.

.

26 Kasım 2012 Pazartesi

Raporlu İşçi



Uygulamada merak edilen konulardan birisi olan sağlık kuruluşlarından istirahat raporu alan işçilerin işten çıkartılmasının mümkün olup olmadığının tespitinde önemli olan husus raporun süresidir. Hemen baştan söyleyelim, kişinin almış olduğu raporun nedeni düzensiz yaşamı olmasından kaynaklanmıyorsa, 3-5 hafta rapor alan bir kişinin iş sözleşmesini öyle hemen feshetmek mümkün değildir. Ancak aşağıda belirttiğimiz şekilde kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden dolayı rapor alınması farklı sonuçlara götürmektedir.
            Raporlu işçinin iş sözleşmesinin feshi belli koşullara bağlı olup, aşağıda açıklayacağımız bu koşullar gerçekleştiğinde ancak kıdem tazminatı ödenerek feshedilebilir. 4857 sayılı İş Kanunu'nun İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı başlıklı 25. maddesinde işverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı belli koşullara bağlı olarak düzenlenmiştir. Bu şekilde 4857 sayılı İş Kanunu 25. maddesine göre yapılan fesihlerde ihbar tazminatı hakkı olmaz.
            Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin sağlık sebepleri ile feshedebilecektir;
            a) İşçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa veya sakatlığa uğraması halinde, bu sebeple doğacak devamsızlığın ardı ardına üç iş günü veya bir ayda beş iş gününden fazla sürmesi,
            b) İşçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun Sağlık Kurulu'nca saptanması durumunda,
            iş sözleşmesinin sona erdirilmesi mümkün olacaktır.
            Yukarıda yer alan (a) bendinde sayılan sebepler dışında işçinin hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi hallerde işveren için iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı; belirtilen hallerin işçinin işyerindeki çalışma süresine göre ihbar (bildirim) sürelerini altı hafta aşmasından sonra doğar. Doğum ve gebelik hallerinde bu süre doğum nedeniyle alınana raporun bitiminden itibaren başlar. Ancak işçinin iş sözleşmesinin askıda kalması nedeniyle işine gidemediği süreler için ücret işlemez. 
            İşçinin istirahat nedeniyle raporlu olduğu ve çalışmadığı dönemin "bildirim süresi+altı hafta" olarak tespit edilen süreyi aşması halinde, iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25/I. maddesi nedeniyle feshedilmesi mümkündür. Bu durumda, işçinin bir yıldan fazla çalışmasının olması halinde işçiye kıdem tazminatı ödenecek. Ancak, işçiye ihbar tazminatı ödenmeyecektir. (Resul Kurt)      

21 Kasım 2012 Çarşamba

Tasfiye Sonu



TASFİYE SONU

1. Dilekçe (Şirket kaşesi ile yetkili tarafından veya vekaleten imzalanmalı vekaletin aslı veya onaylı sureti eklenmelidir)
2.Genel kurul toplantı tutanağı (2 nüsha)
3.Hazirun cetveli
4.Bakanlık temsilcisi atama yazısı aslı
   (2 nüsha-Şirket kaşe/tasfiye memuru tarafından imzalanır).
· Tasfiye bilançosunun kabulü ile tasfiye sonuna ait toplantıda evvelce yapılmayan olağan genel kurullar var ise bu dönemlerin de görüşülerek ibra edilmesi gerekmektedir.
·Tasfiye bilançosunun kabulü ile tasfiye sonuna ait genel kurul  TTK’nın 552.maddesinin atfı ile 447.maddesi gereğince alacaklıları 3.defa davetten itibaren bir yıl geçmedikçe toplanamaz.
·Ticari defterlerin saklanması yönünde karar alınacak ise"saklanması zorunlu defterler için TTK.68. maddeye göre işlem yapacaktır. " ifadesine yer verilmesi yeterlidir.
6.Ortakların / Yönetim Kurulu üyelerinin TC kimlik numaraları kararda yazılmalı veya karar ekinde internet çıktısı verilmeli.



****    ..... Tarihli Tasfiye sonu beyanıdır


A K T İ F                     P A S İ F
 -------------                        -------------
  Yo k t u r                            Y o k t u r

 Firmanın tasfiye neticesinde alacağı ve borcu yoktur.

Tasfiye memuru
 Kaşe ve İmza

12 Kasım 2012 Pazartesi

Gayrimenkul satışlarının, Kurumlar Vergisi Kanunu ve Katma Değer Vergisi Kanunları karşısındaki durumları



Kurumlar Vergisi Kanunu Yönünden,5520 Sayılı KVK 5/1-e bendinde;Kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri,intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların % 75'lik kısmı vergiden istisna edilmiştir.
Bu istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen 5.yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur. Ancak satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen      2. takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır.(Taşınmazların kaynak kuruluşlarca kira sertifikası ihracı amacıyla varlık kiralama şirketlerine satışı ile bu varlıkların, varlık kiralama şirketlerince taşınmazın devralındığı kuruma satışından doğan kazançlar için bu oran %100 olarak uygulanır ve bu taşınmazlar için en az iki tam yıl süreyle aktifte bulunma şartı aranmaz.)

İstisna edilen kazançtan 5 yıl içinde sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen ya da dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılan kısım için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır.Aynı süre içinde işletmenin tasfiyesi (bu Kanuna göre yapılan devir ve bölünmeler hariç) halinde de bu hüküm uygulanır.
Buna göre, 2 tam yıl süre ile şirket adına tapuda kayıtlı ve aktifinde yer alan gayrimenkulün satışından doğan kazancın % 75’lik kısmı kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. Kalan % 25’lik kısım ise vergiye tabi kazançlar arasında yer almaktadır.
Katma Değer Vergisi Kanunu Yönünden-Katma Değer Vergisi Kanununun 17/4-r maddesinde;Kurumların aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az 2 tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler ile bankalara borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde yapılan satışlar dahil) bankalara devir ve teslimlerinin KDV den istisna olduğu belirtilmiştir.
İstisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimlerinin istisna kapsamı dışındadır.İstisna kapsamında teslim edilen kıymetlerin iktisabında yüklenilen ve teslimin yapıldığı döneme kadar indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisi, teslimin yapıldığı hesap dönemine ilişkin gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınır.

Sonuç;Satışa konu olan gayrimenkulden eğer bir satış kazancı sağlanıyorsa, bu kazancın % 75’lik kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen 5.yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur.İstisnadan yararlanılabilmesi için satış bedelinin satışın yapıldığı yılı izleyen 2.takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır.
Şirketin tapuda kendi adına kayıtlı ve 2 tam yılın üzerinde aktifinde yer alan gayrimenkulün satışı sırasında, kesilen fatura, KDV kanununun 17/4-r bendine istinaden KDV siz düzenlenecektir.
Konuda dikkat edilmesi ve karıştırılmaması gereken iki ifade bulunmaktadır. Bunlar “izleyen yıl” ve“tam yıl” ifadeleridir. Gerekli yıl hesaplamaları yapılırken, izleyen yıl ile ifade edilmek istenen, satışın gerçekleştiği yılın hesaplamada dikkate alınmayacağı, tam yıl ile ifade edilmek istenen ise; satışın gerçekleştiği günden başlamak üzere yapılacak hesaplamadır.
Altuğ Özöğüt SMMM

8 Kasım 2012 Perşembe

Borca batık işletmelere çözüm önerileri-Resul Kurt-

Borca batık işletmelere çözüm önerileri-Resul Kurt-
9 Kasım 2012 Cuma 07:32


Muhasebe ve mali müşavirlik mesleği, diğer birçok meslekten farklı olarak her gün yeni bir değişikliğin veya yeni bir uygulamanın yürürlüğe girdiği, mesleği yürütebilmek için her gün kendini güncellemeyi ve mevzuatı, uygulamaları sürekli takip etmeyi gerektiren bir meslek. Meslek mensupları mükellef ile devlet ve diğer kuruluşlar arasında bilgi paylaşımını sağlamak ve ortaya çıkabilecek sorunların çözümüne katkı verebilecek ve sorunları çözebilecektir. Son bir kaç yıldan buyana hem mali hem de iş ve sosyal güvenlik mevzuatı açısından oldukça hareketli geçiyor. Doğal olarak bunun sonucunda da mali müşavirler için bilginin ve mevzuat değişikliklerinin takibi oldukça önem kazanıyor.
Özellikle son dönemlerde en çok 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu'nun 376'ncı maddesinin 2'nci fıkrasında, "son yıllık bilançoya göre sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, derhal toplantıya çağrılan genel kurul, sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirketin kendiliğinden sona ereceği", 3'üncü fıkrasında ise "şirketin borca batık durumunda bulunduğu şüphesini uyandırtan işaretler varsa yönetim kurulunun aktiflerinin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkartılması" gerektiği belirtilmiştir.
Borca batıklık, bir ticari işletmenin varlıklarının borçlarını karşılamaması durumunu ifade ediyor. Aralarında Sakıp Şeker tarafından sunulan "Borca batıklıktan çıkış yolları"nın da olduğu birçok konunun ele alındığı muhasebe uygulamaları ve vergi mevzuatında güncel sorunlar VIII. Muhasebe Uygulamaları ve Vergi Mevzuatı Sempozyumu'nda konuşuluyor.
Yeminli mali müşavir, serbest muhasebeci mali müşavirlerin gündeminde olan önemli konulardan biri yeni Türk Ticaret Kanunu uygulamaları, bağımsız denetim, UFRS-TFRS muhasebe standartlarıdır. Meslek mensuplarının yıllardır dile getirdiği Vergi-SGK odaklı muhasebeden vazgeçilerek toplumsal kesimlere doğru finansal bilgi aktarımını hedefleyen, gerçekçi yatırım yapılabilir durumunu gösteren finansal raporlamaya dayalı muhasebe sistemine geçilmesidir.
Yeni TTK ile gündeme gelen ve meslek mensupları açısından önemli bir uygulama olan bağımsız denetim ile bu bilgi paylaşımın alt yapısı oluşturulacaktı. Kuralları olmayan veya çağın gerisinde kalan bir hukuk ve mali yapı içinde işletmelerin ve buna bağlı olan sermaye piyasalarının gelişme sağlamaları mümkün olmayacaktır. Meslek mensupları açısından Türk Ticaret Kanunu, Finansal Raporlar Standartları ve Denetim Standartları'dır.
İşte bu nedenlerle TÜRMOB, YMM ve SMMM odaları sürekli eğitimler, sempozyumlar ve konferanslar düzenleyerek mesleki uygulamaları ve değişiklikleri sürekli gündeme getiriyor.
*********
Muhasebe uygulamaları ve vergi mevzuatında güncel sorunlar
Ankara Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası tarafından düzenlenen VIII. Muhasebe Uygulamaları ve Vergi Mevzuatı Sempozyumu 07-11 Kasım 2012 tarihleri arasında düzenleniyor. Yeni TTK ve Muhasebe Düzeninde Karşılaşılabilecek Sorunlar ve Çözüm Önerileri temalı sempozyumda önemli tebliğler sunuldu.
Ankara Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Başkanı Mehmet Koç; "Yeni TTK şüphesiz ticari yaşamla ilgili bütün düzenlemelerde köklü değişikliklere neden olacaktır. Bunlar başta muhasebe uygulamaları, diğer taraftan uzun yıllardan beri çok ciddi tahrifatlara uğramış amacından sapmış, sosyal adalet ilkesinden uzaklaşmış, vergi yasalarının değişmesi noktasında da bir vesile olacaktır. Diliyor ve umuyoruz ki, bu değişim süreci içindeki çelişkiler çok kısa bir süre içinde giderilir, meslek mensuplarının uygulayıcıların önleri açılmış olur. Bu sempozyumda vergi yasalarıyla muhasebe uygulamaları arasındaki çelişkili konuların tartışılması ve sonuca varılması ve diğer taraftan da gerek TTK'daki ve gerekse de Kamu Gözetim Kurumu ikincil mevzuat düzenlemeleri konusunda görüş ve önerilerin dikkate alınması noktasında bu sempozyum önemli bir açılım olacaktır." diyerek sempozyumun önemline işaret etti.
Sempozyuma gerek meslek örgütlerinden ve gerekse de öğretim üyeleri ile diğer ilgili bürokratlar ve uygulamacılardan yoğun bir katılım oldu.
KKTC Maliye Bakanı Ersin Tatar, TÜRMOB Genel Başkanı Nail Sanlı, TÜRMOB eski Genel Başkanı ve eski Devlet Bakanı Masum Türker, TÜRMOB Onursal Genel Başkanı Mustafa Özyürek, TÜRMOB Yönetim Kurulu Üyeleri, İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan, ASMMMO Başkanı Mehmet Koç, İZSMMMO Başkanı Feyzullah Topçu ile diğer yeminli mali müşavir ve serbest muhasebeci mali müşavirler odalarının başkan, yöneticileri ve üyeleri, üniversite camiasından Prof. Dr. Yüksel Koç Yalkın, Prof. Dr. Nalan Akdoğan, Prof. Dr. Rüstem Hacırüstemoğlu, Prof. Dr. Ercan Beyazıtlı, Prof. Dr. Mustafa Akkaya, Prof. Dr. Hasan Kaval, Doç. Dr. Volkan Demir, Doç. Dr. Orhan Çelik, Dr. Salih Turan hocaların da bulunduğu çok sayıda akademisyen ile ulusal ve uluslararası denetim şirketlerinden pek çok uygulamacı YMM ve SMMM meslek mensupları katıldı.
Toplantıda özellikle "Uluslararası Finansal Raporlama Standartları Uygulamalarına genel bakış, KOBİ'ler İçin Uluslararası Finansal Raporlama Standardı Uygulaması, Uluslararası Finansal Raporlama Standardı Uygulamalarının başarısı bakımından iç denetim, kontrol ve meslek etiğinin önemi, KOBİ'ler standartlarla raporlamaya nasıl hazırlanmalı" konularıyla ilgili geniş bir bilgilenme olanağı sağlandı.
Bu kadar önemli bir konuyu meslek örgütünün, akademisyen ve uygulamacılarının gündemine almış olmasından dolayı İzmir Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası'na da teşekkür etmek gerekiyor. VIII. Muhasebe Uygulamaları ve Vergi Mevzuatı Sempozyumunda;
- Türk Ticaret Kanunu'nun muhasebe uygulamalarına yansımaları,
- VUK ve TTK'ya göre Kayıt ve Belge Düzeni, Farklılıklar ve Uyum Önerileri,
-Mali tabloların düzenlenmesi ve denetiminde yetki sorumluluk
- TFRS'ye uyumlu finansal raporların hazırlanması ve sunumu,
- İşletmelerde TFRS'ye uyumlu ilk finansal raporların düzenlenmesine ilişkin uygulama örneği,
- Yeni TTK'ya göre şirketlerin birleşme, bölünme ve nevi değişikliği yoluyla yeniden yapılandırılması ve şirketler grubu kavramı,
- Borca batık işletmelere çözüm önerileri,
- Gelir ve kurumlar vergisi kanunlarının birleştirilmesine ilişkin yasa tasarısının değerlendirilmesi ve öneriler,
- Yap, işlet, YİD, ve YKD finansman modeli yatırımların muhasebeleştirilmesi ile vergilendirilmesinde özellikli konular,
- Yeni teşvik sisteminin tanıtımı ve ilk uygulama sonuçlarının değerlendirilmesi,
- Yeni teşvik sisteminin vergisel boyutu ve sistemin başarısı için çözüm önerileri,
- Vergi ve TFRS uygulamalarında farklılıkların giderilmesine yönelik çözüm önerileri,
konuları ele alınıyor. Sempozyumda sunulan bu tebliğleri önümüzdeki hafta Ankara Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası'nın www.asmmmo.org.tr web sayfasından inceleyebilirsiniz.

5 Kasım 2012 Pazartesi

Eksik Olduğu Sonradan Anlaşılan ve Satıcı Tarafından Tamamlanan Satış KDV'si İçin Alıcıya Rücu Edilmesi ve Alıcının Bu KDV'yi Satıcıya Ödeyip İndirmesi İmkani Mehmet MAÇ (YMM)



Eksik Olduğu Sonradan Anlaşılan ve Satıcı Tarafından Tamamlanan Satış KDV'si İçin Alıcıya Rücu Edilmesi ve Alıcının Bu KDV'yi Satıcıya Ödeyip İndirmesi İmkani Mehmet MAÇ   (YMM)
1.Genel Açıklama KDV''ye tabi mal teslimlerinde veya hizmet ifalarında;
 - Fatura düzenlenmemesi,
 - Düzenlenen faturada yersiz istisna uygulanması,
 - Olması gereken orana göre düşük oran üzerinden KDV hesaplanması,
 - İhraç kaydıyla teslimi mümkün olmayan mal için ihraç kayıtlı teslim faturası düzenlenmesi
gibi nedenlerle satış KDV''lerinin eksik hesaplandığı veya hiç hesaplanmadığı hallerle karşılaşılmaktadır.Bu gibi hallerde satıcı, hatasını fark ederek pişmanlık yoluyla eksik KDV''yi beyan edebilir, düzeltme beyannamesi vererek devrolan KDV''sini azaltabilir veya bu hata vergi inceleme elemanlarında tespit edilerek rapora bağlanabilir.

Alıcıdan eksik tahsil edildiği anlaşılan ve pişmanlık yoluyla, tarhiyata uğramak veya devrolan KDV azaltılmak suretiyle tamamlanan bu KDV''nin, duruma göre alıcıdan rücu yoluyla talep edilmesi mümkündür.Alıcının bu suretle ödeyeceği KDV veya ek KDV''yi indirme, indirim suretiyle giderilememe ve iade hakkının mevcudiyeti halinde iadesini isteme imkanı vardır.

KDV Kanunu''nda ve KDV Tebliğlerinde açıkça düzenlenmemiş olan bu hususlar uygulamada mukteza ve yargı kararlarıyla açıklığa kavuşmuş olup konu hakkındaki bilgiler ve görüşlerimiz aşağıda sunulmuştur:
2.Satış KDV''si Eksikliğini Tamamlayan Satıcının Alıcıya Rücu Hakkı KDV Kanunu''na göre KDV''nin mükellefi KDV''ye tabi işlemi (mal teslimini veya hizmet ifasını) yapandır. Kanunen, işlemi yapan şahıs, şirket veya işletme mükellef olarak tayin edilmiş olmakla beraber, (KDV Kanunu Md. 8/1-a)  KDV''nin ödeyicisi alıcıdır. Yani alıcılar aldıkları mal ve hizmetin bedeline ilaveten veya bu bedelin bünyesinde KDV tutarını satıcıya ödemek durumundadır.

Şayet satıcı sehven KDV hesaplamamışsa veya KDV''yi düşük oran üzerinden yahut eksik hesaplamışsa ve satış, "bedel + KDV" bazlı olarak yapılmışsa, alıcı satıcıya eksik KDV kadar noksan ödeme yapmış demektir.Yani satıcının eksik KDV tutarını alıcıdan talep edebilmesi için, satış işleminin KDV dahil bedel belirlenmek suretiyle değil, KDV''nin bedele ilaveten ödenmesi suretiyle yapılmış olması şarttır. 

Rücu için şartlar müsait olsa bile satıcı rücu hakkını prensip olarak sadece KDV aslı için kullanabilir. Eksik KDV''nin pişmanlıkla tamamlandığı durumda normal olarak pişmanlık zammı, tarhiyata uğranmak suretiyle tamamlandığı durumda ceza ve gecikme faizi için alıcıya rücu edilemez. Ancak taraflar olayın özelliğine göre isterlerse cezanın ve/veya gecikme faizinin de kısmen veya tamamen alıcı tarafından karşılanacağını kararlaştırabilirler.

Satıcının sonradan KDV talep ettiği hallerde alıcı, alım işlemini "KDV dahil" esasta yaptığını ileri sürerek bu talebi reddedebilmektedir. Satıcının iddiası ise satımın "bedel + KDV" esaslı olduğu yönünde ise taraflar arasında ihtilaf çıkabilmektedir.

Bu ihtilaflar yazımızın konusu dışında olup konu hakkındaki görüşlerimiz, Lebib Yalkın Mevzuat Dergisinin Ağustos 2001 sayısında yer alan "KDV''NİN BEDELE DAHİL OLUP OLMADIĞI KONUSUNDAKİ İHTİLAFLAR" başlıklı yazımızda ifade edilmiştir.

Aşağıdaki bölümlerde alıcının rızaen veya yargı yoluyla satıcıya sonradan ödediği KDV''yi indirme ve hatta şartlar mevcutsa iadesini isteme hakkı açıklanmıştır:

3.Alıcının Rücu Sonucu Satıcıya Ödediği KDV''yi Ödemeyi Yaptığı Ayda İndirmesi İmkanı  Alıcının daha önce eksik KDV ödeyerek aldığı mal veya hizmetin KDV''sini tamamlamak amacıyla satıcıya yaptığı ödeme, ödemenin yapıldığı ayda alıcı tarafından indirilebilmektedir.
Bu yönde çok sayıda mukteza mevcuttur.
 


Örnek vermek gerekirse son olarak İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığınca verilmiş olup arşivimizde bulunan 08.05. 2009 tarih ve 4695 sayılı muktezaya konu olan olayda muktezayı alan firma, müşterisinin cari hesabına yürüttüğü faizleri dekontla belgeleyip KDV hesabına konu etmemiş, bu durumun tespiti sonucu talep edilen KDV aslını, cezasını ve gecikme faizini uzlaşma yoluyla ödemiş ve KDV aslını müşterisinden talep etmiştir. Söz konusu muktezanın son paragrafı şöyledir:"Buna göre, firmanızda uzlaşma suretiyle tahakkuk eden ve V.U.K hükümleri çerçevesinde ödenen verginin muhatap firmalara rücu edilmesi halinde, rücu yoluyla ilgili firmalarca ödenen vergilerin ödemenin yapıldığı dönem hesaplarıyla bağlantı kurularak aynı dönem beyannamesinde genel hükümler çerçevesinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır."Görüldüğü gibi eksik KDV ödeyerek mal veya hizmet alan KDV mükellefi bu KDV eksikliğini tamamlamak amacıyla satıcıya sonradan ödediği KDV''yi, yıl geçmiş olsa bile, ödemeyi yaptığı ayda indirebilmektedir.

Aynı görüşleri taşıyan başka muktezalar da mevcuttur. Örnek vermek gerekirse; Gelirler Genel Müdürlüğü''nün 18.02.1992 tarih ve 14676 sayılı muktezası aynı anlayışla verilmiştir. (Şükrü KIZILOT, KDV Kanunu ve Uygulaması, Sahife 1532 – 1533)

KDV eksikliği, ihraç kaydı ile teslim edilmesi mümkün olmayan malların, ihraç kaydıyla teslim edilmesi nedeniyle de doğabilmekte olup, bu durumda da satıcının söz konusu mal için KDV ödemesi veya iade hakkından vazgeçmesi nedeniyle alıcıdan KDV talep etmesi sonucunda alıcı, sonradan satıcıya ödediği bu KDV''yi, ödemeyi yaptığı ayda indirebilmektedir. Bu konuda da çok sayıda mukteza vardır. Örnek olarak www.bdodenet.com.tr adresli web sahifemizde yer alan KDV kitabımızın 11''inci maddeye ilişkin 3.13. no.lu bölümünde belirttiğimiz ve aşağıdaki 5 no.lu bölümde metnini sunduğumuz Dış Ticaret Vergi Dairesi''nce verilen 3.2.1995 tarih ve 311412 no.lu muktezayı gösterebiliriz.

Her ne kadar KDV Kanunu''nda KDV indiriminin alış faturasına dayandırılması esası var ise de, işle ilgili olarak yüklenilmiş ve Hazineye intikal etmiş olan KDV''lerin, indirimi engelleyen özel bir durum veya hüküm olmadığı sürece indirilebilmesi gerektiği açıktır. Bu nedenle yukarıda belirtilen muktezalar isabetlidir. Nitekim geçmiş dönemle ilgili olarak sonradan pişmanlıkla veya tarhiyata uğramak suretiyle sorumlu sıfatıyla ödenen veya belgesiz mal bulundurulduğu gerekçesiyle KDV Kanunu''nun 9/2''nci maddesi uyarınca ödenen KDV'' lerin ödemenin yapıldığı ayda indirilebileceği, yolunda muktezalar mevcuttur. (Bu konuda Sayın Özgür BİYAN''ın E-Yaklaşım Dergisi''nin Şubat 2006 sayısındaki yazısında, sırasıyla 20.04.1995 tarih ve 21596; 29.06.1995 tarih ve 35424 sayılı Maliye Bakanlığı Muktezalarına işaret edilmiştir.)

4.İndirimin Dayandırılacağı Belge  Alıcının, rücu yoluyla sonradan satıcıya ödediği KDV''yi indirmesine dayanak teşkil edecek belgenin ne olduğu konusundaki görüşlerimiz şöyledir:
Alıcı bu indirimi, satıcının KDV''yi talep eden yazısına, bu yazı ekindeki satıcının KDV''yi tamamladığına dair tahakkuk ve ödeme belgelerine yahut düzeltme tahakkukuna, satıcıya müstakilen yapacağı KDV tutarı kadar ödemeye ilişkin belgeye dayandırabilir.
Bu para alışverişi için fatura düzenlenmesi gerektiği yönünde yeterli açıklık yoktur. İşlem sadece para alışverişi olduğundan fatura kesilmesi bize göre gerekmez. Ancak daha önce kesilen faturada eksik KDV tutarı kadar meblağ noksanlığı bulunduğu ve bu noksanlığın eksik KDV tutarını içeren fatura kesilmek suretiyle giderilmesi gerektiği şeklinde bir iddiaya maruz kalmamak adına satıcının rücu ettiği KDV tutarı kadar alıcıya izahlı ve bir fatura kesmesi ihtiyat açısından uygun olacaktır. Böylelikle KDV indiriminin faturaya dayandırılması gereği de yerine getirilmiş olur.

Satıcının devrolan KDV''si varsa, eksik hesaplanan KDV nedeniyle ödeme çıkmayacak, devrolan KDV azalacaktır. Satıcı devrolan KDV eksilmesine istinaden, rücu yoluyla bu KDV''yi alıcıdan isteyebilmelidir. Çünkü satıcının devrolan KDV''sinin düzeltme beyanı veya inceleme raporuyla azaltılması, azalan meblağ kadar Hazine''ye KDV intikal etmesi demektir. Alıcı da satıcıya yapacağı ödemeye ve satıcının devrolan KDV''sinin azalmasına istinaden indirim hakkını kullanabilmelidir.Alıcının eksik KDV yi indirim konusu yapabilmesi için satıcıya ödemeyi nakden yapmasının şart olmadığını, ödeme işleminin hesaben ödeme (Cari hesaba satıcı lehine kayıt yapma ve dekont düzenleme) suretiyle de yapılabileceğini düşünüyoruz. Zaten burada önemli olan husus, alıcının yaptığı alımla ilgili olarak Hazine''ye KDV intikal etmesidir.

5.Rücu Yoluyla Ödenip İndirilen KDV''nin İadesi İmkanı  Alıcının rücu yoluyla ödeyip indirdiği KDV, iade hakkı doğuran bir işlemle ilgili olarak (sonradan da olsa) yüklenilmişse ve yüklenimin (nakden veya hesaben ödemenin) gerçekleştiği ayda indirimle giderilemeyen KDV durumu varsa, alıcı indirdiği bu KDV''nin iadesini talep etme hakkına sahiptir. Nitekim www.bdodenet.com.tr adresli web sahifemizde yer alan KDV kitabımızın 11''inci maddeye ilişkin 3.13. no.lu bölümünde belirttiğimiz Dış Ticaret Vergi Dairesi Başkanlığı''nca verilen 3.2.1995 tarih ve 311412 nolu mukteza şöyledir: "İlgide kayıtlı dilekçenizle 28.10.1994 tarih, 32.952, 22.11.1994 tarih 33155, 14.11.1994 tarih 33093 sayılı faturalar ile .............  A.Ş.''de tecil - terkin kapsamında mal olarak ihraç ettiğiniz ancak adı geçen firmanın bağlı bulunduğu vergi dairesi tecil - terkin kapsamında satışı yapılan malların imalatçısı olmadıkları gerekçesiyle tecil - terkin talepleri yerine getirilmediğinden imalatçı firmaya ödeyeceğiniz katma değer vergisinin iadesini talep edip edemeyeceğinin bildirilmesi talep olunmaktadır. 
Olayımızda ise ............. A.Ş. tarafından imalatçı firma olmadığı halde, imalatçı gibi hareket edilerek, teslim edilen mallara ilişkin olarak düzenlenen faturalara "ihraç kaydıyla tanzim edildiği için KDV, tahsil edilmemiştir." İbaresi yazılarak Katma Değer Vergisi tahsil edilmemiş ve dolayısıyla vergi dairesine ödenmemiştir.
Buna göre, söz konusu: dönemlerle ilgili olarak tecil edilen verginin imalatçı firma tarafından Vergi Usul Kanunu hükümleri çerçevesinde ödenmesi halinde ihracatçı firma olarak mal aldığınız firmaya ödeyeceğiniz katma değer vergilerini ödemenin yapıldığı dönem beyannamesinde indirim konusu yapmanız indirimle giderilmeyen kısmın ise genel hükümler çerçevesinde iadesini talep etmeniz mümkündür.Ancak imalatçı firmanın vergi dairesine ödemiş olduğu katma değer vergisini indirim konusu yapması veya iade talep etmesi mümkün değildir."

Görüldüğü gibi bu muktezaya konu olayda ihracatçı, ihraç kaydıyla (KDV yüklenmeksizin) temin ettiği malı ihraç etmiş, bu malın ihraç kaydıyla alınamayacağının anlaşılması üzerine satıcıya sonradan ödediği KDV''yi indirip, ihracatın gerçekleşmesi nedeni ile iadesini isteyebilmiştir. (Bu yönde başka muktezalar da mevcuttur. Örnek olarak Sayın Özgür BİYAN''ın yukarıda bahsi geçen yazısında belirtilen İstanbul Defterdarlığı 12.11.2003 tarih ve 6350; 17.07. 2003 tarih ve 4309 sayılı muktezaları gösterilebilir.)

6.Konu Hakkındaki Vergi Yargısı Görüşü  Konuyla ilgili olarak rastladığımız Danıştay 11''inci Dairesi''nce verilmiş 11.10.2000 tarih ve E:1999/1769, K:2000/3815 sayılı karara konu olaydaki mükellef KDV ödemeksizin satın aldığı malı iade hakkı doğuracak şekilde KDV''siz teslim etmiş, sonradan bu alımın KDV''li olması gerektiği anlaşılmış olup alıcı rücu yoluyla ödemek zorunda kaldığı KDV''yi indirip iadesini istemiştir. İade istemi reddedilmekle beraber red gerekçesi bu şekilde KDV indirilemeyeceği veya iade istenemeyeceği değil, iade isteyen firmanın alt firmalarında görülen sorundur. Söz konusu Danıştay kararında alt firmada tespit edilen olumsuzluğun iadeye engel teşkil etmediği görüşü ile mükellefin talebi kabul edilmiştir. (Bu kararın metni Sayın Özgür BİYAN''ın yukarıda belirttiğimiz yazısında mevcuttur.) Yani Danıştay da, satıcıya sonradan ödenen KDV''nin nakden veya hesaben ödemenin yapıldığı ayda indirilebileceği, iade hakkının varlığı ve indirimle giderilememe halinin mevcudiyeti halinde iade istenebileceği görüşünü benimsemiştir.
7.Satıcının Alıcıya Rücu Edememesi veya Rücu Etmekle Beraber Bu Rücu ile Doğan Alacağının Şüpheli Olması  Şayet;
 - Satışın "KDV dahil" esasta yapılmış olması,
 - Alıcı sayısının çokluğu,
 - Fark KDV tutarının küçük oluşu,
 - Alıcının bulunamaması,                gibi nedenlerle satıcı, tamamladığı eksik KDV için alıcıya rücu edemeyip bu KDV''yi yüklenmek zorunda kalırsa, kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate almak zorundadır. Çünkü KDV Kanunu''nun 58''inci maddesinde teslim KDV''sinin  vergisel  açıdan  kabul  edilemez gider olduğu hükme bağlanmıştır. Ancak satıcı, sonradan tamamladığı satış KDV''si için alıcıya rücu ederek, kayıtlarında alıcıdan alacaklı hale gelmişse, alıcı bu borcu ödemeyi reddetmişse  ve söz konusu alacak için şüpheli alacak şartları oluşmuşsa, satıcı VUK''nın 323''üncü maddesi uyarınca şüpheli alacak karşılığı ayırmak suretiyle bu KDV''yi gelir veya kurumlar vergisi matrahından indirebilir. Çünkü KDV kökenli de olsa bir alacak mevcuttur. Ve bu alacak şüpheli durumdadır.

Maliye İdaresi bir süre KDV kökenli alacakların şüpheli alacak gerekçesi ile giderleştirilemeyeceği görüşünde olmuş ise de, 334 no.lu VUK Genel Tebliğ ile bu görüşünden vazgeçmiştir. Söz konusu Tebliğin konumuz ile ilgili bölümü şöyledir:

"V. KATMA DEĞER VERGİSİ İÇİN ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYRILMASI 
Bakanlığımıza yansıyan olaylardan, kredili mal veya hizmet satışları üzerinden hesaplanan katma değer vergisinin tahsilinin şüpheli hale geldiği durumda karşılık ayrılıp ayrılamayacağı hususunda tereddüde düşüldüğü görülmüştür.

Vergi Usul Kanununun 323''üncü maddesinde bir alacağın şüpheli alacak olarak değerlendirilmesinde aranılan şartlar gösterilmiştir.

Katma değer vergisi, ekonomik faaliyetlerin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan ve işletmenin alışları sırasında ödediği, işletme alacaklarının bir unsurunu teşkil eden ve doğrudan doğruya mal (veya hizmet) tesliminden (veya ifasından) kaynaklanan bir alacaktır.

Bu itibarla, katma değer vergisinden kaynaklanan alacak için şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi; yukarıdaki madde hükmünde yer alan şartların mevcut olması, alacağın ilgili dönemin kayıtlarına girmesi ve katma değer vergisi beyannamelerinde beyan edilmesi halinde mümkün olacaktır."

8. Sonuç

Satıcı, KDV''ye tabi mal tesliminde veya hizmet ifasında KDV hesaplamamış veya eksik hesaplamışsa, bu eksikliğin sonradan giderilmesi halinde ve işlemin "bedel + KDV" esaslı olarak yapılmış olması durumunda, tamamladığı KDV tutarı için alıcıya rücu edebilir.

Bu talep KDV tutarını içeren izahlı bir fatura ve KDV eksikliğinin tamamlandığına dair belgelerle yapılmalıdır.

Alıcı, bu şekilde nakden veya hesaben ödediği KDV''yi ödemeyi yaptığı ayda indirebilir. İade hakkı mevcutsa ve indirimin yapıldığı ayda indirimle giderilemeyen KDV söz konusu ise, indirimle giderilemeyen ile sınırlı olarak bu KDV''nin iadesini isteyebilir.