.

.

24 Mart 2016 Perşembe

BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE ŞAHIS SİGORTALARINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER-YMM Bülent Çakar-Batı YMM


29.06.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 6327 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla Gelir Vergisi Kanununda bazı değişiklikler yapılmıştır. Maliye Bakanlığı konuya ilişkin olarak 23.10.2012 tarihinde 85 seri nolu Gelir Vergisi Sirküleri yayınlamıştır. Esas itibariyle 29.08.2012 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikler, bireysel emeklilik sistemi ve şahıs sigortalarına ilişkin ödenen katkı payı ve primlerin vergi matrahının tespitinde indirim konusu yapılması ve bunlardan elde edilen gelirlerin vergilendirilmesine yöneliktir.
  1. A. 6327 SAYILI KANUNDAN ÖNCE ŞAHIS SİGORTA PRİMLERİ VE BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİNE ÖDENEN KATKI PAYLARINA İLİŞKİN UYGULAMA
Halen Yürürlükte Olan Hükümlere Göre, Gerek Ücretliler Gerek İşverenler Tarafından Ödenen Şahıs Sigorta Primleri İle Bireysel Emeklilik Katkı Paylarının Gelir Vergisi Stopaj Matrahından İndirimi Mümkündür
Gelir Vergisi Kanunu’nun 63’üncü maddesi uyarınca, şahıs sigortaları için ödenen primler brüt ücretin % 5’i ile sınırlı olarak vergi matrahından indirilebilmektedir. Bireysel emeklilik katkı payı tutarlarının ise ücretin % 10’u ile sınırlı olarak indirilmesi mümkündür. Bir takvim yılı içinde ödenen katkı payı ve şahıs sigorta primleri nedeniyle yapılabilecek indirim tutarı asgari ücretin yıllık tutarını aşamaz.
Ücretlinin eşine ve küçük çocuklarına ait hayat, ölüm, kaza, hastalık, sakatlık, işsizlik, analık, doğum ve tahsil gibi şahıs sigorta poliçeleri için ücretli tarafından ödenen primler ile bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları da yukarıda belirtilen sınırlamalar çerçevesinde indirim konusu yapılmaktadır
Bireysel emeklilik sistemine yapılan katkı paylarının yanı sıra diğer şahıs sigortalarına da prim ödenmesi durumunda, indirim konusu yapılabilecek toplam tutar ücretin % 10’u ve asgari ücretin yıllık tutarıyla sınırlıdır.
Halen Yürürlükte Olan Hükümlere Göre, Mükelleflerin Şahsı İle Eş ve Küçük Çocukları İçin Ödemiş Oldukları Bireysel Emeklilik Katkı Payları ve Şahıs Sigorta Primleri Gelir Vergisi Beyannamesinde Bildirilen Gelirlerden İndirilebilmektedir
GVK’nun 89’uncu maddesi uyarınca, gelir vergisi beyannamesinde bildirilen gelirlerden, mükelleflerin şahsı, eş ve küçük çocukları için ödemiş oldukları bireysel emeklilik sistemi katkı payları ile şahıs sigorta primleri, yine aynı sınırlar dâhilinde indirim konusu yapılmaktadır. Ancak, indirim olarak dikkate alınacak prim ve katkı payı tutarlarının ücret geliri elde edenler için ücretin safi tutarının hesaplanması sırasında ayrıca indirilmemiş olması, eş ve çocukların ayrı beyanname vermeleri durumunda ise kendi gelirlerinden indirim konusu yapmaları gerekmektedir.
Halen Yürürlükte Olan Hükümlere Göre, İşverenler Tarafından Ödenen Özel Sağlık Sigortası Primleri İle Bireysel Emeklilik Katkı Payları Sigorta Primine Tabi Tutulmamaktadır
5510 sayılı Kanun’un 80’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendine göre, 1.10.2008 tarihinden itibaren, işverenler tarafından ödenen ve aylık toplamı asgari ücretin % 30’unu geçmeyen özel sağlık sigortası primleri ve bireysel emeklilik katkı payları prime esas kazanca dahil edilmemekte, böylece söz konusu ödemelerin limitin altında kalan kısımları sigorta primine tabi tutulmamaktadır. Limitin üstünde kalan şahıs sigorta primi ve bireysel emeklilik katkı payı ödemeleri ise “net ödeme” kabul edilmek suretiyle prime tabi tutulmaktadır
Bu hüküm uyarınca diğer şahıs sigortası primleri (hayat, kaza vs.) tamamının sosyal sigorta primi matrahına dahil edilmektedir.
  1. B. 6327 SAYILI KANUNLA ŞAHIS SİGORTA PRİMLERİ VE BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİNE İLİŞKİN DÜZENLEMELER
Bireysel Emeklilik Sistemine Ödenen Katkı Paylarına Devlet Katkısı Getirilmiştir
6327 sayılı Kanunun 29’uncu maddesiyle kişilerin bireysel emeklilik sistemine ödedikleri katkı paylarının % 25’ine karşılık gelen tutarları kadar, devlet katkısı hesaplanması öngörülmüştür. Bir katılımcı için bir takvim yılında ödenen ve Devlet katkısı tutarının hesaplanmasına esas teşkil eden katkı paylarının toplamı, ilgili takvim yılına ait hesaplamaya ilişkin dönemin sona erdiği tarihte geçerli olan brüt asgari ücretin hesaplama dönemine isabet eden toplam tutarını aşamayacaktır. Devlet katkısı uygulaması 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girecektir.
Katılımcılar;
En az üç yıl sistemde kalırlar ise Devlet katkısı ve varsa getirilerinin yüzde onbeşine,
En az altı yıl sistemde kalırlar ise Devlet katkısı ve varsa getirilerinin yüzde otuzbeşine,
En az on yıl sistemde kalırlar ise Devlet katkısı ve varsa getirilerinin yüzde altmışına,
Sistemden vefat veya malûliyet nedeniyle çıkarlarsa, Devlet katkısı ve varsa getirilerinin tamamına,
hak kazanacaklardır.
Emeklilik hakkını kazanmak için en az 10 yıl sistemde bulunmak şartıyla 56 yaşını tamamlamış olmak gerekmektedir.
İşverenler tarafından çalışanları adına ödenen katkı payları üzerinden Devlet katkısı hesaplanmayacaktır.
Kanunun geçici 2’nci maddesinde, 29.5.2012 tarihi itibarıyla bireysel emeklilik sisteminde olup 29 Haziran 2012 tarihinden itibaren iki yıl içinde emeklilik sözleşmesi birikimlerini alarak sonlandıran katılımcıların, daha sonra yeniden bireysel emeklilik sistemine dahil olması durumunda, 31.12.2014 tarihine kadar bireysel emeklilik sistemine ödeyeceği katkı payları için Devlet katkısı hesaplanmayacağı belirtilmiştir.
Bireysel Emeklilik Sistemine İlişkin Vergi Mevzuatındaki Düzenlemeler
Bireysel Emeklilik Sisteminden ve Diğer Şahıs Sigortalarından Elde Edilen Gelirlerin Vergilendirilmesi
6327 sayılı Kanunla Gelir Vergisi Kanununda yapılan değişikliklerle bireysel emeklilik sisteminden ve diğer şahıs sigortalarından elde edilen gelirler menkul sermaye iradı sayılarak vergilendirilme yoluna gidilmiştir. Mevcut düzenlemede, bireysel emeklilik sisteminden emeklilik hakkı kazananlara yapılan ödemeler, Türkiye’de kain ve merkezi Türkiye’de bulunan diğer sigorta şirketlerinden on yıl süreyle prim ödeyenlere yapılan ödemeler ile bireysel emeklilik sistemi veya şahıs sigortalarından vefat, maluliyet ve tasfiye gibi zorunlu nedenlerle ayrılanlara yapılan ödemeler hiçbir suretle vergiye tabi değildi. Bu uygulama 29.08.2012 tarihi itibarıyla sona ermiştir.
Bu tarihten sonra gerek tüzel kişiliği haiz emekli sandıkları, yardım sandıkları ile sigorta ve emeklilik şirketlerinden, gerekse bireysel emeklilik sisteminden yapılan bütün ödemelerin içerdiği irat tutarları (bireysel emeklilik sisteminde Devlet katkılarının ödemeye konu olan kısımlarına isabet eden irat tutarı dahil) menkul sermaye iradı sayılmıştır.
İrat Tutarları Üzerinden Yapılacak Gelir Vergisi Tevkifatı
Tüzel kişiliği haiz emekli sandıkları, yardım sandıkları ile sigorta ve emeklilik şirketleri, birikimli şahıs sigortaları dolayısıyla, emeklilik ve sigorta şirketleri ise, bireysel emeklilik sözleşmeleri dolayısıyla yaptıkları ödemelerde irat tutarları üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapacaklardır.
Sistemden çıkılması nedeniyle toplu ödeme yapılması durumunda, sistemde geçirilen süre ve emeklilik hakkı kazanılıp kazanılmamasına göre; tüzel kişiliği haiz emekli sandıkları, yardım sandıkları ile sigorta ve emeklilik şirketleri %10 veya %15, bireysel emeklilik şirketleri %5, %10 veya %15 arasında değişen oranlarda stopaj yapacaklardır.
Gerek birikimli veya karma bir hayat sigortası ürününün prim ödeme dönemi tamamlandıktan sonra hak sahibine toplu para ödemek yerine, oluşmuş toplu para üzerinden düzenli gelir vermek üzere yapılan yıllık gelir (annuity) ödemelerinde, Hazine Müsteşarlığı tarafından tasdiklenmiş “tarifeler”in teknik esaslarına göre hesaplanan yıllık gelir ödemelerinin içerdiği irat tutarı üzerinden, gerekse bireysel emeklilik sisteminde emeklilik hakkını elde eden katılımcılara toplu para ödemek yerine oluşmuş toplu para üzerinden düzenli gelir vermek üzere, Hazine Müsteşarlığı tarafından tasdiklenmiş “emeklilik gelir planları” çerçevesinde, programlı geri ödeme kapsamında yapılan ödemelerde ödemelerin içerdiği irat tutarı üzerinden tevkifat yapılacaktır.
Tevkifata Tabi Tutulan İrat Tutarları Yıllık Beyanname İle Beyan Edilmeyecektir
6327 sayılı Kanunla değişik Gelir Vergisi Kanununun 86 ncı maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinin (a) alt bendinde yer alan hükme göre, bireysel emeklilik sistemi ve şahıs sigortalarından elde edilen ve tevkifata tabi tutulan iratların tutarı ne olursa olsun yıllık beyanname ile beyan edilmeyecektir.
İşverenler Tarafından Ücretliler Adına Bireysel Emeklilik Sistemine Ödenen Katkı Paylarının Ticari Kazancın Tespitinde İndirimi
6327 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeye göre gerek işverenler gerek personel tarafından bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları ücret matrahından indirilmeyecektir. 6327 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle değişik Gelir Vergisi Kanununun 40’ıncı maddesinin birinci fıkrasının (9) numaralı bendinde yer alan hüküm, işverenler tarafından ücretliler adına bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı paylarının, ücretle ilişkilendirilmeksizin, ticari kazancın tespitinde gider olarak indirilmesine imkan tanımıştır.
Bu kapsamda indirim konusu yapılabilecek tutarın toplamı, ödemenin yapıldığı ayda elde edilen ücretin %15′ini ve yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını aşamayacaktır.
Gerek işverenler tarafından bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları, gerekse Gelir Vergisi Kanununun 63 üncü maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendi kapsamında indirim konusu yapılacak şahıs sigortaları prim ödemelerinin toplam tutarı, ödemenin yapıldığı ayda elde edilen ücretin %15′ini ve yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını da aşamayacaktır.
İşverenler Tarafından Ücretliler Adına Ödenen Şahıs Sigorta Primlerinin Ticari Kazancın Tespitinde İndirimi
Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (9) numaralı bendi kapsamında yapılacak indirim, işverenler tarafından hizmet erbabına yönelik olarak sadece bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı paylarını içermekte olup, şahıs sigorta primlerini içermemektedir.
İşverenlerce ödenen şahıs sigorta primleri, işle ilgili olarak ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için ödenen ücret kapsamında olduğundan, Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinin (1) numaralı bendi çerçevesinde genel gider olarak her hangi bir tutar ve oran sınırlaması olmaksızın indirim konusu yapılabilecektir.
Ödenen Katkı Payı ve Primlerin Vergi Matrahının Tespitinde İndirim Konusu Yapılması
Bireysel Emeklilik Sistemine Ödenen Katkı Paylarının Ücret Matrahından ve Yıllık Beyannameyle Beyan Edilecek Gelirlerden İndirimi
6327 sayılı Kanunla Gelir Vergisi Kanununun 63 ve 89 uncu maddelerinde yapılan değişiklikler uyarınca, 1.1.2013 tarihinden itibaren, ücretliler için vergiye tabi ücret matrahının; yıllık beyanname veren mükellefler için vergi matrahlarının tespitinde bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları indirim konusu yapılamayacaktır.
Ödenen Şahıs Sigorta Primlerinin Ücret Matrahının Tespitinde İndirimi
6327 sayılı Kanunun 5 inci maddesiyle Gelir Vergisi Kanununun 63 üncü maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde yapılan değişiklik uyarınca, 1.1.2013 tarihinden itibaren, vergiye tabi ücret matrahının tespitinde, bireysel emeklilik dışında kalan şahıs sigortaları için ödenen primlerin elde edilen ücretin % 15′ine kadar olan kısmı ücret matrahının tespitinde indirilebilecektir.
Vergiye tabi ücret matrahının tespitinde dikkate alınacak sigorta primleri; sigortanın Türkiye’de kâin ve merkezi Türkiye’de bulunan bir emeklilik veya sigorta şirketi nezdinde akdedilmiş olması şartıyla;
- Ücretlinin şahsına, eşine ve küçük çocuklarına ait birikim priminin alındığı hayat sigortası poliçeleri için hizmet erbabı tarafından ödenen primlerin %50′si ile
- Ölüm, kaza, sağlık, hastalık, sakatlık, işsizlik, analık, doğum ve tahsil gibi şahıs sigorta poliçeleri için hizmet erbabı tarafından ödenen primlerden
müteşekkildir.
İndirim konusu yapılacak primlerin toplamı, ödendiği ayda elde edilen ücretin %15′ini ve yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını aşamayacaktır.
Ödenen Şahıs Sigorta Primlerinin Yıllık Beyanname ile Beyan Edilecek Gelirlerden İndirimi
6327 sayılı Kanunla Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesinde yapılan değişiklik uyarınca, 1.1.2013 tarihinden itibaren, elde edilen gelirler için verilecek yıllık gelir vergisi beyannamelerinde, bireysel emeklilik dışında kalan şahıs sigortaları için ödenen primlerin beyan edilen gelirin % 15′ine kadar olan kısmı matrahın tespitinde indirim konusu yapılabilecektir. Beyan edilen gelir olarak, yıllık gelir vergisi beyannamesinde yer alan indirimler ve geçmiş yıl zararları düşülmeden önceki tutar esas alınacaktır. Bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları hiçbir surette indirim konusu yapılmayacaktır.
Yıllık beyannamede matrahın tespitinde dikkate alınacak sigorta primleri;
- Mükellefin şahsına, eşine ve küçük çocuklarına ait birikim priminin alındığı hayat sigortalarına ödenen primlerin %50′si ile
- Ölüm, kaza, hastalık, sağlık, sakatlık, analık, doğum ve tahsil gibi şahıs sigorta primlerinden
müteşekkildir.
İndirim konusu yapılacak primlerin toplamı, beyan edilen gelirin %15′ini ve yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını aşamayacaktır.
Bu sınırlamaların tespitinde;
- İşverenler tarafından ücretliler adına bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları ile
- Gelir Vergisi Kanununun 63 üncü maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendi ve 89 uncu maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi kapsamında indirim konusu yapılacak prim ödemelerinin toplam tutarı
birlikte dikkate alınacaktır.
Mükelleflerce ödenen primlerin yıllık beyanname ile beyan edilen gelirden indirebilmesi için, bu primlerin ücretin safi tutarının tespitinde ayrıca indirilmemiş olması gerekmektedir.
Mükellefin eş ve çocuklarının ayrı beyanname vermeleri halinde, eş ve çocuklar adına ödenen prim ve katkı payları öncelikle kendi gelirlerinden indirilecektir.
  1. C. 6327 SAYILI KANUN ÖNCESİ UYGULAMA İLE 6327 SAYILI KANUN SONRASI UYGULAMANIN KARŞILAŞTIRILMASI
6327 sayılı Kanundan önce;
-bireysel emeklilik sistemi katılım payları gelirin % 10′unu, asgari ücretin yıllık brüt tutarını aşmamak koşuluyla vergi matrahından indirim olarak dikkate alınabiliyordu.
6327 sayılı kanundan sonra;
-bireysel emeklilik sistemi katılım payları vergi matrahından indirilemeyecektir.
-asgari ücretin yıllık brüt tutarı ile sınırlı olmak üzere bireysel emeklilik sistemi katılım payının % 25′i kadar devlet teşviki verilecektir. Katılımcı devletin katkı payının; üçüncü yılın sonunda % 15, altıncı yılın sonunda % 35, onuncu yılın sonunda % 60, emeklilik durumunda da % 100′üne sahip olabilecektir.
-hak edilen devlet katkı payı vergilendirilmeyecek, sadece neması stopaj yoluyla vergilendirilecektir.
6327 sayılı Kanundan önce;
-işverenlerin çalışanları adına ödedikleri katkı payları ödemenin yapıldığı ayda elde edilen ücretin %10 ve yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını aşmamak kaydıyla ücret matrahı ile ilişkilendirilmeksizin ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınıyordu. (GVK 63/3′üncü maddesi kapsamında, ücretin safi tutarının belirlenmesinde dikkate alınan katkı payları ve prim ödemeleri var ise, bunlar % 10′luk ve asgari ücretin yıllık tutarı ile ilgili sınırlamada dikkate alınmaktadır.)
6327 sayılı kanundan sonra;
-işverenlerin çalışanları adına ödedikleri katkı payları ödemenin yapıldığı ayda elde edilen ücretin %15 ve yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını aşmamak kaydıyla ücret matrahı ile ilişkilendirilmeksizin ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınıyor. (GVK 63/3′üncü maddesi kapsamında, ücretin safi tutarının belirlenmesinde dikkate alınan hayat ve/veya şahıs sigortası prim ödemeleri var ise, bunlar % 15′lik ve asgari ücretin yıllık tutarı ile ilgili sınırlamada dikkate alınacaktır.)
- işverenlerin çalışanları adına ödedikleri katkı payları üzerinden devlet katkısı hesaplanmayacaktır.
6327 sayılı Kanundan önce;
-ücretlinin şahsına, eşine, küçük çocuklarına ait hayat, ölüm, kaza, hastalık vb. şahıs sigorta primlerinin hizmet erbabı tarafından ödenmesi koşuluyla,gelirin % 5′i ve asgari ücretin yıllık brüt tutarı ile sınırlı olmak üzere ücret matrahından indirilebilmektedir. Bu sınırların hesabına, işverenler tarafından katılımcılar adına ödenen bireysel emeklilik katkı payları dâhil edilecektir.
6327 sayılı kanundan sonra;
-ücretlinin şahsına eşine, küçük çocuklarına ait hayat sigorta primlerinin yarısı ile ölüm, kaza, hastalık vb. şahıs sigorta primlerinin hizmet erbabı tarafından ödenmesi koşuluyla, gelirin % 15′i ve asgari ücretin yıllık brüt tutarı ile sınırlı olmak üzere ücret matrahından indirilmektedir. Bu sınırların hesabına, işverenler tarafından katılımcılar adına ödenen bireysel emeklilik katkı payları dâhil edilecektir.
6327 sayılı Kanundan önce;
-bireysel emeklilik sisteminden emekli hakkı kazananlar ile zorunlu nedenlerle ayrılanlara yapılan ödemelerin % 25′i, diğer sigorta şirketlerine 10 yıl prim ödeyenler ile zorunlu nedenlerle ayrılanlara yapılan ödemelerin %10′u gelir vergisinden istisnadır. İstisna edilen tutarlar üzerinden gelir vergisi stopajı yapılmamaktadır.
6327 sayılı kanundan sonra;
-istisna uygulaması kaldırılmıştır.
6327 sayılı Kanundan önce;
-bireysel emeklilik sisteminden ayrılma veya emekli olma durumunda yapılan ödemelerin tamamı menkul sermaye iradı sayılmak suretiyle, belirli oranlarda gelir vergisi stopajına tabidir.
6327 sayılı kanundan sonra;
-bireysel emeklilik sisteminden ayrılma veya emekli olma durumunda yapılan ödemelerin yalnızca irat (nema) kısmına isabet eden tutarları menkul sermaye iradı sayılmak suretiyle, belirli oranlarda gelir vergisi stopajına tabidir. Bakanlar Kurulu stopaj oranlarını belirleyecektir.
6327 sayılı Kanundan önce;
-tüzel kişiliğe haiz emekli sandıkları, yardım sandıkları ile sigorta ve emeklilik sigorta şirketleri tarafından yapılan ödemelerin tamamı menkul sermaye iradı sayılmak suretiyle, belirli oranlarda gelir vergisi stopajına tabidir.
6327 sayılı kanundan sonra;
-tüzel kişiliğe haiz emekli sandıkları, yardım sandıkları ile sigorta ve emeklilik sigorta şirketleri tarafından yapılan ödemelerin yalnızca irat (nema) kısmına isabet eden tutarları menkul sermaye iradı sayılmak suretiyle, belirli oranlarda gelir vergisi stopajına tabidir. Bakanlar Kurulu stopaj oranlarını belirleyecektir.
6327 sayılı Kanundan önce;
-işverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel emeklilik sistemine ödenen tutarlar prime esas kazanca eklenecektir. Ancak aylık toplamı asgari ücretin % 30′unu geçmeyen ödemeler prime esas kazanca tabi tutulmaz.
6327 sayılı kanundan sonra;
-işverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel emeklilik sistemine ödenen tutarlar prime esas kazanca eklenecektir. Ancak aylık toplamı asgari ücretin % 30′unu geçmeyen ödemeler prime esas kazanca tabi tutulmaz.
6327 sayılı Kanundan önce;
-bireysel emeklilik sisteminden ayrılma veya emekli olma nedeniyle yapılan ödemelerde nihai vergileme yapılan ödemelerin tamamı üzerinden alınan tevkifat yoluyla gerçekleşmekte olup, yapılan ödemeler nedeniyle yıllık gelir vergisi beyannamesinin verilmesine yahut verilen beyannameye ilave edilmesine gerek bulunmamaktadır
6327 sayılı kanundan sonra;
-bireysel emeklilik sisteminden ayrılma veya emekli olma nedeniyle yapılan ödemelere konu iratlarda (nemalarda) nihai vergileme tevkifat yoluyla gerçekleşmekte olup, elde edilen iratlar nedeniyle yıllık gelir vergisi beyannamesinin verilmesine yahut verilen beyannameye ilave edilmesine gerek bulunmamaktadır.
6327 sayılı Kanundan önce;
-tüzel kişiliğe haiz emekli sandıkları, yardım sandıkları ile sigorta ve emeklilik sigorta şirketleri tarafından yapılan ödemelerde nihai vergileme yapılan ödemelerin tamamı üzerinden alınan tevkifat yoluyla gerçekleşmekte olup, yapılan ödemeler nedeniyle gelir vergisi beyannamesi verilmesine yahut verilen beyannameye ilave edilmesine gerek bulunmamaktadır.
6327 sayılı kanundan sonra;
-tüzel kişiliğe haiz emekli sandıkları, yardım sandıkları ile sigorta ve emeklilik sigorta şirketleri tarafından yapılan ödemelere konu iratlarda (nemalarda) nihai vergileme tevkifat yoluyla gerçekleşmekte olup, elde edilen iratlar (nemalar) nedeniyle gelir vergisi beyannamesi verilmesine yahut verilen beyannameye ilave edilmesine gerek bulunmamaktadır
 

17 Mart 2016 Perşembe

GELİR VERGİSİ BEYANINDA BİRDEN FAZLA İŞVERENDEN ALINAN ÜCRETLER-2016


Özet: Birden fazla işverenden ücret almış olmak ibaresi, aynı zaman sürecinde birden fazla işverenden ücret almayı kapsadığı gibi, yıl içerisinde iş değişikliği dolayısıyla birden fazla işverenden ücret almayı da kapsamaktadır.Bir şirketin bir başka şirketle birleşmesi veya bir başka şirket tarafından devralındığı hallerde birden fazla işveren olgusu oluşmayacaktır.
İki ayrı kurumda bilirkişilik yapan iki ayrı işverenden ücret geliri elde etmiş sayılır.


I-GİRİŞ Birden fazla işverenden ücret alan kişilerin hangi hallerde beyanname verecekleri ve beyanname verilmesi durumunda beyan edilecek gelirin tespitine ilişkin açıklamalara aşağıda yer verilmiştir.


II-ÜCRETİN TANIMI Ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar[1] ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.
Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması ücretin mahiyetini değiştirmez[2].
Aşağıda yazılı ödemeler de ücret sayılmaktadır[3]:
-Yönetim ve Denetim Kurulları başkanı ve üyeleriyle, tasfiye memurlarına bu sıfatları dolayısıyla ödenen veya sağlanan para, ayın ve menfaatler.
-Bilirkişilere, resmi arabuluculara, eksperlere, spor hakemlerine ve her türlü yarışma jürisi üyelerine ödenen veya sağlanan para, ayın ve menfaatler.
-Sporculara transfer ücreti veya sair adlarla yapılan ödemeler ve sağlanan menfaatler.


III-ÜCRETİ DİĞER GELİR UNSURLARINDAN AYIRAN ÖZELLİKLER  Bir gelirin ücret sayılabilmesinin özellikleri:
a-Bir işverene tabi olma
Herhangi bir ödemenin ücret olarak kabul edilebilmesi için gerekli olan ilk şart çalışanın işverene bağlı çalışmasıdır.
İşveren, hizmet erbabını işe alan, emir ve talimatları dâhilinde çalıştıran gerçek ve tüzel kişilerdir.
b-Belli bir iş yerine bağlı olma İş yeri ticari, sınai, zirai ve mesleki bir faaliyetin yürütülmesi için tahsis edilen veya bu faaliyetlerde kullanılan yerlerdir. Bu yerlere bağlılık, hukuki anlamda bir bağlılıktır. Hizmetin mutlaka fiilen işyerinde yapılması zorunlu değildir.
c-Hizmetin karşılığı olarak bir ödemenin yapılması
Hizmet erbabının işverenden ücret almış sayılabilmesi için, ödemenin bir hizmet karşılığı olması gerekir. Bu ödeme nakit veya ayın şeklinde olabilir.


IV-ÜCRET GELİRİNİN VERGİLENDİRME ŞEKLİ                                                                                                                     Ücret gelirleri iki şekilde vergilendirilmektedir. Diğer ücretler ve Gerçek ücretler.


1-Diğer Ücretler  Aşağıda yazılı hizmet erbabının safi ücretleri takvim yılı başında geçerli olan ve sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücretin yıllık brüt tutarının % 25’idir.
Kazançları basit usulde tespit edilen ticaret erbabı yanında çalışanlar, özel hizmetlerde çalışan şoförler, özel inşaat sahiplerinin ücretle çalıştırdığı inşaat işçileri, gayri menkul sermaye iradı sahibi yanında çalışanlar, gerçek ücretlerinin tespitine imkan olmaması sebebiyle, Danıştayın müsbet mütelaasıyla, Maliye Bakanlığınca bu kapsama alınanlar.
Diğer ücretler için yıllık beyanname verilmez, diğer gelirler nedeniyle beyanname verilmesi halinde de bunlar beyannameye ithal edilmez[5].
2-Gerçek Ücretler  Ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde ilke olarak gerçek usul kabul edilmiştir. Vergi, gelirin gerçek ve safi tutarı üzerinden alınmaktadır.
Ücretin safi tutarı, işveren tarafından verilen para ve ayınlarla sağlanan menfaatler toplamından aşağıdaki indirimler yapıldıktan sonra kalan miktardır.
Bu indirimler şunlardır:
-Emekli aidatı ve sosyal sigorta primleri,
-OYAK ve benzeri kamu kurumlarınca yapılan yasal kesintiler,
-Sosyal güvenlik destekleme primi,
-Şahıs sigorta primleri,
-Bireysel emeklilik katkı payları,
-Sendikalara ödenen aidatlar (işçi ve memur sendikaları),
-Sakatlık indirimi.


Gerçek usule tabi ücretlerin vergilendirilmesi iki şekilde yapılmaktadır:
a-Kesinti Yoluyla Vergilendirme: Bu vergilendirme, ücretin ödenmesi sırasında sorumlular tarafından verginin kesilerek vergi dairelerine yatırılması şeklindedir.
b-Ücretin Yıllık Beyanname ile Beyan Edilmesi: GVK nın toplama yapılmayan haller ile ilgili 86. maddesinin ücretlere ilişkin hükmü aşağıdaki gibidir. Bu maddeden ücretlerin hangi hallerde beyan edilmeyeceği belirtilmiştir.“Toplama yapılmayan haller: Madde 86- Aşağıda belirtilen gelirler için yıllık beyanname verilmez, diğer gelirler için beyanname verilmesi halinde bu gelirler beyannameye dahil edilmez.
1. Tam mükellefiyette; a) …..
b) Tek işverenden alınmış ve tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücretler (birden fazla işverenden ücret almakla beraber ücret dışındaki gelirleri için beyanname vermek zorunda olmayan ve birden sonraki işverenden aldıkları ücretlerinin toplamı, 103. maddede yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aşmayan mükelleflerin, tamamı tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücretleri dahil),
c) Vergiye tâbi gelir toplamının [(a) ve (b) bentlerinde belirtilenler hariç] 103. maddede yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aşmaması koşuluyla, Türkiye’de tevkifata tâbi tutulmuş olan; birden fazla işverenden elde edilen ücretler, menkul sermaye iratları ve gayrimenkul sermaye iratları,
d) …
2. Dar mükellefiyette, tamamı Türkiye’de tevkif suretiyle vergilendirilmiş olan; ücretler, serbest meslek kazançları, menkul ve gayrimenkul sermaye iratları ile diğer kazanç ve iratlar.”
Bu hükme göre, tam mükellef gerçek kişiler tevkif yoluyla vergilendirilmiş, tek işverenden alınan ücretleri için yıllık gelir vergisi beyannamesi vermeyeceklerdir. Birden fazla işverenden ücret geliri elde edilmesi durumunda, birden sonraki işverenden alınan ücretlerin toplamının gelir vergisi tarifesinin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı (2011 yılı gelirleri için 23.000 lira) aşması halinde birinci işverenden alınan da dahil olmak üzere ücret gelirlerinin tamamı beyan edilecektir.
Birden fazla işverenden ücret alınması halinde, birinci işverenden alınan ücretin hangisi olacağı serbestçe belirlenebilecektir.
Tevkifata tabi tutulmamış ücret gelirleri (Gelir Vergisi Kanununun 64 üncü maddesinde yer alan diğer ücretler hariç)[6] için tutarı ne olursa olsun yıllık beyanname verilecektir.
Dar mükellef gerçek kişiler, tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücret gelirleri için beyanname vermeyeceklerdir. Bu uygulamada, ücret tutarının ve işveren sayısının bir önemi bulunmamaktadır.


Elde ettikleri ücret gelirleri nedeniyle beyanname vermek zorunda olanlar;
a-Birden fazla işverenden kesinti yoluyla vergilendirilmiş ücret geliri elde eden ücretlilerden, birden sonraki işverenden aldıkları ücretlerin toplamı 23.000 TL’yi (2011 yılı gelirleri için Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesinde yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutar) aşan ücretliler,
b-Ücretlerini yabancı bir memleketteki işverenden doğrudan doğruya alan hizmet erbabı (istisna kapsamında olanlar hariç),
c-İstisnadan faydalanmayan yabancı elçilik ve konsolosluk memur ve hizmetlileri,
d-Maliye Bakanlığınca yıllık beyanname ile bildirilmesi gerekli görülen ücret ödemesi yapılanlar,
e-Ücreti kesinti yoluyla vergilendirilmeyen yukarıda sayılanlar dışında kalan ücretliler.


V-BİRDEN FAZLA İŞVERENDEN ALINAN ÜCRETLERİN BEYANI VE VERGİNİN HESABI  Birden fazla işverenden ücret alan ve birden sonraki işverenden aldıkları ücretlerin toplamı Gelir Vergisi Kanununda yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı 23.000 TL’yi(2011 yılı için) aşmayan mükelleflerin, tamamı kesinti yoluyla vergilendirilmiş ücretleri yıllık beyanname ile beyan edilmeyecektir.
Ancak, birden sonraki işverenden alınan ücretlerin toplamı 23.000 TL’yi aşması durumunda, ücretlerin tamamı (ilk işverenden alınan ücrette dâhil olmak üzere) yıllık beyannameye dâhil edilecektir.
Beyannamede brüt ücretlerin toplamı üzerinden hesaplanan vergiden, yıl içinde işverenlerce kesilen vergiler mahsup edilecek ve çıkan fark vergi olarak ödenecektir.


Birden fazla işverenden ücret alınması halinde, birinci işverenden alınan ücretin hangisi olacağı ücretli tarafından serbestçe belirlenecektir. Buna göre, mükelleflere en yüksek ücreti birinci işverenden elde edilmiş ücret olarak kabul edebileceklerdir.


Birden Fazla İşveren Konusunda Özellikli Durumlar

Burada dikkat edilmesi gereken husus, yıl içerisinde ücret alınan işveren sayısıdır. Birden fazla işverenden ücret almış olmak ibaresi, aynı zaman sürecinde birden fazla işverenden ücret almayı kapsadığı gibi, yıl içerisinde iş değişikliği dolayısıyla birden fazla işverenden ücret almayı da kapsamaktadır. Örneğin nisan sonunda bir işyerinden ayrılan, temmuzda yeni iş bularak orada işe başlayan bir ücretli de yıl içerisinde birden fazla işverenden ücret aldığından, yukarıdaki kurallara tabi olacaktır.


Birden fazla işverenden ücret geliri elde etme durumuna, özellikle grup şirketlerde veya holding yapılanmalarında karşımıza çıkan iştirak ilişkilerinde, bir şirkette görev yapan bir kişinin, iştirak konumundaki şirketlerde de asıl şirketi temsilen yönetim kurulu üyeliklerini üstlenmesi ve bu ek görevleri karşılığında ücret veya huzur hakkı gibi gelir elde etmesi durumunda karşımıza çıkmaktadır.


Bir şirketin bir başka şirketle birleşmesi veya bir başka şirket tarafından devralındığı hallerde ise ücretlilere vergi oranı birleşme veya devir öncesi ödenen ücretler de nazara alınarak uygulanacağından ve ayrıca tüzelkişi işverenin tüzelkişiliği birleşilen veya devralan şirketin tüzelkişiliği içerisinde varlığını sürdüreceğinden, birden fazla işveren olgusu oluşmayacaktır.


İki ayrı kurumda bilirkişilik yapan iki ayrı işverenden ücret geliri elde etmiş sayılır.
Adliye Bakanlığına bağlı mahkemelerde bilirkişilik yapanların elde etiği bilirkişilik ücreti tek bir işverenden mi yoksa adliye veznelerinin her biri ayrı bir iş veren mi olduğu konusunda tereddütler bulunmaktadır. Bu konuda elde ettiğimiz son görüş aşağıdaki gibidir[10].Bu görüş ile tartışmalara son verildiği anlaşılmaktadır.

Ancak, bu konunun bir genel tebliğ haline getirilmesi uygulamadaki tereddütleri giderecektir.“Farklı Hukuk Mahkemeleri tarafından görevlendirilen bilirkişilere ödenen ücretlerin, tek vezneden tahakkuk ettirilip ödenmesi halinde tek işverenden elde edilen ücret olarak değerlendirilmesi, ayrı veznelerce tahakkuk ettirilip ödenmesi durumunda ise ayrı tahakkuk yapan her bir veznenin ayrı bir işveren olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, bilirkişi ücretlerinin doğrudan davacılardan tahsil edilmesi durumunda ise her bir ödeme, ödemeyi yapan birimler itibariyle ayrı işverenlerden yapılan ücret ödemesi olarak değerlendirilecektir.”


ÖRNEK 1: (A), 2011 yılında üç ayrı işverenden ücret geliri elde edilmiş ve ücretlerin tamamı kesinti yoluyla vergilendirilmiştir[11].
(A), 2011 yılında üç ayrı işverenden ücret geliri elde edilmiş ve ücretlerin tamamı kesinti yoluyla vergilendirilmiştir. Birinci işverenden alınan ücret 50.000 TL
İkinci işverenden alınan ücret 12.000 TL
Üçüncü işverenden alınan ücret 10.000 TL
Beyan edilecek gelir tutarı Yok
Örnekte yer alan ve birinci işverenden alınan ücret toplama dâhil edilmeyecek olup, ikinci ve üçüncü işverenden alınan (12.000 TL + 10.000 TL=) 22.000 TL ücretler toplamı 23.000 TL’lik beyan sınırını aşmadığından ücret gelirlerinin tamamı beyan edilmeyecektir.








ÖRNEK 2: (A), 2011 yılında üç ayrı işverenden ücret geliri elde edilmiş ve ücretlerin tamamı kesinti yoluyla vergilendirilmiştir.
(A), 2011 yılında üç ayrı işverenden ücret geliri elde edilmiş ve ücretlerin tamamı kesinti yoluyla vergilendirilmiştir.                                                                                                                                                                             Birinci işverenden alınan ücret 20.000 TL
İkinci işverenden alınan ücret 15.000 TL
Üçüncü işverenden alınan ücret 10.000 TL
Beyan edilecek gelir tutarı 45.000 TL
Örnekte yer alan ve birinci işverenden alınan ücret toplama dâhil edilmeyecek olup, ikinci ve üçüncü işverenden alınan (15.000 TL + 10.000 TL=) 25.000 TL ücretler toplamı 23.000 TL’lik beyan sınırını aştığından ücret gelirlerinin tamamı beyan edilecektir.


Birden Fazla İşverenden Elde Edilen Ücret Gelirleri Diğer Gelir Unsurlarının Birlikte Elde Edilmesi Durumunda Vergi Matrahı
Birden fazla işverenden elde edilen ücret gelirleri diğer gelir unsurlarının birlikte elde Edilmesi Durumunda Vergi Matrahının tespitine ilişkin örnekler aşağıdadır.


ÖRNEK 1: Serbest meslek erbabı (C) serbest meslek kazancının yanında tamamı kesinti yoluyla vergilendirilmiş iki işverenden ücret geliri elde etmiştir.
Serbest meslek kazancı 20.000 TL
Birinci işverenden alınan ücret 30.000 TL
İkinci işverenden alınan ücret 10.000 TL
Beyan edilecek gelir tutarı 20.000 TL
Mükellef elde etmiş olduğu serbest meslek kazancı nedeniyle beyanname verecektir. Birinci işverenden alınan hariç, ikinci işverenden alınan ücret geliri ise 23.000 TL’lik beyan sınırını aşmadığından ücret gelirlerini beyannameye dâhil edilmeyecektir.


ÖRNEK 2: (D)’nin tamamı üzerinden tevkifat yapılmış olan 2011 yılı gelirleri aşağıdaki gibidir.
Birinci işverenden alınan ücret 30.000 TL
İkinci işverenden alınan ücret 20.000 TL
İşyeri kira geliri (Brüt) 40.000 TL
Beyan edilecek gelir tutarı 40.000 TL
Mükellefin birden sonraki işverenden aldığı ücret geliri olan 20.000 TL, 23.000 TL’lik beyan sınırını aşmadığından, ücret gelirleri beyan edilmeyecektir.
Tevkifata tabi işyeri kira geliri ise 2011 yılı için geçerli olan 23.000 TL’lik beyanname verme sınırını aştığından mükellef sadece bu gelirini beyan edecektir.


ÖRNEK 3: Serbest meslek erbabı (E) 2011 yılında serbest meslek kazancı yanında tamamı tevkif yoluyla vergilendirilmiş iki işverenden ücret geliri ile işyeri kira geliri bulunmaktadır.
Serbest meslek kazancı 10.000 TL
Birinci işverenden alınan ücret 25.000 TL
İkinci işverenden alınan ücret 20.000 TL
İşyeri kira geliri (Brüt) 15.000 TL
Beyan edilecek gelir tutarı 25.000 TL                                                                                                                                 
Serbest meslek kazancı nedeniyle beyanname verilecektir. Birinci işverenden alınan hariç, ikinci işverenden alınan ücret geliri ise 23.000 TL’lik beyan sınırını aşmadığından ücret gelirleri beyannameye dâhil edilmeyecektir.
Serbest meslek kazancı ve işyeri kira geliri tutarının toplamı 23.000 TL’lik beyan sınırını aştığından, işyeri kira geliri beyannameye dâhil edilecektir.


ÖRNEK 4: (F), üç ayrı şirkette yönetim kurulu üyesi olup, 2011 yılında elde ettiği ücret gelirlerinin tamamı tevkif yoluyla vergilendirilmiştir. Ödevli ayrıca 15.000 TL konut kira geliri elde etmiştir.
Birinci işverenden alınan ücret 30.000 TL
İkinci işverenden alınan ücret 10.000 TL
Üçüncü işverenden alınan ücret 20.000 TL
Konut kira geliri 15.000 TL
Beyan edilecek gelir tutarı 75.000 TL
Ödevli, birden fazla işverenden aldığı ücret gelirinin yanı sıra mesken geliri elde etmiştir. Beyanname verilip verilmeyeceği öncelikle ücret gelirleri dikkate alınarak değerlendirilecektir.
Ücret gelirleri ile ilgili olarak birinci işverenden alınan ücret hariç, ikinci ve üçüncü işverenden alınan ücretlerin toplamı (10.000 TL+20.000 TL) 30.000 TL, 23.000 TL’lik beyan sınırını aştığı için birinci işverenden alınan ücret de dâhil olmak üzere ücret gelirlerinin tamamı olan 60.000 TL beyan edilecektir.
Konut kira geliri ise 2011 yılı için belirlenen 2.800 TL’lik istisna tutarını aştığından tamamı beyannameye dâhil edilecektir.


ÖRNEK 5: (G)’nin 2011 yılı gelirleri aşağıdaki gibi olup, ücret gelirleri ile işyeri kira gelirleri tevkif yoluyla vergilendirilmiştir.
Birinci işverenden alınan ücret 25.000 TL
İkinci işverenden alınan ücret 15.000 TL
Konut kira geliri 20.000 TL
İşyeri kira geliri (Brüt) 10.000 TL
Beyan edilecek gelir tutarı 32.000 TL
Birinci işveren hariç, ikinci işverenden alınan ücret tutarı 23.000 TL’lik beyan sınırını aşmadığından ücret gelirleri beyan edilmeyecektir.


Mesken kira geliri 2011 yılı için belirlenen 2.800 TL’lik istisna tutarını aştığından tamamı beyan edilecektir.
Konut kira gelirinin istisna tutarını aşan kısmı ile işyeri kira geliri toplamı 23.000 TL’lik beyan sınırını aştığı için, tevkifata tabi tutulmuş olan işyeri kira geliri de konut kira geliri ile birlikte beyan edilecektir.
Beyannamede brüt ücretlerin toplamı üzerinden hesaplanan vergiden, yıl içinde işverenlerce kesilen vergiler mahsup edilecek ve çıkan fark vergi olarak ödenecektir.


Birden Fazla İşverenden Elde Edilen Ücret Gelirleri Diğer Gelir Unsurlarının Birlikte Elde Edilmesi Durumunda Vergi Matrahı ve Gelir Vergisinin Hesabı  Diğer taraftan, 2011 takvim yılında elde edilen ücret ve diğer gelirlerin vergilendirilmesinde uygulanacak tarife 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesinde belirlenmiş olup, ücret geliri ile diğer gelir unsurlarının birlikte beyan edilmesi ve beyannamedeki toplam gelirin 53.000 TL’yi aşması nedeniyle, gelir vergisinin hesaplanması 75 Sıra No.lu Gelir Vergisi Sirkülerinde yapılan açıklamalara göre yapılacaktır.
Buna göre, 2011 takvim yılına ilişkin olup, yıllık gelir vergisi beyannamesinde 53.000 TL’yiaşacak şekilde ücretle birlikte diğer gelirlerin de beyan edilmesi durumunda, 53.000 TL’yiaşan tutarın ücret gelirine isabet eden kısmına daha düşük vergi oranının uygulanması gerekmekte olup, ücret geliri nedeniyle eksik hesaplanması gereken vergi tutarı aşağıda gösterilen şekilde hesaplanabilecektir.
– Beyannameye dahil edilen tüm gelirlerin toplamından oluşan Vergiye Tabi Gelir (Matrah)üzerinden, tarifenin ücret dışındaki gelirler için geçerli olan vergi oranları esas alınarakgelir vergisi hesaplanacak,
– Beyannameye dahil edilen ücret gelirinin, beyan edilen toplam gelir içindeki oranı bulunarak, bu oranın toplam Vergiye Tabi Gelirin (Matrah) 53.000 TL’yi aşan kısmınauygulanması sonucunda ulaşılacak tutara %8 oranının uygulanması suretiyle, beyan edilen ücret geliri dolayısıyla toplam vergiden indirilecek gelir vergisi tutarı hesaplanacak,(Beyan Edilen Ucret Dolayısıyla Toplam Vergiden İndirilecek Gelir Vergisi = ((Beyan Edilen Toplam Matrah – 53.000) x Ucretin Beyan Edilen Toplam Gelir İçindeki Oranı x (% 8) )
– Ücret geliri dolayısıyla eksik hesaplanması gereken vergi tutarının, beyannamedeki tümgelirlerin toplamından oluşan matrah üzerinden hesaplanan vergi tutarından düşülmesisuretiyle, beyannamede gösterilecek “hesaplanan gelir vergisi” tutarı bulunmuş olacaktır.






ÖRNEK:

(A)’nın 2011 yılına ilişkin Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesindeki gelirleri aşağıdaki gibidir[12].
Beyan Edilen Serbest Meslek Kazancı 40.000 TL
Beyan Edilen Ücret Geliri (1.İşverenden Alınan, Tevkifata Tabi Tutulmuş) 26.800 TL
Beyan Edilen Ücret Geliri (2.İşverenden Alınan, Tevkifata Tabi Tutulmuş) 25.000 TL
Vergiye Tabi Gelir ( Matrah) (40.000 TL + 26.800 + 25.000=) 91.800 TL


Serbest meslek kazancı nedeniyle her halükarda beyanname verilecektir.



Birinci işveren hariç, ikinci işverenden alınan ücret tutarı 23.000 TL’lik beyan sınırını aştığından birinci işverenden alınan ücret geliri dahil ücret gelirinin tamamı da beyan edilecektir.


Mükellef yıl içinde (5.156 TL + 4.670 TL=) 9.826 TL kesinti yoluyla vergi ödemiştir.


Diğer taraftan, 2011 takvim yılında elde edilen ücret ve diğer gelirlerin vergilendirilmesinde uygulanacak tarife 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesinde belirlenmiş olup, ücret geliri ile diğer gelir unsurlarının birlikte beyan edilmesi ve beyannamedeki toplam gelirin 53.000 TL’yi aşması nedeniyle, gelir vergisinin hesaplanması 75 Sıra No.lu Gelir Vergisi Sirkülerinde yapılan açıklamalara göre yapılacaktır.


Buna göre, gelir vergisi tutarı aşağıdaki şekilde hesaplanacaktır:

  • Beyan Edilen Vergiye Tabi Gelir (Matrah) Üzerinden Hesaplanan Vergi                                                                 [(91.800- 53.000) X % 35 + 12.230=] 25.810 TL

  • Beyan Edilen Ücret Gelirinin Beyan Edilen Toplam Gelir İçindeki Oran [(51.800) / 91.800=] % 56

  • 53.000 TL’yi Aşan Vergiye Tabi Gelirin (Matrah), Beyan Edilen Ücret Gelirine Tekabül Eden Kısmı
    [(91.800 – 53.000) X % 56=] 21.728 TL

  • Beyan Edilen Ücret Geliri Dolayısıyla Eksik Hesaplanacak Gelir Vergisi (21.728 X % 8=) 1.738 TL
    Hesaplanan Gelir Vergisi (25.810 – 1.738 smile ifade simgesi 24.072TL

  • Mahsup Edilecek Gelir Vergisi Toplamı
    (5.156 + 4.670 smile ifade simgesi 9.826 TL

  • Ödenecek Gelir Vergisi (24.072– 9.826 smile ifade simgesi 14.246TL


15 Mart 2016 Salı

ŞİRKETLERDE ESKİ YÖNETİCİLER KURTULDU

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un mükerrer 35. maddesine, 4/6/2008 tarihli Kanun’la eklenen aşağıda yazılı beşinci ve altıncı fıkralar Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.

AATUHK, mük. m. 35, f. 5: “Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulur. AATUHK, mük. m. 35, f. 6: Kanuni temsilcilerin sorumluluklarına dair 213 sayılı VUK’ta yer alan hükümler, bu maddede düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmaz.” İptal edilen bu düzenlemelere göre 2008’den bu yana, eski kanuni temsilci döneminde doğan vergi borçlarından yeni kanuni temsilci yanında, eskisini de müteselsilen sorumlu tutulmakta idi.
Dava konusu olayda; vergi idaresi, bir limited şirketin ödenmeyen vergi borcunun tahsili amacıyla, eski kanuni temsilcisinin arabasına haciz uygulamıştır. Eski temsilci ödeme emrinin iptali amacıyla vergi mahkemesine dava açmış, dosya temyiz yoluyla Danıştay’ın önüne gelince de mük. 35. maddenin son iki fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu düşünülmüş ve dosya Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmiştir.
Yüksek Mahkeme önce beşinci fıkranın Anayasa’ya uygunluğunu değerlendirmiştir. Ve aşağıdaki gerekçelerle Anayasa’ya aykırı olduğuna karar vermiştir:
• Müteselsil sorumluluk müessesesi, amme alacağını güvence altına almak bakımından öngörülebilir. Ancak amme alacağının ödenmesi gerektiği zamanda görevde olmayan ve müdahale şansı bulunmayan eski yöneticinin sorumlu tutulması adalet ve hakkaniyet ilkelerine uygun olmaz.
• “Kanuni temsilcinin kendi kusurundan kaynaklanmayan bir nedenle, başkasının eylem ve ihmali sonucu oluşan sorumluluğa ortak olması belirsiz ve güvencesiz bir durum yaratır.”.
• Böyle bir durum Anayasa’da yazılı hukuk devleti ilkesine dolayısıyla hukuk güvenliği ve belirlilik ilkelerine de aykırıdır. Anayasa Mahkemesi mük. 35. maddenin son fıkrasını iptal ederken de özellikle aşağıdaki gerekçeleri kullanmıştır:
• 213 sayılı VUK’un 10. maddesinde kanuni temsilciler için kabul edilen sorumluluk türü kusur sorumluluğudur. Oysa itiraza konu kuraldan kaynaklanan sorumluluk kusursuz sorumluluktur. Yani eski kanuni temsilci kusuru olmasa da sorumlu tutulmaktadır. Doğru olan 10. madde düzenlemesidir.
• İptal edilen son fıkra, bu konuda hangi düzenlemenin uygulanacağı konusunda maddi belirsizlik doğurmaktadır. Bu da hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz. Ne diyelim?
• Eski yöneticilere “gözünüz aydın olsun” diyelim.
• Yeni yöneticilere “yönetimi alırken, aman ha gözünüzü dört açın” diyelim.
• Vergi idaresine de “geçmiş olsun” diyelim.
(1) E. 2014/144, K. 2015/29, RG.3 Nisan 2015.
PROF. DR. Nurettin BİLİCİ

14 Mart 2016 Pazartesi

11 Mart 2016 Cuma

Kira zararlarınızı Ticari karlarınızdan indirebilirsiniz...



Gelir Vergisinde zarar mahsubuna ilişkin düzenleme, 193 sayılı GVK’nın “Zararların Karlara Takas ve Mahsubu” başlıklı 88. maddesinde yer almakta olup, bu maddeye göre;
- Gelirin toplanmasında gelir kaynaklarının bir kısmından hasıl olan zararlar (80'inci maddede yazılı diğer kazanç ve iratlardan doğanlar hariç) diğer kaynakların kazanç ve iratlarına mahsup edilir.
- Bu mahsup neticesinde kapatılmayan zarar kısmı, müteakip yılların gelirinden indirilir. Arka arkaya beş yıl içinde mahsup edilmeyen zarar bakiyesi müteakip yıllara naklolunamaz.
- Menkul ve gayrimenkul sermaye iratlarında, gider fazlalığından doğanlar hariç, sermayede vukua gelen eksilmeler zarar addolunmaz.
- Tam mükellefiyette yurt dışı faaliyetlerden doğan zararlar faaliyette bulunulan ülkenin vergi kanunlarına göre beyan edilen vergi matrahlarının (zarar dahil) her yıl o ülke mevzuatına göre denetim yetkisi verilen kuruluşlarca rapora bağlanması ve bu raporun aslı ile tercüme edilmiş bir örneğinin Türkiye'deki ilgili vergi dairesine ibrazı halinde mahsup edilebilecektir. Denetim kuruluşlarınca hazırlanacak raporun ekinde yer alan vergi beyanlarının, bilanço ve kâr-zarar cetvellerinin o ülkedeki yetkili mali makamlarca onaylanması zorunludur. Faaliyette bulunulan ülkede denetim kuruluşu olmaması halinde, her yıla ait vergi beyannamesinin, o ülke yetkili makamlarından alınan birer örneğinin mahallindeki Türk elçilik ve konsoloslukları, yoksa orada Türk menfaatlerini koruyan ülkenin aynı mahiyetteki temsilcilerine onaylatılarak, aslının ve tercüme edilmiş bir örneğinin ilgili vergi dairesine ibrazı yeterlidir.
- Türkiye'de mahsup edilen yurt dışı zararın, ilgili ülkede de mahsup edilmesi halinde, Türkiye'deki beyannameye dahil edilecek yurt dışı kazanç, mahsuptan önceki tutar olacaktır.
- Türkiye'de Gelir Vergisi'nden istisna edilen kazançlarla ilgili yurt dışı zararlar, yurt içindeki kazanç ve iratlardan mahsup edilmez.
- Bu maddenin uygulamasıyla ilgili usul ve esasları belirlemeye Maliye ve Gümrük Bakanlığı yetkilidir denilmektedir. 


MAHSUBUNA İMKAN BULUNMAYAN ZARARLAR
Çalınan ve/veya kaybolan para veya mal bedeli dolayısıyla oluşan zararlar ile kanunen kabul edilmeyen giderlerden kaynaklanan zararlar,
Müteakip beş yılın kazanç ve iratlarından mahsup edil(e)meyen geçmiş yıl zararları,
Faaliyetini terk eden mükelleflerin terk dönemine ve geçmiş yıllara ait zararı,
Ölüm halinde ölene ait ilgili yıl ve mahsup edilemeyen geçmiş yıl zararları,
Rıza’en matrah beyan eden mükelleflerin ilgili yıl veya geçmiş yıl zararları,
Vergiden istisna edilmiş faaliyetlerle ilgili zararlar,
Türkiye’de gelir vergisi’nden istisna edilen kazançlarla ilgili yurt dışı zararlar,
Mükellef yurt dışı faaliyetiyle ilgili zararlarını faaliyette bulunulan ülkenin vergi kanunlarına göre denetim yetkisi verilen kuruluşlarca rapora bağlanması ve raporun aslı ve tercüme edilmiş bir örneğinin Türkiye’deki ilgili vergi dairesine ibrazını sağlayamazsa bu yurt dışı zararlar,
Konut olarak kiraya verilen bir adet gayrimenkulün iktisap yılından itibaren beş yıl süre indirim konusu yapılan iktisap bedelinin % 5’inden indirilmeyen kısmı,
Sahibi bulundukları konutları kiraya verenlerin elde ettikleri kira gelirlerinden yasada belirtilen giderler düşüldükten sonra kendi ödedikleri kira bedelinin indirilemeyen kısmı,
Değer artış kazançlarında ve arızi kazançlarda meydana gelen zararlar diğer kaynakların kazanç ve iratlarından mahsup edilemez. 


Örnek : Mükellefin 2010 yılı gelirleri aşağıdaki gibi olup bununla birlikte bulundugu şehirden başka bir şehirde mesken kira geliri elde etmiştir.
Elde ettiği kira gelirine karşılık kendiside kirada oturup mesken kira geliri elde ettiği gayrimenkulden dolayıda kredi faizi ödenmiştir. 


Ticari Kazanç 30.000, - TL
Yıl içinde hesaplanarak ödenen Geçici Vergi Toplamı 4.500.- TL
Mesken kira geliri (brüt) 9.600, - TL 


Buna karşılık gayrimenkul sermaye kazancından dolayı giderleride 4.800.- TL kira gideri ile 6.000.- TL kredi faizidir. 

Mükellef ticari kazancı olması dolayısıyla GVKnın 21 inci maddesinde yer alan istisnadan yararlanmayacağından mesken kira gelirinin tamamını beyanına dahil edecektir. Mükellef GMSİ beyanında gerçek gider yöntemini seçecek 10.800.- TL giderinin tamamını indirim konusu yapacaktır. 

Ticari Kazanç 30.000, - TL 

Mesken kira geliri (brüt) 9.600, - TL
GMSİ Gerçek gider (-) 10.800.- TL
GMSİ Zararı (-) 1.200.- TL 


Vergiye Tabi Matrah 28.800.- TL
Hesaplanan Gelir Vergisi 5.796.- TL
Geçici Vergi Mahsubu(-) 4.500.- TL
Ödenecek Gelir Vergisi 1.296.- TL 


Yıldırım ERCAN  www.huseyinust.com 

7 Mart 2016 Pazartesi






e-Fatura Yerine Kağıt Fatura Düzenlenmesi ve KDV durumu






14.12.2012 tarihinde yayımlanan 421 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nin ''5.4'' bölümünde; “Elektronik fatura uygulamasına dâhil olma zorunluluğu getirilen mükellefler elektronik fatura uygulamasına kayıtlı olan diğer mükelleflere kâğıt ortamında fatura düzenleyemezler; düzenlemeleri halinde kâğıt ortamında düzenlenen bu faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır.”

hükmü geçerliydi.



421 Seri No.lu Tebliğ, elektronik fatura düzenlemesi gerektiği halde düzenlemeyen firmalara ilişkin regülasyonu esas aldığından, şirketlerin elektronik fatura düzenlemesi gerektiği halde kağıt ortamında fatura düzenlediği sonradan anlaşılan firmalardan alınan kağıt ortamında düzenlenen faturaların geçerli olup olmayacağı konusu uzun süre tartışma konusu olmuştur. 



e-Faturaya İlişkin 14.12.2012 Tarihinde Yayımlanan 421 Sıra No’lu VUK Genel Tabliği’ nden Sonraki Gelişmeler

Yukarıda bahsettiğimiz 421 Sıra No.lu VUK Tebliği’nin yürürlükten kaldırılmadan önceki “5.4” bölümünde yer alan hükümleri 04.04.2015 tarihinde yayımlanan 448 No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile kaldırılmıştır.



Aynı Tebliğ'in; “Sorumluluk ve Cezai Yaptırımlar” başlıklı 5'inci bölümünde; “Elektronik fatura uygulamasına dâhil olma zorunluluğu getirilen mükellefler elektronik fatura uygulamasına kayıtlı olan diğer mükelleflere kâğıt ortamında fatura düzenleyemezler; düzenlemeleri halinde kâğıt ortamında düzenlenen bu faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır.”  hükümleri yer almaktayken, bu kısım 448 sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile 04.04.2015 tarihinden itibaren kaldırılmış ve “9. Sorumluluk ve Cezai Müeyyideler” başlıklı bölümü yeniden düzenlenerek;



“Elektronik fatura uygulamasına dâhil olan mükelleflerin elektronik fatura uygulamasına kayıtlı olan diğer mükelleflere düzenleyecekleri faturaların elektronik fatura olması zorunludur. Bu zorunluluğa uymayan mükellefler hakkında Vergi Usul Kanunu'nda öngörülen cezai hükümler uygulanacaktır.”' hükmüne yer verilmiştir.



Vergi Usul Kanunu’nun ilgili maddesi uyarınca elektronik bir belge niteliğinde olan elektronik faturanın taraflarca düzenlenme ve alınma mecburiyeti bulunmaktadır. Vergi Usul Kanunu’nda ve diğer vergi kanunlarında faturaya ilişkin olarak yer alan hükümler elektronik fatura için de geçerlidir.



Buna ilave olarak; Vergi Usul Kanunu’nun 231. maddesinde faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami 7 gün içinde düzenleneceği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.





Buna göre, elektronik fatura uygulamasına dâhil olan mükelleflerin;

·                                 faturalarını kağıt ortamında değil mutlaka elektronik ortamda düzenlemeleri,

·                                 kendilerine gönderilen e-faturaları almaları,

·                                 kağıt ortamında düzenlenen faturaların “hiç düzenlenmemiş” sayılmayacağı en son geçerli yasal düzenlemedir.



 e-Fatura Yerine  Kağıt Fatura Düzenlenmesinin KDV Boyutu

Konuya ilişkin son durumda Sakarya Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 24.11.2015 tarih 41931384-105 [Mük.257-2014-11]-73 sayılı özelgesi ile  Elektronik fatura yerine kağıt fatura alınması durumunda, faturanın gider olarak dikkate alınması ve Katma Değer Vergisi’nin indirimi konusunda açıklamalar yapılmıştır. Özelge’ye bakacak olursak; 



Elektronik fatura düzenlenmesi gerektiği halde kağıt ortamında fatura düzenlenmiş olması, Vergi Usul Kanunu’nda öngörülen ceza hükümlerinin uygulanmasını gerektirmekle birlikte; fatura içeriği mal teslimi veya hizmet ifasının yapılmadığı anlamına gelmeyeceğinden, mal teslimi veya hizmetin ifa edilmiş olması ile Katma Değer Vergisi açısından vergiyi doğuran olay gerçekleşmektedir. 



 Ayrıca fatura içeriği mal teslimi veya hizmet ifasının kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile illiyet bağının bulunması, kazancın elde edilmesine yönelik bulunan ve karşılığında gayri maddi bir kıymet iktisap edilmemiş ve maliyete dahil edilecek mahiyette olmaması durumunda da faturaya konu tutarın kurum kazancının tespitinde gider olarak indirilmesi ve faturada gösterilen Katma Değer Vergisi’nin 29. maddede belirtilen şartları taşıması şartıyla, sözkonusu KDV’nin indirim olarak dikkate alınması Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesi gereğidir.

 Bu nedenle; vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esas olduğundan; gerçek bir işleme (mal teslimi veya hizmet ifası) dayanan harcamaların elektronik ortamda düzenlenen fatura yerine kağıt ortamında düzenlenen fatura ile tevsik edilmesinin, Vergi Usul Kanunu’nda öngörülen cezai hükümlerin uygulanması haricinde safi kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınmasına ve faturada gösterilen ve KDV Kanunu’nun 29. maddesinde belirtilen şartları taşıyan KDV’nin indirimine engel olmadığı tabiidir.

 Özetle…Elektronik fatura düzenlenmesi gerekirken kağıt fatura düzenlenmesi halinde söz konusu fatura gider olarak dikkate alınabilecek ve Katma Değer Vergisi indirim konusu yapılabilecektir. 

Diğer yandan; asıl belge olan elektronik faturanın malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren 7 gün içinde düzenlenmemiş olması nedeniyle, özel usulsüzlük cezası kesileceğini de hatırlatmak isteriz. Bora Yargıç/KPMG


Yanlış E-Faturalar Nasıl Düzeltilecek?







2016 yılında yaklaşık 25.000 mükellefin katılımı ile 50.000 civarında e-fatura kullanıcısı olmuştur. Ancak sistemin yeniliği bu alanda verilen eğitimlerin azlığı firmaların e-faturalarda hatalar yapmasına neden olmaktadır. SMMM ve YMM meslek mensupları bir kısmı odaların düzenlediği eğitimlere katılmış ancak bir çoğu bu alanda bir eğitim alamamıştır. Üstelik firmalar e-fatura kesecek, e-fatura alacak bu sistemdeki işlerini yürütecek yeterli nitelikli ara personel de bulamamaktadır. Mevcut personellerine bu alanda eğitim vermek istediğinde ise bu alanda eğitim veren bir kurumda bulamamaktadır. Bu alanda ilk olan E-

Fatura, E-defter, E-Arşiv kursunu açan Ankara SMMMO'nı kutlamak gerekir. Ancak bu alandaki eğitim ihtiyacı tek bir odanın çabasıyla karşılanabilecek düzeyin çok ötesindedir.

E-fatura ile ilgili olarak eğitim verecek kurumların azlığı konu ile ilgili kitapların sınırlı olması dikkatsizlik ile de birleşince hataların olması kaçınılmaz olmaktadır. E-fatura da yapılan hatalara bir kaç örnek vermek gerekirse;

· Birden çok kez KDV hesaplanması (Bir kez %18 KDV alınması gerekirken aynı tutardan iki kez % 18 KDV alınması)
· Birim fiyatlara bir veya birkaç sıfır fazla yazılması
· Miktarlara bir veya birkaç sıfır fazla yazılması
· İlgisiz hiçbir ticari ilişki bulunmayan mükelleflere fatura kesilmesi
· Fatura tarihlerinde yanlışlık (02.01.2016 yerine 02.01.2015 tarihine fatura kesilmesi gibi)
· Fatura içeriğinde yanlışlık (Gerçekte başka bir malzeme satılmış iken yerine farklı bir malzemenin yazılması)
· E-Faturanın karşı tarafa ulaşmadığından hareketle mükerrer e-fatura kesilmesi
· E-Fatura kesilmesi gerekirken kağıt fatura kesilmesi

Şüphesiz yukarıda verilen hata örneklerini çoğaltmak mümkündür. Kağıt faturalarda bu tip hatalar yapıldığında kağıt fatura doğrudan iptal edilebilmekteydi. E-fatura uygulamasında iptal faturası öngörülmemiştir. Bu sebeple hazırlanan mali mühürle veya e-imza ile mühürlenip karşı tarafa gönderilen e-faturanın iptali söz konusu değildir. Ancak ticari fatura kesilmiş ise karşı tarafın hata konusu faturayı iade etmesi mümkündür. Temel ve ticari faturalarda hatalı faturalar için en iyi yol faturayı kabul etmemektir. Ticari e-faturada sistem üzerinden ret yanıtı verilebilirken temel e-faturalarda ret yanıtı noter gibi harici yollarla verilmelidir.

Bazen hataların çift taraflı olduğu da görülmektedir. Satıcı A, yanlış fatura kesmiş örneğin 1.000,00 TL yerine 10.000,00 TL fatura kesmiş alıcı B bu faturayı yanlışlıkla kabul etmiş olabilir. Bu durumda taraflar karşılıklı anlaşarak şu işlemleri gerçekleştirebilirler.

a)Yanlış kesilen fatura temel fatura ise o faturanın tutarı kadar içeriği aynı bir faturayı B firması A’ya keser cari hesap böylece sıfırlanır. Daha sonra A firması B’ye doğru fatura keser.
b)Vergilendirmede vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyeti esastır ilkesinden hareketle A ve B firması yetkilileri aralarında bir tutanak tutarak olayı tespit ederler ve ilgili vergi dairesine durumu dilekçe ile bildirirler.

Esas olan hata yapmamaktır. Ancak hata insana özgüdür. Hatalı işlemlerde hemen ceza kesilmesi yerine tarafların durumu düzeltebileceği yollar ihdas etmek gerekir. Sistemin çok yeni olması bu alanda yetişmiş uzmanların azlığı firmaları istemeden de olsa hata yapmaya itmektedir. HABERTR 07.03.2016


2 Mart 2016 Çarşamba

ANONİM ŞİRKETLERDE YÖNETİM KURULUNUN GÖREV SÜRESİNİN DOLMASI

Anonim şirketlerde yönetim kurulunun görev süresi; Türk Ticaret Kanunu’nun “Görev Süresi” başlıklı 314. maddesinde yer aldığı üzere üç yıl ile sınırlandırılmıştır. Belirtilen süre geçirilmemek şartıyla esas sözleşme ile kısaltılabilir, ayrıca genel kurul tarafından da, yönetim kurulu üyelerinin görev süreleri belirlenebilir.

Bir anonim şirkette süresi biten yönetim kurulu üyelerinin yerine yenilerinin seçilmesi için yapılan genel kurulda yeni yönetim kurulu üyelerinin seçilememesi veya genel kurulun toplanamaması nedeniyle seçim yapılamaması hallerinde; eski yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin devam mı ettiği, yoksa anonim şirketin TTK’nın 435. maddesinde belirtildiği üzere organsız mı kaldığı hususu, tartışmalara neden olmaktadır.
Kanun’da öngörülen üç yıllık görev süresinin dolmasına rağmen, yeni yönetim kurulunun seçilememesi durumunda, görev süresi dolan yönetim kurulunun görev ve yetkilerinin devam edip etmediğine dair TTK’da bir düzenleme bulunmadığı gibi, konu doktrinde ve yargı kararları bağlamında da tartışmalıdır. Konuyla ilgili olarak Yargıtay kararlarında da farklı görüşlere rastlamak mümkündür.
Örneğin; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 24.11.1981 tarihli, 1981/4751 E., 1981/5019 K. sayılı kararında,
“Süresi bitmiş yönetim kurulu üyelerinin, yenileri seçilinceye kadar görevlerinin hiç olmazsa yani yönetim kurulu seçilmesi amacına yönelik ve mevcut işler ve hizmetlerle sınırlı olmak üzere, devam ettiğinin kabulü de mümkündür. Ancak bu yolun kabulünde bazı sakıncalar vardır. Eski yönetim kurulu üyelerinin yetkilerinin tam olarak devam ettiğini kabul etmek, şirket genel kurulunun seçemediği ve görev veremediği ve vermek de istemediği kişilere dolaylı olarak bu yetkiyi vermek olacaktır ki, bu halde şirket ortaklarının irade ve arzularının dışına çıkılmış bulunacaktır. Bu yetkinin süresi ne olacaktır. Bir sene için seçilmiş yönetim kurulu üyelerinin, yenileri seçilemediği takdirde 3 yıla kadar ( TTK. m. 314/1 ) görev yapmalarına olanak verilmiş olacaktır ki bu da vekalet hükümlerini ve BK. m. 397/2`deki amacı aşmak sonucunu doğuracaktır. Süreli olarak veya TTK. m. 34/4. maddesi gereğince muvakkat tescil yoluyla 3 ay müddetle bir yetkinin verilmesi halinde de, süre sonunda yeni üyelerin seçilememiş olması durumunda sonuç değişmeyecek, aynı boşluk devam edecektir. Sınırlı yetki vermek de, TTK.nun 321/1 ve 2. maddeleri gereğince hüküm ifade etmeyeceği gibi yukarıdaki mahzurları bünyesinde taşıyacaktır. Kaldı ki yenilerinin seçilmelerine kadar eski yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin devam ettiğini kabul etmek, eski üyelere, yenilerinin seçilmesini mümkün olduğu kadar geciktirmek olanağını vereceği gibi, geçici olarak görev yaptıkları cihetle şirket işlerini gerektiği kadar ciddiye almamak sonucunu da tespit edecektir.
Bu durumda TTK.nun 435/1. maddesi gereğince şirketin organsız kaldığını kabul etmek daha doğru bir yol olmaktadır. Filhakika bu halde, mahkemece verilecek süre sonunda yeni yönetim kurulu üyelerinin seçilememiş olmaları sonucu şirketin feshine karar verilmesi gibi bir tehlike mevcut ise de mahkemenin, en çok uzun ve münasip bir süre vermesi ile bu mahzur giderilebilir.”
şeklinde belirtilmek suretiyle, görev süresi dolan yönetim kurulu üyelerinin görevlerine devam etmesinin doğuracağı zararlar belirtilmiştir.
Ancak Yargıtay’ın bu konuya ilişkin olarak istikrar kazanan kararları ise, Türk Ticaret Kanunu’nda, yönetim kurulu üyelerinin bu sıfatlarının kendiliğinden düşeceğine ilişkin bir hüküm olmamasına göre görev süreleri dolsa bile önceki yönetim kurulunun, yeni yönetim kurulu seçilinceye kadar görevine devam edeceğinin kabulü gere­keceği ve yönetim kurulu üyelerinin görev süresinin bitmesiyle şirketin kendiliğinden organsız kaldığından söz edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Yargıtay’ın bu yöndeki görüşünü göstermek adına, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 01.06.2009 tarihli, 2009/5463 E., 2009/6666 K. sayılı kararı örnek verilebilir:
“Anonim şirketlerde görev süresi biten yönetim kurulu üyelerinin bu sıfatlarının kendiliğinden düşeceğine dair bir hüküm bulunmaması nedeniyle yönetim kurulunun yeni yönetim seçilene kadar zorunlu görevlerine devam edeceklerinin kabulü gerekir.
Bu durumda yönetim kurulu ve denetim kurulu üyelerinin görev süresinin bitmesiyle, şirketin kendiliğinden organsız kaldığından söz edilemez.
Bu cümleden olarak ve Dairemizin emsal uygulamalarında, yönetim kurulunun görev süresi bitmiş olsa bile genel kurulu toplantıya davet edebilir.
Konu ile ilgili olarak; Sermaye Şirketlerinin Genel Kurul Toplantıları ve Bu Toplantılarda Bulunacak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Komiserleri Hakkında Yönetmelik’in 9. maddesinin (g) bendi “İstifa, görev süresinin dolması veya her hangi bir nedenle organsız kalan şirketlerde, genel kurul; mahkemece atanmış kayyımlar veya davet konusunda yetki verilmiş azlık pay sahipleri tarafından toplantıya çağırılır. Şirket organlarının genel kurulu toplantıya davet yetkisinin devam edip etmediğinin tespitinde, şirket organlarının görev süresinin bittiği yılı takip eden yılın altıncı ayının son günü esas alınır.” kuralını getirmiştir.
Bu düzenleme ile de; görev süresi dolan yönetim kurulu üyelerinin belli bir tarihe kadar genel kurulu toplantıya davet edebileceği kabul edilmiş; ancak, şirketin başka iş ve işlemlerini yapıp yapamayacakları hususunda herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Yönetmelikte yapılan değişiklik ve son yıllara ait istikrar kazanmış yargı kararları ışığında, süresi dolan yönetim kurulu üyelerinin görev ve yetkilerinin, şirkete ait mevcut iş ve hizmetlerin yürütülmesi amacıyla sınırlı olmak üzere devam edeceğini kabul etmek mümkün olacaktır.
Belirtilen süre içerisinde de genel kurulun toplanamaması ve yeni yönetim kurulu üyelerinin seçilememesi halinde, şirketin organsız kaldığının kabulü gerekecektir. Dolayısıyla; pay sahiplerinden veya şirket alacaklılarından birinin ya da Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın talebi üzerine asliye ticaret mahkemesi, şirketin durumunu kanuna uygun hale getirmesi için uygun bir süre tayin edecek (uygulamada genellikle altı ay süre verilmektedir) ve buna rağmen durum düzeltilmezse şirketin feshine karar verecektir. Davanın açılmasını müteakip mahkeme, taraflardan birinin talebi üzerine tedbir olarak şirkete kayyım ataması da yapabilecektir.(Erdem&Erdem Aralık2010)