.

.

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Kaçak Yabancı İşçi-Resul Kurt

Özellikle 2012 yılı Şubat ayında itibaren yabancı uyrukluların Türkiye'de bulunma sürelerine sınırlandırma gelmesiyle birlikte yabancı çalışanlar için çalışma izni alınması ve kaçak işçilerin durumu önem kazanmaya başlamıştır.
5683 sayılı Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun kapsamında 2011 yılı Haziran ayından itibaren il emniyet müdürlüklerine Türkiye'de ikameti (kendi evi veya kiralık evi) olanlara ilişkin 6 aylık ikamet etme izni verme yetkisi verilmiştir. Türkiye'de 90 günden fazla kalmak isteyenler vizelerinin bitimini takiben 6 ay daha ikamet izni alabileceklerdir. Belli şartlara sahip olanlar için bu süre daha da uzun olabilmektedir. 5683 sayılı Kanun ile ilgili olarak yapılan son değişiklik şu şekildedir.
Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun'un 3'üncü maddesinin birinci fıkrasındaki süre, vize muafiyet süresi veya vizede belirtilen kalış süresi yeterli ise yabancının Türkiye'den çıktığı gün itibarıyla önceki 180 gün zarfında 90 gün olarak uygulanır.
Yabancının Türkiye'deki vize muafiyeti süresi veya vizede belirtilen kalış süresi 90 günden az ise 90 güne tamamlanacak şekilde yurt içinden uzatılabilir.
24 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu'nun 28094 sayılı Kararı ile; 5683 sayılı Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun'da belirtilen vize muafiyet süresi veya vizede belirtilen kalış süresi 90 gün iken, 180 gün zarfında 90 gün olarak uygulanmak üzere değiştirilmiştir. Karar 01.02.2012 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.
Yapılan bu değişiklik belli ülke vatandaşlarına yönelik olmayıp genel bir düzenlemedir.
Bu karar uyarıca 01.02.2012 tarihinden itibaren ülkemize giriş yapan bir yabancı 90 gün kalıp, 30.04.2012 tarihinde ülkesine dönmek zorundadır. Türkiye'den ayrıldığı tarihten ancak 90 gün sonra 29.07.2012 tarihinde tekrar giriş yaparak 90 gün daha kalabilecektir.

Evlerde yabancı çalıştırılması
Ev hizmetlerinde yabancı işçi çalıştırmak isteyen kişilerin yabancının kendi ülkesindeki Türkiye Cumhuriyeti konsolosluğuna yapacağı başvuruyu takiben Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na yabancıyı çalıştırmak üzere çalışma izni talebinde bulunmaları gerekmektedir. (Yabancının ülkemizde 6 aylık ikametinin bulunması durumunda başvuru işveren tarafından direk Çalışma Bakanlığı'na yapılabilir. Bu durumda konsolosluk başvurusu gerekmez. ) Bakanlık, İçişleri ve Dışişleri Bakanlığı'nın da görüşlerini alarak yaptığı değerlendirme sonucu çalışma izni talebinin uygun bulunması halinde yabancıya başvuran işverenin yanında çalışmak üzere çalışma izni verecektir. Çalışma izni verilen yabancı çalışma vizesi ile ülkeye girerek çalışabilecektir. Çalışma izinleri ilk seferinde 1 yıllık verilmekte olup işverenin talebi halinde önce 2 yıl, daha sonra 3'er yıllık olarak uzatılabilecektir. Yabancı çalıştıran işveren yabancıya asgari ücretin 1.5 katı tutarında ücret ödeyerek pirim ve vergi kesintilerini SGK ve Vergi Dairesi'ne yatırmakla sorumludur.
Yabancı çalıştırmanın cezası
01.02.2012 tarihinde yürürlüğe girecek yeni vize rejimi kaçak çalışmanın önlenmesine katkı sağlayacaktır. Ülkemizde özellikle ev hizmetlerinde, hasta ve çocuk bakımında çok sayıda kaçak işçinin çalıştırıldığı bilinmektedir. Daha önce üç aylık vize ile gelip, üç ay sonunda ülkelerine giriş- çıkış yaparak bir-kaç gün sonra tekrar Türkiye'ye girmek suretiyle yapılan ve yaptırılan kayıtdışı çalışma imkanı ortadan kalkmış olacaktır.
6 aylık ikametlerin il emniyet müdürlüklerince verilmesi ve ikamet konusunda sağlanan kolaylıklarla turistik amaçlı Türkiye'de uzun süre kalanlara imkan sağlanmış olacak, bu sayede çalışmak isteyen yabancıların başvuru yapmaları kolaylaşacaktır.
4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinler Hakkında Kanun'un 21'inci maddesi gereğince izinsiz yabancı çalıştıran işverenlere ve yabancılara 2012 yılında uygulanacak idari para cezaları;
- Çalışma izni bulunmayan yabancıyı çalıştıran işverenlere her bir yabancı için; 6.795 TL,
- Çalışma izni olmaksızın bağımlı çalışan yabancıya; 679 TL,
- Çalışma izni olmaksızın bağımsız çalışan yabancıya; 2.717 TL,
yukarıda sayılan fiillerin tekrarı halinde idarî para cezaları bir kat artırılarak uygulanmaktadır.
(Dünya,25.05.2012)

Şirket Tasfiyesinde kar dağıtımı stopajı hk.özelge.


İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI  
Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü
Sayı :  B.07.1.GİB.4.34.16.01/ GVK-94/6-
Konu :Tasfiye sonu kar dağıtımı vergilendirilmesi  hakkında.
İlgi  a)../05/2006 tarihli dilekçeniz.
b)../06/2006 tarihli yazımız.
c)../09/2006 tarihli dilekçeniz.

İlgide kayıtlı dilekçelerinizde sorulan hususlar Bakanlık Makamına intikal ettirilmiş olup, konu hakkında Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı’ndan alınan …/02/2008 tarih … sayılı yazıda;

“…Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin (A) fıkrasının 5 inci bendinde "... Pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları, herhangi bir suretle başka bir hesaba nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, bu işlemlerin yapıldığı dönemlerin kazancı ile ilişkilendirilmeksizin, bu dönemde vergiye tabi tutulur. Ancak öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farkları düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarına mahsup edilebilir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave edilebilir; bu işlemler kar dağıtımı sayılmaz." hükmü yer almaktadır.

Diğer taraftan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde kurumlar vergisinin mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun "Bilanço esasında ticari kazancın tespiti" başlıklı 38 inci maddesinin birinci fıkrasında ise, bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu, bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı hükmüne yer verilmiştir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun "Tasfiye" başlıklı 17 nci maddesinin birinci fıkrasında her ne sebeple olursa olsun tasfiye haline girmiş kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye döneminin geçerli olacağı, tasfiyenin kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihte başlayacağı ve tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona ereceği, başlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu 

dönemden sonraki her takvim yılı ve sonraki dönem için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönemin bağımsız bir tasfiye dönemi sayılacağı hükme bağlanmıştır.

Anılan maddenin dördüncü fıkrasında ise tasfiye halindeki kurumların vergi matrahının tasfiye karı olduğu, tasfiye karının da tasfiye döneminin sonundaki servet değeri ile tasfiye döneminin başındaki servet değeri arasındaki olumlu fark olduğu, tasfiye karı hesaplanırken, ortaklara veya kurum sahiplerine tasfiye esnasında avans olarak veya diğer şekillerde yapılan her türlü ödemelerin tasfiye sonundaki servet değerine; mevcut sermayeye ilave olarak ortaklar veya sahipleri tarafından yapılan ödemeler ile tasfiye esnasında elde edilen ve vergiden istisna edilmiş olan kazanç ve iratların tasfiye döneminin başındaki servet değerine ekleneceği; beşinci fıkrasında da tasfiye döneminin başındaki ve sonundaki servet değerinin, kurumun tasfiye dönemi başındaki ve sonundaki bilançosunda görülen öz sermayesi olduğu hüküm altına alınmıştır.

Aynı Kanununun 15 inci maddesinin ikinci fıkrasında ise vergiden muaf olan kurumlara dağıtılan (karın sermayeye eklenmesi kar dağıtımı sayılmaz.) Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar paylarından, 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında da tam mükellef kurumlar tarafından, Türkiye'de bir iş yeri veya daimi temsilci aracılığıyla kar payı elde edenler hariç olmak üzere dar mükellef kurumlara veya kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere dağıtılan (Karın sermayeye eklenmesi kar dağıtımı sayılmaz.) ve Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar payları üzerinden bu Kanunun 15 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca vergi kesintisine tabi tutulanlar hariç olmak üzere vergi kesintisi yapılacağı hüküm altına alınmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt bendinde ise tam mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve bu vergilerden muaf olanlara, dar mükellef gerçek kişilere, dar mükellef kurumlara (Türkiye'de bir işyeri veya daimi temsilci aracılığıyla kar payı elde edenler hariç) gelir ve kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere dağıtılan, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar paylarından birinci fıkrada belirtilenler tarafından tevkifat yapılacağı hükme bağlanmıştır.

22.07.2006 tarih ve 2006/10731 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile vergi kesintisi oranları,
- 5520 sayılı KVK 15 inci maddesinin ikinci fıkrasında yazılı kar payları üzerinden %15,
- 5520 sayılı KVK 30 uncu madde üçüncü fıkrasında yazılı kar payları üzerinden %15,

Tam mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve gelir vergisinden muaf olanlara dağıtılan, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar paylarından (karın sermayeye eklenmesi kar dağıtımı sayılmaz) %15                    - Tam mükellef kurumlar tarafından; dar mükellef gerçek kişilere ve gelir vergisinden muaf olan dar mükelleflere dağıtılan, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar paylarından (karın sermayeye eklenmesi kar dağıtımı sayılmaz) %15 olarak belirlenmiştir.
Bu hüküm ve açıklamalar uyarınca, daha önceki yıllarda şirket sermayesine eklenmiş olan geçmiş yıl karlarının, şirketin sermaye azaltımı yapması veya tasfiye edilmesi sebebiyle ortaklara dağıtılması durumunda, kar dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılması gerekmektedir.
Öte yandan, daha önce sermayeye eklenmiş olan pasif kalemlere ait enflasyon fark hesaplarının, şirketin sermaye azaltımı yapması veya tasfiye edilmesi sebebiyle ortaklara dağıtılması halinde, işletmeden çekilen tutarların öncelikle kurumlar vergisine tabi tutulması, vergi sonrası dağıtılan kazancın da kar dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulması gerekmektedir. …” denilmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.Grup Müdür V.

18 Mayıs 2012 Cuma

Resen Terk


Şirketlerin Mükellefiyet Kayıtlarının Vergi Dairelerince Kapatılması (Resen Terk)

Vergi Usul Kanunu’nun “İşi Bırakmanın Bildirilmesi” başlıklı 160.maddesinde;
“… 153. maddede yazılı mükelleflerden işi bırakanlar keyfiyeti vergi dairesine bildirmeye mecburdurlar. İşi bırakma bildiriminde bulunmayan bir mükellefin işi bıraktığının tespit edilmesi veya yapılan araştırma ve yoklamalar sonucunda bilinen adreslerinde bulunamaması veya başka bir adreste faaliyetine devam ettiğine dair bilgi edinilememesi veya başkaca bir ticari, zirai ve mesleki faaliyeti olmadığı halde münhasıran sahte belge düzenlemek amacıyla mükellefiyet tesis ettirdiğinin vergi incelemesine yetkili olanlarca düzenlenen rapor ile tespit edilmesi ve mükellefiyet kaydının devamına gerek görülmediğinin raporda belirtilmesi halinde, mükellef (matrahlı veya matrahsız beyanname verenler dahil) işi bırakmış addolunur ve mükellefiyet kaydı vergi dairesince terkin edilir. Bu durum, ilgili kamu kurum ve kuruluşu ile kamu kurumu niteliğindeki mesleki üst kuruluşuna da bildirilir. Mükellefiyet kaydının terkin edilmesi, mükellefin işi bırakmasından önceki döneme ilişkin yükümlülüklerini ortadan kaldırmayacağı gibi bu tarihten sonra faaliyette bulunduğunun tespiti halinde bu dönemlere ilişkin vergilendirmeye ve sahte belge düzenleme fiilini işleyenler hakkında kovuşturma yapılmasına ve ceza uygulanmasına da engel teşkil etmez. Bu madde kapsamında mükellefiyet kayıtları terkin edilenlerin kimlik bilgileri ile bunların bastırmış veya tasdik ettirmiş oldukları ödeme kaydedici cihazlara ilişkin bilgiler Maliye Bakanlığınca belirlenecek araçlarla duyurulur. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usulleri belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir”
denilmektedir.
TİCARET SİCİLİNDE AÇIK OLAN ŞİRKETİN VERGİ DAİRESİNCE KAPATILMA İŞLEMLERİ  21.12.2004 tarih ve 2004/13 Seri No.lu Uygulama İç Genelgesi ile vergi dairelerince resen terk işlemlerinin uygulanmasına yön verilmiştir. Terk işlemleri iki kısımda değerlendirilmiştir.
1-) İşi bırakma bildiriminde bulunmayan bir mükellefin işi bıraktığının tespit edilmesi veya yapılan araştırma ve yoklamalar sonucunda bilinen adreslerinde bulunamaması ve başka bir adreste faaliyetine devam ettiğine dair bilgi edinilememesi,
A-) Vergi Dairesinin Tespiti Sonucu; İşini terk eden ancak işi terk keyfiyetini vergi dairesine bildirmeyen ve dosyasında işine devam ettiğine dair herhangi bir bilgi bulunmayan mükelleflerin mükellefiyet kayıtları vergi dairelerince aşağıdaki araştırmalar yapıldıktan sonra terkin edilir.
1-) Mükellefin tarh dosyasından birbirini izleyen iki döneme ait katma değer vergisi beyannamesi vermeyenlerin işyeri adreslerinde,
2-) Mükellefin kanuni temsilcilerinin ikametgah adreslerinde veya ulaşılan şirket ortağı veya kanuni temsilci nezdinde, yoklama işlemi yapılarak mükellefin işlerini ne zaman terk ettikleri tespit edilir.
3-) İlk yoklamanın düzenlenmesini takip eden otuz gün içinde mükellefin bilinen adreslerinde bulunmadığını teyit eden ikinci bir yoklama daha yapılır. Yapılan araştırma ve yoklamalar sonucunda işini terk ettiği tespit edilen, bilinen adreslerinde bulunamayan ve başka bir adreste faaliyetine devam ettiğine dair bilgi edinilemeyen mükelleflerin mükellefiyet kayıtları terkin edilir. Ayrıca önemli bir nokta da mükellefin tasfiyeye girmiş olmasıdır.
B-) İnceleme Elemanının Tespiti Sonucu; Vergi inceleme elemanlarınca yapılan inceleme, araştırma ve yoklamalar sonucunda işini terk ettiği tespit edilen, bilinen adreslerinde bulunamayan ve başka bir adreste faaliyete devam ettiğine dair bilgi edinilemeyen mükelleflerin mükellefiyet kayıtları vergi inceleme elemanının bu hususları içeren raporuna istinaden,
- İnceleme elemanı tarafından tespit edilen terk tarihi,
-Terk tarihi tespit edilmemiş ise rapor düzenleme tarihi, itibariyle terkin edilir.
C-) Şirketin Şubelerinin Bulunması Durumunda; Mükelleflerin farklı vergi daireleri yetki alanında şubelerinin bulunması halinde şubelerin bulunduğu vergi dairelerince de yapılacak yoklama sonucuna göre;
- Şubenin de gayrifaal duruma düşmesi durumunda şubenin mükellefiyet kaydının terkini ile eş zamanlı olarak merkezin bulunduğu vergi dairesince mükellefiyet kaydı terkin edilir.
- Şubenin aktif olarak çalışıyor olması durumunda ise mükellefiyet kaydının terkin edilmesi mümkün değildir.
D-) Mükellefiyet Kaydının Terkin Edileceği Tarihin Belirlenmesi  Mükellefiyet kayıtları terkin edilecek mükelleflerden,
- İşini terk ettiği tarih devlet veya devlet güvencesinde tutulan kayıt ve siciller ile veya diğer kanaat getirici vesikalarla tevsik edilebilenlerin kayıtları bu olayın meydana geldiği tarihten itibaren,
- İşini terk ettiği tarih kanaat getirici vesikalarla tespit edilemeyenlerin mükellefiyet kayıtları ilk yoklamanın yapıldığı tarihten itibaren (1998/6 veya 2000/12 Seri No.lu Uygulama İç Genelgeleri kapsamında yapılmış olan yoklamalar da terkin işlemi kapsamında yapılmış ilk yoklama olarak değerlendirilir)
- Mahkeme kararı, vergi inceleme raporu veya vergi daireleri tarafından resmi makamlarla yapılan yazışmalar sonucunda sahte veya çalıntı ya da tahrif edilmiş nüfus cüzdanı ile bilgileri dışında adlarına mükellefiyet tesis ettirildiği tespit edilenlerin tesis tarihi itibariyla mükellefiyet kayıtları terkin edilir.
E-)Faaliyetine Devam Ettiği Tespit Edilenlerin Kayıtlarının Tekrar Açılması Mükellefiyet kaydı terkin edilen mükellefin, faaliyetine başka bir adreste devam ettiği veya yeniden faaliyete geçtiği ya da tasfiyeye tabi tutulduğunun tespiti halinde mükellefiyet kaydı yeniden açılır. Buradaki tespitte önemli olan nokta mükellefin faaliyetini hiç kesmeden devam edip etmediği veya faaliyetine belli bir süre ara verdikten sonra tekrar başlayıp başlamadığıdır. Eğer mükellefin faaliyetine hiç ara vermeden başka bir adreste devam ettiği tespit edilmesi halinde mükellefiyet kaydı mükellefiyetin terkin edildiği tarihten itibaren açılır. Mükellef bıraktığı faaliyetini belli bir süre sonra yeniden aktifleştirirse bu durumda da faaliyete geçtiği tarihten itibaren kaydı açılır. Ayrıca resen terk edildikten sonra tasfiyeye girdiği öğrenilenlerin mükellefiyet kaydı tasfiyeye girdiği tarihten itibaren açılır. Mükellefiyet terkininden sonra posta ile beyanname gönderilmesi durumunda beyannamede bildirilen adres tarh dosyasındaki adreslerden farklı ise ilgili adreste de yoklama tutularak mükellefin faaliyetinin olup olmadığının tespiti yapılır.
2-) Başkaca bir ticari, zirai ve mesleki faaliyeti olmadığı halde münhasıran sahte belge düzenlemek amacıyla mükellefiyet tesis ettirdiğinin vergi incelemesine yetkili olanlarca düzenlenen rapor ile tespit edilmesi ve mükellefiyet kaydının devamına gerek görülmediğinin raporda belirtilmesi, hallerinde mükellef (matrahlı veya matrahsız beyanname verenler dahil) işi bırakmış kabul edilerek mükellefiyet kaydı vergi dairesince terkin edilir.
Bu durumdaki mükelleflerin mükellefiyet kayıtları bunların matrahlı ya da matrahsız beyanname verilip verilmediğine bakılmaksızın vergi inceleme raporunda mükellefiyet kaydının devamına gerek görülmediğinin belirtilmiş olması şartı ile raporda belirtilen tarih itibariyle terkin edilir. Yapılan terk işlemi mükellefin işi bırakmasından önceki döneme ilişkin yükümlülüklerini ortadan kaldırmayacağı gibi bu tarihten sonra faaliyette bulunduğunun tespiti halinde bu dönemlere ilişkin vergilendirmeye ve sahte belge düzenleme fiilini işleyenler hakkında kovuşturma yapılmasına ve ceza uygulanmasına da engel teşkil etmez. Kurumlar vergisi mükellefleri beyannamelerini elektronik ortamda vermek mecburiyetindedirler. Mükellefiyet terkini yapılan mükelleflerin terk tarihinden sonraki dönemlere ait beyannamelerini elektronik ortamda göndermeleri mümkün değildir. Ancak mükellefler tarafından posta ile gönderilen beyannameler ise işleme tabi tutulmadan dosyalarında muhafaza edilir.
3-) Mükellefiyetleri Terkin Edilen Mükellefler İçin Vergi Dairelerinde Yapılacak Diğer İşlemler Vergi dairelerince mükellefiyetleri resen terkin edilen mükelleflerin bastırmış ve iptal ettirmedikleri belgelere ilişkin bilgiler ile ödeme kaydedici cihazlara ait bilgiler Gelir İdaresi Başkanlığı Bilgi İşlem Merkezine gönderilir. Ayrıca ibraz edilmeyen belge kapsamında ilgili dönemler takdir komisyonuna sevk edilir. Mükelleflerin vergi borçlarından dolayı şirket tüzel kişiliğine ait mal varlığına, şirketin kanuni temsilcilerine ya da ortaklarının şahsi mal varlıklarına haciz tatbik edilmiş olması mükellefiyet kaydının terkinine engel olmadığından terkin işlemleri yapılarak haciz edilmiş malların paraya çevrilme işlemleri ile kayıtlarının terkin edildiği tarihten önceki dönemlere ait borçların, 6183 sayılı A.A.T.U.H.K hükümlerine göre takip ve tahsiline devam edilir.
Vergi dairelerince uygulanan resen terk işlemleri şirketi hukuki açıdan sona erdirmemektedir. Buradaki amaç, Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinde ki vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemlerin gerçek mahiyetinin esas olduğu ilkesinden yola çıkılarak faaliyetlerini uzun süreden beri bırakmış, ortakları dağılmış, ortaklığın feshine ve tasfiyesine tevessül edilmemiş, sorumlu ve muhatap tutulacak kanuni temsilci veya tasfiye memuru da bulunmayan, işlerini tamamen terk ettiği belirlenen ve vergiye tabi bir faaliyeti de tespit edilmeyen mükelleflerin, işi bırakma keyfiyetini vergi dairesine bildirmemiş olmaları nedeniyle, beyanname vermedikleri dönemlere ilişkin matrahlarının re’sen takdiri yoluna gidilmesi de dikkate alınarak işini tamamen terk eden ve vergiye tabi bir faaliyeti tespit edilemeyen mükellefler hakkında, sadece işi bırakma keyfiyetinin vergi dairesine bildirilmemiş olması nedeniyle gereksiz tarhiyatlar yapılmasının ve ihtilaflar yaratılmasının ortaya çıkardığı sakıncaları gidermektir. Ayrıca münhasıran sahte belge düzenlemek amacıyla mükellefiyet tesis ettirenlerin mükellefiyet kayıtlarının terkini suretiyle de idarenin ve diğer mükelleflerin mağduriyetini önlemektir. Bu nedenlerden dolayı da belirli şartları taşıyan mükelleflerin mükellefiyet kayıtlarının vergi dairesince terkin edilmesi imkanı getirilmiştir.

 

17 Mayıs 2012 Perşembe

Aktife alınan binek araç giderlerinin hasılattan indirilip indirilmeyeceği


İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI                                                     (Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)                                               Sayı B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 68-714-23/02/2012
Konu : Aktife alınan binek araç giderlerinin hasılattan indirilip indirilmeyeceği                       İlgide kayıtlı özelge talep formunda, mali müşavirlik hizmetinden dolayı serbest meslek kazancı mükellefi olduğunuzu, 2004 yılında aldığınız binek otomobilinizi serbest meslek faaliyetinizde kullanmak istediğinizi bundan dolayı binek otomobili için amortisman ayrılıp ayrılamayacağı, alış faturasındaki ÖTV ve KDV’nin maliyet bedeline dahil edilip edilmeyeceği, aracınızı sattığınızda satış bedelinin tamamının mı kar veya zarar olacağı, zarar çıkması halinde serbest meslek kazancınızdan indirim olarak dikkate alınıp alınamayacağı, sigorta giderlerinin taksitler halinde ödenmesi halinde taksitlerin ödendiği tarihte mi yoksa poliçe tarihinde mi gider yazılacağı, eşinin sigortalı çalıştırılması halinde serbest meslek kazancının eşe ödenen ücretin gider olarak dikkate alınıp alınmayacağı ile mesleki sorumluluk sigorta ödemelerinin gider yazılıp yazılmayacağı hususlarında bilgi talep edildiği anlaşılmakta olup Başkanlığımız görüşleri aşağıda açıklanmıştır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun “Ücretin Tarifi” başlıklı 61 inci maddesinde; Ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.” denilmiş olup aynı Kanunun “Serbest Meslek Kazancının Tarifi” başlıklı 65 inci maddesinde ise; ” Her türlü serbest mesleki faaliyetinden doğan kazançlar serbest meslek kazancıdır.Serbest meslek faaliyeti; sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır…” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan Kanunu’nun “Serbest Meslek Kazancının Tespiti” başlıklı 67 nci maddesinin birinci fıkrasında; “Serbest meslek kazancı bir hesap dönemi içinde serbest meslek faaliyeti karşılığı olarak tahsil edilen para ve ayınlar ve diğer suretlerle sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerden bu faaliyet dolayısıyla yapılan giderler indirildikten sonra kalan farktır.” hükmüne yer verilmiştir.Anılan Kanun’un “Mesleki Giderler” başlıklı 68 inci maddesinde ise; “serbest meslek kazancının tespitinde aşağıda yazılı giderler hasılattan indirilir:
1. Mesleki kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için ödenen genel giderler (İkametgâhlarının bir kısmını iş yeri olarak kullananlar, ikametgâh için ödedikleri kiranın tamamı ile ısıtma ve aydınlatma gibi diğer giderlerin yarısını indirebilirler. İşyeri kendi mülkü olanlar kira yerine amortismanı, ikametgâhı kendi mülkü olup bunun bir kısmını iş yeri olarak kullananlar amortismanın yarısını gider yazabilirler.).
2. Hizmetli ve işçilerin iş yerinde veya iş yerinin müştemilatındaki iaşe ve ibate giderleri, tedavi ve ilaç giderleri, sigorta primleri ve emekli aidatı (bu primlerin ve aidatın geri alınmamak üzere Türkiye’de kain sigorta şirketlerine veya emekli ve yardım sandıklarına ödenmiş olması ve emekli ve yardım sandıklarının tüzel kişiliği haiz bulunmaları şartıyla) ile 27′nci maddede yazılı giyim giderleri.
4. Mesleki faaliyette kullanılan tesisat, demirbaş eşya ve envantere dahil taşıtlar için Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ayrılan amortismanlar (amortismana tâbi iktisadi kıymetlerin elden çıkarılması halinde aynı Kanunun 328 inci maddesine göre hesaplanacak zararlar dahil).
5. Kiralanan veya envantere dahil olan ve işte kullanılan taşıtların giderleri.
8. Serbest meslek faaliyetleri dolayısıyla emekli sandıklarına ödenen giriş ve emeklilik aidatları ile mesleki teşekküllere ödenen aidatlar.
9. Mesleki kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için ödenen meslek, ilan ve reklam vergileri ile iş yerleriyle ilgili ayni vergi, resim ve harçlar.” gider olarak dikkate alınacağı hüküm altına alınmıştır.
Öte yandan, mesleki mali sorumluluk sigortasının şahıs sigortası kapsamına girip girmediği yönünde Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’ndan bilgi istenmiş ve konu ile ilgili olarak alınan 17/12/2010 tarih ve 58352 sayılı yazıda, “….Bilindiği üzere, sigortacılık mevzuatında ayrım can ve mal sigortaları şeklinde yapılmıştır. Anılan sigorta da şahsı değil şahsın sorumluluğu nedeniyle mal varlığında meydana gelecek zararları sigortalayan bir mal sigortasıdır. Dolayısıyla, bu sigorta türünün anılan maddede yer alan “şahıs sigortası” kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.” denilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun “İspat Edici Kâğıtlar” başlıklı 227 nci maddesinde; “Bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir.” denilmiş, anılan Kanunun 234 üncü maddesinde ise; “Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan serbest meslek erbabının ve çiftçilerin; “Vergiden muaf esnafa; Yaptırdıkları işler veya onlardan satın aldıkları emtia için tanzim edip işi yapana veya emtiayı satana imza ettirecekleri gider pusulası vergiden muaf esnaf tarafından verilmiş fatura hükmündedir. Bu belge birinci ve ikinci sınıf tüccarların, zati eşyalarını satan kimselerden satın aldıkları altın, mücevher gibi kıymetli eşya için de tanzim edilir.” hükmüne yer verilmiştir. Öte yandan, anılan Kanunun 269 uncu maddesinde ise; “İktisadi işletmelere dahil bilumum gayrimenkuller maliyet bedelleri ile değerlenir.Bu kanuna göre, aşağıdaki yazılı kıymetler gayrimenkuller gibi değerlenir;                                                                                   3. Gemiler ve diğer taşıtlar;” hükmüne yer verilmiştir.
Söz konusu Kanun’un “Gayrimenkullerde Maliyet Bedeline Giren Giderler” başlıklı 270.md de   “Gayrimenkullerde, maliyet bedeline, satın alma bedelinden başka, aşağıda yazılı giderler girer:                                                                                        1. Makine ve tesisattan gümrük vergileri, nakliye ve montaj giderleri;                            2.Mevcut bir binanın satın alınarak yıkılmasından ve arsasının tesviyesinden mütevellit giderler.
Noter, mahkeme, kıymet takdiri, komisyon ve tellaliye giderleri ile Emlak Alım ve Özel Tüketim Vergilerini maliyet bedelini ithal etmekte veya genel giderler arasında göstermekte mükellefler serbesttirler.”hükümleri yer almaktadır.
Aynı Kanun’un 313.md de; “İşletmede 1 yıldan fazla kullanılan ve yıpranmaya, aşınmaya veya kıymetten düşmeye maruz bulunan gayrimenkullerle 269.md gereğince gayrimenkul gibi değerlenen iktisadi kıymetlerin, alet, edevat, mefruşat, demirbaş ve sinema filmlerinin birinci kısımdaki esaslara göre tespit edilen değerinin bu Kanun hükümlerine göre yok edilmesi amortisman mevzuunu teşkil eder.” denilmiş, anılan Kanun’un 320.md de ise; “Amortisman süresi kıymetlerin aktife girdiği yıldan başlar. Bu sürenin yıl olarak hesaplanması için (1) rakamı mükellefçe uygulanan nispete bölünür. Faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerinin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olanların bu amaçla kullandıkları binek otomobilleri hariç olmak üzere, işletmelere ait binek otomobillerinin aktife girdiği hesap dönemi için ay kesri tam ay sayılmak suretiyle kalan ay süresi kadar amortisman ayrılır. Amortisman ayrılmayan süreye isabet eden bakiye değer,itfa süresinin son yılında tamamen yok edilir.Her yılın amortismanı ancak o yıla ait değerlemede nazara alınabilir.Amortismanın herhangi bir yıl yapılmamasından veya ilk uygulanan nispetten düşük bir hadle yapılmasından dolayı amortisman süresi uzatılamaz.” hükmüne yer verilmiştir.Aynı Kanun’un “Amortismana Tabi Malların Satılması” başlıklı 328 inci maddesinde ise; “Amortismana tabi iktisadi kıymetlerin satılması halinde alınan bedel ile bunların envanter defterinde kayıtlı değerleri arasındaki fark kar ve zarar hesabına geçirilir. İşletme hesabı esasında defter tutan mükelleflerle serbest meslek kazanç defteri tutan mükellefler bu farkı defterlerinde hasılat veya gider kaydederler.Amortisman ayrılmış olanların değeri ayrılmış amortismanlar düşüldükten sonra kalan meblağdır.Devir ve trampa satış hükmündedir.Şu kadar ki, satılan iktisadi kıymetlerin yenilenmesi, işin mahiyetine göre zaruri bulunur veya bu hususta işletmeyi idare edenlerce karar verilmiş ve teşebbüse geçilmiş olursa bu takdirde, satıştan tahassül eden kar, yenileme giderlerini karşılamak üzere, pasifte geçici bir hesapta azami üç yıl süre ile tutulabilir. Her ne sebeple olursa olsun bu süre içinde kullanılmamış olan karlar üçüncü yılın vergi matrahına eklenir. Üç yıldan önce işin terki, devri veya işletmenin tasfiyesi halinde bu karlar o yılın matrahına eklenir.
Yukarıdaki esaslar dahilinde yeni değerlerin iktisabında kullanılan kar, yeni değerler üzerinden bu kanun hükümlerine göre ayrılacak amortismanlara mahsup edilir. Bu mahsup tamamlandıktan sonra itfa edilmemiş olarak kalan değerlerin amortismanına devam olunur.” hükümlerine yer verilmiştir.
Yasanın Geçici 5 inci maddesinde ise; ticari, zirai veya mesleki kazançları dolayısıyla yeniden Gelir Vergisine girecek veya basit usulden gerçek usule geçecek olan mükellefler ile öteden beri faaliyete devam eden serbest meslek erbabının amortismana tabi iktisadi kıymetleri maliyet bedeli, maliyet bedeli bilinmiyorsa bizzat kendilerince alış tarihindeki rayice göre tahmin olunacak bedeli ile değerleneceği, ancak, bu kıymetlerin alış tarihleri ile mükellefiyete giriş veya gerçek usule geçiş tarihi arasındaki yıllara ait amortismanlar tutarının bu değerden düşülerek bakiyesinin amortismanına devam olunacağı ifade edilmiştir.Öte yandan, amortisman uygulamasına ilişkin usul ve esaslar 333, 339, 365, ve 389 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğ’lerinde belirlenmiştir.
Katma Değer Vergisi Kanununun 1/1 inci maddesine göre Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler KDV ye tabidir.Anılan Kanunun 30/b maddesinde ise faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olanların bu amaçla kullandıkları hariç olmak üzere işletmelere ait binek otomobillerinin alış vesikalarında gösterilen katma değer vergisinin indirim konusu yapılamayacağı hüküm altına alınmıştır.Diğer taraftan, 23 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin “1.Binek Otomobillerinin Katma Değer Vergisi” başlıklı bölümünde, indirim konusu yapılamayan bu verginin Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunları çerçevesinde işin mahiyetine göre gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabileceği açıklanmıştır.
Bu hüküm ve açıklamalara göre                                                                                 1. Söz konusu aracın envantere dahil edilmesi mümkün olup, bu aracın envanter defterine kayıt edilebilmesi için gider pusulası düzenlenmesi gerekmektedir.
2. 2004 yılında iktisap edilen aracın 333 sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’ne ekli listenin “6.1. Otomobiller ve taksiler (Jipler ve arazi taşıtları dahil)” bölümünde değerlendirilerek, faydalı ömrünün 5 yıl, amortisman oranının ise %20 olarak dikkate alınması gerekmektedir. Buna göre amortisman süresinin başlangıcı aracın iktisap edildiği tarih olup, araca ait amortisman ayırma süresi dolmuş olduğundan, amortisman ayrılabilmesi mümkün bulunmamaktadır.
3. Söz konusu araç için ödenen ÖTV ve KDV’nin maliyet bedeline eklenmesi veya gider olarak dikkate alınması ihtiyari olup aracın maliyet bedeli üzerinden envantere dâhil edilmesi gerekmektedir. Ancak, aracın maliyet bedelinin tespit edilememesi veya bilinmemesi halinde, aracın alış tarihindeki rayice göre tahmin olunacak bedel ile envantere dâhil edilmesi mümkündür.
4. Mesleki faaliyette kullanılmak üzere alınan ve envantere dahil olan taşıtların satılması durumunda envantere kayıtlı değer ile satış bedeli arasındaki tutarın, amortisman ayrılmış ise maliyet bedelinden ayrılan amortismanlar indirildikten sonraki kalan tutar ile satış bedeli arasındaki tutarın kar veya zarar olarak tamamının serbest meslek kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.
5. Envantere dahil edilen araca ilişkin olarak ödenen taşıt sigorta ve kasko sigorta giderleri ödendiği dönemin gideri olarak dikkate alınması gerekir.
6. İşyerinde eşin ücretli olarak fiilen çalışması halinde ise eşe ödenen ücretin ücret bordrosunda gösterilerek vergilendirilmesi kaydıyla kazancınızın tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.
7.Mesleki sorumluluk sigortası türünün “şahıs sigortası” kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmadığından ve mali müşavirlik hizmeti için yaptırılması hususunda kanuni zorunluluk bulunmaması nedeniyle serbest meslek kazancının tespitinde gider olarak yazılması veya vergi matrahının tespitinde beyanname üzerinden indirim konusu yapmanız mümkün bulunmamaktadır.
8. Almış olduğunuz binek otomobil için yüklenilen KDV’nin indirilmesi mümkün bulunmamaktadır. Ancak, söz konusu KDV gelir vergisinin tespiti bakımından doğrudan gider yazılabileceği gibi, otomobil maliyetinin bir unsuru olarak da dikkate alınabilecektir. Ayrıca, bahse konu mükellefin serbest meslek faaliyetinde kullanmak üzere aldığı binek otomobili satması halinde bu işleme KDV oranlarının tespitine ilişkin 2007/13033 sayılı Kararname uyarınca % 1 oranında KDV uygulayacaktır.Bilgi edinilmesini rica ederim.

EKLER : 1- özelge talep formu                                                                                   2- İVDB görüşü (özelge talep formu devamı)                                                                 3- KDV’nin görüşü                                                                                                     4- KDV’den görüş sorma                                                                                            5- özelge taslağı                                                                                                         6- Vergi Usul’ün görüşü                                                                                              7- Vergi Usul’den görüş sorma 8- Vergi Usul örnek özelge
 (*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.
(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.
(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

İHRACAT BEDELLERİNİN YURDA GETİRİLMESİ SERBEST ANCAK TAHSİLİ VEYA KAPATILMASI BELLİ ESASLARA BAĞLI



I.GİRİŞ-Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar ve bu karara ilişkin Tebliğ’ler, bu güne kadar bir çok değişikliğe uğramış olup en son değişiklik 8 Şubat 2008 tarih, 26781 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan (Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar) 2008/13186 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile düzenlenmiş ve yayımı tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.

Eski düzenlemede; her bir gümrük beyannamesi bazında 100.000 USD yi aşan ihracat bedellerinin yurda getirilmesi belli süre ve şartlara bağlanmış ve zamanında getirilmemesi halinde ise kambiyo suçu gereği ceza kesileceği öngörülmüş idi. 

Yeni düzenlemede ise; ticari amaçlarla ihraç edilen malların bedelinin ihracatçılar tarafından yurda getirilerek bankalara, Türk parası olması halinde tevsiki, döviz ise satılması zorunluluğu kaldırılarak, 8 Şubat 2008 tarihinden itibaren ihracat bedellerinin tasarrufu serbest bırakılmıştır. [Talha APAK, İhracat Bedellerinin Yurda Getirilmesi Serbest Bırakıldı  www.alomaliye.com 11 Şubat 2008]

Ancak; ihracat bedellerinin tasarrufunun serbest bırakılması, bu bedellerin hiç getirilmeyeceği, kapatılmayacağı veya ihracatçının bunu dilediği gibi kapatacağı sonucunu doğurmayacaktır. Hazine Müsteşarlığı, Banka Kambiyo Genel Müdürlüğü ve Merkez Bankası’nın bu konuda sık sık değişikliklere uğrayan genelgeleri yürürlükte olup, iş bu yazımızda özellikle vergi ve muhasebe
mevzuatı açısından konuyu  tekrar gündeme getirmeyi amaçladık.     

II. KONU HAKKINDAKİ SON MEVZUAT

A. Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar: İhracat bedellerinin yurda getirilmesi, TPKK Hakkında 32 Sayılı Karar’ın 8.md de aşağıdaki gibi düzenlenmiş bulunmaktadır.“İhracat bedellerinin tasarrufu serbesttir. Bakanlık ihtiyaç duyulması halinde ihracat bedellerinin yurda getirilmesine ilişkin düzenleme yapmaya yetkilidir.”

B. Hazine Müsteşarlığı, Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğü’nün 23 Temmuz 2009 Tarihli 2009-1 Sayılı Genelgesi:

İhracat bedellerinin tahsili

1.1. İhracat bedelleri, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar, bu Karara ilişkin 2008/32-34 sayılı Tebliğ ve Hazine Müsteşarlığı tarafından buna ek olarak yapılacak düzenlemeler çerçevesinde ihracatçı ile ithalatçı arasındaki sözleşmeye ve uluslararası kurallar ile bankacılık teamüllerine göre firmaların yazılı beyanına istinaden döviz veya Türk Lirası olarak tahsil edilir.

Ödeme şekilleri 1.2. İhracat bedelleri, satış sözleşmesinde belirlenen kurallar ve uluslararası ticari uygulamalar çerçevesinde “Akreditifli Ödeme”, “Vesaik Mukabili Ödeme”, “Mal Mukabili Ödeme”, “Kabul Kredili Akreditifli Ödeme”, “Kabul Kredili Vesaik Mukabili Ödeme”, “Kabul Kredili Mal Mukabili Ödeme” ve “Peşin Ödeme” şekillerine göre tahsil edilir.

Döviz Alım ve Satım Belgeleri 1.3. Bankalarca yapılan işlemler sırasında Merkez Bankasınca belirlenen esas ve usuller dikkate alınarak, döviz alım belgesi (DAB), döviz satım belgesi (DSB) ve Türk parası transfer belgesi (TPTB ) düzenlenir.

İhracat bedellerinin tasarrufu 1.4.1. Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar ve anılan Karar’a ilişkin 2008-32/34 sayılı Tebliğ çerçevesinde ihracat bedeli dövizler ilgililerce serbestçe tasarruf edilebilir.  Bu bedellerin döviz tevdiat hesaplarına alınması veya Türk Lirasına çevrilerek kullanılması mümkün bulunmaktadır. İhracat bedelinin Türk Lirasına dönüştürülmesi halinde bankalarca DAB düzenlenir. Bankalarca ihracat alışı talep eden ihracatçı firmalardan başka bir belge aramaya gerek kalmaksızın sadece firma beyanı ile gümrük beyannamesine (GB) ilişkin bilgilerin DAB'a yazılması mümkün bulunmaktadır. Türk Lirası üzerinden yapılan ihracatta firmanın talep etmesi halinde DAB düzenlenebilir. Ancak, özel fatura ile yapılan ihracatta Maliye Bakanlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın görüş ve talimatlarına göre hareket edilmesi gerekmektedir.

1.4.2. Döviz alışının ihracat bedeli olarak yapılmasının talep edildiği hallerde bankalarca dövizin yurtdışı kaynaklı olması şartı aranır.

1.4.3. Yabancı taşıtlar ile yabancı ülkelere sefer yapan yerli taşıtlara ihracat rejimine göre verilen yağ, yakıt, temizlik maddeleri ve kumanyaya ilişkin mal bedelinin, Türkiye’de yerleşik alıcı firmalar tarafından yurt içinden yapılan havalelerle ödenmesi halinde bu ödemenin ihracat bedeli olarak kabul edilmek suretiyle aracı bankalarca alışının yapılması mümkündür.

1.4.4. Serbest bölgelerden gelen ihracat bedeli ile ilgili DAB istenilmesi halinde bu dövizlere ilişkin ihracatın serbest bölgelere yapıldığına ilişkin firmaların yazılı beyanı aranır.

İhracat bedelinin tahsili 1.5.1. İhracat bedeli;

- Bankalar aracılığıyla havale şeklinde,
- İthalatçı, ihracatçı veya bunlar adına hareket ettiğini beyan eden Türkiye’de veya dışarıda yerleşik üçüncü kişilerce efektif olarak,
- İthalatçı, ihracatçı veya bunlar adına hareket ettiğini beyan eden Türkiye’de veya dışarıda yerleşik üçüncü kişilerce çek olarak,
- Kredi kartı ile  tahsil edilebilir.

1.5.2. İhracat bedeli Türkiye’deki bankalarca yurt dışındaki bankalar ile gerçek veya tüzel kişilere açılan kredilerden karşılanabilir.

1.5.3. İhracat bedelinin, ihracatçı adına açılacak DTH'ye alınması ve bu hesaptan kısmen veya tamamen ihracat bedeli olarak alışının yapılması mümkündür.

1.5.4. İhracatçı firmanın vekili bulunan kişi veya firma adına yurt dışından gelen dövizlerle açılan DTH'lerden, vekaletnamenin ihraçtan önce düzenlenmesi şartıyla vekili bulunulan ihracatçı firma adına veya imalatçı/tedarikçi firma adına ihracat bedeli alışı yapılabilir.

İhracat bedelinin efektif olarak tahsili  1.6.1. Efektif olarak getirilen ihracat bedelinin yurt dışından getirildiğinin tespiti gümrük müdürlüklerince onaylı Döviz Beyan Tutanağı (DBT) ile yapılır.

1.6.2. DBT konusu efektifin ihracat bedeli olarak alışının yapılabilmesi için;

- DBT’nin “Geliş Sebebi” bölümünde efektiflerin getirilme sebebinin “Ticari” olduğunun kayıtlı olması,
- DBT’yi ibraz eden şahsın kimlik tespitinin yapılması,
- ihracatçının yazılı beyanının aranılması

gerekir.

1.6.3. Bankalara tevdi edilen efektifler, ilgililerce bankaya satılabilir veya yurt dışındaki alıcı veya Türkiye’deki ihracatçı firma adına açılan DTH’ye alınabilir. DTH’ye alınan bu dövizlerin daha sonra ihracatçı firma adına alışı yapılabilir.

1.6.4.  Bankalarca;

- Türkiye’de ikamet etmeyenlere özel fatura ile yapılan satış bedeli,
- Yabancı taşıtlar ile yabancı ülkelere sefer yapan yerli taşıtlara verilen yağ, yakıt ve temizlik maddeleri ile kumanya bedeli  efektiflerin alışında DBT ibrazı aranmaz.

1.6.5. İlgililerce havale olarak gelen ihracat bedelinin, bankadan efektif olarak alınması halinde bu efektifin başka bir banka tarafından ihracat bedeli olarak alışı, bu efektiflerin yurt dışından geldiğine ilişkin aracı banka yazısının ibrazı veya alış işlemini yapacak bankaca efektif konusu dövizlerin havale olarak geldiğinin bankadan teyidinin alınması kaydıyla yapılır.

İmalatçı/tedarikçi adına DAB düzenlenmesi  1.7.1. İmalatçı ya da tedarikçi tarafından yazılı olarak talep edilmesi durumunda imalatçı ve/veya tedarikçi adına gelen dövizin alışı yapılarak ihracat bedelinin TL karşılıkları imalatçı ve/veya tedarikçi firmalara ödenirken DAB aracı ihracatçı adına da düzenlenebilir.

1.7.2. Aracı ihracatçı tarafından gerçekleştirilen ihracata ilişkin bedelin imalatçı ve/veya tedarikçiye döviz olarak temlikinden sonra tahsil edilmesi halinde, imalatçı veya tedarikçi tarafından söz konusu bedelin ihracat bedeli olarak alışının yapılmasının talep edilmesi halinde bu dövizlerin ihracat bedeli açıklaması ile imalatçı ve/veya tedarikçi firma adına alışı yapılabilir.

İhracat alacağının iskonto edilmesi  1.8. İhracat alacağının iskonto edilmesine ilişkin talepler uluslararası bankacılık uygulamaları çerçevesinde  poliçe, bono, vadeli akreditif vb karşılığında yerine getirilir. İhracatçı tarafından döviz veya TL olarak düzenlenen poliçe, bono, vadeli akreditif iskonto tarihindeki uluslararası para piyasasında geçerli faiz oranları dikkate alınarak yurt içindeki veya dışındaki bankalara iskonto ettirilebilir. Vadeli ihracat alacağının yurt içi bankalarca iskonto edilmesi işlemlerinde fon kaynağının yurt içi bankalardan sağlanması nedeniyle ödemenin yabancı para (YP) değil, Türk Lirası (TL) üzerinden yapılması gereklidir.

Faktoring işlemi

1.9.1. Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karara ilişkin 2008-32/34 sayılı Tebliğ’in 11 inci maddesinin 11 inci fıkrasına göre, bankalar ve faktoring şirketleri tarafından ihracatçıların doğmuş veya doğacak alacaklarının devralınması suretiyle ihracatçılara döviz üzerinden fon kullandırılması mümkün bulunmaktadır. Buna göre, bankalar ve faktoring şirketlerince faktoring sözleşmesine istinaden ihracatçılara yabancı para veya Türk Lirası üzerinden ödeme yapılabilir.

1.9.2. İhracat bedelinin faktör kuruluşun yurt içi kaynaklarından ödenmesi halinde faktoring sözleşmesinin bankaya ibrazı üzerine, ihracat bedeli dövizler yurda getirildiğinde, faktör kuruluşun GB’nin tarih ve sayısı ile üzerinde temlik notu bulunan faturanın tarih ve sayısını içeren yazılı talimatına istinaden DAB ihracatçı firma adına veya imalatçı/tedarikçi adına düzenlenebilir.
Mahsup  1.10.1. İhracatçının, ithalat bedelleri ve görünmeyen işlemlere ilişkin giderleri ile yurt dışından sağladıkları döviz kredilerinin (faizi dahil) kısmen veya tamamen mal ve/veya hizmet ihracı bedeli dövizlerle mahsuben ödenmesi (ihracat bedelinin TL’ye çevrilmeden) herhangi bir süre kısıtlaması olmadan bankalarca gerçekleştirilebilir. Aracı ihracatçı tarafından yapılan ihracatta ihracat bedeli ihracatçının onayıyla imalatçının veya tedarikçinin döviz ödemelerinde kullanılabilir.

1.10.2. Firmalarca talep edilmesi halinde DAB/DSB düzenlenebilir. Bu durumda işlem yapan bankanın döviz alış kuru uygulanabilir.

1.10.3. Peşin dövizler mahsuben ödemede kullanılamaz.

III. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ  Kambiyo mevzuatına göre, ihracat bedellerinin 8 Şubat 2008 tarihinden itibaren ihracatçının tasarrufunun serbest bırakılması ile, ihracatçılar adına kambiyo dosyalarının düzenlenmesi, ihracat bedellerinin takibi ve ceza uygulamasına son verilmesi ile, diğer mevzuatımıza (vergi ve muhasebe) göre ihracat bedellerinin hiç getirilmeyeceği, getirilen dövizlerin Döviz Alım Belgesine (DAB) bağlanamayacağı veya Vergi Usul Kanununa (VUK) göre değerlemeye tabi tutulamayacağı anlamı taşımamalıdır.

Bu konudaki en net açıklama; konu içerisinde anlatıldığı gibi, Hazine Müsteşarlığı Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğü’nün 23 Temmuz 2009 Tarihli 2009-1 Sayılı Genelgesi ile aşağıdaki gibi düzenleme bulunmaktadır. 

Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar ve anılan Karar’a ilişkin 2008-32/34 sayılı Tebliğ çerçevesinde ihracat bedeli dövizler ilgililerce serbestçe tasarruf edilebilir.  Bu bedellerin döviz tevdiat hesaplarına alınması veya Türk Lirasına çevrilerek kullanılması mümkün bulunmaktadır. İhracat bedelinin Türk Lirasına dönüştürülmesi halinde bankalarca DAB düzenlenir. Bankalarca ihracat alışı talep eden ihracatçı firmalardan başka bir belge aramaya gerek kalmaksızın sadece firma beyanı ile gümrük beyannamesine (GB) ilişkin bilgilerin DAB'a yazılması mümkün bulunmaktadır. Türk Lirası üzerinden yapılan ihracatta firmanın talep etmesi halinde DAB düzenlenebilir. Ancak, özel fatura ile yapılan ihracatta Maliye Bakanlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın görüş ve talimatlarına göre hareket edilmesi gerekmektedir.

Konu hakkında; uygulama farklılıkları bulunmakta, ciddi muhasebe ve vergi hataları ile karşılaşılmakta olduğu, bundan hareketle mükelleflerin olası mali incelemelerde sıkıntılarla karşılaşmamaları için ilgili genelge kapsamında işlem yapmalarında fayda görülmektedir. (Konunun, sadece kambiyo mevzuatına göre serbest bırakılarak herhangi bir cezai müeyyidesi bulunmamaktadır)

Bize göre: İhracat bedelleri serbestçe tasarruf edilebilir olsa dahi, ihracatçıların ihracat bedellerini yurda getirirken veya hesaplarını kapatırken aşağıdaki prosedüre uymaları gerekmektedir.
  • Banka aracılığı ile getirilmiş ise, DTH (Döviz Tevdiat Hesabı) na alınması, bozdurulması halinde DAB (Döviz Alım Belgesi) düzenlenmesi.
  • Elden getirilmiş ise, DBT (Döviz Beyan Tutanağı) na bağlanması, bozdurulması halinde DAB (Döviz Alım Belgesi) düzenlenmesi.
  • Çek olarak tahsil edilmesi,
  • Kredi kartıyla tahsil edilmesi.
Uygulamada, işletmelerin ihracat bedellerini yukarıdaki yolları izlemek yerine;
  • Ortaklar cari hesabına aktarmak suretiyle,
  • Elden alındığını beyan etmek suretiyle,
Efektif olarak aldıklarını, efektifleri de TL ye çevirirken,
  • Bankalar dışında özellikle “döviz büfeleri” ne satış yaparak TL ye çevirdikleri,
  • İnternet bankacılığı sisteminde bankalara satış yaparak TL ye çevirdikleri,
Gibi, mevzuata uymayan işlemler yapıldığı görülmektedir. 

Özellikle, ihracatçıların KDV iade mevzuatında “özel faturalı ihracat” ve “hizmet ihracatı” dışındaki ihracatlarda DAB (Döviz Alım Belgesi) aranılmamasından sonra, konunun daha da belirsiz, hatalı ve farklı uygulamalar ile karşı karşıya kaldığı da bir gerçek. Durum böyle olmakla beraber, 34 Seri Nolu mesleki tebliğ ile ihracattan doğan tüm iadeler için YMM (Yeminli Mali Müşavir) raporlarında DAB lar ile ilgili izahat istenmekte ve DAB ların gerçeği yansıttığı ifadesi istenmektedir. Buradaki çelişki veya sıkıntı ise, DAB istenme mecburiyeti olmayan ihracatların iade işlemlerinde YMM raporlarında DAB izahatı istenmesidir.

32 Sayılı Kararın değişen 8’inci maddesinin son paragrafına göre; “Bakanlık ihtiyaç duyulması halinde ihracat bedellerinin yurda getirilmesine ilişkin düzenleme yapmaya yetkilidir." denilmektedir. Yapılan son düzenleme ile, ihracatçılar kambiyo mevzuatına göre bir çok sıkıntılı ve bürokratik işlemden kurtulmuş olmalarına rağmen, ihracat bedellerinin serbest bırakılması sonucu vergi ve muhasebeleştirme işlemlerine, özellikle KDV iade işlemlerine yönelik uygulamada sıkıntı yaşanmaması için Hazine Müsteşarlığından sorumlu Bakanlık ve Maliye Bakanlığı’nca yapılacak yeni bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır.            Talha Apak-Alomaliye


11 Mayıs 2012 Cuma

İşverenden prim tahsil edilemedi diye işçinin gün kaybı olmayacak artık.


Sosyal Güvenlik Kurumu, yıllardır sigortalıların mağduriyetine neden olan, kendisinin de fuzuli yargılama giderine katlanmak zorunda kaldığı, zaman ve emek kaybına neden olan bir uygulamasından daha vazgeçti.
Vazgeçtiği uygulama, mahkeme kararıyla tespit olunan ancak primleri işveren veya sigortalıdan tahsil edilemediği için Kurum tarafından dikkate alınmayan hizmet sürelerine ilişkin.
İsterseniz önce Kurumun eski uygulamasını açıklayalım.
SİGORTALI MAĞDURİYETİ
Çalışmaları işveren tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmeyen ya da eksik bildirilenler, işveren aleyhine hizmet tespit davası açıyorlardı.
İşveren aleyhine hizmet sürelerinin tespiti talebiyle açılan davalar sonucunda verilen kararlarda tespit olunan ancak primi ödenmemiş olan ve kurumca primlerin işverene ödetilme imkanı ortadan kalkmış olan sürelerin primlerinden sigortalı sorumlu tutuluyordu.
Oysa söz konusu primlerin işveren tarafından ödenmesi, Kurumun da işverene ödetmesi gerekiyor. Devletin bütün imkanlarını kullanma yetkisine sahip Kurumun tahsil edemediği primlerin tahsilinin sigortalı tarafından sağlanması isteniyordu.      
Sigortalıya 'ya işvereni bul primlerini ödet ya da kendin öde' deniyordu. Primleri işverene ödetememesi veya kendi ödememesi halinde de mahkeme kararıyla tespit
edilen hizmet süreleri dikkate alınmıyordu.
KURUM ZARARI
Hakkında mahkeme kararı uygulanmayan sigortalı bu defa mevcut hizmet tespiti kararlarının uygulanması için dava açmak zorunda kalıyordu.
Açılan bu davalar da Kurum aleyhine sonuçlanıyor, Kurum fuzuli yargılama giderlerine katlanmak zorunda kalıyor, ayrıca tüm bu süreç zaman ve emek kaybına neden oluyordu.
Aylık bağlanmasına hak kazanların bağlanmayan aylıkları nedeniyle uğradıkları zararı da tazmin etmek zorunda kalıyordu.
PERSONEL HAKKINDA SUÇ DUYURUSU
Bazı sigortalılar haklı olarak işi burada bırakmıyorlardı.
Anayasanın 138. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan 'Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez' hükmünden hareketle, mahkeme kararlarını uygulamayan Kurum personeli hakkında da Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunuyor, bu da Kurum personelinin mağduriyetine neden oluyordu.
HAKSIZ UYGULAMADAN VAZ GEÇİLDİ
Hem sigortalıların hem Kurum personelinin mağduriyetine neden olan hem de Kurumun yargılama giderleri ile zaman ve emek kaybına neden olan uygulamanın dayanağı olan Genelge, Kurum tarafından 16.04.2012 tarihinde yayımlanan 2012/14 sayılı Genelge ile yürürlükten kaldırıldı ve hukuksuz uygulamaya son verildi.
Artık mahkeme kararıyla tespit olunan hizmet sürelerine ilişkin primlerin işverenden tahsil edilip edilemeyeceğine bakılmayacak. Kesinleşen mahkemem kararlarının gereği geciktirilmeksizin yerine getirilecek.
On yıldan beri uygulanan hukuksuz uygulamaya son veren Kurum yetkililerini kutluyoruz.

Metin Taş/Sezgin Özcan-Akşam.

Tam Tevkifat.

KDV tevkifatı (I):Tam tevkifat


14 Nisan 2012 Tarih ve 28264 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 117 Seri Nolu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği ile 3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanunu'nun 9'uncu maddesinin birinci ve 29'uncu maddesinin dördüncü fıkraları ile 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 120'nci maddesinin Maliye Bakanlığı'na verdiği yetkiler çerçevesinde, KDV tevkifat uygulamasına ve bu uygulamadan doğan iade taleplerinin yerine getirilmesine ilişkin usul ve esaslar açıklanmıştır.
Anılan tebliğde yer alan düzenlemeler 1 Mayıs 2012 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.
Söz konusu düzenlemelerde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; KDV Tevkifatı uygulaması tam tevkifat ve kısmi tevkifat olarak iki ayrımda ele alınmaktadır. KDV tevkifatı uygulaması, teslim veya hizmet bedeli üzerinden hesaplanan verginin, teslim veya hizmeti yapanlar tarafından değil bu işlemlere muhatap olanlar tarafından kısmen veya tamamen vergi sorumlusu sıfatıyla beyan edilip ödenmesidir.
"Tam tevkifat" işlem bedeli üzerinden hesaplanan verginin tamamının işleme muhatap olan alıcılar tarafından beyan edilip ödenmesi; "kısmi tevkifat" ise hesaplanan verginin Maliye Bakanlığı'nca belirlenen kısmının, işleme muhatap olan alıcılar tarafından, diğer kısmının ise işlemi (teslim veya hizmeti) yapan tarafından beyan edilip ödenmesidir.
Tevkifat, genel bütçeli idareler hariç, tevkifata tabi işlemin yapıldığı dönemde vergi sorumlularına ait 2 No.lu KDV beyannamesi ile beyan edilecektir. Tevkifat kapsamındaki işlemlerde işleme ait fatura veya benzeri belge izleyen ay içinde düzenlense dahi sorumlu sıfatıyla beyan, işlemin vuku bulduğu dönemin beyan süresi içinde yapılacaktır. Kısmi tevkifat uygulamasında satıcının mükellef sıfatıyla 1 No.lu KDV beyannamesi ile beyan edeceği kısım da aynı dönemde beyan edilecektir.
Hizmet işlemlerinde, hizmetin ayın sonunda tamamlanması halinde de fatura izleyen ayda düzenlense dahi bu şekilde işlem yapılacaktır. İşlem bedelinin ödenmemesi, işleme ait faturanın süresinde düzenlenmemesi, alıcıya geç gelmesi veya hiç gelmemesi tevkifatın yapılıp yukarıda belirtilen süre içinde sorumlu tarafından beyan edilmesine engel değildir.
2 No.lu KDV beyannamesinde herhangi bir surette indirim yapılması mümkün olmadığından tevkif edilen KDV'nin tamamının beyan edilerek vergi dairesine ödenmesi gerekmektedir.
Öte yandan, tevkifat uygulayan alıcının KDV mükellefiyetinin bulunması ve tevkifat uyguladığı teslim veya hizmeti indirim hakkı tanınan işlemlerde kullanacak olması halinde, sorumlu sıfatıyla beyan edilen tutar, beyanın yapıldığı ay içinde verilmesi gereken 1 No.lu KDV beyannamesinde indirim konusu yapılabilecektir.
Bu haftaki yazımızda tam tevkifat konusu ele alınacak, gelecek haftaki yazımızda ise kısmi tevkifat konusunda açıklamalar yapılacaktır.

Tam tevkifat
Bu kapsamdaki işlemlerde, işlem bedeli üzerinden hesaplanan KDV'nin tamamı, mal veya hizmetin alıcıları tarafından tevkifata tabi tutulacaktır. Tam tevkifat uygulanacak işlemler, anılan tebliğin 2 nolu bölümünde belirtilenlerle (aşağıda bunların neler olduğu kısaca açıklanmıştır) sınırlı olup, bunlar dışındaki işlemlerde işleme muhatap olanlar tarafından tam tevkifat uygulaması kapsamında işlem yapılmayacaktır.
1- İkametgâhı, işyeri, kanuni merkezi ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayanlar tarafından yapılan işlemler
İkametgâhı, işyeri, kanuni merkezi ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayanların Türkiye'de yaptığı hizmetler ile bunların yurt dışında yaptığı ancak Türkiye'de faydalanılan hizmetler KDV'ye tabi olacaktır.
Bu gibi hizmet ifalarında mükellef, esas olarak hizmeti ifa eden olmakla birlikte, Türkiye'de ikametgâhı, işyeri, kanuni merkezi ve iş merkezi bulunmadığından, KDV'nin tamamı, hizmetten faydalanan yurt içindeki muhatap tarafından sorumlu sıfatıyla beyan edilip ödenecektir.
Hizmetin vergiden müstesna olması ve hizmetin yurt dışında yapılıp hizmetten yurt dışında faydalanılması halinde, mükellef veya sorumlu sıfatıyla KDV beyan edilmeyecektir.
2- Serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 18'inci maddesi kapsamına giren teslim ve hizmetleri münhasıran aynı kanunun 94'üncü maddesinde belirtilen kişi, kurum ve kuruluşlara yapanların hesaplayacağı KDV'nin bu kişi veya kuruluşlar tarafından sorumlu sıfatıyla beyan edilmesi mümkün bulunmaktadır.
Bu uygulamaya göre, Gelir Vergisi Kanunu'nun 94'üncü maddesinde sayılan kişi, kurum ve kuruluşlar, aynı kanunun 18'inci maddesi kapsamına giren kişilere yapacakları ödemeler ile ilgili olarak gelir vergisi (GV) stopaj tutarı dâhil işlem bedeli üzerinden KDV hesaplayıp sorumlu sıfatıyla beyan edip ödeyeceklerdir. Hesaplanan KDV tutarı gelir vergisi stopaj matrahına dâhil edilmeyecektir.
3- Kiralama işlemleri
KDV Kanunu'nun (1/3-f) maddesine göre, Gelir Vergisi Kanunu'nun 70'inci maddesinde belirtilen mal ve hakların kiraya verilmesi işlemleri KDV'nin konusuna girmektedir. Buna göre, söz konusu mal ve hakların kiraya verilmesi işlemi, ticari, sınaî, zirai ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde verilen bir hizmet olmasa dahi KDV'ye tabi olacaktır.
Bu kiralama işlemleri ile ilgili KDV;
- Kiraya verenin başka faaliyetleri nedeniyle KDV mükellefiyetinin bulunmaması (sadece sorumlu sıfatıyla KDV ödeyenler bu kapsama dâhildir),
- Kiracının KDV mükellefi olması (sadece sorumlu sıfatıyla KDV ödeyenler bu kapsama dâhil değildir),şartlarının birlikte var olması halinde, kiracı tarafından sorumlu sıfatıyla beyan edilecektir.
Ayrıca, kiracının;
- Gelir Vergisi Kanunu'na göre basit usulde vergilendirilenler (istisnadan vazgeçerek KDV mükellefi olmasalar dahi),
- Banka ve sigorta şirketleri gibi faaliyetleri KDV'den istisna olan işletmeler,
- Sadece KDV'ye tabi işlemlerinin bulunduğu dönemlerde KDV mükellefiyeti tesis ettirerek beyanname vermeleri uygun görülenler,
- 5018 sayılı Kanuna ekli cetvellerde yer alan idare, kurum ve kuruluşlar
olması hallerinde de, kiralama hizmetine ait KDV söz konusu kiracılar tarafından bu bölüm kapsamında tevkifata tabi tutulacaktır.

4- Reklâm verme işlemleri
KDV mükellefi olan gerçek veya tüzel kişiler (sadece sorumlu sıfatıyla KDV ödeyenler bu kapsama dahil değildir), KDV mükellefiyeti olmayan;
- Amatör spor kulüplerine, oyuncularının formalarında gösterilmek,
- Şahıslara veya kuruluşlara ait bina, arsa, arazi gibi yerlerde duvarlara yazılmak, pano olarak yerleştirilmek,
- Gerçek veya tüzel kişiler tarafından yayımlanan dergi, kitap gibi yazılı eserlerde yayınlanmak
ve benzeri şekillerde reklâm vermektedir.
Bu şekilde reklâm verme işlemleri ile ilgili KDV, reklâm hizmeti verenlerin KDV mükellefi olmaması halinde, reklâm hizmeti alanlar tarafından sorumlu sıfatıyla beyan edilecektir.

Dünya-Akif Akarca/Mehmet Şafak 11/5/2012