İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun üç fıkradan müteşekkil 11. md de idari dava açılmadan önce dava açma
süresi içerisinde üst makama,üst makam yoksa işlemi yapan makama
başvurabileceği bu başvurunun reddi veya reddedilmiş sayılması halinde, başvuru
ile birlikte duran dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma
tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı belirtilmiştir.
Ancak bu hükmün vergi uyuşmazlıklarında işlevsel olup olmadığı, işlevselse
sınırları hep sorun ola gelmiş, böyle olunca da çok can yakmıştır. Sorun olan
husus idareye başvurulduğunda; başvuru ile üst makamın isteği reddettiği ya da
isteğin reddedilmiş sayıldığı tarihe kadar geçen zaman aralığında dava açma
süresinin durup durmayacağıdır. Zira bazı mükellefler sürenin duracağından
hareketle beklemeye koyulmuşlar isteğin reddi ya da isteğin reddedilmiş
sayıldığı anda harekete geçip kalan süresi içerisinde dava açtıklarından
yargıda “dava açma süresini kaçırdın, olayın özüne girmeyeceğiz” cevabını
almışlardır.
Maddenin yürürlüğe giren ilk
halinde 4. fıkra olarak, vergi hataları dışındaki vergi tarhiyatları yönünden
bu maddenin çalıştırılamayacağı yönünde maddenin istisnasını oluşturan bir
kural mevcut idi. Hüküm şöyleydi: "VUK
da yer alan vergi hatalarının düzeltilmesi istemleri dışında, bu madde
hükümleri vergi uyuşmazlıklarında uygulanmaz.” Bu hükmün yürürlükte kaldırıldığı 1990’a kadar bu madde
kapsamında yargıya yansıyan uyuşmazlıklarda, öncelikle tarhiyatta vergi hatası
olup olmadığına bakılıyordu. Bu durumda neyin “vergi hatası” olduğu neyin ise
“hukuki uyuşmazlık olduğu hususu önem arz etmekteydi. Ne var ki bu ayrımı
yapmak o kadar basit değil. Gerçi vergi hatalarının neler olduğu VUK’un 116 ve
müteakip maddelerinde yazılı ama sade mükellef bir yana yargı mercilerinin
bugün dahi üzerinde uzlaşamadıkları, benzer uyuşmazlıklarda oldukça farklı
kararlar verdikleri vergi hukukunun en çetrefilli konularından birisi.
Neyse ki 1990 tarihli 3622 sayılı Yasa ile getirilen hüküm oldukça
netti: Bu madde hükümleri vergi, resim ve harçlarla benzeri malî yükümlerin
tarh, tahakkuk ve tahsilinden ve bunların zam ve cezalarından doğan
uyuşmazlıklarda uygulanmaz. Mükellefleri yanıltan durup dururken
mağduriyetlerine neden olan 4.fıkra hükmü kaldırıldığı gibi bununla
yetinilmemiş, vergi hatası olsun hukuki uyuşmazlık olsun madde 11’in, vergi
uyuşmazlıklarından uygulanmayacağı yeniden düzenlenen 4. fıkraya böyle çivi
gibi konmuştu. Artık mükellefler vergi yasalarının kadim hükümlerindeki
kurallarla yetinerek vergi tarhiyatları karşısında pozisyon alacaklardı. Zaten
bu hükümlerde gerek idari merciler ve gerekse yargı organlarına müracaat
konularında vergi tarhiyatlarına karşı izlenecek yollarda bir boşluk olmadığı
gibi herhangi bir yakınma da söz konusu değildi. İşte konu bu şekilde nihai ve
kesin bir çözüme ulaşmışken 1994 tarihli 4001 sayılı yasa ile bu 4.fıkra,
tamamen yürürlükte kaldırıldı. 4.fıkra kaldırılmasına kaldırıldı ama yokluğunda
da bedel ödetmeye devam ettirdi. Vergi ilişkisinin pasif tarafı olan vergi
mükellefleri 4.fıkranın kaldırılmasına bir şeyin değişmediğini zaten “malumun
ilanı gereksizdi” diye baktılar. Yoksa amaç, vergi uyuşmazlıklarını madde 11’in
dışında tutmak ise, bunu sağlayan 4. fıkranın durup dururken kaldırılmasını
açıklayacak makul ve mantıklı bir izah olamazdı. Ne var ki mükelleflerin 11. md
kapsamında idareye başvurularında geçen süreler bir kez daha Danıştay
tarafından dikkate alınmadı. Yani madde 11’e göre hareket eden mükellefler
davalarının süre yönünden reddi gibi son derece ağır ve dramatik sonuçlarla
yeniden muhatap kaldılar. İşin ilginç yanı Maliye Bakanlığı’nın yayımladığı ve
kendi resmi internet sayfasında askıda olan 2008 tarihli “Vergi İdaresince
Yapılan Tarhiyatlarda Mükellefin İdari Başvuru Yolları” Rehberi’nde, vergi
tarhiyatlarına karşı İYUK’un 11′ inci kapsamında üst makamlara yapılan
müracaatlarda geçen sürelerin, dava açma süresinin hesaplanmasında dikkat
alınacağının kabul edilmesidir.
Evet! Maliye Bakanlığı’nın kabul ettiği bir konuda, yargı bu
bilinç yada bakanlığın görüşünün bilincinden uzak olarak, adil yargılama
hakkını ihlal eden telafisi mümkün olmayacak kadar ağır sonuçlar doğurabilen
kararlar vermiştir. Danıştay’ın, işlemin hukuka uygunluğunun denetimini bir
yana bırakarak, kamu alacağının sürüncemede bırakılmaması temellinde yerindelik
denetimine kaçan bu ileri hazineci yaklaşımının sonucu oluşan kararlar ayrı bir
yazı konusunu teşkil edecek önemdedir. Yrd. Doç. Dr. Yusuf İLERİ-Yeni
Yüzyıl Üniversitesi Hukuk Fakültesi-DÜNYA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder