.

.

12 Kasım 2016 Cumartesi

Vergi İncelemeleri hakkında. YMM Hayrullah Doğan.

1- İncelemeye alınacağınızın işareti nedir? Vergi Müfettişi tarafından şirketiniz hakkında harici araştırmalar  (faaliyetleriniz, iş kolunuz, çalışma şekliniz, tesisleriniz, çalıştığınız bankalar gibi)  yapıldığı,  bilgi ve belge toplandığı duyumu aldıysanız, bilin ki bu Vergi Müfettişine şirketinizle ilgili vergi inceleme görevi verilmiştir. 
2- Sahte Vergi Müfettişi ile karşılaşabilirsiniz?  Telefonla yapılan “Ben Vergi Müfettişi ……. yarın geçmiş beş yılın defter ve belgelerini getirmenizi istiyorum” şeklindeki çağrılar muhtemeldir ki sahte müfettişten gelmiş olabilir. Sakın itibar etmeyiniz. Çünkü Vergi Müfettişi Yönetmelik gereği defter ve belge ibrazını yazılı istemek zorundadır. Ayrıca incelemeye başlamadan önce vergi müfettişi kimliğini şirketiniz yetkililerine göstermesini isteyebilirsiniz. 
3- Vergi Müfettişi Defter ve Belgelerinizi İbraz İçin En Az 15 Gün Süre Verecek. Bu süreyi Yeminli Mali Müşaviriniz ile Strateji Belirlemek İçin Kullanın.  Defter ve belgelerinizin ibrazını isteyen vergi müfettişi, Yönetmelik gereği en az 15 gün ibraz süresi vermesi gerekir. Bu süre içinde Yeminli Mali Müşaviriniz ve mali müşavirinizle durum değerlendirmesi yapın, mali müşaviriniz defter ve belgeleri müfettiş gibi ön inceleme yapmalı ve inceleme sürecinde takip edilecek stratejiyi birlikte belirleyin. Farkında olduğunuz ve olmadığınız riskleri tespit edin.
Tespit ettiğiniz bu riskleri  şirketinizce oluşturulan ekiple değerlendirin. Teslim edeceğiniz defter ve belgelerin tamamı için bir tutanak düzenleyin ve teslimde bu tutanağı Vergi Müfettişine imzalatın. 
4- İncelemeye başlama tutanağı düzenlenmesi, haklarınızın kullanılması açısından çok önemlidir. Vergi incelemesine, şirketiniz nezdinde düzenlenecek “İncelemeye Başlama Tutanağı” ile başlanır. Vergi Müfettişi ve Mükellef tarafından imzalanan tutanağın bir örneği de mükellefe verilmelidir.
Tutanağın şirketinizce imzalanmaması incelemeye başlamaya engel olmaz. Bu durumda tutanak vergi dairesine gönderilir, vergi dairesi kayıtlarına intikal ettiği tarih incelemeye başlama tarihi olarak kabul edilir. İncelemenin belirli süre içinde tamamlanması gerekir. Bu süre tutanağın imzalanması ile işlemeye başlar. 
5- İnceleme konusu ve dönemi ile ilgili olmayan hususlarda şirketinizden bilgi ve belge istenmesi durumunda bu talebi yerine getirmeyin.  Vergi inceleme yönetmeliğinde göre;
-Vergi inceleme elemanı, sadece görevlendirme yazısında belirtilen konuda ve döneme ilişkin vergi incelemesi yapacak,
-Mükelleften inceleme konusu ve dönemi ile ilgili olmayan hususta mükelleften bilgi ve belge isteyemeyecek. “İnceleme Başlama Tutanağı”nda, inceleme dönemi, vergi türü, incelemenin tam mı sınırlı inceleme mi olduğu, incelemenin konusu ve incelemeye alınma gerekçesine tutanakta yer verilmesi zorunludur. Bu nedenle düzenlenen tutanağı dikkatlice okuyun. Belirtilmeyen hususlar varsa vergi müfettişinden bunların da yazılmasını talep edin.  
6- Vergi incelemesi sürecinde hangi aşamalarda kimlerin sorumlu olacağını belirleyin  Mükellef, Yeminli Mali Müşavir, Mali müşavir, muhasebe çalışanları ve şirket avukatları ile toplantı yaparak incelemenin hangi aşamasından kimlerin sorumlu olacağını, hangi bilgi ve belgelerin Vergi Müfettişine ibraz edileceğini belirlemelidir. 
Vergi Müfettişine birbirinden bağımsız ve kopuk ifadelerin verilmesini,  sorumlu olmadığı halde kendisini göstermek amacıyla kontrolsüz şekilde öne çıkmak isteyen personeli mükellef önlemeli ve belirlenen plan dâhilinde hareket edilmesini sağlamalıdır. 
7- Vergi İnceleme Tutanağı İmzalanmadan önce Vergi Müfettişinin Sorularına Bilmiyorsanız Detaylı Cevaplar Vermeyin.  Vergi müfettişi ön hazırlık aşamasında soracağı sorulara daha sonra güç durumda kalmamanız için detaylı cevap vermeyin, genel cevaplayın.Daha sonra konuyu inceleyip tutanağa yazdırın.
8- Vergi Müfettişi ile hiçbir zaman tartışmaya girmeyin. Devleti temsil eden Vergi Müfettişi, devletin payı olan verginin doğru hesaplanıp hesaplanmadığını kontrol etmekle görevlidir.
Vergi Müfettişi ile temas eden şirket yetkilileri nezaket kuralları çerçevesinde hareket etmelidir. Müfettişin fiziki çalışmasını kolaylaştıracak önlemleri alınız. 
9- İnceleme sırasında Vergi Müfettiş tarafından düzenlenen tutanaklardan bir örnek isteyip alınız. Vergi inceleme sürecinde mükellef aleyhine bir durum ortaya çıktığında Vergi Müfettişi bu hususları tutanağa bağlar. Bu tutanakların yönetmelik gereği bir örneğinin mükellefe verilmesi zorunludur. Bu tutanaklardan örnek istemeyi unutmayın. Ayrıca inceleme sürecinde şirketiniz lehine bir durum otaya çıktığında bu hususun da tutanağa bağlanmasını isteyin. 
10- Vergi Müfettişi tarafından inceleme sürecinde düzenlenen tutanakları imzalamadan önce taslaklarını 2 gün incelemek için isteyin. Yönetmelikte yapılan değişikliğe göre Vergi Müfettişi inceleme sürecinde düzenlediği vergi inceleme tutanaklarının taslaklarını mükellefin istemesi halinde 2 gün öncesinden mükellefe vermekle zorunludur.
Vergi inceleme tutanağı taslaklarını müfettişten isteyin ve 2 gün içinde Yeminli Mali Müşaviriniz ve Mali Müşavirinizle birlikte inceleyiniz. Yarar gördüğünüz hususlar ve itirazlarınız varsa bunların tutanakta yer almasını Müfettişten isteyiniz.Bu talebiniz karşılanmaz ise tutanakları imzalamayınız.
11- Rapor değerlendirme komisyonlarında dinlenme talep ediniz. Dinlenmeden önce verilecek rapor özetini Yeminli Mali Müşaviriniz veya Mali Müşaviriniz ile birlikte değerlendirin ve savunmanızı şekillendirin.  Vergi inceleme raporları uygulamaya konulmadan önce rapor değerlendirme komisyonlarından geçmektedir. Müfettişe anlatmakta güçlük çektiğiniz hususları komisyonlarda anlatma imkânını bulabileceksiniz. 
Bu nedenle şirketinize gönderilecek rapor özetini mali danışmanınız olan meslek mensupları ile etraflıca değerlendirin ve komisyonda yapacağınız savunmanızı önceden oluşturun. 
12- İncelemenin süresinde bitirilememesi veya sınırlı incelemenin tam incelemeye çevrilmesi halinde bu durumun şirketinize yazılı bildirilmesi gerektiğini unutmayın.  Tam inceleme yapılması halinde en fazla bir yıl, sınırlı inceleme yapılması halinde ise en fazla altı ay içinde incelemenin bitirilmesi esastır. İncelemenin bitirilememe nedeni ilgili birim tarafından şirketinize yazılı olarak bildirilmelidir. Bildirilmemiş ise bu yazıyı isteyin. Ayrıca başlanılan sınırlı inceleme tam incelemeye dönüştürülmüş ise bu durumun sebebinin de yazılı olarak bildirilmesini isteyin. 
13- Aramalı incelemede el konulan defter ve belgelerin envanterini isteyin, hard disklerin yedeklenmesini talep edin. 
14- İncelemeye başlama tutanağını imzalamadan önce pişmanlıkla beyanda bulunabilirsiniz.   İnceleme başlama tutanağı düzenlenene kadar şirketinizce vergi dairesine pişmanlık dilekçesi verebilir.(Şahsi görüşümüz olup konu tartışmalıdır.) 
15- İncelemelerde en çok eleştirilen konular şirketinizde mevcut ise bunları etraflıca değerlendirin ve müfettişe verilecek cevaplar için hazırlık yapın. Vergi müfettişleri yaptıkları incelemelerde en çok eleştirdikleri hususlar şöyledir.
-Kasa ortaklar cari hesabı adat uygulaması, transfer fiyatlandırması, değerleme hataları, amortisman, KDV uygulamaları, gider ve maliyet artırıcı harcamalar, muafiyet ve istisnalar, düşük bedelli satışlar, randıman hesapları, sahte belge kullanmak. 
15- Tarhiyat öncesi ve tarhiyat sonrası uzlaşma talebinde bulunma hakkınızın bulunduğunu unutmayın ve süreleri kaçırmayın.
16- Vergi Müfettişine defter ve belge ibraz edilmemesi hapis cezası ile sonuçlanabilir. Vergi Usul Kanununun 359. Maddesi, defter ve belgelerin inceleme elemanına ibraz edilmemesini defter ve belgelerin gizlenmesi fiili olarak ele almıştır. Bu fiil kaçakçılık suçu fiili olarak on sekiz aydan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmanıza yol açabilir.
17- İnceleme elemanı öngörmediğiniz bir soru sorması durumunda hemen cevap vermeyin araştırmak için süre isteyin. İnceleme elemanı ile yaptığınız müzakerelerde önceden öngörmediğiniz bir soru ile karşılaşabilirsiniz. Hemen cevap vermeyen araştırmak için süre isteyin. Gerekli çalışmayı yapın, belirlenen politikaya göre müzakereyi yürütecek sorumlu kişi müfettişle görüşmeli. Müzakere sırasında bu kişi ile müfettiş arasında elektriklenme olursa bu kişiyi devre dışı bırakın başka kişiyi devreye sokun.


21 Temmuz 2016 Perşembe

“YARGITAY: MESAİYE SÜREKLİ GEÇ GELMEK İŞTEN ATILMA SEBEBİDİR!
ÖZET: Davacı, iş akdinin işverence, haksız olarak feshedildiğinden bahisle işe iadesini ve iş güvencesi tazminatlarının ödetilmesini istemiştir. Somut olayda, davacının, C... isimli TV kanalında son olarak koordinatör vekili olarak görev yaptığı ve davalı tarafından dosyaya sunulan devredilen personele ilişkin listeye göre de devir listesinde olarak yer aldığı, bu nedenle davacıya başkaca bir işin verilmesinin mümkün olmadığı sabittir. Ancak davacının ….. tarihleri arasında hemen hemen her gün bazen dört saati aşar şekilde mesaiye geç gelmeyi alışkanlık haline getirdiği de sunulan belgelerden anlaşılmaktadır. İşçinin mesaiye sürekli olarak geç gelmesi işveren açısından geçerli fesih nedenidir. Bu durum karşısında, davacının, iş akdinin işveren tarafından geçerli nedenle feshedildiği kabulü ile davanın reddi gerekirken işe iadesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

7.Hukuk Dairesi
Esas: 2013/14031
Karar: 2013/11810
Karar Tarihi: 24.06.2013
(4857 S. K. m. 18, 20, 25)

Dava: Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Karar: Davacı, iş akdinin işverence, haksız olarak feshedildiğinden bahisle işe iadesini ve iş güvencesi tazminatlarının ödetilmesini istemiştir.
Davalı, davacının kendisine verilen işi uyarılara rağmen ısrarla yapmadığını, sürekli olarak işe geç geldiğini ve işverene yalan söyleyerek aradaki güven ilişkisini zedelediğinden bahisle iş akdinin haklı nedenlerle feshedildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının işe iadesine karar verilmiştir.
Taraflar arasında iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanıp dayanmadığı uyuşmazlık konusu olup, normatif dayanak 4857 sayılı İş Kanununun 18 ve devamı maddeleridir.
4857 sayılı İş Kanunu'nun 18.maddesine göre otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.
İş Kanununun 18.maddesi bakımından işçinin davranışlarından kaynaklanan sebepler, işçinin aynı Kanunun 25/II. maddesinde öngörülen sebepler niteliğinde ve ağırlığında olmayan işyerinde işin görülmesini önemli ölçüde olumsuz etkileyen, sözleşmeye aykırı davranışlarıdır.
İşçinin davranışı ancak işyerinde olumsuzluklara yol açması halinde geçerli sebep olabilir. İşçinin sosyal açıdan olumsuz bir davranışı, toplumsal ve etik açıdan onaylanmayacak bir tutumu işyerinde üretim ve iş ilişkisi süresince herhangi bir olumsuz etki yapmıyorsa geçerli sebep sayılamaz.
4857 sayılı İş Kanunu'nun 20.maddesinin ikinci fıkrasına göre geçerli nedene dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Somut olayda, davacının, C... isimli TV kanalında son olarak koordinatör vekili olarak görev yaptığı ve davalı tarafından dosyaya sunulan devredilen personele ilişkin listeye göre de devir listesinde olarak yer aldığı, bu nedenle davacıya başkaca bir işin verilmesinin mümkün olmadığı sabittir.
Ancak davacının 1-17 Ağustos 2011 tarihleri arasında hemen hemen her gün bazen 4 saati aşar şekilde mesaiye geç gelmeyi alışkanlık haline getirdiği de sunulan belgelerden anlaşılmaktadır. İşçinin mesaiye sürekli olarak geç gelmesi işveren açısından geçerli fesih nedenidir. Bu durum karşısında, davacının, iş akdinin işveren tarafından geçerli nedenle feshedildiği kabulü ile davanın reddi gerekirken işe iadesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Yukarıda açıklanan sebeplerle 4857 sayılı Kanun'un 20/3 maddesi gereğince mahkemece verilen kararın bozularak ortadan kaldırılması ve Dairemizce aşağıda yazılı hükmün kurulması gerekmiştir.


Sonuç: Yukarıda belirtilen sebeplerle;
1- Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,
2- Davanın REDDİNE,
3- Eksik alınan 5,90 TL bakiye harcın davacıdan tahsili ile Hazine'ye gelir kaydına,
4- Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
5- Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT'ne göre 1.320,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6- Davalı tarafça yapılan 420,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7- Artan gider ve delil avansının ilgilisine iadesine,
8- Peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davalıya iadesine, 24.06.2013 tarihinde oybirliği ile KESİN olarak karar verildi.


20 Temmuz 2016 Çarşamba

Bumin Doğrusöz-Dünya- Araç satışı ne zaman ticari sayılır ?

Bugünkü yazımda bir Danıştay kararından söz edeceğim. Karar iki açıdan önem taşıyor. Bir kazancın ne zaman ticari kazanç sayılacağına ne zaman değer artış kazancı sayılacağına veya verginin konusu dışında kaldığına hükmedileceğine ilişkin ölçütlerin belirlenmesine açısından Karar önem taşıyor ki bu konu çok tartışılan konulardan biri. Kararı ikinci önemli kılan husus ise mükellefin ikrarını içermesine rağmen tutanağın delil olarak kabul edilip edilmemesine ölçüt getirmesi. Danıştay 4. Dairesi’nin bu konuları esas alan E. 2014/9117 K. 2015/3175 sayı ve 10.6.2015 tarihli Kararını irdeleyelim veya aktaralım. 
Davaya konu olayda mükellef 2011, 2012 ve 2013 yıllarında birer adet olmak üzere toplam üç adet araç alımı satımı yapmış ve bu hususun tespiti üzerine, birden fazla işlem yapması dolayısıyla adına ticari kazanç mükellefiyeti tesis edilmiştir. 
Danıştay’ın idarenin bu işlemi aleyhine açtığı davadaki nitelendirmesi ise şu şekildedir. 
“Davacının 2011 yılında 1 adet, 2012 yılında 1 adet, 2013 yılında 1 adet (plaka değişikliği yapılmış) araç alıp sattığı davacı nezdinde düzenlenen 17.02.2014 tarihli yoklama tutanağı ile tespit edilmiştir. Tutanakta ayrıca araçların kâr amacı güdülerek alınıp satıldığı ancak alış satış bedelleri hakkında bilgi alınamadığı hususları yer almaktadır. Söz konusu tutanağa istinaden dava konusu mükellefiyet işlemi tesis edilmiştir. Davacı tarafından da araç alış satışlarının ticari amaçla yapılmadığı, araç satışlarından kar elde edilmediği, yoklama tutanağının okumadan imzalandığı, araç alım satım işi yapıldığına ilişkin beyanın bulunmadığı, yılda bir araç değiştirmenin normal olduğu ileri sürülerek görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Alım ve satım bulunması durumunda böyle bir faaliyetin hangi şartlar altında ticari faaliyet olarak değerlendirilmesi gerektiği hususunda Vergi Usul Kanunu’nda bir açıklık bulunmamaktadır. Ancak bir faaliyetin ticari faaliyet olabilmesi için, hem alım satımlarda devamlılık ve süreklilik bulunması hem de kazanç elde etme amacıyla yapılmış olması zorunludur. Bu husus ise şüphesiz ilgili dönemlerde yapılan alım satımların sayısal çokluğuna da bakılarak karar verilecek bir husustur. Aksi takdirde bu şartları taşımayan bir faaliyeti ticari faaliyet olarak kabul etmek hayatın olağan akışı ile ticari icaplara da uygun düşmez. 
Davacının 2011, 2012 ve 2013 yıllarında birer adet olmak üzere toplam üç adet araç alımı satımı yaptığının tespit edilmesi üzerine adına mükellefiyet tesis edilmiştir. Ancak araç alım satımlarının değişik yıllara yayıldığı ve her yıl bir adet aldığı göz önüne alındığında ticari faaliyetin varlığının en önemli unsuru olan devamlılık ve süreklilik koşulunun gerçekleştiğini kabul etmek mümkün değildir” 
Görüldüğü gibi Danıştay, bir kazancın devamlılık taşıdığı gerekçesi ile ticari kazanç olarak kabul edilebilmesi için işlem sayısına bakılacağına, ancak sadece bu ölçüte göre sonuca varılamayacağına, aynı zamanda kazanç gayesi güdülmesinin de aranılması gerektiğine hükmetmiştir. Bu husus benim de zaman zaman yazılarımda savunduğum bir husustur. Hatta bana göre kazanç gayesi güdülse bile kişinin amatörce hareket ettiği, bazen kişisel zevk, merak, hobi gibi saiklerle hareket edildiği, kişinin kazancının ve geçiminin çok farklı profesyonel faaliyetlere dayandığı hallerde faaliyete, hemen devamlılık var diye ticari kazanç yaftasının yapıştırılmaması gerektiğini önceki yazılarımda da savundum. Örneğin devlet hastanesinde ücretle çalışan bir cerrahın bir yıl, biri polisiye biri anıları olmak üzere iki roman yayınlaması halinde, iki kitap yayınladı diye hemen devamlı serbest meslek faaliyetinden söz edilmemelidir (bu husus telif kazançları istisnası açısından önem taşımamakla birlikte devamlılık unsuru bu defa KDV açısından önem taşımaktadır). 
Kararda tartışılan ikinci önemli konu ise “tutanak”ın delil olma niteliği ile ilgilidir. Kararın bu kısmı ise şöyledir; 
“Dava konusu edilen işlemin dayanağını oluşturan ve davacı nezdinde düzenlenerek davacıya imzalatılan yoklama tutanağında her ne kadar araçların kâr amacı güdülerek alınıp satıldığı ifadesi tutanağa geçirilmiş ise de; işleme dayanak teşkil eden tutanak Vergi Usul Kanunu’nun 131. maddesinde belirtilen özellikleri taşıyacak şekilde ve yoklama yapılan konu hakkında hiç bir tereddüde yer vermeyecek somut tespitleri içerecek nitelikte düzenlenmediği; tutanakta araçların kar amacı güdülerek alınıp satıldığı belirtilmesine rağmen alış satış bedelleri hakkında bilgi alınamadığının da belirtildiği, dolayısıyla araç alış satışlarından kar elde edildiği ve kar amacı güdüldüğü ortaya konulmadığı gibi kar amacı güdüldüğü ifadesini destekler mahiyette noter satış sözleşmesi ya da benzer bir sözleşmenin de tutanağa eklenmediği görülmektedir.
Dolayısıyla vergilendirmede ya da vergilendirmeye esas teşkil edecek işlemlerin tesisinde gerçek durumu esas alan 213 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesi ve bu hususla ilgili somut tespitleri içeren olay ve olguların yansıtıldığı tutanakların ya da yoklama fişlerinin nasıl düzenlenmesi gerektiğini düzenleyen aynı Kanunun 131. maddesi karşısında, davacı nezdinde düzenlenmiş olsa da 17.02.2014 tarihli tutanak düzenlediği hususa ilişkin olarak tereddüde yer vermeyecek somut delil ve tespitleri içermediğinden dava konusu işleme dayanak alınamaz. 
Görüldüğü gibi mükellef kazanç elde etmek için oto alım satımı yaptığını tutanakta imzası ile kabul etmesine rağmen Yargı, bu ikrara itibar etmemiştir. Yargı, tutanağın delil olabilmesi ve vergilendirmeye esas alınabilmesi için, sadece ikrara dayanmaması, somut tespit ve delillere dayanması gerektiğine işaret etmiştir. Kimsenin kendi aleyhine ifade vermeye zorlanamayacak olması şeklindeki Anayasal İlkeyi hatırlatan bu kabul, aynı zamanda sadece bilinçsizce verilen ifadelere dayanılamayacağı, vergilendirme işlemlerinin somut delil ve tespitlerle yapılabileceğini göstermesi açısından önem taşımaktadır. 
Ancak yine de, tutanakları imzalarken dikkatli olunması gerekmektedir. Çünki, tutanaklarda yapılan kabul veya ikrarlara dayanılarak yapılmış tarhiyatları onayan kararlar da vardır. Bu nedenle de bir hukukçu veya mali müşavir desteği olmaksızın tutanakların imzalanmamasında yarar vardır.

13 Haziran 2016 Pazartesi

LTD de Müdürün mahkeme kararı ile azli…


I- GİRİŞ  6102 sayılı TTK ’na göre limited şirketlerin yönetim ve temsil organı müdürlerdir. Limited şirketlerde tek bir müdür olabileceği gibi birden fazla müdür de olabilir. Müdür sayısının birden fazla olması halinde yönetim organı, kurul (müdürler kurulu) olarak çalışır. Müdürler, kanunla veya şirket sözleşmesi ile genel kurula bırakılmamış bulunan yönetime ilişkin tüm konularda karar almaya ve bu kararları yürütmeye yetkilidir.TTK, limited şirket ile müdürler arasındaki hukuki ilişkinin her zaman sona erdirilebilmesine imkan tanımıştır. Buna göre limited şirketlerde müdürler,“genel kurul” tarafından ve “mahkeme kararı”ile olmak üzere iki şekilde görevden alınabilir.                            
II- MÜDÜRLERİN GENEL KURUL KARARI İLE GÖREVDEN ALINMASI Limited şirketlerde müdürleri görevden alma yetkisi, esas itibariyle genel kurala aittir. Genel kurul, müdürü veya müdürleri her zaman görevden alabilir, bunların yönetim hakkını ve temsil yetkisini sınırlayabilir (TTK md. 630/I). Bu görevin ifasında müdürün, şirket ortağı olması/olmaması veya şirket sözleşmesi ya da genel kurul kararıyla atanmış olması önemli değildir. Genel kurulun bu yetkisi, başka bir organa veya üçüncü bir kişiye devredilemez. Ayrıca şirket sözleşmesinde, müdürün/müdürlerin genel kurul tarafından görevden almasına ilişkin bazı şartların öngörülmesi veya bir süre veya cezai şart kabul edilmesi de hukuken mümkün değildir.
Genel kurulun, müdürleri görevden alabilmesi için ortada haklı bir sebebin bulunması gerekmez. Bu hususta TTK’da, herhangi bir şart öngörülmemiştir. Bunun yanında, müdürlerin görevden alınmasının genel kurulda görüşülebilmesi için bu durumun genel kurulun gündemde bulunması da gerekli değildir. Nitekim müdürlerin görevden alınmaları ve yenilerinin seçimi, gündemdeki yılsonu finansal tabloların müzakeresi maddesiyle ilgili sayılır (TTK md. 617/III, 413/III). Dolayısıyla, genel kurulun gündeminde limited şirket müdürünün/müdürleri-nin görevden alınmasına ilişkin bir madde bulunmasa bile genel kurul müdürleri görevden alabilir. Şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemişse, görevden almaya dair söz konusu karar, toplantıda temsil edilen oyların salt çoğunluğu ile alınır. Şirket sözleşmesinde bu nisabın ağırlaştırılması ya da hafifletilmesi mümkündür. Bunun yanında, çağrısız toplanan genel kurulun gündeminde müdürlerin görevden alınmasına ilişkin bir madde bulunmasa dahi tüm ortakların oybirliği ile gündeme görevden almaya dair madde eklenebilir (TTK md. 620, 617/III, 416/II). Bu halde, müdürlerin görevden alınması derhal gündeme alınır ve genel kurul tarafından karara bağlanır.
TTK md. 630/I’de müdürlerin “görevden alınmasından” ayrı olarak“yönetim hakkının ve temsil yetkisinin sınırlandırılmasından” da bahsedilmiştir. Limited şirketlerde temsil yetkisi, “birlikte temsil” ve “yer itibariyle (merkez veya şube işleriyle) temsil”olmak üzere iki şekilde sınırlandırılabilmektedir (TTK md. 629/I, 371/III). Bu kapsamda genel kurul, müdürlerin temsil yetkisini merkez ya da şube işleriyle sınırlayabilir ya da birden fazla müdür bulunan şirketlerde temsil yetkisinin en az iki veya daha fazla müdür tarafından birlikte kullanılması şartına bağlayabilir.           
III- MÜDÜRLERİN MAHKEME KARARI İLE GÖREVDEN ALINMASI(2)  Anonim şirketlerde yönetim kurulu üyeleri sadece genel kurul kararıyla azledilebilirken, limited şirketlerde müdür veya müdürlerin mahkeme kararıyla da azli mümkündür. TTK’da, limited şirketlerde genel kurulun müdürü/müdürleri görevden almadığı veya yönetim hakkını ve temsil yetkisini sınırlamadığı hallerde veya doğrudan ortaklara dava açma hakkı tanınmıştır.Her limited şirket ortağı, haklı sebeplerin varlığında, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını/sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebilir (TTK md. 630/II). Dolayısıyla pay oranı ne olursa olsun her bir ortak söz konusu davayı açma hakkına sahiptir.Dava açma yetkisi sadece ortaklardadır.Ortak bu haktan vazgeçemeyeceği ve feragat edemeyeceği gibi genel kurul kararıyla da bahsi geçen hak kaldırılamaz ve sınırlandırılamaz. Mezkur dava niteliği itibarıyla inşai (yenilik doğurucu) bir davadır.Söz konusu hükümde, “genel kurulun müdürleri görevden alabileceği” açık bir şekilde belirtilmişken, ortağın mahkemeye başvurması durumunda“yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılması isteyebileceği” ifade edilmiştir. Peki, “görevden alma”ile “yönetim hakkının kaldırılmasının” sonuçları aynı mıdır? Kanunen müdürlere tanınmış olan en önemli iki görev, şirketin yönetimi ve temsilidir. Bu iki görevin birlikte kaldırılması halinde ise müdürlük görevinin içi boşalmış ve dolayısıyla aynı sonuca ulaşılmış olacaktır.Kanaatimizce, hükümde geçen“yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılması veya sınırlandırılması” ibaresinin,“müdürlerin görevden alınması veya yönetim hakkının ve temsil yetkisinin sınırlandırılması” şeklinde ifadesi daha uygun ve doğru olurdu.
Müdürlerin yönetim hakkının ve temsil yetkisinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasına ilişkin dava ortaklar tarafından şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesinde açabilir. Bu davada, basit yargılama usulü uygulanır (TTK md. 4, 5, 1521). Davacının, ortaklık sıfatına sahip olması ve bunu ispatlaması, ayrıca bu sıfatını davanın sonuna kadar koruması gerekir. Dava, şirket tüzel kişiliği aleyhine açılır; bir başka deyişle davalı olarak şirket gösterilir. Davada, şirketi kural olarak diğer müdürler temsil eder. Ancak şirket tek müdüre sahipse veya tüm müdürlerin azli istenmişse, şirket müdürler tarafından temsil edilemez. Bu durumda mahkeme, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu(3)’nun 427/I-4. maddesi uyarınca şirkete kayyım atar ve şirket bu kişi tarafından temsil edilir. Öte yandan, ortağın mahkemeye başvuruda bulunabilmesi için genel kurulun bu konuda olumsuz bir karar alması gerekmemektedir. Bir başka ifadeyle, genel kurul aşaması tüketilmesi gereken bir yol değildir. Genel kurulun toplanamadığı veya karar alamadığı durumlarda da bu dava açılabilir. Ancak ortak, konuyu öncelikle genel kurula taşıyabilir.                                                        
Ortağın söz konusu davayı açabilmesi için haklı sebebe dayanması şarttır. TTK’nın 630/III. maddesinde hangi hallerin haklı sebep kapsamında değerlendirileceği örnek olarak açıklanmıştır. Buna göre; anılan maddede müdürün, “özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi” veya “şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesi” halleri haklı sebep olarak kabul edilmiştir. Haklı sebep dışında ayrıca şirketin zarara uğramış olması şart değildir. Haklı sebeplerin varlığını ispat yükümlülüğü ise dava açan ortağa aittir. Dolayısıyla ortağın, mahkemeye yaptığı başvuruda, haklı sebep olarak ileri sürdüğü hususların gerekçesine ve ispat edici bilgi ve belgelere yer vermesi gerekir. Haklı sebepler Kanun’da sayılanlarla sınırlı olmayıp, bunların dışında başka hususların da haklı sebep olarak gösterilmesi mümkündür. Haklı sebep olarak gösterilen hususun, bu kavram içerisinde değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini takdir etme yetkisi ise mahkemeye aittir.                  Diğer taraftan, dava açıldığında mahkemenin gerekli önlemleri alabileceği TTK’da belirtilmemişse de, gerekmesi halinde mahkeme genel hükümler çerçevesinde yönetim ve temsil için şirkete kayyım atayabilir. Ayrıca, yine Kanun’da ortakların başvurusu üzerine mahkemenin müdürü/müdürleri görevde alabilmesi öngörülmüş iken mahkemeye görevden alınan müdürlerin yerine yeni müdür atama yetkisi tanınmamıştır. Bu durumda, görevden alınan müdür ya da müdürlerin yerine genel kurulun ivedilikle yeni müdür/müdürler ataması gerekir. Aksi takdirde, şirkette yönetim ve temsil sorunu yaşanabileceği gibi organ eksikliği nedeniyle şirketin feshi dahi gündeme gelebilir. Müdürlerin görevden alınması halinde, hem bu olgu hem de yerlerine atama yapılmışsa yeni müdürler ticaret siciline tescil ve ilan edilir.İfade edelim ki, ister genel kurul kararıyla ister mahkeme kararıyla olsun görevden alınan müdür/müdürlerin tazminat hakları saklıdır (TTK md. 630/IV).                     
IV- SONUÇ Limited şirketlerde müdürler, kuruluşta şirket sözleşmesi ile atanır; daha sonra ise genel kurul tarafından seçilir. Genel kurul, müdürleri atamanın yanında her zaman görevden almaya da yetkilidir. Bu yetki devredilemez niteliktedir. Genel kurulun bu yetkisini kullanabilmesi için müdürün şirket ortağı olması veya olmaması ya da şirket sözleşmesi veya genel kurul kararıyla atanmış olması önemli değildir. Genel kurul, müdürleri görevden almayıp bunların yönetim hakkını ve/veya temsil yetkisini de sınırlayabilir. Müdürün görevden alınabilmesi için genel kurul gündeminde buna ilişkin bir maddenin bulunması zorunlu değildir. Diğer taraftan, şirket sözleşmesinde aksine bir hüküm yoksa görevden alınmaya ilişkin karar, genel kurul toplantısındaki oyların salt çoğunluğu ile alınır.               Genel kurulun söz konusu yetkisi dışında her ortak, haklı sebeplerin varlığında, müdürlerin yönetim hakkının ve temsil yetkisinin kaldırılmasını (görevden alınmasını) veya sınırlandırılmasını şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden isteyebilir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda limited şirket yöneticisinin, özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesi halleri haklı sebep olarak kabul edilmiştir. TTK’ya göre ilgili mahkeme, müdürlerin görevine son verebilmekle birlikte, bunların yerine yenilerini atamaya yetkili değildir. Ancak talep üzerine şirkete kayyım atama yapabilir. Müdürlerin görevine mahkemece son verilmesi halinde başvurulabilecek en uygun yöntem, genel kurulun, olağan veya olağanüstü toplanarak görevden alınan müdürün/müdürlerin yerine yeni atama yapmasıdır.                                                 
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Başmüfettişi                                                         
(2)         Mustafa YAVUZ, “Limited Şirketlerde Müdürlerin Görevden Alınma Usulleri”, Terazi Hukuk Dergisi, Ekim 2013                                                                                                           
(3)         08.12.2001 tarih ve 24607 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Yazar: Mustafa YAVUZ*/Yaklaşım / Haziran 2016 / Sayı: 282

7 Haziran 2016 Salı

Ramazan Kolileri vergi ve muhasebe .....

Yardımın İşletme Personeline Dağıtılması Durumunda:Vergi mevzuatımıza göre, işletmelerce kendi personeline dağıtılan yardım kolileri, onlara yapılmış ‘ayni ücret’ ödemesi hükmünde olup, bunların o kapsamda vergilendirilmesi gerekmektedir.KDV dâhil alış bedeli toplamını oluşturan tutarın personele verilmiş net ücret olarak değerlendirilip buna göre hesaplama yapılması gerekir. 
KDV dâhil alış bedeli, ilgili personelin, yılbaşından o güne kadar işletmeden almış olduğu nakdi ve varsa ayni başka ücretlerin toplamına ilave edilerek brüte tamamlanır. Bu şekilde hesaplanacak toplam brüt tutar üzerinden çalışanın ücretine ait gelir vergisi ve damga vergisi hesaplanır. 

İşletmenin, çalışanın brüt ücret geliri üzerinden, onun adına, ‘stopaj’ adı altında hesaplamış olduğu gelir vergisi ile damga vergisini götürüp vergi dairesine beyan ederek ödemesi gerekiyor.İşletme, daha sonra; dağıttığı erzak paketinin alış bedeli ve alış sırasında ödediği KDV ile bu ikisinin toplamı üzerinden hesaplayıp vergi dairesine ödemiş olduğu stopaj gelir vergisi ve damga vergisinin toplam tutarını kendisine ait yıllık gelir ya da kurumlar vergisinin hesabında gider olarak dikkate alabilir.

Yardım Paketleri İçin Ödenmiş Olan KDV’nin İndirimi Mümkün mü? Hayır, mümkün değil. 
Önceden, yani malın satın alındığı dönemde indirimlere dâhil edildiyse şayet; bu verginin, yardımın personele verildiği aya ait KDV beyannamesindeki ‘hesaplanan KDV’ye ilave edilmek suretiyle indirimlerden çıkarılması gerekmektedir.
İşletme Sahipleriyle Şirket Ortaklarının Şahsi Varlıklarından Personele Yaptıkları Yardımlar: Yukarıda anlattıklarımız, dağıtılan yardım kolilerinin işletme aktifine kayıtlı paralardan karşılandığı durumlar için geçerlidir. Şirket ortaklarıyla işletme sahiplerinin, şahsi paralarıyla karşılayacakları erzakın dağıtımı, kendi personellerine verilse bile, personel yönünden ücret sayılmayacağı gibi, bunların bedellerinin işletmeye ait ticari kazançtan indirilmesi de mümkün değildir.
Erzak Kolisinin Değeri Üzerinden SGK Primimi Hesaplanacak mı?  Hayır, bu şekilde dağıtılan erzak yardımı ‘ayni yardım’ kapsamında değerlendirildiği için, bunlar üzerinden sigorta primi ve işsizlik sigortası pirimi hesaplanmasına gerek yoktur. 
Yardımların İşletme Personeli Dışındaki Kişilere Verilmesi Durumunda:   Bu durumda herhangi bir ücretten söz edilemeyeceği gibi, işletme varlığından karşılanacak böyle bir yardım dağıtımının vergiden indirilmesi de mümkün değildir. İşletme sahipleriyle şirket ortakları bu yardımı kendi ceplerinden yapmışlarsa işletmeyi ilgilendiren bir durum yok demektir zaten.  Sorun, bu yardımların işletmeye ait paradan finanse edilmiş olması durumunda gündeme gelmektedir. Bu durumda, dağıtılan kolilerin ne alış ya da maliyet bedellerinin ne de bünyelerindeki KDV’nin vergi uygulamasında herhangi bir biçimde indirilmesi mümkün değildir.  Önceden indirildiyse de gerekli düzeltme işlemlerinin yaptırılması gerekir. İşletme sahip ve yöneticilerinin bu konuda hassa olmaları önem arz etmektedir.  Daha sonra vergi incelemesi geçirirlerse eğer, bu konuda birtakım vergi cezalarıyla muhatap kalabileceklerini unutmamaları gerekiyor.
Erzak Kolilerinin Yardım Toplayan Kurum ve Kuruluşlara Verilmesi Durumunda: Yardımın verildiği kurum ve kuruluşun statüsü önem arz etmektedir burada.  İşletme kaynaklarından karşılanarak yapılacak yardımların verildiği bu kuruluşların sıradan dernek ya da vakıflar olması durumunda, bunların, işletmeye ait vergilerin hesabında gider ya da indirim konusu yapılması mümkün değildir. 
Ancak, ‘kamuya yararlı’ dernekler ya da ‘vergiden muaf’ statüsündeki vakıflar kanalıyla bu şekilde yapılacak ayni yardımların vergiden indirimi kısmen mümkündür. Sadece ticari işletmelerin değil, gelir vergisi konusuna giren diğer kazanç unsurlarını da elde eden tüm gelir vergisi mükelleflerince bu kapsamda indirilebilecek yardımların üst sınırı, ilgili mükelleflerin gelir vergisi matrahlarının %5’idir. 
Bunu aşan tutarların vergiden düşülmesi mümkün değildir. 
Aşan tutarların dönem sonunda matraha ilave edilmesi gerekmektedir.

Erzak Kolilerinin Gıda Bankacılığı Yapan Kurum ve Kuruluşlara Verilmesi Durumunda: Bu durumda, yapılan ayni yardımın alış bedellerinin tamamının işletmenin vergisinin hesabında gider yazılması mümkündür.
(Abdülmenaf Yakut'un yazısından özetlenmiştir)

24 Mayıs 2016 Salı

Emeklinin bina vergisi- YMM Yılmaz Sezer

Bilindiği üzere; ülkemizde tahsil edilen servet vergilerinden bir tanesi de emlak vergisidir. Emlak vergisi 1986 yılından itibaren belediyeler tarafından tahsil edilmekte olup, arazi, arsa ve binalar üzerinden alınan dolaysız bir vergi çeşididir. Bahsi geçen taşınmaz sahipleri yıllık olarak emlak vergisi ödemekle mükelleftirler.
Ancak 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu'nun 8.maddesinin ikinci fıkrasında; "Bakanlar Kurulu, kendisine bakmakta mükellef kimsesi olup, 18 yaşını doldurmamış olanlar hariç olmak üzere, hiçbir geliri olmadığını belgeleyenlerin, gelirleri münhasıran kanunla kurulan sosyal güvenlik kurumlarından aldıkları aylıktan ibaret bulunanların, gazilerin, özürlülerin, şehitlerin dul ve yetimlerinin Türkiye sınırları içinde brüt 200 m2’yi geçmeyen tek meskeni olması halinde bu meskenlerine ait vergi oranlarını sıfıra kadar indirmeye yetkilidir" hükmü yer almaktadır.
Bakanlar Kurulu söz konusu madde hükmünün kendisine verdiği yetkiyi 20.12.2006 tarih ve 2006/11450 sayılı kararı ile kullanmış olup, yukarıda sayılan gruba ilişkin emlak vergisini 2007 ve izleyen yıllarda sıfıra indirmiştir.
Sıfıra indirilen emlak vergisinden diğer bir ifadeyle bina vergisinden yararlanma usul ve esaslarını belirlemek üzere Emlak Vergisi Kanunu genel tebliğleri ile düzenleme yapılmıştır.
Buna göre emekli bir kişinin indirimli emlak vergisi uygulamasından yararlanabilmesi için aşağıdaki şartların gerçekleşmiş olması gerekmektedir.
- Öncelikli olarak meskende bizzat oturma şartı aranmamaktadır. Sahip olduğu tek meskeni kiraya verip kirada oturanlar da diğer şartları sağlamaları halinde indirimli orandan faydalanabilmektedirler.
-200 m2’yi geçmeyen tek meskene hissedar olarak sahip olunmasında da indirimli orandan faydalanılacak olup, indirim hisse oranına göre hesaplanacaktır.
- Birden fazla meskeni olanların veya birden fazla meskende hisseye sahip olanların indirimli oran uygulamasından yararlanması mümkün değildir.
- Belirli dönemlerde dinlenme amacıyla kullanılan meskenler için (çiftlik evi, yazlık ev gibi) söz konusu indirimli vergi oranının uygulanması mümkün değildir.
- Sosyal güvenlik kurumlarından emekli aylığı alanların bu aylıkları dışında başka gelirlerinin bulunması halinde bunların meskenine indirimli vergi oranı uygulanmayacaktır.
- Burada kast edilen Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre kurulan sosyal güvenlik kuruluşlarıdır. Yani herhangi bir ülkenin Sosyal Güvenlik Kuruluşu'ndan emekli olması istisnadan yararlanılmasını sağlamaz.
- Söz konusu kişilerin gelir getirmeyen işyeri, arsa ve araziye sahip olmaları indirimli vergi oranından yaralanmalarına engel teşkil etmemektedir.
- İndirimli vergi oranından yararlanan emeklilerin bu orandan yararlanma ile ilgili şartlardan herhangi birini kaybetmeleri halinde bu durumu mükellefiyetlerinin bulunduğu belediyeye bildirmeleri zorunludur. Aksi takdirde cezai işlemle muhatap olmaları kaçınılmazdır.
Yukarıda detaylı olarak açıklandığı üzere Türkiye Cumhuriyeti kanunları ile kurulu sosyal güvenlik kurumlarından emekli olmuş (yurtdışından emekli olanlar hariç) kişiler sayılan şartları taşımaları halinde emlak vergisi muafiyetinden yararlanabilmektedirler.

20 Mayıs 2016 Cuma

Fazla çalışma hk.


İş Kanununa göre, genel bakımdan çalışma süresi haftada en çok 45 saat olarak belirlenmiştir. İşçi-işveren arasında bunun altında bir çalışma süresi de kararlaştırılabilir. Aksi kararlaştırılmamışsa sözleşme veya işyeri uygulaması yada TİS ile belirlenen çalışma süresi, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır.

Örneğin 5 gün çalışan işyerlerinde 5x9= 45 saat olabilecektir.

Tarafların anlaşması ile haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine, günde 11 saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtılabilir. Bu halde, iki aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz. Denkleştirme süresi toplu iş sözleşmeleri ile dört aya kadar artırılabilir. 6715 sayılı Torba Kanunla yapılan düzenlemeye göre, Turizm sektöründe dört aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz; denkleştirme süresi toplu iş sözleşmeleri ile altı aya kadar artırılabilir.



Yüzde 50 zamlı

İş Kanununda yazılı koşullar çerçevesinde, haftalık 45 saati aşan çalışmalar fazla çalışma ve haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle 45 saatin altında belirlendiği durumlarda ortalama haftalık çalışma süresini aşan ve 45 saate kadar yapılan çalışmalar fazla sürelerle çalışma olarak adlandırılmaktadır.

7.5 saati aşan gece çalışmaları ve 11 saati aşan gündüz çalışmaları, haftalık 45 saatin aşılıp aşılmadığına bakılmaksızın fazla çalışma sayılmaktadır.

Fazla çalışma ihtiyacı olan işverence bu onay her yıl ocak ayında işçilerden yazılı olarak alınır ve işçi özlük dosyasında saklanır.

Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma brüt ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenmesi gereklidir.

Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapan işçi, isterse işverene yazılı olarak başvurmak koşuluyla, bu çalışmalar karşılığı zamlı ücret yerine, fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı, fazla sürelerle çalıştığı her saat karşılığında bir saat onbeş dakikayı serbest zaman olarak kullanabileceği belirtilmiştir.



Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde ücret hesabı

Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde işyerlerinde çalışılıp çalışılmayacağı toplu iş sözleşmesi veya iş sözleşmeleri ile kararlaştırılır. Ulusal Bayram ve Genel Tatil Günü olarak kabul edilen günlerde işçiler çalışmazlarsa, bir iş karşılığı olmaksızın o günün ücretleri tam olarak, tatil yapmayarak çalışırlarsa ayrıca çalışılan her gün için bir günlük ücreti ödenir.

Yani, günlük 50 TL ücret alan bir işçi 19 Mayıs günü çalıştığı takdirde normal ücretine ilave olarak bir günlük ilave (50 TL) ücrete hak kazanır.

Normal şartlarda hafta tatilinde çalışılmaması ve işçinin dinlenmesi gerekmektedir. Ancak, istisna olarak elzem durumlarda işçi hafta tatilinde çalıştırılmış ise bu durumda hafta tatilindeki çalışması karşılığı yüzde elli zamlı ücret ödenmesi gerekmektedir.

Eğer çalışılan Ulusal Bayram ve Genel Tatil Günü de hafta tatiline denk gelirse bu durumda da en az yüzde 50 zamlı olarak ödenecektir. (Resul Kurt'tan)




11 Mayıs 2016 Çarşamba

Emekliliğe hak kazanıp hemen o gün işi bırakmak..................

http://www.ikpaylasim.com/emeklilik-nedeniyle-istifada-ihbar-oneli-verilmeli-mi/
en mantıklı yorum bu....
ama bunda da Yargıtay kararına dikkat çekiliyor, Yargıtay tersi kararlar çıkarmış,

bu konuda kendini matah adam sanan Ali Tezel de habire bu şekilde işten çıkış 17.md ye göre çıkış değildir,
ihbar tazminatı sadece 17.md ye göre uygulanır diyor,
Süreli fesih
             Madde 17 - Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekir.
             İş sözleşmeleri;
             a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta sonra,
             b) İşi altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak dört hafta sonra,
             c) İşi birbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak altı hafta sonra,
             d) İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirim yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra,
             Feshedilmiş sayılır.
             Bu süreler asgari olup sözleşmeler ile artırılabilir.
             Bildirim şartına uymayan taraf, bildirim süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek zorundadır.
             İşveren bildirim süresine ait ücreti peşin vermek suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir.
             İşverenin bildirim şartına uymaması veya bildirim süresine ait ücreti peşin ödeyerek sözleşmeyi feshetmesi, bu Kanunun 18, 19, 20 ve 21 inci maddesi hükümlerinin uygulanmasına engel olmaz. 18 inci maddenin birinci fıkrası uyarınca bu Kanunun 18, 19, 20 ve 21 inci maddelerinin uygulanma alanı dışında kalan işçilerin iş sözleşmesinin, fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işçiye bildirim süresinin üç katı tutarında tazminat ödenir. Fesih için bildirim şartına da uyulmaması ayrıca dördüncü fıkra uyarınca tazminat ödenmesini gerektirir.
             Bu maddeye göre ödenecek tazminatlar ile bildirim sürelerine ait peşin ödenecek ücretin hesabında 32 nci maddenin birinci  fıkrasında yazılan ücrete ek olarak işçiye sağlanmış para veya para ile ölçülmesi mümkün sözleşme ve  Kanundan doğan menfaatler de göz önünde tutulur.

17.maddede emeklilik hakkedene farklılık yazmıyor , sözleşmenin feshi karşı tarafa şu şartlarda bildirilmeli diyor,
kaldı ki, bir de 24. md var, bu madde de işçi hangi durumlarda bildirimsiz fesih yapabilir onu sıralıyor kanun,

 İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı
             Madde 24 - Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:
             I. Sağlık sebepleri:
             a) İş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa.
             b) İşçinin sürekli olarak yakından ve doğrudan  buluşup görüştüğü işveren yahut başka bir işçi bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa tutulursa.
             II. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:
             a) İşveren iş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri hakkında   yanlış vasıflar veya şartlar göstermek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler vermek veya sözler söylemek suretiyle işçiyi yanıltırsa.
             b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa.
             c) İşveren işçiye veya ailesi üyelerinden birine karşı sataşmada bulunur veya gözdağı verirse, yahut işçiyi veya ailesi üyelerinden birini kanuna karşı davranışa özendirir, kışkırtır, sürükler, yahut işçiye ve ailesi üyelerinden birine karşı hapsi gerektiren bir suç işlerse yahut işçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ağır isnad veya ithamlarda bulunursa.
              d) İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa.
             e) İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse,
             f) Ücretin parça başına veya iş tutarı üzerinden ödenmesi kararlaştırılıp da işveren tarafından işçiye yapabileceği sayı ve tutardan az iş verildiği hallerde, aradaki ücret farkı zaman esasına göre ödenerek işçinin eksik aldığı ücret karşılanmazsa, yahut çalışma şartları  uygulanmazsa.
             III. Zorlayıcı sebepler: İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa.
bu 24.madde de işçiye emekliliği hak ettiğini öğrendiği anda hemen o gün işi bırakır gider , gitmeye hakkı vardır demiyor,
sıralamış nasıl böyle gidebileceğini bu emekliliği hak etme yok,
hep denir ya iş kanunu  aslında işçiyi koruma kanunu diye,
hakimlerde bu mantığa uyuyor anlaşılan, böyle saçma bir karar ta Yargıtay dan çıkmış,
muhtemelen bu Yargıtay dan çıkan kararın davasında yeteneksiz bir avukat yada avukatlar grubu vardı,
bir şekilde tekrar aynı konu üst mahkemeye götürülse tersi karar çıkma olasılığı yüksek,
zaten bu tür üst mahkeme kararları dava konusu olaya münhasır olarak alınıyor...........................

2 Mayıs 2016 Pazartesi

SİZLERE ZAMANINDA BİLDİRİLMEYEN RAPORLAR İÇİN CEZA YEMEKTEN KURTULUN!

Soru:
Merkez işçimizde 20 personel çalışmaktadır. Merkezimizde çalışan işçiler rapor aldıkları zaman raporlarını getirdikleri için rapor girişlerini süresi içerisinde yapıyorum. Farklı illerde inşaat dosyalarımız var ve burada çalışan işçilerimiz bir hayli fazladır. İl dışında çalışan işçilerin raporları olsa bile haberim olmuyor. Kimi zaman da geç haberim oluyor. Bu sebepten dolayı rapor girişlerini zamanı...nda yapamadığımdan dolayı devamlı ceza ödemek zorunda kalıyoruz. Bu raporların takibinin yapılacağı bir yöntem var mıdır?

Raporlu personellerin takibini yapmak merkez işletmelerde yani beyaz yakalı dediğimiz personellerde daha kolay sağlanırken, mavi yakalı personellerde biraz daha zor olmaktadır. Mavi yakalı personeller kimi zaman aldıkları raporları maaşlarından kesinti olmasın diye, kimi zamanda hastaneden kağıt ortamında rapor verilmediği için işverene ulaştıramamaktadırlar.

Rapor girişi nasıl yapılır?

İşçilerin almış oldukları raporları işveren ya da işveren vekilleri https://uyg.sgk.gov.tr/vizite/welcome.do

linkinden girilerek elektronik ortamda onaylanması gerekmektedir. Bu linkten rapor girişi yapılacak işçinin t.c. kimlik numarası yazılarak hastane tarafından da elektronik ortamda gönderimi sağlanmışsa ekranda gözüken raporu rapor bitiş tarihinden itibaren 5 gün içerisinde girilmesi gerekmektedir.
İletişim bilgilerinizi güncelleyiniz!!
Çoğu kullanıcı vizite giriş ekranına girdiğinde iletişim bilgilerini görmesine rağmen buraya herhangi bir bilgi yazma gereği duymamaktadır. Okurumuzun sorununa çare aslında bu alandadır. Yani iletişim bilgilerine rapor girişlerini yapacak kişinin e-maili tanımlanması halinde işçilerin bundan sonraki alacağı her rapor bu mail adresine düşecektir. Dolayısıyla maile gelen işçinin aldığı rapor detayına istinaden de hangi personel, hangi şubede sigortalı ise buradan takibi yapılarak yine süresi içerisinde rapor girişi yapılması daha kolay ve daha az takip gerektirecektir.
Sonuç olarak; Sosyal Güvenlik Kurumunun aslında çözümsüz gibi gözüken durumlara karşı aldıkları önlemleri girmiş olduğumuz sistemdeki ilgili alanları tam olarak okuyarak ve uygulayarak ilerleme sağlarsak sorun kendiliğinden çözüme ulaşmış olacaktır. Sizin burada yapmanız gereken sadece mail adresini tanımlamaktır. Sonrasında maillerinizden raporlarını takibini yapabilirsiniz.

26 Nisan 2016 Salı

İnternet Vergi Dairesinin Sistemine Yüklenilen Listeler Hakkında





 KDV İadesi talebinde bulunan kurumların, İnternet Vergi Dairesi aracılığıyla 
sisteme yüklemiş oldukları listelere ek olarak 01/2016 döneminden itibaren 
“ İndirimli Orana Tabi İşlemlere ait Satış Faturaları listesi “ ile
 “ İndirimli Oran Hesaplama Tablosu “  eklenmiştir. 
Konuyla ilgili açıklamalar aşağıda belirtildiği gibidir;
İnternet Vergi Dairesine Elektronik Ortamda Sunulan Listeler:
1-İndirilecek KDV Listesi
2-Yüklenilen KDV Listesi
3-GÇB Listesi
4-Satış Faturası (Mal İhracı) Listesi
5-Tevkifatlı Satış Faturaları Listesi
6-İhraç Kayıtlı Satış Faturaları Listesi
7-Satış Faturası Listesi (318 ve 321 Kodlu İade Türleri İçin)
8-İadesi Talep Edilen KDV Hesaplama Tablosunu
9-İndirimli Oran Hesaplama Tablosu
10- İndirimli Orana Tabi işlemlere ait satış faturası listesi
A- İNDİRİMLİ ORANA TABİ İŞLEMLERE AİT SATIŞ FATURA LİSTESİNİN 
EXCEL DOSYASI OLARAK OLUŞTURULMASI İLE İLGİLİ AÇIKLAMALAR:
Mükellefler İndirimli Orana Tabi İşlemlerden KDV İadesi talebinde bulunduklarında,
 İndirimli Orana Tabi Satış Fatura Listesini Excel dosyası aracılığıyla da gönderebilirler.
KDV iade listelerinin sisteme aktarılması işlemi ile ilgili olarak elektronik ortamda 
gönderilen verilerin alımı, excel dosyasının ilk çalışma sayfasındaki
 B sütunun 5. satırından (B5 Hücresinden) başlamaktadır.
Aşağıda ekran görüntüsü verilen excel dosyasında kırmızı 
dolgu ile gösterilen B sütunun 5. satırı (B5 Hücresi) veri alımına 
başlandığı hücredir. İndirimli orana tabi işlemlere ait satış fatura listesi, 
İnternet Vergi Dairesindeki örnek excel dosyasından indirilerek de doldurulabilir. 
İndirimli orana tabi satışlara ilişkin satış faturası listesi; 
01/2016 iade dönemi ve sonrası dönemler için ; 406 işlem kodundan –
İndirimli orana tabi işlemlere ilişkin iade (yılı içinde aylık mahsuben iade.) 
439 işlem kodundan– İndirimli orana tabi işlemlere ilişkin iade. (yıllık) ve 
405 işlem kodundan- (İndirimli orana tabi malların
 ihraç kaydıyla teslimleri ile ilgili yüklenilen KDV farkından)
 iade talep eden mükellefler tarafından doldurulacaktır.



1 No.lu Sütun- Satış Faturasının Tarihi: Bu sütuna satış faturasının tarihi 
 GG. AA.YYYY (gün/ay/yıl) formatında yazılmalıdır.
2 No.lu Sütun- Satış Faturasının Serisi: Bu sütuna satış faturasının 
serisi yazılmalıdır. Fatura serileri genelde “A” şeklinde sadece 
harflerden oluşabileceği gibi “A5” gibi harf ve rakamlardan da 
oluşabilmektedir. Faturaların serileri A-5, A 5, A/5 şeklinde olsa dahi 
harf ve sayı arasına herhangi bir işaret veya boşluk bırakmaksızın 
bitişik olarak “A5” şeklinde yazılmalıdır.
 Ancak, Satış faturası yerine Z raporu, mahsup fişi, ödeme kaydedici 
cihaz fişleri veya 421 Sıra No.lu V.U.K. Genel Tebliği gereğince elektronik 
fatura uygulamasında bulunan mükellefler tarafından düzenlenen 
 e-Faturalarda “Seri” alanı bulunmadığından “Alış Faturasının Serisi” 
bölümü boş bırakılacaktır.

3 No.lu Sütun Satış Faturasının Sıra Numarası: Bu sütuna satış faturasının 
sıra numarası yazılmalıdır. Bu alan nümerik ve alfa nümerik işaretlerin 
 kullanıldığı en fazla 20 karakterden oluşabilir. 
(Örnek: 576, 9624, 701602, A8F20120000000080000 vb.) 
421 Sıra No.lu V.U.K. Genel Tebliği gereğince elektronik fatura uygulamasına 
dahil olma zorunluluğu getirilen mükellefler tarafından düzenlenmesi gereken 
ve 16 karakterden oluşan (İlk üç karakter alfa nümerik işaretleri, sonraki dört 
karakter faturanın düzenlendiği yılı ve son dokuz karakter ise müteselsil numarayı 
ifade etmektedir.) e-Faturalar “Alış Faturasının Sıra No.su” alanına boşluk 
bırakılmadan bitişik olarak (GIB2013000000082, ABC2014000011437 gibi) yazılmalıdır.

4 No.lu Sütun- Alıcının Adı Soyadı/ Unvanı: Bu sütuna satış faturası düzenlenen alıcının gerçek kişilerde adı-soyadı, tüzel kişilerde tüzel kişiliğin unvanı yazılmalıdır.
5 No.lu Sütun- Alıcının Vergi Kimlik veya T.C. Kimlik Numarası: Bu sütuna alıcının vergi kimlik numarası yazılmalıdır. (alıcı gerçek kişi ise TC kimlik numarası da yazılabilir.) Ancak, bu alana satış faturası yerine Z raporu, mahsup fişi veya ödeme kaydedici cihaz fişleri yazılacak ise bu durumda vergi kimlik numarası alanına 10 tane üç (3333333333) yazılmalıdır.
6 No.lu Sütun- Satılan mal/hizmetin cinsi: Bu sütuna satılan mal/hizmetin cinsi yazılmalıdır. Girişi yapılacak satış faturası ile birden fazla mal/hizmet satındı ise bu sütuna -çok genel olmamak kaydıyla- ana başlıklar halinde virgül ile ayırarak alınan malların/hizmetlerin cinsleri yazılır. Bir faturada hem %1 hem de %8 orana tabi satış var ise bu mal/hizmetler KDV oranlarına göre ayrıştırılarak yazılması gerekir. Satış faturasında %18’lik satış varsa listeye hiç yazılmayacaktır.
7 No.lu Sütun-Satılan Mal/Hizmetin Miktarı: Bu sütuna satın mal/hizmetin miktarı yazılmalıdır. Bu alan harf ve rakamlardan oluşabilir. Girişi yapılacak satış faturası ile birden fazla mal/hizmet satılmış ise bu alana -çok genel olmamak kaydıyla- ana başlıklar halinde virgül ile ayırarak satılan mal/hizmetlerin miktarları ve birim/ölçü türleri yazılmalıdır.
8 No.lu Sütun-Satılan Mal/Hizmetin KDV Hariç Tutarı: Bu sütuna satış faturasının KDV hariç tutarı TL cinsinden yazılmalıdır. Bu sütun rakamlardan oluşmalıdır. Satış faturasında farklı KDV oranlarına tâbi mallar/hizmetler bulunursa fatura KDV oranlarına göre bölünerek KDV hariç tutarlarının toplamı yazılmalıdır.
9 No.lu Sütun-KDV Oranı: Bu alan rakamlardan oluşmalıdır. Bir faturada hem %1 hem de %8 orana tabi satış var ise bu mal/hizmetler KDV oranlarına göre ayrıştırılarak yazılması gerekir. Satış faturasında %18’lik satış varsa listeye hiç yazılmayacaktır.
10 No.lu Sütun- KDV’si: Bu alana satış faturasının KDV tutarı TL cinsinden yazılmalıdır.
11 No.lu Sütun- İade İşlem Türü: Bu alana ilgili satış faturasının, KDV beyannamesinde gösterilen 405,406 veya 439 iade işlem türlerinden hangisi için düzenlenmişe o işlem türü yazılmalıdır.
12 No.lu Sütun- GÇB Tescil Numarası (405 işlem türünden iadelerde): Bu alana sadece 405 işlem türünden iadelerde yapılan satışlara ait faturalardaki malların ihracatının yapıldığı gümrük çıkış beyannamesinin tescil numarası yazılmalıdır. Gümrük Çıkış Beyannamesi tescil numarası 16 karakterden oluşmaktadır ve formatı şu şekildedir. (########EX###### ). İhracat işlemi GÇB düzenlenmeden yapılması halinde bu alan boş bırakılacaktır.
13 No.lu Sütun- Satışı Yapılan Taşınmaza Ait İl/İlçe Kodu : İnşaat taahhüt işlerinde ve/veya konut teslimlerinde, teslimin yapıldığı konutun bulunduğu il/ilçe kodlarının yazılacağı alandır. İl/İlçe kodları yukarıda linki verilen Excel dosyasının çalışma sayfasında yer almaktadır.
14 No.lu Sütun- Satışı Yapılan Taşınmaza Ait UAVT Numarası : İnşaat taahhüt işlerinde ve/veya konut teslimlerinde, teslimin yapıldığı konutun belirlenmiş olan UAVT (Ulusal Adres Veri Tabanı) numarasının yazılacağı alandır. UAVT, adres kodlarının kayıtlı olduğu Ulusal Adres Veri Tabanı’nın kısa adıdır. Adres kodu ülke sınırları içindeki tüm konutlara ait 10 haneli özel bir numaradır. Her evin, işyerinin kendine özel bir adres kodu vardır. Detaylı bilgi için İç İşleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün internet sitesine bakılabilir. 
B- İNDİRİMLİ ORAN HESAPLAMA TABLOSUNA BELGE GİRİŞİ İLE İLGİLİ AÇIKLAMALAR:
1
2015/04 dönemi ve sonraki dönemlerde, internet vergi dairesinden iade talep edilirken, İndirimli orana tabi işlemlere ilişkin iade işlemlerinde (yılı içerisinde mahsuben –406 işlem türü– ve Yıllık –439 işlem türü– iade) ve İndirimli orana tabi malların ihraç kaydıyla teslimleri ile ilgili yüklenilen KDV farkından -405 işlem türü– iade işlemlerinde “İndirimli Oran Hesaplama Tablosu” nun verilmesi gerekmektedir. İndirimli oran hesaplama tablosunun doldurulması ile ilgili açıklamalara aşağıda yer almaktadır.
2
  • İşlem Türü: Bu alana ilgili dönem KDV beyannamesinde indirimli orana tabi işlemler ile ilgili olan kod otomatik olarak gelmektedir. Aynı dönemde hem 406 hem 439 işlem türünden iade talebi var ise bu durumda işlem türü seçilerek her ikisi için aynı ekran kullanılarak bilgiler girilmelidir.
  • Dönem: Bu alana beyannamedeki işlem türü 406 ise iade talep edilen yılın Ocak ayından iade talep edilen döneme kadar olan aylar gelecektir. Söz konusu alanda ilgili ay seçilerek o aya ait bilgiler girilmelidir. 439 işlem türünden iade talebi var ise bir önceki yılın 12 ayı ekrana gelecek ve ilgili aylar seçilerek bilgiler girilecektir.
  • İndirimli Orana Tabi İşlem Bedeli: Bu alana seçilen ayda indirimli orana tabi işlemlerden yapılan teslimlerin toplam KDV hariç tutarı yazılmalıdır.
  • İndirimli Orana Tabi Hesaplanan KDV: Bu alana seçilen ayda indirimli orana tabi işlemlerden yapılan teslimlere isabet eden toplam KDV tutarı yazılmalıdır.
  • İndirimli Orana Tabi Yüklenilen KDV: Bu alana seçilen ayda indirimli orana tabi işlemlerin den yapılan teslimlere isabet eden alımların KDV tutarı yazılmalıdır.
  • Fark: İndirimli Orana Tabi Yüklenilen KDV ile İndirimli Orana Tabi Hesaplanan KDV tutarı arasındaki fark sistem tarafından hesaplanıp otomatik olarak gelecektir.
  • Önceki Dönem Sonu İade Edilebilir KDV Tutarı: Bu alanda satışların yapıldığı ilk ayda tutar “0” olarak girilmelidir. Takip eden aylarda ise tablonun bir önceki ayında “ İadeye Esas KDV Tutarı” alanında yer alan tutar yazılmalıdır. Ancak, bu tutarın ilgili aya ait “Devreden KDV” tutarından yüksek olması halinde, iadeye esas KDV tutarı yerine, devreden KDV Tutarı yazılmalıdır.
NOT: Tablonun bu alanına Ocak ayına ait tutar her zaman “0” olarak girilmelidir.
  • İadeye Esas KDV Tutarı: Bu sütun “Fark” bölümü ile “Önceki Dönem Sonu İade Edilebilir KDV tutarı” nın toplamından oluşmakta olup sistem tarafından hesaplanıp otomatik olarak gelecektir.
  • İade Edilebilir KDV Tutarı: Bu sütuna “İadeye Esas KDV Tutarı – O Yıl İçin Belirlenen İstisna Sınırı – Daha Önceki Dönemler Mahsubu Gerçekleşen İade Tutarı” işleminin sonucu yazılacaktır. Ancak, bu tutarın ilgili aya ait “Devreden KDV” tutarından yüksek olması halinde devreden KDV Tutarı yazılmalıdır. Bu tutarın negatif çıkması halinde sıfır olarak yazılacaktır.
  • Devreden KDV Tutarı: Bu alana seçilen aya ait KDV beyannamesindeki “Sonraki Döneme Devreden Katma Değer Vergisi” tutarı yazılacaktır.
  • Mahsubu Gerçekleşen KDV Tutarı: Bu alana seçilen aylardan önceki dönemlerde gerçekleştirilmiş olan mahsup tutarları yazılacaktır.
NOT 1- İndirimli Oran Hesaplama Tablosunda her alana giriş yapılmalıdır. Ancak, yazılacak herhangi bir tutar yoksa o bölümlere sıfır yazılarak geçilecektir.
Örneğin; mükellefin 2015/04 döneminde 439 iade türünden iade talebinin bulunması ve işe başlama tarihinin 2014/05 olması halinde, 439 işlem türü için 2014/01-2014/12 dönemine kadar tüm dönemler açılacak olup, işe başlama tarihinden önceki dönemlere (2014/01-2014/04) ilişkin tüm alanlar sıfır olarak yazılacaktır.
NOT 2- Tablonun oluşturulmasında excel tablosundan veri çekilmeyecektir. Girişler manuel olarak bu ekrandan yapılacaktır.