.

.

13 Temmuz 2012 Cuma

Yeni İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu


RESUL KURT –Dünya Gazetesi-13/7/2012

 

1 kişi çalıştırana "4 kişi çalıştırma cezası" geliyor

Yeni İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 30 Haziran tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak kısmen yürürlüğe girdi. Yürürlüğe girmeyen diğer maddeleri ise alt yapının hazırlanması için 6 ay, 1 yıl ve 2 yıl sonra yürürlüğe girecek.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'na göre, 6331 sayılı Kanun'un
6.md si (iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri personel arasından iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendirilmesine ilişkin),
7.md si (iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yerine getirilmesi için, bakanlıkça destek sağlanmasına ilişkin)
8.md si (işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarına ilişkin);

1) Kamu kurumları ile 50'den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan  
     işyerleri için yayımı tarihinden itibaren 2 yıl sonra,
2) 50'den az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için    
     yayımı tarihinden itibaren 1 yıl sonra,
3) Diğer işyerleri için yayımı tarihinden itibaren 6 ay sonra yürürlüğe girecek.

Yasa ile ülkemizde yeni bir dönem başladı ve bu yasada iş kazası olmadan önce önlem alınması ve işyerlerinde mevcut olan risk ve tehlikelerin belirlenmesi özelliği ile önleyici yapıda olduğu görülüyor.

Yeni İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu esasen Avrupa Birliği ve ILO mevzuatlarına uyum açısından önemli. Yasayla kapsam sorunu ve sayı sınırı kalkıyor. Elbette iş sağlığı ve güvenliğinde artık önleyici yaklaşım (proaktif) esas alınıyor. Bu yaklaşım, iş kazası olmadan önce önlem almaya yönelik olup, önemli bir değişimi gösteriyor.

İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu işverenlerin yükümlülükleri açısından değerlendirildiğinde;
- Temel yükümlülüğü olan çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamak amacıyla her türlü tedbirin alınmasının yanında sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapması,
- İSG ile ilgili uygulamaları izleyip denetlemesinin yanında, uygunsuzlukların giderilmesi
- Risk değerlendirmesi
- Çalışanın işe uygunluğunu göz önüne alması,
olarak sayabiliriz.
***
Apartmanda oturanlar yandı
1- Yeni kanun, küçük-büyük ayrımı yapmadan bütün işyerlerine risk değerlendirmesi zorunluluğu getiriyor. Apartmanlar da dahil olmak üzere tüm işyerleri için iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini yerine getirme zorunluluğu var. Ceza miktarları adil değil.
Örneğin, 3 bin kişinin çalıştığı işyerinde bir işyeri hekiminin olmaması 5 bin TL ceza iken, 2 kişinin çalıştığı kuaför dükkanına da işyeri hekimi olmadığında aynı ceza öngörülmüş. Ayrıca,apartmanlarda 1 kapıcı var,işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanı çalıştırılmadığında bunun da cezası 5 bin TL. Bunlar her ay uygulanabilecek cezalar. Tabiri caizse kantarın topuzu biraz fazla kaçmış. 50 liralık apartman aidatını ödemekte zorlananlar, bu cezaları nasıl ödeyecek merak ediyorum doğrusu.

En azından az tehlikeli işyerlerinden 50 kişinin ve tehlikeli işyerlerinde de 30 kişinin altında işçi çalıştıran işyerlerinde işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanı çalıştırma zorunluluğuna gerek olmamalıydı.

Yada bu işyerlerinde bu yükümlülükler tamamen devlet tarafından yerine getirilmeliydi. Örneğin, aile hekimi benzeri işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı görevlendirilerek masrafları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından karşılanmalıydı.
Zira vergisini, KDV'sini, kirasını, ücretleri, sigorta primlerini ve çeklerini ödeyebilmek için dokuz doğuran esnafın, tüccarın, sanayicinin bu yükü kaldıracak hali yok.
***

2- İşyerlerine, iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli ile çalışan temsilcisi bulundurulacak.Tam süreli hekimin çalıştığı bir işyerinde hemşire zorunluluğu kalkıyor. Ama 4 kişinin çalıştığı bir pideci dükkanına hemşire görevlendirme zorunluluğu getiriliyor. Ülkenin bunca hemşire ihtiyacı varken işyerlerine bu kadar hemşireyi nasıl yetiştireceğiz bilmiyorum.
Bir yandan herkese aile hekimi tahsis edilirken, memlekette aile hekimliği yapacak yeterli sayıda doktor bulunamazken, işyerleri bu kadar işyeri hekimini nereden bulsun. Hesapsız, kitapsız ve kağıt üzerinde harika şeyler yapılmış ama iş uygulamaya gelince bir anlam ifade etmiyor. Her pideci, her berber, her kasap, her tamirci işyeri hekimi çalıştırsa, elinizi sallasanız doktora değmesi lazım. Ama hastanelere bile yeterli sayıda doktor bulamayan bir memlekette berber, kasap, apartmanlar nereden doktor bulacak.
***

Bir kişi çalışan işyerleri 4 kişi daha çalıştıracak
3- İşyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve hemşire varken bir de destek elemanı ve çalışan temsilciliği geldi. Yani bir kişi çalıştıran bir işveren nerdeyse 4 yeni istihdam sağlayacak. Devletin kaldıramadığı bu yükü işverenler nasıl kaldırsın?

4- Kanun, işyeri hekimine mesleki bağımsızlık içinde çalış diyor ama maaşı işveren veriyor. Bağımsızlık tam olarak sağlanabilmiş değil. Bu durumda hiç bir meslek hastalığı ihbarı kolay kolay yapılmayacak.

5- Özel sektöre ceza yazılması kesin bir hüküm iken, "İdari para cezaları tüzel kişiliği bulunmayan kamu kurum ve kuruluşları adına da düzenlenebilir." deniliyor. Bu da ülkemizde çalışan özel kamu ayrımını gösteriyor ki, eşitliğe aykırıdır. Yine idari para cezalarında itiraz yolları da yasada düzenlenmiş olsa iyi olacaktı.

6- Hekimlerin çalışma süresi çok önemli. Yönetmelikle düzenlenecek ama işyerlerine çok süre ayırırsak sağlık sistemi hekim yetiştiremez. Türkiye'deki tüm doktorlar işyeri hekimliği yapsa dahi yetmeyecek. Özellikle işyeri hekimleri ile iş güvenliği uzmanlarının serbest çalışan kişiler olduğu dikkate alındığında çalışma sürelerini makul sınırlar içinde olmak koşuluyla serbestçe belirlemeleri gerekir.
***

Devlet, "tanımlayamadığı mesleklere" eğitim aldır diyor

7- Mesleki eğitim almayanlara cezalar çok yüksek. Türkiye'de bilinen 927 meslek var, ama sadece 170 tanımlanmış. Eğitimi verecek kurum yok. MEB yetişemiyor, mesleki yeterlilik kurumu daha teşkilatlanmasını tamamlayamadı. Nasıl olacak bu durum? İşveren her gün ceza ödeyecek.

Devlet üzerine düşen en basit tanımlama görevini bile yapamadı. Burada öncelikle müfettişlerin iş sağlığı ve güvenliği eğitimi ile mesleki eğitim eksikliğini tespit etmeleri halinde, bir kamu kurumu önererek mesleki eğitim aldırmaya çalışmalı ve işveren ancak mesleki eğitim aldırmaz ise ceza uygulanmalıdır.
Birçok işveren çalışanları için mesleki eğitim aldırmaya uğraşıyor, ancak uygulamada bu eğitimleri aldırabilecekleri kurumlar her yerde olmadığı gibi, her eğitim kurumu da her alanda eğitim vermiyor. Bir İK müdürü dostum İstanbul'daki tüm çıraklık eğitim merkezlerini aradı ama şirketindeki birçok meslek için mesleki eğitim aldıramadı. Yani 757 meslekten birinde eleman çalıştırıyorsanız ceza yemekten kaçmanız mümkün değil. Çünkü eğitim aldırmak imkanı yok ama bir denetim olursa cezası var.

8- Meslek hastalıklarının tanısı ve sonuçlanması büyük sorun. Hekimin eğitiminden başlayarak sigorta sistemine kadar toptan bir reforma ihtiyaç var.

9- Kayıt dışılık çözülmeden, İSG sistemini kuran işverenlere bir şekilde ödül verilmeden bu sorunu kökten çözmek mümkün değil. Önemli olan eğitmek ve eksikleri tamamlamak olmalı. Maalesef sistem cezalandırmak üzerine kurulmuş. Büyük sanayi ülkeleri iş sağlığı ve güvenliğinde artık çok farklı noktaya gelmiş durumdalar. Dünyadaki bu son gelişmeleri iyi okumak lazım, özellikle yönetmelikler yazılırken tüm işyerlerini atölye ya da fabrika gibi görmeyin.

Artık plazalarda, iş merkezlerinde ve sanayi sitelerinde de işyeri olabileceğini kabul ederek aynı iş merkezinde yüzlerce firmanın bulunduğunu kabul ederek burada risk değerlendirmesi nasıl yapılacak? Taşeronların durumu nasıl olacak, ortak alanlarda sorumluluk kimlere ait olacak, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin en sağlıklı ne şekilde yapılabilecek gibi uygulamada yaşanan sorunlar ele alınmalıdır.

10- Mevcut teftiş sistemi ve SGK uygulaması meslek hastalığını ortaya çıkarmada yetersiz. Çünkü 320 (Teknik) iş müfettişi arasında sadece 1 hekim ve 1 eczacı var. Diğer (teknik) iş müfettişleri mühendis kökenli, burada sağlık nasıl değerlendirilecek? Yapılan tahlil ve çekilen filmlerin de bir mevzuatı yok, bu da önemli bir eksikliktir.

Bakanlık iş müfettişleri yeterli teknik ekipman ve donanıma kavuşturulmadığı için zor koşullarda görevlerini yerine getirmeye çalışıyor. Mutlaka araç-gereç-fiziki mekan gibi koşullar ile talep edilecek diğer imkanlar sağlanmalıdır. Müfettişler eğitici ve rehberlik edici olmalı ve mesleki eğitimleri bu yönde verilmelidir. Oysa devlet müfettişleri uyarıp eksikleri tamamlama yerine ceza yazma uzmanı olarak kullanıyor. Burada asıl amaç işyerlerini rehabilite etmek ve riskleri ortadan kaldırmak olması gerekirken, ceza yazmak oluyor maalesef.

İş sağlığı ve güvenliği yasası yürürlüğe girdi ama henüz birçok işveren getirilen düzenlemelerin farkında değil. Yakında cezalar yazılmaya başlanınca dananın kuyruğu kopacak. Birçok işyeri kapanınca artık iş kazası da olmayacak, iş sağlığı ve güvenliği sorunu da kalmayacak.


12 Temmuz 2012 Perşembe

BES Değişti.

AKİF AKARCA / DR.MEHMET ŞAFAK / VERGİNİN GÜNDEMİ

Bireysel emeklilikte vergi avantajları artırıldı, devlet katkısı sağlandı  12 Temmuz 2012 Perşembe 08:26


Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce kabul edilerek 29.06.2012 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 6327 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile bireysel emeklilik tasarruf ve yatırım sistemine katılanlara sağlanan vergi avantajları artırılmış, ayrıca devlet desteği sağlanmıştır. Bugünkü yazımızda gelir vergisi avantajı ve devlet katkısı üzerinde duracağız.
Bilindiği gibi bireysel emeklilik sistemi, 4632 sayılı, Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu'nun, başta Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı ve Sermaye Piyasası Kurulu olmak üzere ilgili tüm kesimlerin görüş ve önerilerinin değerlendirildiği ortak bir metin ve sosyal güvenlik reformunun bir parçası olarak TBMM tarafından 28 Mart 2001 tarihinde kabul edilip, 7 Nisan 2001 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmasıyla sistem oluşmuştur. Kanun, yayımı tarihinden itibaren 6 ay sonra 7 Ekim 2001 tarihinde yürürlüğe girmiş ve sistem işlemeye başlamıştır.
Sisteme katılım
Sisteme medeni haklarını kullanma ehliyetine sahip olanlar, belirli sebeplerle erken yaşta evlenmiş 15 yaşındaki kişiler de dahil, sisteme katılabilir. Sisteme katılım için herhangi bir işyerinde çalışma zorunluluğu yoktur. Sisteme katılacak kişiler, bireysel emeklilik şirketiyle bir emeklilik sözleşmesi imzalamak suretiyle sisteme girişlerini yaparlar. Sözleşme; katılımcıların sisteme girmesine, ayrılmasına, emekli olmasına, katkıların ödenmesine, bu katkıların bireysel emeklilik hesaplarında izlenmesine, fonlarda yatırıma yönlendirilmesine ve katılımcı veya lehtarlarına yapılacak olan ödemelere ilişkin esasları içerir. Katılımcıların ödedikleri katkı paylan, bireysel emeklilik şirketi tarafından oluşturulan ve katılımcıların seçtiği emeklilik yatırım fonlarında değerlendirilir. Katılımcılar katkı paylarının yatırıma yönlendirildiği bu fonları senede dört kez değiştirebilme hakkına sahiptirler. Bu hak sayesinde, zaman içerisinde piyasalarda veya kendi risk tercihlerinde oluşan değişikliklere göre bireysel emeklilik hesaplarındaki birikimlerinin bulunduğu fonları kısmen de olsa yönetebilme imkanına sahip olurlar.
Katılımcılar, Bireysel Emeklilik Sistemi'nde sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren en az 10 yıl (120 adet) prim ödedikten sonra emekli olmaya hak kazanırlar. Emekliliğe hak kazanan katılımcılar, kendilerine sağlanan vergi avantajlarından faydalanmak suretiyle hesaplarındaki birikimlerini toplu olarak alabilir veya kendilerine maaş bağlanmasını talep edebilirler.
Gelir vergisi avantajları
İşveren katkılarının desteklenmesi
Yapılan son değişiklik öncesinde işverenin gider yazabileceği bireysel emeklilik katkı payı çalışanın brüt ücretinin %10'u ile sınırlı iken, bu oran yüzde elli artışla, 6327 Sayılı Kanun'un 4'üncü maddesi ile değişen Gelir Vergisi Kanunu 40'ıncı madde 9'uncu bende göre %15 olmuştur. (Yürürlük 01.01.2013). Bent hükmüne göre, işverenler tarafından ücretliler adına bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı paylan (İşverenler tarafından bireysel emeklilik sistemine ödenen ve ücretle ilişkilendirilmeksizin ticari kazancın tespitinde gider olarak indirim konusu yapılacak katkı paylarının toplamı) ödemenin yapıldığı ayda elde edilen ücretin %15'ini ve yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını aşamaz. (Gerek işverenler tarafından bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları, gerekse Gelir Vergisi Kanunu'nun 63'üncü maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendi kapsamında indirim konusu yapılacak prim ödemelerinin toplam tutarı, ödemenin yapıldığı ayda elde edilen ücretin %15'ini ve yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını aşamaz.)
Bendin son paragrafı da değiştirilmiş ve "Bakanlar Kurulu bu oranı yarısına kadar indirmeye, iki katma kadar artırmaya ve belirtilen haddi, asgari ücretin yıllık tutarının iki katını geçmemek üzere yeniden belirlemeye yetkilidir" şeklini almıştır.
Bakanlar Kurulu kendisine verilen bu yetkiyi kullanarak halen asgari ücretin yıllık tutarının bir katı olan üst sınırı iki katına çıkarırsa, daha çok çalışan bu sistemden yararlanabilecektir.
Çalışanlara doğrudan sağlanan destek artırılmıştır.
6327 sayılı Kanun'un 5'inci maddesiyle değişen Gelir Vergisi Kanunu'nun 63'üncü maddesi 3'üncü bendine göre; (Yürürlük 01.01.2013) sigortanın Türkiye'de kain ve merkezi Türkiye'de bulunan bir emeklilik veya sigorta şirketi nezdinde akdedilmiş olması şartıyla; ücretlinin şahsına, eşine ve küçük çocuklarına ait hayat sigortası poliçeleri için hizmet erbabı tarafından ödenen primlerin %50'si ile ölüm, kaza, sağlık, hastalık, sakatlık, işsizlik, analık, doğum ve tahsil gibi şahıs sigorta poliçeleri için hizmet erbabı tarafından ödenen primler gelir vergisi matrahından indirilir. (İndirim konusu yapılacak primler toplamı, ödendiği ayda elde edilen ücretin %l5'ini ve yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını aşamaz. Bakanlar Kurulu bu bentte yer alan oranları yarısına kadar indirmeye, iki katına kadar artırmaya ve belirtilen haddi, asgari ücretin yıllık tutarının iki katını geçmemek üzere yemden belirlemeye yetkilidir.)
01.01.2013 te yürürlüğe girecek bu değişikliklerle gerek hayat sigortaları gerekse bireysel emeklilik için ücret gelir vergisinin hesabında indirim konusu yapılacak prim miktarı artırılmıştır. Emeklilik ya da sigorta şirketi ile hayat sigorta poliçesi yapanlar ödedikleri primin %50'sini; ölüm kaza, hastalık, analık, işsizlik, doğum vb. sigortası yaptıranlar brüt ücretlerinin %15'ini indirime konu edebileceklerdir. Değişiklik öncesinde bu oranlar %10 ve %5 şeklindeydi.
Yıllık beyanname veren mükellefler
GVK 63'üncü madde ile çalışanlara sağlanan hayat ve sağlık sigortası prim desteği artışı yıllık beyanname veren gelir vergisi mükellefleri için de kabul edilmiştir. GVK'nın 89'uncu maddesinin (6327 sayılı Kanun'un 8'inci maddesi ile değişen) birinci fıkra 1'inci bendine göre; (Yürürlük 01.01.2013) Beyan edilen gelirin %15'ini ve asgari ücretin yıllık tutarını aşmamak şartıyla (Bu şartın tespitinde işverenler tarafından ücretliler adına bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları ile 63'üncü maddenin binci fıkrasının (3) numaralı bendi ve bu bent kapsamında indirim konusu yapılacak prim ödemelerinin toplam tutarı birlikte dikkate alınır) mükellefin şahsına, eşine ve küçük çocuklarına ait hayat sigortalarına ödenen primlerin %50'si ile ölüm, kaza, hastalık, sağlık, sakatlık, analık, doğum ve tahsil gibi şahıs sigorta primleri gelir vergisi matrahından indirilir. (Sigortanın Türkiye'de kain ve merkezi Türkiye'de bulunan bir emeklilik veya sigorta şirketi nezdinde akdedilmiş olması, prim tutarlarının gelirin elde edildiği yılda ödenmiş olması ve gelirler arasında ücretler varsa bu ücretlerin daha önce vergileri hesaplanırken bu primlerin indirilmemiş olması şartıyla indirim yapılır. Çocukların ayrı beyanname vermeleri halinde, bunlara ait prim kendi gelirlerinden indirilir.)
Katılımcılara destek katkısı
Emeklilik sistemine sağlanan ve yukarıda açıklanan gelir vergisi desteğine ilaveten ilk defa ayrıca devlet katkısıyla da sisteme katılım ciddi ölçüde teşvik edilmektedir. 6327 Sayılı Kanun'la gelen devlet katkısı ile ilgili düzenleme şöyledir:
İşveren tarafından ödenenler hariç, katılımcı adına bireysel emeklilik hesabına ödenen katkı paylarının yüzde yirmi beşine karşılık tutar, şirketler tarafından emeklilik gözetim merkezine iletilen bilgiler esas alınarak devlet katkısı olarak emeklilik gözetim merkezince hesaplanır. Devlet katkısı, müsteşarlık bütçesine konulan ödenekten katılımcıların ilgili hesaplarına şirketler aracılığıyla aktarılmak üzere emeklilik gözetim merkezine ödenir, Şu kadar ki, bir katılımcı için bir takvim yılında ödenen ve devlet katkısı tutarının hesaplanmasına esas teşkil eden katkı paylarının toplamı ilgili takvim yılına ait hesaplamaya ilişkin dönemin sona erdiği tarihte geçerli brüt asgari ücretin hesaplama dönemine isabet eden toplam tutarını aşamaz.
Bu ödenekten bütçenin diğer kalemlerine hiçbir şekilde aktarma yapılamaz. devlet katkısı, katkı payı ödemelerinden ayrı olarak takip edilir ve müsteşarlıkça belirlenen yatırım araçlarında yatırıma yönlendirilir.
Katılımcılardan bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra;
a) En az üç yıl sistemde kalanlar devlet katkısı ve varsa getirilerinin yüzde 15'ine,
b) En az altı yıl sistemde kalanlar devlet katkısı ve varsa getirilerinin yüzde 35'ine,
c) En az on yıl sistemde kalanlar devlet katkısı ve varsa getirilerinin yüzde 60'ına,
hak kazanır. Bu sürelerin hesabında emeklilik sözleşmesi esas alınır.
Bireysel emeklilik sisteminden emeklilik hakkı kazananlar ile bu sistemden vefat veya maluliyet nedeniyle ayrılanlar devlet katkısı ve varsa getirilerinin tamamına hak kazanır. Devlet katkısı ve getirilerinden hak kazanılan tutarlar sistemden ayrılma veya emeklilik durumunda katılımcıya ödenir.
Vefat veya maluliyet hariç sistemden emekli olmadan ayrılan katılımcıların devlet katkısına ilişkin hesabındaki varsa hak kazanılmayan birikim tutarı genel bütçeye gelir kaydedilir veya katılımcılara yapılacak devlet katkısı ödemesine mahsup edilebilir. Hak kazanılmayan tutarlarla ilgili mahsuplaşma işlemleri ile bu işlemlerin gerçekleştirilme sürelerine ilişkin esas ve usuller Maliye Bakanlığı'nın görüşü alınarak Müsteşarlıkça belirlenir. Devlet katkısının hesaplanmasına, ilgili hesaba ve hak sahiplerine ödenmesine, yatırıma yönlendirilmesine, ödeme ve yatırıma yönlendirme işlemlerinin yerine getirileceği sürelere ve bu madde uyarınca yapılacak diğer işlemlere ilişkin esas ve usuller müsteşarlıkça belirlenir.
Devlet katkısı ve getirilen haczedilemez, rehin edilemez, iflas masasına dahil edilemez.
Vergi tevkifat uygulaması düzeltildi
Bireysel emeklilik sistemine giren 2,5-3 milyon katılımcının emekli olarak veya 10 yıllık süreden önce sistemden çıkışında bireysel emeklilik şirketlerinden katılımcıya yapılacak (geri) ödeme sırasında gelir vergisi kesintisinin nasıl yapılması gerektiği uzun tartışma konusu olmuştu. Söz konusu geri ödeme tutarı temelde 2 kalemden oluşuyor; ilki, katılımcının sisteme yatırdığı katılım paylarının iadesi, ikincisi de katılımcının hesabının işletilmesi neticesinde oluşan neması.
Gelir İdaresi, gelir vergisi kesintisinin söz konusu ödemenin tamamı üzerinden, yani anapara ve faiz tutarının tamamı üzerinden yapılması gerektiğini, çünkü kanunun bunu öngördüğünü, katılımcılar ise anapara üzerinden stopaj yapılmasının işin özüne ve mantığına aykırı olduğunu savunuyorlardı 6327 sayılı Kanun'un 6'ncı maddesiyle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 75'inci maddesinin ikinci fıkrasının (15) numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"15. Tüzel kişiliği haiz emekli sandıkları, yardım sandıkları ile sigorta ve emeklilik şirketleri tarafından;
a) On yıldan az süreyle prim veya aidat ödeyerek ayrılanlara ödenen irat tutarları,
b) On yıl süreyle prim veya aidat ödeyerek ayrılanlar ile vefat, maluliyet veya tasfiye gibi zorunlu nedenlerle ayrılanlara ödenen irat tutarları."
Böylece ana para üzerinden değil, sadece bunlardan elde edilen irad tevkifat kapsamına alınarak tartışmaya ve hatalı uygulamaya son verilmiştir. Yeni eklenen aşağıdaki bentte yer alan düzenlemeye göre; Devlet katkılarından elde edilen iradlar da tevkifata konu olacaktır. Yeni bent aşağıda olduğu gibidir.
"16. Bireysel emeklilik sisteminden;
a) On yıldan az süreyle katkı payı ödeyerek ayrılanlar ile bu süre içinde kısmen ödeme alanlara yapılan ödemelerin içerdiği irat tutarı (28/3/2001 tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu kapsamında bireysel emeklilik hesabına yapılan Devlet katkılarının ödemeye konu olan kısımlarına isabet eden irat tutarı dahil.),
b) On yıl süreyle katkı payı ödemiş olmakla birlikte emeklilik hakkı kazanmadan ayrılanlar ile bu süre içinde kısmen ödeme alanlara yapılan ödemelerin içerdiği irat tutarı (4632 sayılı Kanun kapsamında bireysel emeklilik hesabına yapılan devlet katkılarının ödemeye konu olan kısımlarına isabet eden irat tutarı dahil),
c) Emeklilik hakkı kazananlar ile bu sistemden vefat, maluliyet veya tasfiye gibi zorunlu nedenlerle ayrılanlara yapılan ödemelerin içerdiği irat tutarı (4632 sayılı Kanun kapsamında bireysel emeklilik hesabına yapılan Devlet katkılarının ödemeye konu olan kısımlarına isabet eden irat tutarı dahil)."
"Bu maddenin ikinci fıkrasının (15) numaralı bendinde yer alan irat tutarı; varsa fesih ve iştira kesintisi indirilmeden önceki birikim tutarından, yatırıma yönlendirilen tutar indirilerek bulunur. Aynı fıkranın (16) numaralı bendinde yer alan irat tutarı; hak kazanılan devlet katkısı ve getirileri dahil ödemeye konu toplam birikim tutarından, (varsa ertelenmiş giriş aidatı indirilmeksizin) ödenen katkı payları ve devlet katkısının hak edilen kısmı indirilerek bulunur."
Kesilen vergilerin iadesi
6327 Sayılı Kanun'un Geçici 1. maddesi ile de 29.08.2012'den önce fazla kesilen verginin iadesine de imkan tanındı. Bu konuda Maliye Bakanlığı'nca 83.No.lu Gelir Vergisi Kanunu Sirküleri yayınlanmıştır. Anılan sirkülerde iade prosedürü açıklanmıştır.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Şirketlerde nevi değişikliği ve sonuçları.



Şirketin nevi değiştirmesi durumunda külli halefiyet gereğince haklar ve borçlar değişen şirkete geçer (ttk. m. 152 c. son). Nevi değiştirme kesinlikle değişiklikten önce, şirketin taraf olduğu sözleşmelerin sona ermesine sebep olmaz.
Old 09-02-2009, 09:20 http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=35627
Engin Özoğul


Varsayılan

Danıştay 7. Dairesi, 29.09.1999 T, 1999/309 E, 1999/3119

"Kanunda belirtilen "nev'i değiştirme" hali en geniş anlamı ile
bir işletmenin bir hukuki şekilden diğer bir hukuki şekle çevrilmesi,
yani hukuki ve ekonomik devamlılığını sürdürerek başka bir ticaret
şirketi olarak, başka ve o ortaklık tipine uygun statü ve unvanla or-
taya çıkmasıdır. Yani bir şirketin nev'ini değiştirmesi, hukuki şekli-
ni değiştirmesi demektir.
Nev'i değiştirme, şirketin yalnız dış şeklinde ve iç yapısında
bir değişiklik meydana getirir; hükmi şahıs sıfatıyla bünyesinde bir
değişiklik meydana getirmez. Örneğin dış ilişkilerde limited şirket
anonim şirket vasfını alır, iç ilişkilerde ortaklık mevkileri şirketin
bu son vasfına göre değişir, idare hakları yönetim kuruluna geçer; de-
netim hakkı hususi bir organ tarafından kullanılır. Bu sebeplerle,
şirket hükmi şahsiyeti eskisi gibi aynen devam etmek şartıyla, şirke-
tin kalıp değiştirmesi söz konusudur. Nev'i değiştirmede eski şirketin
feshi ile bir yenisinin kurulması durumu mevcut değildir. Eski şirket
yeni şekilde devam eder ve sadece statü değişikliği yapılır. Şirketin
aktifinde kayıtlı taşınmazlarla ilgili olarak tapu kaydında unvan de-
ğişikliği yapılması da, bu hukuki durumun etkiyecek nitelikte değil-
dir.
Olayda, davacı şirketin, ... gün ve ... sayılı Türkiye Ticaret
Sicili Gazetesi'de yayımlanan ana sözleşmesinden, Ankara Ticaret Sici-
li'nde kayıtlı ... Sürücüler Dil Eğitim ve Danışmanlık Limited Şirke-
ti'nin nev'inin Türk Ticaret Kanununun 152'nci maddesi uyarınca anonim
şirkete dönüştürülmesine ve anonim şirket olarak faaliyetine devam et-
mesine, şirket ortaklarınca karar verildiği; bütün aktif-pasif ve hu-
kuki vecibeleriyle anılan Kanun maddesi uyarınca nev'i değişikliği su-
retiyle mezkur limited şirketin devamının teşkil etmek ve hükmü şahsi-
yetini de devam ettirmek üzere bir anonim şirket kurulduğu anlaşılmak-
tadır.
Anonim şirket ana sözleşmesinin "Sermaye ve hisseler" başlığın-
daki 7'nci maddesinde, ... lira olan sermayenin tümünün ayni olarak
karşılandığı; ayni sermayenin Ticaret Kanununun 152'nci maddesine göre
nev'i değiştiren limited şirketin öz varlığı (ödenmiş sermaye) olup,
bu öz varlığın Ankara Asliye İkinci Ticaret Mahkemesinin ... gün ve
...; sayılı kararı ve ... tarihli bilirkişi raporu ile tespit edildi-
ği; sahip olduğu belirtilmiştir.
Görüldüğü; üzere limited şirketin öz varlığının davacı anonim
şirkete intikali söz konusu değildir. Sadece öz varlığın sahibinin hu-
kuki şekli değiştirilmiş, yani mal varlığına hukuki anlamda anonim
şirket unvanı giydirilmiştir.
Bu durumda, limited şirketin anonim şirkete dönüştürülmesi, es-
ki şirketin feshi, yeni bir şirket kurulması olarak kabul edilemeyece-
ğinden ve şirket mal varlığının intikali de söz konusu olmadığından,
nev'i değişikliği suretiyle, öz sermayesinin sahibinin limited şirket
yerine anonim şirket olması nedeniyle, damga vergisi tahakkuk ettiril-
mesi yerinde bulunmamış, anonim şirkete dönüşme sırasında yeniden bir
kuruluş sözleşmesi düzenlendiğinden bahisle yapılan tahakkuk işleminin
iptali istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararında isabet gö-
rülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, mahkeme kara-
rının bozulmasına karar verildi"


Yargıtay 4. Hukuk Dairesi - 16.04.1979 T, 1978/9965 E, 1979/5152 K (yeni kararlar da vardır kesin, karşıma ilk bu karar çıktı )

"TTK. ‘nun 152. maddesinin hükme bağladığı ( nev'i değiştirme) hali en geniş anlamı ile bir işletmenin bir hukuki biçimden diğer bir hukuki biçime çevrilmesi, yani hukuki ve ekonomik ( ayniyet ) ve ( devamlılığını ) sürdürerek başka bir ticaret şirketi olarak, başka ve ortaklık tipine uygun statü ve ünvanlar ortaya çıkması demektir. Nev'i değiştirme, şirketin yalnız dış şeklinde ve iç bünyesinde bir değişiklik husule getirir; tüzel kişilik sıfatı ile ( TTK. m. 137 ) bünyesi üzerinde müessir olmaz. Örneğin; olayımızda olduğu gibi, dış ilişkide kollektif şirket, anonim şirket vasfını alır, iç ilişkide ortaklık durumları bu son vasfına göre değişir, idare hakları idare meclisine ( TTK. m. 317 ) geçer, murakabe hakkı özel bir organ tarafından kullanılır ( TTK. m. 347, 353, 354 ) ve fakat hak ve borçların hâmili aynı tüzel kişiliktir; bunlar muhteva itibariyle değişse dahi, tüzel kişilik ayniyetini olduğu gibi muhafaza eder. O halde, özetlenecek olursa; nev'i değiştirme hali, şirketin hak ve borçlarında bir değişiklik husule getirmez; alacaklı ve borçlu olarak yine aynı tüzel kişilik ortada kalır, hak ve borçların hamili değişmiş olmadığı için, esasen şirket mamelekinin devri veya nakli yahut intikali de söz konusu değildir."
 http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=35627
 http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=35627

Mali tatilde kayıt ibrazı ve bilgi isteme.


5-Mali Tatilde Defter Belgelerin İbrazı, Vergi İncelemesi

5604 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin (4) numaralı fıkrasında, "Mahkeme kararı veya Cumhuriyet Savcılıklarının talebi üzerine ya da Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre yapılan aramalı incelemeler hariç olmak üzere, malî tatil süresince inceleme amacıyla defter ve belgelerin ibrazı talep edilemez, mükellefin işyerinde incelemeye başlanılmaz." hükmüne yer verilmiştir.

Söz konusu fıkra hükmü doğrultusunda mali tatil süresince;
Mahkeme kararı veya Cumhuriyet Savcılıklarının Talebi üzerine ya da Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre yapılan aramalı incelemeler haricinde;
P  Mükelleflerin işyerlerinde incelemeye başlanılmayacak,
P  İnceleme amacı ile defter ve belgelerin ibrazı istenilmeyecektir.

Mali tatil süresinden önce başlanılmış olan bir incelemeye bu süreden önce ibraz edilen defter-belge üzerinde devam edilebilecek,
Mali tatil süresi zarfında:
P Mükelleften ilave defter, belge ve bilgi talep edilemeyecek,
P Mükellef veya vergi sorumlusu, inceleme sonucunda yapılacak tespitlerin yer aldığı tutanağı imzalamaya davet edilemeyecektir.


6-Mali Tatilde Bilgi İsteme ve Tebligat İşlemleri

5604 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin (5) numaralı fıkrası, "Tatil süresince, vergi ve ceza ihbarnameleri ile mahsup taleplerine yönelik olanlar hariç, bilgi isteme talepleri mükelleflere, vergi ve ceza sorumlularına bildirilmez. Ancak tatil süresi içinde gerçekleşen tebligat işlemlerinde süre, malî tatilin son gününden itibaren işlemeye başlar." Hükmünü taşımaktadır.

Söz konusu fıkra hükmü uyarınca;
P Vergi/ceza ihbarnameleri mali tatil süresi içinde mükellefler ile vergi ve ceza sorumlularına bildirilmeyecektir.
P Tebligatın mali tatil süresi içinde gerçekleşmiş olması halinde ise süre, mali tatil süresince işlemeyecek, mali tatilin son gününden itibaren işlemeye başlayacaktır.

İkmalen, re'sen veya idarece yapılmış olan tarhiyatlara karşı mükelleflerin kendilerine tanınan dava açma, cezada indirim ve uzlaşma talep etme haklarından herhangi birini kullanma süresi bu tarhiyatlara ilişkin vergi/ceza ihbarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren 30 gündür.
P Mali tatil süresi içinde bu tür tarhiyatlara ilişkin ihbarnamenin tebliğ edilmiş olması halinde söz konusu süre mali tatilin son gününden itibaren işlemeye başlayacaktır.
P Mali tatil süresi içinde mahsup taleplerine yönelik olanlar hariç bilgi isteme talepleri vergi ve ceza sorumlularına bildirilmeyecektir. Ancak tatil süresi içinde gerçekleşen tebligat işlemlerinde süre, mali tatilin son gününden itibaren işlemeye başlayacaktır.

Mahsup taleplerine yönelik bilgi isteme talepleri ise mali tatil süresi içerisinde de muhataplarına bildirilebilecek olup, gerek mali tatil süresinden önce gerekse de mali tatil süresi içerisinde gerçekleşen söz konusu bilgi isteme taleplerine ilişkin tebligat işlemlerinde sürenin, mali tatil nedeniyle uzaması söz konusu olmayacaktır.

3 Temmuz 2012 Salı

Yttk ya göre ltd sözleşmesi


Yeni kurulacak limited şirketlerin esas sözleşmeleri neleri içerecektir?

Bilindiği üzere 1 Temmuz 2012 tarihi itibariyle 6102 sayılı Yeni TTK, 6335 sayılı Yeni TTK'da değişiklik yapılmasına ilişkin Kanun ile birlikte yürürlüğe girdi. 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren şirket kuruluşları Yeni TTK uyarınca yapılacaktır ve şirketler esas sözleşmelerini de Yeni TTK uyarınca hazırlayacaklarıdır. Bu yazımızda limited şirketlerin esas sözleşmelerinde yer alması gereken düzenlemeler ele alınacaktır.
Yeni TTK ile limited şirketlerle ilgi olarak önemli yenilikler getirilmiştir. Bunlardan kuruluşla ilgili olanlardan bazıları, tek ortaklı limited şirket kurulabilecek olması, asgari sermayenin 5.000.-TL'den 10.000.-TL'ye yükseltilmesi, sigorta şirketlerinin de limited şirket olarak kurulabilecek olması gibi yeniliklerdir.
Limited şirketlerin sözleşmeleri yazılı şekilde yapılmak zorundadır ve kurucuların imzalarının noterce onaylanması şarttır. (Yeni TTK md. 575) Yeni TTK ile, sözleşmelerde, zorunlu olarak yer alması gereken hükümler ile öngörülmeleri şartıyla bağlayıcı olan hükümler şeklinde iki ayrı düzenleme getirilmiştir. Şirket sözleşmesinde zorunlu olarak bulunması gereken hususlar aşağıdaki gibidir. (Yeni TTK md. 576)
-Şirketin ticaret unvanı ve merkezinin bulunduğu yer.
-Esaslı noktaları belirtilmiş ve tanımlanmış bir şekilde, şirketin işletme konusu.
-Esas sermayenin itibarî tutarı, esas sermaye paylarının sayısı, itibarî değerleri, varsa imtiyazlar, esas sermaye paylarının grupları.
-Müdürlerin adları, soyadları, unvanları, vatandaşlıkları.
-Şirket tarafından yapılacak ilanların şekli.

6762 sayılı Eski TTK uyarınca ise; şirketin ticaret unvanı ve merkezi, işletmenin konusu, esas sermaye ile her ortağın koymayı taahhüt ettiği sermaye miktarları, şirketin yapacağı ilanların şekli ve şirketin müddeti esas sözleşmede yer almak zorunda idi.
Yeni TTK ile Eski TTK arasında, esas sözleşmede yer alması zorunlu hususlarla ilgili önemli farklardan bir tanesi, Eski TTK uyarınca sözleşmede işletmenin konusunun belirtilmesi gerekir iken, Yeni TTK ile esaslı noktaları belirtilmiş ve tanımlanmış bir şekilde şirketin işletme konusuna yer verilecektir. Eski TTK uyarınca limited şirketler, şirket sözleşmelerinde sayılan işletme konuları dışında kalan ticari bir işlemi yapamıyorlardı. Bu kurala da “ultra vires” denilmekteydi. Yeni TTK ile bu kural kaldırılmaktadır. Böylelikle, limited şirketler yalnızca esas sözleşmelerinde yer alan faaliyetlerle sınırlı kalmayacaktır. Esas sermaye payının sayısının ve itibari değerinin belirtilmesi gereği bu payı anonim şirket payına özdeş kılmamakta ve yaklaştırmamaktadır. Gerekçede de bu husus vurgulanmıştır. Bir diğer yenilik ise, müdürlerin adları, soyadları, unvanları ve vatandaşlıklarının esas sözleşmede bulunması zorunluluğudur. Kanaatimizce, müdürlerin vatandaşlıklarının esas sözleşmede yer alacak olmasının temelinde, yabancı ortaklı firmalarının müdürlerinden bir tanesinin Türk vatandaşı olması zorunluluğundan kaynaklanmaktaydı. Ancak 6335 sayılı Kanun ile bu zorunluluk kaldırılmıştır.

Aşağıdaki hususlar ise şirket sözleşmesinde öngörülmek şartıyla bağlayıcı olacaktır.
-Esas sermaye paylarının devrinin sınırlandırılmasına ilişkin kanuni hükümlerden ayrılan düzenlemeler.
-Ortaklara veya şirkete, esas sermaye payları ile ilgili olarak önerilmeye muhatap olma, önalım, geri alım ve alım hakları tanınması.
-Ek ödeme yükümlülüklerinin öngörülmesi, bunların şekli ve kapsamı.
-Yan edim yükümlülüklerinin öngörülmesi, bunların şekli ve kapsamı.
-Belirli veya belirlenebilir ortaklara veto hakkı veya bir genel kurul kararının oylanması sonucunda oyların eşit çıkması hâlinde bazı ortaklara üstün oy hakkı tanıyan hükümler.
-Kanunda ya da şirket sözleşmesinde öngörülmüş bulunan yükümlülüklerin hiç ya da zamanında yerine getirilmemeleri hâlinde uygulanabilecek sözleşme cezası hükümleri.
-Kanuni düzenlemeden ayrılan rekabet yasağına ilişkin hükümler.
-Genel kurulun toplantıya çağrılmasına ilişkin özel hak tanıyan hükümler.
-Genel kurulda karar almaya, oy hakkına ve oy hakkının hesaplanmasına ilişkin kanuni düzenlemeden ayrılan hükümler.
-Şirket yönetiminin üçüncü bir kişiye bırakılmasına ilişkin yetki hükümleri.
-Bilanço kârının kullanılması hakkında kanundan ayrılan hükümler.
-Çıkma hakkının tanınması ile bunun kullanılmasının şartları, bu hâllerde ödenecek olan ayrılma akçesinin türü ve tutarı.
-Ortağın şirketten çıkarılmasına ilişkin özel sebepleri gösteren hükümler.
-Kanunda belirtilenler dışında öngörülen sona erme sebeplerine dair hükümler. (Yeni TTK 577)
Bu düzenleme Eski TTK'da bulunmamakta idi. Yeni TTK ile getirilen bu düzenleme ile, kurucular, şirket sözleşmesine, emredici kurallara aykırı olmamaları kaydıyla, istedikleri hükümleri koyabileceklerdir. Ancak, bağlayıcı olabilmeleri için bazı hükümlerin şirket sözleşmesinde öngörülmesi gerekir; aksi durumda, şirketler hukuku yönünden bağlayıcı olmayacaktır. Örneğin, esas sermaye paylarını bağlamlı konuma getiren, yani kanun hükümlerinden ayrılan devir sınırlamaları koyan, önalım, alım, önerilme (devirden önce diğer ortaklara önerme) hakları, ek ödeme yükümlülükleri vs. ancak şirket sözleşmesiyle konulabilecektir. Bu tür hükümler şirket sözleşmesi dışında öngörülmüşse, ancak bir borçlar hukuku sözleşmesinin hükümlerini doğuracaktır.

Ayni sermaye, ayınların veya işletmelerin devralınması ve özel menfaatler hakkında anonim şirketlere ilişkin hükümler uygulanacaktır. Şirket sözleşmesi, 6102 sayılı bu Kanunun limited şirketlere ilişkin hükümlerinden ancak kanunda buna açıkça cevaz verilmişse sapabilir. Diğer kanunların öngörülmesine izin verdiği tamamlayıcı nitelikteki şirket sözleşmesi hükümleri, o kanuna özgülenmiş olarak hüküm doğururlar. (Yeni TTK 578 ve 579)
Yeni TTK ile limited şirketlere yönelik birçok değişiklik getirilmiş olup, yukarıda esas sözleşme bakımından getirilen düzenlemeler incelenmiştir. Halihazırda mevcut bulunan limited şirketlerin de esas sözleşmelerini 01.07.2013 tarihine kadar Yeni TTK'ya  uyarlamaları gerekmektedir. 
 Ekrem Öncü.