.

.

13 Haziran 2016 Pazartesi

LTD de Müdürün mahkeme kararı ile azli…


I- GİRİŞ  6102 sayılı TTK ’na göre limited şirketlerin yönetim ve temsil organı müdürlerdir. Limited şirketlerde tek bir müdür olabileceği gibi birden fazla müdür de olabilir. Müdür sayısının birden fazla olması halinde yönetim organı, kurul (müdürler kurulu) olarak çalışır. Müdürler, kanunla veya şirket sözleşmesi ile genel kurula bırakılmamış bulunan yönetime ilişkin tüm konularda karar almaya ve bu kararları yürütmeye yetkilidir.TTK, limited şirket ile müdürler arasındaki hukuki ilişkinin her zaman sona erdirilebilmesine imkan tanımıştır. Buna göre limited şirketlerde müdürler,“genel kurul” tarafından ve “mahkeme kararı”ile olmak üzere iki şekilde görevden alınabilir.                            
II- MÜDÜRLERİN GENEL KURUL KARARI İLE GÖREVDEN ALINMASI Limited şirketlerde müdürleri görevden alma yetkisi, esas itibariyle genel kurala aittir. Genel kurul, müdürü veya müdürleri her zaman görevden alabilir, bunların yönetim hakkını ve temsil yetkisini sınırlayabilir (TTK md. 630/I). Bu görevin ifasında müdürün, şirket ortağı olması/olmaması veya şirket sözleşmesi ya da genel kurul kararıyla atanmış olması önemli değildir. Genel kurulun bu yetkisi, başka bir organa veya üçüncü bir kişiye devredilemez. Ayrıca şirket sözleşmesinde, müdürün/müdürlerin genel kurul tarafından görevden almasına ilişkin bazı şartların öngörülmesi veya bir süre veya cezai şart kabul edilmesi de hukuken mümkün değildir.
Genel kurulun, müdürleri görevden alabilmesi için ortada haklı bir sebebin bulunması gerekmez. Bu hususta TTK’da, herhangi bir şart öngörülmemiştir. Bunun yanında, müdürlerin görevden alınmasının genel kurulda görüşülebilmesi için bu durumun genel kurulun gündemde bulunması da gerekli değildir. Nitekim müdürlerin görevden alınmaları ve yenilerinin seçimi, gündemdeki yılsonu finansal tabloların müzakeresi maddesiyle ilgili sayılır (TTK md. 617/III, 413/III). Dolayısıyla, genel kurulun gündeminde limited şirket müdürünün/müdürleri-nin görevden alınmasına ilişkin bir madde bulunmasa bile genel kurul müdürleri görevden alabilir. Şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemişse, görevden almaya dair söz konusu karar, toplantıda temsil edilen oyların salt çoğunluğu ile alınır. Şirket sözleşmesinde bu nisabın ağırlaştırılması ya da hafifletilmesi mümkündür. Bunun yanında, çağrısız toplanan genel kurulun gündeminde müdürlerin görevden alınmasına ilişkin bir madde bulunmasa dahi tüm ortakların oybirliği ile gündeme görevden almaya dair madde eklenebilir (TTK md. 620, 617/III, 416/II). Bu halde, müdürlerin görevden alınması derhal gündeme alınır ve genel kurul tarafından karara bağlanır.
TTK md. 630/I’de müdürlerin “görevden alınmasından” ayrı olarak“yönetim hakkının ve temsil yetkisinin sınırlandırılmasından” da bahsedilmiştir. Limited şirketlerde temsil yetkisi, “birlikte temsil” ve “yer itibariyle (merkez veya şube işleriyle) temsil”olmak üzere iki şekilde sınırlandırılabilmektedir (TTK md. 629/I, 371/III). Bu kapsamda genel kurul, müdürlerin temsil yetkisini merkez ya da şube işleriyle sınırlayabilir ya da birden fazla müdür bulunan şirketlerde temsil yetkisinin en az iki veya daha fazla müdür tarafından birlikte kullanılması şartına bağlayabilir.           
III- MÜDÜRLERİN MAHKEME KARARI İLE GÖREVDEN ALINMASI(2)  Anonim şirketlerde yönetim kurulu üyeleri sadece genel kurul kararıyla azledilebilirken, limited şirketlerde müdür veya müdürlerin mahkeme kararıyla da azli mümkündür. TTK’da, limited şirketlerde genel kurulun müdürü/müdürleri görevden almadığı veya yönetim hakkını ve temsil yetkisini sınırlamadığı hallerde veya doğrudan ortaklara dava açma hakkı tanınmıştır.Her limited şirket ortağı, haklı sebeplerin varlığında, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını/sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebilir (TTK md. 630/II). Dolayısıyla pay oranı ne olursa olsun her bir ortak söz konusu davayı açma hakkına sahiptir.Dava açma yetkisi sadece ortaklardadır.Ortak bu haktan vazgeçemeyeceği ve feragat edemeyeceği gibi genel kurul kararıyla da bahsi geçen hak kaldırılamaz ve sınırlandırılamaz. Mezkur dava niteliği itibarıyla inşai (yenilik doğurucu) bir davadır.Söz konusu hükümde, “genel kurulun müdürleri görevden alabileceği” açık bir şekilde belirtilmişken, ortağın mahkemeye başvurması durumunda“yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılması isteyebileceği” ifade edilmiştir. Peki, “görevden alma”ile “yönetim hakkının kaldırılmasının” sonuçları aynı mıdır? Kanunen müdürlere tanınmış olan en önemli iki görev, şirketin yönetimi ve temsilidir. Bu iki görevin birlikte kaldırılması halinde ise müdürlük görevinin içi boşalmış ve dolayısıyla aynı sonuca ulaşılmış olacaktır.Kanaatimizce, hükümde geçen“yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılması veya sınırlandırılması” ibaresinin,“müdürlerin görevden alınması veya yönetim hakkının ve temsil yetkisinin sınırlandırılması” şeklinde ifadesi daha uygun ve doğru olurdu.
Müdürlerin yönetim hakkının ve temsil yetkisinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasına ilişkin dava ortaklar tarafından şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesinde açabilir. Bu davada, basit yargılama usulü uygulanır (TTK md. 4, 5, 1521). Davacının, ortaklık sıfatına sahip olması ve bunu ispatlaması, ayrıca bu sıfatını davanın sonuna kadar koruması gerekir. Dava, şirket tüzel kişiliği aleyhine açılır; bir başka deyişle davalı olarak şirket gösterilir. Davada, şirketi kural olarak diğer müdürler temsil eder. Ancak şirket tek müdüre sahipse veya tüm müdürlerin azli istenmişse, şirket müdürler tarafından temsil edilemez. Bu durumda mahkeme, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu(3)’nun 427/I-4. maddesi uyarınca şirkete kayyım atar ve şirket bu kişi tarafından temsil edilir. Öte yandan, ortağın mahkemeye başvuruda bulunabilmesi için genel kurulun bu konuda olumsuz bir karar alması gerekmemektedir. Bir başka ifadeyle, genel kurul aşaması tüketilmesi gereken bir yol değildir. Genel kurulun toplanamadığı veya karar alamadığı durumlarda da bu dava açılabilir. Ancak ortak, konuyu öncelikle genel kurula taşıyabilir.                                                        
Ortağın söz konusu davayı açabilmesi için haklı sebebe dayanması şarttır. TTK’nın 630/III. maddesinde hangi hallerin haklı sebep kapsamında değerlendirileceği örnek olarak açıklanmıştır. Buna göre; anılan maddede müdürün, “özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi” veya “şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesi” halleri haklı sebep olarak kabul edilmiştir. Haklı sebep dışında ayrıca şirketin zarara uğramış olması şart değildir. Haklı sebeplerin varlığını ispat yükümlülüğü ise dava açan ortağa aittir. Dolayısıyla ortağın, mahkemeye yaptığı başvuruda, haklı sebep olarak ileri sürdüğü hususların gerekçesine ve ispat edici bilgi ve belgelere yer vermesi gerekir. Haklı sebepler Kanun’da sayılanlarla sınırlı olmayıp, bunların dışında başka hususların da haklı sebep olarak gösterilmesi mümkündür. Haklı sebep olarak gösterilen hususun, bu kavram içerisinde değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini takdir etme yetkisi ise mahkemeye aittir.                  Diğer taraftan, dava açıldığında mahkemenin gerekli önlemleri alabileceği TTK’da belirtilmemişse de, gerekmesi halinde mahkeme genel hükümler çerçevesinde yönetim ve temsil için şirkete kayyım atayabilir. Ayrıca, yine Kanun’da ortakların başvurusu üzerine mahkemenin müdürü/müdürleri görevde alabilmesi öngörülmüş iken mahkemeye görevden alınan müdürlerin yerine yeni müdür atama yetkisi tanınmamıştır. Bu durumda, görevden alınan müdür ya da müdürlerin yerine genel kurulun ivedilikle yeni müdür/müdürler ataması gerekir. Aksi takdirde, şirkette yönetim ve temsil sorunu yaşanabileceği gibi organ eksikliği nedeniyle şirketin feshi dahi gündeme gelebilir. Müdürlerin görevden alınması halinde, hem bu olgu hem de yerlerine atama yapılmışsa yeni müdürler ticaret siciline tescil ve ilan edilir.İfade edelim ki, ister genel kurul kararıyla ister mahkeme kararıyla olsun görevden alınan müdür/müdürlerin tazminat hakları saklıdır (TTK md. 630/IV).                     
IV- SONUÇ Limited şirketlerde müdürler, kuruluşta şirket sözleşmesi ile atanır; daha sonra ise genel kurul tarafından seçilir. Genel kurul, müdürleri atamanın yanında her zaman görevden almaya da yetkilidir. Bu yetki devredilemez niteliktedir. Genel kurulun bu yetkisini kullanabilmesi için müdürün şirket ortağı olması veya olmaması ya da şirket sözleşmesi veya genel kurul kararıyla atanmış olması önemli değildir. Genel kurul, müdürleri görevden almayıp bunların yönetim hakkını ve/veya temsil yetkisini de sınırlayabilir. Müdürün görevden alınabilmesi için genel kurul gündeminde buna ilişkin bir maddenin bulunması zorunlu değildir. Diğer taraftan, şirket sözleşmesinde aksine bir hüküm yoksa görevden alınmaya ilişkin karar, genel kurul toplantısındaki oyların salt çoğunluğu ile alınır.               Genel kurulun söz konusu yetkisi dışında her ortak, haklı sebeplerin varlığında, müdürlerin yönetim hakkının ve temsil yetkisinin kaldırılmasını (görevden alınmasını) veya sınırlandırılmasını şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden isteyebilir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda limited şirket yöneticisinin, özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesi halleri haklı sebep olarak kabul edilmiştir. TTK’ya göre ilgili mahkeme, müdürlerin görevine son verebilmekle birlikte, bunların yerine yenilerini atamaya yetkili değildir. Ancak talep üzerine şirkete kayyım atama yapabilir. Müdürlerin görevine mahkemece son verilmesi halinde başvurulabilecek en uygun yöntem, genel kurulun, olağan veya olağanüstü toplanarak görevden alınan müdürün/müdürlerin yerine yeni atama yapmasıdır.                                                 
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Başmüfettişi                                                         
(2)         Mustafa YAVUZ, “Limited Şirketlerde Müdürlerin Görevden Alınma Usulleri”, Terazi Hukuk Dergisi, Ekim 2013                                                                                                           
(3)         08.12.2001 tarih ve 24607 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Yazar: Mustafa YAVUZ*/Yaklaşım / Haziran 2016 / Sayı: 282

7 Haziran 2016 Salı

Ramazan Kolileri vergi ve muhasebe .....

Yardımın İşletme Personeline Dağıtılması Durumunda:Vergi mevzuatımıza göre, işletmelerce kendi personeline dağıtılan yardım kolileri, onlara yapılmış ‘ayni ücret’ ödemesi hükmünde olup, bunların o kapsamda vergilendirilmesi gerekmektedir.KDV dâhil alış bedeli toplamını oluşturan tutarın personele verilmiş net ücret olarak değerlendirilip buna göre hesaplama yapılması gerekir. 
KDV dâhil alış bedeli, ilgili personelin, yılbaşından o güne kadar işletmeden almış olduğu nakdi ve varsa ayni başka ücretlerin toplamına ilave edilerek brüte tamamlanır. Bu şekilde hesaplanacak toplam brüt tutar üzerinden çalışanın ücretine ait gelir vergisi ve damga vergisi hesaplanır. 

İşletmenin, çalışanın brüt ücret geliri üzerinden, onun adına, ‘stopaj’ adı altında hesaplamış olduğu gelir vergisi ile damga vergisini götürüp vergi dairesine beyan ederek ödemesi gerekiyor.İşletme, daha sonra; dağıttığı erzak paketinin alış bedeli ve alış sırasında ödediği KDV ile bu ikisinin toplamı üzerinden hesaplayıp vergi dairesine ödemiş olduğu stopaj gelir vergisi ve damga vergisinin toplam tutarını kendisine ait yıllık gelir ya da kurumlar vergisinin hesabında gider olarak dikkate alabilir.

Yardım Paketleri İçin Ödenmiş Olan KDV’nin İndirimi Mümkün mü? Hayır, mümkün değil. 
Önceden, yani malın satın alındığı dönemde indirimlere dâhil edildiyse şayet; bu verginin, yardımın personele verildiği aya ait KDV beyannamesindeki ‘hesaplanan KDV’ye ilave edilmek suretiyle indirimlerden çıkarılması gerekmektedir.
İşletme Sahipleriyle Şirket Ortaklarının Şahsi Varlıklarından Personele Yaptıkları Yardımlar: Yukarıda anlattıklarımız, dağıtılan yardım kolilerinin işletme aktifine kayıtlı paralardan karşılandığı durumlar için geçerlidir. Şirket ortaklarıyla işletme sahiplerinin, şahsi paralarıyla karşılayacakları erzakın dağıtımı, kendi personellerine verilse bile, personel yönünden ücret sayılmayacağı gibi, bunların bedellerinin işletmeye ait ticari kazançtan indirilmesi de mümkün değildir.
Erzak Kolisinin Değeri Üzerinden SGK Primimi Hesaplanacak mı?  Hayır, bu şekilde dağıtılan erzak yardımı ‘ayni yardım’ kapsamında değerlendirildiği için, bunlar üzerinden sigorta primi ve işsizlik sigortası pirimi hesaplanmasına gerek yoktur. 
Yardımların İşletme Personeli Dışındaki Kişilere Verilmesi Durumunda:   Bu durumda herhangi bir ücretten söz edilemeyeceği gibi, işletme varlığından karşılanacak böyle bir yardım dağıtımının vergiden indirilmesi de mümkün değildir. İşletme sahipleriyle şirket ortakları bu yardımı kendi ceplerinden yapmışlarsa işletmeyi ilgilendiren bir durum yok demektir zaten.  Sorun, bu yardımların işletmeye ait paradan finanse edilmiş olması durumunda gündeme gelmektedir. Bu durumda, dağıtılan kolilerin ne alış ya da maliyet bedellerinin ne de bünyelerindeki KDV’nin vergi uygulamasında herhangi bir biçimde indirilmesi mümkün değildir.  Önceden indirildiyse de gerekli düzeltme işlemlerinin yaptırılması gerekir. İşletme sahip ve yöneticilerinin bu konuda hassa olmaları önem arz etmektedir.  Daha sonra vergi incelemesi geçirirlerse eğer, bu konuda birtakım vergi cezalarıyla muhatap kalabileceklerini unutmamaları gerekiyor.
Erzak Kolilerinin Yardım Toplayan Kurum ve Kuruluşlara Verilmesi Durumunda: Yardımın verildiği kurum ve kuruluşun statüsü önem arz etmektedir burada.  İşletme kaynaklarından karşılanarak yapılacak yardımların verildiği bu kuruluşların sıradan dernek ya da vakıflar olması durumunda, bunların, işletmeye ait vergilerin hesabında gider ya da indirim konusu yapılması mümkün değildir. 
Ancak, ‘kamuya yararlı’ dernekler ya da ‘vergiden muaf’ statüsündeki vakıflar kanalıyla bu şekilde yapılacak ayni yardımların vergiden indirimi kısmen mümkündür. Sadece ticari işletmelerin değil, gelir vergisi konusuna giren diğer kazanç unsurlarını da elde eden tüm gelir vergisi mükelleflerince bu kapsamda indirilebilecek yardımların üst sınırı, ilgili mükelleflerin gelir vergisi matrahlarının %5’idir. 
Bunu aşan tutarların vergiden düşülmesi mümkün değildir. 
Aşan tutarların dönem sonunda matraha ilave edilmesi gerekmektedir.

Erzak Kolilerinin Gıda Bankacılığı Yapan Kurum ve Kuruluşlara Verilmesi Durumunda: Bu durumda, yapılan ayni yardımın alış bedellerinin tamamının işletmenin vergisinin hesabında gider yazılması mümkündür.
(Abdülmenaf Yakut'un yazısından özetlenmiştir)