.

.

15 Ocak 2009 Perşembe

Dönemsonu İşlemleri-Özetin özeti.

1- Mevcut emtia fiilen sayılmak suretiyle değerlemesi yapılmalıdır.Stok sayımında fiili ile kaydi
farkı varsa nedeni araştırılmalı,kdv de dikkate alınarak düzelmeler yapılmalıdır.

2- Stok sayım/değerlemesinden sonra satılan mal maliyeti tespit edilerek kayıtlara alınmalıdır.
3- Stoklarda varsa değer düşüklüğü takdir komisyonuna başvurup gerekli karar alınmalıdır.
4- Yıl içinde ATİK alınmışsa, bunların alımıyla ilgili olarak yılın sonuna kadar oluşan kredi
faizi, kur farkı, vade farkı vs. giderler ilgili iktisadi kıymetin maliyetine eklenmelidir.

5- 01.01.2004 den önce aktifleştirilen iktisadi kıymetlerin cari yıla ilişkin amortismanları eski
usul ve esaslara göre,bu tarihten sonra aktifleştirilen iktisadi kıymetlerin cari yıl
amortismanları ise, Maliye Bakanlığınca ilan edilen oranlara göre hesaplanmalıdır.
6-Yıl içinde alınan binek otomobilleri için kıst amortisman uygulamasına dikkat edilmelidir.Kıst
amortismana tabi iktisadi kıymetlerin, amortisman süresinin son yılında, ayrılmayan ilk yıla
ilişkin amortisman tutarının gider kaydı yapılmalıdır.

7-Yıl içinde satılan ATİK için ayrılmış amortismanlar satış esnasında dikkate alınmalıdır.
Oluşan kar, gerekli şartlar sağlanmışsa yenileme fonu hesabına aktarılmalıdır.Zarar gören
ATİK ile ilgili olarak alınan sigorta tazminat bedeli iktisadi kıymetin değerinden fazla olan
kısmı, gerekli koşulların varlığı halinde yenileme fonu hesabına atılabilir.

8- İlk tesis ve taazzuv (kuruluş ve örgütlenme) giderleri ile özel maliyetler gibi aktifleştirilen
giderlerin yıllık itfa payları hesaplanıp gider yazılmalıdır.

9- Peşin giderler için 2008 e ait olanların cari yıl giderlerine atılması unutulmamalıdır.

10-Peşin tahsil edilen gelirler hesabında bulunan ve 2008 yılı geliri olan kısmın bu hesaptan
alınarak cari dönem hasılatına eklenmelidir.

11- Alıcılarla (müşterilerle),Satıcılarla,Bankalarla mutabakat sağlanmalıdır.

12-Döviz kasası ve banka döviz hesapları Bakanlık kurları esas alınarak değerlenmeli ve
gerekli kayıtlar yapılmalıdır.

13-Alınan/verilen çeklerin reeskonta tabi tutulmasında gelir/gider tutarları vergilemede
dikkate alınmamalıdır.Alacak/borç senetleri reeskonta tabi tutulabilir.Alacak senetleri
reeskonta tabi tutulması halinde borç senetleri de reeskonta tabi tutulmalıdır.Senetlerde
faiz oranı belli değilse,TCMB reeskont oranı ile gerekli kayıtlar yapılmalıdır.

Reeskont Hesaplama Formülleri
a.İç İskonto Formülü:
Nominal Değer x Faiz Oranı x Gün Sayısı
Reeskont Tutarı = --------------------------------------------------------
36.000 + (Faiz Oranı x Gün Sayısı)
b.Peşin Değer Formülü:
Nominal Değer x 36.000
Peşin Değer = ---------------------------------------------------
36.000 + (Faiz Oranı x Gün Sayısı)

Reeskont Tutarı = Nominal Değer – Peşin Değer


Alacak Senetleri Reeskont İşleminin Muhasebe Kaydı
-------------------------- / -------------------------
657 Reeskont Faiz Giderleri Hes. -----------
122 Alacak Senetleri Reeskontu Hes. ------------
------------------------- / ---------------------------


Alacak Senetleri Reeskont İşleminin Ertesi Yıl Kapanışının Muhasebe Kaydı
------------------------ / ---------------------------
122 Alacak Senetleri Reeskontu Hes. ------------
647 Reeskont Faiz Gelirleri Hes. ------------
-------------------------/ --------------------------


Borç Senetleri Reeskont İşleminin Muhasebe Kaydı
-------------------------- /---------------------------
322 Borç Senetleri Reeskontu Hes. ------------
647 Reeskont Faiz Gelirleri Hes. ------------
------------------------- / ---------------------------


Borç Senetleri Reeskont İşleminin Ertesi Yıl Kapanışının Muhasebe Kaydı
------------------------- /---------------------------
657 Reeskont Faiz Giderleri Hes. ------------
322 Borç Senetleri Reeskontu Hes. ------------
------------------------- / --------------------------


14- Yabancı para birimi üzerinden düzenlenen alacak/borç senetleri reeskonta tabi tutulabilir.
Faiz oranı belli değilse,Londra bankalar arası faiz oranı (LIBOR) esas alınmalıdır.

15-Bankalardaki vadeli hesaplar/repolarda dönem sonu itibariyle faiz gelir kaydı unutulmamalıdır.

16- Kredileri ile ilgili olarak dönem sonuna kadar oluşan faiz gider kaydedilmelidir.

17- Aktifte kayıtlı bulunan;

a.Hisse senetleri,

b. Fon portföylerinin %51’i Türkiye’de kurulu bulunan şirketlerin hisse senetlerinden oluşan
yatırım fonu katılma belgeleri,alış bedeli ile değerlenmelidir.
c.Yukarıda sayılanlar dışındaki tüm menkul kıymetler borsa rayici ile değerlendirilmelidir. Borsa rayici yoksa veya borsa rayici muvazaalı bir şekilde oluştuğu anlaşılması halinde,değerlendirmeye esas bedel, menkul kıymetin alış bedelinin vadede elde edilecek gelirin (kur farkları dahil) iktisap tarihinden değerleme gününe kadar geçen süreye ilişkin kısmı eklenmek suretiyle tespit edilmelidir.

d.Ancak, borsa rayici bulunmayan, getirisi ihraç edenin kar ve zararına bağlı olarak doğan ve değerleme günü itibariyle hesaplanması mümkün olmayan menkul kıymetler alış bedeli ile değerlemesi yapılmalıdır.



18- Dava ve icra safhasına giren alacaklar için karşılık ayrılıp gider kaydedilmelidir.
Teminata bağlı alacaklar bu safhaya gelse bile karşılık ayrılmamalıdır.
----------------------- / ---------------------
128 Şüpheli Ticari Alacaklar Hes. ----------
120 Alıcılar Hes. ----------
--------------------- / -----------------------
654 Karşılık Giderleri Hes. ----------
129 Şüpheli Tic. Alacaklar Karşılığı Hes. ----------
--------------------/ -------------------------

19- Dava ve icra takibine değmeyecek derecede (dava ve icra masraflarının alacaktan fazla olması durumundaki) küçük alacaklar için birden fazla yazılı istenmiş olmak koşulu ile karşılık ayrılmalıdır.

20-Mahkeme kararı/kanaatverici belgeye göre tahsil olmayacağı anlaşılan alacaklar silinmelidir.

21-Ortaklara verilen borçlara adat hesaplanıp,
a.Şirket kredi kullanmışsa kredi faiz oranı,
b.Kullanmamışsa reeskont oranı,
üzerinden faiz hesaplanıp fatura düzenlenmeli ve %18 KDV uygulanmalıdır.

22-Dönem giderleri ile ilgili yansıtma kayıtları yapılarak,gelir/gider hesaplarının tamamı dönem
kar -zarar hesabına aktarılmalıdır.

23-Yıllık beyannameye eklenmek üzere, yıl içinde tevkif yolu ile ödenen vergilerle ilgili olarak,
tevkifat yapan kurum ve kuruluşlardan yazılar alınmalıdır.

24- Yapılan bağış ve yardımların gider yazılması yerine,yıllık gv ve kv beyannamesindeki gelirden indirilmesi esasına göre bağış ve yardımların tamamı önce kke gider olarak beyanname üzerinde kazanca eklenmeli sonra gelirden indirilecek bağış ve yardımların tutarı kazancın %5’ine kadar olan kısmı hesaplanarak beyannamede ayrıca gösterilmek suretiyle kazançtan indirilmelidir.Özel kanunlarına göre yapılan ve miktar sınırlamasına tabi olmayan bağış ve yardımlar da önce KKEG olarak dikkate alınıp kazancın varlığı halinde beyannamede ayrıca gösterilerek indirilmelidir.
Formül:Kurum Kazancı-(G.yıl zararları+İştira kazancı)x%5

25-Diğer kke giderler tespit edilerek beyannamede kurum kazancına eklenmesi unutulmamalıdır.

26-SB de elde edilen gelirlerin istisna olarak dikkate alınması temin edilmelidir.

27-Teknokentte elde edilen kazançların kurumlar vergisinden istisna olduğu unutulmamalıdır.

28-Türk Gemi Siciline kayıtlı gemilerin işletilmesinden kazançlar kv den istisnadır.

29- Gvk 69.md yatırım indirimi istisna tutarı belirlenmelidir.

A. 31.12. 2005 tarihi itibariyle indirim konusu yapılamamış ve 2008 devreden yatırım indirim istisna tutarlarının endeksleme yapılarak kurum kazancından indirilmesi unutulmamalıdır.

B. 24.04.2003 tarihinde önce yapılan müracaatlara istinaden alınan Yatırım Teşvik Belgesine
dayanan yatırımlar:

a.Fiili harcamalarda harcamaların tutar ve mahiyet itibariyle uygunluğu gözden geçirilmelidir.



b.Önceki yıllarda kar yetersizliğinden indirilemeyen yi ni belirlemek için ydo nda arttırlmalıdır.

c.1.1.1999 den önce alınan ytb ye bağlı yatırımların finansmanında kullanılmak üzere
finansman fonu ayırabileceği unutulmamalıdır.

d. 01.01.1999 tarihinden sonra alınan yatırım teşvik belgelerine istinaden 2008 yılında yapılması planlanan yatırım tutarının planlanan şekilde (%10 eksiğini aşmamak şartı ile) gerçekleşmiş olup olmadığının gözden geçirilmesi ve %10 oranını aşan noksan gerçekleşmelerde düzeltme beyanında bulunulması sağlanmalıdır.

e. 2007 yılı kazancından ayrılan finansman fonu olması durumunda, bu tutarın 2008 dönemine ait yıllık kurumlar beyannamesinde kurum kazancına eklenmesi sağlanmalıdır

f.Yukarıda belirtilen şekilde yararlanılan yatırım indirim istisnası tutarı üzerinden, kazancın dağıtılıp dağıtılmadığına bakılmaksızın mutlak surette, G.V.K. Geçici 61 inci maddesi kapsamında, %19.8 oranında gelir vergisi kesintisi yapılacağı hususu unutulmamalıdır.

C. Gvk eski 19.md ye göre 2005de başlanmış olup iktisadi ve teknik bütünlük arz eden ve 2008 yılında gerçekleştirilen yatırımlar nedeniyle yapılan yatırım harcamalarının %40’ı yatırım indirimi istisnası olarak kurum kazancının vergilendirilmesi sırasında dikkate alınmalıdır.

30-KVK md 5 kv den istisna kazançlar tespit edilerek kazançdan indirilmesi sağlanmalıdır.
a. Tam mükellef kurumlardan elde edilen iştirak kazançları,
b. Dar mükellef kurumlardan elde edilen iştirak kazançları,
c. Yurt dışı iştirak hisselerinin elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar,
d. Emisyon primleri,
e.Yurtdışı inşaat ve onarım işleri ile teknik hizmetlerden sağlanan kazançlar,
f. Portföy ve fon işletme kazançları,
g. Gayrimenkul ve iştirak satışları kazançlarının %75’i,
h. Banka borçlarının ödenmesinde kullanılan gayrimenkul ve iştirak hisseleri satış kazançları,
ı. Bankaların alacak karşılığı edindikleri gayrimenkullerin satışından sağlanan kazançların %75’i,
i. Eğitim kazançları,
j. Rehabilitasyon merkezlerinin işletilmesinden sağlanan kazançlar.
k. Kooperatiflerin ortakları için hesapladıkları risturnlar.

31-Amortismanlarının ½’si gider olarak dikkate alınmayan binek otomobillerinin satışında, amortismanların gider kaydedilmeyen kısmı beyanname üzerinden diğer indirimler kısmında gösterilerek kazançtan indirilir.

32. Beyan edilen kazanca göre ödenecek kv ve eski hükümlere göre yararlanılan yatırım indirimi istisnası tutarı üzerinden kesilen gv ile kv den istisna edilen emeklilik yatırım fonları dışında kalan fon ve portföy kazançları üzerinden KVK uyarınca yapılan kv kesinti toplamı kadar karşılık ayrılıp
31.12. 2008 tarihli bilanço ve gelir tablosunda gösterilmelidir.

33. 2008e ait olup,kv beyannamesi verilene kadar gelen gider faturalarının KDV tutarları ile birlikte
2009 kayıtlarına geçmiş yıl gideri olarak kaydedilip,kv beyannamesinde bu fatura toplamları
diğer indirimler sütununda gösterilerek matrahtan indirilmesi sağlanmalıdır.

34. 2007ye ait olup 2008 kayıtlarına alınan geç gelen fatura bedelleri, 2007kurum kazancından beyanname üzerinden indirilmiş olacağından, bu tutarların kanunen kabul edilmeyen gider olarak kumum kazancına eklenmesi unutulmamalıdır.

35. 2005 vergilendirme döneminde satılan ve yenilenmesine karar alınan demirbaşlarla ilgili olarak oluşturulan yenileme fonu hesabına konulan tutar, ilgili iktisadi kıymet alınmaması halinde 2008 yılı kazancına eklenmesi unutulmamalıdır.

36.Örtülü sermayeye ilişkin faiz ve benzeri ödemeler ile örtülü yoldan dağıtılan kazançlar bir yandan kke gider olması yanında,diğer yandan bu ödemeler hesap döneminin son günü itibariyle dağıtılmış kar payı sayıldığı hususu unutulmamalı ve ödenen bu tutarlar brütleştirilmek suretiyle üzerinden kar dağıtımına ilişkin %15 oranında yapılacak vergi kesintisine ilişkin muhtasar beyannamenin 23.01.2009 tarihine kadar verilmesi ve kesilen verginin 26.01.2009 günü akşamına kadar ödenmesi sağlanmalıdır.

Örnek 1. A.Ş. Ortaktan aldığı 600.000.00 YTL.borç karşılığında 2008’de 60.000.00 YTL faiz ödemiş ve finansman gideri yazmıştır.
Dönem başı öz sermayesi 150.000.00 TL.dir.(Bu borçun tamamı 2009 yılında ödenecektir.)
- Örtülü Sermaye Tutarı = Ort. Alınan Borç - (Öz sermaye x 3)
150.000.00 YTL = 600.000.00 – (150.000.00 x 3)

- Örtülü Ser.İlişkin Faiz = Örtülü Sermaye x Ort.Ödenen Faiz
Ort. Alınan Borç Toplamı

15.000.00 YTL = 150.000.00 x 60.000.00 (K.K.E.Gider yazılır.)
600.000.00

- Dağıtılan net kar payı = Ört.Sermayeye ilişkin faiz olup 15.000.00 YTL ‘dir.

- Dağıtılan kar payının net tutarı %15 kesinti oranına göre brüt tutarı =
15.000.00 x 100/ 85 = 17.647.06 YTL olup, bu tutar üzerinden yapılacak vergi kesintisi (17.647.06 x %15) = 2.647.06 YTL olacaktır.

- Bu tutar vergi 23.01.2009 günü akşamına kadar muhtasar beyanname ile beyan edilip 26.01.2009 günü akşamına kadar ödenmesi ve ödenen bu tutar kurumca 2009 yılı kayıtlarına KKEG yazılması gerekir.

Örnek 2. A.Ş. 2008 yılında ilişkisiz kişiye 500.000.00 YTL sattığı yatın bir benzerini aynı vade ve koşullarda ortağının eşine 420.000.00 YTL satmıştır.

- Transf. Fiy.Yoluyla Örtülü Dağıtılan Kazanç = Emsal Fiyatı - Ort. Eşine Satış Bedeli.
80.000.00 YTL = 500.000.00 YTL – 420.000.00 YTL

- Transf. Fiy. Yoluyla Örtülü olarak dağıtılan 80.000.00 YTL KKEG olarak kurum kazancına eklenmesi yanında ayrıca dağıtılan net kar payının olarak %15 vergi kesintisine tabi tutulacaktır.
Buna göre 80.000.00 YTL’ nin %15 kesinti oranına göre brüt tutarı=80.000.00 x 100/ 85
= 94.117.65 YTL olup,
bu tutar üzerinden yapılacak vergi kesintisi (94.117.65 x %15) = 14.117.65 YTL olacaktır.

- Bu tutar vergi 23.01.2009 günü akşamına kadar muhtasar beyanname ile beyan edilip 26.01.2009 günü akşamına kadar ödenmesi ve ödenen bu vergi tutar kurumca 2009 yılı kayıtlarına KKEG yazılması gerekir.

37. KVK.’un 7.md ile GVK.’un 75.md uyarınca 31.12.2008 tarihi itibariyle elde edilmiş sayılan kontrol edilebilen kurum kazancı veya kar payı tutarlarının beyannameye ithal edilmesi unutulmamalıdır.

38. Yatırım indirimi istisnasından yararlanmış olan kurumlarda kv oranı %20 değil %30

39. Yurt dışında ödenen vergilerin mahsubunda yasada belirtilen belgeler temin edilerek tercüme
ettirilip beyannameye eklenmelidir.Bu mahsup tutarı, yurt dışı kazanç üzerinden Türkiye’de
alınacak vergiden fazla olmayacaktır.

40. Geçici vergi uygulaması nedeniyle, geçici vergi dönemleri itibariyle,
a) Amortisman ayıranlar dönem sonunda amortisman ayırmaktan vazgeçebilirler.
b) Amortisman hesaplamayanlar, dönem sonunda amortisman ayırabilir ve gider yazabilirler.
c) Alacak/borç senetlerini reeskonta tabi tutmayanlar dönem sonunda reeskont yapabilirler. d) Alacak/borç senetlerini reeskonta tabi tutanlar dönem sonunda reeskonttan vazgeçebilirler.
e) Yıl içinde yararlanılan yatırım indirimi istisnasından geçici vergi beyannamelerinin
düzeltilmesi koşulu ile vazgeçebilirler.
f) Yıl içinde yararlanılmayan yatırım indirimi istisnasından dönem sonunda yararlanılabilir.


2009 YILINDA DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
1. 2008 yılı kanuni defterlerin kapanış tasdikleri 2009/Ocak ayı içinde yaptırılmalıdır.

2. 2008 yılı vergilendirme dönemine ilişkin kurum kazancının beyanı sırasında, kurum kazancından indirilen ve eski hükümlere tabi tutulan yatırım indirimi istisna tutarı ile üzerinden en geç kurumlar vergisi beyannamesinin verileceği ay içinde, %19.8 oranında gelir vergisi kesintisi yapılmalı ve buna ilişkin muhtasar beyanname ertesi ayın 23 üncü günü akşamına kadar verilip, kesilen gelir vergisi 26 ıncı günü akşamına kadar ödenmelidir.

3. 2008 yılı vergilendirme dönemine ilişkin kurum kazancının beyanı sırasında, kurum kazancından indirilen emeklilik yatırım fonlarının kazançları dışında kalan ve K.V.K. nun 5/1- d maddesinde yazılı fon ve portföy kazançları üzerinden en geç kurumlar vergisi beyannamesinin verileceği ay içinde, %15 oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılmalı ve buna ilişkin muhtasar beyanname ertesi ayın 23 üncü günü akşamına kadar verilip, kesilen kurumlar vergisi 26 ıncı günü akşamına kadar ödenmelidir.

4. 2008 yılı kurum kazancından (karından) personele temettü verilmesi düşünülüyor ise, gerekli kararlar kurumlar vergisi beyannamesi verilmesinden önce alınmalıdır.

5. Motorlu taşıtlar vergisinin ilk taksiti,2009/Ocak ayı içinde ödenmelidir.

Hibe-Bağış.

T.C.MALİYE BAKANLIĞI Gelirler Genel Müdürlüğü- Gelir Vergisi Sirküleri/21
Okul, sağlık tesisi ve öğrenci yurtlarına ilişkin bağış ve yardımların gelir vergisi matrahının tespitinde indirimi-10/03/2004
-Bağış ve yardımlar-
1/GVK 89/Bütün kazanç ve iratlar1Giriş Okul, sağlık tesisi ve öğrenci yurtlan ile ilgili bağış ve yardımların gelir vergisi matrahının tespitinde dikkate alınabilmesine yönelik olarak 4842 ve 4962 sayılı Kanunlarla Gelir Vergisi Kanununda yapılan değişikliklere yönelik açıklamalar bu Sirkülerin konusunu oluşturmaktadır.
2-Yasal Düzenleme GVK 89 md 1.fıkra 2.bend 4842 ve 4962 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler ile, kamu idare ve müesseselerine bağışlanan okul, sağlık tesisi ve yüz yatak (kalkınmada öncelikli yörelerde elli yatak) kapasitesinden az olmamak üzere öğrenci yurdu inşaası dolayısıyla yapılan harcamalar veya bu tesislerin inşaası için bu kuruluşlara yapılan her türlü bağış ve yardımlar ile mevcut tesislerin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan her türlü nakdi ve ayni bağış ve yardımların tamamının, belirti bir oran ile sınırlı olmaksızın, yıllık beyanname ile bildirilecek gelirlerden indirilebilmesine imkan sağlanmıştır.
3- Düzenleme Kapsamındaki Bağış ve Yardımlar Okul, sağlık tesisi ve öğrenci yurdu yapımı veya bu tesislerin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan bağış ve yardımların (harcamaların) herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın vergi matrahının tespitinde dikkate alınabilmesi, bu bağış ve yardımların aşağıda belirtilen kamu idare ve müesseselerine yapılması halinde mümkündür.- Genel bütçeye dahil daireler,Katma bütçeli idareler,il özel idareleri,Belediyeler,Köyler Kapsama dahil olan bağış ve yardımlar;Bağışlanan okul, sağlık tesisi ve 100 yatak kapasitesinden az olmamak üzere,(kalkınmada öncelikli yörelerde 50 yatak) öğrenci yurtlarının inşası için yapılan harcama,Bu tesislerin inşaası için yapılan bağış ve yardım ve mevcut okul, sağlık tesisi ve öğrenci yurtlarının faaliyetlerine devam etmelerini sağlamak amacıyla yapılan bağış ve yardım,niteliğinde olmalıdır. ifadesinden, doğrudan eğitim-öğretim hizmetlerinin verildiği temel birimlerin düzenlemedeki "okul”anlaşılması gerekmekte olup, rehberlik ve araştırma merkezi, mesleki eğitim merkezi, iş eğitim merkezi, mesleki ve teknik eğitim merkezi ve akşam sanat okulları da bu kapsamda değerlendirilecektir.Düzenlemedeki "sağlık tesisi" ifadesinden ise Sağlık Bakanlığınca sağlık tesisi kapsamında değerlendirilen kurum ve kuruluşların anlaşılması gerekmektedir.
4. Kapsam Dışında Kalan Bağış ve Yardımlar Bir önceki bölümde açıklanan düzenleme sadece doğrudan kamu müeesseselerine yapılacak bağış ve yardımlar açısından geçerlidir. Okul, sağlık tesisi veya öğrenci yurduna ilişkin olarak yapılmış olsa dahi, kamu idare ve müesseseleri dışında kalan kurum veya kuruluşlara yapılacak bağış ve yardımların vergi matrahının tespitinde indirim konusu yapılıp yapılamayacağı veya hangi limitler içinde yapılabileceği genel hükümler çerçevesinde değerlendirilecektir. GVK 89 da belirtilen kuruluşlara yapılmak kaydıyla, vergi matrahının tespitinde dikkate alınacak bağış ve yardım tutarı, gelir vergisi mükellefleri için beyan edilecek gelirin %5'ini (kalkınmada öncelikli yörelerde %10'unu) aşamayacaktır.
5. Bağış ve Yardımın İndirim Konusu Yapılacağı Dönem Okul, sağlık tesisi ve öğrenci yurdu inşaası dolayısıyla yapılan harcamalar, harcamanın yapıldığı yıla ilişkin gelir vergisi matrahının tespitinde dikkate alınacaktır.Söz konusu tesislerin inşaası veya faaliyetlerini devam ettirebilmelerine yönelik olarak yapılan bağış ve yardımların da bağışın yapıldığı yıla ilişkin olarak beyan edilecek gelirden indirilebileceği tabiidir.
6. Bağış veya Yardımın Ayni OlmasıYukarıda belirtilen bağış ve yardımların ayni olarak yapılması durumunda, bağışlanan veya yardım konusu yapılan mal veya hakkın varsa mukayyet değeri, bu değer yoksa Vergi Usul Kanununun 267 inci maddesinin üçüncü sırasına göre takdir komisyonunca belli edilecek emsal bedeli indirime esas alınacaktır.
7. Düzenlemenin Geçerli Olduğu DönemOkul ve öğrenci yurduna yapılacak bağış ve yardımların indirimine ilişkin düzenleme 24/04/2003 tarihinde, sağlık tesislerine yapılacak bağış ve yardımların indirimine ilişkin düzenleme ise 07/08/2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla, 24/04/2003 tarihinden itibaren okul ve öğrenci yurtlarına, 07/08/2003 tarihinden itibaren ise sağlık tesislerine ilişkin olarak yapılan bağış ve yardımlar/harcamalar herhangi bir sınırlama olmaksızın gelir vergisi matrahının tespitinde dikkate alınabilecektir.
8- Zarar Beyanında Bağış ve Yardımların DurumuGelir vergisi mükellefleri yapacakları bağış ve yardımları yıllık beyanname ile bildirecekleri gelirlerden indirim konusu yapabilmektedirler. Dolayısıyla, zarar beyan eden gelir vergisi mükelleflerinin bağış ve yardımları indirim konusu yapmaları mümkün bulunmamaktadır.Bu durumda, sirkülerin 3 üncü bölümü kapsamındaki bağış ve yardımların bir yılda indirim konusu yapılabilecek tutarı gelir vergisi mükelleflerinde Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesinin "Gelir Bildirimi" tablosunda yer alan "Mahsup Edilecek İndirimler ve Geçmiş Yıl Zararları Toplamı" ndan önceki tutar ile sınırlı olmaktadır.Gerek zarar beyanı gerekse gelirin yetersiz olması nedeniyle indirilemeyen bağış ve yardımların daha sonraki yıllarda indirim konusu yapılması veya zarar olarak devredilmesi ise mümkün değildir.
9- Bağış ve Yardımların BelgelendirilmesiGelir vergisi mükelleflerince yapılan bağış ve yardımların ilgili kurumlardan alınacak belgelerle tevsik edilmesi yeterlidir.Dolayısıyla, bu kurum ve kuruluşlardan alınacak belgeler 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 257 inci maddesindeki yetkiye istinaden indirim için geçerli belge olarak kabul edilecektir.
10- Bağış ve Yardımların Özel Kanunlar Gereğince İndirimi Eğitim alanındaki bağış ve yardımların vergi matrahından indirim konusu yapılabileceği yönünde GVK yanısıra özel kanunlarda da hükümler bulunmaktadır. Bahse konu özel kanunlardan uygulamada en sık karşılaşılanlara aşağıda yer verilmiştir. İlk öğretim ve Eğitim Kanununa göre yapılan bağış ve yardımlar 222 sayılı İlk Öğretim ve Eğitim Kanunu'nun 76.md göre;GVK ve KVK mükellefleri tarafından makbuz mukabilinde yapılacak para bağışları, yıllık beyannameyle bildirilecek gelirden ve kurum kazançlarından indirilebilecektir. Yüksek Öğretim Kanununa göre yapılan bağış ve yardımlar 2547 sayılı YÖK 56.md ; gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri tarafından üniversitelere ve yüksek teknoloji enstitülerine makbuz karşılığında yapılacak nakdi bağışlar,GVK ve KVK hükümlerine göre yıllık beyanname ile bildirilecek gelirden ve kurum kazancından indirilebilecektir. Bu hüküm aynı Kanunun ek 7 nci maddesi uyarınca, vakıflarca kurulan yüksek öğretim kurumlarına yapılacak nakdi bağışlar açısından da geçerlidir.

A MALI 100 AD GİRİŞ FİATI 10 TL DEN % 8 KDV ORANI İLE GİRİŞ KAYDI
-------------/-------------------
153 TİC.MAL 1 000 TL191 İND KDV 80 TL 100 KASA HS 1.080 TL
---------------/------------------------
BU MALI X HASTANESİNE HİBE EDERSEK
689 DİĞER OLAĞANDIŞI GİDER VE ZARARLAR 1.000,00
689.20 Bağış ve Yardımlar
600 YURTİÇİ SATIŞLAR 1.000,00
600.00 İstisna Kapsamında Satışlar
…. Ta.ve … nolu ….. Hastanesine kesilen fat.ile
_____________/_________________________/____________
689 DİĞER OLAĞANDIŞI GİDER VE ZARARLAR 80,00
689.21 İndiriminden Vaz Geçilen Kdv
391 HESAPLANAN KDV 391.00 İlave Edilecek Kdv. 80,00
_____________/____________
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -_____________/____________
950 NAZIM HESAPLAR 1.000,00
950.02Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler
950.02.01 Bağış ve Yardımlardan
951 NAZIM HESAPLAR 1.000,00
951.02 Kanunen Kabul Edilmeyen Gider Karşılıkları
951.02.01 Bağış ve Yardımlardan
…. Ta.ve … nolu ….. Hastanesine kesilen fat.ile
_____________/_________________________/____________
950 NAZIM HESAPLAR 80,00
950.02Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler
950.02.02İndiriminden Vaz Geçilen Kdv
951 NAZIM HESAPLAR 80,00
951.02 Kanunen Kabul Edilmeyen Gider Karşılıkları
951.02.02 İndiriminden Vaz Geçilen Kdv
…. Ta.ve … nolu ….. Hastanesine kesilen fat.ile
_____________/____________

12 Ocak 2009 Pazartesi

Hacir.(SMMM ile ne alaka,olsun bilgi bilgidir!)

Yeni Türk Medeni Yasası ve psikiyatri Özge Yenier Duman, Erol Göka

Özet
Tıp ile yargı sistemi arasındaki ilişkileri konu edinen Adli tıbbın bir dalı olan Adli psikiyatri ruhsal rahatsızlıkların yaratabileceği hukuksal sorunlara ışık tutmayı amaç edinmiştir.Bireyin toplumla ilişkileri hukuksal açıdan medeni yasa ile düzenlenmektedir. Kamu oyunda da çeşitli yönlerden tartışma konusu olarak gündemde yer alan Türk Medeni Yasası 22/11/2001 de yeniden düzenlenmiş haliyle Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından kabul edilmiştir. Medeni yasa evlenme-boşanma, tanıklık yapabilme, alım satım işleri gibi çok sayıda kişiyi ilgilendiren durumları düzenlemektedir. Bu yazıda yapılan son değişikliklerde göz önünde bulundurularak Türk Medeni Yasası'ndaki ruh sağlığı konuları ile ilgili maddeler gözden geçirilecektir.
Günümüz çağdaş toplumlarında kişilerin medeni durumları açısından hakları olmakla birlikte bu haklarını kullanma yetenekleri olmalıdır. Medeni hakları kullanabilirlik bazı hukuksal gereklilik içerir.Bunlar yaş, akıl sağlığı ve ayırt etme gücü ile belirlenmiştir. Medeni hukuka göre sorumluluk,Ceza hukukun sorumluluk hükümlerinden farklıdır.Kişinin ceza sorumluluğu olmaması hukuksal sorumluluğu olmayacağı anlamına gelmemektedir.Hukuksal olarak tüm bireyler medeni haklardan yararlanabilir. Ancak herkes bu hakları kullanma hakkına sahip olamamaktadır.Medeni bir hakkın kullanılması koşulu ayırt etme gücüne sahip ( hukuksal olarak yeterli,sezgin) ve ergin (mümeyyiz ve reşit)olmayı gerektirir.Ergin olmayanlar küçükler ve kısıtlılar (hacir-vesayet altında olanlar) bu haklarını kullanamazlar.Yasa düzenlemelerinin temeli " hukuksal ehliyet/yeterlik " ya da "sezginlik gücü" denilen kavrama dayanmaktadır. Hukuksal ehliyete sahip olma bir kişinin kendi gereksinimlerini fark edebilme, çevre koşullarını gözetebilme, gerçeği değerlendirebilme ve haklarını koruyabilme yeterliliği çerçevesinde değerlendirilir. Hukuksal olarak yeterlilik yetişkin olma ve akıl sağlığının yerinde olması bağlamında ele alınır. Psikiyatrik açıdan " hukuksal yeterlilik" değerlendirmesi bireyin anlama, değerlendirme yapabilme,karşılaştığı durumun ortaya çıkarabileceği sorunları değerlendirme , olası seçenekler arasından seçim yapabilme ve sonuca varabilme yetilerinin kişi olarak yaşamını sürdürebilmeyi sağlayacak yeterlilikte olmasını gerektirir.Bireylerin diğer bireylerle toplumsal ilişkilerine düzenlemeler getiren medeni hukuk ülkemizde yakın zamana dek 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu'na dayanmaktaydı.22/11/ 2001 tarihinde yeni Türk Medeni Yasası (TMY) TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Bu yenilenmeyle birlikte söz konusu olan değişiklikleri de kapsamak üzere ruh sağlığı hastaları açısından medeni hakların kullanımı gözden geçirmekte yarar olacağı düşüncesindeyiz. Bu bağlamda, medeni hakların kullanımı gerekliliği tanımlanmış olan " ayırt etme gücü" kavramına açıklık kazandırmaya, akıl hastalıkları açısından evlilik, aile düzeni, vesayet-hacir altına alınma, kayyım ve yasal danışman atanması ve koruma amaçlı olarak özgürlüğün kısıtlanması durumlarına yakından bakmaya çalışacağız.

Ayırt etme gücü TMY'nin gerçek kişileri tanımladığı bölümü içerisinde yer alan 13. md göre "Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes,bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir."Ayırt etme gücü bulunmayanların kimselerin ve kısıtlıların fiili ehliyetlerinin olmadığı ve ayırt etme gücü bulunmayan kimselerin fiillerinin hukuki sonuç doğurmadığı belirtilmektedir (Madde 14-15).Ayırt etme gücü, eylemlerin belirleyicilerini ve sonuçlarını algılayabilme gücü olarak tanımlanabilir. TMY erginlik yaşını on sekiz olarak belirlemiş ancak ayırt etme gücü açısından yaş sınırlaması getirmemiş ve yaş küçüklüğü ifadesiyle kişilerin ayırt etme gücü açısından bulundukları ortamın toplumsal, kültürel özellikleri yanı sıra kişisel özelliklerinin etkilerini değerlendirmeye fırsat tanımıştır.
Akıl hastalığının varlığının her zaman ayırt etme gücünün tamamıyla ve geri dönüşsüz biçimde ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Bipolar bozukluk gibi epizodik gidiş gösteren hastalıklarda ayırt etme gücü tamamıyla yitirilemez. Zeka ve akıl durumunun gelişmemiş olması durumunda gelişmemiş veya az gelişmiş olması durumunda ise gelişmemişlik derecesine göre kişinin sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksunluğu söz konusu olacaktır. Alkol/madde kullanımının ayırt etme gücünü ortadan kaldırabilmesi için bağımlılıkla birlikte ayırt etme gücünü ortadan kaldıracak düzeyde psikotik bulguların varlığı,yani alkol bağımlılığının kendisinden ayrı olarak ağır bir ruhsal rahatsızlığın eş-tanı ya da komplikasyon olarak tabloya eklenmiş olması gerekmektedir.
Alkol yada maddeye bağlı bir psikiyatrik hastalık söz konusu değilse sürekli nitelikte olsa da, sarhoşluk kavram olarak ayırt etme gücünü ortadan kaldıran durumlar içinde sayılsa bile, yasa tıbbi olarak ve diğer yasa maddeleriyle bir arada düşünüldüğünde sarhoşluk tek başına ayırt etme gücünün yokluğu için yeterli sayılamaz.Bununla birlikte alınan alkolün miktarına,kişideki etkilerine bağlı olarak bilinç ve istenç bozukluğu söz konusu olabilir. Alkollü kişi etkilenmeye açık olduğundan medeni hakların kullanımıyla ilgili girişimlerde bulunabilir ve çeşitli hukuksal sorunlar ortaya çıkabilir.
"Etrafı ve kendisi ile zaman ve mekan bakımından oryantasyonu tam, etrafı ve kendisi ile ilgili, etrafında olup bitenlerden bilgili, günlük kıymet rayiçlerini bilen, akıl melekeleri yerinde, muayene ediliş nedenini bilen ve tam açıklıkla izah edebilen, yani herhangi bir akıl hastalığı ya da zeka geriliği veya ağır ve ciddi boyutlarda kişilik bozukluğu veya nöroz arazı göstermeyen, madde müptelası olmayan " kişinin "hukuksal yeterliliğe sahip olduğu" söylenir. Hukuksal yeterliliğin saptanmasına çalışılırken kişinin mental ve tıbbi durum raporları ile birlikte belirli zamanlardaki tutum ve davranışları ile sağlık durumunu yansıtan tanık anlatımları göz önünde bulundurulmalı, hakkında karar verilecek kişinin ayrıntılı ruhsal muayenesi sonrası rapor düzenlenmelidir. Örneğin uygulamada sıklıkla karşılaşılan durumlardan olan Alzheimer tipi demans hastalarının değerlendirilmeleri yapılırken hastalığın ilerleyici karakteri göz önünde bulundurularak muayene zamanına ilişkin belirti ve bulgular düzgün biçimde kaydedilmelidir.
Evlilik ve akıl hastalığı TMY'nin 11. maddesi on sekiz doldurmuş kişiyi ergin saymakta, "Evlilik Hukuku" ile ilgili maddeleri kapsamında ise erkek veya kadın için 17 yaşını doldurmuş (Md.124) ve ayırt etme gücüne sahip olmayı (Md125) koşul koymaktadır. Böylece evlilik yaşı yükseltilmiştir. Küçük yaşta kaçırılma gibi durumlarda çözüm getirmek açısından da 16 yaşını doldurmuş olanlara evlenme izni verilmesi için hakime yetki tanınmaktadır (Md.124).Böyle durumlarda gençler mahkeme kanalıyla hekime gönderilerek yaş tayini istenebilmektedir.TMY 133. md 'ye göre "Akıl hastaları evlenmelerinde tıbbi sakınca bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemezler". Eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması ve eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı bulunması durumunda söz konusu evlilik geçersiz olmaktadır (Md145) "Ayırt etme gücünün sonradan kazanılması veya akıl hastalığının iyileşmiş olması halinde mutlak butlan davasını yalnız ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eş açabilir"(Md 147). Yeni TMY'de eşlerden birinin akıl hastası olması, bu yüzden ortak hayatın diğer eş için çekilmez hale gelmesi ve hastalığın geçmesine olanak bulunmadığının resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmesi koşuluyla bu eşin boşanma davası açabileceğini belirten madde yine yer almakta ancak eski maddeden farklı olarak dava açılabilmesi için 3yıl gibi bir zaman sınırlaması getirilmemektedir (Md 165).
Sonuç olarak yasa akıl hastalığının varlığı durumunda evliliği geçersiz sayıp sağlıklı eşe hukuksal kolaylık sağlayarak sağlıklı eşi korurken, akıl hastalığının iyileşmesi ve ayırt etme gücünün kazanılması durumunda ise evliliğin geçersiz sayılması davasını açma hakkını yalnızca hasta eşe tanıyarak hasta eşin yanında yer almaktadır.Eşlerden birinin akıl hastalığı söz konusu olduğunda genellikle hastalığın evlilik öncesi var olup olmadığı tartışması gündeme gelmektedir.TMY akıl hastalarının evlenmeyeceği,evlenirlerse bu evliliğin geçersiz olacağı hükümlerini içermektedir. Psikiyatri pratiğinde sıklıkla karşılaştığımız gibi ruhsal hastalığın evlenmeyle düzeleceği beklentisiyle mental retardasyonu ya da psikiyatrik hastalığı olan pek çok kişiye yasal ya da yasal olmayan evlilikler yaptırılmaktadır. Yargıda bu durumla karşılaşıldığında bilirkişi görüşü istenmekte, kişinin "akıl hastalığının olup olmadığı, varsa ne zamandır sürdüğü, şifasının mümkün olup olmadığı" sorulmaktadır. Medeni hukuk açısından ruh sağlığı evlenme yeteneğinin temel koşullarından sayılmaktadır. Böylece evlilik kurumunun yapısı korunarak sorunların gelecek kuşaklara yansımasını önlemek amaçlanmaktadır. Ruhsal hastalığın sürekli bir yıkıma yol açmış, kalıtımsal ve evliliği yıpratacak nitelikte olması evlenmeye ve evliliği sürdürmeye engel sayılmasına neden olmaktadır. Bu özelliklere sahip bozukluklar; ciddi şizofreni, genel tıbbi bir duruma bağlı bilişsel bozukluklar ve mental retardasyondur. Bu bağlamda düzelme gösteren ruhsal hastalıklarda örneğin epizodik gidiş gösteren Bipolar Bozukluk'da epizodlar dışındaki dönemlerde evlenebilme olasıdır ve hastalık evlilik anlaşmasının bozulması için hukuksal olarak yeterli bir neden değildir.
Aile düzeni ve akıl hastalığı TMY'de Hısımlık başlığı altında aile ve ev düzenine ilişkin düzenlemelere yer verilmektedir.Eski yasadan farklı olarak erkeğin mutlak ev reisliği anlayışı yerine eşlerin evlilik birliğini birlikte yönetecekleri belirtilmekte (Md186) ve "ev başkanı" tanımında söz edilerek "Aile halinde yaşayan birden çok kimsenin oluşturduğu topluluğun kanuna, sözleşmeye veya örfe göre belirlenen bir ev başkanı varsa, evi yönetme yetkisi ona ait olur."denilmektedir.Bu kapsamda "ev başkanı, ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşuların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur Ev başkanı,ev halkından akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanların kendilerini ya da başkalarını tehlikeye veya zarara düşürmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Zorunluluk halinde gerekli önlemlerin alınmasını yetkili makamdan ister."(Md369) denilmektedir . Böylece ruhsal rahatsızlığı olan kişilerin çevrelerine verebilecekleri zararın sorumluluğu ailelerine verilmektedir. Hısımlılık bağları nedeniyle önlem alma sorumluluğu yüklenmeyi şart koşan bu anlayış ancak akıl hastalarının izlem ve tedavilerinin sorumluluğunun alındığı bir sağlık ve sosyal hizmet sistemi söz konusu olduğundan yerinde olacaktır düşüncesindeyiz.
Kısıtlanma (Vesayet), kayyımlık, yasal danışmanlık TMY'nin vesayet düzenini belirleyen bölümleri akıl hastalığına ilişkin maddeler içermektedir.Yeni Medeni Yasa'nın 405. (355) maddesi "vesayet", 429. (379) maddesi yasal danışmanlık (müşavirlik) konusunda hekime bilirkişilik görevi vermektedir. 426. (376) madde de ise yargıç,belli bir nedenle belli bir dönem ya da iş için "kayyım" atayabilir.Bir kişi ruhsal hastalığı nedeni ile hukuksal sorumluluğu sahip olmadığında hacir (kısıtlama) altına alınıp bir vasi tayin edilmesi gerekmektedir. Çeşitli nedenlerle kişi olarak kendi hayatlarını yönetemeyen erginler ve velayet altında olmayan çocukların korunması amacıyla eylem yetersizliklerinin yargı yolu ile sınırlandırılması ya da tamamıyla ortadan kaldırılmasına kısıtlama ( hacir altına alma ) denilmektedir.Yaş küçüklüğü olan veya kısıtlama altına alınmış kişilere vasi atanması da gerekir; vesayet bu işlemle ilgili yani kısıtlamadan ayrı bir kavramdır. Oysa uygulamada yanlış olarak birbirine yakın anlamdaki kısıtlama ile vesayet aynı anlamada değerlendirildiği gözlenmektedir. TMY'nin 405. maddesine göre "Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır." Yasaya göre görevlerini yaparlarken vesayet altına alınmayı gerekli kılan bir durumun varlığını öğrenen idari makamlar, noterler ve mahkemeler, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar ( Madde 405). Ruhsal rahatsızlığı olan kişiler alış-satış, evlenme gibi medeni haklarını kullanmak için noterler, tapu yada evlendirme daireleri gibi kuruluşlara başvurduklarında bilirkişi raporu istenmekte ve hastalığı saptananlar mahkemece kısıtlama altına alınmaktadırlar.
Kısıtlama resmi sağlık kurulu raporu gerektirir ve kişinin mahkemede dinlenmesinde yarar olup olmadığının raporda belirtilmesi istenir. Bu durum kişileri ve yakınlarını sıkıntılı ve belki de travmatize edici zor durumlarda ve yoğun iş yükü altındaki mahkemelerin zamanını uygun biçimde değerlendirmek için yerinde bir uygulama olarak görülmektedir.Uygulamada gerek hukuk gerek tıp mercileri tarafından oldukça yanlış anlaşılan bir durum, bir başka vesayet gerektiren hali düzenleyen 406. madde ile ilgilidir. 406. maddeye göre "savurganlığı, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı,kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini ve ailesini darlık ne yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin kısıtlanır" denmektedir. Bu noktada kısıtlamanın yapılabilmesi için ilgilinin mahkemece dinlenilmesi şartı konulmuştur. Bir kimse dinlenilmeden savurganlığı, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetimi veya isteği sebebiyle kısıtlanamaz. Hakim, karar vermeden önce, kurul raporunu göz önünde tutarak kısıtlanması istenen kişiyi dinleyebilir (Md409 ). Kısıtlama kararı, hemen kısıtlının yerleşim yeri ile nüfusa kayıtlı olduğu yerde ilan olunur. Yasa, bu kadar açıkken uygulamada görülen sorun, yargıçların genellikle alkol ve madde bağımlılığı nedeniyle savurganlığı ve kötü yönetimi olan kişilerin kısıtlanması için 406. md den değil, akıl hastalığıyla ilgili olan 405. maddeden dolayı vesayet davası açmalarından kaynaklanmaktadır. Sonraki süreçlerde de 405. maddeden dolayı vesayet altına alınmış madde ve alkol bağımlısı kişinin örneğin suç işlemesi halinde, cezai ehliyeti sorulduğunda ciddi karışıklar ortaya çıkmaktadır. Böyle bir kişinin savunmasını üstlenen avukatlar, 405. maddeden vasi tayin edilmiş kişinin cezai ehliyetini de ortadan kaldıracak bir hastalığı varmış gibi savunma yapma yoluna gitmektedirler.Kısıtlama gerektiren nedenlerin başında akıl hastalığı ya da zeka geriliği gelmekle birlikte her akıl hastası ya da zeka geriliği gelmekle birlikte her akıl hastası ya da zeka geriliği olan kişinin kısıtlama altına alınması gerekmemektedir. Yasa, kısıtlama için iş görmekte beceriksizlik, düşkünlük, sürekli yardım ve özene, bakıma gereksinim duyma ve başkalarının güvenliğini tehdit etme koşullarını getirmiştir. Ruhsal rahatsızlığı olan kişilerin olağan dışı özellikler taşıyan davranışları işlerini yerine getirme biçimlerini farklılaştırmış olabilir. Bu nedenle yalnızca akıl hastalığı tanısı ve klinik tablo adıyla karar almayıp tüm olgularda işlerini gerektiği gibi yapamama, bakım ve yardıma gereksinimi olup olmadığı şeklinde değerlendirme yapılmalıdır. Kısıtlama kararı akıl hastalığının süreklilik kazanmış olmasını gerektirdiğinden hastalığın başlangıcında kısıtlamaya gidilmesi uygun ve gerekli olmayabilir.
Bir Bipolar Bozukluk hastası epizotlar sırasında geçici olarak kısıtlanabilirse de genellikle kısıtlama önerilmemektedir. Hastalık süreklilik kazanır ataklar ciddi bir biçimde sıklaşırsa kısıtlama düşünülebilir. Şizofrenide klinik tablonun süreklilik göstereceği düşünülerek kısıtlamaya gidilmektedir. Doğal yaşlılık konusunda ise Yargıtay tek başına kısıtlama nedeni olamayacağı biçiminde görüş bildirmektedir. Alkol ya da madde bağımlılığı nedeniyle kısıtlama yoluna gidilmesi kişinin bağımlılık nedeniyle kendisini ya da ailesini darlık ve yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan, bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma gereksinim gösteren ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden erginler için söz konusu edilmektedir.TMY'nin 411. maddesine göre vesayet işlerinde yetki küçüğün veya kısıtlının yerleşim yerindeki vesayet dairelerine aittir. Vesayet makamının izni olmadıkça vesayet altındaki kişi yerleşim yerini değiştiremez.Yerleşim yerinin değişmesi halinde yetki, yeni vesayet dairelerine geçer. Bu takdirde kısıtlama yeni yerleşim yerinde ilan olunur ( Madde 412). Vesayet makamı, gecikmeksizin vasi atamakla yükümlüdür.Gerek duyulduğunda henüz ergin olmayanların da kısıtlanmasına karar verilebilir; ancak, kısıtlama kararı ergin olduktan sonra sonuç doğurur. Kısıtlanan ergin çocuklar kural olarak vesayet altına alınmayıp velayet altında bırakılır (Madde 419). Vesayet işleri zorunlu kıldığı takdirde vesayet makamı, vasinin atanmasından öncede gerekli önlemler alır; özellikle, kısıtlanması istenen kişinin eylem yeterliliğini geçici olarak kaldırabilir ve ona bir temsilci atayabilir. Kısıtlanma vesayet makamının kararı ile ilan edilir (Madde 420). Vasi atandığı kişinin yasal temsilcisidir. Görevini düşük önemdeki işler için sulh hakiminin, daha karmaşık işlemlerde asliye Mahkemelerinin onayı ile yürütmek üzere dört yıl içinde atanır. Kısıtlama süresi kural olarak 4 yıl olmakla birlikte zeka geriliği gibi doğumsal ya da erken yaşta geçirilmiş bir beyin hastalığı sonucunda oluşmuş kalıcı durumlarda on sekiz yaşından sonra sürekli kısıtlama getirilebilir.
Kamu vesayeti, vesayet makamı ve denetim makamından oluşan vesayet daireleri tarafından yürütülür. Vesayet makamı, sulh hukuk mahkemesi; denetim makamı, asliye hukuk mahkemesidir. Vesayet altındaki kişinin çıkarları açısından özellikle bir işletmenin, bir ortaklığın veya benzeri işlerin sürdürülmesi gerektiği durumlarda vesayet istisnai olarak bir aileye verilebilir. Bu durumda vesayet makamının yetki, görev ve sorumluluğu kurulacak aile meclisine geçer ( Madde 398). Özel vesayet, kısıtlanan kişinin fiil ehliyetine sahip iki yakın akrabasının yada bir akrabası ile eşinin istemi üzerine denetim makamı tarafından kurulur. Aile meclisi, kısıtlanan kişinin vasi olmaya ehil, denetim makamınca dört yıl içinde atanacak en az üç akrabasından oluşur, kısıtlanan kişinin eşi de aile meclisine üye olabilir. Aile meclisi görevini yapmadığı veya vesayet altındaki kişinin menfaati gerektirdiği takdirde, denetim makamı her zaman aile meclisini değiştirebileceği gibi özel vesayeti de sona erdirebilir. Vasi, kısıtlanan bireyi kişiliği ve mal varlığı ile ilgili tüm çıkarlarını korumak ve hukuksal işlemlerde onu temsil etmekle yükümlüdür.Muayene sonucu hukuksal yeterliliğini tam olarak yitirmediği ancak tam bir ruhsal-zihinsel sağlık içinde bulunmadığı ve belirgin bir psikiyatrik yeti yitimi durumunun saptandığı hastalar için vasi tayini yerine yasal danışman (müşavir) atanması gerekebilir. Kişinin kısıtlanması için yeterli neden bulunmamakla birlikte medeni haklarını kullanma yeterliliğinden kısmen yoksun bırakılmasının yararına olacağı durumlarda kişiye görüşü sorularak bir yasal danışman atanır. Medeni hakları kısmen kısıtlanmış olan kişi, mallarını satışa sunamaz, devredemez ancak mal gelirlerini istediği gibi kullanma yetkisi devam etmektedir. Kendisine yasal danışman atanan kişinin medeni hakları elinden alınmamış ancak sınırlanmıştır. Bu durum genellikle demans gibi bilişsel işlev bozukluklarının başlangıcında söz konusu olmaktadır.TMY'nin 426.(376) maddesine göre ergin bir kişi, hastalığı; hastane,cezaevi gibi uzun bir süre başka bir yerde bulunması veya benzeri bir sebeple ivedi bir işini kendisi görebilecek veya bir temsilci atayabilecek durumda değilse; yasal temsilcinin çıkarları ile küçüğün yada kısıtlının menfaati çatışıyorsa vesayet makamı bir kayyım atayabilir. Kayyımlık genellikle küçük yaşta olan, kısıtlanmayı gerektirmeyen ancak aklı hastalığı, körlük, sağırlık, yaşlılık gibi nedenlerle işlerini geçici ya da sürekli olarak yapma yeteneğinden yoksun olan kişiler için söz konusu olabilmektedir. Kendisine kayyım atanmış bir kişi evlenme-boşanma, malları üzerinde anlaşma yapabilme, vasiyet düzenleyebilme yetkisine sahiptir. Kayyım olarak atanan kişi yargıcın denetimi altında görev yapar ve belirli oranlarda hukuksal temsil yeteneğindedir.Kısıtlama kararı verebilmesi için yeni yasanın 409. maddesi, eski maddede (359) hangi uzmanlık dalından olacağı belirlenmemiş olan bir bilirkişi tarafından rapor alınması yerine, resmi sağlık kurulu raporu koşulunu getirmektedir. Ciddi sonuçlara yol açabilecek olan bir kısıtlama kararı verilmeden kişinin dava dosyasındaki anlatımlar gözden geçirilmeli, dikkatli bir gözlem ve ruhsal muayene yapılmalıdır. Kısıtlanmış olan yada kendisine yasal danışman atanan kişinin sebep olan durumu hekim raporuyla belgelenirse karar mahkemece kaldırılabilmektedir (Madde 472)
Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması Yeni TMY'nin onaylanması ile birlikte basında ve kamuoyunda ilgi odağı olmuş maddelerinden biri "Koruma Amacıyla Özgürlüğün Kısıtlanması" başlığı altında yer alan 432. maddedir. Buna göre "Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişi kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması halinde, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilir veya alıkonulabilir. Görevlerini yaparlarken bu sebeplerden birinin varlığını öğrenen kamu görevlileri, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar. Bu konuda kişinin çevresine getirdiği külfet de göz önünde tutulur. İlgili kişi durumu elverir elvermez kurumdan çıkarılır".
Kişi özgürlüklerinin zarar görebileceği kaygısıyla tartışma konusu olan bu maddenin keyfi uygulamalar söz konusu olduğunda sakıncalı olabileceği düşünülmektedir." Yerleştirme veya alıkoymaya karar verme yetkisi, ilgilinin yerleşim yeri veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde bulunduğu yerin vesayet makamına aittir." Yerleştirmeye veya alıkoymaya karar veren vesayet makamı, kurumdan çıkarmaya da yetkilidir(Md433).Hukuk Usulü Muhakemeleri Kan.na bağlı olarak değerlendirilen"koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması" durumlarında kuruma yerleştirilen kişi veya yakınlarına,kendilerine bildirilmesinden başlayarak 10gün içinde karara denetim makamına itiraz hakkı tanınmaktadır.Yasaya göre"Bu hak,kurumdan çıkarılma isteminin reddi halinde de kullanılabilir. Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması kararı verilirken ilgilinin bunun sebepleri hakkında bilgilendirilmesi ve karara karşı denetim makamına itiraz edebileceğine yazılı olarak dikkatinin çekilmesi zorunludur. Bir kuruma yerleştirilen kişiye, alıkonulma kararına veya kurumdan çıkarılma isteminin reddine karşı en geç on gün içinde denetim makamına itiraz edebileceği derhal yazılı olarak bildirilir. Mahkeme kararını gerektiren her istem, gecikmeksizin yetkili hakime ulaştırılır. Yerleştirme kararı veren vesayet makamı veya hakim durumun özelliğine göre bu istemin görüşülmesini erteleyebilir. Akıl hastalığı,akıl zayıflığı, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalığı olanlar hakkında, ancak resmi sağlık kurulu raporu alındıktan sonra karar verilebilir. Vesayet makamının daha önceden bilirkişiye başvurmuş olması halinde denetim makamı bundan vazgeçebilir Hakim,basit yargılamaya göre karar verir.Gerektiğinde ilgili kişiye adli yardım sağlanır.Hakim karar verirken ilgili kişiyi dinler. Savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kısıtlanmış olan kişinin vesayetin kaldırılmasını isteyebilmesi, en az 1yıldan beri vesayet altına alınmasını gerektiren sebeple ilgili olarak bir şikayete meydan vermemiş olmasına bağlıdır".432. maddede sözü edilen "elverişli kurum"un neresi olacağı belirsizdir. Ayyaşlık, serserilik gibi durumlar tanım olarak muğlaktır. Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol ve madde bağımlılığının saptanmasının nasıl ve kim / kimler tarafından yapılacağı net değildir. Bu durumların tanısı mevcut olsa bile hasta kişilerin hekim kararı olmaksızın bir kuruma yerleştirilmesi tartışmaya yol açacak bir uygulamadır. Kaldı ki bugün tıp çalışanları ruhsal hastalığı olan kişilerin tanı ve tedavisi süreçlerinde geleneksel paternalistik tutumların yerine hastanın otonomisi gözetmeye çalışan tutumların nasıl geçebileceğini tartışmaktadırlar. İyimser bir bakış açısıyla "iyi niyetli" olduğu düşünülebilecek olan bu maddenin kişi hak ve özgürlükleri ile hasta haklarına zarar vermemesi için keyfi uygulamaları engelleyici düzenlemelerin yapılması, tehlike oluşturma durumu/durumlarının açık olarak tanımlanması kısıtlanmanın gerçekten de kişinin kendinin ve çevresi açısından tehlike oluşturması durumunda otonomisini zedeleyici tutumlardan sakınılarak gerçekleştirilmesi uygun olacaktır. Bu noktada sorun ülkemizde hala bir "Ruh Sağlığı Yasası" bulunmaması ve ruh sağlığı alanına ilişkin organizasyon sorunları için bir Sağlık Bakanlığı politikasının olmamasıdır. Ruh sağlığı ve hastalıkları açısından tedavi, bakım ve rehabilitasyon kavramlarının belirsizliği sürmektedir. Bu belirsizlik sürmekte iken; hangi akıl hastalığının bulunduğu kişiler, kim tarafından tanı konularak, toplum için hangi açıdan tehlike oluşturduğu için, hangi elverişli kuruma, ne tür tedavi-eğitim ve ıslah için yerleştirilecek ya da alıkonulacaktır?
Rapor düzenlenmesi Medeni hakların kullanımı açısından vesayet konusunda mahkemelerce bilirkişilik istendiğinde kişinin değerlendirilerek kısıtlanmayı gerektirir şiddette bir akıl hastalığı veya zayıflığının bulunup bulunmadığını, varsa sürekli olup olmadığını, kişinin mahkemede dinlenmesinin yararlı olup olmayacağı ve başkalarının güvenliğini tehdit edip etmediği sorulmaktadır. Ruh sağlığı hekimi kişinin bilişsel yetilerini ( bilinç, bellek, algılama, yargılama, soyutlama, vb.) inceleyerek gerekli ruhsal değerlendirmeleri yapar. Bu değerlendirmeler ruhsal bozuklukların çeşitli şiddet özellikleri gösterebilmesi nedeniyle tanıdan daha önemlidir.
Düzenlenecek raporda;a. Değerlendirmenin hangi mahkeme yazısına dayanarak ve hangi konuda yapıldığı,b. Bilgi kaynakları ve değerlendirme yeri ( kurumlardan toplanan bilgiler, raporlar)c. Hukuksal olayın kısa öyküsü,d. Değerlendirilen kişinin ve varsa hastalığın kısa öyküsü,e. Şimdiki ruhsal değerlendirme bulguları, psikometrik test bulguları,f. Tıbbi durum ile hukuksal durum arasındaki ilintiler ve kişinin hukuksal ehliyetinin hukuksal durum karşısındaki düzeyi,
Sonuç bölümünde;a. Hastalığın tanısıb. Süreklilik kazanıp kazanmadığıc. Tıbbi olarak kısıtlama gerekip gerekmediğid. Kişinin mahkemece dinlenmesinde yarar olup olmadığıe. Kişinin bir akıl hastalıkları hastanesinde tutulmasının gerekip gerekmediği belirtilmelidir. Hastanın başka kişilerin can, mal, ırz ya da diğer kişilik haklarına yönelik davranışlarda bulunabileceği kuşkusu yada olasılığı varsa bir akıl hastalıkları hastanesinde tutulmasının gerekli olduğuna karar verilebilmektedir. Günümüzün modern psikiyatri anlayışı çerçevesinde bu durumun akut ve tehlike dönemlerle sınırlı olması önerilmektedir.Hekim raporlarında en çok soruna yol açan durumlar; hekimleri raporlarında gerekçe yazmamaları, bulguları iyi tanımlamamaları, gereğinden fazla tıp terimi kullanmaları, raporların okunaksız biçimde ve el yazısıyla yazılmış olması, rapor veren hekimin kimlik ve imzasının açık olmaması, raporların geciktirilmesi, raporlara duygusallığın karıştırılması, rapor düzenlemekten çekinilmesi, geçici rapor verilme eğilimi, hukuksal olduğu halde hekim yardımı olmaksızın açıklanamayacak konuların ( fakir ve mümeyyizlik, ırza tecavüz, vb.) hukuksal yanının hekimlerce bilinmemesi, raporlara kayıt ve protokol numarası verilmemesi; tarih, saat yazılmaması, muayene edilen kişinin kimliğine önem verilmemesi, kolundaki mühre bakılmaması olarak sıralanmaktadır.Çağdaş toplumlarda kişiler ile diğer kişiler ve toplum arasındaki ilişkileri düzenlemek amacıyla uygulanmakta olan medeni hukukun, ruhsal rahatsızlığı olan kişiler bağlamındaki uygulamalarını bilmek hastalarımızın kayıplarla dolu olabilen yaşamları açısından sorumluluğumuz olduğu ortadadır.

6 Ocak 2009 Salı

Şüpheli/Değersiz/Vazgeçilen Alacaklar.

VUK’nun değerleme hükümlerinde “Şüpheli Alacaklar”, “Değersiz Alacaklar” ve “Vazgeçilen Alacaklar” da düzenlenmiştir. Bu konuları yasal düzenleme kapsamında aşağıdaki gibi anlamak ve yorumlamak mümkündür.
A) ŞÜPHELİ ALACAKLAR:
1. Şüpheli Alacaklarda Yasal Mevzuat:
VUK’nun 323 ncü maddesine göre şüpheli alacak ayrılabilmesi için;
¨ Bilanço esasına göre defter tutulmalıdır.
¨ Alacak, ticari veya zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi (devam ettirilmesi) ile ilgili olmalıdır.
¨ Alacak değerleme günü itibariyle şüpheli hale gelmiş olmalıdır.
§ Alacak, dava ve icra safhasında bulunmalı ve takibat ciddiyetle devam ettirilmelidir. İcra takibinin ciddi olarak takip edilmemesi nedeniyle dosyası takipten kalkan alacaklar için karşılık ayrılamayacağı yönünde Danıştay kararı mevcuttur.
§ Alacağın dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacak olması hali;
ü yapılan protestoya
ü veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olması halidir.
Dava ve takip için yapılacak masrafların alacağın miktarından fazla olması halinde, bu alacaklar “dava ve icra takibine değmeyecek derecede düşük alacak” olarak kabul edilebilir.
¨ Alacak değerleme günü itibariyle teminatlı olmamalıdır. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan kısım için mümkün olabilmektedir. Teminat olarak aşağıdakileri kabul etmek mümkündür.
§ Menkul rehni,
§ Gayrimenkul ipoteği,
§ Şahsi kefalet.
Haciz altına alınan alacaklar teminatlı alacaklar olarak sayılacağından karşılık ayrılmaz.
2. Şüpheli Alacaklarda Özellikli Konular
a. Hangi Alacaklar İçin Karşılık Ayrılabilir?
¨ Verilen avanslar ile ilgili olarak Maliye Bakanlığı özelgesinde, verilen avans karşılığında malın veya verilen avansın alınamaması ve diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde karşılık ayrılabileceği belirtilmektedir..
¨ İflas halinde, alacakların iflas masasına kaydettirilmesi şartıyla, bu alacaklara karşılık ayrılabilir.
¨ Ana kuruluş, iştirak ve bağlı ortaklıkların ticari ilişkileri nedeniyle oluşan alacaklarının grup dışı şirketlerden olan alacaktan farkı olmadığından karşılık ayrılabilir.
¨ Yurt dışından olan alacaklar için dava açıldığının dış temsilciliklere onaylatılması şartıyla karşılık ayrılabilir.
¨ Alacağın ilgili dönem kayıtlarına girmiş olması ve KDV beyannamelerinde beyan edilmiş olması şartıyla, KDV içeren şüpheli alacaklarda katma değer vergisi için de karşılık ayrılabilecektir.
¨ Ciro edilmek suretiyle gelen senet bedelinin ödenmemiş olması durumunda, bu senedi ciro eden kişi hakkında takibat yapılmış olması şartıyla karşılık ayrılabilir.
¨ Şahıs şirketlerinden ( Kollektif ve Adi Ortaklıklar ) olan alacaklarda TTK hükümlerine göre tüm ortaklar bütün mal varlıklarıyla müteselsilen sorumlu olduklarından, şirket tüzel kişiliği ve ortakların hepsi için takibata geçilmiş olması şartıyla karşılık ayrılabilir.
b. Hangi Alacaklar İçin Karşılık Ayrılamaz?
¨ Teminatlı alacaklar için karşılık ayrılamaz.
¨ Kefaletten kaynaklanan alacaklar ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmadığı için bu alacaklar için karşılık ayrılamaz.
¨ Kamu kurumlarından olan alacaklar için karşılık ayrılamaz.
¨ Ferdi işletme ve şahıs şirketlerinde şirketin ortaklarından olan alacakları için karşılık ayrılamaz. ¨ Hatır senetleri için karşılık ayrılamaz.
c. Diğer Önemli Hususlar:
¨ Şüpheli alacaklar için karşılık aynı hesap döneminde ayrılır. Danıştay’ın bazı kararları, sonraki yıllarda da karşılık ayrılabileceği yönündedir.
¨ VUK’nun 323.maddesinin 2. fıkrasında şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabileceği hükmü mevcuttur. Bu hükme göre tüm karşılıklar için değerleme günü 31.12. tarihi olmaktadır. Geçici vergi dönemleri için de uygulanmasına rağmen, esas itibariyle hesap dönemi karşılık ayrılması, hesap döneminin son günü için geçerlidir.
¨ Şüpheli alacaklar için pasifte karşılık ayrılmadan zarar yazılması mümkün değildir.
¨ Dövizli şüpheli alacaklar, karşılık ayrıldıkları yıldaki değerleme günü döviz alış kuruyla değerlenerek zarar hesabına gider yazılır. Sonraki yıllarda şüpheli olan dövizli alacak karşılık hesabıyla birlikte değerlemeye tabi tutulur. Kar-Zarar hesaplarına ayrıca bir tutar intikal ettirilmesine gerek yoktur.
3. Şüpheli Alacak Uygulamasında Muhasebe Kayıtları:
Şüpheli alacak haline gelen bir alacak için aşağıda verilen sırada ve şekilde karşılık ayrılır ve gider hesaplarına intikal ettirilir.
a) Alacak şüpheli hale geldiğinde (Yıl içindeki herhangi bir tarih);
-------------------01.04.2006----------------------------
128-Şüpheli Ticari Alacaklar XXX
101/120//121 (Hesaplar) XXX
--------------------------------------------------
b) Değerleme gününde karşılık ayrılabilecek tutar (Değerleme günü hesap döneminin son günüdür.);
-------------------31.12.2006----------------------------
654-Karşılık Giderleri XXX
129- Şüpheli Ticari Alacaklar Karşılığı XXX
-----------------------------------------------------
c) Önceki dönemlerde ayrılan karşılık için sonraki hesap dönemlerinde yapılan tahsilat;
----------------10.08.2007------------------------------
100/101/102.. (vb.hesapler) XXX
644- Konusu Kalmayan Karşılıklar XXX
-----------------------------------------------------------
d) Şüpheli ticari alacak için yapılan tahsilat sonrasında alacağın kayıtlardan silinmesi;
-----------------10.08.2007------------------------------
129- Şüpheli Ticari Alacaklar Karşılığı XXX
128-Şüpheli Ticari Alacaklar XXX
-------------------------------------------------------
B) DEĞERSİZ ALACAKLAR:
1. Değersiz Alacaklarda Yasal Mevzuat:
VUK’nun 322 nci maddesi “Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmıyan alacaklar değersiz alacaktır. Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleri zarara geçirilerek yok edilirler. …….” şeklindedir.
Bu ifadeye göre bir alacağın, değersiz alacak olarak nitelendirilebilmesi için;
¨ Alacak, Bilanço veya İşletme Hesabı Esasına Göre Defter Tutan Ticari veya Zirai Kazançla İştigal Eden İşletmelere Ait Olmalıdır.
¨ Alacak ticari işle veya işletmeyle ilgili olmalıdır.
¨ Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idamesi ettirilmesi ile ilgili olmalıdır.
¨ Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmamalıdır.
Bir alacağın tahsil kabiliyetini kaybederek değersiz hale gelebilmesinde;
¨ Kazai hüküm; alacak hakkında kanuni yollara başvurulmuş, icra takiplerinin yapılmış ancak, alacağın ödenemeyeceği yargıç kararı ile tespit edilmiş olmasıdır. Diğer bir ifadeyle; alacağın tahsiline imkan kalmadığına dair alınmış mahkeme kararıdır.
¨ Kanaat Verici Vesika; ödemeyi imkansız hale getirmiş hal ve sebepler sonucu ortaya çıkmış belgelerdir. Bunlar da;
§ Alacaklının verdiği her nev’i ibra senetleri (borçtan kurtulma),
§ Borlunun ölümü halinde mirasçıların mirası reddetmeleri,
§ Borçlunun gaygubetini (ortada bulunmama, gözle görünmeme) bildirir belgelerdir.
Kanaat verici vesikalara bazı örnekler verebiliriz.
§ Mahkeme tarafından verilmiş borçlu hakkındaki gaiplik kararı ve buna bağlı olarak herhangi bir mal varlığının bulunmadığına dair resmi makam belgeleri,
§ İcra takibine ait dosyanın işlemden kaldırıldığını gösteren icra memurluğu yazısı,
§ Borçlunun ölümü ve mirasçılarının bulunmadığını kanıtlayan resmi soruşturma belgesi,
§ Ticaret mahkemesi tarafından borçlu hakkında verilmiş iflas kararı,
§ Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması,
§ Borçlunun alacaklı tarafından açılan davayı kazandığına dair mahkeme kararı,
§ Borçlunun, ülkeye dönmemek üzere terk ettiğini belirleyen gazeteler ve bunu doğrulayan resmi makam belgeleri (yabancı bir ülkeye sığınma, kaçma gibi),
§ Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine dair düzenlenmiş belgeler,
§ Borçlunun herhangi bir mal varlığı bırakmadan ölümü ve mirasçıların da mirası reddettiklerine dair resmi belgeler,
§ Borçlunun dolandırıcılıktan mahkum olması ve herhangi bir malvarlığı bulunmadığını belgeleyen evrak ve diğerleri,
§ Borçlunun ölümü ve mirasçılar adına Sulh Mahkemelerince verilmiş bulunan mirası ret kararı.
2. Değersiz Alacaklarda Özellikli Konular:
¨ Bir alacağın değersiz alacak sayılabilmesi için tüm hukuki yolların tüketilmiş olması gerekir.
¨ Borçlunun iflas etmiş olması tek başına değersiz alacak yazmak için yeterli değildir.
¨ Alacağın değersiz hale geldiği yıl hesaplarına gider (zarar) yazılması gerekir. Aksi takdirde izleyen yıllarda dikkate alınamaz.
¨ Değersiz alacaklar daha sonra tahsil edilirse tahsil edildiği yıl gelir yazılır.
¨ Bilanço esasına göre defter tutan işletmeler değersiz hale gelen alacaklarını değersiz hale geldikleri yıl mukayyet değerleri ile zarara geçirerek, işletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler ise defterlerine gider kaydederek yok ederler.
¨ Değersiz alacak dövizli olması durumunda değersiz alacak haline geldiği tarihteki döviz alış kurundan değerlenerek zarar hesaplarına geçirilir.
¨ Aciz vesikasına bağlanan alacaklarda tahsil imkanı ortadan kalkmadığından değersiz alacak olarak dikkate alınmaz. Ancak, aciz vesikasına dayanarak şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir.
¨ KDV içeren değersiz alacaklarda KDV de değersiz alacak olarak kabul edilir.
¨ Kayıt dışı bırakılan alacaklar değersiz alacak olarak dikkate alınamaz.
3. Değersiz Alacak Uygulamasında Muhasebe Kayıtları:
Vergi kanunlarına göre değersiz alacak haline geldiği tespit edilen alacak tutarı için;
---------/-----------------------------------
659-Diğer Olağan Gider ve Zararlar XXX
120/121/127… (Hesaplar) XXX
---------------------------------------------
Değersiz hale gelip daha önce gider yazılan alacağın daha sonra tahsil edilmesi halinde ise;
-----------/-----------------------------------
100/101/102….(vb.hesaplar) XXX
671-Önceki Dönem Gelir ve Karları XXX
--------------------------------- Kaydı yapılır.
C) VAZGEÇİLEN ALACAKLAR:
1. Vazgeçilen Alacaklarda Yasal Mevzuat:
VUK’nun 324 ncü maddesi “Konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerinde özel bir karşılık hesabına aktarılır. Bu hesabın muhteviyatı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kâr hesabına naklonulur” şeklindedir. Bu hükmü ana başlıklar olarak aşağıdaki gibi açıklamak mümkündür.
¨ Vazgeçilen alacaklar alacaklısı yönünden değersiz alacaktır. Değersiz alacaklar için geçerli olan yasal düzenlemelere göre işlem yapılır.
¨ Alacaklının alacağından vazgeçmesi, borçlunun borçlarında bir azalma yaratacaktır. Pasifteki bu azalma öz sermaye artışı yaratmaktadır. Pasifteki bu öz sermaye artışı kâr hükmündedir. Kanun koyucu, bu kârı alacaktan vazgeçildiği yılda değil de daha sonraki yıllarda vergilemeyi uygun öngörmüştür.
¨ Vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerinde açılan özel bir karşılık hesabına alınır. Üç yıl içinde zarar doğmaz veya doğan zararla mahsup tamamen mümkün olmaz ise kalan tutar 3 ncü yılda kara aktarılır.
¨ Bekleme süresi üç yıl olmakla birlikte, daha önce işin bırakılması, ölüm veya kurumlarda devir halinde bu hesap tutarı kara aktarılır. Geçmiş yıllara ait zararlar daha sonraki yıllarda ortaya çıkan vazgeçilen alacaklardan mahsup edilemez.
2. Vazgeçilen Alacak Uygulamasında Muhasebe Kayıtları:
a) Alacaklısı yönünden değersiz alacak olarak aşağıdaki kayıt yapılacaktır.
--------/-----------------------------------
659-Diğer Olağan Gider ve Zararlar XXX
120/121/127… (Hesaplar) XXX
---------------------------------------------
b) Borçlusu yönünden vazgeçilen alacak kayıtları aşağıdaki olacaktır.
§ Borcun ortadan kalktığı tarihte yapılacak muhasebe kaydı.
--------/-----------------------------------
320/321/329….(Hesaplar) XXX
549-Özel Fonlar XXX
---------------------------------------------
§ Üç yıl boyunca zarar çıkması halinde zarar tutarına kadar mahsup edilecektir. Üç yıl içindeki yapılacak zarar mahsuplarında veya 3 ncü yılda kalan tutar olması durumunda yapılacak muhasebe kaydı aşağıdaki olacaktır.
-------------/-----------------------------------
549-Özel Fonlar XXX
671-Önceki Dönem Gelir ve Karları XXX
-----------------------------------------------

(BatıYMM /SMMM Osman Ayhan'ın firma sitesinde yayınlanan çalışması)

2 Ocak 2009 Cuma

İşçinin hakları-2009

İhbar tazminatı İşveren,belirsiz süreli iş sözleşmeli işçiyi işten çıkarmadan önce çalışma süresine göre (2-8 hafta) ihbar süresi verir veya işçiye ihbar süreleri kadar tazminat öder.Örneğin işyerinde 1yıldan beri çalışan işçiye 4 haftalık ücreti tutarında ihbar tazminatı ödenir.İhbar tazminatının hesaplanmasında ücrete ilaveten işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi ve kanundan doğan menfaatler de göz önünde tutulur.

Yeni iş arama izni İşten çıkarılacak olan işçiye bildirim süresi içerisinde yeni bir iş bulabilmesi amacıyla günde en az 2 saat iş arama izni verilir. İşçi isterse iş arama iznini toplu olarak kullanabilir.İşveren,iş arama izni esnasında işçiyi çalıştırır ise işçinin izin kullanarak bir çalışma karşılığı olmaksızın alacağı ücrete ilaveten, çalıştırdığı sürenin ücretini yüzde 100 zamlı öder.Örneğin İşçinin saatlik ücreti 5 YTL ise işçinin günde 2saat olarak kullanması gereken iş arama izni süresi kendisine verilmemişse,bu durumda işçiye çalışmadan alacağı 10 YTL ve çalıştığı için ayrıca 20 YTL daha olmak üzere toplam 30 YTL ücret ödenmesi gerekir.

Ücret 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32.md göre iş aktinin sona ermesinde,işçinin ücreti ile sözleşme ve kanundan doğan para ile ölçülmesi mümkün menfaatlerinin tam olarak ödenmesi gerekir.4447 sayılı Yasanın Ek-1.md işverenin,konkordato ilan etmesi, aciz haline düşmesi nedeniyle aciz vesikası alınması, iflası veya iflasın ertelenmesi nedeniyle ödeme güçlüğüne düşmesi halinde,işçilerin ödenmeyen son 3 aylık ücretleri ‘ücret garanti fonu’ tarafından karşılanır.

Kıdem tazminatı Kriz nedeniyle işten çıkarılan işçinin çalışma süresi 1yıl ve üzerinde ise işçi kıdem tazminatına hak kazanır.Kıdem tazminatına hak kazanan işçiye her tam yıl çalışması karşılığında 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir.1yıldan artan süreler için de bu sürelerle orantılı olarak kıdem tazminatı ödenir.Kıdem tazminatının hesaplanmasında ücrete ilaveten işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülen iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi ve kanundan doğan menfaatler de dikkate alınır.

Kullanılmayan izin ücreti İşçi çalıştığı süre içerisinde hak etmiş olduğu yıllık izinlerini kullanmadan işten çıkarılmışsa işçinin hak kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti,son ücreti üzerinden ödenir.Yıllık izin ücretlerinin hesabında kök ücret esas alınır.Ücrete ilaveten ödenen ikramiye, yemek, yol yardımı v.b. gibi ödemeler yıllık izin ücretinin hesaplanmasında dikkate alınmaz.Ayrıca 1 yıldan artan süreler de yıllık izin ücretinin hesabında dikkate alınmaz.2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu işçi ücretlerini öncelikli hak olarak görmüştür. Anılan kanuna göre işverenin iflasının açılmasından önceki 1 yıl içinde işlemiş bulunan işçi ücretleri, para ile ölçülebilen menfaatler, ihbar ve kıdem tazminatları, kamu alacakları ve rehinli alacaklardan sonra birinci sırada yer almaktadır (2004/206.md.).

İşsizlik ödeneği İşçinin kusuru olmadan işten çıkarmalarda,işçi işsizlik ödeneği almaya hak kazanır.Sigortalıların işsizlik sigortasına hak kazanabilmeleri için son 120 gün prim ödeyerek sürekli çalışmış olmaları,son 3yıl içinde 600 gün sigortalı çalışıp işsizlik sigortası primi ödeme koşullarını yerine getirmiş olmaları gerekir. Günlük işsizlik ödeneğinin miktarı sigortalının son 4 aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının %40’ıdır. Bu şekilde hesaplanan işsizlik ödeneği miktarı,İş Kanunu 39.md göre 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan aylık asgari ücretin brüt tutarının %80’ini geçemez.Sigortalılara ödenecek işsizlik ödeneğinin aylık miktarı en az 255,48 YTL en fazla 510,96 YTLdir. İşsizlik ödeneğine hak kazanan işçi işsizlerin işverenleri tarafından düzenlenecek işten ayrılma bildirgesi ile Türkiye İş Kuruma iş sözleşmesinin fesh edildiği tarihten itibaren 1 ay içerisinde başvurmaları gerekir.İşten çıkarılan işçilerin haklarının zamanında ödenmemesi işvereni faiz ödeme yükümlülüğü ile karşı karşıya bırakacaktır.
ARİF TEMİR: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişi