.

.

24 Şubat 2010 Çarşamba

Bavul Ticareti ve Özel Fatuıra

BAVUL TİCARETİNDE KATMA DEĞER VERGİSİ UYGULAMASI
Türkiyede İkamet Etmeyenlere Özel Fatura ile Yapılan Satışlar Hakkında Tebliğin (İhracat 2003/3) 1.md özel fatura düzenlenmek suretiyle yapılacak satışların, özel fatura kapsamı eşyanın yurt dışı edildiğinin tespiti amacıyla özel faturanın ilgili gümrük idaresinde onaylatılması ve mal bedeli dövizlerin, aracı banka veya özel finans kurumlarına satılarak döviz alım belgesi düzenletilmesi kaydıyla, İhracat Yönetmeliğine göre ihracat olarak kabul edileceği ifade edilmiştir.KDV Md 11 prg.:1-b Türkiye'de ikamet etmeyen yolcuların satın alarak Türkiye dışına götürdükleri malların teslimi anında KDV tahsil edileceği, gümrükten malın çıkışı anında fatura veya belgenin ibrazında ise tahsil edilen KDV iade olunacağı hüküm altına alınmıştır.Sistem 43 KDVGT ile düzenlenmiş olup kdv satışta tahsil edilip malın yurt dışına çıkarılışını müteakip alıcıya iade edilmesi şeklinde uygulanmaktadır.Talepleri değerlendiren Bakanlık alıcıların önce KDV ödemesi ve daha sonra bu vergiyi geri almaları şeklindeki düzenlemeye ek olarak bu tür satışların KDV tahsil edilmeksizin yapılması suretiyle istisnanın satış aşamasında uygulanabilmesi imkanını sağlamıştır. Uygulamaya konulan yeni sistem ile ilgili olarak 61, 64 71 ve 84 Numaralı KDV GT de gerekli açıklamalar yapılmıştır.

A-Bavul Ticareti Yapabilmenin Şartları Kdv tahsil etmeden bavul ticareti kapsamında satış yapmak isteyen mükelleflerin uygulamada İstisna Belgesi olarak adlandırılan Türkiye'de İkamet Etmeyenlere Döviz Karşılığı Satışlarda Kdv İhracat İstisnası İzin Belgesi" sahibi olmaları gerekmektedir. Bu belge mükellefin bağlı olduğu vergi dairesi tarafından verilecektir.İstisna Belgesi almak isteyen gerçek veya tüzel kişilerin, gerçek usulde Kdv mükellefi olmaları ve haklarında smiyb düzenlediği veya bilerek kullandığı konusunda rapor yazılmış olmaması gerekmektedir. Bu şartları taşıyan bazı mükelleflerin hatalı uygulamalar içersinde bulunduğunun vergi inceleme elemanları tarafından tespiti üzerine, istisna belgesine sahip mükellefler Tebliğde yer alan şartları taşıyıp taşımadıklarının yanında o kapsamda işlem yapma kapasitesine sahip olup olmadıkları konusunda da incelenip, araştırılmakta ve belirli aralıklarla (Örneğin 2-3 ayda bir işyerinde yapılacak yoklamalarla) kontrol edilmektedir.

B-İstisnadan Yararlanabilecek Kişiler İstisna Belgesine sahip mükelleflerden döviz karşılığı satın aldıkları mallar için KDV ödememe imkânına sadece, Türkiyee ikamet etmeyen ve satın aldığı malı yurt dışına götüren Türk uyruklu veya yabancı uyruklu alıcılar faydalanabilecektir. TC tabiiyetinde bulunan gerçek kişiler Türkiyede mukim sayıldığından prensip olarak istisnadan yaralanamazlar.TC tabiiyetinde olmakla birlikte, bir yabancı ülkede ikamet etmekte olduklarına dair o ülke resmi makamlarından alınmış ikamet tezkeresi veya bu mahiyette bir belgeye sahip olanlar söz konusu istisnadan faydalanabilecektir.Kendilerine Türkiyede geçici veya daimi ikamet tezkeresi verilmiş yabancı uyrukluların ise istisnadan faydalanması mümkün değildir.

C- KDV Tahsil Edilmeden Satış Yapılması İstisna Belgesine sahip mükelleflerin yukarıda belirtilen kişilere döviz karşılığı yaptıkları satışlarda KDV tahsil etmeden işlem yapabilme şartları şu şekilde sıralanabilir:

1-Yapılan Satış Belli Bir Tutarı Geçmelidir Türkiyede ikamet etmeyenlere yapılan mal satışlarına ait faturada gösterilen vergisiz bedel toplamının 600 TLin üzerinde olması gerekmektedir. (93 KDVGT ile 01.02.2005 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere belirlenen tutar). Belirlenen haddin hesabında aynı faturada gösterilen birden fazla mal çeşidine ait bedellerin toplamı dikkate alınacaktır.

2-Özel Fatura Kullanılmalıdır Bavul ticareti kapsamında yapılan satışlarda şekil ve muhtevası MB ve GM tarafından belirlenen ve 61 KDVGT ekinde örneği bulunan "Özel Fatura" nın kullanılması gerekmektedir. Özel Fatura 5 nüsha olarak düzenlenecek, 1 inci nüshası alıcıya verilecektir. 2,3 ve 4 üncü nüshalar malın gümrükten çıkışı sırasında onaylatılacak, 5 inci nüsha ise satıcıda kalacaktır. Türkiyede İkamet Etmeyenlere Özel Fatura ile Yapılan Satışlar Hakkında Tebliğin 2.md , özel faturalar, ilgili gümrük idaresine ibrazından önce veya gümrük idaresine onaylatılmasını müteakip İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliklerine de onaylatılması halinde, Belgesiz İhracat Kredisi, Dahilde İşleme İzni, Dahilde İşleme İzin Belgesi ve Vergi Resim Harç İstisnası Belgesi ile ilgili işlemlerde gümrük beyannamesi yerine kabul edilmektedir.
Diğer taraftan, özel fatura kapsamındaki ihracat, özel faturayı düzenleyen firmaya ait ihracat taahhütlerine, özel fatura üzerinde unvanı kayıtlı olması halinde ise imalatçı firmaya ait ihracat taahhütlerine de sayılmaktadır. Ancak, deri ve deri mamulleri dışındaki tekstil ve konfeksiyon ürünleri satışına ilişkin özel faturalar, Dahilde İşleme İzni ile Dahilde İşleme İzin Belgesi ihracat taahhüdüne sayılmamaktadır.

3-Döviz, Banka veya Özel Finans Kurumlarına SatılmalıdırBavul ticareti kapsamında yapılan satışlara ait döviz bedeli Bankalara veya Özel Finans Kurumlarına satılacak ve buna ilişkin olarak düzenlenecek döviz alım belgesinin (DAB) aslı veya noter onaylı örneği, ilgili döneme ait Katma Değer Vergisi beyannamesine eklenecektir.Döviz bürolarında bozdurulan ve bunlar tarafından düzenlenen döviz alım belgeleri ile iade talebinde bulunulması mümkün bulunmamakta olup, bu satışa ilişkin rakamlar genel esaslara göre beyan edilerek ödenecektir. Bu şekilde ödenen vergi, söz konusu satış bedellerine ilişkin dövizlerin bankalar veya özel finans kurumlarında bozdurulması ve dövizlerin bozdurulduğu dönemde ibrazı zorunlu olan belgelerin de ibraz edilmiş olması, halinde genel esaslar çerçevesinde KDV iade ve mahsup işlemlerinin yapılması gerekmektedir.Öte yandan, DAB üzerinde özel faturaya ilişkin bilgiler bulunmamakla beraber vergi dairesince yapılacak olan inceleme sonucunda bozdurulan DAB in özel fatura ile ilgili olduğunun anlaşılması halinde KDV iade ve mahsup işlemlerinin yapılması mümkündür.Türkiyede ikametgâh etmeyenlere döviz karşılığı yapılan satışlara ilişkin düzenlenen döviz alım belgesindeki tutarın, fiili ihracat miktarı ile aynı olması gerekmektedir. Döviz alım belgesindeki döviz tutarının ihraç edilen mal bedelini karşılamaması halinde ise istisna hükümlerinin uygulanmasına imkan bulunmamaktadır. Bu durum, Türkiyede ikamet etmeyenlere döviz karşılığında satış yapan mükelleflere tecil terkin sistemi kapsamında gerçekleşen teslimler içinde geçerli olacaktır.

4-Mallar Belirlenen Gümrük Kapılarından Yurt Dışına Çıkarılmalıdır Satın alınan malların satın alma tarihinden itibaren 3 ay içinde MB görüşü üzerine GMca belirlenecek gümrük kapılarından yurt dışına çıkarılması ve bu gümrük kapılarında onaylatılan Özel Faturaların çıkış tarihinden itibaren en geç 1 ay içinde satıcıya intikal etmiş olması gerekmektedir.GM ve MB değerlendirmesi sonucu yayımlanan 1997/1 Sıra Numaralı KDV iç genelgesinde istisnanın, İstanbul, İzmir, Antalya, Samsun, Trabzon, Edirne ve Artvin illerindeki bütün gümrük kapılarından yut dışına çıkarılacak mallar için uygulanacağı belirtilmiştir. Daha sonra özel faturayla işlem yapmaya yetkili kılınan gümrük idareleri arasına Kırklareli Dereköy, Tekirdağ Çorlu ve Iğdır Dilucu Gümrük Müdürlüğü de eklenmiştir.

5-Yapılan Satışlar İhracat İstisnası Kapsamında Beyan Edilmelidir İstisna Belgesine sahip mükelleflerce satılan mallara ait Özel Faturanın 2, 3, ve 4 üncü nüshalarının gümrük görevlileri ve İl Defterdarlıklarınca görevlendirilen vergi denetmeni veya Maliye memuru tarafından birlikte onaylanması gerekmektedir. Bu şekilde onaylatılan Özel Faturaların 2 nüshası gümrük görevlilerine teslim edilecek, 4 üncü nüshası ise çıkış tarihini izleyen 1 ay içinde satıcıya intikal ettirilecektir.Gümrükte onaylatma işinin satıcılar tarafından yaptırılması esas olmakla birlikte, alıcıların da ÖFnın 2, 3, ve 4 üncü nüshalarını onaylatıp 4 üncü nüshayı satıcıya intikal ettirmesi mümkündür. Ayrıca, kargo ile yapılan mal göndermelerinde taşıyıcı firma,birden fazla satıcıya ait ÖF onaylatarak satıcılara intikal ettirebilecektir. Bu kapsamda yapılan satışlar, ihracat istisnasına ilişkin esaslar çerçevesinde beyan edilecektir. Buna göre, Türkiye'de ikamet etmeyenlere 1 ay içinde yapılan satışların toplam bedeli,beyannamenin 24. satırına dahil edilecektir. Bu satışlardan en geç beyanname verme süresinin son gününe kadar faturaları gümrükte onaylatılarak satıcılara intikal ettirilenler, bu süre içinde döviz alım belgesi de temin edilmek şartıyla, aynı beyannamenin ihracat istisnasına ait 25. satırında gösterilerek KDV matrahından indirilecektir. Bu döneme ait beyannameye, gümrükte onaylanan ÖFtarih, sıra ve seri numaraları ile tutarlarını ihtiva eden bir listenin yanı sıra bu tutarlara ait döviz alım belgeleri de eklenecektir.Liste işletme yetkililerince kaşe/imza tatbiki suretiyle onaylanacaktır. Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldığı üzere, özel fatura ile satışı yapılarak fiilen yurt dışı edilen mallara ait iade talebi satış faturasının ilgili gümrükten onaylı bir örneği ile D.A.B.in de satışın yapıldığı döneme ilişkin katma değer vergisi beyannamesinin verilme süresine kadar temin edilmesi durumunda satışın gerçekleştiği dönemde yapılacaktır. Bu süreye kadar gerekli belgelerin temin edilememesi durumunda, söz konusu satışa ilişkin rakamlar genel esaslara göre beyan edilecek, iade talebi ise Tebliğde belirtilen sürelere uyulmak kaydıyla gümrükten onaylı faturanın ve usulüne uygun düzenlenmiş DAB ın satıcıya ulaştığı dönemde yapılabilecektir.

D-Bavul Ticaretinde Tecil-Terkin Uygulaması Türkiye'de ikamet etmeyenlere döviz karşılığı satışlarda, İstisna Belgesi alan mükelleflere imalatçılar tarafından yapılacak ihraç kaydıyla teslimlerde,KDV 11/1-c md kapsamında işlem yapılabilecektir. İstisna Belgeli satıcılara ihraç kaydıyla teslimde bulunanların tecil edilen vergilerinin terkin işlemleri için, gümrükte tasdik edilen ÖF nüshasının aslı veya noter ya da yeminli mali müşavir tarafından onaylanmış örneği ibraz edilecektir.İstisna Belgeli satıcılara ihraç kaydıyla teslimde bulunanlar lehine doğacak Katma Değer Vergisi iade alacaklarının nakden iadesi mümkün olmayıp mahsuben iade söz konusu olacaktır.

E-İstisna Belgesi Olmadan Satış Yapanların Durumu Türkiyede ikamet etmeyenlere döviz karşılığı yapılan satışlarda (Bavul Ticareti) katma değer vergisi istisnasının uygulanmasının en önemli şartlarından birisi ilgili vergi dairesinden alınan İstisna Belgesidir.Vergilemede olayların gerçek mahiyetinin esas olduğunu göz önünde bulunduran Maliye Bakanlığı istisna belgesi olmadan satış yapan mükelleflerin hak kaybına uğramamaları için bir düzenleme yapmıştır. Buna göre, istisna belgesi alma hakkına ve koşullarına sahip olmakla birlikte bu belgeyi almaksızın satış yapan yükümlüler, KDVGT61 uygun şekilde gerçekleşip sonuçlanan satış ve teslimleri için yapılacak bir vergi incelemesi ile tespit edilmesi kaydıyla istisna kapsamında kabul edilmesi mümkün olabilecektir.

IV-BAVUL TİCARETİNDE KDV İADESİ Türkiyede ikamet etmeyen kişilere döviz karşılığı özel fatura ile yapılan satışlardan (bavul ticareti) ve bavul ticareti yapanlara ihraç kaydıyla mal teslimlerden doğan katma değer vergisi iadesi taleplerinin değerlendirilmesi KDVGT84 belirlenmiş esaslara göre yapılacaktır.

A-Nakden veya Mahsuben İadede Aranacak Belgeler Bavul ticareti kapsamında yapılacak KDV iadelerinin sonuçlandırılması için gerekli olan belgeler şu şekilde sıralanabilir:
- Gümrükçe onaylı özel faturaların aslı veya fotokopisi,
- İhracatın gerçekleştiği döneme ilişkin olarak indirilecek KDV listesi,
- İhraç edilen malın bünyesine giren vergi miktarına ilişkin hesaplamaları gösterir tablo,
- Bankalar veya ÖFK tarafından düzenlenmiş DAB (aslı veya ilgili banka veya ÖFK şubesince onaylanmış örneği ya da dövizin yurt dışından geldiğini gösteren bankadan alınmış belge)

B-Mahsuben İade Bavul ticaretinden doğan KDV iade alacağı, hak sahibi mükellefin kendisinin, ortaklarının veya mal ya da hizmet satın aldığı kişilerin vergi borçlarına, ithalat sırasında uygulanan vergilere, SSK prim borçlarına mahsubu miktarına bakılmaksızın inceleme raporu ve teminat aranılmadan yerine getirilir.İade alacağı öncelikle mükellefin ithalde alınanlar dışındaki vergi borçlarına mahsup edilir. Artan bir miktar olursa mükellefin isteğine bağlı olarak; kendisinin, ortaklarının veya mal ya da hizmet satın aldığı mükelleflerin ithalde alınanlar dahil vergi borçlarına veya SSK prim borçlarına mahsubu yapılır. Mükelleflerin iadesini istedikleri KDVnin kendilerinin, ortaklarının veya mal ve hizmet satın aldıkları kişilerin borcuna mahsubunu talep etmeleri mahsup dilekçesi ile mümkündür. Ancak, iade alacağının mal ve hizmet alımında bulunmadığı mükelleflerin vergi borçlarına mahsubunun yapılması için dilekçe yeterli değildir. Noterden düzenlenecek temlikname ile katma değer vergisi iade alacağının vergi borçlarına mahsubunu talep etmesi halinde bu temliknameye istinaden mahsup taleplerinin yerine getirilecektir.Mahsup talebi, yukarıda belirtilen belgeler tamamlanmadıkça hüküm ifade etmez. Mahsup talebinin yerine getirilmesinde gümrük beyannamelerinin teyidi beklenmez. Ancak teyidin olumlu gelmemesi halinde mahsup tarihi itibarıyla gerekli tarhiyat işlemi yapılır.KDVGT61 uyarınca Türkiyede ikamet etmeyenlere döviz karşılığı özel fatura ile satış yapanlara ihraç kaydıyla teslimde bulunanların iade talepleri münhasıran mahsup yoluyla yerine getirilir. Bir başka ifade ile bu mükelleflere nakden iade yapılmaz.

C-Nakden İade İstisna Belgesine sahip satıcıların Türkiye'de ikamet etmeyenlere yapacakları istisna kapsamındaki teslimlerden doğacak Katma Değer Vergisi iade alacakları, öncelikle mükellefin kendi vergi borçlarına mahsup edilecektir. Mahsup edilecek vergi borcu olmaması veya iade alacağının tamamını karşılamaması halinde nakden iade yapılabilecektir.4.000 TL geçmeyen nakden iade talepleri inceleme raporu ve teminat aranmaksızın yerine getirilir. İade talebi yukarıda sayılan belgelerin nakden iade talebine ilişkin dilekçe ekinde ibrazı ile işleme konulur. 4.000TL geçmeyen nakden iade taleplerinin inceleme raporu ve teminat aranmadan yerine getirilebilmesi için gb ve/veya öf nın teyidinin mutlaka alınması gerekir. Mükelleflerin teyit işlemini beklemeden iade almak istemeleri halinde, teminat vermeleri şartıyla nakden iade talepleri yerine getirilir.Mükellefçe süresinde başvuru yapılıp gerekli belgeler ibraz edildiği halde gümrük beyannamelerinin veya gümrükçe onaylı fatura ya da özel faturaların teyidi alınamadığı için yerine getirilemeyen iade talepleri, tarh zamanaşımı süresinin geçmesi halinde, teyit beklenmeksizin yerine getirilir.Buna göre, gümrük beyannamelerinin veya gümrükçe onaylı fatura veya özel faturaların gümrük idarelerinden teyidi istenildiği halde tarh zamanaşımı süresi içinde teyit alınamaması halinde, teyit verileceği yönünde bir yazı olmaması şartıyla teyit beklenilmeksizin iade işlemi yapılacaktır. Bu husus ihraç kaydıyla teslimlerde tecil edilen verginin terkini ve iade işlemlerinde de geçerlidir. Gümrük beyannameleri veya bunlara ilişkin listelerin teyidi gerçekleşen kısmına isabet eden tutarların kısmen iadesi de mümkündür.
2005 yılı için 53.000 TL aşmayan iade talepleri YMM raporuna göre yerine getirilebilmektedir. Tam tasdik sözleşmesinin bulunması durumunda da belirttiğimiz limitler göz önünde bulundurularak, inceleme raporu ve teminat aranmadan iade yapılır. Süresinde düzenlenmiş tam tasdik sözleşmesi bulunan sektörel dış ticaret şirketlerinin KDVGT61 kapsamın yapılan BT ile ilgili iade taleplerinde iade edilecek tutar, ortak bazında 53.000 YTL sınır aşılmamak kaydıyla, iade talep edilen dönemde ortaklardan alınarak ihraç edilen mal bedellerine ilişkin KDV toplamı dikkate alınarak hesaplanacaktır.YMM düzenledikleri raporlarda gümrük beyannamelerinin veya gümrükçe onaylı fatura ya da özel faturaların teyidinin alınmamış olması halinde teyit işlemleri vergi dairesince yapılır.4.000 TL tutarını aşan ve YMM tasdik raporu ibraz edilmeyen durumlarda mükelleflerin nakden iade talepleri teminat göstermeleri şartıyla yerine getirilir.

22 Şubat 2010 Pazartesi

Sermaye Taahhüdünü Yerine Getirmeyen Ortak.

ŞİRKETLERDE SERMAYE TAAHHÜDÜNÜ YERİNE GETİRMEYENLERE UYGULANABİLECEK YAPTIRIMLAR

Yusuf Ziya TAŞKAN
Kırıkkale Üniversitesi İİBF Öğretim Görevlisi


I- GİRİŞ
Şirket ortaklığı, içerisinde çeşitli hakları ve borçları barındıran bir bütünlük arz eder. Başka bir anla-tımla, ortaklık sıfatı sahibine bir yandan çeşitli haklar sağlarken, bir yandan da onu bazı yükümlülük-lerle karşı karşıya getirir. Türk Ticaret Kanunu, düzenlemiş bulunduğu bütün şirket türlerinde ortakla-rın hak ve borçlarını ayrıntılı biçimde tanzim etmiş bulunmaktadır (1).
Uygulamada yaygın olarak karşılaşılan; anonim ve limited şirketlerde, sermaye koyma borcunun yerine getirilmesi, ortakların en önde gelen borçlarından birini oluşturmaktadır. Hatta bu şirket-lerde sermaye koyma borcunun ortakların asli borcu olduğu da söylenebilir. Türk Ticaret Kanunu’nun 269. maddesinin ikinci fıkrasına göre, bu borç, pay sahibinin taahhüt ettiği sermaye miktarı kadardır.
Kanun, gerek anonim şirketlerde gerekse limited şirketlerde sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesi olasılığına karşı birtakım yaptırımlar öngörmüş bulunmaktadır. Bu yaptırımlar, her iki şirket bakımından özü itibariyle benzer olmakla birlikte, uygulanma biçimleri bakımından bazı farklılıklar da taşımaktadır.
Bu yazıda, anonim ve limited şirketler bakımından sermaye taahhüdünün yerine getirilmemesine bağ-lanan sonuçlar ayrı ayrı ele alınacaktır.
II- ANONİM ŞİRKETLERDEKİ DURUM
A- GENEL BİLGİ
Yukarıda da belirtildiği gibi, anonim şirketlerde ortakların asli borcu sermaye koyma borcunu yerine getirmektir. Sermaye koyma borcu iki şekilde ortaya çıkmış olabilir. Bunlardan birincisi; “nakdi ser-maye koyma borcu”, ikincisi ise; “ayni sermaye koyma borcu”dur. Ayni sermaye koyma borcunun kısmi olarak yerine getirilmesi, işin doğası icabı mümkün değildir. Buna göre, ayın karşılığı değerler, bir defada teslim edilerek borç ifa edilmiş olur. Oysa nakdi sermaye koyma borcu, uygulamada genellikle karşılaşıldığı gibi, kısımlar halinde yerine getirilmektedir. Bu durumda ortaklarca ser-maye taahhütlerinin yerine getirilmemesi önemli bir olasılık olarak karşımıza çıkmaktadır.
Nitekim Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın yayımladığı Tebliğ (2)’de de bu duruma paralel şekilde, ano-nim şirketlerin kuruluşu sırasında tanzim edilecek anasözleşmelerde sermaye maddesinde; “serma-yenin muvazaadan ari biçimde taahhüt edildiği ve nakdi sermayenin ¼’ünün ödendiği ya da şirketin kuruluşunun tescili tarihinden itibaren üç ay içerisinde, kalanının da en geç üç yıl içeri-sinde olmak üzere şirkete ödenme zamanının belirtileceği” açıklanmıştır.
Buna göre; ortakların taahhüt edilen sermaye payının 1/4’ünü şirketin tescil edildiği tarihten itibaren üç ay içinde, kalanını ise üç yıl içinde ödemesi gerekmektedir.
B- APEL VE KALAN SERMAYE BORCUNUN ÖDENMESİ
Genel olarak, sermaye koyma borcunun kalan ¾’lük kısmının ödenme zamanı, anasözleşmede miktar ve tarih olarak belirtilebileceği gibi, bu yetki genel kurul ya da yönetim kurulunca da kullanılabilir. Türk Ticaret Kanunu’nun 406. maddesi gereğince ortakların sermaye borcunun kalan kısmını yerine getirmeleri için ilan yoluyla yapılan çağrıya uygulamada “apel” denilmektedir (3). Şirket anasözleşmesinde bu çağrının yapılma biçimi ile ilgili özel kuralların bulunması durumunda bu kural-lara da uyulması gerekir.
Ancak, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın yukarıda değinilen Tebliğ’den sonraki uygulaması, anasözleşmenin sermaye maddesinde ya da sermaye artırımı durumunda sermaye maddesinin yeni şeklinde ödeme tarihlerinin ve ödenecek miktarların açıkça gösterilmesi şeklindedir. Bakan-lık bu esas doğrultusunda, belirtilen ilkeye uygun olmayan anasözleşmeler için düzeltme beyannamesi alma yoluna gitmektedir. Buna göre, örneğin bir anonim şirketin kuruluşu sırasında anasözleşmenin sermaye maddesi aşağıdaki örneğe uygun olmalıdır:
“... Sermayenin 1/4’ü şirketin tescili tarihinden itibaren en geç üç ay içinde, kalan 3/4’ü ise, ../../.... , ../../.... , ../../.... tarihlerinde üç eşit taksitte ödenecektir. Bu husustaki ilanlar anasözleşmenin ilanlara ilişkin maddesi uyarınca yapılır...”
Bu durum karşısında ödeme tarihleri ve ödenecek miktarlar açıkça belirlenmiş olduğundan yeni uygu-lamaya göre, “apel” olarak adlandırılan ödeme çağrısının yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
C- SERMAYE TAAHHÜDÜNÜN YERİNE GETİRİLMEMESİNİN SONUÇLARI
TTK’nın 407. maddesine göre, belirtilen tarihte sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen ortak, ayrıca bir ihtara gerek olmaksızın mütemerrit duruma düşer ve temerrüt faizi ödemek zorunda kalır. Ayrıca ödenen temerrüt faizinin şirketin zararını karşılamaması durumunda, ortak kusursuz olduğunu ispat etmedikçe, bu zararı da ödemekle yükümlüdür.
Ortağın sermaye koyma borcunu yerine getirmemesi halinde, şirket mütemerrit ortağa karşı icra taki-binde bulunabilir ve sermaye borcu ile birlikte temerrüt faizinin de tahsili yoluna gidebilir.
Sermaye taahhüdünün yerine getirilmemesi durumunda şirketin başvurabileceği ikinci yol, “iskat” işlemine başvurmaktır. İskat aşağıda ayrıca incelenecektir.
Bunun dışında, şirket anasözleşmesi ile ortakların temerrüt halinde cezai şart ödemeleri de kararlaştı-rılmış olabilir. Böyle bir hükmün varlığı halinde sermaye koyma borcunu yerine getirmeyen ortaklar, cezai şart ödeme zorunluluğu ile de karşı karşıya kalabilirler.
D- İSKAT İŞLEMİ
İskat; kısaca “sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen ortakların ortaklıktan çıkarılması” olarak tanımlanabilir.
Türk Ticaret Kanunu’nun 407. maddesinin ikinci fıkrasına göre; “pay sahibi belirlenen tarihte ser-maye koyma borcunu yerine getirmeyip, temerrüde düşerse, şirket yönetim kurulu mütemerrit pay sahibini kısmi ödemelerden doğan haklardan mahrum etmeye ve şirketten çıkarmaya yetki-lidir.”
İskat işleminin yapılabilmesi için hisse senetlerinin çıkarılmış olması şart olmadığı gibi, payın hamile veya nama yazılı olmasının da önemi yoktur (4).
İskat işleminin uygulanabilmesi için izlenecek yol Türk Ticaret Kanunu’nun 408. maddesinde göste-rilmiş bulunmaktadır. Buna göre şirket yönetim kurulu, mütemerrit duruma düşen yani sermaye koy-ma borcunu zamanında yerine getirmeyen ortağa, bu borcunu ifa etmesi için çağrıda bulunur. Bu çağ-rının Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayımlanacak ilan ve anasözleşmede bu çağrı için başkaca yollar düzenlenmişse, söz konusu hükümlere uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekir.
Nama yazılı hisse senedi sahiplerine taahhütlü mektupla çağrı yapılması gerekir.
Söz konusu çağrıda ortak bir ay içinde ödeme yapmaya davet edilir ve aksi halde haklarından mah-rum edileceği ve şirketten çıkarılacağı kendisine ihtar edilir. Bu süre içinde de ortak taahhüdünü yerine getirmezse, o zamana kadar yaptığı ödemelerden doğan haklarından mahrum edilerek şirketten çıkarılır.
Yargıtay’ın çok sayıda kararında, öncelikle ortaklara borç miktarının bildirilmesi ve bunun ödenmesi için belli bir süre verilmesi, daha sonra ise Kanun’un 407. maddesinde yer alan iskat ihtarına ilişkin çağrının yapılması gerektiği vurgulanmaktadır (5). Ancak, yukarıda açıklanan yeni uygulama çer-çevesinde kanımızca, böyle bir şeye gerek yoktur. Çünkü yeni uygulamaya göre, ödenecek miktar-lar ve ödeme tarihleri anasözleşmede açıkça gösterilmiş bulunmaktadır. Kanun’un 407. maddesinin birinci fıkrasına göre ise; “Sermaye koyma borcunu vaktinde yerine getirmeyen pay sahibi, ihtara lüzum olmaksızın temerrüt faizi ödemekle mükelleftir.”

III- LİMİTED ŞİRKETLERDEKİ DURUM
A- GENEL BİLGİ
Türk Ticaret Kanunu, limited şirketler açısından da sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesi durumunda, şirketin başvurabileceği iki imkan öngörmüş bulunmaktadır. Buna göre; zamanında ser-maye taahhüdünü yerine getirmeyen ortağa karşı şirket bu borcun “icra yoluyla tahsilini” seçebilece-ği gibi, “ortağın şirketten ihracı ve payının paraya çevrilmesi” yoluna da gidebilir.
Yukarıda değinilen Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tebliği’nde, limited şirketler için de anonim şirketlere paralel düzenleme yapılmıştır. Buna göre, anasözleşmenin sermaye maddesinde ya da sermaye artırımı durumunda sermaye maddesinin yeni şeklinde ödeme tarihlerinin ve ödenecek miktar-ların açıkça gösterilmesi gerekmektedir.
Bu durumda limited şirketler açısından da sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen ortağın te-merrüde düşmüş olması için, belirtilen zamanda ödeme yapmamış olması yeterlidir, başkaca bir işleme ya da ihtara gerek yoktur.
B- ANONİM ŞİRKETLERDEN FARKLI YÖNLERİ
Türk Ticaret Kanunu, limited şirketlerle sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen ortaklarla ilgili düzen-lemelerinde, anonim şirketlere nazaran bazı farklılıklara yer vermiş bulunmaktadır. Bu farklılıklar aşağıdaki biçimde açıklanabilir:
1- Limited şirketlerde ortaklıktan çıkarma işleminden önce ilgili ortağa, noter aracılığı ile 15 günden aşağı olmamak üzere tayin edilecek sürelerle iki kez ödeme yapmadığı takdirde ortak-lıktan çıkarılacağının ihtar edilmesi gerekir (TTK Md. 529/II). Bu 15 günlük sürenin başlangıcı ihtarın ortağa ulaştığı gündür.
Bu ihtarlara rağmen, sermaye borcunu yerine getirmeyen ortak, ortaklar kurulunun esas ser-mayenin en az yarısından fazlasını temsil eden çoğunluğunun alacağı kararla şirketten çıkarıla-bilir.
2- Ortaklıktan çıkan ortağın payı, diğer bir ortak tarafından gerçek değeri üzerinden satın alınmadığı takdirde, şirket tarafından açık artırma yoluyla satılabilir. Çıkarılan ortak da dahil olmak üzere, bütün ortakların onayıyla payın diğer bir şekilde paraya çevrilmesi de mümkündür (TTK Md. 530/I).
Anonim şirketlerden farklı bir başka nokta da bu düzenlemenin devamında görülmektedir. Buna göre, elde edilen paradan ortağın borcu kesildikten sonra geri kalanı ortağa verilir (TTK Md. 530/II).
IV- SERMAYE ARTIRIMLARINA İŞTİRAK ETMEYEN ORTAKLARIN DURUMU
Bazı durumlarda, özellikle anonim şirket genel kurullarında sermaye artırımı kararı alındığı halde, bir kısım ortakların, artırılan sermayeye iştirak etmek istememeleri söz konusu olmaktadır.
Bu gibi durumlarda, yukarıda açıklanan hükümlerin doğrudan doğruya uygulanması mümkün değildir. Çünkü Türk Ticaret Kanunu’nun 394. maddesinde, ortakların artırılan sermayeden yeni pay almaları bir hak olarak nitelendirilmiştir. Uygulamada bu hak “rüçhan hakkı” olarak adlandırılmaktadır. Ka-nun’a göre, genel kurulda aksi kararlaştırılmamış olmak şartıyla her ortak, yeni paylardan şirket sermayesindeki payı ile orantılı miktarını alabilir. Yönetim kurulu, yeni payların bedellerini gazeteler-le ilan eder. Bu ilanlarda yeni pay alma hakkının kullanılması için öngörülen sürenin 15 günden az olmaması gerekir. Kanımızca bu kuraldan çıkan sonuca göre, ortakların sermaye artırımı ile oluşan yeni paylardan almaya zorlanması mümkün değildir.
Bu gibi durumlarda izlenmesi gereken yol aşağıdaki biçimde açıklanabilir:
1- Yönetim kurulu, aksi yönde bir genel kurul kararı mevcut değilse, yeni pay edinmek istemeyen ortakların paylarını öncelikle diğer ortaklara teklif eder. Diğer ortaklara bu konuda karar vermeleri için en az 15 günlük süre tanınması gerekir.
2- Diğer ortakların da yeni payları almak istememeleri durumunda, söz konusu paylar şirket dışından üçüncü kişilere satılabilir.
V- SONUÇ
Anonim ve limited şirketlerde, sermaye koyma borcunun yerine getirilmesi ortakların en önde gelen borçlarından birini oluşturmaktadır. Hatta bu şirketlerde sermaye koyma borcunun ortakların asli bor-cu olduğu da söylenebilir. Türk Ticaret Kanunu’nun 269. maddesinin ikinci fıkrasına göre, bu borç, pay sahibinin taahhüt ettiği sermaye miktarı kadardır.
Türk Ticaret Kanunu, gerek anonim şirketlerde gerekse limited şirketlerde sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesi olasılığına karşı birtakım yaptırımlar öngörmüş bulunmaktadır.
Anonim şirketler açısından, Türk Ticaret Kanunu’nun 407. maddesine göre, belirtilen tarihte sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen ortak, ayrıca bir ihtara gerek olmaksızın mütemerrit duruma düşer ve temerrüt faizi ödemek zorunda kalır. Ayrıca ödenen temerrüt faizinin şirketin zararını karşılamaması durumunda, ortak kusursuz olduğunu ispat etmedikçe, bu zararı da ödemekle yükümlüdür.
Ortağın sermaye koyma borcunu yerine getirmemesi halinde, şirket ya mütemerrit ortağa karşı icra takibinde bulunabilir veya sermaye borcu ile birlikte temerrüt faizinin de tahsili yoluna gidebilir. Ser-maye taahhüdünün yerine getirilmemesi durumunda şirketin başvurabileceği ikinci yol, “iskat” işle-mine başvurmaktır.
Limited şirketlerde ortaklıktan çıkarma işleminden önce ilgili ortağa, noter aracılığı ile 15 günden aşağı olmamak üzere tayin edilecek sürelerle iki kez ödeme yapmadığı takdirde ortaklıktan çıkarılaca-ğının ihtar edilmesi gerekir (TTK Md. 529/II). Bu 15 günlük sürenin başlangıcı ihtarın ortağa ulaştığı gündür.
Bu ihtarlara rağmen, sermaye borcunu yerine getirmeyen ortak, ortaklar kurulunun esas sermayenin en az yarısından fazlasını temsil eden çoğunluğunun alacağı kararla şirketten çıkarılabilir.


(1) Örneğin limited şirketler açısından bu hak ve borçlar hakkında geniş bilgi için bkz. Şükrü KIZILOT – Saygın EYÜPGİLLER, Şirketler Muhasebesi, Vergilendirilmesi Hukuku ve Mevzuatı, Yaklaşım Yayınları, Ankara 1999, s.349 vd.; Anonim şirketler için bkz. a.g.e., s. 985 vd.
(2) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın yayımladığı İç Ticaret: 1995/1 Sayılı Tebliğ (13.08.1995 tarih ve 22373 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.)
(3) Şükrü KIZILOT, Memleketimden Vergi Manzaraları, Sabah Kitapları, İstanbul 1998; Hasan PULAŞLI, Şirketler Hukuku, Mimoza Yayınları, Konya 1995, s. 295
(4) PULAŞLI, a.g.e., s. 295
(5) Yargıtay 11. Hukuk D., 23.11.1982 tarih ve E. 4697, K. 4895 Sayılı Kararı ( PULAŞLI, a.g.e., s. 295); Yarg. 11. HD., 17.09.1995 tarih ve E: 3498, K. 4619 Sayılı Kararı; Yarg. 11. HD., 20.10.1986 tarih ve E. 4539, K. 5426 Sayılı Kararı (Gönen ERİŞ, Türk Ticaret Kanunu, Tica-ri İşletme ve Şirketler, Cilt: 1, Ankara 1992, s. 1196 vd)

Sermaye Taahhüdünü Ödemeyen Ortak.

ŞİRKETLERDE SERMAYE TAAHHÜDÜNÜ YERİNE GETİRMEYENLERE UYGULANABİLECEK YAPTIRIMLAR

Yusuf Ziya TAŞKAN

Kırıkkale Üniversitesi İİBF Öğretim Görevlisi

I- GİRİŞ

Şirket ortaklığı, içerisinde çeşitli hakları ve borçları barındıran bir bütünlük arz eder. Başka bir anlatımla, ortaklık sıfatı sahibine bir yandan çeşitli haklar sağlarken, bir yandan da onu bazı yükümlülüklerle karşı karşıya getirir. Türk Ticaret Kanunu, düzenlemiş bulunduğu bütün şirket türlerinde ortakların hak ve borçlarını ayrıntılı biçimde tanzim etmiş bulunmaktadır (1).

Uygulamada yaygın olarak karşılaşılan; anonim ve limited şirketlerde, sermaye koyma borcunun yerine getirilmesi, ortakların en önde gelen borçlarından birini oluşturmaktadır. Hatta bu şirketlerde sermaye koyma borcunun ortakların asli borcu olduğu da söylenebilir. Türk Ticaret Kanunu’nun 269. maddesinin ikinci fıkrasına göre, bu borç, pay sahibinin taahhüt ettiği sermaye miktarı kadardır.

Kanun, gerek anonim şirketlerde gerekse limited şirketlerde sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesi olasılığına karşı birtakım yaptırımlar öngörmüş bulunmaktadır. Bu yaptırımlar, her iki şirket bakımından özü itibariyle benzer olmakla birlikte, uygulanma biçimleri bakımından bazı farklılıklar da taşımaktadır.

Bu yazıda, anonim ve limited şirketler bakımından sermaye taahhüdünün yerine getirilmemesine bağlanan sonuçlar ayrı ayrı ele alınacaktır.

II- ANONİM ŞİRKETLERDEKİ DURUM

A- GENEL BİLGİ

Yukarıda da belirtildiği gibi, anonim şirketlerde ortakların asli borcu sermaye koyma borcunu yerine getirmektir. Sermaye koyma borcu iki şekilde ortaya çıkmış olabilir. Bunlardan birincisi; “nakdi sermaye koyma borcu”, ikincisi ise; “ayni sermaye koyma borcu”dur. Ayni sermaye koyma borcunun kısmi olarak yerine getirilmesi, işin doğası icabı mümkün değildir. Buna göre, ayın karşılığı değerler, bir defada teslim edilerek borç ifa edilmiş olur. Oysa nakdi sermaye koyma borcu, uygulamada genellikle karşılaşıldığı gibi, kısımlar halinde yerine getirilmektedir. Bu durumda ortaklarca sermaye taahhütlerinin yerine getirilmemesi önemli bir olasılık olarak karşımıza çıkmaktadır.

Nitekim Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın yayımladığı Tebliğ (2)’de de bu duruma paralel şekilde, anonim şirketlerin kuruluşu sırasında tanzim edilecek anasözleşmelerde sermaye maddesinde; “sermayenin muvazaadan ari biçimde taahhüt edildiği ve nakdi sermayenin ¼’ünün ödendiği ya da şirketin kuruluşunun tescili tarihinden itibaren üç ay içerisinde, kalanının da en geç üç yıl içerisinde olmak üzere şirkete ödenme zamanının belirtileceği” açıklanmıştır.

Buna göre; ortakların taahhüt edilen sermaye payının 1/4’ünü şirketin tescil edildiği tarihten itibaren üç ay içinde, kalanını ise üç yıl içinde ödemesi gerekmektedir.

B- APEL VE KALAN SERMAYE BORCUNUN ÖDENMESİ

Genel olarak, sermaye koyma borcunun kalan ¾’lük kısmının ödenme zamanı, anasözleşmede miktar ve tarih olarak belirtilebileceği gibi, bu yetki genel kurul ya da yönetim kurulunca da kullanılabilir. Türk Ticaret Kanunu’nun 406. maddesi gereğince ortakların sermaye borcunun kalan kısmını yerine getirmeleri için ilan yoluyla yapılan çağrıya uygulamada “apel” denilmektedir (3). Şirket anasözleşmesinde bu çağrının yapılma biçimi ile ilgili özel kuralların bulunması durumunda bu kurallara da uyulması gerekir.

Ancak, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın yukarıda değinilen Tebliğ’den sonraki uygulaması, anasözleşmenin sermaye maddesinde ya da sermaye artırımı durumunda sermaye maddesinin yeni şeklinde ödeme tarihlerinin ve ödenecek miktarların açıkça gösterilmesi şeklindedir. Bakanlık bu esas doğrultusunda, belirtilen ilkeye uygun olmayan anasözleşmeler için düzeltme beyannamesi alma yoluna gitmektedir. Buna göre, örneğin bir anonim şirketin kuruluşu sırasında anasözleşmenin sermaye maddesi aşağıdaki örneğe uygun olmalıdır:

“... Sermayenin 1/4’ü şirketin tescili tarihinden itibaren en geç üç ay içinde, kalan 3/4’ü ise, ../../.... , ../../.... , ../../.... tarihlerinde üç eşit taksitte ödenecektir. Bu husustaki ilanlar anasözleşmenin ilanlara ilişkin maddesi uyarınca yapılır...”

Bu durum karşısında ödeme tarihleri ve ödenecek miktarlar açıkça belirlenmiş olduğundan yeni uygulamaya göre, “apel” olarak adlandırılan ödeme çağrısının yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

C- SERMAYE TAAHHÜDÜNÜN YERİNE GETİRİLMEMESİNİN SONUÇLARI

TTK’nın 407. maddesine göre, belirtilen tarihte sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen ortak, ayrıca bir ihtara gerek olmaksızın mütemerrit duruma düşer ve temerrüt faizi ödemek zorunda kalır. Ayrıca ödenen temerrüt faizinin şirketin zararını karşılamaması durumunda, ortak kusursuz olduğunu ispat etmedikçe, bu zararı da ödemekle yükümlüdür.

Ortağın sermaye koyma borcunu yerine getirmemesi halinde, şirket mütemerrit ortağa karşı icra takibinde bulunabilir ve sermaye borcu ile birlikte temerrüt faizinin de tahsili yoluna gidebilir.

Sermaye taahhüdünün yerine getirilmemesi durumunda şirketin başvurabileceği ikinci yol, “iskat” işlemine başvurmaktır. İskat aşağıda ayrıca incelenecektir.

Bunun dışında, şirket anasözleşmesi ile ortakların temerrüt halinde cezai şart ödemeleri de kararlaştırılmış olabilir. Böyle bir hükmün varlığı halinde sermaye koyma borcunu yerine getirmeyen ortaklar, cezai şart ödeme zorunluluğu ile de karşı karşıya kalabilirler.

D- İSKAT İŞLEMİ

İskat; kısaca “sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen ortakların ortaklıktan çıkarılması” olarak tanımlanabilir.

Türk Ticaret Kanunu’nun 407. maddesinin ikinci fıkrasına göre; “pay sahibi belirlenen tarihte sermaye koyma borcunu yerine getirmeyip, temerrüde düşerse, şirket yönetim kurulu mütemerrit pay sahibini kısmi ödemelerden doğan haklardan mahrum etmeye ve şirketten çıkarmaya yetkilidir.”

İskat işleminin yapılabilmesi için hisse senetlerinin çıkarılmış olması şart olmadığı gibi, payın hamile veya nama yazılı olmasının da önemi yoktur (4).

İskat işleminin uygulanabilmesi için izlenecek yol Türk Ticaret Kanunu’nun 408. maddesinde gösterilmiş bulunmaktadır. Buna göre şirket yönetim kurulu, mütemerrit duruma düşen yani sermaye koyma borcunu zamanında yerine getirmeyen ortağa, bu borcunu ifa etmesi için çağrıda bulunur. Bu çağrının Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayımlanacak ilan ve anasözleşmede bu çağrı için başkaca yollar düzenlenmişse, söz konusu hükümlere uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekir.

Nama yazılı hisse senedi sahiplerine taahhütlü mektupla çağrı yapılması gerekir.

Söz konusu çağrıda ortak bir ay içinde ödeme yapmaya davet edilir ve aksi halde haklarından mahrum edileceği ve şirketten çıkarılacağı kendisine ihtar edilir. Bu süre içinde de ortak taahhüdünü yerine getirmezse, o zamana kadar yaptığı ödemelerden doğan haklarından mahrum edilerek şirketten çıkarılır.

Yargıtay’ın çok sayıda kararında, öncelikle ortaklara borç miktarının bildirilmesi ve bunun ödenmesi için belli bir süre verilmesi, daha sonra ise Kanun’un 407. maddesinde yer alan iskat ihtarına ilişkin çağrının yapılması gerektiği vurgulanmaktadır (5). Ancak, yukarıda açıklanan yeni uygulama çerçevesinde kanımızca, böyle bir şeye gerek yoktur. Çünkü yeni uygulamaya göre, ödenecek miktarlar ve ödeme tarihleri anasözleşmede açıkça gösterilmiş bulunmaktadır. Kanun’un 407. maddesinin birinci fıkrasına göre ise; “Sermaye koyma borcunu vaktinde yerine getirmeyen pay sahibi, ihtara lüzum olmaksızın temerrüt faizi ödemekle mükelleftir.”


III- LİMİTED ŞİRKETLERDEKİ DURUM

A- GENEL BİLGİ

Türk Ticaret Kanunu, limited şirketler açısından da sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesi durumunda, şirketin başvurabileceği iki imkan öngörmüş bulunmaktadır. Buna göre; zamanında sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen ortağa karşı şirket bu borcun “icra yoluyla tahsilini” seçebileceği gibi, “ortağın şirketten ihracı ve payının paraya çevrilmesi” yoluna da gidebilir.

Yukarıda değinilen Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tebliği’nde, limited şirketler için de anonim şirketlere paralel düzenleme yapılmıştır. Buna göre, anasözleşmenin sermaye maddesinde ya da sermaye artırımı durumunda sermaye maddesinin yeni şeklinde ödeme tarihlerinin ve ödenecek miktarların açıkça gösterilmesi gerekmektedir.

Bu durumda limited şirketler açısından da sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen ortağın temerrüde düşmüş olması için, belirtilen zamanda ödeme yapmamış olması yeterlidir, başkaca bir işleme ya da ihtara gerek yoktur.

B- ANONİM ŞİRKETLERDEN FARKLI YÖNLERİ

Türk Ticaret Kanunu, limited şirketlerle sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen ortaklarla ilgili düzenlemelerinde, anonim şirketlere nazaran bazı farklılıklara yer vermiş bulunmaktadır. Bu farklılıklar aşağıdaki biçimde açıklanabilir:

1- Limited şirketlerde ortaklıktan çıkarma işleminden önce ilgili ortağa, noter aracılığı ile 15 günden aşağı olmamak üzere tayin edilecek sürelerle iki kez ödeme yapmadığı takdirde ortaklıktan çıkarılacağının ihtar edilmesi gerekir (TTK Md. 529/II). Bu 15 günlük sürenin başlangıcı ihtarın ortağa ulaştığı gündür.

Bu ihtarlara rağmen, sermaye borcunu yerine getirmeyen ortak, ortaklar kurulunun esas sermayenin en az yarısından fazlasını temsil eden çoğunluğunun alacağı kararla şirketten çıkarılabilir.

2- Ortaklıktan çıkan ortağın payı, diğer bir ortak tarafından gerçek değeri üzerinden satın alınmadığı takdirde, şirket tarafından açık artırma yoluyla satılabilir. Çıkarılan ortak da dahil olmak üzere, bütün ortakların onayıyla payın diğer bir şekilde paraya çevrilmesi de mümkündür (TTK Md. 530/I).

Anonim şirketlerden farklı bir başka nokta da bu düzenlemenin devamında görülmektedir. Buna göre, elde edilen paradan ortağın borcu kesildikten sonra geri kalanı ortağa verilir (TTK Md. 530/II).

IV- SERMAYE ARTIRIMLARINA İŞTİRAK ETMEYEN ORTAKLARIN DURUMU

Bazı durumlarda, özellikle anonim şirket genel kurullarında sermaye artırımı kararı alındığı halde, bir kısım ortakların, artırılan sermayeye iştirak etmek istememeleri söz konusu olmaktadır.

Bu gibi durumlarda, yukarıda açıklanan hükümlerin doğrudan doğruya uygulanması mümkün değildir. Çünkü Türk Ticaret Kanunu’nun 394. maddesinde, ortakların artırılan sermayeden yeni pay almaları bir hak olarak nitelendirilmiştir. Uygulamada bu hak “rüçhan hakkı” olarak adlandırılmaktadır. Kanun’a göre, genel kurulda aksi kararlaştırılmamış olmak şartıyla her ortak, yeni paylardan şirket sermayesindeki payı ile orantılı miktarını alabilir. Yönetim kurulu, yeni payların bedellerini gazetelerle ilan eder. Bu ilanlarda yeni pay alma hakkının kullanılması için öngörülen sürenin 15 günden az olmaması gerekir. Kanımızca bu kuraldan çıkan sonuca göre, ortakların sermaye artırımı ile oluşan yeni paylardan almaya zorlanması mümkün değildir.

Bu gibi durumlarda izlenmesi gereken yol aşağıdaki biçimde açıklanabilir:

1- Yönetim kurulu, aksi yönde bir genel kurul kararı mevcut değilse, yeni pay edinmek istemeyen ortakların paylarını öncelikle diğer ortaklara teklif eder. Diğer ortaklara bu konuda karar vermeleri için en az 15 günlük süre tanınması gerekir.

2- Diğer ortakların da yeni payları almak istememeleri durumunda, söz konusu paylar şirket dışından üçüncü kişilere satılabilir.

V- SONUÇ

Anonim ve limited şirketlerde, sermaye koyma borcunun yerine getirilmesi ortakların en önde gelen borçlarından birini oluşturmaktadır. Hatta bu şirketlerde sermaye koyma borcunun ortakların asli borcu olduğu da söylenebilir. Türk Ticaret Kanunu’nun 269. maddesinin ikinci fıkrasına göre, bu borç, pay sahibinin taahhüt ettiği sermaye miktarı kadardır.

Türk Ticaret Kanunu, gerek anonim şirketlerde gerekse limited şirketlerde sermaye koyma borcunun yerine getirilmemesi olasılığına karşı birtakım yaptırımlar öngörmüş bulunmaktadır.

Anonim şirketler açısından, Türk Ticaret Kanunu’nun 407. maddesine göre, belirtilen tarihte sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen ortak, ayrıca bir ihtara gerek olmaksızın mütemerrit duruma düşer ve temerrüt faizi ödemek zorunda kalır. Ayrıca ödenen temerrüt faizinin şirketin zararını karşılamaması durumunda, ortak kusursuz olduğunu ispat etmedikçe, bu zararı da ödemekle yükümlüdür.

Ortağın sermaye koyma borcunu yerine getirmemesi halinde, şirket ya mütemerrit ortağa karşı icra takibinde bulunabilir veya sermaye borcu ile birlikte temerrüt faizinin de tahsili yoluna gidebilir. Sermaye taahhüdünün yerine getirilmemesi durumunda şirketin başvurabileceği ikinci yol, “iskat” işlemine başvurmaktır.

Limited şirketlerde ortaklıktan çıkarma işleminden önce ilgili ortağa, noter aracılığı ile 15 günden aşağı olmamak üzere tayin edilecek sürelerle iki kez ödeme yapmadığı takdirde ortaklıktan çıkarılacağının ihtar edilmesi gerekir (TTK Md. 529/II). Bu 15 günlük sürenin başlangıcı ihtarın ortağa ulaştığı gündür.

Bu ihtarlara rağmen, sermaye borcunu yerine getirmeyen ortak, ortaklar kurulunun esas sermayenin en az yarısından fazlasını temsil eden çoğunluğunun alacağı kararla şirketten çıkarılabilir.

(1) Örneğin limited şirketler açısından bu hak ve borçlar hakkında geniş bilgi için bkz. Şükrü KIZILOT – Saygın EYÜPGİLLER, Şirketler Muhasebesi, Vergilendirilmesi Hukuku ve Mevzuatı, Yaklaşım Yayınları, Ankara 1999, s.349 vd.; Anonim şirketler için bkz. a.g.e., s. 985 vd.

(2) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın yayımladığı İç Ticaret: 1995/1 Sayılı Tebliğ (13.08.1995 tarih ve 22373 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.)

(3) Şükrü KIZILOT, Memleketimden Vergi Manzaraları, Sabah Kitapları, İstanbul 1998; Hasan PULAŞLI, Şirketler Hukuku, Mimoza Yayınları, Konya 1995, s. 295

(4) PULAŞLI, a.g.e., s. 295

(5) Yargıtay 11. Hukuk D., 23.11.1982 tarih ve E. 4697, K. 4895 Sayılı Kararı ( PULAŞLI, a.g.e., s. 295); Yarg. 11. HD., 17.09.1995 tarih ve E: 3498, K. 4619 Sayılı Kararı; Yarg. 11. HD., 20.10.1986 tarih ve E. 4539, K. 5426 Sayılı Kararı (Gönen ERİŞ, Türk Ticaret Kanunu, Ticari İşletme ve Şirketler, Cilt: 1, Ankara 1992, s. 1196 vd)

Kdv iade listeleri hk GİB açıklaması-19/2/2010

Elektronik Ortamda Gönderilecek KDV İade Listeleri
Gelir İdaresi Başkanlığı'nın Elektronik Ortamda Gönderilecek KDV İade Listelerinin Doldurulmasına İlişkin Açıklamaları Hk.

Gelir İdaresi Başkanlığı 27.01.2010 tarih ve 53 Seri No.lu KDV Sirküleri uyarıca KDV iade taleplerinde elektronik ortamda alınacak indirilecek ve yüklenilen KDV listelerinin doldurulmasına ilişkin açıklamalarda bulunmuştur.

Söz konusu açıklamalara duyurumuzun ekinde yer verilmiştir.

Saygılarımızla,

Recep Bıyık

Mevzuat, Araştırma ve Eğitim Başkanı, YMM

EK

Gelir İdaresi BAşkanlığı'nın 19.10.2010 tarihli Elektronik Ortamda Gönderilecek KDV İade Listeleri Hakkında Duyuru

Bilindiği üzere, 27.01.2010 tarih ve 53 Seri No.lu KDV Sirküleri ile KDV iadesi talep eden mükelleflere, iadeye ilişkin belirlenen listelerini elektronik ortamda İnternet Vergi Dairesinden gönderme zorunluluğu getirilmiştir. Söz konusu Sirkülerde belirtilen indirim ve yüklenim KDV listelerinin doldurulmasına ilişkin olarak aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır:

213 sayılı Vergi Usul Kanununun (VUK) 219 uncu maddesinde; muamelelerin muhasebe fişlerine kaydedilmesi ve defterlere kayıtların bu fişler üzerinden yapılması halinde belgelerin muhasebe fişlerine kaydedilmesinin, defterlere kaydedilmesi hükmünde olduğu belirtilmiştir. Bu durumda, muhasebe fişlerinde yer alan belgelerin esas defterlere kanunî süresinde işlenmesi gerekmektedir.

Kayıtlarını muhasebe fişleri gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan mazbut vesikalara dayanarak yürüten müesseselerde; yazar kasa ve perakende satış fişlerinin adı geçen vesikalar aracılığıyla yasal kayıtlara intikal ettirilmesi halinde; her yazar kasa ve perakende satış fişinin ayrı ayrı indirilecek KDV listesine girilmesi yerine bu belgelerin kaydedildiği muhasebe fişine ait bilgilerin girilmesi yeterlidir.

Buna göre, muhasebe fişinin indirilecek KDV listesine kaydedilmesi sırasında “Satıcının Vergi Kimlik/TC Kimlik Numarası” sütununa “3333333333” şeklinde giriş yapılması gerekmektedir. Ayrıca, bu imkândan sadece muhasebe fişine kayıtlı yazar kasa veya perakende satış fişleri için yararlanılanılması gerekmekte olup bu şekilde listeye girişi yapılabilecek muhasebe fişlerine kayıtlı belgelerin toplam KDV’si, indirilecek KDV listesinin toplam KDV tutarının % 5’ini aşamaz. Diğer taraftan, muhasebe fişine kayıtlı olmayan yazar kasa veya perakende satış fişleri ile muhasebe fişine kayıtlı olsa dahi her bir faturanın had sınırı gözetilmeksizin ayrı ayrı girilmesi gerekmektedir.

Öte yandan, KDV Kanununun 29/1-a maddesinde, KDV mükelleflerinin faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen KDV’yi, bu Kanunda aksine bir hüküm olmadıkça indirebilecekleri; 34/1 maddesinde, yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait KDV’nin alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinde ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanuni defterlere kaydedilmek şartıyla indirilebileceği, aynı maddenin (2) numaralı fıkrasında ise, fatura ve benzeri vesikalarda KDV’nin ayrıca

gösterilmesine gerek bulunmayan işlemlerde vergi indirimin nasıl belirleneceği konusunda Maliye Bakanlığının yetkili olduğu hükme bağlanmıştır.

VUK’nun 232 nci maddesinde ise birinci ve ikinci sınıf tüccarlarla defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerin;

1 - Birinci ve ikinci sınıf tüccarlara;

2 - Serbest meslek erbabına;

3 - Kazançları götürü usulde tespit olunan tüccarlara;

4 - Defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilere;

5 - Vergiden muaf esnafa;

sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve bunların da fatura istemek ve almak mecburiyetinde oldukları hükmüne yer verilmiştir.

Konuya ilişkin açıklamaların yer aldığı 204 Sıra No.lu VUK Genel Tebliğinde, mükelleflerin ticari faaliyetlerine ilişkin olarak işyerlerinde kullanılmak ve tüketilmek amacıyla satın aldıkları (Kırtasiye, büro ve temizlik malzemeleri gibi) ve bedeli fatura düzenleme mecburiyetini belirleyen Kanuni haddi aşmayan diğer bir anlatımla perakende satış fişi (veya yazar kasa fişi) düzenleme sınırları içinde kalan mal ve hizmet bedelleri için düzenlenen perakende satış veya yazar kasa fişlerinin gider belgesi olarak kabul edilmesinin 213 sayılı VUK’nun mükerrer 257 nci maddesinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye dayanılarak uygun görüldüğü, ancak işletmenin tüketimi dışında satışa konu olacak mal ve hizmetlerin alımlarında ise bedeli ne olursa olsun fatura düzenlenmesi defterlere faturalara dayanılarak kayıt yapılması gerektiği açıklanmıştır.

Ayrıca, 206 Sıra No.lu VUK Genel Tebliğinin (G) bölümünde, 204 Sıra No.lu VUK Genel Tebliğinde gider belgesi olarak kabul edilen perakende satış veya yazar kasa fişlerinde ayrıca gösterilen katma değer vergisinin, bu belgelerin kanuni defterlere de kaydedilmesi şartıyla, genel hükümler çerçevesinde indirim konusu yapılacağı belirtilmiştir.

Yapılan bu açıklamalara göre, KDV mükelleflerinin yazar kasa veya perakende satış fişlerine istinaden indirim hakkından yararlanmaları konusunda yukarıdaki usul ve esaslar çerçevesinde hareket etmeleri gerekmekte olup, yazar kasa veya perakende satış fişlerinin indirilecek ve yüklenilen KDV listelerine bu çerçevede kaydedileceği tabiidir.

Diğer taraftan, dileyen mükellefler, 2010 Ocak ve Şubat dönemlerinde gerçekleştirdikleri iade hakkı doğuran işlemlerine ilişkin olarak verecekleri yüklenilen KDV listelerinde “Bünyeye Giren Mal ve/veya Hizmetin KDV'si” sütununu boş bırakarak İnternet Vergi Dairesi üzerinden

12 Şubat 2010 Cuma

Ba Bs

BA BS FORMLARININ VERİLME SÜRESİ VE PARASAL LİMİT Bugünkü (04/02/2010) Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 396 sayılı VUK Genel Tebliği ile Ba ve Bs formlarının verilme süresi, formlara yazılacak belge çeşitlerinin tanımı, diğer bölümün kaldırıldığı ve parasal limit değişikliği olduğu açıklanmıştır.
BA BS FORMLARININ VERİLME SÜRESİ DEĞİŞTİRİLMİŞTİR. Genel tebliğde de görüleceği gibi 2010 Ocak döneminden itibaren verilecek Ba Bs formlarının verilme süresi, ilgili ayı takip eden ayın sonuna kadar verilmesi gerektiği şeklinde açıklanmıştır. Buna göre 2010 yılı Ba Bs formlarının verilme sürelerine ilişkin takvim aşağıda bilgilerinize sunulmuştur.
DÖNEMİ BA BS FORMLARININ VERİLME SON GÜNÜ
OCAK / 2010 01.03.2010 ŞUBAT/ 2010 31.03.2010
MART / 2010 30.04.2010 NİSAN / 2010 31.05.2010
MAYIS / 2010 30.06.2010 HAZİRAN / 2010 02.08.2010
TEMMUZ / 2010 31.08.2010 AĞUSTOS / 2010 30.09.2010
EYLÜL / 2010 01.11.2010 EKİM / 2010 30.11.2010
KASIM / 2010 31.12.2010 ARALIK / 2010 31.01.2011
PARASAL LİMİT DEĞİŞMİŞTİR. DİĞER BÖLÜM KALDIRILMIŞTIR.Mükelleflerin 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerine ilişkin mal ve/veya hizmet alışları ile mal ve/veya hizmet satışlarına uygulanacak had 5.000 TL olarak yeniden belirlenmiştir. Buna göre, bir kişi veya kurumdan katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet alışları, "Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)" ile; bir kişi veya kuruma katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet satışları ise "Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)" nun Tablo II alanında bildirilecektir.Söz konusu hadlerin uygulanmasında, özel matrah şekline tabi mal ve/veya hizmet alış/satışlarında katma değer vergisi, özel tüketim vergisine tabi işlemlerde ise özel tüketim vergisi dahil tutarlar dikkate alınacaktır.Belgelerde gelir vergisi tevkifatına da yer verilen hallerde tevkifattan önceki brüt tutarlar dikkate alınacaktır.Belirlenen hadlerin altında kalan alış ve satış bedellerinin bildirildiği, “Diğer Mal ve Hizmet Bedeli Toplamı (Tablo III)” bölümü Ba-Bs bildirim formlarından çıkartılmıştır.
BA BS FORMLARINA YAZILACAK BELGELERİN TANIMI YENİDEN YAPILMIŞTIR.
Bildirim mecburiyeti bulunan mükelleflerce, belirlenen hadler çerçevesinde yapılan her türlü mal ve/veya hizmet alış ve satışları, bunlara ilişkin belgenin türüne (Fatura, irsaliyeli fatura, serbest meslek makbuzu, müstahsil makbuzu, gider pusulası, akaryakıt pompalarına bağlı ödeme kaydedici cihaz fişi, sigorta komisyon gider belgesi ve yolcu bileti gibi) bakılmaksızın Ba-Bs bildirim formlarına dahil edilecektir.

Trafik cezası tebligatı hk.

[KARAYOLLARI TRAFİK YÖNETMELİĞİ-Tutanak Düzenleyenlerin Yükümlülüğü Madde 162- Tutanak düzenleyenler;
a) Tutanaklarla ilgili olarak;
1) Tutanaklara bağlı olduğu birimin adı bulunan kaşe damgayı basmak, bastırmak ve birimin adını yazmak,
2) Adını, soyadını, görev ünvanını ve sicil numarasını yazarak veya bu bilgiler bulunan kaşe damgayı her nüshasına basarak imza etmek,
3) Tutanaklar, tebliğ yerine geçmek üzere, hakkında işlem yapılana imza ettirmek ve bir nüshasını vermek,
4) Tutanakları imza etmekten kaçınanlar için imza etmedi,
5) Tescil plakasına göre işlem için Kanunun 116 ncı maddesi,
6) Zorunlu hallerde resmi ve özel kurum veya kuruluşların sorumluları için "gıyabında" yazarak kayıt koymak,
7) Suça el koymaların birden fazla olması halinde mahkemelik suç tutanağını en az 2 görevli tarafından imzalamak,
8) Yalnızca alındıların her sayfasını, bağlı olduğu kuruluşun resmi mührü ile mühürlemek,ile yükümlüdürler.
TRAFİK PARA CEZALARININ TAHSİLİNDE VE TAKİBİNDE UYGULANACAK ESAS VE USULLER İLE KULLANILACAK BELGELER HAKKINDA YÖNETMELİK Tescil Plakasına Göre Düzenlenen Tutanaklar İçin Yapılacak İşlemler Madde 10 - (Değişik madde: 22/04/2003 - 25087 s. R.G/Yön)
Karayolları Trafik Kanununun 116 ncı maddesi hükümleri gereğince, görevlilerce yetki sınırları içerisinde tescil plakasına göre düzenlenen tutanaklar;
a) Aracın kayıtlı olduğu kuruluştan arşiv kayıtlarına göre araç sahibi veya işleteni tespit edilerek (birden fazla ise ilk sıradaki) tutanağın boş kalan yerleri doldurularak ilgiliye 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca tebliğ edilir ve tutanağın bir nüshası takip ve tahsil için ilgili mal sandığına gönderilir.Tebligat işlemine yedi iş günü içinde başlanır. Yapılan tebligatta bu şekilde uygulanan cezalar için, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde yetkili mahkemeye itiraz edebilecekleri belirtilir. İtiraz, ödemeyi ve ödeme ile ilgili süreyi durdurur. Ancak itiraz üzerine verilen kararlar kesindir.
b) Tescil plakasına göre tutanak düzenlenen araçlar, tutanağın düzenlendiği yerin dışında başka bir tescil kuruluşuna kayıtlı olup bilgisayar sorgulamasında adresi tespit edilemiyorsa adres tespiti için tutanağın iki nüshası ilgili tescil kuruluşuna yedi iş günü içerisinde gönderilir.Tescil kaydına göre araç sahibi veya işleteninin adresleri arşiv kayıtlarından tespit edilir ve 7201 Sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca 7 iş günü içerisinde tebliğ işlemlerine başlanarak tebligat yapılır, tutanağın bir sureti de takip ve tahsili için ilgili mal sandığına gönderilir.

11 Şubat 2010 Perşembe

Telif kazancı istisnası.

Telif Hakları Nedir?
Telif hakları, kişinin yarattığı fikir eserlerinin her mülkten daha fazla o kişiye ait oldukları düşüncesine dayanır [UNESCO 1989, s.17]. Telif hakları, yazar ve sanatçıların kendi eserlerine sahip olma haklarının kanunda ifade edilmesidir. Telif hakları kanunları ülkeden ülkeye değişir. Türkiye’de telif halkları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) ile korunur. Bu kanun, ilim ve edebiyat eserleri (bilgisayar programları dahil), musiki eserleri, güzel sanat eserleri ve sinema eserlerini konu almaktadır ve bu alanlardaki eserlerin sahiplerine manevi ve mali olmak üzere iki grupta ele alınan haklar tanımaktadır.
Manevi haklar, eser sahibinin, eserinin sahipliğini üstlenme ve eserinin özelliğine ve bütünlüğüne saygı gösterilmesini talep etme hakları ile ilgilidir. Mali haklar ise eser sahibinin eserinden kazandığı para ile geçinebilmesini sağlayan haklardır. Bunlar işleme, çoğaltma, yayma ve temsil etme haklarıdır. Eser sahiplerinin izni olmadan başkaları bu hakları kullanamazlar. Tanınan bu hakların koruma şekli, süresi ve getirilen istisna ve sınırlamalar eser türüne göre farklılık göstermektedir.
Getirilen istisna ve sınırlandırmalar, eğitim ve araştırmayı ve genel olarak toplumun bilgilenmeye olan ihtiyacını göz önüne alır. Buna “dürüst kullanım” veya "adil kullanım" (fair use) doktrini adı verilir. Böylece, fikir ve sanat eserleri kanunu, ilk bakışta birbiriyle çelişir görünen fert olarak yaratıcının hakları ile toplumun bilgi ve öğrenmeye olan ihtiyacını dengelemeye çalışır. Bu dengeyi kurmaktaki amaç yaratıcılığı teşvik etmek, bilim ve sanatları geliştirmektir.
Telif hakları kanunları, iletişim, basım ve dağıtım teknolojilerinde ve diğer alanlarda meydana gelen gelişmeler göz önüne alınarak zaman zaman güncelleştirilmektedir. Nitekim, Türkiye’de 1951’de kabul edilerek yürürlüğe giren FSEK, 1983 ve 1995 yıllarında iki defa değiştirilmiştir. İnternet’in dünyada ve Türkiye’de gelişmesi bu kanunun bir üçüncü defa değiştirilmesini gerektirecek bir olaydır.

Bilimsel kongre sempozyum ve benzeri toplantılarda bildiri sunulması ve bu bildiri metninin katılımcılara dağıtılması karşılığında eseri hazırlayıp sunana ödenen bedel telif bedeli , kazanç türü telif kazancı oluyor ve GVK 18.maddeye göre gv den istisna ancak bu sitisnanın gvk 94 e şumulü yok.

5 Şubat 2010 Cuma

http://www.tesmer.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=80

4 Şubat 2010 Perşembe

Şüpheli Alacaklar ve karşılık ayrılması.

ŞÜPHELİ ALACAKLAR KARŞILIĞI AYIRMA KOŞULLARI-VUK 323 md Ticari ve Zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla dava ve icra safhasındaki alacaklarının şüpheli alacak sayılacağını hükme bağlamıştır. Şüpheli hale gelmiş alacaklar için değerleme gününün tasarruf değeri ile pasifte karşılık ayrılır. Ayrılan karşılığın hangi şüpheli alacaklarla ilgili olduğu da karşılık hesabında gösterilmelidir. Kanun maddesi şüpheli alacağa karşılık ayırma işlemini mükellefin ihtiyarına bırakmıştır. Ancak bu ihtiyarlığı doğrudan gider yazma şeklinde anlamamak gerekir.
A- ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYIRABİLECEK MÜKELEFLER: Bilanço esasına göre defter tutan,ticari yada zirai kazanç elde eden mükellefler: Bu durum muvacehesinde; işletme hesabı esasına göre defter tutan ticari ve zirai kazanç sahipleri ile serbest meslek erbabının ticari, zirai ve serbest meslek faaliyetinden doğan ve şüpheli alacak durumuna düşmüş dava ve icra safhalarındaki alacakları için şüpheli alacak karşılığı ayırmaları ya da doğrudan gider yazmaları mümkün değildir.
B- ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYIRMA KOŞULLARI:
1- Şüpheli Alacak Ticari ve Zirai Faaliyet Kapsamında Yapılan Mal Teslimi veya Hizmet İfasından Kaynaklanmalıdır: Şüpheli hale gelmiş ticari veya zirai alacağa karşılık ayrılabilmesi için alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmalıdır. Ayrıca, karşılık ayrılacak alacak, işletmenin kanuni defterlerine hasılat kayıt edilmelidir. Teslim veya hizmet gerçeği yansıtmalıdır. Gerçeği yansıtmayan alacak belgeli olsa dahi şüpheli alacak için karşılık ayrılmaz.Bilindiği üzere Gelir Vergisi unsurlarından sadece ticari ve zirai kazancın elde edilmesinde tahakkuk esasi kabul edilmiştir.Bu gelir unsurlarında alacağın tahakkuku elde etme için yeterli sayılmıştır.Bu nedenle vergileme için alacağın tahakkuk etmesi yeterlidir. Tahsil şartı aranmaz. Oysa diğer gelir unsurlarında; örneğin serbest meslek kazançlarında elde etme dolayısıyla vergileme için gelirin tahsili mecburidir. Bu nedenle ticari ve zirai kazanç dışındaki diğer gelir unsurları ile ilgili bulunan alacaklar için karşılık ayrılması mümkün değildir.
2- Karşılık Ayrılacak Alacağın Ödeme Vadesi Geçmiş Olmalıdır: Kanun maddesine göre ticari ve zirai bir alacağın şüpheli alacak sayılabilmesi için diğer bir şart ise, defter kayıtlarında yer alan alacağın vadesinin geçmiş olması gerekir. Diğer bir anlatımla vadesi gelmemiş alacaklar için karşılık ayrılamaz. Ancak vadesi gelmediği halde tahsili şüpheli olan alacaklar içinde karşılık ayrılabilmekte, fakat bu tür karşılıklar safı kazancın tesbitinde gider olarak indirilmesine izin verilmemektedir.
3- Alacak, Dava veya İcra Safhasında Bulunmalı yada Yapılan Protestoya veya Yazı ile Bir Defadan Fazla İstenmesine Rağmen Ödenmemiş Bulunan Dava ve İcra Takibine Değmiyecek Küçük Alacaklar Olmalıdır: Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ile ilgili olan ve bu faaliyetler çerçevesinde elde edilen belgeli ve belgesiz alacaklara karşılık ayrılması için alacağın dava ve icra safhasında olması gereklidir. Ayrıca dava ve icraya verilmeyecek kadar küçük alacaklara karşılık ayrılabilmesi için de borçlu protesto edilmeli ya da borçluya birden fazla taahhütlü isten yazısı gönderilmelidir. Ancak alacağın dava ve icra safhasına intikal olayı şüpheli alacak sıfatının kazanılması ve karşılık ayrılması için tek başına yeterli değildir. Kanun koyucu şüpheli alacaklar için karşılık ayırıp bu karşılıkların gider olarak yazılabilmesi için gerekli kanuni çabaların gösterilmesini şarta bağlamıştır. Yoksa şeklen dava yoluna gidilip olayın bu aşama takipsiz bırakılarak şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün olmayacaktır. İdare karşılık ayırma olayından muvazaa tesbit ederse zamanında tahsil edilmeyen vergi cezalı olarak tahsil edilir. İcra takibinin ciddi olarak takip edilmemesi nedeniyle dosyası takipten düşen alacakların şüpheli alacak kabul edilmediği yolunda Danıştay Kararları da mevcuttur. (Dnş. 4. D. 25. 12.1984 T.E. 1986/2?68 K. 1987/1552)
4- Alacak Teminata Bağlı Olmamalıdır: Şüpheli alacak karşılığı ayırabilmenin bir şartı da, karşılık ayrılacak alacak teminatlı olmamalıdır. Bir alacak menkul rehni veya gayrimenkul ipoteği şeklinde aynı bir teminata bağlanmış ise bu alacak için karşılık ayrılması mümkün değildir. Ayrıca kefalete bağlı alacaklarda teminatlı alacak olarak kabul görmektedir. Karşılık ayrılacak alacak kısmen teminatlı ise, alacağın teminatsız kısmına karşılık ayrılması gerekir. Alacağa karşı mal haczedildiği durumlarda ise haczedilen mallar teminat niteliğini taşınmadığından şüpheli alacak karşılığı ayrılmasına mani değildir. Ayrıca Danıştay üçüncü dairesince sadır olunan bir kararda borçlunun mal varlığına ihtiyati veya normal haciz konulması alacağı teminatlı kılmayacağından dava ve icra safhasında bulunan bu alacağın şüpheli alacak sayılması hükmünü taşımaktadır. (Dnş. 3.D.22.05.1990 T.E. 1989/45R0, K. I 990/ 1491 )
C- ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYRILMAYACAK ALACAKLAR:
1- Karşılık Ayrılan Alacak Kamu Kurum ve Kuruluşlarından Ulan Alacaklardan Olmamalıdır: Ticari ve zirai kazanç elde eden mükelleflerin kamu kurum ve kuruluşlarından, faaliyetleri ile ilgili olan alacakları devletin güvencesinde olduğu görüşünden hareketle karşılık ayrılmaması gerekir. Diğer taraftan 6183 Sayılı Amme Alacakları Tahsili Usulü Hakkındaki Kanunun 70 inci maddesi alacaklı amme idarelerinin de alacaklarından dolayı Devlet mallarını haciz edemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bu durum muvacehesinde bir alacağa karşılık ayırmak için belli başlı koşul alacağın dava ve icra aşamasında olmasıdır. Bu nedenle kamu kurum ve kuruluşları borçlarından dolayı icraya verilmeyeceğinden ticari ve zirai kazanç sahibi mükelleflerin bu alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayırmamaları gerekir.
2- Ticari ve Zirai Faaliyet Dışı Alacaklara Karşılık Ayrılmaz: Şüpheli alacak müessesesi; yalnız işletmelerin kazanç sağlama amacına yönelik olarak yaptığı işlemlerden kaynaklanan alacaklar için kabul edilmiştir. Bu nedenle işletme sahibinin hatırı için verilen bir borcun tahsil edilememesi, başkaları lehine verilen teminatların lehdarı tarafından paraya çevrilmesi dolayısı ile veya verilen kefalet nedeniyle doğan alacağın tahsil edilememesi durumlarında bütün koşullar yerine getirilse dahi şüpheli alacak karşılığı ayrılmaması gerekir. Ancak bu tür alacaklar için karşılık ayrıldığı takdirde Şüpheli Diğer Alacaklar Karşılığı" hesabında izlenir. Bu tür alacaklar için ayrılan karşılıklar safi kazacın tesbitinde gider olarak kabul edilemezler.
SONUÇ: Şüpheli alacak karşılığı, alacağın şüpheli hale geldiği hesap döneminde ayrılır ve zarar olarak kayıtlara intikal ettirilir. Ancak şüpheli halde geldiği yılda karşılık ayrılmayan alacak için izleyen yılda karşılık ayrılabileceği hususunda Danıştayın kararı vardır. (Dnş. 4. 10.11.1992 T.E. 1992/719 K. 1992/4809 Sayılı Karar) Diğer taraftan işletmeler beyan dönemlerini zararla kapatsalar dahi bu husus şüpheli alacaklısına karşılık ayırmalarına mani değildir. Yukarıda izatı edildiği üzere şüpheli alacaklara karşılık ayırma ve bunları gider yazma hususu sadece bilanço esasına göre defter tutan ticari ve zirai kazanç sahibi mükelleflere tanınmıştır. Bu mükellefler kazançlarının elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili şüpheli alacaklarına karşılık ayırabilirler.
İşletme hesabı esasına göre defter tutan ticari ve zirai kazanç sahibi mükellefler şüpheli alacaklarına karşılık ayıramazlar. Bu nedenle ticari ve zirai kazanç sahipleri kanunun bu maddesi ve lehlerine konmuş diğer maddelerinden faydalanabilmeleri için, ciroları bilanço esasına göre def- ter tutmaya yeterli olmasa dahi biran önce bilanço esasına göre defter tutmaları gerektiği özellikle Ticari kazanç sahiplerine tavsiye olunur.
Eski Türmob başkanı M.Timur dan alıntıdır.

3 Şubat 2010 Çarşamba

Ba Bs Yeni durum 2010 Başı!

VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SIRA NO: 396) 213 VUK 48, 149 ve Mük.257.md Bakanlığımıza verdiği yetkiye dayanılarak,350Sıra No.lu VUK GT bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin belirli bir haddi aşan mal ve hizmet alımlarını "Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)" ile; mal ve hizmet satışlarını ise "Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)" ile bildirmeleri yükümlülüğü getirilmiş, 362ve 381Sıra No.lu VUK GT de bu yükümlülüğe ilişkin açıklamalar yapılmıştı.Söz konusu yükümlülüğün 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerinde yerine getirilmesinde uygulanacak usul ve esaslar ile bildirim hadleri bu Tebliğin konusunu oluşturmaktadır. 1- KAPSAM Yükümlülük Kapsamındaki Mükellefler Bilindiği üzere, belirli bir haddi aşan mal ve hizmet alımlarını "Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)" ile; mal ve hizmet satışlarını ise "Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)" ile bildirme yükümlülüğü, bilanço esasına göre defter tutan mükellefleri kapsamaktadır. 1.1.1.Bilanço esasına göre defter tutmakta iken,işletme hesabı esasına geçen mükellefler, işletme hesabına geçtikleri hesap döneminden itibaren bildirimde bulunmayacaklardır.una karşın, işletme hesabına göre defter tutmakta iken, bilanço esasına geçen mükelleflerin, bilanço esasına geçtikleri hesap döneminden itibaren bildirim formu verme zorunlulukları bulunmaktadır. 1.1.2. Kurumlar vergisinden muaf olan mükellefler, muafiyetten yararlandıkları hesap döneminden itibaren Ba-Bs bildirim formu vermeyeceklerdir. 1.1.3. Serbest bölgelerde faaliyet gösteren mükelleflerin de Ba-Bs bildirimi verme yükümlülüğü bulunmaktadır. Söz konusu bildirimler, bu mükelleflerin kanuni merkezleri tarafından, merkez ve şube bilgileri birleştirilerek verilecektir. Ancak, kanuni ve iş merkezi yurt dışında olup,münhasıran ser.bölgede şubesi veya temsilciliği bulunan mükellefler, bildirim formlarında merkez bilgilerini dikkate almaksızın yalnızca serbest bölgede faaliyette bulunan şubelerinin mal ve/veya hizmet alış/satışlarını bildireceklerdir. 1.1.4. Kollektif şirketler ve bilanço esasına göre defter tutan adi ortaklıkların Ba-Bs bildirim formları ortaklık veya şirket adına bunların vergi kimlik numaraları kullanılarak verilecektir.Ortaklık veya şirket adına verilmesi gereken bildirimlerin ortaklardan herhangi birinin vergi kimlik numarası kullanılarak verilmesi halinde bildirim formları hiç verilmemiş kabul edilecektir. 1.1.5. Birden fazla şubesi bulunan mükelleflerin bildirim formlarının merkez tarafından şube ve merkez bilgileri birleştirmek suretiyle verilmesi gerekmektedir. 1.1.6. Diğer taraftan,VUKGT 362ile noterlere yönelik olarak getirilmiş bulunan bildirim yükümlülüğü, 2010 yılından itibaren kaldırılmıştır. 1.2. Bildirime Konu Alış/Satışlar Ve Hadler 1.2.1. Bildirim mecburiyeti bulunan mükelleflerce, belirlenen hadler çerçevesinde yapılan her türlü mal ve/veya hizmet alış ve satışları, bunlara ilişkin belgenin türüne (Fatura, irsaliyeli fatura, serbest meslek makbuzu, müstahsil makbuzu, gider pusulası, akaryakıt pompalarına bağlı ödeme kaydedici cihaz fişi, sigorta komisyon gider belgesi ve yolcu bileti gibi) bakılmaksızın Ba-Bs bildirim formlarına dahil edilecektir. 1.2.2. Mükelleflerin 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerine ilişkin mal ve/veya hizmet alışları ile mal ve/veya hizmet satışlarına uygulanacak had 5.000 TL olarak yeniden belirlenmiştir. Buna göre, bir kişi veya kurumdan katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet alışları, "Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)" ile; bir kişi veya kuruma katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet satışları ise "Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)" nun Tablo II alanında bildirilecektir.Söz konusu hadlerin uygulanmasında, özel matrah şekline tabi mal ve/veya hizmet alış/satışlarında katma değer vergisi, özel tüketim vergisine tabi işlemlerde ise özel tüketim vergisi dahil tutarlar dikkate alınacaktır.Belgelerde gelir vergisi tevkifatına da yer verilen hallerde tevkifattan önceki brüt tutarlar dikkate alınacaktır.Belirlenen hadlerin altında kalan alış ve satış bedellerinin bildirildiği, “Diğer Mal ve Hizmet Bedeli Toplamı” (Tablo III) bölümü Ba-Bs bildirim formlarından çıkartılmıştır.
1.2.3. Herhangi bir mal ve hizmet alış veya satışına bağlı olarak, ödemenin gecikmesi ve döviz kurlarının değişmesi suretiyle ortaya çıkan ve fatura düzenlenmek suretiyle alıcıya/satıcıya yansıtılan vade veya kur farkı gelirleri/giderleri de haddi aşması halinde bildirimlere dahil edilecektir. 1.2.4. Bir kişi veya kurumdan yapılan alışların kısmen veya tamamen iade edilmesi durumunda, bu iadeler söz konusu kişi ve kuruma yapılan satış olarak dikkate alınacaktır.Aynı şekilde, bir kişi veya kuruma yapılan satışlardan bir kısmının veya tamamının iade alınması durumunda, bu iadeler söz konusu kişi ve kurumdan yapılan alış olarak dikkate alınacaktır. 1.2.5. Bankalar, Katılım Bankaları, Aracı Kurumlar, Portföy Yönetim Şirketleri, Menkul Kıymet Yatırım Fon ve Ortaklıkları, Reasürans Şirketleri, Emeklilik Şirketleri, Sigorta Şirketleri ve Acenteleri yapmış oldukları işlemleri belirli periyotlarla Bakanlığımıza bildirdiklerinden, hizmet ve satış işlemlerinde düzenledikleri dekont ve poliçe bilgilerini Form Bs ile bildirmelerine gerek bulunmamaktadır.Aynı şekilde, bu kurumların kendi aralarındaki işlemler sebebiyle düzenledikleri dekontların karşı tarafça Form Ba ile bildirilmesine de gerek bulunmamaktadır.Ancak bu kurumlar, diğer belgelere dayalı olarak yaptıkları mal ve hizmet alım/satımlarını genel esaslar çerçevesinde Ba-Bs formları ile bildirmek zorundadırlar. 1.2.6. Döviz alış-satışı yapan mükellefler ile yetkili müessese izin belgeli ve altın borsasına üye olup kıymetli maden alış-satışı ile uğraşan mükellefler belirli miktarın üzerindeki alış-satış bilgilerini Bakanlığımıza bildirmek zorunda olduklarından, bu işlemlerini ayrıca Ba ve Bs bildirim formlarıyla bildirmelerine gerek bulunmamaktadır.Ancak, bu kurumlar, diğer belgelere dayalı olarak yaptıkları mal ve hizmet alım/satımlarını genel esaslar çerçevesinde Ba-Bs formları ile bildirmek zorundadırlar.Diğer taraftan, bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin, döviz büroları ve yetkili diğer kuruluşlardan yapmış oldukları döviz alış-satışlarını Ba ve Bs bildirim formlarına dahil etmelerine gerek bulunmamaktadır. 1.2.7. Sigorta şirketleri tarafından yapılan tazminat ödemeleri fatura ile belgelendirilen bir mal veya hizmet alımına dayanıyor ise, bu alımların genel esaslar çerçevesinde katma değer vergisi hariç tutarlarıyla Ba bildirim formuna dahil edilmesi gerekmektedir. 2- BİLDİRİMLERİN DÖNEMİ VE VERİLME SÜRESİ 2.1. Dönemi Yükümlülük kapsamındaki mükelleflerin mal ve/veya hizmet alış/satışlarının aylık dönemler itibariyle bildirilmesi gerekmektedir.Mal ve/veya hizmet alış/satışlarının bildirilecekleri aylık dönemler, bunlara ilişkin belgelerin düzenlenme tarihi dikkate alınarak belirlenir. 2.2. Verilme Süresi 2.2.1.Mükellefler söz konusu bildirim formlarını, aylık dönemler halinde düzenlemek ve takip eden ayın birinci gününden itibaren son günü akşamı saat 24:00’e kadar sistem üzerinden onaylamak suretiyle göndermekle yükümlüdürler. 2.2.2.Mükellefiyetin terki halinde bildirim formları, işin bırakıldığı tarihi izleyen ayın son günü akşamına kadar verilmek zorundadır. Bu bildirimler, kullanıcı kodu, parola ve şifre almış mükelleflerce veya 3568 sayılı Kanuna istinaden yetki almış meslek mensuplarınca verilecektir. 2.2.3.Bildirim verme zorunluluğu bulunan mükellefin ölümü halinde, bildirim formlarını verme sürelerine, Vergi Usul Kanununun 16 ncı maddesi hükmü uyarınca üç ay eklenir. 2.2.4.Tasfiyesi devam eden mükellefler bildirim formlarını, tasfiye süresince aylık dönemler halinde vereceklerdir. Tasfiyenin başladığı aya ait bildirim formları ise tasfiye öncesi ve sonrası ayrımı yapılmaksızın düzenlenecektir.Diğer taraftan, tasfiye sonunda bildirimler tasfiye kararının tescil edildiği tarihi izleyen ayın son günü akşamına kadar tasfiye memuru veya 3568 sayılı Kanuna istinaden yetki almış meslek mensupları tarafından verilecektir. 2.2.5.5520 KVK nın 18.md uyarınca gerçekleştirilen birleşmelerde, münfesih kurumun birleşmenin gerçekleştiği döneme ilişkin bildirimleri bunlar adına, birleşilen kurum veya 3568 sayılı Kanununa istinaden yetki almış meslek mensupları tarafından,
— 19 uncu maddesi uyarınca yapılan devirlerde, münfesih kurumun devrin gerçekleştiği döneme ilişkin bildirimleri bunlar adına, devir alan kurum veya 3568 sayılı Kanununa istinaden yetki almış meslek mensupları tarafından, — 19 uncu maddesi uyarınca gerçekleştirilen tam bölünmelerde, münfesih kurumun bölünmenin gerçekleştiği döneme ilişkin bildirimleri bunlar adına, münfesih kurumun varlıklarını devralan kurumlardan müteselsil sorumluluk kapsamında herhangi biri veya 3568 sayılı Kanununa istinaden yetki almış meslek mensupları tarafından, takip eden ayın son günü akşamına kadar verilmesi gerekmektedir.
3- BİLDİRİMLERİN VERİLME ŞEKLİ VE DOLDURULMASI
3.1. Bildirimlerin Elektronik Ortamda Verilme Zorunluluğu
3.1.1Bilanço esasına göre defter tutan ve 376 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğine göre beyannamesini elektronik ortamda vermek zorunda olan mükellefler, Ba ve Bs bildirim formlarını da elektronik ortamda https://e-beyanname.mb-ggm.gov.tr/ adresinden vermek zorundadırlar.
3.1.2.Bildirim formlarını elektronik ortamda veren mükelleflerin kağıt ortamında (elden veya posta ile) verdikleri bildirim formları hiçbir şekilde kabul edilmeyecektir.
3.1.3.Bildirimlerin elektronik ortamda verilmiş sayılabilmesi için sistem üzerinde onaylama işleminin yapılması şarttır. Onaylama işlemi en geç, bildirimlerin verilmesi gereken sürenin son günü saat 24:00'ten önce tamamlanmalıdır.
3.1.4.Vergi dairesi değişen mükellefler, bildirim formlarını en son bağlı oldukları vergi dairesine göndereceklerdir.
3.1.5.Elektronik ortamdaki bildirim formları;
— Kullanıcı kodu, parola ve şifre almış mükelleflerce gönderiliyorsa; formu düzenleyen kısmına mükellefe ilişkin bilgiler, formdaki yeminli mali müşavir kısmına ise, varsa yeminli mali müşavirlere ilişkin bilgiler yazılacaktır.
— Yeminli mali müşavirce gönderiliyorsa; formu gönderen bölümünde yeminli mali müşavirin bilgileri yer alacaktır. Formu düzenleyen bölümüne varsa serbest muhasebeci/ serbest muhasebeci mali müşavire ait bilgiler, yoksa mükellefe ait bilgiler yazılacaktır.
— Serbest muhasebeci/ serbest muhasebeci mali müşavir tarafından gönderiliyorsa; formu gönderen ve düzenleyen bölümlerine serbest muhasebeci, serbest muhasebeci mali müşavirin bilgileri yazılacaktır. Mükellefin yeminli mali müşaviri varsa yeminli mali müşavir bölümü de doldurulacaktır.
3.2. Bildirimlerin Doldurulmasında Uyulacak Esaslar
3.2.1.Bildirimlerdeki alış/satış bedelleri, Türk Lirası (TL) olarak doldurulacak ve kuruş bilgileri gösterilmeyecektir.Bir kişi veya kurumdan yapılan alış ve/veya satışlarda birden fazla belge olması halinde kuruş ihmali belge bazında değil, belgelerin toplam tutarı üzerinden yapılacaktır.Diğer taraftan, birden fazla sayfadan oluşan (nakli yekûnlu) faturalar tek fatura olarak kabul edilecektir.
3.2.2.İthalat işlemlerinin form Ba ile bildirilmesinde Gümrük Beyannamesi giriş tarihi, ihracat işlemlerinin form Bs ile bildirilmesinde ise, fiili ihracatın gerçekleştiği tarih dikkate alınacaktır.Ayrıca serbest bölgelerde faaliyette bulunan mükelleflerin yurt içine yaptıkları satış işlemlerinin form Bs ile bildirilmesinde serbest bölge işlem formu tarihi ve tutarı dikkate alınacaktır.Bildirim formlarında alıcı veya satıcının vergi kimlik numarası, ithalat işlemlerinde “1111111111”, ihracat işlemlerinde ise “2222222222” olarak kodlanacaktır.
3.2.3.Bir kişi veya kurumun birden fazla şubesinden yapılan mal ve/veya hizmet alımları, muhasebe sistemi gereği ayrı ayrı takip edilse bile, birleştirilerek Ba bildirim formunda tek satır olarak gösterilecektir.Aynı şekilde, bir kişi veya kurumun birden fazla şubesine yapılan mal ve/veya hizmet satışları da birleştirilerek, Bs bildirim formunda tek satır olarak gösterilecektir.
3.2.4.Bildirim verme yükümlülüğü bulunan, ancak tüm alış ve satışları belirtilen haddin altında kalan mükellefler, söz konusu formları Tablo II dışındaki tüm bilgileri doldurmak suretiyle vermek zorundadırlar.
3.2.5.Ba ve Bs bildirim formlarının Tablo II bölümlerinin doldurulması sırasında kullanılacak "ülke kodu" bilgileri Tebliğ ekinde yer almaktadır. (Ek:3)
4- CEZAİ UYGULAMA
4.1. Bildirimlerin Süresinde veya Tam Olarak Verilmemesi Bildirim formlarını bu Tebliğde belirlenen süreler içinde vermeyen, eksik veya yanıltıcı bildirimde bulunan mükellefler hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesi hükmü uyarınca cezai işlem uygulanacaktır. Söz konusu cezai işlemin uygulanmasında, Ba ve Bs bildirim formları tek bir form olarak değerlendirilecek ve tek özel usulsüzlük cezası kesilecektir.
4.2. Bildirimlerin Düzeltilmesi 4.2.1. Mükellefler elektronik ortamda gönderip onayladıktan sonra, bildirimlerinde hata veya eksiklik bulunduğunu tespit etmeleri halinde, bunları yeniden düzenleyerek göndermek suretiyle düzeltme yapabilirler.
Ba ve Bs bildirim formlarından herhangi birinde hata yapıldığının belirlenmesi halinde, sadece hata yapılan bildirim formunun düzeltilerek gönderilmesi gerekmektedir.
4.2.2.Düzeltme işlemlerinde, hatalı veya eksik olarak düzenlenmiş bulunan bildirim formları tamamen iptal edilmekte ve düzeltmeleri içerecek şekilde düzenlenerek verilen bildirim formu geçerli kabul edilmektedir. Dolayısıyla, düzeltme amacıyla düzenlenen bildirim formlarının, daha önce bildirimde bulunulmamış gibi tüm alış-satış bilgilerini içerecek şekilde doldurulması gerekmektedir.
4.2.3.Bildirimlerin verilme süresi içerisinde yapılan düzeltmelerde herhangi bir ceza uygulanmayacak olup, bu süre geçtikten sonra yapılan düzeltmelerde ise, düzeltilen her bir form için ayrı ayrı olmak üzere Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesi hükmü uyarınca işlem yapılacaktır.
5- YÜRÜRLÜK TARİHİ Bu Tebliğde belirtilen usul ve esaslar, Ocak 2010 dönemi ve sonraki aylık dönemlere ilişkin olarak verilecek bildirimler için uygulanacaktır.

VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SIRA NO: 396) 213 VUK 48, 149 ve Mük.257.md Bakanlığımıza verdiği yetkiye dayanılarak,350Sıra No.lu VUK GT bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin belirli bir haddi aşan mal ve hizmet alımlarını "Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)" ile; mal ve hizmet satışlarını ise "Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)" ile bildirmeleri yükümlülüğü getirilmiş, 362ve 381Sıra No.lu VUK GT de bu yükümlülüğe ilişkin açıklamalar yapılmıştı.Söz konusu yükümlülüğün 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerinde yerine getirilmesinde uygulanacak usul ve esaslar ile bildirim hadleri bu Tebliğin konusunu oluşturmaktadır. 1- KAPSAM Yükümlülük Kapsamındaki Mükellefler Bilindiği üzere, belirli bir haddi aşan mal ve hizmet alımlarını "Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)" ile; mal ve hizmet satışlarını ise "Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)" ile bildirme yükümlülüğü, bilanço esasına göre defter tutan mükellefleri kapsamaktadır. 1.1.1.Bilanço esasına göre defter tutmakta iken,işletme hesabı esasına geçen mükellefler, işletme hesabına geçtikleri hesap döneminden itibaren bildirimde bulunmayacaklardır.una karşın, işletme hesabına göre defter tutmakta iken, bilanço esasına geçen mükelleflerin, bilanço esasına geçtikleri hesap döneminden itibaren bildirim formu verme zorunlulukları bulunmaktadır. 1.1.2. Kurumlar vergisinden muaf olan mükellefler, muafiyetten yararlandıkları hesap döneminden itibaren Ba-Bs bildirim formu vermeyeceklerdir. 1.1.3. Serbest bölgelerde faaliyet gösteren mükelleflerin de Ba-Bs bildirimi verme yükümlülüğü bulunmaktadır. Söz konusu bildirimler, bu mükelleflerin kanuni merkezleri tarafından, merkez ve şube bilgileri birleştirilerek verilecektir. Ancak, kanuni ve iş merkezi yurt dışında olup,münhasıran ser.bölgede şubesi veya temsilciliği bulunan mükellefler, bildirim formlarında merkez bilgilerini dikkate almaksızın yalnızca serbest bölgede faaliyette bulunan şubelerinin mal ve/veya hizmet alış/satışlarını bildireceklerdir. 1.1.4. Kollektif şirketler ve bilanço esasına göre defter tutan adi ortaklıkların Ba-Bs bildirim formları ortaklık veya şirket adına bunların vergi kimlik numaraları kullanılarak verilecektir.Ortaklık veya şirket adına verilmesi gereken bildirimlerin ortaklardan herhangi birinin vergi kimlik numarası kullanılarak verilmesi halinde bildirim formları hiç verilmemiş kabul edilecektir. 1.1.5. Birden fazla şubesi bulunan mükelleflerin bildirim formlarının merkez tarafından şube ve merkez bilgileri birleştirmek suretiyle verilmesi gerekmektedir. 1.1.6. Diğer taraftan,VUKGT 362ile noterlere yönelik olarak getirilmiş bulunan bildirim yükümlülüğü, 2010 yılından itibaren kaldırılmıştır. 1.2. Bildirime Konu Alış/Satışlar Ve Hadler 1.2.1. Bildirim mecburiyeti bulunan mükelleflerce, belirlenen hadler çerçevesinde yapılan her türlü mal ve/veya hizmet alış ve satışları, bunlara ilişkin belgenin türüne (Fatura, irsaliyeli fatura, serbest meslek makbuzu, müstahsil makbuzu, gider pusulası, akaryakıt pompalarına bağlı ödeme kaydedici cihaz fişi, sigorta komisyon gider belgesi ve yolcu bileti gibi) bakılmaksızın Ba-Bs bildirim formlarına dahil edilecektir. 1.2.2. Mükelleflerin 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerine ilişkin mal ve/veya hizmet alışları ile mal ve/veya hizmet satışlarına uygulanacak had 5.000 TL olarak yeniden belirlenmiştir. Buna göre, bir kişi veya kurumdan katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet alışları, "Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)" ile; bir kişi veya kuruma katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet satışları ise "Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)" nun Tablo II alanında bildirilecektir.Söz konusu hadlerin uygulanmasında, özel matrah şekline tabi mal ve/veya hizmet alış/satışlarında katma değer vergisi, özel tüketim vergisine tabi işlemlerde ise özel tüketim vergisi dahil tutarlar dikkate alınacaktır.Belgelerde gelir vergisi tevkifatına da yer verilen hallerde tevkifattan önceki brüt tutarlar dikkate alınacaktır.Belirlenen hadlerin altında kalan alış ve satış bedellerinin bildirildiği, “Diğer Mal ve Hizmet Bedeli Toplamı” (Tablo III) bölümü Ba-Bs bildirim formlarından çıkartılmıştır.

1.2.3. Herhangi bir mal ve hizmet alış veya satışına bağlı olarak, ödemenin gecikmesi ve döviz kurlarının değişmesi suretiyle ortaya çıkan ve fatura düzenlenmek suretiyle alıcıya/satıcıya yansıtılan vade veya kur farkı gelirleri/giderleri de haddi aşması halinde bildirimlere dahil edilecektir. 1.2.4. Bir kişi veya kurumdan yapılan alışların kısmen veya tamamen iade edilmesi durumunda, bu iadeler söz konusu kişi ve kuruma yapılan satış olarak dikkate alınacaktır.Aynı şekilde, bir kişi veya kuruma yapılan satışlardan bir kısmının veya tamamının iade alınması durumunda, bu iadeler söz konusu kişi ve kurumdan yapılan alış olarak dikkate alınacaktır. 1.2.5. Bankalar, Katılım Bankaları, Aracı Kurumlar, Portföy Yönetim Şirketleri, Menkul Kıymet Yatırım Fon ve Ortaklıkları, Reasürans Şirketleri, Emeklilik Şirketleri, Sigorta Şirketleri ve Acenteleri yapmış oldukları işlemleri belirli periyotlarla Bakanlığımıza bildirdiklerinden, hizmet ve satış işlemlerinde düzenledikleri dekont ve poliçe bilgilerini Form Bs ile bildirmelerine gerek bulunmamaktadır.Aynı şekilde, bu kurumların kendi aralarındaki işlemler sebebiyle düzenledikleri dekontların karşı tarafça Form Ba ile bildirilmesine de gerek bulunmamaktadır.Ancak bu kurumlar, diğer belgelere dayalı olarak yaptıkları mal ve hizmet alım/satımlarını genel esaslar çerçevesinde Ba-Bs formları ile bildirmek zorundadırlar. 1.2.6. Döviz alış-satışı yapan mükellefler ile yetkili müessese izin belgeli ve altın borsasına üye olup kıymetli maden alış-satışı ile uğraşan mükellefler belirli miktarın üzerindeki alış-satış bilgilerini Bakanlığımıza bildirmek zorunda olduklarından, bu işlemlerini ayrıca Ba ve Bs bildirim formlarıyla bildirmelerine gerek bulunmamaktadır.Ancak, bu kurumlar, diğer belgelere dayalı olarak yaptıkları mal ve hizmet alım/satımlarını genel esaslar çerçevesinde Ba-Bs formları ile bildirmek zorundadırlar.Diğer taraftan, bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin, döviz büroları ve yetkili diğer kuruluşlardan yapmış oldukları döviz alış-satışlarını Ba ve Bs bildirim formlarına dahil etmelerine gerek bulunmamaktadır. 1.2.7. Sigorta şirketleri tarafından yapılan tazminat ödemeleri fatura ile belgelendirilen bir mal veya hizmet alımına dayanıyor ise, bu alımların genel esaslar çerçevesinde katma değer vergisi hariç tutarlarıyla Ba bildirim formuna dahil edilmesi gerekmektedir. 2- BİLDİRİMLERİN DÖNEMİ VE VERİLME SÜRESİ 2.1. Dönemi Yükümlülük kapsamındaki mükelleflerin mal ve/veya hizmet alış/satışlarının aylık dönemler itibariyle bildirilmesi gerekmektedir.Mal ve/veya hizmet alış/satışlarının bildirilecekleri aylık dönemler, bunlara ilişkin belgelerin düzenlenme tarihi dikkate alınarak belirlenir. 2.2. Verilme Süresi 2.2.1.Mükellefler söz konusu bildirim formlarını, aylık dönemler halinde düzenlemek ve takip eden ayın birinci gününden itibaren son günü akşamı saat 24:00’e kadar sistem üzerinden onaylamak suretiyle göndermekle yükümlüdürler. 2.2.2.Mükellefiyetin terki halinde bildirim formları, işin bırakıldığı tarihi izleyen ayın son günü akşamına kadar verilmek zorundadır. Bu bildirimler, kullanıcı kodu, parola ve şifre almış mükelleflerce veya 3568 sayılı Kanuna istinaden yetki almış meslek mensuplarınca verilecektir. 2.2.3.Bildirim verme zorunluluğu bulunan mükellefin ölümü halinde, bildirim formlarını verme sürelerine, Vergi Usul Kanununun 16 ncı maddesi hükmü uyarınca üç ay eklenir. 2.2.4.Tasfiyesi devam eden mükellefler bildirim formlarını, tasfiye süresince aylık dönemler halinde vereceklerdir. Tasfiyenin başladığı aya ait bildirim formları ise tasfiye öncesi ve sonrası ayrımı yapılmaksızın düzenlenecektir.Diğer taraftan, tasfiye sonunda bildirimler tasfiye kararının tescil edildiği tarihi izleyen ayın son günü akşamına kadar tasfiye memuru veya 3568 sayılı Kanuna istinaden yetki almış meslek mensupları tarafından verilecektir. 2.2.5.5520 KVK nın 18.md uyarınca gerçekleştirilen birleşmelerde, münfesih kurumun birleşmenin gerçekleştiği döneme ilişkin bildirimleri bunlar adına, birleşilen kurum veya 3568 sayılı Kanununa istinaden yetki almış meslek mensupları tarafından,

— 19 uncu maddesi uyarınca yapılan devirlerde, münfesih kurumun devrin gerçekleştiği döneme ilişkin bildirimleri bunlar adına, devir alan kurum veya 3568 sayılı Kanununa istinaden yetki almış meslek mensupları tarafından, — 19 uncu maddesi uyarınca gerçekleştirilen tam bölünmelerde, münfesih kurumun bölünmenin gerçekleştiği döneme ilişkin bildirimleri bunlar adına, münfesih kurumun varlıklarını devralan kurumlardan müteselsil sorumluluk kapsamında herhangi biri veya 3568 sayılı Kanununa istinaden yetki almış meslek mensupları tarafından, takip eden ayın son günü akşamına kadar verilmesi gerekmektedir.

3- BİLDİRİMLERİN VERİLME ŞEKLİ VE DOLDURULMASI

3.1. Bildirimlerin Elektronik Ortamda Verilme Zorunluluğu

3.1.1Bilanço esasına göre defter tutan ve 376 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğine göre beyannamesini elektronik ortamda vermek zorunda olan mükellefler, Ba ve Bs bildirim formlarını da elektronik ortamda https://e-beyanname.mb-ggm.gov.tr/ adresinden vermek zorundadırlar.

3.1.2.Bildirim formlarını elektronik ortamda veren mükelleflerin kağıt ortamında (elden veya posta ile) verdikleri bildirim formları hiçbir şekilde kabul edilmeyecektir.

3.1.3.Bildirimlerin elektronik ortamda verilmiş sayılabilmesi için sistem üzerinde onaylama işleminin yapılması şarttır. Onaylama işlemi en geç, bildirimlerin verilmesi gereken sürenin son günü saat 24:00'ten önce tamamlanmalıdır.

3.1.4.Vergi dairesi değişen mükellefler, bildirim formlarını en son bağlı oldukları vergi dairesine göndereceklerdir.

3.1.5.Elektronik ortamdaki bildirim formları;

— Kullanıcı kodu, parola ve şifre almış mükelleflerce gönderiliyorsa; formu düzenleyen kısmına mükellefe ilişkin bilgiler, formdaki yeminli mali müşavir kısmına ise, varsa yeminli mali müşavirlere ilişkin bilgiler yazılacaktır.

— Yeminli mali müşavirce gönderiliyorsa; formu gönderen bölümünde yeminli mali müşavirin bilgileri yer alacaktır. Formu düzenleyen bölümüne varsa serbest muhasebeci/ serbest muhasebeci mali müşavire ait bilgiler, yoksa mükellefe ait bilgiler yazılacaktır.

— Serbest muhasebeci/ serbest muhasebeci mali müşavir tarafından gönderiliyorsa; formu gönderen ve düzenleyen bölümlerine serbest muhasebeci, serbest muhasebeci mali müşavirin bilgileri yazılacaktır. Mükellefin yeminli mali müşaviri varsa yeminli mali müşavir bölümü de doldurulacaktır.

3.2. Bildirimlerin Doldurulmasında Uyulacak Esaslar

3.2.1.Bildirimlerdeki alış/satış bedelleri, Türk Lirası (TL) olarak doldurulacak ve kuruş bilgileri gösterilmeyecektir.Bir kişi veya kurumdan yapılan alış ve/veya satışlarda birden fazla belge olması halinde kuruş ihmali belge bazında değil, belgelerin toplam tutarı üzerinden yapılacaktır.Diğer taraftan, birden fazla sayfadan oluşan (nakli yekûnlu) faturalar tek fatura olarak kabul edilecektir.

3.2.2.İthalat işlemlerinin form Ba ile bildirilmesinde Gümrük Beyannamesi giriş tarihi, ihracat işlemlerinin form Bs ile bildirilmesinde ise, fiili ihracatın gerçekleştiği tarih dikkate alınacaktır.Ayrıca serbest bölgelerde faaliyette bulunan mükelleflerin yurt içine yaptıkları satış işlemlerinin form Bs ile bildirilmesinde serbest bölge işlem formu tarihi ve tutarı dikkate alınacaktır.Bildirim formlarında alıcı veya satıcının vergi kimlik numarası, ithalat işlemlerinde “1111111111”, ihracat işlemlerinde ise “2222222222” olarak kodlanacaktır.

3.2.3.Bir kişi veya kurumun birden fazla şubesinden yapılan mal ve/veya hizmet alımları, muhasebe sistemi gereği ayrı ayrı takip edilse bile, birleştirilerek Ba bildirim formunda tek satır olarak gösterilecektir.Aynı şekilde, bir kişi veya kurumun birden fazla şubesine yapılan mal ve/veya hizmet satışları da birleştirilerek, Bs bildirim formunda tek satır olarak gösterilecektir.

3.2.4.Bildirim verme yükümlülüğü bulunan, ancak tüm alış ve satışları belirtilen haddin altında kalan mükellefler, söz konusu formları Tablo II dışındaki tüm bilgileri doldurmak suretiyle vermek zorundadırlar.

3.2.5.Ba ve Bs bildirim formlarının Tablo II bölümlerinin doldurulması sırasında kullanılacak "ülke kodu" bilgileri Tebliğ ekinde yer almaktadır. (Ek:3)

4- CEZAİ UYGULAMA

4.1. Bildirimlerin Süresinde veya Tam Olarak Verilmemesi Bildirim formlarını bu Tebliğde belirlenen süreler içinde vermeyen, eksik veya yanıltıcı bildirimde bulunan mükellefler hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesi hükmü uyarınca cezai işlem uygulanacaktır. Söz konusu cezai işlemin uygulanmasında, Ba ve Bs bildirim formları tek bir form olarak değerlendirilecek ve tek özel usulsüzlük cezası kesilecektir.

4.2. Bildirimlerin Düzeltilmesi 4.2.1. Mükellefler elektronik ortamda gönderip onayladıktan sonra, bildirimlerinde hata veya eksiklik bulunduğunu tespit etmeleri halinde, bunları yeniden düzenleyerek göndermek suretiyle düzeltme yapabilirler.

Ba ve Bs bildirim formlarından herhangi birinde hata yapıldığının belirlenmesi halinde, sadece hata yapılan bildirim formunun düzeltilerek gönderilmesi gerekmektedir.

4.2.2.Düzeltme işlemlerinde, hatalı veya eksik olarak düzenlenmiş bulunan bildirim formları tamamen iptal edilmekte ve düzeltmeleri içerecek şekilde düzenlenerek verilen bildirim formu geçerli kabul edilmektedir. Dolayısıyla, düzeltme amacıyla düzenlenen bildirim formlarının, daha önce bildirimde bulunulmamış gibi tüm alış-satış bilgilerini içerecek şekilde doldurulması gerekmektedir.

4.2.3.Bildirimlerin verilme süresi içerisinde yapılan düzeltmelerde herhangi bir ceza uygulanmayacak olup, bu süre geçtikten sonra yapılan düzeltmelerde ise, düzeltilen her bir form için ayrı ayrı olmak üzere Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesi hükmü uyarınca işlem yapılacaktır.

5- YÜRÜRLÜK TARİHİ Bu Tebliğde belirtilen usul ve esaslar, Ocak 2010 dönemi ve sonraki aylık dönemlere ilişkin olarak verilecek bildirimler için uygulanacaktır.