haksız rekabetin önü kesilmelidir. Bağımsız Denetim A.Ş. şeklinde kurulan şirketler başkaca bir faaliyette bulunmamalıdır. şirket ortakları ayrıca kurdukları şirketlerde, YMM yada SMMM hizmeti vermelidir.

·       
Şirketleşme konusunda dayatmalara karşıyım, öncelikle bireysel gruplaşma şeklinde müşteri portföyü oluşturulmalı ve sonrasına şirketleşilmelidir.

20 SORUDA BAĞIMSIZ DENETİM- Abdullah Çavuş

1-Bağımsız Denetime Tabi Şirketlerde genel şartlar nelerdir?
Denetime ilişkin AB direktifinde aktif toplam, net satış hasılatı ve çalışan sayısı olmak üzere 3 kriter belirlenmiş olup, geçmiş 2 yılda söz konusu 3 kriterden 2 sini sağlayan şirketler bağımsız denetime tabi olmaktadır. 1 Şubat 2015 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararıyla 2015 yılı için bu kriterler;
a-50 milyon aktif toplam,
b-100 milyon net satış hasılatı ve
b- 200 çalışan olarak belirlenmiştir.
Dolayısıyla 2013 ve 2014 yıllarında bu 3 kriterden herhangi ikisini sağlayan şirketler 2015 yılında bağımsız denetime tabi olacaktır.
2-Yıllara göre bağımsız denetime tabi şirket sayıları kaçtır.?
En büyük şirketlerden başlamak üzere;
a- 2013 yılında 2 bin 500,
b- 2014 yılında 3 bin 500 civarında şirket bağımsız denetime tabi olmuş olup,
c- 2015 yılında ise yeni Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca 5 bin civarında şirketin bağımsız denetime tabi olacağını tahmin edilmektedir.
3-Ülkemizde kaç adet bağımsız denetim şirketi vardır?
KGK verilerine göre; Ülkemizde 6 ağustos 2015 tarihi itibariyle 180 adet denetim şirketi kurulmuş ve KGK resmi siciline kaydedilmiştir.
4-Bağımsız Denetçi sayısı kaçtır.
a-KGK verilerine göre; Ülkemizde 6 ağustos 2015 tarihi itibariyle 13.645 adet kişinin Bağımsız Denetim Yetkisi onaylanmış ve sicile kayıtları yapılmıştır.
b- Bunlardan 10.283 kişisi erkek, 1.717 kişisi ise kadındır.
5- Bağımsız denetçi olmak için ne tür şartlar vardır?
a-Geçiş döneminde 15 yıl SMMM veya YMMM olarak görev yapmış olan meslek mensupları KGK tarafından anlaşılan üniversitelerden alınan eğitim ve bu eğitimler sonucu düzenlenen sınavlarla Bağımsız Denetçi olmuşlardır.
Bu eğitimler 31.12.2015 sonuna kadar devam edecektir.
Eğitimler sonucu Bağımsız Denetçi sayısının 16.000-16.500 sayısına ulaşması beklenilmektedir.
b-15 yılın altında hizmeti bulunan meslek mensupları ise KGK tarafından açılan özel sınavlar ile Bağımsız Denetçi olmaktadırlar.
c-Kanun gereği tüm bağımsız denetçiler 5 yılda bir hizmet içi eğitim almak zorundadırlar
6- Bağımsız denetim nedir ?
Bağımsız denetim, işletmelerin yıllık finansal tablo ve diğer finansal bilgilerinin, bu tablo ve bilgiler için belirlenen kriterlere (örneğin, uluslararası finansal raporlama standartlarına) uygunluğu ve doğruluğu hususunda, makul güvence sağlayacak yeterli ve uygun bağımsız denetim kanıtlarının elde edilmesi amacıyla, genel kabul görmüş bağımsız denetim standartlarında öngörülen gerekli tüm bağımsız denetim tekniklerinin uygulanarak, defter, kayıt ve belgeler üzerinden denetlenmesi ve değerlendirilerek rapora bağlanmasını ifade eder.
7-Bağımsız Denetimin Amacı Nedir?
Finansal tabloların bağımsız denetiminin amacı; finansal tabloların finansal raporlama standartları doğrultusunda bir işletmenin finansal durumunu ve faaliyet sonuçlarını tüm önemli yönleriyle gerçeğe uygun ve doğru bir biçimde gösterip göstermediği konusunda bağımsız denetçinin görüş bildirmesini sağlamaktır.
8-Bağımsız Denetimin İlkeleri Nelerdir?
a) Mesleki şüphecilik; bağımsız denetçinin, sorgulayıcı bir yaklaşımla, kanıtların geçerliliğini incelemesi ve kanıtların, işletme yönetiminin açıklamaları ve diğer bilgi ve belgeler ile çelişki içinde olup olmadığını değerlendirmesidir.
b) Makul güvence; bağımsız denetim, finansal tabloların önemli bir yanlışlık içermediği konusunda makul bir güvenceyi sağlayacak şekilde tasarlanır. Makul güvence, bir bütün olarak finansal tabloların nitelik ve nicelik bakımından önemli bir yanlışlık içermediğine dair bir sonuca varmada yeterli ve uygun bağımsız denetim kanıtının toplanmasıdır.
9- Bağımsız Denetim Teknikleri Nelerdir ?
Bağımsız denetçi, görüşüne esas olan sonuçlara ulaşabilmek ve yeterli bağımsız denetim kanıtı toplayabilmek için çeşitli bağımsız denetim tekniklerinden yararlanır.
a) Fiziki inceleme tekniği : Kalemlerin varlığını onaylamak için kullanılır. Örneğin; stokların mevcudiyeti, maaş alan personelin mevcudiyeti, işletme faaliyetleri.
b) Doğrulama tekniği : Doğrulama, sunulan bilgilerin veya var olan şartların dolaysız olarak üçüncü kişilerden teyit edilme sürecidir. Denetlenen işletmenin alacakları, borçları ve banka mevduatları ile ilgili olarak doğrulama işlemine başvurulur.
c) Yeniden hesaplama tekniği : Yeniden hesaplama, belge ve kayıtların matematiksel olarak doğru olduğunun kontrol edilmesini ifade eder.Yeniden hesaplama tekniği faiz tahakkukları gibi çeşitli tahakkuklar, belirli muhasebe kayıtlarının özetleri ve müşteri tarafından yapılan hesaplamaların denetimi için uygun bir yöntemdir.
d) Belge inceleme tekniği : Belge inceleme, kağıt ortamında, elektronik ortamda veya diğer ortamlarda tutulan, iç veya dış kaynaklı kayıt ve belgelerin incelenmesini ifade eder. Fatura, makbuz, sözleşme veya iptal edilen çekler gibi belgeler incelenirken belge inceleme tekniği uygun bir yöntemdir.
e) Bilgi toplama (soruşturma) tekniği : Bilgi toplama, işletme içinde veya işletme dışında, finansal veya finansal olmayan bilgilerin, bilgili kişilerden elde edilmesini ifade eder ve yaygın olarak kullanılan bir tekniktir. Diğer teknikler ile desteklenen soruşturma tekniği eğer sorular en doğru bilgiye sahip insana sorulursa çok daha fazla ikna edici denetim kanıtı sağlar.
f) Analitik inceleme tekniği : Analitik inceleme teknikleri, finansal ve finansal olmayan verilerin kendi içindeki ve aralarındaki rasyonel ilişkilere dayanarak finansal bilgilerin değerlendirilmesini ifade eder.Bu denetim işlemi karşılaştırmalar, oran analizleri, karşılıklı hesaplar arasında ilişki kurma gibi işlemlerden oluşur.
10-Bağımsız denetime kimlerin ihtiyacı var?
a-Yeni TTK ile tüm sermaye şirketleri (halka açık veya açık olmayan)
b-Bankalar veya Finansal Kuruluşlar
c-Ortaklıklar
d-Kamu kuruluşları
e-KGK tarafından tespit edilen limitler içerisinde kalan diğer şirketler
11- Neden bağımsız denetim?
Bağımsız denetim kanunların, yönetmeliklerin, standartların işletmelere dayattığı bir zorunluluk değil aksine günümüz işletmeleri için vazgeçilemez bir ihtiyaçtır. Şeffaf, açık ve anlaşılır bilgi en değerli bilgidir ve bu da ancak bağımsız denetimle mümkündür.
Aşağıdakilere doğru ve güvenilir bilgi sağlamak için bağımsız denetim gereklidir:
a-Şirket Yönetimi
b-Hissedarlar
c-Çalışanlar
d-Kredi Verenler
e-Yatırımcılar
f-Kamu kurumları (BDDK, SPK)
12-Bağımsız denetimin faydaları nelerdir?
a-Bağımsız denetimin, hem denetlenen firmaya, hem de kamuya ve devlete yararları söz konusudur.
b-Yönetime doğru bilgi akışı sağlar.
c-Yönetime mali tablolarla ilgili olarak tahmin ve analiz yapmasında, geleceğe ait sağlıklı kararlar almasında yardımcı olur.
d-Finansal tabloların gerçeği yansıtıp yansıtmadığını gösterir.
e-İşletme yönetimi ve çalışanlarının hile yapmasının önlenmesine yardımcı olur.
f-Bağımsız denetimden geçmiş mali tablolar ile işletmenin düşük maliyetli finansman bulması kolaylaşır.
g-Bağımsız dış denetimden geçen bir şirkette tüm ortakların haklan daha iyi korunmuş olur.
13-Bağımsız Denetçinin Sorumlulukları Nelerdir?
a) Denetçinin Sorumlulukları
6102 sayılı TTK(Yeni TTK)’nın 554. maddesi uyarınca, şirketin ve şirketler topluluğunun yılsonu ve konsolide finansal tablolarını, raporlarını, hesaplarını denetleyen denetçi ve özel denetçiler; kusurlu hareket ettikleri durumda denetim yaptığı şirketle birlikte ortaklarına ve alacaklılara karşı da sorumlu tutulmaktadır.
Diğer taraftan 660 sayılı Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun(KGK) Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname(KHK)’nin 24. maddesinde bağımsız denetim kuruluşları ve bağımsız denetçilerin, hazırladıkları denetim raporlarının denetim standartlarına aykırı olması ve bu raporlardaki yanlış, eksik ve yanıltıcı bilgi ve kanaatler nedeniyle doğabilecek zararlardan hukuken sorumlu olduğu belirtilmiştir. Aynı maddede, denetçilerin kusurlu davranışlarından dolayı meydana gelecek zararlardan sorumlu oldukları belirtildiği gibi bağımsız denetim kuruluşlarının ve bağımsız denetçilerin verdikleri bu zararları gidermek için genel şartlarını Hazine Müsteşarlığı’nın belirleyeceği bir sigorta yaptırmak zorunluluğu da bulunmaktadır.
Ayrıca KGK’nın taslak halindeki bağımsız denetim yönetmeliğinin 35. maddesinin denetimde sorumluluk başlığında denetim kuruluşlarının ve denetçilerin sorumluluğundan bahsedilmiştir. Denetim raporlarından kaynaklanan zararlardan dolayı denetim kuruluşları sorumludur. Denetim raporlarının Türkiye Denetim Standartları(TDS)’na aykırı olması ile bu raporlardaki yanlış, eksik, yanıltıcı bilgi ve kanaatler nedeniyle doğabilecek zararları, denetim kuruluşları denetim ekiplerinde yer alan denetçilere rücu hakları saklıdır. Mevzuata aykırı hareket edenlere mevzuatta yer alan idari yaptırımlar uygulanacağı belirtilmiştir. Denetim ekiplerinde, denetçi olarak görevlendirilenler dışında, denetime yardımcı olmak üzere yer alan kişilerin sebep olduğu mevzuata aykırılıklardan, idari yaptırımlar bakımından bu kişiler değil, gözetiminde çalıştıkları denetim kuruluşları ve denetçiler sorumlu tutulur. Ancak, bu kişilerin genel hükümler, bağımsızlık, tarafsızlık ve sır saklama yükümlülüklerinden doğan sorumluluk halleri saklıdır.
b)Denetçinin Sır Saklamadan Doğan Sorumluluğu
Yeni TTK’nın 404. Maddesi uyarınca; bağımsız denetim yapmak üzere yetkilendirilen bir sermaye şirketi, denetim ekibine yardımcı olmak için yer alan kişiler, yaptığı denetim esnasında öğrendiklerini saklamakla yükümlüdürler.
Denetim esnasında öğrendikleri işletme sırlarını izinsiz olarak kullanamaz ve üçüncü kişilerle paylaşamazlar. Zararı bilerek ya da ihmal ile veren kişi/ler verdikleri zarardan dolayı sorumludurlar. Bu kişiler verdikleri zarardan dolayı her bir denetim için yüzbin Türk Lirasına, pay senetleri borsada işlem gören anonim şirketlerde ise üçyüzbin Türk Lirasına kadar tazminata hükmedilebilir.
Eğer denetçi, bağımsız denetim yapmak üzere yetkilendirilen bir sermaye şirketiyse sır saklama yükümlülüğü, yönetim kurulunu, üyelerini ve çalışanlarını da kapsar. Bu hususlardan dolayı ödenmesi öngörülen tazminat düzenlenecek sözleşmeyle kaldırılamayacağı gibi daraltılması da söz konusu değildir. Sır saklamadan doğan sorumluluk, denetçinin rapor verdiği tarihten itibaren 5 yılda zamanaşımına uğrar.
14- Denetim ekipleri Kaç kişiden oluşmaktadır?
Kanun gereği Bağımsız Denetim ekipleri 3 asil 3 yedekten az olmamak üzere denetlenen şirketin büyüklüğüne göre belirlenmelidir.
15-Bir firma için asgari denetim süresi varmıdır?
Bağımsız denetime tabi bir firma için asgari 96 saat hizmet verilmesi zorunludur. Firmanın büyüklüğüne göre bu zaman daha da artacaktır.
16- Bir Bağımsız Denetçi Kaç saat denetim yapabilir?
Bir bağımsız denetçi normal koşullarda yılda en fazla 2.600 saat denetim yapabilmektedir.
17-Bağımsız Denetim tek bir kişiyle yapılabilirmi?
Mevcut düzenlemeye göre bağımsız denetim 3 asil 3 yedekten az olmamak üzere en az 6 kişilik ekiplerle yapılabilmektedir.
Bir raya gelen 6 kişi şirket kurmadan bağımsız denetim yapabilme yetkisine sahip olsada denetime tabi olan firmalar karşılarında kurumsallaşmış bir tüzel kişilik istedikleri için şahıslardan öte kurumsal denetim firmalarından hizmet almak istemektedirler.
18-Bağımsız Denetim Limitleri düşekcekmi? Denetime tabi şirket sayısı artacakmı?
AB standartlarında akti büyüklük 4 milyon Euro, yıllık hasılat ölçüsü ise 8 milyon Euro olarak uygulanmaktadır.
Ülkemizde de bu limitlerin 2017 sonunda uygulanması ön görülmektedir.
Bu limtler sonucu Bağımsız Denetime tabi olacak olan firma sayısının yaklaşık 25.000 olacağı öngörülmektedir.
19-Mevcut 180 Bağımsız Denetim Firması ile 25.000 firmanın denetlenmesi mümkünmüdür?
Bir denetçinin yıllık 2.600 saatten fazla hizmet veremeyeceği düşünüldüğünde, mevcut 180 şirket ile 25.000 firmanın denetlenmesi mümkün gözükmemektedir.
Tam olarak hesaplanmasa da mevcut şirkteler de en az üç asi üç yedek denetçi çalıştırılma zorunluluğu kapsamında 180X6=1.080 denetçi bulunmaktadır.
Yıllık bir şirkete 96 saatten az olmayan hizmet verilmesi zorunluluğu ile denetçi başına 2.600 saat üst zaman dilimi birlikte ele alındığında bu verilere göre bir denetçi en faz 2.600:96= 27 firmada denetçi olabilecektir.
Sonuç olarak;
a- 25.000 firmanın denetlenmesi için mevcut şirket sayısının artması gerekmektedir.
b- Şirket sayısının mevcut durumda kalması halinde ise lisans almış denetçilerin mevcut şirketlerde eleman olarak çalışması kaçınılmaz olacaktır.
20-Çok sayıda ülkede şubeleri bulunan yabancı menşeili denetim firmalarına karşı Türk asıllı firmaların rekabet edebilme şansı varmıdır?
Daha önce ifade edildiği üzere mevcut şirket sayısı 180 olup bunun 100 civarında olanı KGK kurulmadan önce SPK dan aldıkları izinle zaten bağımsız denetim yapmakta idilier.
Sonuç olarak 13.645 kişi içinden sadece 80 adet şirket kurulmuştur.
Lisans alan bağımsız denetçilerin bir araya gelerek şirketleşmesini temin edecek çeşitli teşvik tedbirleri alınarak sayının ivedi olarak artırılması gerekmektedir.

LTD ŞİRKET HİSSELERİNİ DEĞER ARTIŞ VERGİSİ ÖDEMEDEN NASIL DEVREDERİZ.

Bu özelge vergisiz olarak limited şirket hisselerinin nasıl satılacağını ve AŞ ye dönüşen hisselerin ilk iktisap tarihinin hangi tarih olarak alınacağını bizlere göstermektedir. 
Çözüm:
·         Önce Limited şirket Anonim şirkete dönüşecek, sonra AŞ hisse senedi bastıracak daha sonra hisse devri yapılacak. 
Limited Şirketin Aş Ye Dönüşmesi Halinde Hisse Senedinin İlk İktisap Tarihi Hangi Tarih Olacak.
·         Özet: Ltd şirketin KV md 18-19 kapsamında aş 'e dönüşmesi halinde, devir nedeniyle tarafınıza verilerek yeni ortaklara satacağınız hisse senetlerinin ilk iktisap tarihi olarak nev’i değiştiren limited şirketin sermayesine iştirak ettiğiniz tarihin dikkate alınması gerekmektedir
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü 
Sayı
B.07.1.GİB.4.06.16.01-2010-GVK-Mük.80-16-140 17/03/2011

Konu LTD den AŞ ye dönüşen şirkette devir nedeniyle ortaklara verilen hisse senetlerinin ilk iktisap tarihi İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, ortağı bulunduğunuz, …..Ltd.Şti.’nin anonim şirkete dönüştürüleceği belirtilerek, nev’i değişikliği ile A.Ş. haline gelecek olan yeni şirket için düzenlenecek hisse senetlerinin iktisap tarihi olarak hangi tarihin esas alınacağı ve anonim şirkette sahip olacağınız hisselerinizin yeni ortaklara satılması halinde vergisel yükümlülüğünüzün ne olacağı hususunda Başkanlığımızdan görüş talep etmektesiniz.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun “Değer artışı kazancı” başlıklı mükerrer 80′inci maddesinde; “Aşağıda yazılı mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazançlar değer artışı kazançlarıdır.
1. İvazsız olarak iktisap edilenler ile tam mükellef kurumlara ait olan ve iki yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetleri hariç, menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar.

4. Ortaklık haklarının veya hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar.

Bu maddede geçen “elden çıkarma” deyimi, yukarıda yazılı mal ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını ifade eder.
Bir takvim yılında elde edilen değer artışı kazancının, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlananlar hariç, 7.700 Türk Lirası (1.1.2010 tarihinden itibaren) gelir vergisinden müstesnadır.” hükmü yer almaktadır.
Diğer taraftan şirketlerde nevi değişikliği işlemleri 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 19 ve 20′nci maddelerinde düzenlenmiş olup, nevi değişikliği ile ilgili gerekli açıklamaların yer aldığı 1 seri nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin “19.3.3. Devir ve bölünmelerde elde edilen hisselerin iktisap tarihi” bölümünde “Kurumlar Vergisi Kanununun 19 ve 20. maddeleri kapsamında gerçekleştirilen devir ve bölünme (kısmi bölünme dahil) hallerinde, devir olan veya bölünen şirketin ortaklarına verilen hisselerin iktisap tarihi olarak, bu yeni hisselerin verilmesine neden olan devirolan veya bölünen şirketin hisselerinin iktisap edildiği tarihin esas alınması gerekmektedir.” açıklamaları yer almaktadır.
Bu açıklamalara göre, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu açısından şirketlerde nev’i değişikliği devir hükmünde olup, ortağı bulunduğunuz limited şirketin Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 19 ve 20′nci maddeleri kapsamında anonim şirkete dönüşmesi halinde, devir nedeniyle tarafınıza verilerek yeni ortaklara satacağınız hisse senetlerinin ilk iktisap tarihi olarak nev’i değiştiren limited şirketin sermayesine iştirak ettiğiniz tarihin dikkate alınması gerekmektedir.
Öte yandan, yeni ortaklara yapacağınız satış işleminin hisse senedi bastırılmamış veya hisse senedi yerine geçen geçici ilmühaberle temsil edilmeyen anonim şirkete ait ortaklık hissesinin satılması şeklinde gerçekleşmesi halinde, satıştan doğan kazanç Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 80/4 maddesi kapsamında herhangi bir süre ile sınırlı olmaksızın, değer artışı kazancı olarak gelir vergisine tabi tutulacaktır.


5 Ağustos 2015 Çarşamba

Yeni Dönemde Askerlik Borçlanması.


I- GİRİŞ Askerlik görevi devlet adına yerine getirilen ve zorunluluk arz eden bir görevdir. Askerlik görevinin fiilen yerine getirildiği dönemlerde sosyal güvenlik kapsamında başka bir çalışma ilişkisinin devam etmesi olanaklı bulunmadığından, söz konusu döneme ilişkin sosyal güvenlik haklarının korunması amacıyla askerlik görevini yerine getirenlere askerlik hizmetinde geçen süreleri borçlanarak sigortalılık sürelerine veya prim ödeme gün sayılarına ekleme olanağı tanınmıştır. Bu olanak, sosyal güvenlik kurumu kapsamında sosyal güvenceye kavuşturulan bütün çalışanlar için de söz konusudur. Sosyal güvenlik sisteminde yapılan büyük çaplı bir reformda askerlik borçlanması hususunda yeni düzenlemeye gidilmiştir. 
Bu sebeple; Sosyal Sigorta Mevzuatı'nın tek çatı altında toplanmasını amaçlayan ve 17.04.2008 tarih 5754 sayılı Kanunla değişik 5510 sayılı Kanun ile "sosyal güvenlik reform sonrası askerlik borçlanması" hususu makalemizin konusunu oluşturmaktadır.
  II- SOSYAL GÜVENLİK REFORM SONRASI YENİ DÖNEMDE ASKERLİK BORÇLANMASI
 5510 sayılı Kanun'da sigortalının borçlanabileceği süreler 41. maddede düzenlenmiş olup askerlik borçlanması genel olarak 506 sayılı Kanun'daki temel esaslara göre değerlendirilmiştir.  Buna göre; 1 Ekim itibariyle tamamen yürürlüğe giren 5510 sayılı SSGSS Kanunu'nda askerlik borçlanması şu şekilde yapılacaktır.

 A- KİMLER ASKERLİK BORÇLANMASI YAPABİLİR? 1111 sayılı Askerlik Kanunu gereğince, askerlik hizmetini er veya erbaş olarak ifa edenler askerlik sürelerinin tamamını veya bir kısmını, yedek subay olarak askerlik yapanlar ise yedek subay okulu devresini borçlanabilirler. Kanun'da açıkça kısmi borçlanma olanağından sözedilmemekle birlikte, Kurum'ca tahakkuk ettirilen borcun ödenmesi için öngörülen bir aylık sürede ödeme yapılan gün sayısının prim ödeme gün sayısına ve prime esas kazanca dahi edileceği belirtilmiştir. Buna göre sigortalı söz konusu sürede ihtiyaç duyduğu gün sayıda prim ödeyerek kısmi borçlanma yapabilecektir.

 B- ASKERLİK BORÇLANMA YAPILABİLECEK ZAMAN Borçlanmanın yapılabileceği zaman konusunda 5510 sayılı Kanun'da bir hükme rastlanmamaktadır. Eğer sigortalı borçlanma ile aylığa hak kazanacaksa, sigortalının borçlanma tutarını ödemeden yaşlılık aylığı bağlanması talebinde bulunamayacağı göz önüne alındığında normal olarak borcunu ödemesi için öngörülen bir aylık süreden önce borçlanma talebinde bulunması gerekir.

 C- ASKERLİK BORÇLANMASININ ÖDENME ŞEKLİ  Askerlik borçlanması 1 Ekim'den önce borçlanmadan itibaren 6 ay içinde ister ilk günü ister son günü ödeme hakkına sahip olunuyordu. Veya sigortalı isterse tahakkuk eden borcu 6 ay içinde taksit halinde de ödeyebiliyordu. Ancak 1 Ekim sonrası askerlik borçlanması tutarının ödenmesi için bir ay gibi çok kısa bir süre öngörülmüş, dolayısıyla taksitlendirmeye olanak tanınmamıştır. Borçlanma tutarının ödenmesi için öngörülen bir aylık sürenin geçirilmesi durumunda yeni başvuru koşulu aranır.

 D- BORÇLANMANIN ETKİSİ  Askerlik borçlanması yapan sigortalı için borçlanılan süre iki şekilde etkisini göstermektedir.

 1- Sigorta Başlangıcı Borçlanılan Gün Kadar Geriye Yürür Borçlandırılan askerlik süreleri sigortalılıklarına sayılır. Primi ödenmeyen borçlanma süreleri hizmetten sayılmaz. Bu Kanun'a göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlandırılan gün sayısı kadar geriye götürülür. Yani askerden geldikten sonra sosyal güvenlik kanunları kapsamında işe girmiş olanların askerlik borçlanması yapmaları emeklilik yaş ve günlerini öne çekmeleri için iyi olur.
 Örneğin; 20 ay askerlikten sonra 01.08.1985 yılında sigortalı olan kişinin askerlik borçlanması yapması halinde sigorta başlangıç tarihi 01.08.1985 yerine borçlanmadan dolayı 20 ay geriye gidilerek 01.01.1984 olacaktır. Bu sebeple sigortalının aylık bağlanmasına hak kazanılacak süre için 01.01.1984 tarihi esas alınacaktır.

 2- Prim Gün Sayısı Sayılır  Diğer yandan, borçlanılan prime esas gün sayısının borçlanılan ilgili aylara mal edilecektir. Yani borçlanma ile askerlikten dolayı çalışılmayan sürelerin hizmeti satın alınmış olunmaktadır. Bu sebeple emeklilik için gereken prim ödeme süresi eksik olanların da askerlik borçlanması yapmasında fayda vardır.

 E- BORÇLANMADA ESAS ALINACAK KAZANÇ VE BORCUN HESAPLANMASI  Sigortalının borçlanma ile ilgili talep tarihinde 82. maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın % 32'si üzerinden hesap edilir.
 Örneğin; 01.01.2009 tarihinden itibaren geçerli olan asgari ücret (prime esas günlük kazanç alt sınırı) üzerinden askerlik borçlanmasının yapılması durumunda 15 ay askerlik süresini borçlanacak kişi (15 x 666,00 x %32) = 3.196,8 ödeyecektir.

Ancak söz konusu askerlik borçlanma esası 4/a (SSK) ve 4/b (Bağ-Kur)'liler için geçerlidir. 1 Ekim 2008 tarihi öncesi 4/c diye tabir edilen ve eski T.C. Emekli Sandığı iştirakçisi olan kamu görevlilerinin borçlanma tutarları; 5510 sayılı Yasa'nın 106. maddesinin 8. bendi ile 5434 sayılı Kanun'un borçlanma tutarının belirlenmesine esas alınan ek 31. maddesinin 2. fıkrası korunması ile eski sistemdeki hesaplamaya göre yapılacaktır. 5434 sayılı Kanun'un ek madde 31'e göre; borçlanma tutarı iştirakçilerin T.C. Emekli Sandığı'na başvurdukları tarihteki öğrenim durumu itibariyle tabi oldukları personel kanunlarında yer alan hükümlere göre belirlenecek göreve giriş, derece, kademe ve ek göstergeleri ile emekli keseneğine esas aylığın hesabına ait tüm unsurların toplamının o tarihte yürürlükte olan katsayılarla çarpımı sonucu bulunacak tutarlar esas alınarak yine o tarihteki kesenek ve karşılık oranlarına göre hesap edilir.
 III- SONUÇ   Türkiye'de askerlik borçlanması mevcut sosyal güvenlik düzeninde farklı çalışan grupları için farklı koşullara tabiydi. İşte bu sebeple 5510 sayılı Kanun ile yapılan reform sonrası söz konusu farklılıklar giderilmiş ve yeni oluşturulan sistemde söz konusu farklılıkların çalışan gruplar arasında eşitliğin korunması düşüncesiyle olabildiğince sınırlanması ve diğer konularda olduğu gibi askerlik borçlanmasının da objektif nedenlerle açıklanabilen istisnalar dışında ortak esaslara bağlanması hedeflenmiştir. Ancak örnekte de görüldüğü üzere askerlik borçlanması 4/a (SSK) ve 4/b (Bağ-Kur)'liler için maliyeti arttırılmıştır.

 Yazar:RamazanYILDIZ*
 Yaklaşım / Şubat 2009 / Sayı: 194


3 Ağustos 2015 Pazartesi

Kdv iadesi.... Emir Es.

KDV iadesi alan mükellefler tam istisnadan kaynaklı (ihracat dahil) büyük bir sorun ile karşı karşıya kalabilir. 1 Seri Nolu KDV Genel Uygulama Tebliğinde şöyle bir ifade bulunuyordu. “Devreden KDV ye bakılıp bakılmaksızın” iade talepleri yerine getirilir. Yani devreden KDV olmasa bile ihracattan dolayı KDV iadesi alınabilmekteydi. Tebliğinde “Devreden KDV’ye bakılıp bakılmaksızın” şeklindeki ifade yer almamaktadır.
Bilinçli mi yapıldı? Unutuldu mu? Bilmiyoruz….Ancak; uygulamanın bu şekli ile devam etmeyeceği İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 19.02.2015 tarih ve 15885 sayılı özelgesidir. Özelgenin ilgili kısmı aşağıdaki gibidir;
“Öte yandan, KDV Genel Uygulama Tebliğinin yürürlüğünden sonraki dönemlere ilişkin iade taleplerinde, indirimle giderilemeyen bir miktarın kalması halinde, kalan tutar iade hakkı doğuran işlemin gerçekleştiği dönemde iade edilecek KDV olarak dikkate alınabilir. Yüklenilen KDV’nin indirim yoluyla giderilip giderilmediğinin hesabında, iade hakkı doğuran işlemin gerçekleştiği vergilendirme döneminden iade talebinin yapıldığı vergilendirme dönemine kadar devreden KDV tutarları dikkate alınır. Bu aradaki vergilendirme dönemlerine ilişkin beyannamelerde yüklenilen KDV tutarlarından daha az devreden KDV olması durumunda, yüklenilen KDV ile devreden KDV arasındaki tutar indirim yoluyla telafi edildiğinden, iade edilecek KDV devreden KDV tutarı kadar olabilir. Bu aradaki vergilendirme dönemlerine ilişkin beyannamelerden herhangi birinde ödenecek KDV çıkması durumunda ise yüklenilen KDV indirim yoluyla telafi edilmiş olacağından iade talep edilmesi mümkün değil” Denilmektedir.
Yukarıdaki durumu, şöyle sayısal bir örnekle açıklayalım;
Haziran 2015 Ayında iadesi talep edilen 100.000 TL yüklenilen KDV nin 70.000 TL’lik kısmı Haziran 2015, 30.000 TL’lik kısmının OCAK 2015 ayında satın alınan hammaddelerden dolayı kaynaklandığını varsayalım. Yine firmanın Ocak ve Haziran 2015 dönemleri arasında verdiği KDV beyannamelerinin birinde devreden KDV’nin 10.000 TL olduğu tespit edilmiştir.
Dolayısıyla firma Ocak 2015 döneminde 30.000 TL değil sadece 10.000 TL yüklenilen KDV hesap edecektir. Böylece firma ;
100.000 – 20.000 = 80.000 TL iade talep edebilecektir. Görüldüğü gibi firmanın 20.000 TL kaybı vardır.
Zira, ocak ve haziran 2015 döneminde herhangi bir dönemde ödenecek KDV çıksaydı bu takdirde Ocak ayından kaynaklanan iadenin tamamı olan 30.000 TL’yi iade alamayacak sadece 70.000 TL iade alabilecekti.
Bu uygulama sadece ihracatçılara değil tam istisnadan kaynaklı iade talep eden tüm KDV mükelleflerini ilgilendirmektedir.  3/8/2015