.

.

31 Mayıs 2007 Perşembe

Gıda ve Turizm de kdv indirimi.

30 Mayıs 2007 ÇARŞAMBA
Resmî Gazete
Sayı : 26537
BAKANLAR KURULU KARARI
Karar Sayısı : 2007/12143
17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnameye ektir.
Ekli "Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının Tespitine İlişkin Karar"ın yürürlüğe konulması; Maliye Bakanlığı'nın 25/5/2007 tarihli ve 47488 sayılı yazısı üzerine, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 28 inci ve 36 ncı maddelerine göre, Bakanlar Kurulu'nca 25/5/2007 tarihinde kararlaştırılmıştır.


MAL VE HİZMETLERE UYGULANACAK KATMA DEĞER VERGİSİ
ORANLARININ TESPİTİNE İLİŞKİN KARAR

MADDE 1 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki I sayılı listenin 2 nci sırası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"2 - a) Mazı, palamut, kendir tohumu, kanola (kolza), kitre,
b) Meyan kökü, meyan balı, meyan hülasası, çöven, sumak yaprağı, defne yaprağı, ıhlamur, kekik, adaçayı, mahlep, kimyon, susam, anason, haşhaş tohumu, rezene tohumu, süpürge teli ve tohumu ile bunlardan mamul süpürgeler, kapari (kebere), harnup (keçiboynuzu), harnup çekirdeği, zerdali çekirdeği, kayısı çekirdeği, kişniş, acıbadem, kuzu göbeği mantar, şeker pancarı,
MADDE 2 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki I sayılı listenin sondan ikinci paragrafında yer alan "2, 3 ve 6 ncı" ibaresi "2/a, 3 ve 6 ncı" olarak, "1 ve 4 üncü" ibaresi "1, 2/b ve 4 üncü" olarak değiştirilmiştir.
MADDE 3 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki II sayılı listenin "A) TEMEL GIDA MADDELERİ" bölümü başlığı ile beraber aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"A) GIDA MADDELERİ
22/12/2006 tarihli ve 2006/11437 sayılı Kararnamenin eki İstatistik Pozisyonlarına Bölünmüş Türk Gümrük Tarife Cetvelinin;
1 - a) 01.01, 01.02, 01.03, 01.04, 01.05 pozisyonlarında yer alan hayvanlar ile 01.06 pozisyonunda yer alan (yalnız tavşanlar, geyikler, dağ keçisi, keklik, devekuşu, bıldırcın, çulluk, yabani ördek ve kazlar, sülün, beç tavuğu) hayvanlar,
b) 2 no.lu fasılında yer alan mallar,
c) 3 no.lu fasılında yer alan mallar (0301.10 pozisyonunda yer alan süs balıkları hariç),
2 - 4 no.lu fasılında yer alan mallar (0408.11.20.00.00, 0408.19.20.00.00, 0408.91.20.00.00, 0408.99.20.00.00 pozisyonlarında yer alan mallar hariç),
3 - 5 no.lu fasılın 0504.00 pozisyonunda yer alan mallar,
4 - 6 no.lu fasılın 0601.20.10.00.11, 0601.20.10.00.12, 0602.10, 0602.20, 0602.90.10.00.00, 0602.90.20.00.00, 0602.90.30.00.00 pozisyonlarında yer alan mallar,
5 - 7 no.lu fasılında yer alan mallar,
6 - 8 no.lu fasılında yer alan mallar,
7 - 9 no.lu fasılında yer alan mallar,
8 - 10 no.lu fasılında yer alan mallar,
9 - 11 no.lu fasılında yer alan mallar,
10 - 12 no.lu fasılında yer alan mallar (yalnız; sebze ve meyveler, bunların tohum, çekirdek ve sporları, nane, şeker kamışı, pamuk tohumu ve çiğiti, yağlı tohum ve meyvelerin un ve kaba unları),
11 - 15 no.lu fasılında yer alan yağlardan insan gıdası olarak kullanılmaya elverişli olanlar ile bunların üretiminde kullanılmaya elverişli olan ham yağlar,
12 - 16 no.lu fasılında yer alan mallar,
13 - a) 17 no.lu fasılında yer alan mallar (1704.90.30.00.00 pozisyonunda yer alanlar hariç),
b) 1704.90.30.00.00 pozisyonunda yer alan mallar,
14 -18 no.lu fasılında yer alan mallar,
15 -19 no.lu fasılında yer alan mallar,
16 - 20 no.lu fasılında yer alan mallar,
17 - 21 no.lu fasılında yer alan mallar,
18 - 22 no.lu fasılında yer alan mallardan yalnız;
a) 22.01, 2202.10.00.00.19, 2202.90, 2204.30, 2209.00.91.00.00, 22.09.00.99.00.00 pozisyonlarında yer alanlar,
b) 2202.10.00.00.11, 2202.10.00.00.12, 2202.10.00.00.13 pozisyonlarında yer alanlar,
19 - 23 no.lu fasılın 2306.90.11.00.11, 2306.90.11.00.19, 2306.90.19.00.11, 2306.90.19.00.19 pozisyonlarında yer alan mallar,
20 - 25 no.lu fasılın 2501.00.91.00.11, 2501.00.91.00.12, 2501.00.91.00.19 pozisyonlarında yer alan mallar,
Bu bölümdeki malların I sayılı listede de yer alması halinde, I sayılı listede belirlenen oranlar uygulanır."
MADDE 4 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki II sayılı listenin "B) DİĞER MAL VE HİZMETLER" bölümüne 6/3/2006 tarihli ve 2006/10138 sayılı Kararname ile eklenen ve 9/3/2006 tarihinde yürürlüğe giren 19 uncu sırası, İstatistik Pozisyonlarına Bölünmüş Türk Gümrük Tarife Cetvelinin 64 üncü fasılında (6406.99.10.00.00 pozisyonunda yer alan eşyaların, II sayılı listenin B bölümünün 15, 16 ve 18 inci sıralarında sayılanlardan mamul olmayanları hariç) yer alan eşyaları kapsamaktadır.
MADDE 5 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki II sayılı listenin "B) DİĞER MAL VE HİZMETLER" bölümünün sonuna aşağıdaki 22 nci sıra eklenmiştir.
"22 - Fason olarak yapılan tekstil ve konfeksiyon işleri,"
MADDE 6 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki II sayılı listenin "B) DİĞER MAL VE HİZMETLER" bölümünün sonuna aşağıdaki 23 üncü sıra eklenmiştir.
"23 - Gazino, açık hava gazinosu, bar, dans salonu, diskotek, pavyon, taverna, birahane, kokteyl salonu ve benzeri yerler hariç olmak üzere kahvehane, kır kahvesi, çay bahçesi, çay ocağı, kıraathane, kafeterya, pastane, ayakta yemek yenilen yerler, yemeği pakette satan veya diğer şekillerde yemek hizmeti sunan yerler, lokanta, içkili lokanta, kebapçı ve benzeri yerlerde verilen hizmetler (bu yerlerde verilen hizmetlerin alkollü içeceklere isabet eden kısmı hariç),"
MADDE 7 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki II sayılı listenin "B) DİĞER MAL VE HİZMETLER" bölümünün sonuna aşağıdaki 24 üncü sıra eklenmiştir.
"24 - Otel, motel, pansiyon, tatil köyü ve benzeri konaklama tesislerinde sunulan geceleme hizmeti (Konaklama tesislerinde geceleme hizmetinden yararlanmayanlara verilen tüm hizmetler ile geceleme hizmetiyle beraber verilen ancak ayrıca belgelendirilen ya da geceleme hizmetine ait belgede ayrıca fiyatlandırılan hizmetler bu sıra kapsamında yer almamaktadır. Ancak geceleme hizmeti kapsamında verilmesi ve geceleme bedeline dahil edilmesi mutat olan diğer hizmetler bu sıra kapsamında yer almakla birlikte bu şekilde belirlenen geceleme bedeli içinde sunulan alkollü içeceklere ilişkin yüklenilen katma değer vergisi tutarları, hizmeti sunanlar tarafından indirim konusu yapılamaz.),"
MADDE 8 – 17/7/2002 tarihli ve 2002/4480 sayılı Kararnamenin eki II sayılı listenin "B) DİĞER MAL VE HİZMETLER" bölümünün sonuna aşağıdaki 25 inci sıra eklenmiştir.
"25 - Yaşlı, sakat, bakım ve huzurevleri, düşkünevleri ve yetimhanelerde verilen hizmetler,"
MADDE 9 – Bu Kararın; 1, 2, 3 (13/b, 14 ve 18/b sıraları hariç), 5 ve 8 inci maddeleri yayımını izleyen ay başında, 3 üncü maddesinin 13/b, 14 ve 18/b sıraları ile 6 ve 7 nci maddeleri 1/1/2008 tarihinde, diğer hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 10 – Bu Karar hükümlerini Maliye Bakanı yürütür.

28 Mayıs 2007 Pazartesi

Borca itiraz hakkında.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulu Hakkında Kanunun 37. maddesinde ; amme alacaklarının hususi kanunlarında belli edilen zamanlarda ödeneceği, hususi kanunlarında ödeme zamanı tespit edilmemiş amme alacaklarının Maliye Vekaletince belirtilecek usule göre yapılacak olan tebliğden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bu ödeme müddetinin son günü amme alacağının vadesi günü olduğu, 55. maddesinde de; amme alacağını vadesinde ödemeyenlere 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı hükme bağlanmıştır.Yukarıda sözü edilen 6183 sayılı Yasa hükmü uyarınca ödeme emri düzenlenebilmesi için; mükellef tarafından amme alacağının miktarının, vadesinin bilinmesi ve alacağın vadesinde ödenmemesi gerekmektedir. Bu durumda vadenin başlangıcı, ödeme emrinin düzenlenmesi ve amme alacağının geç ödenmesi halinde de istenecek olan gecikme zammı yönünden önem arz etmektedir.Vergi cezalarına ilişkin 6183 sayılı Kanunun 37. maddesi uyarınca idarece mükelleflere bir aylık ödeme süresi verilmesi ve bu sürenin sonunda alacağın ödenmemesi üzerine ödeme emri düzenlenmesi icabetmektedir. İdare vergi cezasını bir ihbarname ile mükellefe tebliğ edecek (alacağın miktarı ve vadesinin belirlenmesi açısından), mükellef dava açmamışsa bu sürenin bitiminden itibaren, cezaya karşı dava açılmış ise, vergi mahkemesi kararı üzerine vergi dairesince düzenlenecek ihbarnamenin ilgiliye tebliğ tarihinden, başlayarak bir ay içinde amme alacağını ödemesi gerekecektir. İdare alacağı kesinleştirmeden ödeme emri düzenleyemez. Önce ihbarname ile alacak mükellefe bildirilecek, mükellef dava açma hakkını kullanarak veya kullanmayarak alacak kesinleşecek ve kesinleşecek bu alacak vadesinde ödenmez ise borçluya ödeme emri tebliğ edilerek 7 günlük ödeme süresi verilecektir.Danıştay 4. Dairesinin 30.05.1995 tarih ve Esas :1995 /2452 kararıyla 'Ödeme emrine karşı açılan davalarda, tarhiyat aşamasında ilşeri sürülebilecek olan iddiaların dikkate alınamayacağına' hükmetmiştir. Çünkü mükellef ihbarnamenin kendisine tebliğinden sonra bu dava açma hakkını kullanabilecektir.Yine İhbarname düzenlenmeden ödeme emri çıkarılmasını Danıştay Yedinci Daire 27.03.2006 tarih ve Esas 2006/927 sayılı kararıyla amme alacağının ihbarname ile kesinleşmesi gerektiğinden bahsederek, alacak kesinleşmeden çıkarılan ödeme emirlerini kaldırmıştır.Anayasamızın Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması başlıklı 40. maddesinde 'Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır'. Danıştay bir çok kararında buna aykırı durumlar nedeniyle ödeme emrini kaldırmıştır. İdarenin işlemlerine karşı vatandaşın kullanacağı kanuni yolların yine idarece vadandaşa bildirilmesi hukuk devletinin bir gereğidir.6183 sayılı kanunun 58. maddesinde;'İtirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan, hakkındaki itirazın reddolunduğu miktardaki amme alacağı % 10 zamla tahsil edilir.' hükmü buluınmasına rağmen, İdarenin haksızlığı durumunda idareye karşı herhangi bir yaptırım içermemesi hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Bu konuda Danıştay 4. Dairesinin 24.02.2003 tarih Esas :2003/514 sayılı kararında 'Davacı hakkında yapılan tarhiyata karşı açılan davalarda nihai karardan önce ödemede bulunulması ve daha sonra tarhiyatın kaldırılmasına karar verilmesi üzerine ödenen miktarın davacıya iade edildiği, davacının paranın idarede kaldığı dönem için uğradığı maddi kaybın tazminini istediği, ancak davacının kaybının yargılama sürecinde meydana gelmesi nedeniyle tazminin mümkün olmadığı' kararı ödeme emrinde haksız çıkan idareyi koruyucu yöndedir.

23 Mayıs 2007 Çarşamba

Kobilere vergi kolaylığı.

Uzunca bir tebliğ başlığını ve adresini sadece buraya alıyorum,kobilere tanınan vergi ödeme kolaylığı incelemekte yarar var.


18 Mayıs 2007 CUMA-Resmî Gazete-Sayı : 26526
Maliye Bakanlığından:TAHSİLAT GENEL TEBLİĞİ SERİ NO: 443

Bilindiği gibi, 30.12.2006 tarihli ve 26392 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 5569 sayılı Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Mali Sektöre Olan Borçlarının Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanunun, "Finansal yeniden yapılandırma çerçeve anlaşmaları" başlıklı 3 üncü maddesinin (3) numaralı fıkrası ile Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmaları kapsamında düzenlenecek finansal yeniden yapılandırma sözleşmelerini imzalayan küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin (KOBİ), Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerine olan ve 21/7/1953 tarihli 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun1 hükümlerine göre takip edilen borçlarının teciline yönelik düzenlemeler yapılmıştır.
Diğer taraftan, Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmalarının onaylanması, kabulü ve uygulanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunca çıkarılan "Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmalarının Onaylanması, Kabulü ve Uygulanmasına İlişkin Genel Şartlar Hakkında Yönetmelik" 31/1/2007 tarihli ve 26420 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu Tebliğde, 5569 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (3) numaralı fıkrasının, "Finansal yeniden yapılandırma sözleşmesi imzalayan KOBİ’lerin Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerine olan borçları" açısından uygulanmasına yönelik açıklamalar yapılmaktadır.


http://rega.basbakanlik.gov.tr/eskiler/2007/05/20070518-9.htm

22 Mayıs 2007 Salı

SSK Cezalarına İtiraz.

Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından verilen idari para cezalarına karşı yargı yoluna başvurulmasının usul ve esasları yeniden belirlendi.
Bilindiği gibi, Sosyal Sigortalar Kanunu hükümlerine aykırı fiiller dolayısıyla Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından işverenlere verilen idari para cezalarına karşı öteden beri sulh ceza mahkemelerine başvurulurken, Anayasa Mahkemesi, 2003 yılında verdiği bir kararla, idari para cezalarının bir idari işlem olduğu ve bu cezalara karşı açılan davalara sulh ceza mahkemelerinin değil idare mahkemelerinin bakması gerektiğine hükmetmişti.Anayasa Mahkemesinin bu kararına uygun olarak da 06.08.2003 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Sosyal Sigortalar Kanunu’nun idari para cezaları ile ilgili hükümlerin yer aldığı 140 ncı maddesinde değişiklik yapılmış ve adına idari para cezası kesilenlerden kurumca itirazı reddedilenlerin, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren altmış gün içinde idare mahkemesine başvurabilmelerine olanak sağlanmıştı.Ancak, uygulama bu yeni hükümler çerçevesinde devam ederken yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümleri ile idareler tarafından uygulanan idari para cezalarının sulh ceza mahkemesinde dava konusu edilmesi hükme bağlanmıştı. Bu hükümler çerçevesinde idare mahkemeleri de Sosyal Sigortalar Kurumu’nca kesilen idari para cezaları nedeniyle açılan davalarda “görevsizlik” kararı vermişler ve bu davalara yeniden sulh ceza mahkemelerinde bakılmaya başlanmıştı. Bu kez de Sulh Ceza Mahkemeleri, Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 140 ncı maddesindeki hükümleri (davalara idare mahkemelerinde bakılmasına ilişkin) gerekçe göstererek görevsizlik kararı vermeye başlamışlardı. Konu bir yüksek yargı merciii olarak Uyuşmazlık Mahkemesine götürülmüş ve Yüksek Mahkeme, idari para cezalarına ilişkin davaların sulh ceza mahkemelerinde görülmesi gerektiğine karar vermişti. Kanunkoyucu da bu karar doğrultusunda, 15.02.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5454 sayılı Kanunla Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 140 ncı maddesinin Dördüncü fıkrasında bir değişiklik yapmış ve adlarına kesilen idari para cezasına karşı yaptıkları itiraz kurumca reddedilenlerin kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yetkili sulh ceza mahkemesine başvurabilmelerini hükme bağlamıştı. Sulh ceza mahkemesinin verdiği ve tutarı 2.000 YTL’yi aşan kararlarına karşı, yargı çevresinde yer alan ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilmesini de mümkün kılmıştı.Ancak, Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 140 ncı maddesinde 5454 sayılı Kanunla yapılan ve idari para cezalarına karşı açılan davalara sulh ceza mahkemelerinde bakılmasına ilişkin bu değişiklik Anayasa Mahkemesinin 06.04.2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararı ile ve SSK’nın uyguladığı idari para cezalarının bir idari işlem olduğu, Anayasaya göre idari işlemlere karşı yargı yolunun idare mahkemeler aracılığı ile görülmesi gerektiği gerekçesine dayanılarak iptal edildi. Şimdi de 20.05.2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5655 sayılı Kanunla Anayasa Mahkmesi kararı doğrultusunda yeni bir düzenleme yapıldı ve Sosyal Sigortalar Kurumunca verilen idari para cezalarına karşı açılacak davalara idare mahkemelerinde bakılması hükme bağlandı. Uygulamada yapılan bir diğer değişiklik ile de, Kuruma itiraz ve yargı yoluna başvurulmaksızın tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde ödenen idari para cezalarının 1/4’ünün tahsilinden vazgeçiliyor

21 Mayıs 2007 Pazartesi

Bağış ve Yardımlar

Kurumlar tarafından yapılabilecek bağış ve yardımlar-Referans Gazetesi 22.05.2007 / Şaban Erdikler / Yorum
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun diğer indirimleri düzenleyen 10. maddesinde, kurumların kazancından indirim konusu yapabileceği bağış ve yardımlar belirlenmiştir. Bağış ve yardımlarla ilgili düzenleme yürürlükten kaldırılan 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’ndaki düzenlemenin aynısıdır. Düzenleme aynı olmakla birlikte, 1 Seri No'lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde, indirim konusu yapılabilecek bağış ve yardımların tutarının değiştirildiği görülmektedir. Bu yazımızda, eski ve yeni uygulamanın sonuçlarını irdeleyeceğiz. Kurum kazancından indirim konusu yapılabilecek bağış ve yardımları üçe ayırmak mümkündür. · Bunların ilki, kurum kazancının olması halinde, tamamı bu kazançtan indirilebilecek bağış ve yardımlardır. Bu anlamda, okul, sağlık tesisi yapımına veya mevcut tesislerin faaliyetlerini sürdürmelerine ilişkin bağışlar ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca desteklenen ya da desteklenmesi uygun görülen faaliyetlere yapılan bağış ve yardımlar bu nitelikte olup, bu harcamaların kurum kazancından indirimi için kanunda bir sınırlama yapılmamıştır. · Diğer bağış ve yardımlar ise kurum kazancının belirli bir yüzdesi olarak belirlenmiştir. Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere, bakanlar kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan derneklerle bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlara makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımların tutarı kurum kazancının yüzde 5’i ile sınırlandırılmıştır. · Öte yandan, Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yer verilmemiş olmakla birlikte, bazı özel kanunlar uyarınca kurum kazancından indirim konusu yapılabilecek bağış ve yardımlar da geçerliliğini korumaktadır. Kanunen kabul edilmeyenler5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 67 seri no’lu Genel Tebliği’nde yüzde 5’lik tutar belirlenirken kurum kazancı zarar mahsubu dahil giderler düşüldükten, iştirak kazançları hariç indirim ve istisnalar düşülmeden önceki tutar olarak belirlenmiştir. Uygulamada şirketler yüzde 5’e baz teşkil edecek kurum kazancını bulurken kanunen kabul edilmeyen giderleri matraha ekleyip, iştirak kazançları istisnasını ve geçmiş yıl zararlarını ise matrahtan düşmekteydi. Kaldı ki, kanunen kabul edilmeyen giderler ticari kâra eklenmeden kurum kazancının bulunması mümkün değildir. Zira yapılan bağış ve yardımlar da ticari kârı azalttığı için öncelikli olarak yapılan bağış ve yardımın matraha eklenmesi gerekmektedir. Böylece kurumun bağış ve yardım yapılmadan önceki kazancı bulunmalıdır. Zaten Kurumlar Vergisi beyanname formatında da kanun hükümlerine uygun olarak bağış ve yardımlar ayrıca gösterilerek indirim konusu yapılmakta, yani mükellefler önce bağış ve yardımı matraha ilave etmekte, sonradan indirmektedir. Ancak 1 Seri No'lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliği’nin “10.3.2.1 kurum kazancının yüzde 5’i ile sınırlı bağış ve yardımlar” bölümünde, “indirilebilecek bağış ve yardım tutarının tespitinde esas alınan kurum kazancı zarar mahsubu dahil giderler ile iştirak kazançları istisnası düşüldükten sonra indirim ve istisnalar düşülmeden önceki [Ticari bilanço kârı-(iştirak kazançları istisnası+geçmiş yıl zararları)] tutardır” ifadesine yer verilmiştir.Değişiklik söz konusu değilGörüldüğü üzere Maliye Bakanlığı parantez içi hükümde yer alan ifade ile bağış ve yardıma esas alınacak kurum kazancının hesaplama yöntemini değiştirmiş bulunmaktadır. 3 Nisan 2007’de yayımlanan tebliğdeki bu anlayış, yüklü miktarda bağış ve yardımı olan ve elektronik ortamda beyannamesini veren çok sayıda mükellef için bir sürpriz olmuş, yöntemin değiştirilmesi mükelleflerin aleyhine bir sonuç doğurmuştur.Konuyu ilişkin olarak şöyle bir örnek verebiliriz. Bir kurumun ticari kârı 100 YTL, tamamı bakanlar kurulunca vergi muafiyeti tanınmış vakıflara ve kamuya yararlı derneklere yapılmış olan bağış ve yardım tutarı 30 YTL, kanunen kabul edilmeyen giderleri de 5 YTL olsun. Bu kurumun kurum kazancından indirebileceği bağış ve yardım tutarı eski uygulamaya göre 6.75 YTL (135*%5), yeni uygulamaya göre 5 YTL (100*%5) olacaktır. Kurumlar Vergisi Kanunu değişmiş olmakla birlikte, “bağış ve yardımlar”a ilişkin kanun maddesinin lafzında bir değişiklik söz konusu değildir. Bu anlamda, bakanlığın anlayış değişikliğinin bir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle yerleşmiş olan eski uygulamanın devam etmesi gerektiği kanaatindeyiz.

15 Mayıs 2007 Salı

Fatura

Fatura, Türk Ticaret Yasasının 23. ve Vergi Usul Yasasının 229-232 maddelerinde konu edilen, müşteri ile satıcı arasında meydana gelen ticari ilişkiyi belgelendirmeye yarayan bir araçtır.. Bir alış-veriş sonucunda faturanın malı veren veya hizmeti sunan tarafından düzenlenmesi, bunun karşılığında malı alan veya kendisine hizmet sunulan tarafında faturayı istemesi zorunluluğu bulunmaktadır. Yasalarımız açısından faturanın verilmemesi yanında faturanın alınmaması da suçtur. Ayrıca faturada gerçek alış-verişi göstermeyecek bilgilerin yazılı bulunması da suç oluşturmaktadır. Yukarıdaki her iki durumda da faturayı alan ve veren taraf Vergi Usul Yasasının 353. maddesindeki özel usulsüzlük cezası ile cezalandırılmak durumunda kalacaklardır. Bunlardan ayrı olarak fatura vermeyen veya eksik tutarda veren taraf olan satıcı için gelirini eksik gösterdiği ve katma değer vergisini eksik tahakkuk ettirdiği için matrah farkı doğacaktır. Bütün bunlardan ayrı olarak, vergi ziyaı oluşacağından, Vergi Usul Yasasının 341 ve 344. maddelerindeki vergi zıyaı cezası ile de karşılaşılabilecektir.

- Fatura, alınan emtia veya yaptırılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı gösterir. Fatura tutarı müşteri tarafından ödenmiş ise müşteri bu durumun faturada gösterilmesini isteyebilir. (Türk Ticaret Yasası md. 23). Diğer bir anlatımla fatura tutarı ödenmiş ise müşteri bu faturanın piyasa koşulları çerçevesinde kapalı olarak kesilmesini yani bedelinin ödenmiş olduğunun üzerine yazılmasını isteyebilir.

- Faturanın belli bir şekli (Vergi Usul Yasası md. 230) bulunmaktadır:
· Faturada düzenlenme tarihi ile seri ve sıra numarası bulunmalıdır.
· Faturanın üzerinde, bunu düzenleyen yani satıcının, adı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı bulunduğu vergi dairesi ve vergi sicil numarası bulunmalıdır.
· Faturanın üzerine müşterinin adı, ticaret unvanı, iş adresi, vergi dairesi ve vergi numarası yazılmalıdır.
· Faturanın açıklaması olmalı, satılan malın veya işin nevi, miktarı, fiyatı ve tutarı yazılmalıdır.
· Faturanın üstüne satılan malın teslim tarihi ile irsaliye numarası yazılmalıdır.
· Faturaların sıra numarası takip etmesi gerekmektedir. Diğer bir anlatımla 12 no.lu faturayı 24.09.2004 tarihinde düzenlemiş iseniz 13 no.lu faturaya 23.09.2004 tarihini yazamazsınız.
· Aynı firmanın muhtelif şube ve kısımlarında fatura düzenlemesi yapılıyor ise ve her şube veya kısımda düzenlenen faturaların her biri aynı numara ile başlamak üzere kullanılıyor ise bu faturaların üzerine kullanıldıkları şube veya kısımları gösterici yazı veya işaretlerin konulması gerekmektedir.
· Faturalar mürekkepli kalem,yazıcı yada daktilo ile doldurulmalıdır. Bundan amaç; faturanın üzerine yazılan yazıların silinmemesini temindir.
· Faturanın en az bir asıl bir örnek olarak düzenlenmesi gerekmektedir.İrsaliyeli faturalar ise en az üç nüsha olarak düzenlenmektedir. Bu faturanın ilk iki nüshası müşteriye verilir. Tavsiyemiz faturanın bastırılırken bir nüsha fazla bastırılması yönündedir. Bastırılan fazla nüsha muhasebe fişinin altına konulmalı, diğer nüsha ise sıra numarası halinde ayrıca muhafaza edilmelidir. Faturanın birden fazla olarak düzenlenmesi halinde her bir örneğe kaçıncı örnek olduğu yazılmalıdır.
· Fatura, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren en çok 7 gün içinde düzenlenmelidir. Burada, muhasebedeki dönemsellik ilkesi dolayısıyla malın teslim veya hizmetin yapıldığı tarih ile faturanın düzenlenme tarihi arasındaki ilişki çok önemlidir.
Örneğin, 25.09.2004 tarihinde teslim edilen bir malın faturasını dönemsellik ilkesi gereği 02.10.2004 tarihinde düzenleyemezsiniz. Bu malın faturasını en geç 30.09.2004 tarihinde düzenlemeniz gerekmektedir. Ancak düzenlenme tarihi, 25.09.2004 tarihini taşıyan bir irsaliye muhteviyatı malın teslim tarihi 01.10.2004 tarihi ise ve irsaliyenin üzerinde teslim tarihi olarak bu tarih bulunuyor ise bu mal ile ilgili faturayı 07.10.2004 tarihinde düzenleyebilirsiniz. Çünkü satıcı tarafından düzenlenen irsaliye her ne kadar 25.09.2004 tarihini taşıyorsa da mal satıcı tarafından müşteriye 01.10.2004 tarihinde teslim edilmiştir. Yani, 30.09.2004 tarihinde yapılan sayımda müşteriye teslim edilmediği için bu mal satıcının envanterinde kayıtlı bulunmaktadır.
· Satıcılar müşterinin adı ve soyadı ile bağlı bulunduğu vergi dairesi ve vergi sicil numarasının doğruluğundan sorumlu bulunmaktadırlar. Bu sebeple faturayı düzenlemek durumunda olan, malı teslim eden veya hizmeti yapan satıcının, müşterinin kimliğini ve bağlı bulunduğu vergi dairesi ile vergi sicil numarasını gösteren bir belgeyi müşteriden istemesi halinde müşterinin böyle bir belgeyi ibraz etme mecburiyeti bulunmaktadır.
· Alıcı faturanın içeriği hakkında sekiz gün içinde satıcıya itirazda bulunmamış ise faturayı kabul etmiş sayılmaktadır. (Türk Ticaret Yasası md. 23) Bu sebeple, düzenlenen faturanın alınan mal veya hizmet ile karşılaştırılması, faturada yazılı olan tutarların satıcı ile anlaşılan tutar olup olmadığına bakılması, bir tutarsızlık var ise faturanın alındığı tarihten itibaren 8 gün içinde yazılı olarak satıcı nezdinde itirazda bulunulması gerekmektedir.
· Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, serbest meslek erbabı, kazançları basit usulde tespit olunan tüccarlar, defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçiler ile vergiden muaf esnaf dışında kalanların birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile kazancı basit usulde tespit edilenlerden ve defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerden satın aldıkları emtia veya onlara yaptırdıkları iş bedelinin (2004 yılı için) 440.000.000.-TL’yi geçmesi veya bedeli 440.000.000.-TL’den az olsa dahi istemeleri halinde fatura verilmesi mecburidir. ( Bu tutar her yıl Bakanlar Kurulu kararı ile veya yeniden değerleme oranında artmaktadır .)
· Düzenlenen faturanın muhteviyatı olan malın, satıcının envanterinde bulunması zorunludur. Diğer bir anlatımla düzenlenen fatura muhteviyatı olan malın satıcının stoklarında bulunmaması halinde, satıcı kendisi tarafından alınmamış olan bir malın satışını yapmış olacaktır ki; böyle bir durumun olanaksızlığı sebebiyle, düzenlenen fatura gerçeği yansıtmayacağından vergi yasalarındaki ceza gerektiren durumlarla karşı karşıya kalınacaktır.

Aralıklı Çalışma İş Sözleşmesi

ARALIKLI ÇALIŞMA İŞ SÖZLEŞMESİ

İŞVEREN……..:
Unvan-adres
İŞÇİ……………:
İsim adres

Yukarıda işveren ve işçi olarak kayıtlı olan taraflar aralarında aşağıdaki şekilde anlaşma sağlayarak aralıklı çalışma iş akti imzalamışlardır :
1-Yapılacak iş ………………………………………………………….
olup devamlı personel istihdamına gerek yoktur.
2-İşçi …………………kendi özel şartları gereği devamlılık arzeden bir işte çalışamamaktadır.
3-Her iki tarafın ihtiyaçlarının karşılanması şeklinde işçinin her hafta ……… ve ………… günleri yada her ay aralıklı olarak 8 gün işbaşı yapması,buna karşılık 2 gün hafta tatil yevmiyesi hak etmesi dolayısı ile her ay 10 günlük ücret üzerinden kendisine bordro düzenlenerek hak ettiği ücretin ödenmesi uygun bulunmuştur.
4-İşbu sözleşmede yer almayan hususlarda İş Kanunu hükümleri geçerli olacaktır.

İşçi İşveren

13 Mayıs 2007 Pazar

LTD mi AŞ mi?

Tanınmış ve popüler vergi yorumcusu ve fıkracı Şükrü Kızılot'un kızı Zuhal Kızılot bu çok sık sorulan soruya yanıtı Star Gazetesi'ndeki yazısında toparlamış;

Limited şirket kurmanın riskini biliyor musunuz?
Ülkemizde, 600 bin civarında Kurumlar Vergisi mükellefi var. Bunların büyük kısmı, limited şirket olarak faaliyet gösteriyor. Niçin limited şirket? diye sorduğunuzda, alacağınız yanıt belli: Limited şirket için iki ortak yeterli. Anonim şirket kurmak için beş ortak gerekiyor. Limited şirketlerde karar almak kolay. Anonim şirketlerde, yönetim kurulunun toplanması gerekiyor. Limited şirketlerde, ortaklar kurulunu toplamak kolay. Ayrıca hükümet komiseri çağırılması gerekmiyor. Anonim şirketlerde, genel kurulu toplamanın çok sayıda formalitesi, duruma göre gazete ilanı ve hükümet komiseri bulundurmak vs. gerekiyor.. Bu gerekçelerin hepsi doğru. Peki... Limited şirket kurmanın ya da ortağı olmanın risklerini biliyor musunuz? LİMİTED ŞİRKETİN RİSKLERİ 1.Hisse Satışı: İki ya da üç ortaklı limited şirketlerde, ortaklardan herhangi birinin, örneğin yüzde 1 hisseye sahip olan ortağın; kendi hissenizi oğlunuza, kızınıza ya da başka birine devretmenize onay vermesi gerekiyor. Aksi halde satamıyorsunuz. Hisseyi satabilmeniz için; a-) Ortakların en az dörtte üçünün devir işlemine onay vermesi, b-) Devir işlemine onay veren ortakların, şirket ana sermayesinin en az dörtte üçüne sahip olması gerekiyor. (Türk Ticaret Kanunu Md.520) 2.Sermaye Artırımı: Limited şirketin sermaye artırımı bakımından da yukarıdaki durumun benzeri söz konusu. Şirketin iki ortağı var. Birinin hissesi yüzde 99, diğerinin hissesi yüzde 1. Bu duruma göre, yüzde 1 hisseye sahip olan ortak onaylamadıkça, şirket sermaye artırımı yapamıyor. Daha açık bir anlatımla, yüzde 1 hisseye sahip olan ortakla ters düşülürse, şirketi kilitleyebiliyor. VERGİ VE SSK BORCU İki arkadaş var. Biri yüzde 40 hisse ile limited şirket ortağı, diğeri de yine yüzde 40 hisse ile anonim şirket ortağı. Her ikisi de şirketlerin yönetimi ile uğraşmıyorlar. Bu şirketlere yüklü bir vergi ve ceza geliyor. Şirketten tahsil edilemeyen tutar 2 milyon YTL. Bu durumda, limited şirket ortağı, 2 milyon YTL borcun, yüzde 40’ı olan 800 bin YTL’yi ödemek zorunda. Nedenine gelince, şirket borcundan, şirketteki hisesi oranında sorumlu. Ödemezse, kendisinden zorla alınır. (6183 sayılı Kanun Md.35) Anonim şirket ortağına gelince, kendisinden 1 YTL dahi istenemez. Çünkü anonim şirketlerde ortakların (yönetimde olmadıkları sürece) şirketin vergi ve SSK borçlarından dolayı sorumluluğu yok. Yukarıda açıkladığımız hususları belki de ilk kez duyuyor ya da okuyorsunuz. Olsun, geç de olsa öğrendiniz. Limited şirket kurarken ya da ortağı olurken, bunlara dikkat etmenizde yarar var...

10 Mayıs 2007 Perşembe

Vergi Levhası

Vergi levhalarının V.U.K. nun 142 seri nolu tebliğinde belirtilen şekle uygun olması gerekiyor. Söz konusu tebliğde vergi levhasının şekli ve ölçüleri hakkında şu açıklamalar var.
IV _ Vergi Levhalarının Şekli ve Ebadı : Bu tebliğin A Bölümünde yazılı mükelleflerin sabit işyerlerinde asacakları levhaların 17,5 x 25 cm. ebadında, taşıt işletenlerin taşıtlarına asacakları levhaların ise, 8 x 12 cm. ebadında ve her iki levhanın da kartondan mükelleflerce yaptırılması Bakanlığımızca uygun görülmüş olup, ayrıca şekli ve muhtevası Ek : 1 de gösterilmiştir
E-vergi levhası ile 142 seri nolu tebliğdeki vergi levhası hemen hemen aynı,ancak; e-vergi levhasında "tasdik" kısmı mevcut değil. Tebliğde belirtilen şekil ve içeriğe uygun basmak ve tasdiklemek kaydıyla bu e-vergi levhası da kullanılabilir.
146/I-2.b seri nolu tebliğde de her katta birden fazla reyon bulunması halinde 1 adet tasdikli levha kullanmak şartıyla diğer levhaların fotokopi olabileceği belirtilmektedir. Şube işyerlerinin fotokopi ile çoğaltılmış levha kullanabileceklerine dair herhangi bir hüküm mevcut değildir.
Vergi levhalarını biz onaylıyorsak 25 Haziran'a kadar vergi dairemize liste ekli dilekçe veriyoruz. Vergi dairesine onaylatmamız halinde 31 Mayıs son gün.
Tabi vergi denetçisi içinde 1 hazirandan itibaren yeni vergi levhasını asılı görmemek ceza uygulama nedenidir.

8 Mayıs 2007 Salı

Ltd den AŞ ye ve...........

Limited şirketin Anonim şirkete dönüşümünün yeni AŞ kuruluşundan farkı yok.
Hatta daha fazla işlemi var,şöyle yeni kurulan şirkette ayni sermaye tercihi yapılmayıp nakdi sermaye ile kuruluş yapıldığında gerek kalmayan mahkemece bilirkişi atanması bu dönüşümde mutlaka var.Çünkü dönüşme öncesi var olan Ltd nin özsermayesinin tesbit edilmesi gerekiyor bu işlem de hakimin atadığı bilirkişi tarafından yapılıyor.
AŞ yi Ltd den periyodik işlemler bazında ayıran en önemli fark her yıl genel kurul yapma zorunluluğu.Genel kurul yapılmama ihmal edilme durumunda ticaret sicil işlemleri aksıyabiliyor.Ve bu tür şirketlerde ortak sayısı fazla olsa bir tek kişi karar da etkin olduğundan genel kurul yapmanın gerçek anlamda bir faydası olmuyor sadece bürokratik bir zorunluluk olduğundan yapılıyor, o nedenle pek çok kez ihmalde edilebiliyor.Bunun yanısıra AŞ nin hisse devrinin (anasözleşmeye kısıtlayıcı bir başka eklenmemiş olması halinde) noter tasdikine tabi olmaması önemli bir farklılıktır.Limited şirketlerde hisse devri ortaklar kurulunca benimsenip ticaret sicil den tescil ve ticaret sicil gazetesinde ilan edilmedikçe geçerli olmaz, bu hakim ortağın bilgisi dışında şirket hisselerinin el değiştirmesini ve sürpriz bir ortakla karşılaşılmasını engeller.
Ayrıca bu dönüşümden sonra değişmiş ünvanla sürecek işlerde belli bir süre daha önceden başlanmış iş ve ilişkilerde şirketi temsil ve ilzam edenin imza sirküleri yanısıra unvan değişikliği gazetesininde istendiğinde ibraz edilmek üzere hazır bulundurulması gerekir.
--------------------------------------------------------------
Geçen yıl değişen ve bu yıl daha çok üzerinde durulacağı anlaşılan bazı vergi kavramları hakkında size kısaca bilgi vermek istiyoruz:

Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımının Tanımı ;Vergi mükellefinin ilişkili kişilerle, piyasada geçerli fiyatlara uygun olmayan bedellerle mal veya hizmet alım/satımı yapması halinde örtülü kazançtan söz edilecektir.
Evet bu sözün içinde 3 kavram var ki biraz daha açıklık getirmemiz gerekiyor:
1-İlişkili Kişinin Tanımı: İlişkili kişi, kurumların kendi ortakları, ortakların ilgili bulunduğu gerçek kişi veya kurum, idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da nüfuzu altında bulundurduğu gerçek kişi veya kurumları ifade etmektedir. Ortakların eşleri, ortakların veya eşlerinin üstsoy ve altsoyu, üçüncü derece dahil yansoy hısımları, kayın hısımları da ilişkili kişi sayılmıştır.Ayrıca vergi cenneti diye tanımlanan hiç vergi olmayan yada çok düşük vergi uygulanan ülkelerde bulunan kişilerle yapılmış tüm işlemler ilişkili kişilerle yapılmış sayılacaktır.
2-Emsallere Uygunluk İlkesi : Fiyat veya bedelin, aralarında ilişkinin bulunmaması durumunda oluşacak fiyat veya bedele uygun olmasını ifade etmektedir. Emsallere uygunluk ilkesi doğrultusunda tespit edilen fiyat veya bedellere ilişkin hesaplamalara ait kayıt, cetvel ve belgelerin ispat edici kağıtlar olarak saklanması zorunlu kılınmıştır.
3-Mal veya hizmet alım/satımı yapmak: Alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemlerin her hal ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirileceği ifade edilmiştir. Bu basitleştirerek anlatmaya çalıştığımız şekilde ilişkilerle sürmekte olan mal/hizmet alımlarında artık daha dikkatli olunması gerekmektedir.Bu durumların tesbiti halinde hesaplanacak farklar üzerinden cezalı vergi tarhiyatı yapılacaktır.
---------------------------------------------------
Yıllardır belirsiz aralıklarla sizlere gönderdiğim bu mesajları bir blog da topladım.Adresi http://muhasebegunlugum.blogspot.com. Bu adresi tıkladığınızda tarih sırası ile mesajlarımı okuyabileceksiniz.Yani artık bunları saklamak zorunda değilsiniz.Bir ikinci blog daha başlattım.Bunda da güncel konulardaki son gelişmeler yer alıyor.Bunun adresi de http://guncelmevzuat.blogspot.com.Tabi güncel konu dediysem,bizim mesleğimiz ile ilgili güncel konular.

Arızi Kazançlar

Bu sayfa www.kobifinans.com.tr adresinden yazdırılmıştır.
Tam adresi: http://www.kobifinans.com.tr/icerik.php

Arızi Kazançlar Dr. A. Bumin DOĞRUÖZ Dünya Gazetesi Yazarı
Gelir Vergisi Kanunu’muz gelir kavramını tanımlamamasına karşılık, 1. Maddesi’nde unsurlarını, 2. Maddesi’nde ise vergiye tabi gelirin türlerini, sonrada ilgili maddelerde bunların kapsamlarını belirlemek suretiyle, iktisat biliminin gelir teorilerinden kaynak teorileri yaklaşımında sınırlı bir gelir anlayışını benimsemiştir. Elbette ki, kanunla çizilen sınırın darlığı veya genişliği tartışma konusu yapılabilir. Ancak sınırların belirli olması, verginin yasallığı ve hukuk güvenliği ilkeleri açısından önem taşımaktadır.
Kanun, geliri 7 türe ayırmış, ilk 6 türde belli üretim faktörlerinden veya bileşiminden ve teorik olarak devamlılık arz edecek şekilde elde edilen gelirlere yer vermiş, 7. türde ise bu gelirlerin devamlılık arz etmeyecek şekilde elde edilmesi halini "diğer kazanç ve iratlar" başlığı altında "değer artış kazancı" ve "arızi kazançlar" alt türlerine ayırarak vergi kapsamına almıştır. Biz bu yazımızda, bu alt gelir türlerinden "arızi kazançlar"ı irdelemek istiyoruz.
Arızi kazançlar, Kanun’un 82. Maddesi’nde ve son olarak 4783 Sayılı Kanun’la yeniden düzenlenerek yer almıştır. Madde düzenlemesi bu kategoride yer alan gelirleri, tahdidi olarak sayma suretiyle belirlemiştir. Bu maddeye göre arızi kazançlar şunlardır.
1. Arızi olarak ticari muamelelerin icrasından veya bu nitelikteki muamelelere tavassuttan elde edilen kazançlar: Bu kapsamdaki gelirin özelliği, geçici bir faaliyete dayanmasıdır. Eğer ticari muamelelerin yapılması veya aracılık faaliyeti, devamlılık unsurunu içerirse veya bir ticari işletme boyutlarını kapsayacak şekilde ifa edilirse, kazanç artık ticari kazanç kapsamına girecektir. Bu kazanca örnek olarak, bir apartman kapıcısının boşalan bir daireyi bir ihtiyaç sahibine veya emlâk komisyoncusuna haber vermek suretiyle satışına veya kiralanmasına aracılık ederek, taraflardan veya birinden bir para alması halini gösterebiliriz (Hatta bu ödemeyi yapan taraf bir ticari işletme ise, gider pusulası imzalatmak suretiyle bu harcamasını gider olarak da gösterebilir). Bu kapsamdaki kazançlar, "kazanç" olarak vergiye tabi olduğundan bu kazancın elde edilmesi için yapılan ve 40. Madde kapsamında yer alan giderlerin, matrahın hesabında düşülmesi gerektiği inancındayız.
2. Ticari veya zirai bir işletmenin faaliyeti ile serbest meslek faaliyetinin durdurulması veya terk edilmesi, henüz başlamamış olan böyle bir faaliyete hiç girişilmemesi, ihale, artırma ve eksiltmelere iştirak edilmemesi karşılığında elde edilen hasılat.
3. Gayrimenkullerin tahliyesi veya kiracılık hakkının devri karşılığında alınan tazminatlar ile peştemallıklar (kiracıya ait tesisat ve malların tahliye ve devri sırasında kiralayan veya yeni kiracıya devrinde doğan kazançlar dahil).
4. Arızi olarak yapılan serbest meslek faaliyetleri dolayısıyla tahsil edilen hasılat: Burada da önemli olan faaliyetin arızi olarak yapılmış olmasıdır. Faaliyetin devamlılık göstermesi, kazancın arızi kazanç kapsamında değil, serbest meslek kazancı kapsamında vergilendirilmesini gerektirir. Arızi serbest meslek kazançları da, normal serbest meslek kazancı gibi stopaja tabidir, ancak Katma Değer Vergisi’ne konu değildir. Burada geçen "hasılat" deyimi alınan para ve ayınlarla diğer suretlerle elde edilen ve para ile temsil edilebilen menfaatleri ifade etmektedir. Vergiye konu alınanın "hasılat" olması sebebiyle, matrahın tespitinde, bu hasılatın elde edilmesi için yapılan giderlerin düşülmesi mümkün değil gibi gözükmekteyse de, maddede aşağıda sayacağımız giderlerin indirilmesine izin verilmiştir.
5. Gerçek usulde vergiye tabi mükelleflerin terk ettikleri işleri ile ilgili olarak sonradan elde ettikleri kazançlar: Burada önemli olan faaliyetin durdurulması veya terk edilmesinden sonra, eski faaliyetle ilgili bir gelir elde edilmesidir. Örneğin ticari faaliyet terk edilirken değersiz alacak yazılmış veya şüpheli alacak karşılığına konu edilmiş bir alacağın sonradan tahsil edilmesi, faaliyetini bırakan bir avukatın geçmişte takip ettiği ve ücretini tahsil edemediği bir davanın ücretini tahsil etmesi yollarıyla sağlanan kazançlar bu grupta vergilendirilmektedir.
6. Dar mükellefiyete tabi olanların Gelir Vergisi Kanunu’nun 45’inci Madde’de yazılı ulaştırma işlerini arızi olarak yapmalarından elde ettikleri kazançlar.
Yukarıda (1), (2), (3) ve (4) numarada saydığımız kazançların toplamının 2005 yılında onüç bin YTL, 2006 yılında ise 14.000 YTL’lik kısmı Gelir Vergisi’nden müstesnadır. Dolayısıyla bu sınırı aşan kazançlar, aştığı kadarı ile vergiye tabidir. Ancak bu istisnadan kanunda, "henüz başlamamış olan ticari, zirai veya mesleki bir faaliyete hiç girişilmemesi ile ihale, artırma ve eksiltmelere iştirak edilmemesi karşılığında elde edilen kazançlar" yararlandırılmamıştır.
Arızi kazançların safi miktarı aşağıdaki şekilde tespit olunur:
1. Yukarıda (1) numarada aktardığımız işlerde satış bedelinden maliyet bedeli ve satış dolayısıyla yapılan giderler indirilir.
2. Yukarıda (2), (3), (4) ve (5) numarada aktardığımız işlerde elde edilen hasılattan tevsik edilmek kaydıyla yapılan giderler indirilir.
3. Yukarıda (6) numarada aktardığımız yazılı işlerde ise anılan, 45’inci Madde hükümleri uygulanacaktır.
Arızi kazanç elde edenlerde, bu kazançlarını yıllık beyanname verme döneminde beyan edeceklerdir.
Arızi kazanç dolayısıyla beyanname verenlerin, Kanun’un 89. Maddesi’nde yazılı indirimlerden yararlanmasına da bir engel yoktur. Bu nedenle bu gelir unsuru dolayısıyla beyanname veren bir mükellef beyan ettiği arızi kazanç tutarından, örneğin, yaptırdığı özel sağlık sigortası dolayısıyla ödediği primlerin yüzde 5’ini ve ayrıca kendisine, eşine veya çocuklarına ait eğitim ve sağlık harcamalarının yüzde 10’unu indirebilir.
NOT: Aslında bu yazımı, daha önce yayınlamıştım. Ancak hem gelen bazı sorular, hem de bu sorularda bazı kaynaklarda bu konuda bazı yanıltıcı veya eksik bilgilerin yer aldığından söz edilmesi dolayısıyla tekrar yayınlama gereği duydum.
Kaynak : Dünya Gazetesi12/10/2006

Limited şirketin AŞ ye dönüşümü

Limited Şirket Ortaklar kurulu tarafından karar alınması Anonim Şirkete dönüştürülmesi istenilen Limited Şirketin ortaklar kurulunun bu arzusunu bir ortaklar kurulu kararı alarak belirtmesi gerekmektedir. Ortaklar Kurulu Kararı şu şekilde alınabilir. “ Şirketimiz Ortaklar Kurulu toplanarak aşağıdaki kararı almıştır :
- Ankara Ticaret Sicili Memurluğu’nun 987654 sicil numarasında kayıtlı bulunan …………. Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi nev’inin mevcut sermaye, hisse yapısı, borç ve alacakları ile Limited Şirket’ten Anonim Şirket’e dönüştürülmesine, - Dönüştürülme işlemi ile ilgili olarak ………………… tarihi itibariyle şirketin bilançosunun çıkartılmasına,- Dönüştürülme işlemlerinin tamamlanması açısından mahkemeye müracaat ile şirketin öz sermayesinin tespit ettirilmesine, Oy birliği ile karar verilmiştir.
2.2. Şirketin Öz Sermayesi’nin tespiti için Mahkemeye Müracaat Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından çıkartılan “Anonim ve Limited Şirketlerin Kuruluş ve Ana sözleşme Değişikliği İşlemlerine İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ”in Ek 1’inde yer alan hükümlere göre “ Anonim Şirket nev’i değişikliği yoluyla kuruluyor ise, nev’i değiştiren şirketin öz varlığının tespitine ilişkin bilirkişi raporu ve mahkemenin bilirkişi atama kararı, “ nın müracaat dilekçesine eklenmesi gerekmektedir. Bu nedenle şirketin bulunduğu yerdeki Ticaret Mahkeme’sine veya Ticaret Mahkemesi yok ise bu görevi yerine getiren Asliye Hukuk Mahkemesi’ne Şirketin Öz Sermayesinin tespiti için müracaat etmek gerekmektedir. Mahkeme atayacağı bilirkişi vasıtası ile şirketin öz sermayesinin tespitini yapacaktır.Mahkeme’ye öz sermaye tespiti için yapılacak müracaat’a şu belgelerin eklenmesi gerekmektedir.
- Ortaklar Kurul Kararı
- Şirketin son mizanı ve bilançosu
- Vergi Levhası
- Yeni tarihli Oda Sicil Kayıt Sureti
- Şirketin çıkartılan son mizanı’nın dayanağı olan Yasal Defterleri.
2.3. Kurulacak Anonim Şirketin Anasözleşmesinin hazırlanması Limited Şirket’ten dönüşüm suretiyle kurulacak olan Anonim Şirketin Ana sözleşmesinin Kuruluş ve Sermaye Maddeleri önem kazanmaktadır. Anasözleşmenin diğer maddeleri ise normal bir Anonim Şirket için hazırlanan anasözleşme maddeleri olacaktır. Anasözleşmenin Kuruluş ve Sermaye maddeleri aşağıya çıkartılmıştır.
KuruluşMadde 1: .......................... Ticaret Sicilinin ......... sayısında kayıtlı ................. Limited Şirketinin Türk Ticaret Kanunu’nun 152. maddesine göre tür değiştirmek suretiyle; aşağıda adları, soyadları, ikametgahları ve uyrukları yazılı kurucular arasında Türk Ticaret Kanunu’nun anonim şirketlerin ani şekilde kurulmaları hakkındaki hükümlerine göre bir anonim şirket teşkil edilmiştir.
Sıra Kurucunun
No: Adı ve soyadı İkametgah adresi Uyruğu1) .................................... ....................................................................... ...........2) .................................... ....................................................................... ...........3) .................................... ....................................................................... .......
SermayeMadde 6: Şirketin sermayesi .......................................................... lira kıymetindedir. Bu sermaye, her biri .............................. lira kıymetinde ........... hisseye ayrılmıştır.
Esas sermayeye tekabül eden paylar muvazaadan arî olarak tamamen taahhüt edilmiştir.
Ortağın Hisse Hisse Tutarı (TL)Adı ve Soyadı Adedi Aynî Nakdî Toplam...................................... .......... ................... ................... ................................................................................................................................ .......... ................... ................... .........................................................................................Bu sermayenin .......................................... liralık kısmı nakit ....................... liralık kısmı ise aynî olarak karşılanmıştır.
Nakdi sermayenin 1/4'ünün şirketin kuruluşunun tescili tarihinden itibaren en geç üç ay içerisinde, kalan 3/4 sermaye ise .... / ..... / .............. tarihine kadar ödenecektir.
Aynî sermaye ise Türk Ticaret Kanunu’nun 152. maddesine göre nevi değiştiren ............ Ticaret Sicilinin ........... sayısında kayıtlı Limited Şirketinin öz varlığı/ödenmiş sermayesi olup, bu öz varlık/ödenmiş sermaye ................... Mahkemesinin ..... /..... /.......... tarih ve ......... sayılı kararı ve ..... /..... /.......... tarihli bilirkişi raporu ile tespit edilmiş bulunmaktadır.
Söz konusu şirketin öz varlığı, tüm aktif ve pasifi ile birlikte işbu anonim şirkete intikal ettirilmiştir.Hisse senetleri ........................................... yazılıdır Hisse senetleri .......................................... liralık küpürler halinde bastırılabilir.Aynî sermaye karşılığında çıkarılacak hisse senetleri şirketin kuruluşundan itibaren iki yıl geçmedikçe başkasına devredilemez (TTK, Madde 404).
2.4. Anasözleşmenin Noter tarafından onaylanması Mahkeme’den bilirkişi raporunun alınmasından sonra hazırlanan ana sözleşme kurucu ortaklar tarafından noter’de imzalanacak ve bu ana sözleşme noter tarafından onaylanacaktır.
2.5. Ticaret Sicili Memurluğuna Müracaat Yukarıda sözü edilen işlemler tamamlandıktan sonra şirketin bağlı bulunduğu Ticaret Sicili Memurluğuna müracaat edilir. Müracaat sırasında şu belgelerin eklenmesi gerekmektedir.
- Ticaret Sicili Memurluğu’na Hitaben Dilekçe (Sicil No Ve Ünvan Belirtilecek, Şirket Yetkilisi Tarafından İmzalanacak)
- 3 Adet Kurucuların imzaları noterce onaylanmış Anonim Şirket Anasözleşmesi
- 2 Adet Yeni Ünvana Göre Hazırlanmış İmza Beyannamesi
- Yeni Giren Ortak var ise 2’şer Adet İkametgah Ve Nüfus kağıda Sureti ile vergi numaraları
- Kurucuların arasında tüzel kişilerin bulunması durumunda; Tüzel kişilerin yetkili organlarınca alınmış iştirak kararlarının noter tasdikli bir örneği,
- Ortaklar Kurulu Kararı
- 2 Adet Nev’i değiştiren şirketin özvarlığının tespitine ilişkin bilirkişi raporu ve mahkemenin bilirkişi atama kararı,
2.6. Tescil ve İlan Şirketin kuruluşu için Ticaret siciline baş verildiği zaman Ticaret Sicili memurluğu dönüşümü yapılan limited şirketin kaydını silerek anonim Şirketin tescil’ini yapacak ve ana sözleşmeyi ilan için Türkiye Ticaret Sicili Gazetesine gönderecektir.
3. Vergi Dairesine Müracaat
Şirketin tescil ve ilanının yapılmasından sonra dönüşümü yapılan Limited Şirketin bağlı bulunduğu Vergi Dairesine müracaat edilerek
- Mahkeme Kararı,
- Ana sözleşme
- Anonim Şirket için düzenlenen imza beyanı
- Limited Şirketin Ortaklar kurulu kararı
- İlan ile ilgili Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi verilir.

7 Mayıs 2007 Pazartesi

Yıllara sari inşaatta geçici kabul ve vergiler.

T.C.GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü
Sayı : B.07.1.GİB.4.34.16.01/GVK-42/12857
Konu : Yıllara sari inşaat işinde geçici kabul tarihinden sonra yapılacak
ödemelerden tevkifat yapılıp yapılmayacağı hk.

…………….İSTANBUL
İlgi : ….07.2006 tarihli dilekçeniz.

İlgide kayıtlı dilekçenizde; …..Vergi Dairesi Müdürlüğünün ……….. vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, firmanızın yıllara sari inşaat ve onarım işi kapsamında Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü’ne ait 500 kişilik öğrenci yurdu inşaatına 2002 yılında başladığı ve 25.08.2005 tarihinde Geçici Kabul Tutanağının onaylanarak bu tarih itibariyle çıkarılan kar ve zararın bu yılın geliri olarak beyan edildiği, Kesin Kabul Tutanağının ise 25.05.2006 tarihinden geçerli olmak üzere 04.07.2006 tarihinde onaylandığı, kesin hesaba ilişkin gelirlerinizin 12.07.2006 tarihli faturalar ile belgelenerek Diğer Gelirler hesabında muhasebeleştirildiği ve 2006 takvim yılının üçüncü geçici vergi dönemine dahil edildiği, ancak Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından kesin kabule ilişkin tarafınıza yapılan ödemeler üzerinden %5 oranında kesinti yapıldığı belirtilerek geçici kabulden sonra firmanıza yapılacak ödemeler üzerinden tevkifat yapılıp yapılmayacağı konusunda görüşümüzü sormaktasınız.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 42.maddesinde “Birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarım işlerinden kar veya zarar işin bittiği yıl kati olarak tespit edilir ve tamamı o yılın geliri sayılarak, mezkur yıl beyannamesinde gösterilir.” hükmü yer almış aynı Kanunun “İnşaat ve Onarma İşlerinde İşin Bitimi” başlıklı 44. maddesinde ise; “(2361 sayılı Kanunun 31'inci maddesiyle değişen madde) İnşaat ve onarma işlerinde geçici ve kesin kabul usulüne tabi olan hallerde (5035 Sayılı Kanunun 48/4-b maddesiyle değişen ibare. Geçerlilik:01.01.2004; Yürürlük:02.01.2004) geçici kabulün yapıldığını gösteren tutanağın idarece onaylandığı tarih; diğer hallerde işin fiilen tamamlandığı veya fiilen bırakıldığı tarih bitim tarihi olarak kabul edilir.

Bitim tarihinden sonra bu işlerle ilgili olarak yapılan giderler ve her ne nam ile olursa olsun elde edilen hasılat, bu giderlerin yapıldığı veya hasılatın elde edildiği yılın kâr veya zararının tespitinde dikkate alınır.” hükmüne yer verilmiştir.

Öte yandan, 21.06.2006 tarih 26205 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak 1/1/2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yürürlüğe giren 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun “Vergi kesintisi” başlıklı 15. maddesinde; “(1) Kamu idare ve kuruluşları, iktisadî kamu kuruluşları, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadî işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, ziraî kazançlarını bilânço veya ziraî işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler; kurumlara avanslar da dahil olmak üzere nakden veya hesaben yaptıkları aşağıdaki ödemeler üzerinden istihkak sahiplerinin kurumlar vergisine mahsuben % 15 oranında kesinti yapmak zorundadırlar:

a) Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım işleri ile uğraşan kurumlara bu işleri ile ilgili olarak yapılan hakediş ödemeleri.
…..
(4) Bakanlar Kurulu, bu maddede belirtilen vergi kesintisi oranlarını, her bir ödeme ve gelir için ayrı ayrı sıfıra kadar indirmeye, kurumlar vergisi oranına kadar yükseltmeye ve aynı sınırlar dahilinde üçüncü fıkrada belirtilen kazançlar için fon veya ortaklık türlerine göre ya da portföylerindeki varlıkların nitelik ve dağılımına göre farklılaştırmaya yetkilidir.” hükümleri yer almış ayrıca, aynı Kanunun Geçici 1. maddesinin 4. fıkrasında ise “Bu Kanunla tanınan yetkiler çerçevesinde Bakanlar Kurulu tarafından yeni kararlar alınıncaya kadar, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile 5422 sayılı Kanun kapsamında vergi oranlarına ve diğer hususlara ilişkin olarak yayınlanan Bakanlar Kurulu kararlarında yer alan düzenlemeler, bu Kanunda belirlenen yasal sınırları aşmamak üzere geçerliliğini korur. .” hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan “5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 15 ve 30 uncu maddeleri gereğince yapılacak kurumlar vergisi kesintisinde uygulanacak oranlar” hakkında yayınlanan 1 No.lu 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu Sirküleri’nin “21.06.2006 Tarihinden İtibaren Uygulanacak Kesinti Oranı” başlıklı 3. bölümünde “5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 15 ve 30 uncu maddeleri ile geçici birinci maddesinin (4) numaralı fıkrası, 01.01.2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, Kanunun yayım tarihi olan 21.06.2006 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Buna göre, söz konusu maddeler kapsamında olup, 21.06.2006 tarihinden sonra yapılacak ödemeler üzerinden, Kanunda belirlenen yasal sınırları aşmamak üzere, 10.12.2003 tarihli ve ….. ile 2003/6577 sayılı Bakanlar Kurulu Kararlarında belirtilen oranlar esas alınarak kesinti yapılmaya devam edilecektir.

Bilindiği üzere, taahhüt konusu yıllara yaygın inşaat ve onarma işleri ile iştigal eden kurumlara bu işler nedeniyle yapılan ödemeler, 2003/6577 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca %5 oranında vergi kesintisine tabi tutulmaktadır. Bu oran, 5520 sayılı Kanunun 15 inci maddesinde belirlenen yasal sınır olan %20 oranındaki kurumlar vergisi oranının altında kaldığından 21.06.2006 tarihinden itibaren yapılacak bu tür ödemelerden %5 oranında vergi kesintisi yapılmasına devam olunması gerekir.” açıklamaları yer almaktadır.

Öte yandan, bir işin Gelir Vergisi Kanunu’nun 42.madde kapsamına giren inşaat ve onarma işlerinden olması için, yapılan işin inşaat ve onarma işi olması birden fazla takvim yılına sirayet etmesi ve taahhüde bağlı olarak yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla anılan madde kapsamına girmeyen işler dolayısıyla yapılan ödemelerden tevkifat yapılmayacağı tabiidir.

Ayrıca, Gelir Vergisi Kanunu’nun yukarıda değinilen 44.maddesinde 5035 sayılı kanunla 01/01/2004 tarihinden geçerli olmak üzere yapılan değişiklikle geçici kabul tutanağına tabi işlerde işin bitim tarihi olarak geçici kabul tutanağının idarece onaylandığı tarihin işin bitim tarihi olarak dikkate alınacağı hükme bağlanmıştır. Kanun değişikliğinin gerekçesinde;

“Maddenin (4) numaralı fıkrasının (b) bendi ile Gelir Vergisi Kanununda yapılan değişiklikle, yıllara sari inşaat ve onarma işlerinde işin bitim tarihi ile ilgili belirsizlik giderilmiştir. Halen yürürlükte bulunan madde hükmü çerçevesinde inşaat ve onarma işlerinde geçici ve kesin kabul usulüne tâbi olan hallerde geçici kabulün yapıldığını gösteren tutanağın idarece onaylandığı tarih bu belgenin düzenleme tarihi olarak işin bitiminin tespitinde esas alınmaktadır.

Geçici kabul tutanaklarında, onay tarihinden farklı olarak bir düzenlenme tarihin de belirtiliyor olması, işin bitim tarihi olarak tutanak üzerinde belirtilen düzenlenme tarihinin mi yoksa tutanağın onay tarihinin mi işin bitim tarihi olacağı konusunda tartışmaları gündeme getirmekte ve ihtilaflara neden olmaktadır.

Geçici ve kati kabul usulüne tâbi olan yıllara sirayet eden inşaat ve onarma işlerinde işin bitim tarihinde referans alınan geçici kabul tutanağı hukuki bir belge niteliğinde olup, bu niteliği kazanabilmesi, kendi hukuki düzenlemesi çerçevesinde hukuki prosedürünü tamamlamasına bağlıdır. İlgili idarece onaylanmadıkça geçici kabul tutanağı düzenlenmiş sayılmamakta, hukuki değeri olmayan ve geçici kabul tutanağı olarak kabul edilemeyecek bir belge niteliğinde olmaktadır.

Bu bağlamda işin bitim tarihinin (tutanağın düzenlenme tarihinin) tutanağın idarece onaylandığı tarihin olması gerekir. Kaldı ki, düzenlenen bir geçici kabul tutanağının idarece onaylanmadığı ve yeniden geçici kabul tutanağı düzenlendiği bir durumda, onaylanmayan belgeye dayanarak işin bittiğinin kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Nitekim, madde hükmünde yer alan ifadenin maddeye eklenmesine yönelik, değişikliği yapan 2361 sayılı Kanunun madde gerekçesinde de "Maddenin bu yeni şekline göre, geçici ve kati kabul usulüne tâbi olan hallerde işin bitimi, geçici kabulün yapıldığını gösteren tutanağın tasdik tarihine göre tespit edilecektir." denilmektedir.

Sorunun tamamen giderilmesine yönelik olarak geçici kabul tutanağının düzenlediği tarih olarak onay tarihinin esas alınacağı konusunda madde metni daha açık şekilde düzenlenmektedir.” açıklamaları yapılmıştır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, geçici ve kesin kabul usulüne tabi olan ve birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işinde geçici kabulün yapıldığını gösteren tutanağın idarece onaylandığı tarih işin bitim tarihi olarak kabul edilecek olup, bu tarihe kadar, firmanıza ödenecek istihkak bedelleri üzerinden gerekli tevkifatın yapılması ve bu tarih itibariyle çıkarılan kar ve zararın bu yılın geliri olarak beyan edilmesi gerekmektedir. Ancak, işin bitim tarihini belirleyen geçici kabul tutanağının idarece onaylandığı tarihten, işin kesin kabulünü sağlamak için kesin (kati) kabul tarihine kadar yapılan işler karşılığında firmanıza ödenecek istihkak bedelleri, ilgili yılın hasılatı olarak beyan edileceğinden, bu istihkak bedelleri üzerinden söz konusu tevkifatın yapılmasına gerek yoktur.

Bilgi edinilmesini rica ederim.



Başkan a.Grup Müdür V.

5 Mayıs 2007 Cumartesi

2007 Özet Pratik Bilgiler

ASGARİ ÜCRET
16 Yaşından Büyükler (01.01-30.06.2007)..562,50
16 Yaşından Büyükler (01.07-31.12.2007)...585,00
16 Yaşından Küçükler (01.01-30.06.2007).. 476,70
16 Yaşından Küçükler (01.07-31.12.2007)...491,40
SSK PRİMİNE ESAS KAZANÇ TAVANI: 3656,40
İŞSİZLİK SİGORTASI İşçi %1 İşveren%2 Devlet%1
2007 YILI GELİRLERİNE UYGULANACAK GELİR VERGİSİ
7.500e kadar % 15
19.000'nin 7.500 için 1.125 fazlası %20
43.000'in 19.000 için 3.425 fazlası %27
43.000 den fazlanın 43.000 i için 9.905,fazlası %35
2007 YILI İÇİN BAZI DAMGA VERGİSİ (binde)
Ücretlerde 6
Avanslarda 7,5
Resmi Dairelere Verilen Makbuz 7,5
Sözleşmeler,Taahhüt/Temlikname 7,5
Kira Sözleşmeleri 1,5
Kefalet,Teminat,Rehin Senetleri 7,5
Akreditif/Kredi Mektupları 4,5
Kambiyo Senetleri 7,5
İhale Kararları 4,5
Beyannameler;
Gelir Vergisi 21,20 YTL
Kurumlar Vergisi 28,30 YTL
Diğer 14,10 YTL
Sigorta Prim Bildirgeleri 10,50 YTL
Bilançolar 16,40 YTL
Gelir Tablosu/İşl.Hes.özeti .... 8,10 YTL
YILLIK ÜCRETLİ İZİNLER
1 Yıldan 5 Yıla Kadar 14 İş Günü
5 Yıldan 15 Yıla kadar 20 İş Günü
15 Yıl ve Daha Fazla .. 26 İş Günü
18 Yaşından Küçükler En Az 20 İş Günü
İHBAR TAZMİNATI VE BİLDİRİM SÜRELERİ
6 Aydan Az 2 Hafta
6 Aydan 1,5 Yıla 4 Hafta
1,5 Yıldan 3 Yıla 6 Hafta
3 Yıldan Fazla 8 Hafta
Not: Tabloda belirtilen süreler asgari süreler olup,sözleşme ile artırılabilir.Bu süreler hem işveren hem de işçi açısından bağlayıcıdır.İşveren, işçinin bildirim süresine bağlı ücretlerini peşin ödemek suretiyle sözleşmesini sona erdirebilir.
USULSÜZLÜK CEZALARI I.Derece II.Derece
Sermaye Şirketleri ................. 75,00 YTL 43,00 YTL
Birinci Sınıf Tüccar ..................49,00 YTL 24,00 YTL
Serbest Meslek erbabı.............49,00YTL 24,00YTL
İkinci Sınıf Tüccarlar ...............24,00 YTL 12,70 YTL
Diğer Beyannameli G.V.Tabi ..12,70 YTL 6,40 YTL
Basit Usul .................................. 6,40 YTL 3,00 YTL
Gelir Vergisinden Muaf Esnaf ..3,00 YTL 1,70 YTL
ÖZEL USULSÜZLÜK CEZALARI
-Fatura,Gider Pusulası,Müstahsil Makbuzu ve Serbest Meslek Makbuzu vermeyenlere ve almayanlara 139,00 YTL’den az, birtakvim yılı içinde toplam olarak da 64.000,00 YTL’den fazla olmamak üzere; Bu belgelere yazılması gereken meblağın % 10'u
-Perakende Satış Fişi,Ödeme Kaydedici Cihaz Fişi,Giriş ve Yolcu Taşıma Bileti, Sevk İrsaliyesi,Taşıma İrsaliyesi,Yolcu Listesi Günlük Müşteri Listesi düzenlemeyenlere, kullanmayanlara ve bulundurmayanlara (Her bir belge nevi için), her tespitte 6.400YTL, yıl içinde de 64.000YTL’yi aşmamak üzere 139,00 YTL
-Serbest Meslek Kazanç Defterini günü gününe tutmayanlara 139,00 YTL
-Vergi Levhası bulundurmayan ve asmayanlara ........................ 139,00 YTL
-Tekdüzen Hesap Planı ve Mali Tablo esaslarına uymayanlara 3.000,00 YTL
-Tek vergi numarası mecburiyetlere uyulmaması (Her bir işlem için) 160,00 YTL
-Vergi Kimlik Numarası bildirim ödevlerini yerine getirmeyenlere 640,00 YTL
-Maliye Bakanlığı görevlisinin dur ikazına uymayan aracın sahibine 490,00 YTL
-Bilgi vermekten çekinenler ile VUK 256,257,mük.257.md hükümlerine uymayan
a) Birinci Sınıf Tüccarlar ve S.Meslek Erbabına ..1.290,00 YTL
b) İkinci Sınıf Tüccar/Çiftçiler ve Basit Usule tabilere ... 600,00 YTL
c) Yukarıda Yazılı Bulunanlar Dışında Kalanlar...........290,00 YTL
GECİKME ZAMMI ORANI % 2,5
DEFTER TUTMA HADLERİ
Yıllık Alış Tutarı 100,000 Yıllık Satış Tutarı 140,000
Gayrisafi İş Hasılatı Tutarı 56,000 İş Hasılatı x 5+Satışlar 100,000
SSK İDARİ PARA CEZALARI
1-
İşyeri Bildirgesinin Yasal Süresi İçinde Kuruma Verilmemesi
a) Bilanço ....................... Asgari Ücret x 3
b) Bilanço Esası Dışında Asgari Ücret x 2
c) Defter Tutmayanlar Asgari Ücret x 1
2-Sigortalı İşe Giriş Bildirgesinin Süresi İçinde Kuruma Verilmemesi ...... Asgari Ücret x 1
3-Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin Yasal Süresi İçinde Kuruma Verilmemesi
a) BelgeAsıl , Belgede Kayıtlı Sigortalı Başına ..... Asgari Ücret x 1/5
b) Belgenin Ek ,Sigortalı Sayısına Bakılmaksızın ....... Asgari Ücret x 1/8
c) Belgelerin Hiç Verilmemesi,Sigortalı Sayısına Bakılmaksızın Asgari Ücret x 3
d) SGDP Bordrosunun Süresinde Verilmemesi.......... Asgari Ücret x 2
4-Sigorta Belgesinin İşyerine Asılmaması ............. Asgari Ücret x 2
5-Muayene Belgesi Verilmemesi Asgari Ücret x 1
6-İbraz Edilen Kayıtların Yönetmelikle Belirl.Usul ve Esaslara Uygun Olmaması Halinde, Her Bir Geçersizlik Hali İçin
a) Bilanço (Asgari Ücretin 12 Katını Aşmamak Üzere)...Asgari Ücret x 1/2
b) Bilanço Esası Dışı (Asg.Ücr.6 Katını Aşmamak Üzere)..Asgari Ücret x 1/2
c) Defter Tutmayanlara (Asg.Ücr.3Katını Aşmamak Üzere)Asgari Ücret x 1/2
7-İşyeri Kayıtlarının İbraz Edilmemesi veya İbraz Edilen Kayıtların Yönetmelikle Belirlenen Usul ve Esaslara Uygun Olmaması Halinde
a) Bilanço Asgari Ücret x 12
b) Bilanço Esası Dışında Asgari Ücret x 6
c) Defter Tutmakla Yükümlü Olmayanlara Asgari Ücret x 3
KIDEM TAZMİNATI TAVANI 01.01.2007 - 30.06.2007 1.960,69 YTL
GEÇİCİ VERGİ ORANI
Gelir Vergisi Mükelleflerinde ............% 15
Kurumlar Vergisi Mükelleflerinde ...% 20
KANUNİ FAİZ ORANI (aylık) ....% 0,75
YEMEK YARDIMI İşçiye yemek yardımları istisnası 8,80 YTL
YAZAR KASA Perakende Satış /Yazar Kasa Fişi Düzenleme Sınırı 560YTL
AMORTİSMAN SINIRI 560,00 YTL
MESKEN KİRA GELİRLERİNDE İSTİSNA 2,300

Leasing ile alınan makineler.

Makine-Teçhizat Teslimlerinin Finansal Kiralama Yoluyla Yapılması Halinde KDVK’nun 13/D Maddesindeki İstisna Uygulaması Hk.
Ülkemizde yatırımların tamamı ya da bir kısmı finansal kiralama ile yapılabilmektedir. Finansal kiralama ile yapılan yatırımlarda hem finansal kiralama şirketi hem de kiracının ayrı ayrı teşvik belgesi alması gerekmekte olup, bu takdirde teşvik belgesinde öngörülen teşvik tedbirlerinden yararlanılmaktadır.
Bu kapsamda Katma Değer Vergisi Kanununun 13/d maddesinde yer alan, teşvik belgesine sahip mükelleflerin gerçekleştirdikleri yatırımlar kapsamında makine-teçhizat teslimleri katma değer vergisinden istisna edilmesine ilişkin hükmün nasıl uygulanacağı Katma Değer Vergisi Kanununda belirlenmemiştir. Bu nedenle, Gelir İdaresi Başkanlığı’nca çıkarılan 21.03.2007 tarih ve 47 No’lu Katma Değer Vergisi Sirkülerinde söz konusu istisna hükmünün nasıl uygulanacağı açıklanmıştır. Gelir İdaresi Başkanlığınca yapılan düzenlemeye göre istisna uygulaması aşağıdaki gibi olacaktır.
Bilindiği üzere finansal kiralama işlemleri KDV’nin konusuna girmekte ve vergiye tabidir. Ancak, KDVK’nun 13/d maddesinde teşvik belgesine sahip mükelleflerin gerçekleştirdikleri yatırımlar kapsamında makine-teçhizat teslimleri katma değer vergisinden istisna edilmiştir.
KDVK’nun 13/d maddesindeki istisnanın finansal kiralama yoluyla gerçekleştirilen teşvik belgeli yatırımlarda nasıl uygulanacağı, Gelir İdaresi Başkanlığınca çıkarılan 21.03.2007 tarih ve 47 No’lu Katma Değer Vergisi Sirkülerinde açıklanmıştır. Söz konusu sirkülere göre uygulama aşağıdaki şekilde belirlenmiştir.
Finansal kiralama şirketleri adına düzenlenen teşvik belgesi kapsamında finansal kiralama şirketlerine yapılan makine-teçhizat teslimleri, KDV Kanununun 13/d maddesi çerçevesinde vergiden istisna olacaktır.
Finansal kiralama şirketinin bu kapsamda temin edeceği makine ve teçhizatı, ilgili mevzuat uyarınca kiracının kullanımına bırakması ise “teslim” hükmünde olmadığından genel hükümlere göre KDV’ye tabi tutulacaktır.
Diğer taraftan, söz konusu sirkülere göre, finansal kiralama şirketleri ile yatırımcılar (kiracılar) arasında yapılan sözleşmede belirtilen sürenin sonunda,

Ø Makine-teçhizatın yatırımcının (kiracının) mülkiyetine geçmemesi veya
Ø Yatırımın teşvik belgesinde öngörüldüğü şekilde gerçekleşmemesi
halinde, finansal kiralama şirketine yapılan teslim sırasında alınmayan vergi tutarları KDV Kanununun 13/d maddesi çerçevesinde yatırımcıdan (kiracıdan) vergi ziyaı cezası uygulanarak gecikme faizi ile birlikte tahsil edilecektir.
HUKUKİ AÇIDAN DEĞERLENDİRME Katma Değer Vergisi Kanununun 13’üncü maddesinin son fıkrasında, istisna kapsamına girecek teslim ve hizmetleri tanımlamaya, istisnaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye “MALİYE BAKANLIĞI” yetkili kılınmıştır. Halbuki bu sirküleri Gelir İdaresi Başkanlığı çıkarmıştır. Dolayısıyla yetkisizlik söz konusu olup, bu sirkülerin uygulanmasını hukuki açıdan geçersiz kılmaktadır. Son yapılan düzenlemelerde de özellikle yetkili kurumun Maliye Bakanlığı mı Gelir İdaresi Başkanlığı mı olduğu özellikle belirlenmektedir.
Diğer taraftan Gelir İdaresi Başkanlığı’nca yapılan bu düzenlemede aşağıdaki yasal düzenlemelere dayanılmıştır.
10.06.1985 tarih ve 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanununun 4842 sayılı Kanunla değişik 28 inci maddesi, Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında 2002/4367 sayılı Kararın uygulamasına ilişkin 2002/1 sayılı Tebliğin 40 ıncı maddesi.
Bu kapsamda, sirkülerde Gelir İdaresi Başkanlığı’nca getirilen “Makine-teçhizatın yatırımcının (kiracının) mülkiyetine geçmemesi” şartının da yasa ile bağdaşmamaktadır. Şöyle ki, Finansal Kiralama Kanununa göre, kiralamaya konu malın kira süresi sonunda kiracıya geçmesi şart koşulmamıştır.
Yukarıda açıklanmaya çalışıldığı üzere, söz konusu sirkülerin yasal açıdan birtakım problemler yaratabileceği görülmektedir. Bu nedenle, sirküler nedeniyle karşılaşılabilecek sorunlar da sirkülerin iptali için de dava açılabilecektir.

Askerlik ve Yurtdışında Çalışma Borçlanması

Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığı yasaları 01.07.2007 tarihine kadar uygulanmaya devam edecek olup, bu tarihten sonra söz konusu kanunların yerine 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu yürürlüğe girecektir.

01.07.2007 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu mevcut mevzuatlardaki bazı düzenlemeleri ortadan kaldırıp yerine yeni uygulamaları getirmektedir. Bu yeni düzenlemelerde askerlik ve yurtdışı hizmet borçlanmaları da yer almaktadır. Askerlik borçlanmasında, yürürlükte bulunan Kanuna göre Bağ-Kur sigortalıların 2007 yılı Haziran ayı sonuna kadar askerlik borçlanması yapmaları halinde gelir basamaklarının % 20 oranı ile hesaplanan tutarda, SSK’lı sigortalı ise askerlik borçlanmasında asgari ücretin % 20’si üzerinden hesaplanan tutarda para ödeyeceklerdir.

Ancak, 2007 yılı Temmuz ayında yürürlüğe girecek olan 5510 sayılı Kanuna göre askerlik borçlanması yaparlarsa, asgari ücretin taban-tavan rakamları esas alınarak belirlenecek tutardan % 32 oranı üzerinden hesaplanan bedelin ödenmesi gerekecektir.

Ayrıca, mevcut Kanun askerlik borçlanması bedelini 6 ay içerisinde taksitler halinde ya da 6 ıncı ayda tek ödeme imkanı sağlarken, Temmuz ayından sonra askerlik borçlanması yapılması durumunda 5510 sayılı Kanun yürürlükte olacağından borçlanma bedelinin 1 ay içerisinde ödenmesini gerektirmektedir.

Yurtdışı hizmet borçlanmasında ise mevcut Kanunda 2005/9665 sayılı Bakanlar Kurulu kararı gereğince borçlandırılacak sürelerin her bir günü için 3,5 ABD Doları olarak belirlenmiştir. Bu borçlanma bedelinin ödenmesi için herhangi bir süre kısıtlaması bulunmamaktadır. Ancak, Temmuz ayında yürürlüğe girecek olan 5510 sayılı Kanunda yurtdışında bulunan vatandaşların Amerikan Doları cinsinden hizmet borçlanması imkanı bulunmamaktadır. Borçlanma miktarı başvuru tarihindeki prime esas asgari ve azami günlük kazancın % 32’si olacaktır. Bu borçlanma bedelinin ödenmesi 3 ay içerisinde gerçekleşecektir.

Sonuç olarak; askerlik ve yurt dışı hizmet borçlanması yapmak isteyen sigortalıların bu işlemler için 30 Haziran 2007 tarihine kadar borçlanma taleplerini gerçekleştirmeleri hem ödeme süreleri hem de borçlanılacak tutarlar açısından daha avantajlı olacaktır.

ASMMMO sitesinden aldım.

Emlak Vergisi

2007 YILINA İLİŞKİN EMLAK VERGİSİNİN İLK TAKSİDİNİN MAYIS AYI SONUNA KADAR ÖDENMESİ GEREKİYOR
Emlak Vergisi Kanunu’nun 30 uncu maddesinde, her yıl, Emlak Vergisi ilk taksidinin Mart, Nisan ve Mayıs aylarında, ikinci taksidinin ise Kasım ayında ödenmesi hükme bağlanmıştır. Bu hükümler sebebiyle, ilgili belediyelerce 2007 yılı Ocak ayında tahakkuk ettirilen 2007 yılına ilişkin Emlak Vergisinin ilk taksidinin içinde bulunduğumuz Mayıs ayı sonuna kadar ödenmesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödenmeyen vergilerle birlikte, mükelleflerden, aylık % 2,5 oranında hesaplanacak gecikme zammı da tahsil edilecektir.Öte yandan, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun 19 uncu maddesi hükümleri doğrultusunda, veraset ve intikal vergisinin (gerçek ve tüzel kişilerce düzenlenen yarışma ve çekilişlerde kazananlara ödenecek ikramiyeler ile futbol müsabakalarına ve at yarışlarına ait müşterek bahisler dolayısıyla dağıtılacak ikramiyelerden kesilen vergiler hariç) 2007 yılına ilişkin ilk taksidinin ve Belediye Gelirleri Kanunu’nun Mükerrer 44 üncü maddesi hükümleri doğrultusunda , iş yeri ve diğer şekillerde kullanılan binalara ait 2007 yılı çevre temizlik vergisinin ilk taksidinin de Mayıs 2007 ayı içinde ödenmesi gerekmektedir.
2007 YILININ İLK GEÇİCİ VERGİLENDİRME DÖNEMİNDE YENİDEN DEĞERLEME YAPILMAYACAKMaliye Bakanlığı, www.gib.gov.tr adresinde yayımladığı 03.05.2007 tarih ve (7) numaralı Kurumlar Vergisi Sirküleri ile, 01.01.2007-31.03.2007 tarihlerini kapsayan 2007 yılının ilk üç aylık geçici vergilendirme döneminde yeniden değerleme yapılmayacağını duyurmuştur. Bakanlık bu durumun gerekçesini, yeniden değerleme oranının negatif olmasına dayandırmıştır.
TÜM KDV MÜKELLEFLERİNE VERİLEN ÖZEL GÜVENLİK HİZMETLERİ TEVKİFAT UYGULAMASI KAPSAMINA ALINDI01.05.2007 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan (104) seri numaralı KDV Genel Tebliği ile, bu güne kadar sadece döner sermayeli kuruluşlara, Kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, üniversitelere (vakıf üniversiteleri hariç), Kanunla kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıklarına, bankalar ve özel finans kurumlarına, Kamu iktisadi teşebbüslerine (Kamu İktisadi Kuruluşları, İktisadi Devlet Teşekkülleri), özelleştirme kapsamındaki kuruluşlara, organize sanayi bölgelerine, menkul kıymetler ve vadeli işlemler borsaları da dahil bütün borsalara, hisse senetleri IMKB'ye kote edilmiş şirketlere, yarıdan fazla hissesi doğrudan yukarıda sayılan kurum ve kuruluşlara ait olan (tek başına ya da birlikte) kurum, kuruluş ve işletmelere verilen özel güvenlik hizmetleri için yapılan KDV tevkifatı uygulaması, 01.05.2007 tarihinden itibaren, tüm Katma Değer Vergisi mükelleflerine verilenleri de kapsayacak şekilde genişletildi. Tebliğde ayrıca, bu güne kadar 1/2 olan tevkifat oranının da yine tüm mükellefler için 4/5 olarak yeniden belirlendiği belirtiliyor.
Bu hatırlatmayı Vergidegündem sitesinden aldım.

Transfer Fiyatlamasının Kapsamı

5520 sayılı kanunun 13ncü maddesi ile Kurumların, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunmaları halinde, kazancın tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılacağı hükme bağlanmıştır. Söz konusu kanun hükmü 01.01.2007 tarihinden itibaren yürürlükte bulunmaktadır.
Kurumlar vergisi kanunundaki bu uygulamaya paralel olarak 28.03.2007 tarih ve 5615 no.lu kanun ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun 41nci maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendinden sonra gelmek üzere (5) numaralı bend eklenmiş ve konu gelir vergisi mükellefleri açısından da düzenlenmiştir. Söz konusu düzenleme ile:
Teşebbüs sahibinin, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit edilen bedel veya fiyatlar üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunması halinde, emsallere uygun bedel veya fiyatlarla teşebbüs sahibince uygulanmış bedel veya fiyat arasındaki işletme aleyhine oluşan farklar işletmeden çekilmiş sayılacağı,
Teşebbüs sahibinin eşi, üstsoy ve altsoyu, üçüncü derece dahil yansoy ve kayın hısımları ile doğrudan veya dolaylı ortağı bulunduğu şirketler, bu şirketlerin ortakları, bu şirketlerin idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından kontrolü altında bulunan diğer şirketlerin ilişkili kişi sayılacağı,
Alım, satım, imalat ve inşaat, kiralama ve kiraya verme, ödünç para alınması veya verilmesi, ücret, ikramiye ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemlerin her hal ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirileceği,
İşletmeden çekilmiş sayılan farkların, ilişkili kişi tarafından beyan edilmiş Gelir veya Kurumlar vergisi matrahının hesabında dikkate alınmış ise ilişkili kişinin vergilendirme işlemleri buna göre düzeltileceği.
İlişkili kişiler ve bu kişilerle yapılan işlemler hakkında Gelir Vergisi Kanunu'nda yer almayan hususlar bakımından 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 13. maddesi hükmü uygulanacağı,
belirtilmiş ve şahıs şirketleri ile gerçek kişi mükellefler de Transfer Fiyatlaması kapsamına alınmıştır.
İlgili kanunun tam metnine aşağıdaki bağlantı yardımıyla ulaşabilirsiniz.
-Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun

Bu sirküleri PwC web sitesinden aldım

YTL den TL ye

Tekrar TL'ye dönüyoruz A.A. Bakanlar Kurulu, paradaki “Yeni” ibaresinin 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren kaldırılmasını ve yeniden “Türk Lirası”na dönülmesini kararlaştırdı.Bugünkü Resmi Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye Cumhuriyeti Devletinin para birimi olan Yeni Türk Lirası ve Yeni Kuruşta yer alan “Yeni” ibareleri kalkacak.Karar uyarınca, tedavüle sürülecek Türk Lirası ve tedavülden çekilecek Yeni Türk Lirası banknot ve madeni paralar hakkında, Merkez Bankası Kanunu ile Madeni Ufaklık ve Hatıra Para Bastırılması Hakkındaki Kanun hükümleri uygulanacak.Söz konusu kararın uygulanmasına ilişkin çalışmalarda ve uygulamada karşılaşılan tereddütleri gidermeye ve gerekli düzenlemeleri yapmaya Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkili olacak. Maliye Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankası, Sermaye Piyasası Kurulu ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu da görev alanlarına giren konularda düzenleme yapmaya haiz bulunacak.

Vergi Beyan ve Ödeme Günleri (Son durum)

KDV Beyannamesi,izleyen ayın 24 günü akşamına kadar verilecek,aynı ayın 26. günü akşamına kadar ödenecek.
Aylık Muhtasar Beyanname izleyen ayın 23 günü akşamına kadar verilecek,aynı ayın 26. günü akşamına kadar ödenecek,
3 Aylık Muhtasar Beyanname Ocak - Nisan - Temmuz ve Ekim aylarının 23. günü akşamına kadar verilecek,aynı ayın 26. günü akşamına kadar ödenecek.
Damga Vergisi Beyannamesi izleyen ayın 23. günü akşamına kadar verilecek,aynı ayın 26.günü akşamına kadar ödenecek,
Geçici Vergi Beyannamesi 01-03 Dönemi 14 Mayıs akşamına kadar verilecek,17 Mayıs akşamına kadar ödenecek,
04-06 Dönemi 14 Ağustos akşamına kadar verilecek,17 Ağustos akşamına kadar ödenecek
07-09 Dönemi 14 Kasım akşamına kadar verilecek,17 Kasım akşamına kadar ödenecek,
10-12 Dönemi 14 Şubat akşamına kadar 17 Şubat akşamına kadar ödenecek
Kurumlar Vergisi Beyannamesi Nisan Ayının 25. günü akşamına kadar verilecek,aynı ayın sonuna kadar ödenecek,
Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesi (Basit Usul) Şubat Ayı 25. günü akşamına kadar verilecek,1.Taksit, şubat ayı sonuna kadar; 2 taksit, Haziran ayı sonuna kadar ödenecek,
Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesi (Diğer Gelirler) Mart ayının 25.günü akşamına kadar verilecek,1.taksit-Mart ayının sonuna kadar, 2.taksit-Temmuz ayı sonuna kadar ödenecek
Banka ve Sigorta Muamele Vergisi Beyannamesi izleyen ayın 15. günü akşamına kadar verilecek ve ödenecek.

4 Mayıs 2007 Cuma

Ortak Girişim

ORTAK GİRİŞİMLERDE KAVRAM KARGAŞASI VE HUKUKİ DURUM
Türkiye, İkinci Dünya Savaşından sonra başlayan dışa açılma döneminde ve özellikle yabancılara ihale edilen büyük boyutlu alt yapı yatırımlarının sözleşme sürecinde, hukuk açısından ne olup-olmadığı tanımlanmadan, yeni bir olgu olarak, iki yeni terimle tanışıyordu: “Joint Venture” ve “Konsorsiyum”.Aslında Joint Venture (kısaca J.V.), terminoloji olarak dünya hukuku ve literatüründe 1800'lü yıllara kadar uzanmaktadır. Daha da gerilere gidildiğinde J.V.’ nin Venedikli tacirler arasında bile uygulandığı görülmektedir. J.V. gerek deyim gerekse müessese olarak ilk defa İskoç Hukukunda yer almıştır. Oradan Anglo- Sakson hukukuna, daha sonra da Avrupa ülkeleri mevzuatına girmiştir.J.V.nin tarihi eskilere dayanmakla birlikte, yaygın kullanımı oldukça yenidir. Bugün dahi, Anglo-Sakson hukukundaki J.V. tanımı ile Fransa’daki, Almanya’daki, çeşitli Asya Ülkelerindeki J.V. tanımları oldukça farklılıklar taşımaktadır. Sovyetler Birliği (dağılmadan önce), J.V. Hukukunu 1987 yılında tümüyle yeniden düzenleme gereği duymuştur. Bu nedenle, öğretide yapılan J.V. tanımları oldukça farklıdır. J.V. Sözleşmeleri, devletleri ve çok uluslu şirketleri, kişi ve kurumları akit tarafı olarak aynı çatı altında toplamakta ve bunlar arasında kurulan işbirliğinin devamı düşüncesinden hareketle, birden çok hukuk sisteminin etkisini dikkate almak zorundadır.Konsorsiyum tanımında ise, uluslararası literatürde ve uygulama alanında J.V.'deki kadar farklı anlayış söz konusu değildir. Uluslararası rekabetin gelişmesi sonucu, bir kısım işlerin şirketlerce tek başına yapılabilir olması imkanı ortadan kalkmış, bu yöntemin kârlılığı istenen ölçüde sağlayamadığı da belirlenmiştir. Bu sonuç doğrultusunda, şirketler, kendi güçlerini ve bağımsızlıklarını korumakla birlikte, sadece belirli süreli, belli işlerde ortak girişim riskine girmeyi daha uygun bulmuşlardır. Özellikle inşaat sektöründe ve yatırım alanlarında gerek ulusal gerekse uluslararası alanda şirket gruplaşmalarına rastlanmaktadır. Genelde bu gruplaşmalara Joint Venture -Konsorsiyum – Ortak Girişim adı verilmektedir. Bu gruplaşmalar tamamen akdi bir esasa dayanıp, belli bir işin ifasını amaçlamaktadırlar.Bu tür sözleşmeler, ekonomik sistemlerde varlığını ve faydasını hissettirebilen, elastikiyet gösteren bir sözleşme türü olup bazı ülkelerde önce fiilen kendisini kabul ettirmiş, hukuki düzenleme sonra getirilmiş, bazı ülkelerde ise, önce hukuki düzenleme ile belli bir kalıba sokulmuş ve bu şekilde yayılmıştır. Bu tür birliktelikler, kimi zaman da, yapılacak faaliyetin finansman koşullarına gereken uyumun sağlanması için önemli olmuşlardır.Yukarıda da değinildiği gibi, özellikle Türk inşaat sektörünün yakından tanıdığı, sıkça başvurduğu bu sözleşme tiplerinin (ortaklıkların) önümüzdeki yıllarda inşaat sektörü ve diğer sektörlerde daha yoğunlukla karşımıza çıkması kaçınılmazdır.
- Joint – Venture- iş ortaklığı,
- Konsorsiyum şeklindeki bu çalışma sistemi;
Sektörümüzde 1960’lı yıllardan sonra bilhassa yatırım projelerinin gündeme gelmesi ve buna paralel olarak, Türk inşaat sektörünün gerek teknolojik gerekse organizasyon ve finansman yönünden güçlenip, gelişmesi, bu büyük projelerin gerçekleşmesinde, Türk yüklenicilerinin de görev alması sebebiyle kullanılmaya ve gelişmeye başlamıştır. Günümüzde, siyasi rejimleri birbirinden ne kadar farklı olursa olsun, ekonomik potansiyeli yüksek ülkelerin şirketleri arasında giderek artan sayıda joint venture, konsorsiyum vb. oluşumlar kurulduğunu görmekteyiz.Bu şekilde kurulan yabancı ve Türk ortaklıkların mali, teknik ve ticari kaynak ve imkanlarını birleştirmeleri, Türkiye’nin bir yandan gelişmesine, diğer yandan Avrupa Birliği tam üyeliği için uygun ortamın oluşmasına önemli katkıda bulunacaktır.Kanaatimize göre, Türkiye’de bu tür ortaklıkların vb.lerinin kurulmasını düzenleyen ve onun işleyişini yönlendiren mevzuat, günümüz ihtiyaçlarına cevap vermekten uzaktır. Bu itibarla, Ülkemiz için son derece önemli bir müessese olan söz konusu yapılanmaların bir an önce, hukuk düzenimizde önemine uygun yeri alması son derece isabetli olacaktır. Raporumuz; bu çalışmalara hız kazandırmak, yaşanan kaosa ilişkin bazı tespitlerde bulunmak ve ihtiyacın ne denli yüksek seviyelere ulaşmış olduğu hususuna tüm kesimlerin dikkatini çekebilmek üzere hazırlanmıştır.1960 ‘lı yıllarda karşılaştığımız J.V.'lar, hukukumuza girmeden önce Sözleşmelerimize ve uygulamalarımıza girmiştir. Türk inşaat firmalarının özellikle yabancı firmalarla yaptıkları iş birliktelikleri zamanla çeşitlenmiş, daha J.V.’ lar tam olarak yerli yerine oturmadan Konsorsiyum, Adi Ortaklık, İş Ortaklığı, Ortak Girişim ve Firma Grubu gibi yeni kavramlarla karşı karşıya kalınmıştır. Yukarıda değinildiği üzere, hukukumuzda Joint Venture ve Consortium (Konsorsiyum) gibi ortaklıklar yokken, Borçlar Kanunumuzda Adi Şirket düzenlemesi yer almaktaydı. J.V. ve Konsorsiyum terminoloji olarak, büyük yatırımların dış yüklenicileri ile sözleşmelerimize girdiğinde, bunlar, hukukumuzdaki Adi Ortaklığın alt türleri olarak yorumlandı. Yorum yanlış değildi, ancak hukukumuzda özel bir düzenlemeye dayanmayan bir yorumdu.Borçlar Kanunumuzun 520. maddesinde Adi Şirket tanımı, anlam olarak : “Adi Şirket, iki veya daha fazla kimselerin, ortak bir amaca erişmek için emeklerini ve mallarını birleştirmelerini düzenleyen bir sözleşmedir. Bir Şirket, Türk Ticaret Kanununda tanımlanan Şirketlerin belirgin niteliklerini taşımıyorsa Adi Şirket sayılır. “ şeklinde verilmektedir.Bu bağlamda hukukumuzdaki Adi Ortaklık düzenlemesi, J.V. ve Konsorsiyum modeli ortaklıkların her ikisini de kapsar şekilde yorumlanmıştır. (Bazı Kara Avrupası ülkeleri hukukunda Konsorsiyum, Joint Venture'ün bir alt türü olarak görülmektedir.) Ancak bu ayırım, Borçlar Kanunumuzda belirgin olarak yer almamaktadır. Hukukumuzda, J.V. ve Konsorsiyumlarla ilgili toplu bir düzenleme de yer almadığından, uygulamacı kurumlarda farklılıklar ve kavram kargaşaları kaçınılmaz olmuştur. Adi Ortaklık, Konsorsiyum ve J.V.'lerle ilgili kargaşa sürerken, daha sonraları terminolojiye, biraz da gelişi-güzel, yukarıda da belirtildiği üzere, “İş Ortaklığı”, “İş Arkadaşlığı”, “Müşterek Teşebbüs”, “Firma Grubu” ve “Ortak Girişim” gibi terimler de girince, ortaya önemli bir karmaşa çıkmıştır. Türk Borçlar Kanunu’nda adi ortaklık, diğer tüm ortaklık tiplerinin çekirdek modelini teşkil edecek şekilde basit, şekilcilikten uzak, emredici hukuk kuralları ile düzenlemeye dayanan bir kurum olarak çok geniş bir uygulama alanı kazanmıştır. Bu yüzden de adi ortaklık temeline dayalı sözleşme ilişkileri gittikçe çoğalmaktadır. İnşaat sektörüne de bu açıdan bakıldığında J.V. veya Konsorsiyum sözleşmeleri, adi ortaklık temeline dayalı sözleşme tipleri olarak görülmektedir.Borçlar Kanunu’nun 520-541 maddelerinde yer alan düzenlemeler dışında, hukukumuzda muhtelif kanunlarda da Adi Ortaklığa ilişkin hükümler yer almıştır. 2821 sayılı Sendikalar Kanunu da bu konuda hüküm taşıyan kanunlardan biridir. Kanunun 2 inci maddesinin 2 inci fıkrasında, adi ortaklık sözleşmesine göre katılma payı olarak esas itibariyle fiziki ve fikri emeğini koyarak bir işyerinde çalışan ortağın, “işçi sayılacağı”; belirtilmiş; aynı maddenin 5 inci fıkrasında ise, adi ortaklığa fiziki ve fikri emeğini koyarak ortak olanlar dışındaki ortakların “işveren” olarak değerlendirileceği ifade edilmiştir.Vergi mevzuatında yer alan düzenlemeler Raporun devamı bölümlerinde ayrıntılı olarak yer alacağından burada değinilmemektedir.Adi Ortaklıklara ilişkin hükümlere, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nda ve Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi’nde de yer verilmiş ancak, bu düzenlemelerde, Adi Ortaklık, J.V., iş ortaklığı veya ortak girişim tanımlanmadan, “işin birden fazla gerçek veya tüzel kişi tarafından taahhüt edilmesi” ifadesi kullanılmıştır. Mevzuattaki bu kopuk düzenlemelerin ardından, konuyla ilgili yeni bir kavram daha gündeme gelmiştir: Ortak Girişim…
ORTAK GİRİŞİM KAVRAMI 01.01.2003 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunumuzda ve gerekse bu yasalara dayalı olarak çıkartılan Yönetmeliklerde “Ortak Girişim” kavramı yer almıştır.4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun tanımlarla ilgili 4. maddesinde Ortak Girişim: “İhaleye katılmak üzere birden fazla gerçek veya tüzel kişinin aralarında yaptıkları anlaşma ile oluşturulan grubu ifade eder” şeklinde tanımlanmaktadır.4734 sayılı Kanunun 14. maddesinde de “Ortak Girişim” lerden söz edilmiştir. Burada sadece, Ortak Girişim olarak teklif verilebileceği belirlenmiş ve ortakların müşterek-müteselsil sorumlulukları vurgulanmıştır.4734 ve 4735 sayılı kanunlarımızın ikincil mevzuatında da ortak girişimle ilgili özel düzenlemeler yer almıştır. Ortak girişimin ihalelere nasıl teklif vereceği, tekliflerin değerlendirilmesi aşamasında sundukları belgelere ilişkin esaslar, ihale sonrası sözleşme uygulaması aşamasında ortak girişimlere ilişkin özel hükümler bu mevzuatta yer almıştır.Ancak bu düzenlemenin; bu güne kadar J.V. ve Konsorsiyum ana başlıkları ile süre gelen uygulamaya yeni bir şey katmadığı ve sadece zaten uygulanan bazı esasların yeni bir kavramla ihale süreci açısından tanımlanmasından ibaret olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
TÜRK TİCARET KANUNU AÇISINDAN İRDELEME 29.06.1956 kabul tarihli Türk Ticaret Kanunu’ muzun 1 inci maddesinde de belirtildiği üzere bu kanun “Türk Medeni Kanunu’nun ayrılmaz bir cüz’üdür”. Bu suretle diğer ülkelerde de olduğu gibi Borçlar Kanunu ile Ticaret Kanunu arasında paralellik sağlanmıştır. Kanunun yürürlüğe girdiği 1956 yılından bu yana gerek iktisadi hayatta meydana gelen değişimler, gerek uluslararası ilişkilerin yoğunlaşması, gerekse teknolojik değişimler günümüz, ticari hayatına 1956’da hayal dahi edilemeyen pek çok yeniliği dahil etmiştir. Yaşayan ve yazılı hukuk kuralları arasındaki fark; yasa kapsamında veya dışında yapılan düzenlemeler, diğer mevzuatlarda yapılan değişiklikler ve Yargıtay kararlarıyla belirlenen esaslar çerçevesinde giderilmeye çalışılmıştır. Ticaret Kanunumuz ticari hayatın genel işleyişine ilişkin hükümleri koyduktan sonra, ticaret şirketlerini ismen belirlemiş, devamı maddelerinde bu şirketlere uygulanacak özel hükümlere ayrıntılı olarak yer vermiştir. Bu arada yasamız “her şirket nev’ine mahsus hükümler saklı kalmak kaydıyla” Medeni Kanunun bazı hükümlerinin yanı sıra, Borçlar Kanunu’nun 520 ve 541 inci maddelerinin, şirket nev’ine uygun olduğu ölçüde, ticaret şirketlerine de uygulanacağını belirlemiştir.Türk Ticaret Kanunu “Ticaret Şirketlerini; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketler” olarak sıralamış bulunmaktadır. JV ve konsorsiyum gibi farklı bir kompozisyon çizen birliktelikler ise bu yapı içinde yer almamıştır.
J.V. ve KONSORSİYUMLARIN ADİ ŞİRKET KABUL EDİLMESİNİN SONUÇLARI Ortaklık sözleşmelerini düzenleyen mevzuatın yokluğu nedeniyle, bu tür sözleşmelerle kurulan ortaklıklar, değinildiği üzere BK m.520 – 541 arasında düzenlenen adi şirket hükümlerine tabi olmaktadır. Bilindiği üzere adi şirketlerin Türk hukukuna göre tüzel kişilikleri yoktur. Bu durumun şirket yapılarının serbestçe gelişmesine imkan veren olumlu yönlerinin bulunmasına rağmen, kimi uygulama sorunlarını da bünyesinde barındırdığı hatırlanmalıdır.Çoğu kez çok büyük yatırımların realize edilmesine yönelik projeleri üstlenen ve adi şirket olarak kabul edilen bu ortaklıkların durumu, uygulamada pek çok sorun ve belirsizlikle karşılaşmaktadır. Karşılaşılan sorunlara çok genel hatları ile örnek vermek gerekirse;
1. Joint Venture – Ortak Girişim – İş Ortaklığı – Konsorsiyum kavramları uygulamada benzer yapıları ifade etmekle birlikte aralarında nüanslar vardır.Daha çok uygulamadan ortaya çıkmış bu alt ayrımların ve değişik isimlerin kullanılmasından ortaya çıkan ticaret ve/veya vergi hukukunu, çalışma mevzuatını, sosyal güvenlik hukukunu, teşvik mevzuatını ilgilendiren çok çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Kavramlar açıklığa kavuşturulmalı, tanım birliği sağlanmalı ve bağlı mevzuatı bu üst başlıklara uygun olarak düzenlenmelidir. Hukuki statüleri tam olarak netlik kazanmadığı ve ortaklığa ilişkin kavramlar ve içerikleri herkes tarafından farklı algılanabildiğinden uygulama sonuçları da o ölçüde belirsiz olmaktadır.
2. Adi şirket hükümlerine tabi olan bu ortaklıkların vergi kanunları karşısında durumu net değildir. Bu konuya aşağıda ayrıntılı olarak yer verilecektir.
3. Tüzel kişilikleri olmadığı için hak ve fiil ehliyetleri de bulunmamakta ve dolayısı ile ehliyete bağlı tüm hakları da kullanamamaktadırlar.
4. Ortaklıkların genellikle yabancı ortaklarla yapılmış olduğu dikkate alınırsa, iş bitiminden sonra ortaya çıkabilecek bir kısım sorumluluklarda yerli firmalar çeşitli sorunlara doğrudan muhatap olmaktadırlar.
- 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunundan kaynaklanan mükellefiyetler,
- İş kazaları dolayısıyla ortaya çıkan talepler,
- Vergi yükümlülükleri,
- Süregelen veya sonradan açılan davalar,
Sıralanan konularda zaman aşımı süreleri 10 yılı bulmakta ve yerli firmalar aleyhine sonuçlar doğurmaktadır.
5. Tüzel kişilik olamamaları sonucu ticaret siciline kayıtları da yapılamamaktadır. Bu nedenle de örneğin, Rusya’da bir iş almış olan ortak girişim bu işi için Türkiye’den ihracat yapamamaktadır.
VERGİ MEVZUATI AÇISINDAN DÜZENLEME-1998 VE SONRASI YASAL YAKLAŞIM 1986-1998 yılları arasında 12 yıllık uygulama sonunda, özellikle kurumlar vergisi mükellefiyeti açısından tebliğin bazı sakıncalarının olabileceği görülmüştür. (İşin ilginç yanı, 3239'la getirilen düzenlemenin gerekçesi de, “vergileme açısından büyük problemlerle karşılaşılması” ve “bu tür kuruluşların disiplin altına alınması” olarak yer almaktaydı.) Bu sakıncaların ortadan kaldırılması gerekçesi ile 29 Temmuz 1998 tarih ve 23417 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 4369 sayılı Kanunla, 5422 sayılı Kanunun bazı maddelerinde aşağıdaki değişiklikler yapılmıştır.
ü Daha önce 3239 sayılı kanunda yapılan “İş Ortaklığı” tanımı, 4369 sayılı kanunun 81/D-1 maddesi ile yeniden değiştirilmiş ve İş Ortaklıklarına seçim (ihtiyarilik) hakkı getirmiştir. Değişiklik sonucu yeni tanım aşağıdaki gibi olmuştur:
“İş Ortaklıkları : MÜKERRER MADDE 6- Birinci maddenin A,B,C ve D bentlerinde yazılı kurumların kendi aralarında, şahıs ortaklıkları veya gerçek kişilerle belli bir işin birlikte yapılmasını müştereken taahhüt etmek ve kazancını paylaşmak amacıyla kurdukları ortaklıklardan vergi dairesinden bu şekilde mükellefiyet tesis edilmesini talep edenler İş Ortaklığıdır. Bunların tüzel kişiliklerinin olmaması mükellefiyetlerini etkilemez.”
ü 4369 sayılı Kanunun 58. maddesiyle 5422 sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir:
“Geçici Madde 27- Bu kanunun yayımı tarihinden önce mükellefiyetini iş ortaklığı olarak tesis ettirmiş kurumlar, bu kanunun yayımı tarihinden itibaren bir ay içerisinde vergi dairesine başvurarak, Kurumlar Vergisi Kanununun bu kanunla değiştirilen mükerrer 6. maddesindeki ihtiyarilik hakkından yararlanabilirler. Bu hükmün uygulamasına ilişkin esasları tespit etmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.” Bu geçici maddede öngörülen esaslar, 22.08.1998 tarih ve 23441 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 59 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği ile belirlenmiştir. Tebliğin özü, İş Ortaklığının ihtiyariliği; yani Kurumlar Vergisi Kanununda daha önce Kurumlar Vergisi mükellefi sayılan İş Ortaklıklarından, Vergi Dairesinden bu şekilde mükellefiyet tesis edilmesini talep edenlerin iş ortaklığı sayılması; istemeyenlerin adi ortaklık statüsünde işlerine devam etmelerinin prosedürü verilmektedir.
29.08.1998 tarihinde yapılan bu düzenlemeden sonra :
a) İş Ortaklıkları, Kurumlar Vergisi Mükellefi olanlar (isteğe bağlı) ve olmayanlar diye ikiye ayrılmıştır. Mükellefiyet tesisi isteyenlere “İş Ortaklığı” denilecektir. İstemeyenlere bir özel isim verilmemiş, “Adi Ortaklık” yapısında olacakları ifade edilmiştir.
b) Eskiden İş Ortaklığı olarak mükellefiyet tesis edenlere belli sürede başvurmak kaydıyla, mükellefiyetlerini düşürme olanağı verilmiştir.
c) Bu durumda olanlar ve 29.08.1998'den sonra, mükellefiyet tesisini talep etmeyen ortaklıklar adi ortaklık düzenlemesi altında faaliyet göstereceklerdir.
Gelinen bu noktada terimler ve kavramlar yine karışmış, günlük tepkilere dayalı düzenlemelerin işe yaramadığı ve köklü bir yasal yapılanmaya gereksinim olduğu bir kere daha ortaya çıkmıştır. Mevcut yasal düzenlemelere göre ortaya çıkan bu kavramların belirgin özelliklerine kısaca değinmek istiyoruz:
İş Ortaklığı (J.V.) : J.V.- İş Ortaklıkları “hukuken ve iktisaden bağımsız birden fazla gerçek veya tüzel kişinin (Vergi yönüyle Kurumlar Vergisi Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydı ile) belirli bir işi ya da süreklilik arz eden bir faaliyeti, bir ticaret ortaklığı kurarak veya böyle bir ortaklık söz konusu olmaksızın gerçekleştirmek ve kazanç elde etmek amacıyla bir sözleşme çerçevesinde bir araya gelmeleri ve o faaliyetin rizikolarını her biri müteselsilen sorumluluk altına girmek suretiyle üstlenmeleri” biçiminde tarif edilmektedir.Kurumlar Vergisi mükellefiyeti isteğe bağlı olarak tesis edilecektir. İşin paylaşımı yoktur, kâr/zarar paylaşımı vardır. Bu özellikleri ile uluslararası J.V. kavramına paraleldirler.
Konsorsiyum : Konsorsiyumda ortakların sorumlulukları açısından, üçüncü şahısla (işveren) yapılan sözleşmede, konsorsiyuma katılan ortakların müteselsil sorumluluğu bertaraf edilmektedir. Ortakların her biri işin tümünün ifasından sorumlu olarak taahhüt altına giriyorlarsa teknik anlamda bir konsorsiyum mevcut değildir. Konsorsiyumda sevk ve idare yetkisi ortaklardan birine bırakılır. Buna konsorsiyum lideri denilmektedir. Normalde lider konsorsiyumun tüm ortaklarını temsil etmektedir. Adi Ortaklık hükümlerine tabidir. Kurumlar Vergisi mükellefi değildir. Kanun ya da Tebliğlerde tanımına rastlanmamıştır. İşin belli bölümlerinin paylaşıldığı, kâr/zarar paylaşımının söz konusu olmadığı ortaklıklardır.
Ortak Girişim : Bu terim, hukukumuza girmeden Sözleşmelerimize giren terimlerdendir. 4734 sayılı Kanun'a kadar; ne T. Medeni Kanununda, ne T. Ticaret Kanununda, ne Borçlar Kanununda ve ne de vergi mevzuatımızda böyle bir terim veya deyim vardır. Yine bunların hiçbirinde bu terimin tanımı da yapılmış değildir. 4734 sayılı Kanundaki “Ortak Girişim” tanımı ise, bir “grup” tanımı olarak verilmiş olup; gerek ortaklıklar (Şirketler) hukuku açısından, gerekse vergi hukuku açısından tümüyle boşluktadır. Eğer bu terime bir kavram yüklenecekse ve hukuk sistemimize girecekse, o zaman konunun bütün boyutlarıyla ele alınarak hukuki bir baza oturtulması gerekir.
KAR / ZARAR PAYLAŞIMINDA VE VERGİ MÜKELLEFİYETİNDE YAŞANAN SORUNLAR Adi ortaklıklar, Kurumlar Vergisi mükellefi olmadığı için işin sonunda ortaklığın kar ve zararını ortaklar kendi bilançolarına ithal ederek vergi beyanını kendileri vermektedir. İş ortaklığı durumunda ise , ortaklar, kendi vergi beyannamelerini verdiği için kar veya zararı değil ancak vergi sonrası oluşan sonucu hesaplarına alabilmektedirler. Bu durumda, eğer iş ortaklığı zarar ederse ortaklar bunu diğer karlarından düşememekte veya ortaklık kar edip ana şirket zarar ederse ortaklık karından ana şirket zararı mahsup edilememektedir. Bu son derece dezavantajlı durum sebebiyle ve iş ortaklığı modelinin seçimi tercihe bırakıldığından dolayı iş ortaklığı hiçbir durumda kullanılmayacak kadük bir alternatif olarak kalmaktadır. Ortaklıklar doğrudan doğruya Kurumlar Vergisi Mükellefi yapıldığı taktirde bununda kendi içinde sıkıntıları bulunmaktadır. Şöyle ki;
ü Ortaklık yapısında yabancı firma veya firmalar var ise, bu firmalar Kurumlar Vergisi kapsamında “Dar Mükellef” olarak tarif edildiklerinden, işin bitiminde yapılacak kar dağıtım paylarının vergilendirilmesi Türk ortaklarınkine benzemeyecektir. Diğer bir ifade ile farklı biçim ve oranda vergiye tabi olacaklardır. Bu yüzden de ortakların vergi mükellefiyeti farklarından doğan mağduriyetlerini giderici yani vergi paylaşımının eşit gösterildiği ikinci bir sözleşme yapma ihtiyacı doğmaktadır. Fakat, bu ikinci sözleşme uygulaması Türk Genel hukuku ve Türk Vergi Hukuku karşısında bir anlam taşımaktan uzak kalmaktadır.
ü Kurumlar Vergisi karşısında ayrı bir mükellefiyet olması bağlamında, ortaklığın taahhüt etmiş olduğu yapım işinin genel cirosunun ortaklara dağıtılması, yani ortakların paylarını gösteren ciro tutarlarını kendi bilanço ve gelir tablolarına aktarmaları, Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre mümkün olmamaktadır.
ü Türk vergi Sistemine göre “zaman aşımı” yani mükelleflerin yükümlülüğünün devam zorunluluğu süresi 5 yıl ( SSK Kanunu kapsamındaki belgeler için 10 yıl) dır. İş ortaklığı bünyesindeki bu süreç, işin geçici kabulünün yapılıp nihai vergilendirilmesinin dönem olarak yapıldığı takvim yılını takip eden yıldan başlamaktadır. Adi Ortaklık şekli içinde, gerek insan hatalarından ve gerekse ihmalden doğan yanlışlıklar dolayısı ile devletin maruz kalabileceği “Vergi Ziyaı (vergi kaybı)” tutarları vergi mükelleflerine ceza ve faizleri ile ödetilmektedir. Keza SSK işyeri mükellefleri içinde aynı sorumluluk geçerlidir. Fakat, bu cezaları yabancı ortaklara anlatmak, bu cezaları ve sorumluluğun süresini paylaştırmak hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Çünkü yabancı ortağı işin bitiminden sonra Türkiye’de bulmak zorlaşmaktadır. Yerli ortağın yabancı ortak karşısında maruz kaldığı bu rekabet handikabının giderilmesi gerekmektedir.
ü Adi ortaklık şeklinde işlem gören İş Ortaklığı muhasebesinde oluşacak kar paylarının ortaklara dağıtımında, yabancı ortakların yine “Dar Mükellef” kapsamında vergilendirilecek olmalarının yanı sıra bu sistemde ayrıca bir de kırtasiyecilik külfeti doğmaktadır. Çünkü Adi Ortaklıkta Kar/zarar sonucuna yönelik bağımsız bir vergi mükellefiyeti bulunmamakta fakat adi ortaklığın bağımsız bir muhasebe işlemi yapma zorunluluğu söz konusu olmaktadır. İş sonuçlandığında doğacak kar ya da zarar, Adi ortaklığın karı veya zararı olarak kabul edilmediğinden bunlar, yasada tarif edilen belgelerle ortakların kendi muhasebelerine aktarılmaktadır. Dolayısı ile ortaklık konusu iş için geçici kabulün yapıldığı yılın sonuna kadar bağımsız muhasebe kaydı tutulması gerekmektedir. Geçici kabulün yapıldığı dönemden sonraki yıldan itibaren yine zaman aşımı süresi başlamakta ama burada Adi Ortaklığın kimliği artık sona erdiği için sorumluluk bağlamında Maliye, SSK ve Çalışma bakanlığı idarelerinin muhatapları, ortaklık payları çerçevesinde Adi Ortaklığın bizzat ortakları olmaktadır. Bu sıkıntı ile Kurumlar Vergisi mükellefiyetinde yaşanan sıkıntı aynı mantık içinde yer almaktadır.
İş Ortaklıklarının cinsi ne olursa olsun taahhüt konusu iş, belirlenecek bir tanım ismi ile ticaret sicilinde “Geçici” olarak tescil ve ilan edilmeli; tescildeki geçici süre, işin kesin kabulünün yapıldığı tarihte otomatik olarak sona erdirilmelidir. Böylece yabancı uyruklu ortağın vergi, SSK, Çalışma Bakanlığı ve işteki diğer yasal sorumluluk süreleri de belirlenmiş olacaktır.Ortaklığın sonucunda elde edilen kar/ zararlar yerli - yabancı ortak ayrımı yapılmadan eşit olarak paylaşılmalı, yerli ortağın payına düşen ciro tutarının yapılacak düzenleme ile, kendi firmasının ciro tutarları ile birleşmesine imkan sağlanmalıdır.
SONUÇ VE ÖNERİLER Tespitimiz odur ki, uluslararası uygulamada İnşaat Sözleşmelerinin Yüklenici tarafı, en yaygın şekilde Joint Venture veya Konsorsiyumlardır. Bu, hiçbir zaman, başka konularda da Joint Venture veya Konsorsiyum kurulamayacağı anlamını taşımayacağı gibi, İnşaat Sözleşmelerinin başka tür Şirketlerce yapılmayacağı demek de değildir. Uluslararası yaygın bu iki önemli ortaklık türünün, hukukumuza uluslararası terminolojideki anlamı ile girmesi gerektiği kanısındayız. Bu tür ortaklıklara Türkçe isim bulmak ve düşünülen kavramları yüklemek zor olmasa gerekir.
J.V., Konsorsiyum, İş Ortaklığı, ve Ortak Girişim kavramlarının tüm kamu kurum ve kuruluşlarında uygulama birliğinin sağlanması bakımından, doğru algılanması çok önemlidir. Özellikle, İhale ve Sözleşme yapma ve uygulama konumundaki tüm yetkili ve sorumluların bu kavramları, bütün boyutları ile özümsemesi gerekir. Bunun sağlanabilmesi için; Joint Venture (İş Ortaklığı), Konsorsiyum ve ortak girişimlerin tek bir yasal başlık ve düzenleme altında bir araya getirilmesinde yarar görülmektedir. Yasal düzenleme yapılırken, düzenlemenin tüm hukuk sistemimizle uyumunun göz ardı edilmemesi gerekir. Doğal olarak, yapılacak köklü bir yasal düzenleme, konuyla ilgili mevcut tüm yönetmelik ve diğer düzenlemelerin de gözden geçirilmesini gerektirecektir. Düzenleme ihtiyacı yukarıda ayrıntıları ile anlatılmıştır. Bu kapsamda, ortaklıkta ortaklar arasındaki ilişkiler, ortaklığa getirilmesi gereken sermaye veya yatırım payı ve bunu ifada temerrüdün hüküm ve sonuçları, ortaklığın dışarıya ve üçüncü kişilere karşı sorumlulukları, pilot ortağın durumu, ortaklığın yönetimi, ortaklığın denetlenmesi gibi hususlar müphem olup bu konuda belirleyici düzenlemeler yapılmalıdır.
Diğer şirketler gibi ortak girişimlerde bir akde dayanır. Ortak girişim sözleşmelerinin “temel mutabakat” denilebilecek başlangıç maddesi büyük önem taşır. Bu maddede taraflar, hangi maksatla böyle bir akdi ilişkiye girdiklerini açıklarlar. Bazı hallerde başlangıç maddesi, sözleşmede yer alan hükümlerin sert bir şekilde uygulanmasını önler veya bazı nüansları ortaya çıkarır. Diğer bir deyişle, başlangıç maddesi, sözleşmenin yapılmasına amil olan fikrin, sözleşmeye hakim olmasını sağlar.Başlangıç maddesinde tarafların yalnız birbirlerine karşı değil, sözleşmenin ne için akdedildiğini bilmek isteyen üçüncü kişilere karşı iletmek istedikleri bir mesaj yer almaktadır. Bu çerçevede ortaklıklarla ilgili çıkarılması düşünülebilecek bir mevzuatta yer alması gereken hususlar çok genel hatları ile aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
- Genel hükümler,
- Ortaklığın tarafları, sorumlulukları
- Ortaklığın Yönetimi ve Temsili,
- Ortaklığın işleyişi,
- Ortaklığın denetlenmesi,
- Ortaklığın süresi ve tasfiyesi
Adi Ortaklık, J.V. Konsorsiyum vb. ortaklıkların tüzel kişiliğe sahip olmamaları, tescile tabi tutulmamaları, kolay kurulup tasfiye edilebilmeleri, sıkı şekli şartlarının olmaması yarattığı dezavantajlarla birlikte, iş yaşamının ihtiyaç duyduğu esnekliği vermesi nedeniyle avantaj da sağlamaktadır. Yapılacak düzenlemelerde esneklik ihtiyacının mutlaka dikkate alınması gerektiği, konunun temel esaslarını belirleyici düzenlemelerle sınırlı kalınmasında yarar bulunduğu ve bunun bir tercih sebebi olacağı göz ardı edilmemelidir.Dünya ve diğer ekonomilerle entegrasyonun temel koşullarından biri de, uluslar arası şirket birlikteliklerine imkan yaratacak, sağlam bir hukuki yapının kurulması ve işletilmesidir.Bu sürecin sağlıklı kurulması şirketlerin birbirleri ile kalıcı olarak birleşmelerine de imkan sağlayacak bir yolu açacaktır.Yabancı sermaye girişinin hızlandırılmasına ilişkin yollardan biri de, yerel ve uluslararası şirketlerin birlikteliklerine imkan veren, özendiren doğru hukuki tespitlerin bir an evvel yapılarak hayata geçirilmesidir.
(intes.org.tr adresden aldım.)